Etiket arşivi: Gazi Mustafa Kemal Paşa

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?


Dostlar
,

Dostumuz Sayın Em. Tüg. Naci Beştepe‘nin son derece uyarıcı, öğretici ve düşündürücü yazısı aşağıda..

Başbakan RTE’nin Gaziantep’te (Nizip’te) ve Suriyeli sığınmacıların (mültecilerin)
konuk yerleşkelerinde konuşmaları Arapça çevirisi ile bangır bangır TV’lerden ve de yinelenerek verilmekte.. Çevirmenin coşkusu da maaşallah Başbakandan
eksik değil. Sesi daha gür çıkıyor.. iyi seçilmiş anlaşılan..

Başbakan RT Erdoğan kendinden geçmiş, komşu bir devletin, kardeş Suriye’nin seçilmiş devlet başkanı Beşer Esad’a, İngilizce telaffuzla “Esed” diyerek (oysa pek çok Arapça kökenli Tükçe’ye geçmiş sözcüğü bilerek ve isteyerek Arapça vurgu-entonasyon ile telaffuz ediyor!?..), hiç düşünmeden, tüm uluslararası diplomatik nezaket ve terbiye kurallarını hiçe sayarak “cani” demekte sakınca görmüyor!?
Bu davranış salt Esad ile sınırlı değil ki, Suriye halkına da ağır ve açık hakaret.

Başbakan RT Erdoğan, bağımsız bir komşu – kardeş ülkenin demokratik tercihini aşağılama hak ve yetkisini nereden alıyor?

Türkiye Cumhuriyeti, 3.-5. sınıf bir kabile devleti mi ki böylesine ucuz davranabilsin?

Başbakan RT Erdoğan, “Monşer” diye aşağılayarak dışladığı Dışişlerinin deneyimli diplomatlarına danışsa idi, kendisini ve ülkemizi bir tür utanç bataklığına sürükleyen bu sözleri eder miydi?

Çok talihsiz ve çook da yazık..

Tüylerimiz ürperiyor..

Utanıyoruz, herkesin yerine de.. Bu denli mi emperyalizmin sözcülüğü olur ??

Şimdi bir-iki yaygın ve iyi bilinen atasözünü anımsasak suç olur mu ?

  • Kem söz sahibinindir…
  • İnsanın kelamı aklının terazisidir..

*******************

Herkes, Suriye’ye sınırı olan güney illerinin, başta Hatay, Gaziantep-Kilis ve Urfa olmak üzere ekonomilerinin çöktüğünü unutmuş (?!) görünüyor..

Gaziantep Üniversitesi’nde üstada bir kez daha Onursal (Fahri) Doktora sanı veriliyor.. Ne kattıysa sosyal bilimlere, bizim hiç ama hiiiç haberimiz yok nedense. Üstad jest yapmaktan da geri kalmıyor ve akademik doktora binişini giydirmek isteyen üniversite rektörü yerine korumasından yardım alıyor..

Burada da polis devleti..

Ufuklarımız kilitlenmiş.. Banal bir boyut ama kim ayrımında ya da kimin umurunda?? Banallik gırtlak boyu, neresinden tutalım ki? Belki genç bir sosyal Bilim Doktoru bayan asistan şık ve zarif düşebilirdi bu ritüel için.. O gönüllü kişi de adıyla takdim edilerek.. Nesneleştirilmeden yapmalıydı, Başbakanla toka etmeli ve sahneden öyle ayrılmalıydı ..

Hal böyle iken, ülkenin yalın ve acı gerçeklerini Beştepe Paşa’nın özlü yazısından ürküntü ile okuyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Samsun’a
yola çıkarken Boğaz’daki işgalci İtilaf Devletleri donanmaları için ünlediği gibi :

– Geldikleri gibi giderler..

Hem de işbirlikçileri ile birlikte..
Bu Ulus buna yetkindir (kadirdir).

Teşekkürler Naci Paşam..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık

www.ahmetsaltik.net

======================================

E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?  
NEYİN SAVAŞI?  
NATO ÜSLERİ GERİ Mİ GELİYOR?

3 Ekim 2012’de, AKP Hükümeti’nin TBMM’den Suriye’ye yönelik tezkereyi geçirmesi ile “SAVAŞ MI GELİYOR?” demiştik.

NATO’nun tahsis ettiği 3 PATRİOT BATARYASI’nın ülkemizin güneyinde konuşlanmaya başlaması ile aynı soru akla ve gündeme geldi.

Yanında başka sorularla?

  • Suriye ile savaşmamıza gerekçe var mı?

Türkiye istemeden de savaşa girmek zorunda kalır mı?

NATO üsleri tekrar mı geliyor?

Şimdi kısaca bu sorulara yanıt arayalım.

  • Önce, savaş nedir ve ne için yapılır        ?

Savaş, bir tanıma göre siyasetin güç kullanılarak devamıdır.
Yani siyasal bir eylemdir.

Siyasetin amacı nedir?

