Etiket arşivi: atatürk

Halil Çivi ŞİİRİ : BENİ ZORLAMA GÖNÜL

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
15 Aralık 2021, ÇİĞLİ – İZMİR

 

BENİ ZORLAMA GÖNÜL
(Halk Bilgeliği)

Anka Kuşu değilim, Kaf Dağı’na uçamam.
Hızır İlyas değilim, Bengi Su’dan içemem.
Doğa üstü değilim, yıldırımdan kaçamam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Kışın bahar isteme, temmuzda kar isteme,
Yoklukta var isteme, kusursuz yar isteme,
Masrafsız kâr isteme, hep tam karar isteme.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Eğilmez baş isteme, bitmez alkış isteme,
Hep etli aş isteme, romantik düş isteme,
Ayazsız kış isteme, kusursuz iş isteme.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Hak yurdundan kaçamam, kul hakkından geçemem,
Doldurmadan içemem, yanlış rota seçemen,
Ekmediysem biçemem, kin ve nefret saçamam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Bir sel gibi akamam, bentlerimi yıkamam,
Edeb dışı bakamam, vicdanımı yakamam,
Hak yolundan çıkamam, cebir şiddet ekemem.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Çalışmaktan usanmam, kimliğimden utanmam,
Aklın yolundan dönmem, cahil sözüne kanmam,
Dünyayı benim sanmam, hurafeye inanmam.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Halkım benim canımdır, özgürlük kervanımdır,
Türkiye vatanımdır, Al Bayrağım kanımdır,
Atatürk önderimdir, laiklik rehberimdir.
Beni zorlama gönül, sakın horlama gönül.
Xxx
Halil Çivi der kanmam, beylik atına binmem,
Zalimden korkup sinmem, dosdoğru yoldan dönmem,
Yobazlara aldanmam, hurafeye inanmam.
Beni zorlama gönül sakın horlama gönül.
Xxx

Kısa açıklama :
Bu şiirde 7+7= 14 hece vezni kullanılmıştır.
Halk şiirinde fazla yaygın değildir.

Bengi Su (Abı Hayat). İçenlerin ölümsüz olacaklarına inanılan su. Hızır ve İlyas peygamberlerin bu sudan içerek ölümsüzleştiklerine inanılır.

Anka Kuşu: Zümrüd-ü Anka, masal kuşu. Kanatları yansa bile bile küllerinden yeniden var olan ve mutlaka hedefine ulaşabilen kuş.

Kaf Dağı: Ulaşılması, aşılması olanaksız olan masal dağı.

Beylik Atı: Geçici iktidar. Ağanın ya da Beyin çobanına kısa bir süre binmek için verdiği at. Aynı şekilde devletin geçici bir süre iktidar sahiplerine sunduğu geçici iktidar nimetleri. “El atına binen tez iner” atasözümüz var . İktidar nimetlerini devamlı sananlar için söylenir.

İngiltere’nin tarihle sınavı

Dr. Onur ÖYMEN
Em. Büyükelçi / Müsteşar
(Cumhuriyet, 09.12.21)

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, 1. Dünya Savaşı yıllarında, İngiltere tarafından, propaganda amacıyla kullanıldı. “Wellington House” olarak anılan İngiltere Propaganda Bakanlığı, ünlü yazarlara, İngiltere’nin savaş yıllarındaki politikasını destekleyecek kitaplar yazmayı görev olarak verdi. Bu kitapların öncelikli hedefi Almanya ve Türkiye’ydi. Mavi Kitaplar denilen bu yayınlarda Alman askerlerinin Belçika’da çocukları süngüleyerek öldürdükleri, papazları çan kulesine astıkları iddia ediliyordu.

MİSYONERLER VE AKTİVİSTLER

Türkiye’yle ilgili olan ve Arnold Toynbee ile Viconte Bryce tarafından yazılan Mavi Kitap’ta, kaynak gösterilmeden, Türklerin Ermenilere yaptığı iddia edilen zulme yer verilmekte ancak Ermenilerin katlettiği Türklere hiç değinilmemekteydi. İngiltere’nin amacı ABD’yi İngilizlerin yanında savaşa katılması için etkilemekti.

Atatürk bu konudaki tespit ve düşüncelerini Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

  • “Şüphe etmemek gerekirdi ki Ermeni kıtali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekteydiler.”

Savaştan sonra Wellington House’un, Mavi Kitapların dışındaki bütün yayınları imha edildi. Ancak Amerikalı tarihçi Justin McCarthy Mavi Kitap’ta adı verilmeyen kaynakların misyonerlerden, Ermeni aktivistlerden ve Ermeni Taşnak Partisi mensuplarından oluştuğunu saptadı.

‘LANET DERECEDE YALANLAR’

İngiliz Dışişleri Bakanı Chamberlain 1925 yılında Avam Kamarası’nda Almanya aleyhindeki Mavi Kitap’ın propaganda yalanı olduğunu açıkladı ama aynı şeyi Türkiye karşıtı Mavi Kitap hakkında söylemedi.

Amerika’da yayımlanan The Nation gazetesi, “Artık herkes biliyor ki savaş yıllarında gazetelerimizin sütunları yalanlar ve propaganda zehirleriyle doluydu” diye yazdı. Fransız yazar Pierre Loti, Dışişleri Bakanı Aristide Briand’a yazdığı açık mektupta Ermenilerin sahip oldukları Hıristiyanlık sıfatını kullanarak Batı’nın bağnazlığını Türkiye’ye karşı kışkırtmak için yaptıkları şikâyetlerindeki çılgınca abartmalardan söz etti. İngiliz diplomat Harold Nicolson, parlamentodaki bir konuşmasında

  • “Birinci Dünya Savaşı’nda lanet edilecek derecede yalan söyledik” dedi.

