Etiket arşivi: Başbakan RTE

SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI


SESSİZ ÇIĞLIK EYLEMLERİ ve BAŞBAKAN’IN SESSİZ ÇIĞLIKLARI

Dostlar,

SESSİZ ÇIĞLIK eylemi yurt içinde ve dışında 20’ye yakın merkezde sürdürülüyor..

Bu Cumartesi, 29 Mart 2014 günü, Ankara Sakarya Cd. de 79. kez insanlar

  • özgürlük ve adalet için “sessiz çığlıklar atmak üzere”

gene toplanacaklar..

Balyoz sanıkları – kurbanları hala (ortalama 5 yıldır!) tutsak..

Başbakanın bile itiraf ettiği iğrenç “Kumpas” hala sürüyor..
Olacak gibi değil…
Vicdanlar isyanda..
Vicdanı isyan edenlerden biri de 80’lik delikanlı Em. Öğretmen Seher Yıldırım..
Tarihe not düşmek üzere fotoğrafı aşağıda..

Seher_Yildirim_21.12.13_Sessiz_Ciglik_Mamak
 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye artık bu rezil ortaoyununa, Şark kurnazlığı ve ikiyüzlülüğüne son vermeli.

Fakat AKP iktidarından kurtulmadıkça zor görünüyor..

İlk hedef 30 Mart 2014 Pazar günü seçim sandıklarıdır..
Türkiye’ye bunca acı ve zarar veren siyasal kadrolardan kurtulmak üzere.. Demokrasinin restorasyonu dönemini başlatmak üzere..
Başbakan RTE 27 Mart 2014 günü Van ve Diyarbakır  mitinglerinde sesini yitirmişti.. Tuhaf ama çok tuhaf bir ses seçim konuşması yapıyordu TV’de..
Önce “Kim bu kadın??” dedik.. NTV ekranına bakınca malum RTE’yi gördük..
İtiraf edelim, gözlerimize ve kulaklarımıza inanamadık.
TV’mizi silkeleyip – sarstık ses düzeninde bir soru mu var diye..

“Sorun” (!) düzelmeyince bu kez “Kamera şakası” sandık..
Oysa sözler, tarz, saldırı, aşağılama, tehdit-şantaj- korkutma, bağırma, azarlama.. ve bir yığın gerçek dışı propaganda.. Her şey tanıdık ama ses çok ama çok tuhaf bir..
Kadın – çocuk sesi! Kulakları tırmalıyor.. İnanılmaz rahatsızlık veriyor..
Bu ne hırstır, Allah ıslah eyleye.. Bu bir ölüm – kalım seçimi iktidar için..
Çünkü ucunda hesap verme – Yüce Divan var. Korku sağları sarmış..

Son tapelere göre, ülkemizi resmen savaşa sokmanın aşağılık planlarını
doğrudan Devletin tepesindeki yetkililer yapıyor!..
Bu denli gözler kara ve pervasızca. Bu denli utanmazca..
Zerre vatan sevgisi duymaksızın.. Her şey ama her şey iktidar için..
Haydi AKP’nin bakanını ve 2 müsteşarını anlıyoruz..
TSK’nın Gn.Kurmay 2. Başkanı’na ne demeli?
Türk Ordusu, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Peygamber Ocağı nasıl böylesine halkına ihanet eden iğrenç planların içinde yer alabilir??

Bize göre Genelkurmay bu paşanın görevine hemen son vermeli ve
Halkımızdan kurmsal olarak özür dileyerek, ölümsüz başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın izinde olduğu güvencesini Ulusumuza vermelidir. Ya da bu paşa özeleştiri vererek yüce Türk Ulusu’ndan af dilemeli ve emekliliğini istemelidir; artık orada oturamaz ve hele hele daha üst görevlere istekli olamaz, getirilemez; getirilmemelidir.

****

AKP ve RTE çaresiz..
Her diktatör gibi bunlar da gidici..
Yolun sonu göründü. Uzatmalar oynanıyor.
30 Mart 2014 Pazar günü bilinç ve sorumlulukla oy kullanmak
ve sandıklara, oylara, tutanaklara sahip çıkmak üzere..

Türkiye hem kimsenin oyuncağı değildir; hem de sahipsiz değildir!

Kendisine bu kahpece oyunları tezgahlayanlardan yasal hesap sormasını da bilecektir.

Hiç kimse bunları aklından bir an bile olsun çıkarmasın..

Sevgi ve saygı ile.
29 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

YÜCE MAHKEME; SEHVEN ve HODRİ ADALET


YÜCE MAHKEME; SEHVEN ve HODRİ ADALET

portresi_kucuk


Naci BEŞTEPE

BALYOZ hükümlüsü silah arkadaşlarımdan bir mektup aldım. Adaletten umutları kesilmemiş, kendilerine yapılan hukuksuzlukları anlatıyorlar.


Haklılar tabi.

Yargı siyasetin silahı haline getirilmemiş olsa buralara gelinmezdi zaten.

Özetleyerek aktarıyorum.