Ülkenin ulusal çıkarlarını korumak, halkın refah ve güvenliğini sağlamaktır.

Suriye bizim hangi ulusal çıkarımıza tehdit oluşturmaktadır veya
biz Suriye ile savaşarak ulusal çıkar olarak ne elde edeceğiz?

Savaş isteyenlerin bunu ortaya koyması ve Türk ulusunu inandırması gerekir.

Suriye gerek mevcut içler acısı haliyle gerekse iç huzuru ve birliğini sağlamış haliyle Türkiye’nin hiçbir ulusal çıkarına (sınırların değiştirilmesi, toprak talebi, yer altı
ve yer üstü kaynaklarımızı ele geçirme, askeri varlığımızı zafiyete uğratma,
dış ticaretimizi engelleme vb.) tehdit oluşturacak potansiyele sahip değildir.

Uzun menzilli kitle tahrip silahlarının varlığı, tek başına tehdit oluşturmasına yetmez.

  • Bizim de Suriye’den ele geçirerek kazanacağımız bir şey yoktur.

Türkiye; tarımda da sanayide de Suriye’den çok öndedir. Suriye bizim için
iyi bir dışsatım pazarıdır. Çıkarımız ticaretin geliştirilmesindedir.

Sonuçta tereddütsüz ve çok net olarak şunu söyleyebiliriz:

  • Suriye ile savaşmamız ulusal çıkarlarımızın gereği değildir. 
    Suriye ne bize tehdit ne de düşmandır.

Durum bu denli açıkken, varolan yönetim neden ısrarla Suriye üzerine gitmekte,
iç işlerine karışmakta ve mutlaka Esad’ın yönetimden ayrılmasını istemektedir?

Bunun yanıtı yukarıda verilmiştir.

Bu istek ve ısrar Türkiye’nin ulusal çıkarı için değildir.

Öyleyse kimin içindir?

Enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını denetlemek isteyen emperyalist güçlerin,
en başta da ABD’nin çıkarı içindir.

Irak petrolünün Akdeniz’e en kısa, en ekonomik ulaşım yolu Suriye’den geçmektedir.

Suriye, İran’ın direnç noktalarından biridir. Şii ekseninin kırılması gerekmektedir.

Irak büyük ölçüde denetim altındadır. Tam denetim için gerekli yapılaşmanın
basamak taşları döşenmeye devam edilmektedir.

Artık sıra Suriye’ye gelmiştir.

Suriye direnmektedir.

Direncini kırmak için her yol denenecektir.

Silahlı müdahale son seçenektir ancak çok da uzak olmadığı Esad’a duyumsatılmalıdır.

PATRİOT’lar bunun için gelmektedir.

Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanacak, “NE ZAMAN KAFAMA DÜŞECEK?”
korkusu eksik olmayacaktır.

Peki düşer mi?

Bir gün ansızın düşebilir.

Tıpkı Valdimir PUTİN’in dediği gibi,

  • Duvarda asılı duran silah bir gün mutlaka patlar.

Süs olarak asılmamıştır.

Peki kim patlatır?

Tetik kimde ise o. Yani Türkiye dışında öbürleri.

İstemesek de mi?

Evet, istemesek de.

Türk Hükümeti istemese de mi?

Öyle bir seçenek görülmüyor çünkü Türk hükümeti herkesten çok müdahale heveslisi görünüyor.

Türk halkı olarak istemesek de, emperyalist  güçlerin isteklerini koşulsuz yerine getiren bir yönetime sahipsek…

Savaş olasılığı var ama bugünden yarına hemen gibi değil.
ABD’nin yaklaşımı da öyle gösteriyor. Önce eldeki öbür olanaklar kullanılacak.

Olmadı o zaman savaş çıkarmak sorun değil. Uygun bir gerekçe bulunur. Suriye’de yaşanan antidemokratik yönetim, biyolojik silahlar, insan hakları, cinayetler vs. vs…

Bu arada uzun erimli (vadeli) hazırlıklar tamamlanmaktadır.

Kürecik radarı işletmeye alınmıştır.

  • 3 PATRİOT Bataryası gelmiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra birer birer azalan ABD/NATO üsleri
birer birer artmaya başlamaktadır.

Eskiden bizi Sovyet işgaline karşı koruyanlar, şimdi enerji kaynaklarının denetimi için bizi ve topraklarımızı kullanmaya gelmektedir.

Umarım geldikleri gibi giderler.

Türk ulusu bunu sağlayacaktır.

Em. Tümg. Naci BEŞTEPE
20.1.13, Ankara  

Avrupa Kooperatif Üniversitesi


“Sevdiklerinizi gömmeyin,
organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”
 

Prof. Dr. Alihan Gürkan

Dostlar,

Muğla Üniv.’den emekli Sayın Prof. Dr. Ayhan Çıkın hocamız önemli bir derleme yapmış..

Bizim önümüze “En önemli sorununuz Kürt sorunudur” diye içeriden ve dışarıdan dayatılırken, dışımızdaki dünye nelerle meşgul..