Amerika’da yaşayan ve aralarında Bernard Lewis ve Stanford Shaw, Heath Lowry gibi tarihçilerin de bulunduğu 69 bilim adamı 19 Mayıs 1985 tarihinde The New York Times ve Washington Post gazetelerinde yayımlanan ortak bildirilerinde, Temsilciler Meclisi’nin hazırladığı karar tasarısında yer alan “Türkiye’de 1.5 milyon Ermeni’ye soykırım yapıldığı” iddiasının kabul edilemez olduğunu açıkladılar.

İktidar ve muhalefetin ortak girişimiyle TBMM, 2005 yılında İngiliz parlamentosuna gönderdiği mektupta Türkiye aleyhindeki Mavi Kitap’ın da propaganda ürünü olduğunun açıklanmasını istedi. 14 Nisan 1999 tarihinde İngiltere Devlet Bakanı Barones Ramsey of Cartvale Avam Kamarası’nda şunları söyledi:

  • “…Osmanlı idaresinin Ermenilerin yok edilmesi kararını kanıtlayacak bir belgenin yokluğu nedeniyle İngiliz hükümetleri 1915 ve 1916’daki olayları soykırım olarak tanımamaktadır.”

24 Ocak 2001 tarihinde İngiltere’nin Bayındırlık ve Çevre Bakanı Beverly Hughes, İstanbul’da basına yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu:

  • “Bir süre önce İngiltere hükümeti Ermeni konusunda sunulmuş olan delilleri gözden geçirdi. 1915 ve 1916 yıllarında meydana gelmiş olayların belgelerini inceledi. Bu olayların Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış olan soykırım tanımlamasına uymadığına karar verdi. Bu, İngiliz hükümetinin tutumudur ve değişmeyecektir.”

ŞAŞIRTICI KARAR

22 Ocak 2007 tarihinde Lordlar Kamarası’nda bir soru üzerine Dışişleri Bakan Yardımcısı Lord Triesman,

  • “Bugünkü ve geçmişteki İngiliz hükümetleri bu olayların Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli soykırım sözleşmesi çerçevesinde soykırım olarak nitelendirilebilecek deliller oluşturduğu kanısını taşımamaktadır” yanıtını verdi.

Bütün bu gerçekler ortadayken bugün bir İngiliz milletvekilinin Avam Kamarası’na bir Ermeni soykırımı tasarısı sunması şaşırtıcı olmuştur.

İngiltere hükümetinin ve parlamentosunun bu tasarı hakkında izleyeceği tutum tarih karşısında bir dürüstlük sınavı olacaktır.

Büyük Cumhuriyetçi Hoca: Mümtaz Soysal

Hamdi Yaver AKTAN
Cumhuriyet, 12 Kasım 2021

“Türkiye Cumhuriyeti, büyük olaylardan ve sarsıntılardan geçmeden kurulmuş sıradan bir cumhuriyet değil. Temelinde bir ölüm kalım savaşı ve özünde çok şeyi değiştirmeye yönelik bir devrimcilik yatıyor. Ayakta kalabilmesi için ülke bağımsızlığı, ulus bütünlüğü ve laiklik gibi temel kavramların saklı tutulması, korunması, gerekiyor. Böyle bir cumhuriyette bu kavramlar, demokratik sürecin de çerçevesi sayılmak zorundadır. Cumhuriyetin kuruluşundaki savaşı kazanan bir ordunun, bu kavramları sahiplenmesi ve korumaya çalışması da ancak böyle açıklanabilir”(1) diyordu Büyük Cumhuriyetçi!..

“… Anadili ulusal ve resmi dilden farklı olan vatandaşların kendi kişiliklerini geliştirmeleri ve bu kişiliği içinde bulundukları topluma da kabul ettirebilmeleri, söz konusu özgürlüklerle birlikte, onlar için hak, devlet için de görev olan bir sorunun iyi çözülmesine bağlıdır: Büyük ulusal çerçevede temel iletişim aracı olan yani bütün vatandaşların birbirleriyle ve sistemle ilişki içinde olmalarını sağlayacak tek ortak araç olacak bir dilin kadın-erkek herkese en iyi biçimde öğretilmesi. Çünkü böyle bir araç edinmeden toplumda yurttaşların eşitliğini sağlamak, elde edilebilecek en iyi eğitimi almak, kişiliğini geliştirip yükselmek mümkün değil. Elbet bunların olabilmesi için başka şeyler de gerekli ama, başlangıç koşulu ‘olmazsa olmaz’ koşul bu. Cumhuriyetin büyük başarısızlığı da burada” (2)

BAŞKANLIK SİSTEMİ UYARISI

Demokrasiyi yıkmaktan, devleti düzeltmekten ne anlaşılması gerektiğini ise özlü bir biçimde yazıyordu Mümtaz Soysal:

“Parlamenter sistem şimdiye kadar doğru dürüst ve kendi kurallarıyla tam olarak uygulanmamıştır ki, şimdi değiştirilmesinden ve başka bir sisteme geçişten haklı olarak söz edilebilsin.

Hele başkanlık sisteminden söz edildiğinde hemen akla gelmesi gereken nokta, bu toplumda yüzyıllarca sürmüş olan padişahlık geleneği ve bunun neredeyse genlere işlemiş olan etkileridir. Üstelik, çok daha sınırlı yetkilerle devlet başkanlığı yapmış olan cumhurbaşkanları zamanında yaşanan otoriterce uygulamaların, Atatürk ve bir ölçüde İsmet İnönü dönemleri dışında, pek parlak olmadığı anımsanırsa, güçlü yetkilerle donatılmış… devlet başkanlığının bu toplumdaki sonuçlarını tahmin etmek hiç de zor değildir. Üstelik, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemleri yasama – yürütme diyaloğuna ve parlamentonun eleştiri yetkilerine yeni sınırlamalar da getirecektir. Bu sınırlamalar yüzünden, demokrasi deneyimi pek de uzun olmayan bir ülkenin kurumsallaşmış bir otoriter rejime kayması hiç de küçümsenecek bir olasılık sayılmaz.” (3)

EŞSİZ ÖNGÖRÜ

Hoca, adeta kâhin (AS: önbilici) gibi yazmış görünüyor Cumhuriyetin 75. yılına yakın yazdığı Çürüyüşten Dirilişe’de!