  1. Yargıtay, BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun ”keyfi tutuklama yapıldığı ve adil yargılama haklarımızın elimizden alındığı”  kararını tanımadı. AYM de görmezden geldi.
  2.  Yerel Mahkeme’nin,”temyiz sonuna kadar tutukluluk” kararına itirazımız
    AYM tarafından “YETKİSİZLİK” gerekçesi ile reddedildi.
  3. AYM, AİHM’ne gidecek dosya başvurumuzu tam 10 ay sonra, süre dolumuna iki gün kala “SÜREÇ TAMAMLANMADIĞI İÇİN” reddetti.
  4. YÜCE DİVAN, kararını yazarken yerel mahkeme gibi kes –yapıştır yöntemi uyguladı. Adına yakışmayacak özensizlik yaptı. Sanıkları birbirine karıştırdı.
    AİHS’ne aykırı karar verdi.
  5. Yargılama yenilenmelidir.
  6. Yaklaşık 150 kişi AİHM’ne “ adil yargılanma hakkının ihlali” davası açtı, kazanılacak.

YİNE  SEHVEN 

ERGENEKON sanıklarından Mahir AKKAR, karar duruşmasında, iki adet tabedilmiş film negatifi ile 52 adet fotoğrafın kendisine ait olmadığını beyan etti.

Mahkeme Terörle Şube MD.lüğüne yazıyla sordu.” Akkar’a ait” yanıtı verildi.

Malzeme getirtildi. Açıldı. Başkasına ait olduğu tespit edildi. Tutanağa geçirildi.

Sehvenler emniyeti, Teğmen Çelebi’yi yalnız bırakmadı.

Yapanlara ne mi oldu? Güldürmeyin…

İTİBAR SOYKIRIMI

17 Aralık’tan beri ülke sallanıyor.

“Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ülkeyi sarstı.

Adamlar pişkin, 7.4 şiddetindeki depremde bile koltuğu bırakmıyor,
istifa denen onurlu davranışa yanaşmıyorlar.

“Arkamızda ALLAHIMIZ var” diyorlar. Sanki ALLAH yolsuzların koruyucusu.

Paraların İmam Hatip, İlahiyat gibi hayırlı işler için toplandığını söyleyerek
yine din sömürüsü yapan var. Millet yiyor nasıl olsa.

Masumiyet karinesi akıllarına geldi, Teoman Koman Paşa öldüğü gün
“Hesabını vermeden gitti” diyen vicdansızların.

“İtibar cinayeti işleniyor” dediler.

Askerlerin ve aydınların özel hayatları çarşaf çarşaf sergilenirken yapılan neydi?

“İtibar soykırımı” denmez mi?

Emniyet ve savcıların önceki davalarda da aynı tutumu izlediği hatırlatıldığında,

“O operasyon başka, bu başka” diyorlar utanmadan.

Fark ne? AKP’lilere yapılmış olması.

Asıl farkın hırsızlık olduğunu görmezseniz.

HODRİ ADALET

Başta Başbakan RTE olmak üzere tüm AKP’lilere sesleniyorum.

Adınız ADALET ile başlıyorsa,

Kendinize AKP değil de AK parti dedirtiyor ve pislikten kararmadığınıza inanıyorsanız,

Gerçekten dindarsanız, ALLAH’a  ve suçsuz olduğunuz için sizi koruyacağına inanıyorsanız,

Meydanlarda gümbürdediğiniz kadar yiğitseniz,

Uluorta duygulanıp ağlayacak kadar temiz duygulara sahipseniz,

Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemediyseniz, yedirmediyseniz, dürüstseniz,

Bırakın emniyeti ve yargı görevini yapsın.

Ne savcı olun bu davada ne avukat.

Hodri adalet!

HESAP KESİLECEKTİR

Görevlileri çil yavrusu gibi dağıtarak, yolsuzlukların derinleştirilmesini engelleyecek kararlar çıkartarak, medyayı yasaklayarak DENİZ FENERİ gibi halkın gözünden ve denetimden kaçırarak kurtulamazsınız.

Şu ana kadar ortaya çıkanlar yeter de artar bile.

Başka babalarla oğulların da hesabı elbette sorulacaktır.

Az kaldı…
(AYDINLIK, 25.12.13)

“TÜRKİYE İTTİFAKI” KOCATEPE BİLDİRGESİ

KOCATEPE'de_ATA

Dostlar,

26 Ağustos 2005 günü Büyük Taarruz’un 83. yılını Afyon Kocatepe’de kutlayalım önerisini ADD yönetimine Genel Başkan Yardımcısı olarak sunmuştuk. Kabul gördü..

Pek çok kişi ve kuruma çağrı yapıldı..

“TÜRKİYE İTTİFAKI” KOCATEPE BİLDİRGESİ hazırlandı (metin için bize görev verilmişti).

Bu metin, Büyük Taarruz‘un başlatıldığı yerde, 1974 rakımlı Afyon Kocatepe’de, sabah şafak sökerken başlatılan topçu ateşine gönderme ile, çakmakların ışıltısında okundu.

[ Malatya’dan özel aracı ile gelen dönemin İnönü Üniversitesi rektörü, değerli arkadaşımız Sayın Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun aracının içinde uykudan kapanan gözleri beleğimizde iz bırakmış.. ]

Bildirgeyi 2004-6 dönemi ADD Genel Başkanı Sayın Ertuğrul L. Kazancı çakmakların loş ışığında güçlükle ama heyecandan sesi titreyerek okudu. Biz de Ağostos diye güvenerek Ankara’dan kısa kollu gömlek ile gelmiştik.. Soğuktan dişlerimiz birbirine vuruyordu. Birden Mustafa Kemal Paşa’nın Kocatepe’deki ünlü fotoğrafı gözümüzün önüne geldi.. Kalın kumaştan Mareşal üniforması vardı üzerinde.. Nedenini anlamıştık.

