Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

ADD’den 14 Mart 2022 Tıp Bayramı Basın Açıklaması

BASINA VE KAMUOYUNA

14 Mart, bu da doktorların günü olsun diye üretilmiş bir bayram değildir.

14 MART TIP BAYRAMI, Tıbbiye’ nin emperyalist işgale karşı başlattığı mücadelenin kutlandığı gündür. Bu özelliği nedeniyle bize aittir, sadece ülkemizde kutlanır.

14 Mart 1919; 1683’den itibaren girdiği bütün savaşlarda hırpalanmış, sürekli yenilgilerle gerilemiş, 1. Dünya Savaşı sonunda fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş, orduları dağıtılmış, memleketinin her köşesi bilfiil işgal edilmiş bir milletin çocukları olan TIBBİYELİLERİN özgürlük mücadelelerinin ilk adımı, Ulusal Bağımsızlık Savaşımız’ın ilk kıvılcımlarındandır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edildi. Tıbbiyeliler, Boğaza demirleyen işgal donanmasını Haydarpaşa’dan gözyaşları ile izlediler. Kısa süre sonra İngilizler Askeri Tıbbiye’yi karargâh olarak kullanmaya başladılar. Okulun kulelerine makineli tüfekler yerleştirildi. Yatakhaneler İngiliz askerlerine verildi, karyolaları alınan öğrencilere tavan arasındaki yer şilteleri gösterildi. Tuvaletler gece İngiliz askerlerine ayrıldı, tıbbiyeliler için yattıkları yere idrar kovaları kondu. Nihayet askeri üniforma giymeleri de yasaklandı, sivil kıyafeti olmayanlar pijamaları ile derslere devam etmek zorunda kaldılar. Baskılar giderek arttı…

İşte ilk TIP BAYRAMI bu ortamda, 14 Mart 1919’da İngilizlere karşı başkaldırı olarak gerçekleştirildi.

İşgal İstanbul’unda her türlü toplantı yasaktı. Bu nedenle Tıphane-i Amire’nin (sonra Askeri Tıbbiye-i Şahane) kuruluş günü olan 14 Mart 1827’nin yıldönümünde bir bilimsel toplantı için izin alındı. Üçüncü sınıf öğrencileri Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet bu toplantıyı bir protesto eylemi, direnişlerini ateşleyecek bir bayram kutlaması olarak düzenlemeyi düşündüler. Diğer öğrenciler ve hocalarla birlikte toplantı büyük katılımla yapıldı. Bu sırada okulun iki kulesinin arasına gizlice astıkları -açıldığında tüm cepheyi kaplayacak- büyük TÜRK BAYRAĞI’nı öğrencilerin coşkulu alkışları ve İngilizlerin şaşkın bakışları arasında çatıdan aşağıya bıraktılar.

Bu ilk TIP BAYRAMI kutlamasından yaklaşık üç ay sonra, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıktı. (AS: Bu vapurdaki 19 kişiden 3’ü hekimdi!) 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayınlayarak Eylül başında Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması için çağrı yaptı. Tıbbiyeliler bu kongreye iki delege seçtilerse de, harçlıklarından toplayabildikleri para ile ancak Hikmet’i gönderebildiler. Tıbbiyeli Hikmet, kaçak yollarla Sivas’a gitti. Bazı delegeler kurtuluşu emperyal devletlerin mandasına girmekte görmekte, bu yolda konuşmalar yapmaktaydılar. Söz alan ve kürsüden Mustafa Kemal’e hitap eden Hikmet,

  • “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz.” dedi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa,

  • “Efendiler, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.
    dedikten sonra Hikmet’e döndü ve
  • “Evlat müsterih ol, gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM!

diyerek sözlerini tamamladı.

Hikmet (Boran) Bey, bazı yılgınların çözüm olarak önerdikleri MANDA safsatasını tarihe gömen Tıbbiyeli, Atatürk’ün Büyük Nutku’nu bitirirken “EY TÜRK GENÇLİĞİ” diye seslendiği, Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği helâl süt emmiş vatan evlatlarının ilklerinden biridir.

1911-1922 yıllarını kapsayan 12 yıllık dönem Tıbbiye için çok özeldir. Bu dönemde Osmanlı Devletinin katıldığı savaşlarda bütün milletimiz gibi Tıbbiyeliler de cepheden cepheye koşmuş, büyük acılar çekmiş, bedeller ödemiş, hatta 1921 yılında bütün öğrencileri (AS: 1915 Çanakkale sabunmasında) şehit olduğundan mezun verememiştir.