Yine görülüyor ki son yıllarda huzursuzdu ama huzursuzluğu “güzel huzursuzluk” değildi!

Daha öncesi mi? Yön Bildirisi’ni yazarken Türkiye’nin yönünü yazıyordu. Ya da anayasayı anlatıyordu, gözaltına alınırken. Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı Mümtaz Soysal, halk sahip çıkmadığı sürece anayasanın kalıcı olamayacağını!..

Ben Amerika’yı memnun etmek için dünyaya gelmedim” diyordu dışişleri bakanı olduğunda, üstelik ABD’de!

Unvanları / kimlikleri çoktu: Akademisyendi, yazardı, siyasetçiydi, düşünürdü. Her şeyden önce Cumhuriyetçiydi. Cumhuriyetin devrimciliğine inananlardandı. Türkiye’de “Cumhuriyetçiyim!” demek o kadar ucuz ve kolay olmamalıdır… Hele hele, “İkinci cumhuriyet, etiketi altında, zaten rayından çıkmış olan bir cumhuriyeti bu kez ters yöne giden bir yola sokmak hiç olmazdı”.(4)

Devrimci Cumhuriyetin en büyük başarılarından biri, düşünce ve sanat alanlarında evrensel insanlık değerlerine yönelik bir kültürel gelişmenin yolunu açmış olmasıdır. Laik ve hümanist bir eğitimin şimdiye kadar bu amacı gerçekleştirmeye yetmemiş olması, aynı yöndeki çabalardan vazgeçmek için gerekli bir gerekçe değildi” (5) Mümtaz Soysal için!

“Cumhuriyet ideolojisiyle yetişenler hâlâ vardır, tükenmemişlerdir” anlamında yazı yazmıştı. Yıllar sonra teşekkür ettiğimde “herhalde” sözcüğü ile yanıtlarken büyük bir “tevazu” ile teşekküre gerek olmadığını söylemek istemişti.

FETÖ takımının saldırıları devam ederken karşılaşmıştık, “Seni hayranlıkla izliyorum” demişti.

BÜYÜK ONUR

Büyük Cumhuriyetçi Mümtaz Hoca’nın sözleri, benim için onurdu. Yanında küçük bir sandalyede oturmaya hak kazandığımı düşünmüştüm; “Hocam, bu sözlerinizi duyduktan sonra saldırılar devam edebilir, umurumda değil” derken gizliden gizliye övünüyordum.

Mümtaz Soysal Hoca’dan geçmiştim çünkü!

Hafızamın güçlü olduğunu söylerler!.. Ama Siyasal Bilgiler Dekanı’nı mahkûm etmek isteyen yargıçları hiç anımsayamıyorum; üstelik meslektaş (?) olmama karşın.

Şiir köşesi : SİZ EY TÜM ANAYASA’YA VE YASALARA KARŞI OLANLAR

Şiir köşesi..

Gönül Pınar Atacı

SİZ EY TÜM ANAYASA’YA VE YASALARA KARŞI OLANLAR

Siz ey tüm Anayasa’ya, bütün yasalara ve kurallara karşı olanlar
Ve hak, hukuk, adalet, ahlak ve fazilet karşıtlığında rekor kıranlar,

Siz ey haram kâr, haksız rant, tefeci faiz ve kara para düşkünleri
Ve insan, halk, ulus, vatan, emek, iş, aş, genlik ve gönenç küskünleri,

Siz ey barış, Atatürk, Cumhuriyet, laiklik ve kardeşlik düşmanları
Ve Muaviye, itaat, takiye, şeriad, hilafet, tarikat ve cihad hayranları,

Siz ey o eski  ve yeni faşist iplerde oynayan ve oynatılan herifler
Ve açık ve gizli Mandayı ve mafyayı koruyan ve kollayan şerifler,

Siz ey tüm yerel, bölgesel ve küresel barış ve bağımsızlık katilleri
Ve Allah, Kitap, Muhammet, Ali, bilim, fen, sanat, edebiyat cahilleri,

Sizin hepinizi, biz er geç ama mutlaka yenerek yerle bir edeceğiz
Ve kadim tarihin o en iğrenç çöplüğüne süpürecek ve dökeceğiz.

İşte tam da o zaman her bir insan, halk, ulus ve vatan özgür olacak,
Bekaya, barışa, işe, aşa, sevgiye, saygıya, genliğe, gönence kavuşacak.

GERÇEK “SİYAH TÜRKLER” SOLCULARDIR!..

Prof. Dr. Süleyman Çelik
scelik44@gmail.com

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’yi bölmek isteyen güçler ve bunların içimizdeki ajanları, ABD’de Siyahları ikinci sınıf yurttaş olarak gören, hatta insan olarak görmeyen ırkçı yaklaşıma benzetme yaparak, Türkiye’de de yurttaşlar arasında ayrımcılık yapıldığını öne sürerler. Buradan hareketle, “Beyaz Türk- Siyah Türk” deyimini icat etmişlerdir.