Metin basına dağıtıldı, yayımlandı.. (Cumhuriyet’in haberi aşağıdaki erişkede – linkte..)

Kocatepe_bulusmasi_Cumhuriyet_28.08.2005

“TÜRKİYE İTTİFAKI” KOCATEPE BİLDİRGESİ..

Ülkemiz, Kocatepe’den bit ULUSAL İTTİFAKA çağrılıyordu söz konusu bildirge ile.

Bu tarihsel bildirge metnini, power point yansıları olarak pdf formatında (41 yansı) aşağıda sunuyoruz. Lütfen tıklayınız..

ADD_KOCATEPE_BILDIRGESI-2005

*****

Günümüzde de “ulusal birlik çağrıları” sürüyor. Uluaslcı direnişin doruğa ulaştığı bir kesitte de, yaklaşık 2 yıl sonra “Ergenekon tertibi” ile karşılaştık..

Gündüz Afyon’da, Kocatepe Üniversitesi’nde etkinlikler düzenlemiştik..

KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı şimdi rahmetli Sayın Rauf Denktaş da onur verdiler..

Afyon Kocatepe Üniversitesinde, birini bizim yönettiğimiz (Büyük Zafer’in 83. Yılında Türkiye’de Siyasi Konular) 2 panel yapıldı.

“TÜRKİYE İTTİFAKI” KOCATEPE BİLDİRGESİ üzerinde ayrıntılı duruldu, çağrı pekiştirildi.

* 2006 Haziran’ında ADD Genel Başkanlığı’na aday olduk..

Sayın Kazancı da yine adaydı (bize centilmenlik sözü olmasına karşın..)

Yeni emekli ve 15 günlük üye Şener Eruygur Paşa ekibi salt olmayan çoğunluğu aldı. Biz de destek verdik ve yönetime geldiler (Sn. Kazancı ekibi destek vermediler). Ertesi yıl da malum planlar devreye kondu.. Başbakan RTE‘nin 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı GW Bush ile görüşmesinin ardından.. Fehmi Koru apaçık yazdı Yeni Şafak’taki köşesinde.

“TÜRKİYE İTTİFAKI” KOCATEPE BİLDİRGESİ, günümüz MİLLİ MERKEZ oluşumuna da büyük ölçüde temel oluşturdu..

Şimdi tema : ATATÜRK’te BİRLEŞTİK..

* Bir kez daha başaracağız..

* Emperyalizme teslim olmayacağız!

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 27.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Dostlar,

Alkollü içkilerle ilgili sıkı yasaklar getiren yasal düzenleme sessiz sedasız TBMM’den geçirildi ve NOTER gibi çalışan makamca da 15. günde onandı, RG’de yayımlandı, yürürlüğe girdi. Dehşet verici olan, Başbakan RTE‘nin bu yasanın “Dinin gereği” olduğunu savunması idi.

  • Yani topluma artık din kuralları apaçık dayatılmaktadır.

Toplumun değerleri pervasızca aşağılanmakta, bu yasaya itirazlar ise
“2 ayyaşın yaptığı yasa oluyor da bizimkisi niye olmuyor?”
biçiminde karşılanmaktadır.

“2 ayyaş” ile adreslenenler bellidir ve Gezi Direnişinin patlamasında bardağı taşıran
“2 damla” olmuştur.

  • Bu davranış, anayasa korumasındaki laik rejime meydan okumaktır.

Üstelik, laikliğe karşı eylemleriyle odak olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile perçinlenen bir siyasal parti (AKP), kör kör parmağım gözüne örneği inatla
böylesi bir eylemle bilmem kaçıncı kez laik rejime meydan okumaktadır.

  • Yargıtay C. Başsavcılığının sesi niçin çıkmamaktadır!?

Anamuhalefet CHP yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyeceğini bildirmiştir?
Niçin?

Anayasa Mahkemesi’nin yetkin emekli raportörü Sayın Bülent Serim dostumuzun
sıkı yazısı aşağıdadır. Bu özlü yazı bile davayı açıp savunmaya yeter.

CHP bu yanlış kararından dönmelidir.

Değerli dotumuz deneyimli Gazeteci – Yazar Sayın Ahmet Mümtaz İDİL,

HABERARTITÜRK adlı yeni bir site yayına soktu : http://haberartiturk.com

Bu yazı da orada yer aldı. (http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html. 24.6.13) Biz de biraz toz duman hafiflesin diye bu konu hakkında bir değerlendirmeyi ertelemiştik. Yazacaktık ama Sn. Serim mükemmel toparlamış sağolsun.

Sayın İdil’i yeni sitesi iin kutlarız, başarı dileriz.
Yazar arkadaşlarımıza da en iyi dileklerimizi sunarız.
Sayın İdil, yaraşır bulurlarsa bizim sitemizden de yazılar koyabilirler web sitelerine.
Biz de yazmaya çabalarız kendi sitelerine..

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Alkollü içki yasağı Anayasa'nın 58. maddesine dayandırılamaz

Bülent Serim
Anayasa Mahkemesi
Emekli Raportörü
http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html, 24.6.13)

  • Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
    193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.