Türk Ulusu’nun dün olduğu gibi bugün de nice Tıbbiyeli Hikmetleri vardır ve onlar; vatandan başka aşk, milletten başka sevgili bilmediler, bilmezler, hiçbir yere gitmediler, gitmezler.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ olarak; Tıbbiyeli Hikmet bilinci ile milletinin hizmetinde olan değerli hekimlerimizin TIP BAYRAMI’nı kutluyor, sadece salgın günlerinde değil, her zaman değerlerinin bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diliyor, en içten duyularımızla saygılarımızı sunuyoruz. (14 Mart 2021)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
============================================

Dostlar,

ADD Genel Merkezi’nin bu basın açıklaması tarihsel değerde bir belgedir.
Büyük ölçüde Genel Başkan Sayın Dr.M. Hüsnü Bozkurt’un kaleminden çıkmıştır anlaşılan.
Dr. Bozkurt, açıklamada adı geçen şanlı İstanbul Tıp Fakültesi 1974 bitirenidir (mezunudur) bir askeri tıbbiye öğrencisi olarak. (Biz de 1977 bitireniyiz aynı şanlı – onurlu İstanbul Tıp Fakültesi’nin!)

Bu sabah Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencilerine 2 saat dersimiz vardı :

Sağlık Hizmetlerine Erişim (Access to Healthcare).

Başlangıçta birkaç yansıyı (slaytı) günün anısını, anlamını ve önemini genç tıbbiyelilere aktarmak için ayırmıştık.. İkisi aşağıda..

Üstteki basın açıklamasında olduğu ölçüde ayrıntılı olmasa da olayın tarihsel ardalanını ve bağlamını gençlere, gözyaşlarımızı ve boğazımızda düğümlenen hıçkırıkları güçlükle engelleyerek aktardık.


Türkiye Cumhuriyeti, Büyük ATATÜRK‘ün öngördüğü ve emanet ettiği üzere sonsuza dek yaşayacak, bizler tarafından onurla, şanla yaşatılacaktır : “… ilelebet payidar kalacaktır.”

TIBBİYE – MÜLKİYE – HARBİYE Türkiye’nin çökertilemez çelik sacayağı olarak hep nöbettedir.

Sevgi ve saygı ile. 14 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Neden, niçin, niye bu nefret?

authorZAFER ARAPKİRLİ

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Durduğunuz yere, siyasi ve ideolojik konumunuza, aldığınız pozisyona, baktığınız gözlüğe göre değişebilir. Yöneticilerin “başarılı ya da başarısız” olmaları, kendi kamplarında ve “karşı cenahta – tribünde” farklı görülüp, farklı not verilebilir. Ancak, bugün ülkeyi yöneten kadroların ve onları destekleyen, alkışlayan zihniyetin, son derece “itici ve zehirli” bir motivasyonu var.

O da nefret. Eğitimli insandan nefret ediyorlar. Eğitim derken, herhangi bir bilim dalında evrensel standartlarda bilimsel öğretiyi hazmetmiş insanları kast ediyorum tabii. Donanımlı ve iyi yetişmiş insandan nefret ediyorlar. Kendini geliştirmiş, dünyayı geniş bir perspektiften inceleyen, araştıran, farklı bakış açılarını araştırıp analiz eden, bilimsel sentezlere varmayı şiar edinen, en az bir ya da iki yabancı dili çok iyi kullanabilen insanlardan nefret ediyorlar.

Eğitimini gördüğü ve uğraştığı alanda, bilimi ve o disiplinin temel ilkelerini, her türlü kayırmacılığın önünde gören ve üzerinde tutan profesyonel zihniyetten ve kişiliklerden nefret ediyorlar. Çünkü bu, “onların liyakatsizlik şiarına” ve kayırmacı çizgisine aykırı bir durum teşkil ediyor. Örgütlü insanlardan nefret ediyorlar. Örgütlenmiş insanlardan “ölümüne” korkuyorlar. Tek tek teslim alabilecekleri ve kendi yanlarına “seve seve” ya da “zorlaya zorlaya” çekebilecekleri, ikna ya da tehdit ve şantaj, rüşvet veya hile yoluyla esir alabilecekleri insanları tercih ediyorlar. Örgütlü (sendikalı) insanların bunlara direneceklerini çok iyi biliyorlar. İtiraz eden insandan nefret ediyorlar. Sorgulayan, muhalefet eden, eleştiren, cesaretle başarısızlıklarını yüzlerine vuran insanların yeryüzünde varlığına bile tahammül edemiyorlar.

İşte tam da bu nedenlerle, toplumun eğitimli, donanımlı, örgütlü, eleştiren, muhalefet eden, itiraz eden kitlelerini karşılarına alarak, düşman ilan ederek geldiler bugüne kadar. Ve tabii ki bir yandan da yalnızlaşarak. İngilizce’de “To paint yourself into a corner” diye güzel bir deyim vardır. Eline fırçayı ve kovayı alıp, yer döşemesini “en uzak köşeye doğru boyaya boyaya, kendini orada bir ücra noktaya hapsetmek anlamında kullanılır.