Bu arada özellikle balonlaştırlan gündemle (3 PKK’lının cenaze töreni ve
Mehmet Ali Birant‘ın ölümü) Silivri Zulümhanesi unutturulmak isteniyor.
Bir de 7 ilde yeni bir baskın dalgası ve ilerici avukatlar da dahil kapsamlı gözaltı..

  • Kooperatifler ülkemiz için yaşamsal önemde..

Gazi Mustafa Kemal Paşa da işin bilincinde ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği‘nin kurucusu. Silifke Şubesi’nin de 1 sayılı üyesi..

Yüce ATATÜRK, 30.6.1936’da Silifke Tekir’de ilk Tarım-Kredi Kooperatifini kurarak kendisi 1 sayılı üye olmuş ve özellikle yoksul köylüyü, çok sınırlı gücünü
biraraya getirmek üzere Kooperatif örgütlenmesine teşvik emiştir.

Sakın kimse Kooperatiflerin komünist icadı olduğunu savlamaya kalkmasın.

Bu dayanışma birimlerinin -kooperatiflerin- anavatanı İngiltere ve kuruluşu
21 Aralık 1844!

21 Aralık, Rochdale Haksever Öncülerinin İngiltere / Manchester’da 1844’te kurdukları tüketim kooperatifi ile ekonomide yarattıkları soylu devrimin yıl dönümüdür. AB ülkeleri, günümüz kalkınmışlık düzeylerini başta sömürü olmak üzere başlıca kooperatiflere borçludurlar.

Uluslararası platformlarda kooperatifin kabul görmüş 2 tanımı var :

Birincisi Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA) kuruluş kurallarında yer alan tanımdır. Buna göre;

  • Kooperatifler; kişilerin karşılıklı yardımlaşma esasına dayanan girişimlerinin, üyelerinin ekonomik ve sosyal gelişimi için kullanıldığı örgütlerdir.

2. tanım da ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) kararlarında yer almıştır :

  • Kooperatifler; kişilerin gönüllü olarak belli ortak bir amacı gerçekleştirmek için oluşturdukları, gerekli sermayeye eşit koşullarda katıldıkları,
    üyelerin aktif girişimlerindeki kâr ve risklerin adil olarak paylaşıldığı
    demokratik denetimli örgütlerdir.

Anlaşıldığı gibi, kooperatiflerin 2 temel yönü bulunmaktadır;
hem sosyal, hem ekonomik birimlerdir. Bize göre de, kooperatif hareketin
en temel özellikleri, yurttaşların örgütlenme ve dayanışma gereksinimlerine
yanıt vermesidir.

Ayrıca BM geçtiğimiz yılı, «2012 Dünya Kooperatifçilik Yılı» olarak duyurmuştu.

Bu bağlamda ülkemizin 2 temel alanda daha ülke düzeyinde örgütlenmiş Kooperatifleşmeye gereksinimi var :

1. Sağlık Kooperatifleri

2. Eğitim Kooperatifleri

İlki özellikle piyasalaştırlıdı giderek erişilmez, bedeli ödenemez olmakta; SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM Masalının balayı dönemi bitti..

İkincisi ise, piyasalaştırlmaya ek olarak bir de özellikle 4+4+4 ile dincileştirldi.

Her iki küresel güdümlü saldırıya direnmenin yollarından biri bu koooperatifler.

Ama sorun gündemde değil ne yazık ki!

Niçin ??

Bu konuyu tartışmamız gerek..

Prof. Ayhan Çıkın, “takma kalbi” ile 10. yılında, web sayfasında aydınlanma çabasını azimle sürdürüyor. Kendisine şükran borçluyuz. Bu yüzden de bu dosyamızın en üstüne organ aktarımı ile ilgili bir öneri koyduk; yineleyelim :

  • “Sevdiklerinizi gömmeyin,
    organlarını bağışlayarak onları onurlandırın.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.1.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Avrupa Kooperatif Üniversitesi

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ), “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi (AKÜ)[1],[2], 2003’de kurulmuş açık bir Avrupa internet ağıdır.

Bu ağ içinde kooperatif kolejlerinin tüzel kişilikleri ile gerçek kişiler toplanmıştır. Amacı, sosyal girişimciler tarafından gerçekleştirilen üretim, sermaye birikimi (capitalisation) ve bilgi iletim alanının canlandırılması ve yapılandırılmasıdır.
AKÜ, Avrupa düzeyinde dinamik bir sosyal girişimci modelinin gelişmesine katkıda bulunur[3]. Avrupa Kooperatif Üniversitesi, Leonardo da Vinci Avrupa Programı çerçevesi içinde “kooperatif kolejleri birliği” aracılığı ile geliştirilmiş bir proje birliğidir. Bu projenin konusu,“sosyal ve dayanışma ekonomisi işletmecilerinin eğitimiyle yükümlü üniversiteler ve eğitim kuruluşları için Avrupa düzeyinde kooperatifçilik deneyim ve araştırma alanı” yaratmaktır[4].