Bunlara göre dinciler Siyah Türk’tür. Oysa Kubilay’ın katilleri ve Şeyh Sait gibi, Cumhuriyeti yıkmak/ ülkemizi parçalamak isteyen hainlerin dışında hiç kimse, inançları nedeniyle zulüm görmek bir yana sorgulanmamıştır bile. Gerçek dindarlara ise hiçbir zaman dokunulmamıştır…

Çok partili sisteme geçtikten sonra, din istismarının oy getirdiği anlaşılınca dinciler/ tarikatçılar el üstünde tutulur olmuşlardır. Hemen hemen her seçimde çoğu tarikat ve cemaatlerin temsilcileri milletvekili olmuş ve hatta hükümetlerde yer almışlardır. Dinciler devlette iş bulmakta hiç zorlanmamışlar, hatta öncelikli olmuşlar, bürokraside de önemli görevlere yükselmişlerdir…

  • Gerçekte Türkiye’de ezilenler her zaman solcular olmuştur…

Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında Amerika’nın güdümüne girince, McCarthycilik ülkemizde de başlamıştır. Solcular işe alınmamışlar ya da solcu oldukları anlaşılınca işten atılmışlar; yedek subay olmaları gerektiği halde askerliklerini er olarak yapmışlar, biraz öne çıkanlar hapishanelerde çürütülmüşler; “Günah keçisi” yapılmışlar, her olayın altında solcu parmağı aranmış, hatta devlet kendi işlediği suçları bile solcuların üzerine atmıştır.

Örneğin, dış politikada başarısız olmaları nedeniyle, daha doğrusu emperyalistlerin güdümünden çıkamadıkları için Kıbrıs Türklerinin haklarını koruyamayan Menderes Hükümeti, milletin gözünü boyamak amacıyla MİT’e provokasyon yaptırarak 6-7 Eylül (AS:1955) olaylarını düzenlemiş; ancak beceriksizlikleri nedeniyle olayların kontrolünü kaybetmişler (denetimini yitirmişler) ve sonunda Türkiye için yüz kızartıcı bir tablo ortaya çıkmıştır. Utanmadan suçu solcuların üzerine atmışlar ve ülkemizin yüz akı aydınlarını tutuklatmışlardır…

Ülkesini ve halkını sevmekten başka suçu olmadığı halde solcu oldukları için ezilen, haksızlığa uğrayan aydınları sayacak olsak sayfalara sığmayacağından birkaç örnek vermekle yetinelim:

  • Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, İsmail Hakkı Tonguç, Mehmet Ali Aybar, Niyazi Berkes, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Demir Özlü,  Alpaslan Işıklı…

En acı sonu yaşayan Sabahattin Ali’dir. Yıllarca süren sürgün ve tutukluluklar canın tak ettiğinden yurt dışına kaçmak isterken genç yaşta öldürülmüştür. Ancak, istihbarat örgütleri tarafından yurt dışına kaçırma tuzağı kurularak, ölüme götürüldüğü yönünde savlar da vardır.

Sabahattin Ali’nin, yazarı olduğu Marko Paşa dergisindeki aşağıdaki yazısını okuyunca neden öldürüldüğü anlaşılmaktadır.

Atatürk’ten sonra, ülkeyi yönetenler ne yazık ki onun (AS: O’nun) yerini dolduramamışlardır. Atatürk’ün en çok üzerinde durduğu “tam bağımsızlık” unutulmuş, Amerika’nın güdümüne girilerek siyasal ve askeri bağımsızlık kaybedildiği gibi, Lozan’da en büyük mücadele ile elde edilen ekonomik bağımsızlık da bir kenara atılarak Osmanlı’yı batıran kapitülasyonlara kapı açılmıştır.

O yıllarda en büyük tasa, Türkiye’ye yabancı sermayenin girmesiydi. Herkes yabancı sermayeyi kurtarıcı olarak görüyor, gazetelerde “yabancı sermayenin ülkeye nasıl gireceği?” tartışılıyordu.

Bunun üzerine Sabahattin Ali, bu soruya yanıt vermek üzere, Marko Paşa’da “Biz anlatalım” başlıklı bu yazıyı yazdı: “Evvela Hello Johnny, My Darling, Yes, Okey diye girer. Arkadan Amerikan zırhlıları girer, bahriyelileri girer. Daha arkadan danışma kurulu, denetleme kurulu girer. Ondan sonra, gerekirse borç verileceğine dair haberler girer. Bu arada bazı yazarlar deliğe girer, bazı yazarlar Türkiye’yi Amerika’nın sınırı olarak gösterirler. Ve sonunda ucu dünyanın merkezinde bulunan asıl kazık girer ki her kıvranışta biraz daha girer.’’

Amerika, Amerika, / Türkler dünya durdukça, / Beraberdir seninle..”  gibi aşk (!) şarkılarını millet dilinden düşürmezken, böyle bir yazı yazıp bozgunculuk yaparak emperyalizmin tekerine çomak sokmaya çalışanlar bağışlanamazdı. İşte, Sabahattin Ali için hüküm o zaman verilmiş olmalı!..

Menderes, Amerikan şirketlerine hazırlattığı “Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası”nı Meclis’ten geçirerek Amerikanofilleri tasadan kurtardı. Daha sonra bunlar da yetersiz görüldü; yeni düzenlemeler yapılarak daha daha girmesi sağlandı. Yetmedi, kamu ya da özel, her şeyimizi yabancılara sattık. Böylece Sabahattin Ali’nin dedikleri gerçekleşti…

Şirketlerini yabancılara satanlar aldıkları parayı yurt dışına götürdüler. Bu kez ülkede yerli sermaye kalmadı…

Yerli olarak, sadece (yalnızca) politikacıların ortak olduğu müteahhitlik şirketleri kaldı. Onlar, “biz de yabancıların sahip olduğu hakları isteriz” dedi. İstekleri haklı bulundu: ihaleler ve ödemeler Dolarla yapılmaya başladı. “Türk yargısına güvenmiyoruz” dediler. O halde, “buyurun sömürü hukukunu en iyi bilen İngilizlerin ünlü ‘Londra Tahkim Mahkemeleri’ne gidin. Oradan çıkaracağınız kararla hakkınızı söke söke alırsınız” dendi.