Başbakan Erdoğan, İstanbul’da 31 Mayıs 2013 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada, alkollü içki yasaklarını, Anayasa’nın 58. maddesine dayandırma
bilinçli çarpıtmasını ve bu konudaki ısrarını sürdürmüştür.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Anayasa’nın “Gençliğin korunması” başlıklı
58. maddesi, yalnızca gençlerle ilgilidir. Oysa yasaklar tüm halkımızı kapsamaktadır.
İkincisi; bu maddede Devlet’e, gençleri “alkol düşkünlüğünden” korumak için
gerekli önlemleri alma görevi verilmiştir. Yani gençlerin “alkollü içkiden” değil,
“alkollü içki düşkünlüğünden” korunmasından söz edilmektedir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre, “düşkünlüğün” eski Türkçe’deki karşılığı “müptelâ olma” durumudur; “bir şeye kendini aşırı vermiş, o şeye çok bağlı duruma gelmiş olan” anlamına gelmektedir.

Peki acaba Türkiye’de gerçekten alkol düşkünlüğü var mıdır?
Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.
Bireysel içki tüketiminde de durum farklı değildir. OECD 2010 verilerine göre,
birey başına alkollü içki tüketiminde Avrupa ülkeleri yıllık ortalaması 10.8 litre iken Türkiye’de bu tutar 1.4 litredir ve son sıradadır. İlk beş sırada Lüksemburg (15.5 lt), Estonya (14.0 lt), Macaristan ve Fransa (12.6 lt), Litvanya ve Avusturya (12.5 lt) ile İrlanda (12.4 lt) vardır.

Başbakan Erdoğan’ın “Gece gündüz içen, kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz.” dediği Türkiye’de, 15 – 19 yaşlarındaki gençlerde alkol tüketimi % 1.4’tür. Bu oran Danimarka’da % 62, İngiltere’de % 30, İrlanda’da ve Polonya’da % 31, Macaristan’da
% 27.5, İsveç’te % 17, Avustralya, Bulgaristan ve ABD’de % 10.7’dir.

  • Türkiye zaten içkiden alınan vergide dünya şampiyonudur.

Ulaştırma Bakanı’nın söylediği gibi “İnsanların ayık gezmesi” için vergi yüksek tutularak tüketim daha da azaltılmıştır.

Görüldüğü gibi Türk Gençliği’nin ve halkının, bırakınız yasaklamayı,
önlem almayı bile gerektiren bir alkolizm sorunu yoktur.

Economist Dergisi’nde de vurgulandığı gibi Türkiye’de Avrupa’nın “en ayık” halkı yaşamaktadır.

Demek ki, yasayla getirilen; ibadethane ve eğitim kurumlarına en az 100 metre uzaklıktaki alan içinde içki satışı ve servisi yapılmaması, gazete, dergi ve televizyonlarda içki reklamı yayımlanmaması, içki şirketlerinin spor ve kültürel etkinliklere sponsorluk yapmaması, gece saat 22.00’den sonra içki satılmaması gibi yasaklar 58. madde kapsamına girmemektedir.

Bir Başbakan Yardımcısı, alkollü içkiye yasak getirilmediğini açıklamış,
bunu söyleyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Ne yazık ki bu açıklamayı yaparken
her kısıtlamanın aynı zamanda bir yasak olduğunun ayırdında bile değildir.
Üstelik 11 yıldır gündeme getirilmeyen bu kısıtlamalara acaba şimdi neden
gerek görülmüştür?

  • Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi,
    artık dinin emrettiği ayrıntılara sıra gelmiştir de ondan.

Alkollü içki yasağının daha ileri noktalara götürüleceğinden kimsenin kuşkusu olmaması gerekir. 11 yıllık AKP iktidarı, yasakların nasıl adım adım getirildiğinin örnekleri ile doludur.

Öte yandan, Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin
nasıl sınırlandırılacağı kurala bağlanmıştır.

Maddeye göre temel hak ve özgürlükler, ancak,

  • özlerine dokunulmadan”, 
  • “anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak”, 
  • “demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde” ve
  • “ölçülülük ilkesi gözetilerek” sınırlandırılabilir.

Bu maddeye göre de alkollü içkinin yasaklanması, anayasayla bağdaşmamaktadır. Çünkü bu yasak, özel yaşama ilişkin hak ve özgürlüğün “özünü” yok etmektedir.

Tümüyle yasaklanamayacağı gibi, getirilen yasağın “ölçülük” ilkesine aykırı
olmaması da gerekmektedir. Yani, “amaç” ile bu amaca ulaşmak için kullanılan “araç” arasında makul bir denge bulunması kaçınılmazdır. Yasaklama yasasında böyle bir dengenin bulunduğundan söz etmek olanaksızdır.

Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın alkollü içki yasağını ısrarla Anayasa’nın
58. maddesine dayandırması gerçeği yansıtmamaktadır. Kendisi de daha sonraki konuşmasında alkollü içkiyi, “dini kurallar” gerektirdiği için yasakladığını itiraf etmiştir.
Aslında yasadan önce YÖK, valilik, rektörlük, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, yerel yönetim kararlarıyla başlatılan içki satış ve servis yasağı da,

  • Anayasa’nın 24. maddesine aykırı olarak dünya işlerinin
    “din kurallarıyla” düzenlenmesi
    nden başka bir şey değildir.