AKÜ KAYNAK MERKEZİ

AKÜ Kaynak Merkezi, Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi işletmecilerinin bilgilerini, uygulamalarını ve yenilikçi araçların kullanımını ve araştırma, sermaye birikimi (capitalisation), yardımlaşma ve yayılma süreçlerinde besleyici pedagojik kaynaklar sunar.

Ağ olarak AKÜ’nün başta gelen hedeflerinden biri, kooperatif pedagojisiyle ilgili akılcı bir eğitim yöntemi açısından ve sosyal ekonomi girişimlerinin farklı ailelerinin kurallar sisteminin ve özel ilkelerinin büyük bir kısmının, içerik açısından,
bizzat kendilerine bağladığını kabul eder; sosyal ekonomi girişimcilerinin formasyonunun özelliği de, eylem ve kuram düzeylerinde kaynakla beslenmesi gereğini önemser.

AKÜ PROJESİ

“Avrupa Kooperatif Üniversitesi” projesinin kuruluş teklifi,  “Kooperatif Kolejleri Birliği” (Groupement des Collèges Coopératifs) tarafından getirilmiştir. Bu projenin orijininde ikili bir meydan okuma vardır :

1.   Sosyal ve Dayanışma Ekonomisinin yeni mesleki niteliklerinin ihtiyaçlarına
yanıt vermek

Tatmin edilemeyen ihtiyaçlara cevap vermeye uygun yenilikçi projeler, onların destekçileri ve işletmecileri için yeni becerileri gerektirir. Bu projeler, küresel yaklaşımlar ve stratejik uyarlamalar isterler. Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nin aktörlerinin bölge içinde kökleşmesi ve uzaktan eğitim uygulamalarının gelişmesi, pedagojik araçların ve yöntemlerin gelişmesini ve yeniden kurulmasını gerektirir :

*  Avrupa düzeyinde nöbetleşe uygulamalar,

*  Eylem araştırması,

Kooperatif eğitimi.

Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi aktörlerinin kazandığı yeni beceriler pek az bilinmektedir ve bu becerilerin bir doğrulanma sisteminden geçmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

2 – Avrupa düzeyinde Sosyal Ekonomi ve Dayanışma Ekonomisi profesyonellerinin, eğiticilerinin, araştırıcılarının ve  bilgi birikiminin yakınlaşmasını teşvik etmek.

Bu başlığı üç amaç altında özetlemek mümkündür :

*  Avrupalı sosyal girişimcilerinin uygulamalarının araştırılması, kimlikleştirilmesi ve profesyonelleşmesi için bir referans belgesi oluşturmak;

*  Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi’nde girişimcilik ve toplumsal yenilikçilik için
bir Avrupalı eğitim mekanizmasını başlatmak.

*  Kısa sürede, Avrupa Kooperatif Üniversitesi çerçevesinde bu eğitimi geliştirmek ve sürekli kılmak.

AKÜ PROJESİNİN 3 EVRESİ  : 1999-2009

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin ilk evresi : 2001-2004[5]

Bu projeyi yürütme sorumluluğunu “Provence Alpes Méditerranée (P.A.M.) 
Kooperatif Koleji[6] üstlenmiştir. Bu ilk dönem bir hazırlık dönemidir :

*  Sosyal girişimcilerin günlük faaliyetlerinde kooperatifçilik ilkelerine uygulamaya koyan bir Avrupa girişimci Referans belgesinin geliştirmesi[7];

*  Bir AKÜ Şart’ının hazırlanması[8];

*  5 grup (Belçika, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz) sosyal girişimcilere uzaktan
deneysel eğitim kursunun açılması;

*  Kaynak merkezinin ve web sitesinin ilk belgesel temelinin kurulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin 2. evresi  : 2005-2007[9] 

Bir önceki proje evresini tamamlayan, “2005-2007 Avrupa Kooperatif Üniversitesi Ağı” evresinde, sosyal ekonominin genel ilkelerini ve demokratik yönetim pratiklerini uygulamaya koyması, dayanışmanın sonuçlarını takip ederek karakterize olmuş girişimlerin yöneticilerini, sosyal girişimcilerin formasyonu üzerine bir Avrupa ağı yapılandırmayı ve geliştirmeyi hedeflemektedir. Projenin  bu evresinde 3 eksen geliştirildi :

1.    Dört uzmanlık konusuna göre  yenilikçi eğitim araçları ve uygulamaları, bilgi-bulgularının toplanması, yardımlaşma, bunların yayılması ve kullanımına olanak veren  bir “Avrupa sosyal girişimcilik eğitimi kaynak merkezi” kurulması :

Kooperatif eğitim araçları ve uygulamaları, sosyal ekonomi girişimcileri eğitiminin özel içeriği, sosyal girişimcilik ve formasyon mühendisliği, sosyal girişimcilikte eğitim aktörleri sistemi;

2.    Sosyal Ekonominin mesleki örgütleri  (Kooperatifler, Yardımlaşma Sandıkları ve Dernekler) ve formasyon aktörleri (öğretici-araştırıcı, eğiticiarasında değişimi geliştirme ve sağlamlaştırma;

3.     Sosyal Ekonomi birlikleri ve federasyonları, formasyon aktörleri ve yerel belediyelerin, Avrupa düzeyinde bir mobilizasyon stratejisiyle bu ağın sürdürülebilir koşullarının oluşturulması.