Böylece kapitülasyon bakımından Osmanlı’yı geçtik. Borç desen, aynen Osmanlı gibi. Bu durumda “Düyun-u Umumiye” yakın mıdır, dersiniz?..
===================================
Dostlar,

Prof. Çelik Tıbbi Farmakoloji uzmanıdır. Samsun 19 Mayıs Üniversitesinden emekli ve Samsun ADD Şubesinin önceki başkanlarındandır.

Zaman zaman, çok uyarıcı – silkeleyici yazılarını burada paylaşırız.
**
Bu son yazının son tümcesinin bitimine bakalım :

  • “… “Düyun-u Umumiye” yakın mıdır, dersiniz?..”

Bize göre Türkiye, AKP eliyle 20 yılda istendik (iradi) biçimde iflasa sürüklenmiştir.
Ülkemiz çok yönlü olarak talan ve yağma edilmiştir, edilmektedir.
Yoksulluk, bu kökü dışarıda güdümlü politikaların bir sonucudur, türevidir; gerçekte YoksullaşTIRmadır! Ulusal servet yandaşlara aktarılarak planlı biçimde el değiştirmiştir.
1881’de İstanbul’da kurulan “… “Düyun-u Umumiye” yi beklemek yersizdir; Türkiye, ilan edilmeyen – örtük bir iflasın (Moratoryumun) derinliklerinde “tam sömürge” yapılmıştır.
Bu acı ve ürkütücü gerçekliği ustan çıkarmadan, yeni bir Kurutuluş Savaşı zorunlu olmuştur.

Sevgi ve saygı ile. 05 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Limitsiz din sömürüsü

Gani AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ / MÜFTÜ

Cumhuriyet, 15 Eylül 2021

 

Dünyayı çiftliği olarak gören emperyalizm özelinde ABD, gezegenimizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini belirleyip onlara el koymakla yetinmez, özellikle Latin Amerika ve Ortadoğu’da kullanışlı siyasetçi keşfi de yapıp gerekirse darbeyle iktidara taşır. Türkiye için Erdoğan’ın seçilmesini ve partisinin kurdurulmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Çünkü Erdoğan, söyledikleri ile yaptıkları tutarlı, Batı’nın emperyal hesapları ile de örtüşen “davası”nın gözü pek bir mücahididir.

  • Sözünü açık, özünü gizli tuttuğu davası,
  • Atatürk’ün modern ve laik devletini şeriat devletine dönüştürmektir.
  • Demokrasi bizi istediğimiz durağa götüren tramvaydır, halk isterse laiklik elbette kaldırılır, hem Müslüman hem laik olunmaz” ifadeleri, İhvancı pusulanın yönünü çok net gösterir.

(Hafızı kelam ve ilahiyat eğitimliyim. En deruni duygularım ve tüm benliğimle Müslüman, sapına kadar da laikim).

Laisizmin inançlarla barışık olduğunu anlayabilmek için özgür düşünebilme yetisine sahip olmak gerekir.

İLK HEDEF ATATÜRK

Siyasi İslamın, tarikat ve cemaatlerin Atatürk’e duydukları bitmeyen kin, Ata’nın, yüzyıllardır saf ve eğitimsiz müminlerin beynine attıkları kördüğümü ve akıllarını bloke eden kemendi kudretli kılıcı ile kesip Anadolu halkını Kuran İslamı ile aracısız buluşturmasındandır.

Çarpık akidelerine göre “Laik devletle ve kurucusu ile boğazlaşmak Allah yolunda cihattır”. IŞİD, Taliban, El Kaide ve Boko Haram da bu “itikattan” beslenir.

Başımızdaki belanın özeti, Kurtuluş Savaşı’na karşı savaş açanların torunları ile o kutsal savaşta şehit düşenlerin torunlarının bugün de “Cumhuriyet mi, şeriat mı” kavgası
veriyor olmalarıdır.

Bekamızı doğrudan ilgilendiren bu saflaşmada, ihanet piyasası hain sıkıntısı çekmiyor. Hemşerim Seyrani, sanki bugünler için yazmış:

“Rum’un Ermeni’nin yağlı ketesi, kaypak Müslüman’ı dinden çıkarır.”

ŞERİATÇI HAMLELER

Atatürk’ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olmayacak” özdeyişine meydan okurcasına

  • Devlet İskender Paşa, İsmail Ağa, Menzil ve Süleymancılar arasında paylaştırıldı.
  • İktidarı temsil edenlerin de zaten bu cemaatlerin kravatlıları olduğu dikkate alınırsa,
  • laik Cumhuriyetin “tarikatlar devleti”ne dönüştürüldüğü net olarak görülür.

Bunların medreseleri ülkeyi bir ağ gibi sardı, vali ve kaymakamlar emre amade.

“Milli”liği adında kalan, sözde laik eğitim, dinci tarikatların sarmalında ve skolastik odakların kucağında. Atatürk’ün “irfanı hür, vicdanı hür nesiller” hedefi yerini, irfanı karartılmak, vicdanı köreltilmek istenen yeni bir gençlik profiline bırakmıştır.

  • Eğitimdeki tahribat vahimden de öte bir faciaya dönüşmüştür.

Ceylan derisi koltuklarda oturan, ofisi, şoförü ve çalışma kadrosu bulunan Vekiller, İstiklal Savaşı’nda derme çatma sandalye ve sıralarda oturan, han köşelerinde geceleyen, zeytin-peynire talim eden Vekillere gıpta ediyorlar. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nı milli irade temelinde yürüten Mutafa Kemal, cephedeki en kritik gelişmeleri çok değer verdiği Meclis ve Vekillerle paylaşıyordu.

  • Erdoğan’ın devleti çürütme yöntemlerinden biri olan ucube sistemi, Gazi Meclis’i işlevsiz, vekilleri de işsiz ve yetkisiz bıraktı.

VE YARGI

Partili Cumhurbaşkanı, TSK’deki bir etkinlikten sonra, adli yıl açılışında da laik hukuku imana getirmek için, Ali Erbaş Hoca’nın mübarek nefesi ile yargının kalbini ve ruhunu hafifçe yelpazeletti!