Kaldı ki 58. maddede Devlet’e, öncelikle, “istiklâl ve Cumhuriyetimizi
emanet ettiğimiz gençleri”,
 müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetiştirme görevi verilmiştir. Devlet yönetimini ellerinde bulunduranlara, “Bu konuda ne yaptınız ?” diye sormak gerekir.

Tam tersine siyasal iktidar, bu kurala aykırı olarak Atatürk’ü, ilke ve devrimlerini gençlerin eğitimine ve yetiştirilmesine ilişkin tüm yazılı kurallardan çıkarma peşindedir ve
özellikle 4+4+4 dinci eğitim yasasıyla bunu büyük ölçüde başarmıştır.

444’ün 1 Yılı: Olanlar ve Olacaklar… / Ulusal Eğitim Derneği Raporu

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ Genel Başkanı
dostumuz Sayın Nazım Mutlu (aynı zamanda Öğretmen Dünyası Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni) imzasıyla bir rapor ulaştı elimize..

4+4+4 ucubesine karşılık, 1 yıllık zoraki uygulamanın 1. elden tanıkları ve “içeridekiler” olarak sürece tanıklıklarını büyük bir sorumluluk ve ciddiyetle raporlaştırmışlar.

Türkiye’nin bu kurgulu hengamesinde (Taksim Gezi direnişi)
ayrıca bu rapor için de çalışmışlar sağolsunlar.

4+4+4 Hükümet Programında yoktu.

Birden bire hiçbiri eğitimci olmayan 5 AKP milletvekili bir yasa teklifi sundular.
Hükümet tasarısı değildi.

Şimdiki M. Eğitim Bakanı’nın (Nabi Avcı) Başkanı olduğu Milli Eğitim Komisyonunda
tam bir terör ve şiddetle, o kadar ki, “bedeni” irikıyım AKP’li erkek vekillerin
Komisyon kapısını tutmasıyla

  • CHP’li vekiller salonda yok sayılarak;
    söz verilmeyerek hatta DÖ-VÜ-LE-REK dışarı atıldılar. 

Gökten zembille indirilen o dönemin M. Eğitim Bakanı Ömer Çelik,
bu teklifi de kerameti kendinden menkul biçimde birden indirdi ve yasalaştırdı..

Tam bir karşı devrim ve Başbakan RTE‘nin buyurduğu üzere, anayasayı,
laikliği ayaklar altına alarak “dindar nesil yetiştireceğiz” hedefine dönük bir ok idi..

1. yıl dayatma ile geride kaldı..

4+4+4=12_kadin_kole

Bu 4/4’lük Raporu okuyun, neler yaşandığını, nelerin tıkandığını ve
çözümün ne olacağını göreceksiniz.

Raporun son paragrafı aşağıda :

*******************

Sonuç                                    :

-Hiçbir boyutu yeterince konuşulup tartışılmadan,
– eğitime taraf olan yapılar ve bilim kurumları sürece katılmadan,
– ülkenin geleceğini akıl, bilim ve sanatın değil, dogma, hurafe ve inançların belirleyeceği
bir toplumsal yapının oluşumuna zemin oluşturacak

  • “444” düzenlemesi, yetişecek kuşaklara, ülkemize ve ulusumuza
    daha çok zarar vermeden
    kaldırılmalı
  • zorunlu ve kesintisiz 13 yıllık (1+12) bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim yapılanması için hızla çalışmalar başlatılmalıdır.

Nazım Mutlu
Genel Başkan ve
Öğretmen Dünyası Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

*********************************

Raporun tümünü okumak için lütfen tıklayınız..

444’un_1._Yılı_Olanlar_ve_Olacaklar_Ulusal_Egitim_Dernegi

Bir kez daha teşekkürler Sayın Genel Başkan Nazım Mutlu‘ya ve
Ulusal Eğitim Derneği‘nin yetenekli, özverili emekçilerine..

Sevgi ve saygı ile.
13.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Photo-Shop lu siyaset..

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız Almanya’da doktora yapmış ve uzun yıllar akademisyen olarak çalışmıştır. Dolayısıyla Almancaya çok egemendir.
(İngilizce ve Fransızca da bilir.)

Photo-Shop lu siyaset..

Başlıklı bir yazı ve fotoğraflar yollamış..

RT Erdoğan‘ın İstanbul’da karşılanışı (6.6.13) ile ilgili foroğraflarda halkı kalabalık göstermek üzere açıkça fotoğraf (photoshop) hilesi yapıldığı apaçık kanıtlanıyor.

Kimi medya buna zorlanıyor, kiminin de kerameti kendinen menkul yalakalık yapıyor..

Başbakan RTE‘nin bu mide bulandırıcı süreçte yeri ve rolü ne??