Avrupa Kooperatif Üniversitesi projesinin  3. evresi  :  -2009 : UCE-GIFES projesi

1999’dan beri AKÜ projesini yükümlenen “P.A.M Kooperatif Koleji”, projenin bu evresinde, eğitim aktörleri ağını açma ve remobilize etmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, P.A.M. Kooperatif Koleji, “Avrupa Kooperatif Üniversitesi Uluslararası Sosyal Ekonomi Eğitimcileri Birliği Ağı” (UCE-GIFAES)[10] için yeni bir proje geliştirir. Bu projenin iki amacı vardır :

*  Ağın önemli araçlarını teşkil eden “Kaynaklar Merkezi’nin ve sitesinin kooperatif çalışma sürecini kayıt altına almak;

*  Kendi bilgilerini ve pratiklerini yardımlaşmacı bir yaklaşım içinde ve sosyal girişimcilerin formasyonunda sürekli yükümlü eğitici bir topluluğu oluşmasına (ulusal ve uluslararası düzeyde) teşvik etmek ve organize etmek.

SONUÇ                     :

  • Türkiye’de kooperatifçilikle ilgili eğitimi, araştırmayı, vb…
    ne zaman ve nasıl gerçekleştirebiliriz ?

Dr. Ayhan ÇIKIN
18.1.13



[1] L’Université Coopérative Européenne (UCE)
[2] Daha ayrıntılı bilgi için bkz:  http://uce.universite-cooperative.coop/index.php?option=com_content&task=view&id=489&Itemid=365
[3]http://fr.wikipedia.org/wiki/Coll%C3%A8ge_coop%C3%A9ratif
[4]http://www.entreprises.coop/decouvrir-les-cooperatives/se-former-a-la-cooperation/prix-et-recherche-cooperative.html
[5] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/uce%20fra%2001_04.pdf
[6] “Provence Alpes Méditerranée Kooperatif Koleji” 1979’da kurulmuştur. O, “Aix-Marseille II”üniversitesi ile işbirliği ile kurulmuş ve “Avignon  ve  Montpellier II” üniversiteleri ile ortak çalışmaktadır.
[7]  Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/resume%20entrep%20soc_8%20pages%20fran%20defin%20coul.pdf
[8] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/charte%20uce%20fr.pdf
[9] Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://uce.universite-cooperative.coop/images/pdf/plaquette%20version%20francaise%2002%2005%2006%20definitive.pdf
[10] « Groupement International des Formateurs d’Economie Sociale de l’Université Coopérative Européenne en réseau » (UCE-GIFES).

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey de
29 Ekim 2012’de Ulus’ta gerçekleşecek Seferberlik Buluşması’na katılacak..

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak

Aralarında ADD, ÇYDD, TGB, Eğitim-İş, Birleşik Kamu-İş, Cumhuriyet Kadınları Derneği vb. 30’u aşkın kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği‘nin organize ettiği “Seferberlik Buluşması” 29 Ekim 2012 saat 11:00’da
Ankara-Ulus’ta gerçekleşecek. Yasaklamalara ve engellemelere rağmen Cumhuriyet’i kutlamaktan vazgeçmeyen gençlerin buluşmasına İşçi Partisi ve CHP’den de destek geldi.

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
    CHP’li milletvekilleri ile birlikte bu buluşmaya katılma kararı aldı.

Daha önce CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyerek Cumhuriyete sahip çıkan herkesi 29 Ekim’de Ulus’ta olmaya çağırmıştı.

===========================================================

Dostlar,

CHP nihayet kendine yakışanı, kendinden bekleneni yaptı..

Bunda tabanın, halkın baskısının mutlaka belirleyici rolü var.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun çıplak gerçeği görmemesi, karşı durması olanaksızdı.

Doğru olan budur.

  • CHP’yi artık sokaklarda fiilen Cumhuriyet’e sahip çıkmak büyütebilir.

TBMM koridor ve salonlarında muhalefet anlamsızlaşmıştır. 

Acı örneği 4+4+4 yasa tasarısının Komisyonlarda görüşülmesinde yaşanmıştır.
AKP, iri kıyım milletvekillerini özellikle görevlendirerek CHP’li vekiileri döverek komisyonlardan uzaklaştırmıştır.

Bu olay gerçekte açık bir kırılma noktası idi.
CHP o gün sine-i millete dönme kararı alabilirdi..

Dileriz bu acı olayın benzeri sözde “yeni Anayasa” yazım süreçlerinde yaşanmasın.