Saray’dan “Atatürk’ün de Meclis’i dua ile açtığı” duyuruldu ama Mustafa Kemal’in gizli niyeti laik Cumhuriyetti, Saray’ın gizli niyeti ise bunu ortadan kaldırmaktır.

“Eylemler niyetlerle ölçülür” (hadis). Afro-Amerikalıların özgürlük simgesi Martin Luther King, yüz binlere hitaben yaptığı konuşmada “Bir hayalim var” demişti.

Benim de bir hayalim var: “Sayın Cumhurbaşkanı, laik yargının açılışında dini tören yapılamaz” diyebilecek Yargıtay başkanı ve ABD’de olduğu gibi “Ben cumhurbaşkanından önce anayasaya bağlıyım” diyebilecek komutan.

  • Eğitimden sonra Atatürk’ün ordusunu ve yargıyı da selefi İslam’a açma niyetleri, Türkiye’yi sonu karanlık büyük belaların girdabına çekebilir.

Son tahlilde;
– partisinin hedefine ulaşabilmesi ve iktidarını koruyabilmesi,
– siyasi, sosyal ve hukuki meşruiyet koşullarında yapılacak seçimle asla mümkün görünmediği için,
– Erdoğan, bilinen siyaset mühendisliğiyle çaresizlikler içinde çare arıyor.

Liberal cehaletin U dönüşü

Barış DosterBarış Doster
Cumhuriyet, 04 Eylül 2021
Ya bir yerlerden işaret geldi ya da 20 yıl sonra, gecikmeli de olsa, biraz olsun gerçekleri gördüler. Özeleştiri vermeden, “yetmez ama evet” dediklerini saklayarak, akil adamlar heyetinde olduklarını gizleyerek, iktidara verdikleri sınırsız desteği unutturmaya çalışarak, Atatürk’ü övüyorlar son günlerde. Cumhuriyet Devrimi’nin önemine, meşruiyetine, kazanımlarına, toplumdan aldığı büyük desteğe ilişkin yazılar yazıyorlar, demeçler veriyorlar. Şüphesiz yaşadıkları değişimde, Türkiye’de yaşanan son 20 yılın yanında, Afganistan’da yaşananların da etkisi var.

Kimlerden mi bahsediyoruz? Elbette ikinci cumhuriyetçilerden, liberallerden, liberal solculardan, etnik ayrılıkçılara güzelleme yazıları yazanlardan, PKK terör örgütü liderinden aferin alanlardan, FETÖ terör örgütünü sivil toplum kuruluşu olarak alkışlayanlardan, Türkiye’ye demokrasi ve özgürlükleri siyasal İslamcıların getireceğini sananlardan, FETÖ’nün Abant toplantılarının müdavimlerinden…

LİBERAL UTANMAZLIĞIN BOYUTLARI  

Geniş bir cephe oluşturuyorlar. Medyascope ve T24 sitelerinde görüyoruz sıklıkla. Birikim dergisi burada. Merdan Yanardağ’ın “Liberal İhanet” kitabında adını andıkları burada. Radikal ve Taraf gazetesi kadroları burada. Hikmet Çiçek’in “FETÖ’nün Solcuları adlı eserinde ismini sıraladıkları burada. Türkle, Atatürk’le, Cumhuriyet Devrimi’yle, ulus devletle, yurttaş kimliğiyle sorunlu olanlar burada.
– Etnikçiliği sosyalizm,
– mezhepçiliği komünizm,
– sivil toplumculuğu Marksizm sananlar burada.
– Avrupa Birliği’nden demokrasi,
– ABD emperyalizmden özgürlük bekleyenler burada…

Bu kadroda olup da son dönemde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimi’ne ilişkin olumlu açıklamalar yapanlar arasında, geçmişte gazetemizde yöneticilik, yazarlık yapmış isimler de var. Aydınlanma bilgesi ustamız İlhan Selçuk; bu tipler için, “günahlarımız” derdi. Cahildirler. Sinsidirler. Çokturlar. Medyada, akademide, siyasette, meslek örgütlerinde, sendikalarda örgütlüdürler.

Özeleştiri nedir bilmezler. Yanıldıklarını kabul etmezler. Çünkü cesaret ve erdem sahibi değildirler. Her devrin adamı olmayı yeğlerler. Turgut Özal’dan Erdal İnönü’ye, Cem Boyner’den Recep Tayyip Erdoğan’a dek, geniş bir yelpazede, güç kimdeyse onun yanına çöreklenmişlerdir. Bir yandan AKP, bir yandan CHP, bir yandan HDP, bir yandan ÖDP’de olmayı başarmışlardır. Ustamız Özdemir İnce’nin tabiriyle, bunlar, “ana rahmine haklı düşenlerdir”.

Peki, yaşadıkları bu değişimin başka bir nedeni olabilir mi? İktidarın oylarındaki erimeyi mi gördüler? AKP sonrası döneme mi hazırlanıyorlar? “Kullanışlı aptal” olmanın artık para etmediğini, iktidar nimetlerinin kapandığını mı anladılar? Toplumdaki Atatürk sevgisini, Cumhuriyete bağlılığı, yönlendirmeye, dönüştürmeye mi çalışıyorlar? Muhalefet cephesinde daha fazla yer edinmeye, etnikçi kotasından, mezhepçi kompartımanından, liberal kontenjanından yararlanıp koltuk kapmaya mı çalışıyorlar?

Evet, bu şıklardan biri, birkaçı veya hepsi olabilir.
Bu tiplere karşı uyanık olmak gerekir.