Sevgi ve saygı ile.
13.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Photo-Shop lu siyaset..

portresi

 

 

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Almanya’da yayınlanan Focus Dergisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı
İstanbul Havaalanında  karşılayan kalabalığın Türkiye’de yayınlanan fotoğraflarının photo-shop tekniği ile  manipüle edilmiş olduğunu kanıtlıyor. Dikkat edilirse, aynı renkteki halkalarda aynı görüntüler var. (Bunu yayınlayan basında utanmak yok mudur?) æ

***
Fotos von Pro-Erdogan-Demonstration sollen manipuliert sein (Erdogan yanlısı Gösterilerin Fotografları manipüle edilmiş olmalı)

Demonstrationen, Erdogan, Istanbul, Türkei

redditDie Kreise zeigen Demonstranten, die offentsichtlich mehrfach in das Bild kopiert wurden Offiziell verlässt sich Premier Erdogan auf seine Anhänger im Volk. Doch bei seinem Empfang am Istanbuler Flughafen soll er sich per Photoshop-Trick Anhänger erschummelt haben. Wie viele Sympathisanten kamen tatsächlich zur Pro-Erdogan-Demonstration? TausendeDemonstranten protestieren in der Türkeigegen dierigorose Politik ihres Premiers Recep Tayyib Erdogan. Doch der will seine Politik der harten Hand fortsetzen – auch weil er glaubt, er habe genug Anhänger im eigenen Volk. Um das zu unterstreichen sieht es so aus, als habe sich Erdogan unlauterer Mittel bedient. Denn der Premier und seine Anhänger scheinen sich ihres Rückhalts doch nicht so sicher zu sein.

Jetzt sind Fotos aufgetaucht, die offensichtlich nachträglich bearbeitet wurden. An vielen Stellen sind Demonstranten einfach dupliziert und an anderen Stellen wieder eingefügt worden. So sieht es aus, als würden viel mehr Sympathisanten für den Premier demonstrieren als im Original-Foto zu sehen sind. Tatsächlich stellte sich allerdings heraus, dass das Foto bereits 2009 aufgenommen wurde.
Demonstrationen, Erdogan, Istanbul, Türkei

Jeder „Diktator“ braucht einen professionellen Photoshopper (Her Diktatörün bir foto-şopçuya ihtiyacı vardır)

ImOnline-Netzwerk „reddit“ diskutieren Usermomentan, wie sich Erdogan so einen peinlichen Fauxpas leisten konnte. Obwohl das Foto bereits vor vier Jahren aufgenommen wurde, trauen die Kommentatoren Erdogan dieses Vorgehen dennoch zu. Sie kritisieren die offensichtlich schlechte Bearbeitung des Bildes und ätzen über Blauäugigkeit Erdogans: „Wenn ich jemals Diktator werde, werde ich einen Vollzeit-Photoshopper einstellen.“

http://occupygezipics.tumblr.com/CNN Turk zeigt lieber Pinguine statt der Demonstrationen in der Türkei
Zusätzlich hat Premier Erdogan offenbar weite Teile der Medien auf seiner Seite. Während TV-Stationen, Zeitungen und Nachrichtenseiten überall auf der Welt über die Demonstrationen in der Türkei berichten, ducken sich türkische Medien weg Auch der Iran trickst gerne bei Fotos (İran da fotograf düzenbazlığı yapıyor) 

Es ist nicht das erste Mal, dass Politiker über digital bearbeitete Fotos ihre Macht demonstrieren wollen. Bereits 2008 hatte der Iran miteinem gefälschten Foto eines Raketenstartsfür Aufsehen gesorgt – und zusätzliche Raketen ins Bild montiert.Der Nachrichtensender NTV zeigte am vergangenen Freitag eine Dokumentation über Adolf Hitler, während die Polizei in Istanbul brutal gegen die Demonstranten am Taksim-Platz vorging. Auch der türkische Sender CNN Turk hält ein ganz anderes Thema für wichtig: eine Dokumentation über Pinguine

TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI İmza kampanyasında binlerce imza..

 
Dostlar,

Aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabileceğiniz metni en son 12.4.13’te sitemize koymuştuk..

http://ahmetsaltik.net/turk-milletine-3-maddelik-cagri/

TÜRK MİLLETİ’NE 3 MADDELİK ÇAĞRI

3 madde şöyle idi (28 Mart 2013, Ankara) :

=========================================================

1- Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milletinin adı,
vatandaşlık tarifinden ve Anayasadan çıkarılamaz.

2- Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan aziz vatandaşlarımız, 
ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz.

3- Anadolu coğrafyasında Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden Türk Milletinin kesintisiz egemenliğini esas alan büyük Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısı
ortadan kaldırılamaz.

=========================================================

Bu metin onbinlerce imza aldı 3 ayrı web sitesinde..

Bize de listeye adlarının eklenmesi dileğiyle epey başvuranlar olmuştu ve eklemiştik..

AKP iktidarının aklını başına alması

ve

kökü dışarıda, kendilerine ihale edilen bu bölücülük görevini

bir an önce bırakmasında saymakla bitmeyecek yararlar var.

Türkiye, 7 x 9 = 63 “akil insan” ın beyhude (boşuna, nafile!) çabaları ile
beyni yıkanabilecek ve dönüştürülebilecek bir ülke değil..

Ancak, ne yazık ki, Başbakan RTE, halkın doğal ve içten isyanını, içi yanan haykırışını görmezden gelmeye ve daha çok polisiye yönteme başvurmaktan başka çare bulamayacak denli zor hatta çaresiz durumda..

Olup bitenlere doğru tanı koymaktan çooooooooooooook uzak..

20’li yaşlarda gazilerin, şehit anaları – babalarının yürek paralayan haykırışlarını,
topluca İSTİKLAL MARŞI okuyarak direnme çabalarını “DENSİZLİK” olarak niteleyecek ölçüde kendinden geçmiş durumda..