  • AKP gemileri yakmıştır; geri dönüşü yoktur; çaresi giderek artan baskı sarmalıdır.

Çare sokakta, halkla birlikte, “de facto” (fiilen, eylemli) savunmadır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 1. TBMM’yi açarken neler söylemiş, ders alalım :

Devamla…


Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

 

Sivas Kongresi.. 4 Eylül 1919.. 4 Eylül 2012

Dostlar,

Sizlerle 5 yıl önce 11 Eylül 2007’de yazdığımız Sivas Kongresi makalemizi
paylaşmak istiyoruz..

Arşivimizden bir yazımızı daha sunacağız buna ek olarak..
(Önceki siteden yeni sitemize arşiv aktarımımını da zamanla yapmış oluyoruz..)

Bu 2 yazıyı bu güne balğamak da siz okuyucunun görevi olsun..

“Haydi Türkiye, silkin ve kendine gel, son vuruşlar sahneleniyor..
Sakın ha geç kalma!!”

Diye bağlamışız bu makalemizi 5 yıl önce..
Yazı yazmaya korkar olduk bu yazdıklarımıza bakınca..

Keşke yanılsa idik bu 2 makalemizdeki öngörülerimiz hakkında..

Tarih ve arşiv budur işte..

Bilimsel yöntemle irdelendiğinde tarih, geleceğin ve geçmişin meşalesidir gerçekte..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 4.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================================================

SİVAS KONGRESİ’ni 88. YILINDA UNUTTUK MU??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
ADD Genel Başkan Eski Yard.
www.ahmetsaltik.net (eski adres düzeltildi)

Değerli okuyucu,

Devrim tarihimizin en önemli dönemeçlerinden biri olan Sivas Kongresi’ni bu yıl yeterince işlemedik ne yazık ki.. Hem yoğun “yapay” gündem hem de giderek tarihimize olan ilgi kopması, böylesine “istenmeyen” (belki de tersi?!) bir tabloyu doğurdu. Dolayısıyla,
yeni kuşaklara hiç olmazsa yakın tarih bilinci kazandırma bağlamında iyi sınav veremedik. Bunun bedeli ağır ama..

Biz de bu yıl, öngelen bir yazı yerine, songelen bu yazıyı tasarlamıştık. Korktuğumuz gibi oldu ve kamuoyu gündemine hakettiği önemde taşınamadı. 22 Temmuz 2007 seçimlerinin yarattığı kitlesel şaşkınlığın da elbette önemli payı oldu. Peki bu yazıyla mı devasa boşluğu dolduracağız? Hayır, bizimki; bilinen öyküde aktarıldığı üzere, millerce uzunlukta kıyıda yürüyerek kıyıya vuran belki binlerce deniz yıldızını tek tek okyanusa geri atan azimli doğa savaşçısının örneğini çağrıştırıyor.

Evet, kurtulan her deniz yıldızı için sonuç çok ama pek çok fark etmiştir :

Güneşte kavrulmak yerine, serin sularda yaşamını sürdürmektedir.

Biz de bu umut ve kararlılıkla, biraz da toplumsal sorumluluğumuzu geriye dönük olarak dikkate getirmek üzere bu yazıyı Sivas Kongresi yıldönümüne öncül (a priori) değil,
ardıl (a posteriori) olarak sunmaktayız. Ulusumuza, yoğun gündeme (!) karşın birkaç önemli noktayı anımsatmak isteriz yine de ve günümüze bağlayarak, 2007’nin 11 Eylül’ünde geldiğimiz tıkanıklığın nedenlerini düşündürmek..

Günümüzden 88 yıl önce idi.. Mustafa Kemal Paşa, kutsal Anadolu topraklarında iğrenç
Batı Emperyalizminin, ülkemizin işgali ve hatta giderek ulusun tarih sahnesinden silinmesine dönük yüzyıllardır hazırlayageldiği suikast planına (Söylev’deki anlatımı..) karşı koymak üzere kelle koltukta savaşım vermektedir.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasının ardından, son derece kritik koşullarda,
bir eylem planını yürülüğe koymuştur.. Ayrıntılara girmeden özetlemek gerekirse,
dahiyane stratejik kurtuluş plan ve eyleminin Samsun’a çıkıştan sonraki ilk adımının Amasya Genelgesi olduğu söylenebilir.

AMASYA GENELGESİ

1. Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2. İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getir(e)memektedir. Bu durum ulusumuzu yok olmuş gibi gösteriyor.
3. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.
4. Ulusun durumunu ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip
bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurulun varlığı çok gereklidir.
5. Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin
tez elden toparlanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış 3 delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu iş, ulusal bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlerde kimliklerini gizleyerek gelmelidirler.
7. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O güne değin öteki il delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse Erzurum Kongresi’nin üyeleri de Sivas’ta yapılacak genel toplantıya katılmak üzere yola çıkarlar.