İklim değişikliği: Ne yapmalıyız?

ayberOrhan AYBER
Cumhuriyet, 26 Ağustos 2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Ülkemiz için yapılması gerekenler.

a) Türkiye özellikle İç Anadolu bölgesinde buğday üretiminde çok aşırı kayıp yaşıyor, ayrıca Marmara Bölgesi’ndeki kuraklık ayçiçeği üretimini olumsuz etkiliyor.

Çevre mühendisi Evren Dindiren Dönmez “Türkiye iklim krizinden ilk etkilenecek ülke: bulunduğu coğrafya nedeniyle” diyor ve uyarıyor

  • “Çok ciddi önlemler alınması gerekiyor.”

b)Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı mutlaka kabul etmeli.
c) Türkiye tüm yoğunluğunu yenilenebilir enerjiye yönlendirmeli.
d) Türkiye de Z kuşağı iklim değişikliğinin riskini yaşayacak; onların derslerine iklim değişikliği konusunda kitaplar eklenmeli.
e) Ziraat Bankası gerçek görevine geri dönmeli ve Türk üreticilerinin traktörlerine haciz konmasını engellemeli, bugün ülkemizde ilk kurtarılacak olan üreticilerimizdir.
f) Şu an ülkemizde suyun yönetimi ile ilgili eski DSİ mühendisleri göreve davet edilmeli ayrıca enerji konusunda Necdet Pamir gibi uzmanlardan yararlanmalı.
g) Dünyada henüz bu büyük tehlike gereği kadar ciddiye alınmıyor gibi. Oysa en geç bir yıl sonra bütün dünyanın gerekli stratejileri uygulayabileceklerini düşünüyorum.
h) Sonuç için tahminlerim: Tüm dünya ülkeleri bir araya gelecekler.

Küresel güçler silah yapımına harcadıkları potansiyellerini ister istemez dünyamızı kurtarmaya harcayacaklar…

Kapitalizm denen 20 ve 21. yüzyılın en tehlikeli yapısı tarihin çöplüğüne gidecek.

BEDEL YİNE DAR GELİRLİYE

Küresel iklim değişikliğinin bedelini yoksul da varlıklı da ödeyeceğinden gelir dağılımı adaletsizliğinden dünya arınacak.

Yeni bir dünya düzenine (daha adil, daha eşitlikçi)  hazırlanalım…

Dünyamızı bekleyen büyük tehlike küresel iklim değişikliği ve buna bağlı olarak aşırı hava olayları.

Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal’e sormuşlar:

Sizin sözleriniz ile bilimsellik çelişirse hangisini tercih etmeliyiz?

  • “Hiç tereddüt etmeden bilimden yana olmalısınız” demiştir.

Bizler de bilimin yol göstericiliğinden ayrılmamalıyız.

BM İKLİM RAPORU NE DİYOR?

66 ülkeden 234 bilim insanının beş yıl süren çalışması ile hazırlanan rapordan alıntılara göre:

İtalya bilinen tüm dönemlerin en sıcak gününü yaşadı 48.8 derece…

Almanya da hiç görülmemiş su baskınlarında 160 kişi yaşamını kaybetti…

Sibirya ormanları halen yanıyor…

Cezayir’de yangınlar çok arttı; söndürme çalışmalarında ordu mensubu 65 kişi yaşamını yitirdi…

Kanada ormanları yanıyor ve Kanada hükümetinin bu yangınları söndürmeye gücü yetmiyor; yüzlerce kişi sıcaklardan yaşamını kaybetti…

ABD’de Kaliforniya yangınları halen devam ediyor. Su, ormanlardan daha değerli hale geldi…

Sıcak mevsimler uzayacak soğuk mevsimler kısalacak.

Üretici %60 zarara uğrayacak.

===============================
Dostlar,

Öncelikle “İKLİM FACİASI” (Climate Disaster) ile yüzleşmek zorundayız. Artık “küresel ısınma” falan değil. O aşamalar geride kaldı : Faciayı yaşıyoruz!

Yapılacaklar belli.. Sera gazları hızla azaltılacak, yenilenebilir enerji neredeyse tek kaynak olacak.
Mutlaka daha TASARRUFLU yaşamayı öğreneceğiz; herkes karbon ayak izini en aza indirecek.
Akıldışı hızlı, gereksiz, yersiz, aptalca ve sürdürülemez Nüfus artışını mutlaka ve hızla frenleyeceğiz… Her aileye 1 çocuk..
….
Küresel seferberlikle. BM öncülüğünde uzman kuruluşlarla; DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), UNEP (BM Çevre Programı), FAO (BM Gıda Tarım Örgütü)….

İnsanlık aklını un ufak edip çiğnemedi ya !
(Peynir ekmekle yemedi… demedik, artık peynir lüks, çok pahalı!)

Elbette en belli başlı (makro) önlem küresel vahşi kapitalizmin ölçüsüz kâr hırsıyla dünyaya saldırısını dizginlemek gerek.

  • Dünya fahişesi değil bu kapitalist – emperyalist zibidilerin.

Tersine, Kızılderili Reis Franklin Pierce’in taaa 1854’te ABD Başkanına yazdığı gibi,

  • Dünya bize atalarımızdan emanet, çocuklarımıza devredeceğimiz.

    Büyük ATATÜRK ne denli yerinde uyarmıştı :

  • Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı meslek edinmiş insanlarız.. 

Sevgi ve saygı ile. 27 Ağustos 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 14 Temmuz 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YARGI-BAY

Yargıtay, FETÖ sanığı Mustafa Bilgili iddianamesini esas alarak 28 Şubat Davası sanıklarından 14’üne verilen müebbet hapis cezasını onadı.

Türk Milleti adına mı, FETÖ adına mı?

Yargıtay, yargıya bay bay!..

ALDIRMA

Devlet Bahçeli, “Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye, kim demiş Soylu sahipsiz diye. Hakkında ne söylenirse söylensin, bizim denilenlere aldırış etmemiz mümkün değildir” dedi.