O kadar ki, TV’lerden Vali ve Emniyet Müdürlerini açıkça daha çok şiddet kullanmaya çağıracak denli..

Bu tablo çok ama çok tehlikeli ve kimseye yarar getirmez..

  • Hele İSTİKLAL MARŞI okunurken ayağa kalmayan “akilleri”
    ya da “sakilleri” en yüksek derecede nefretle kınıyor;
    bu saygısız, iğrenç davranışlarını lanetliyoruz! 

Tarihte örnekleri öyle çok ki, şiddet sarmalına dolanan siyasal liderlerin hazin sonları
çok yaklaşmış görünüyor..

Vakit hala çok geç değil.. AKP’li vicdanlı – yurtsever milletvekilleri başta olmak üzere Tayyip beyin danışmanları ve parti önde gelenleri;

SAĞDUYU İÇİN GÜN BU GÜNDÜR; YARIN DEĞİL..

Lütfen..

TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI İmza kampanyasında imza toplayan 3 adresdeki 19.04.2013 saat 23.00 itibariyle son durum;

http://vatan.severiz.com 20505

http://imza.la/tc-vatandaslarindan-hukumete-uyari 8279

http://imza.la/turk-milleti-ne-cagri 6894

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?


Dostlar
,

Dostumuz Sayın Em. Tüg. Naci Beştepe‘nin son derece uyarıcı, öğretici ve düşündürücü yazısı aşağıda..

Başbakan RTE’nin Gaziantep’te (Nizip’te) ve Suriyeli sığınmacıların (mültecilerin)
konuk yerleşkelerinde konuşmaları Arapça çevirisi ile bangır bangır TV’lerden ve de yinelenerek verilmekte.. Çevirmenin coşkusu da maaşallah Başbakandan
eksik değil. Sesi daha gür çıkıyor.. iyi seçilmiş anlaşılan..

Başbakan RT Erdoğan kendinden geçmiş, komşu bir devletin, kardeş Suriye’nin seçilmiş devlet başkanı Beşer Esad’a, İngilizce telaffuzla “Esed” diyerek (oysa pek çok Arapça kökenli Tükçe’ye geçmiş sözcüğü bilerek ve isteyerek Arapça vurgu-entonasyon ile telaffuz ediyor!?..), hiç düşünmeden, tüm uluslararası diplomatik nezaket ve terbiye kurallarını hiçe sayarak “cani” demekte sakınca görmüyor!?
Bu davranış salt Esad ile sınırlı değil ki, Suriye halkına da ağır ve açık hakaret.

Başbakan RT Erdoğan, bağımsız bir komşu – kardeş ülkenin demokratik tercihini aşağılama hak ve yetkisini nereden alıyor?

Türkiye Cumhuriyeti, 3.-5. sınıf bir kabile devleti mi ki böylesine ucuz davranabilsin?

Başbakan RT Erdoğan, “Monşer” diye aşağılayarak dışladığı Dışişlerinin deneyimli diplomatlarına danışsa idi, kendisini ve ülkemizi bir tür utanç bataklığına sürükleyen bu sözleri eder miydi?

Çok talihsiz ve çook da yazık..

Tüylerimiz ürperiyor..

Utanıyoruz, herkesin yerine de.. Bu denli mi emperyalizmin sözcülüğü olur ??

Şimdi bir-iki yaygın ve iyi bilinen atasözünü anımsasak suç olur mu ?

  • Kem söz sahibinindir…
  • İnsanın kelamı aklının terazisidir..

*******************

Herkes, Suriye’ye sınırı olan güney illerinin, başta Hatay, Gaziantep-Kilis ve Urfa olmak üzere ekonomilerinin çöktüğünü unutmuş (?!) görünüyor..

Gaziantep Üniversitesi’nde üstada bir kez daha Onursal (Fahri) Doktora sanı veriliyor.. Ne kattıysa sosyal bilimlere, bizim hiç ama hiiiç haberimiz yok nedense. Üstad jest yapmaktan da geri kalmıyor ve akademik doktora binişini giydirmek isteyen üniversite rektörü yerine korumasından yardım alıyor..

Burada da polis devleti..

Ufuklarımız kilitlenmiş.. Banal bir boyut ama kim ayrımında ya da kimin umurunda?? Banallik gırtlak boyu, neresinden tutalım ki? Belki genç bir sosyal Bilim Doktoru bayan asistan şık ve zarif düşebilirdi bu ritüel için.. O gönüllü kişi de adıyla takdim edilerek.. Nesneleştirilmeden yapmalıydı, Başbakanla toka etmeli ve sahneden öyle ayrılmalıydı ..

Hal böyle iken, ülkenin yalın ve acı gerçeklerini Beştepe Paşa’nın özlü yazısından ürküntü ile okuyoruz.

Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Samsun’a
yola çıkarken Boğaz’daki işgalci İtilaf Devletleri donanmaları için ünlediği gibi :

– Geldikleri gibi giderler..

Hem de işbirlikçileri ile birlikte..
Bu Ulus buna yetkindir (kadirdir).

Teşekkürler Naci Paşam..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13

Dr. Ahmet Saltık

www.ahmetsaltik.net

======================================

E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?  
NEYİN SAVAŞI?  
NATO ÜSLERİ GERİ Mİ GELİYOR?