Mustafa KEMAL / 9. Ordu Müfettişi
Rauf ORBAY Ali Fuat CEBESOY Rıfat BELE

Görüldüğü üzere, Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi, sacayağının
üç temel tarihsel adımıdır. Amasya Genelgesi ile ateşlenen ulusal kalkışma, Erzurum’da yerel ölçekte toplanmış, başta Ulusal Ant (Misak-ı Milli) olmak üzere temel ilkeleri belirlemiş, bir tür Sivas Kongresi’ne hazırlık yapmıştır.

Günümüzden 88 yıl önce, 11 Eylül 1919’da Sivas Kongresi’nin ardından yayınlanan kararlar, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın manifestosudur. Sivas Lisesi’nin mütevazi salonunda Mustafa Kemal Paşa başkanlığında toplanan 40 yiğit insan, 1 hafta boyunca ölüm-kalım sorunlarını sonsuz bir vatanseverlik bilinci içinde tartışmışlardır. Öylesine umutsuzdurlar ki; bir tür öğrenilmiş / kabullenilmiş çaresizlik içinde, Amerikan güdümü (mandaterliği) ya da İngiliz korumasını bile ısrarla tartışmışlardır.

İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerinin aralarında para toplayarak Sivas’a temsilci olarak yolladıkları Tıbbiye’nin 3. sınıfındaki Hikmet (Boran), Mustafa Kemal Paşa’ya kafa tutacak denli ateşli bir tam bağımsızlık savunucudur. Çünkü arkadaşları O’nu bu amaçla yollamışlardır. Çünkü onlar, 1915’te Çanakkale savunmasında hepsi şehit olan Tıbbiye 1. sınıf öğrencilerinin acılı ülküdaşlarıdır.

Sivas Kongresi’ne İstanbul Tıbbiyesinin temsilcisi olarak, arkadaşlarının arasında topladığı para ile katılan 20-21 yaşlarında tıp öğrencisi.. Kongrede manda yandaşlarına isyan eden tam bağımsızlıkçı Türk genci. (Geçtiğimiz aylarda yitirdiğimiz Orhan Boran’ın babası..)

Sivas Kongresi, Temsil Heyeti’ni belirler, başkanlığına Mustafa Kemal Paşa’yı getirir
ve görkemli meydan okuyuşunu, özgürlük bildirgesini dünya kamuoyuna şöyle haykırır :

Bugün ulusça bilinmekte olan iç ve dış tehlikelerin yarattığı
“u l u s a l u y a n ı ş” t a n doğan Kongremiz, aşağıdaki kararları almıştır :

1. Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan silah bırakımı (Mütareke) tarihinde (30 Ekim 1918, Mondros) sınırlarımız içinde kalan Osmanlı ülkesinin bölgeleri, birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılması olanaklı olmayan bölünmez bir bütün oluştururlar.
2. Toplumun bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığımızın sağlanması için
ULUSAL GÜCÜ ETKEN ve ULUSAL İSTENCİ EGEMEN KILMAK kesin ve temel ilkedir.
3. Ülkenin herhangi bir bölümüne (Ulusal Ant sınırları içinde) yönelecek müdahale ve işgale, hep birlikte savunma ve direnme ilkesi meşru kabul edilmiştir.
4. Osmanlı hükümeti, bir dış baskıyla ülkemizin herhangi bir kesimini terk ve
ihmal etmek zorunda kalırsa, ülke ve ulusun dokunulmazlığını ve bütünlüğünü güvenceleyen her türlü önlem ve karar alınmıştır.
5. Ülke bütünlüğümüzün bölünmesi düşüncesinden tümüyle vazgeçilerek bu topraklar üzerinde tarihsel, ırksal, dinsel ve coğrafyasal haklarımıza saygı gösterilmesini ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz kılınmasını, böylece hak ve adalete dayanan bir karar alınmasını bekleriz.
6. Ulusumuz, insancıl ve çağdaş amaçların yüceliğine inanır; teknik, ekonomik ve endüstriyel durum ve gereksinimimizi takdir eder. Bu nedenle, devlet ve ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğünü korumak koşuluyla, önceki maddede açıklanan sınırlar içinde, ulusal ilkelerimize saygılı ve yayılma emeli beslemeyen herhangi bir devletin teknik, ekonomik ve endüstriyel yardımını hoşnutlukla karşılarız. İnsancıl ve adil koşulları taşıyan bir barışın kısa zamanda gerçekleşmesi, dünya ve insanlığın dinginliği adına, en başta gelen ulusal emelimizdir.
7. Ulusların kendi yazgılarını kendilerinin belirlediği bu tarihsel çağda, merkezi hükümetimizin de ulusal istence bağlı olması zorunludur. Çünkü ulusal istence dayanmayan bir hükümetin tepeden inme ve kişisel kararlarına ulusça uyulmayacağından başka, bu kararların dışta da geçerli olmadığı ve olamayacağı şimdiye dek görülen eylemler ve sonuçlarıyla kanıtlanmıştır. Bu nedenle ulus, içinde bulunduğu kaygı ve sıkıntılardan kurtulmak çarelerine doğrudan başvurmak zorunda kalmadan, merkezi hükümetimizin Ulusal Meclis’i hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması, böylece vatan
ve ulusun yazgısı hakkında alacağı bütün kararları Ulusal Meclis’in denetimine sunması zorunludur.
8. Vatan ve ulusumuzun karşılaştığı zulüm ve elemlerle ve tümüyle aynı ülkü ve amaçlar, ulusal vicdandan doğan vatansever ve ulusal derneklerin birleşmesinden oluşan genel kitleye bu kez “ANADOLU ve RUMELİ MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ” adı verilmiştir.
Bu Dernek, her türlü particilik akımlarından ve kişisel ihtiraslardan tümüyle arınmış
ve aklanmıştır. Tüm Müslüman yurttaşlarımız bu Derneğin doğal üyelerindendirler.
9. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan genel kongresi tarafından kutsal amaçları izlemek ve bütün örgütü yönetmek için bir “Temsil Kurulu” seçilmiş ve köylerden il merkezlerine dek bütün ulusal örgüt birleştirilmiş ve güçlendirilmiştir.