Tutmayın Soylu’yu…

DEVRİM

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “4-6 yaş sınıfı çocuklarımız için açtığımız Kur’an kursları ülkemizin manevi kalkınmasında devrim niteliği taşıyan çok önemli bir projemizdir” dedi.

Karşı devrim niteliği dese daha yakışır…

UÇAK

İktidara gelince Cumhurbaşkanlığı uçakları ve arabalarını satacağını söyleyen Kılıçdaroğlu’na RTE, “Dünyayı dolaşacaksın. Neyle? Tarifeli uçaklarla mı?” dedi.

Tarifeli uçakla dolaşırsa, tek alyansla yola çıkanın itibarı sıfırlanır!…

SEÇİM

İzmir’de aralarında CHP ve HDP’nin de olduğu “Emek ve Demokrasi Güçleri” miting düzenledi.

Mitingde konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “sonuna kadar hep beraberiz” dedi.

Pervin Buldan da terörist başı Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılmasını istedi.

Hırsızlık, yolsuzluk, israf, yobazlık, yasa tanımazlık ve diktatörlükten kurtulalım derken karşı seçenek bölücülük mü olacak?..

KALP

RTE Diyarbakır konuşmasında, “Bir insanın kalbinde ve kafasında ne varsa dil onu söyler” dedi.

Konuşmalarında AKP’liler dışındakilere hakaret ve nefret yağdırmasını daha iyi anladım…

SOLCU

Zülfü Livaneli, Atatürk, İnönü ve Baykal’ın solculuğunu beğenmemiş.

Onlar emperyalizme hizmet etmedi, sıkışınca yurdu terk etmedi…

SİLAH

Sedat Peker, 15 Temmuz’dan sonra Bakan Soylu tarafından AKP’li gençlere silah dağıtıldığını yer-zaman- şahıs göstererek açıkladı.

Eyyy savcılar, soruşturmazsanız bir gün size de döner o silahlar…

ETİK

Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturuldu.

Kurul üyeleri eski Cumhurbaşkanı danışmanları, AKP milletvekilleri ve belediye başkanı. Kurul Başkanı da RTE ile çay toplayan eski Danıştay Başkanı.

Kurulun oluşumu etik olacak ki, görevlilere etikten dem vurabilsin…

FAKİRLİK

Karaköy’de çöpten yemek yiyen bir vatandaş görüldü.

Montajdır. AKP fakirliği bitirdi!..

CEZA

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, daha önce “medeni hukuk ve laikliği hedef alan açıklamalarıyla” tepki çeken Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin (GATA) eski başhekim yardımcısı Ali Edizer’in, “30 ihtar puanıyla cezalandırıldığını” ve disiplin raporu kapsamında Ankara Güdül Devlet Hastanesi’ne atandığını açıkladı.

Okşama gibi…

AÇILIM

RTE, Diyarbakır’da çözüm sürecinin yeniden canlandırılacağı sinyalini verdi.

Nagehan Alçı desteği çaktı.

Millet İttifakı’nı suçlar, iktidar için her kapıyı çalar…

PROTOKOL

AKP Genel Başkanvekili Kurtulmuş’un da bulunduğu protokol davetlileri için Fatih Camisinde koltuk düzeni oluşturuldu.

Cemaatte eşitlik mi vardı?..

SORUYORUM                         :

  1. 128 milyar Dolar nerede?
  2. Sarıklı amiral soruşturması kaç yıl sürecek?
  3. Ruhsar Pekcan ve öbür Bakanların devlete mal satışının soruşturulması neden engelleniyor?
  4. Sedat Peker’in iddiaları neden araştırılmıyor? Suçlananlar neden konuşmuyor?
  5. Halkın silahlandırılması (AS: AKP yandaşlarının) iç savaş hazırlığı mıdır?

HALİL ÇİVİ ŞİİRİ : DEDİM – DEDİ

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

 

DEDİM – DEDİ (x)

Dedim ahlak nedir, dedi hayadır.
Dedim barış nedir, dedi mayadır.
Dedim huzur nedir, dedi yuvadır.
Dedim bozar mısın, söyledi yok yok…
x x x
Dedim kadın-erkek, dedi ki birdir.
Dedim zenci-beyaz, dedi ki birdir,
Dedim inancın ne, dedi ki sırdır.
Dedim söyler misin, söyledi yok yok…
x x x
Dedim adalet ne, dedi ismimdir.
Dedim vicdan nedir, dedi resmimdir.
Dedim eşitlik ne, dedi cismimdir.
Dedim ya iltimas, söyledi yok yok…
x x x
Dedim özgürlük ne. dedi aşımdır.
Dedim eğilmez ne, dedi başımdır.
Dedim yurttaşlık ne, dedi işimdir.
Dedim bozgunculuk, söyledi yok yok…
X X X
Dedim kardeşin kim, dedi halkımdır.
Dedim demokrasi, dedi ülkümdür.
Dedim ya laiklik, dedi aklımdır.
Dedim cayar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim bayrak nedir, dedi canımdır.
Dedim vatan nedir, dedi tenimdir.
Dedim bedeli ne, dedi kanımdır.
Dedim ya ihanet, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Atatürk kim, dedi bilimdir.
Dedim cehalet ne, dedi zulümdür.
Dedim cumhuriyet, dedi yolumdur.
Dedim sapar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Halil Çivi, dedi bilirim,
Dedim tanır mısın, dedi bulurum.
Dedim fikirleri, dedi alırım,
Dedim sever misin, söyledi çok çok…
X X X

 

 

(x) Halk şairleri ya da ozanları arasında DEDİM – DEDİ şiirleri halk tarafından çok sevilen ve beğenilen bir farklı tarzdır. Çoğu halk ozanının bu tarzda şiirleri vardır. Ben de bir yeni örnek yazarak beğenilerinize sunmak istedim. Halil Çivi, 11 Ocak 2018, İZMİR / ÇİĞLİ