3 Ekim 2012’de, AKP Hükümeti’nin TBMM’den Suriye’ye yönelik tezkereyi geçirmesi ile “SAVAŞ MI GELİYOR?” demiştik.

NATO’nun tahsis ettiği 3 PATRİOT BATARYASI’nın ülkemizin güneyinde konuşlanmaya başlaması ile aynı soru akla ve gündeme geldi.

Yanında başka sorularla?

  • Suriye ile savaşmamıza gerekçe var mı?

Türkiye istemeden de savaşa girmek zorunda kalır mı?

NATO üsleri tekrar mı geliyor?

Şimdi kısaca bu sorulara yanıt arayalım.

  • Önce, savaş nedir ve ne için yapılır        ?

Savaş, bir tanıma göre siyasetin güç kullanılarak devamıdır.
Yani siyasal bir eylemdir.

Siyasetin amacı nedir?

Ülkenin ulusal çıkarlarını korumak, halkın refah ve güvenliğini sağlamaktır.

Suriye bizim hangi ulusal çıkarımıza tehdit oluşturmaktadır veya
biz Suriye ile savaşarak ulusal çıkar olarak ne elde edeceğiz?

Savaş isteyenlerin bunu ortaya koyması ve Türk ulusunu inandırması gerekir.

Suriye gerek mevcut içler acısı haliyle gerekse iç huzuru ve birliğini sağlamış haliyle Türkiye’nin hiçbir ulusal çıkarına (sınırların değiştirilmesi, toprak talebi, yer altı
ve yer üstü kaynaklarımızı ele geçirme, askeri varlığımızı zafiyete uğratma,
dış ticaretimizi engelleme vb.) tehdit oluşturacak potansiyele sahip değildir.

Uzun menzilli kitle tahrip silahlarının varlığı, tek başına tehdit oluşturmasına yetmez.

  • Bizim de Suriye’den ele geçirerek kazanacağımız bir şey yoktur.

Türkiye; tarımda da sanayide de Suriye’den çok öndedir. Suriye bizim için
iyi bir dışsatım pazarıdır. Çıkarımız ticaretin geliştirilmesindedir.

Sonuçta tereddütsüz ve çok net olarak şunu söyleyebiliriz:

  • Suriye ile savaşmamız ulusal çıkarlarımızın gereği değildir. 
    Suriye ne bize tehdit ne de düşmandır.

Durum bu denli açıkken, varolan yönetim neden ısrarla Suriye üzerine gitmekte,
iç işlerine karışmakta ve mutlaka Esad’ın yönetimden ayrılmasını istemektedir?

Bunun yanıtı yukarıda verilmiştir.

Bu istek ve ısrar Türkiye’nin ulusal çıkarı için değildir.

Öyleyse kimin içindir?

Enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını denetlemek isteyen emperyalist güçlerin,
en başta da ABD’nin çıkarı içindir.

Irak petrolünün Akdeniz’e en kısa, en ekonomik ulaşım yolu Suriye’den geçmektedir.

Suriye, İran’ın direnç noktalarından biridir. Şii ekseninin kırılması gerekmektedir.

Irak büyük ölçüde denetim altındadır. Tam denetim için gerekli yapılaşmanın
basamak taşları döşenmeye devam edilmektedir.

Artık sıra Suriye’ye gelmiştir.

Suriye direnmektedir.

Direncini kırmak için her yol denenecektir.

Silahlı müdahale son seçenektir ancak çok da uzak olmadığı Esad’a duyumsatılmalıdır.

PATRİOT’lar bunun için gelmektedir.

Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanacak, “NE ZAMAN KAFAMA DÜŞECEK?”
korkusu eksik olmayacaktır.

Peki düşer mi?

Bir gün ansızın düşebilir.

Tıpkı Valdimir PUTİN’in dediği gibi,

  • Duvarda asılı duran silah bir gün mutlaka patlar.

Süs olarak asılmamıştır.

Peki kim patlatır?

Tetik kimde ise o. Yani Türkiye dışında öbürleri.

İstemesek de mi?

Evet, istemesek de.

Türk Hükümeti istemese de mi?

Öyle bir seçenek görülmüyor çünkü Türk hükümeti herkesten çok müdahale heveslisi görünüyor.

Türk halkı olarak istemesek de, emperyalist  güçlerin isteklerini koşulsuz yerine getiren bir yönetime sahipsek…

Savaş olasılığı var ama bugünden yarına hemen gibi değil.
ABD’nin yaklaşımı da öyle gösteriyor. Önce eldeki öbür olanaklar kullanılacak.

Olmadı o zaman savaş çıkarmak sorun değil. Uygun bir gerekçe bulunur. Suriye’de yaşanan antidemokratik yönetim, biyolojik silahlar, insan hakları, cinayetler vs. vs…

Bu arada uzun erimli (vadeli) hazırlıklar tamamlanmaktadır.

Kürecik radarı işletmeye alınmıştır.

  • 3 PATRİOT Bataryası gelmiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra birer birer azalan ABD/NATO üsleri
birer birer artmaya başlamaktadır.

Eskiden bizi Sovyet işgaline karşı koruyanlar, şimdi enerji kaynaklarının denetimi için bizi ve topraklarımızı kullanmaya gelmektedir.

Umarım geldikleri gibi giderler.

Türk ulusu bunu sağlayacaktır.

Em. Tümg. Naci BEŞTEPE
20.1.13, Ankara