GENEL KONGRE KURULU / 11 Eylül 1919, Sivas

Gelelim 11 Eylül 2007’ye..

İşte böyle 11 Eylül 2007’de Türkiye’de yaşayan değerli yurttaşlar..

Borçlar 410 milyar dolara tırmanmış, sıcak para denen dünyanın en yüksek faiziyle döviz açığını örtmek için “taştan kan çıkarırcasına” Türkiye’de güçlükle tutulan 100 milyar dolara yakın açgözlü serseri sıcak para, gerçekte % 20’leri bulan işsizlik, gelir dağılımı yeryüzünün en adaletsizlerinden, en az ¼’ü yoksullaştırılmış, en az 1 milyonu aç, 75 milyon nüfuslu, kalabalık ama niteliksiz bir nüfus. Sağlık ve sosyal güvenlik, eğitim, konut, yer yer güvenlik ve adalet gibi en temel kamu hizmetleri özelleştirme yaftasıyla yabancılaştırılmış. Bankaları, borsası, sigorta kurumları giderek vatan toprakları ve de nehirleri satılığa çıkarılmış taşı toprağı sözde kutsal vatan.. Her gün şehitlerimiz..

Okulda kalma süresi ortalama 4 yıl.. Adına terör örgütü denen bir maşa örgüt, AB-D’nin taşeronu olarak ülkeyi bölmeye çabalamakta, ülke düşük-orta yoğunluklu bir savaşta son çeyrek yüzyıldır.. Medyanın satılık kesimi, örneği görülmemiş bir dezenformasyona cansiperane soyunmuş. Kahpece psikolojik savaş teknikleriyle adeta afsunlanmış, sosyal paralizi (felç) hatta sosyal şizofreni içinde bir toplum; sözde demokratik seçimlerle siyasal tercihte (!?) bulunarak 22 Temmuz 2007’de ülkeyi karanlık bir tabloya sürükleyen siyasal kadrolara artan bir oy oranıyla iktidarı sunuyor.. Adı da demokratik meşru seçimler oluyor.. Hayır, asla, bu düpedüz postmodern bir emperyalist darbe!

Ülkenin en ivedi, 1. gündemi Anayasa değişikliği mi? Yoksa kocaman bir gündem oyunu mu? Üstte tanımlanan ekonomik-politik-askeri-ticari-kültürel… kuşatma ivedi ve canalıcı sorun değil mi?

Sivas Kongresi’nin aziz kahramanları mezarlarında kahroluyorlardır hiç kuşku yok..

O kahraman insanlara yaraşır olmak ve ruhlarını azaptan kurtarmak için
tüm ulusal güçlerin ayağa kalkma zamanıdır!

Haydi Türkiye, silkin ve kendine gel, son vuruşlar sahneleniyor..

Sakın ha geç kalma!!

Ankara Üniversitesi Tıp Fak. 2012 Mezunları Birincisi Dr. Didem Şahin’in konuşması

2012_Haziran_18_AUTF_Bitirme_Toreni_Donem_Birincisi_Dr._Didem_Sahin’in_konusmasi

ATATÜRK’Ü ANLAMAK ve TAMAMLAMAK / Understanding and Completing Ataturk / Prof. Dr. Cavit Othan Tütengil

ATATURK’u_anlamak_ve _tamamlamak_Cavit_Orhan_Tutengil_1975

2011 Başında Türkiye ve Geleceğe Bakış / Looking at Turkey and The Future in Early 2011

Corlu_konf_2011_Basinda_Turkiye_ve_Gelecege_Bakis_4.2.11

21. YÜZYIL TÜRKİYE’sinde AYDIN SORUMLULUĞU / Intelligentia’s Responsibility in the 21st Century of Turkey

Aydin_sorumlulugu_1.6.12