Bunu yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. İşte, son yıllarda (mesela) doktorlara olan nefretlerini böyle izah edebiliriz. Mühendislere, mimarlara, “Nas”a inanmayan, bilime–evrensel kaidelere bağlı ve “hesap kitap bilen” ekonomistlere hasmane duygular beslemelerinin nedeni bu. Türkiye’nin yüz akı üniversitelerin en üst sıralarında gelen Boğaziçi, İTÜ, ODTÜ, Hacettepe, İ.Ü., A.Ü. gibi okulların köklü geleneklerini yıkmaya çalışmalarının da başlıca nedeninin bu olduğunu hepimiz biliyoruz.

Hukukun evrensel ilkelerine bağlı, “hâkimin siyasi otoriteden asla ve kat’a emir buyruk almaması gerektiğine inanan hukukçudan”, savunma hakkının kutsallığına sıkı sıkıya bağlı avukatların meslek örgütlerinden, normal yollardan asla yönetimlerine gelemeyecekleri barolardan da tam da bu yüzden nefret ediyorlar.

Biat etmeyi reddeden, pırıl pırıl zihinli, geleceği gören ve geçmişin karanlığını reddeden öğrenciden-gençten de nefret ediyorlar. Satın alınamayan, kuyruklarından gitmeyen, bir WhatsApp mesajı ile manşet attıramadıkları, bir telefonla “ısmarlama yıkama yağlama savunma yazısı” yazdıramadıkları gazeteciye de başı ezilmesi gerekli canavara bakar gibi bakmaları tam da bu nedenden kaynaklanıyor. Saray’ın sofrasına soytarı, tabağına meze olmayı reddeden sanatçıdan nefretleri, oyununu, şarkısını sözünü beğenmemeleri de bundan…

Vapurda şarkı söyleyene, öpüşene düşman olmaları da hep bundan.

Karnaval havasında İstanbul Sözleşmesini savunmak için Taksim’e yürüyen kadına ve her cinsel yönelimden bireye husumetleri de öyle… Çünkü Nazım’ın dediği gibi;

“Ümidin, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın” ve ek olarak “zeytinin, fındığın, tütünün, çayın, ayçiçeğinin, çam ağacının, lâlenin, sümbülün, menekşenin düşmanı” bunlar. Tam tersine; betonun, kepçenin, buldozerin, iş makinasının, kaya kıran, tarla düzleyen, bağ bozan dinamitin dostu olmaları da bundan.

Ama enseyi karartmadık karartmayacağız. Yine Nazım’ın dediği gibi,

“Elbette ki Sevgilim.
Dolaşacaktır bu memlekette hürriyet,
En şanlı elbiseleri ile…”

Tek tip giysilere bürünmeyi reddeden on milyonlar.
Rengarenk giysileri ile.
Sevgi ile.
===========================================

Dostlar,

Değerli yazar Sn. Arapkirli’ye yürekli yazıları için teşekkür ediyoruz.
Alttaki “cik iletisi” (tweet) de bizim :

ttps://twitter.com/profsaltik/status/1503110739900387328?s=20&t=elWe-0nOLTxpY6waTze3aA

Paylaşılması dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 14 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik    

 

BURUK BİR TIP BAYRAMI KUTLAMASI

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

BURUK BİR TIP BAYRAMI KUTLAMASI

Yarın 14 Mart Tıp Bayramı. Sanırım hiçbir meslek grubu mensupları, özellikle de pandemi dönemindeki sınırsız mesleksel tutkuları ve her türlü takdir üstü özverileri nedeniyle, sağlık sektörü çalışanları kadar içten bir bayram kutlamasını hak edememişlerdir.

Her koşulda, her yerde ve her saatte karşılaştığımız her türlü sağlık sorunlarımız için savaşan; fakat tüm bu insanüstü çabaları ve sınırsız çalışmalarına karşın, özlük hakları, tahsillerine, çalışma koşullarına, verdikleri kamu hizmetinin vazgeçilmez stratejik önemine, mesleksel onurlarına, ailece insani gereksinmelerine uygun olarak, çok gerilerde kalan, ayrıca meslekleri başında çeşitli hakaretlere, saldırılara uğrayan, siyasal iktidar tarafından da, başta gelir yetersizliği olmak üzere yaşadıkları sorunlara, vaatler dışında, yeterli özen gösterilmeyen fakat kendileri asla vazgeçilemez can dostlarımız doktorlarımız, hemşirelerimiz, dişhekimlerimiz, eczacılarımız, veterinerlerimiz ve

  • Tüm sağlık emekçilerimizin TIP BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Ancak doktorlarımızın yurt dışına gitmelerini, yalnızca bireysel kurtuluşu amaçladığı, tüm tıp mesleği sahiplerinin sorunlarını çözmeye katkı sunmadığı için çok doğru bulmuyorum.

Ülkede kalarak, anayasal sınırlar içinde, mesleksel ve siyasal mücadele (savaşım) vermelerinin daha doğru olduğuna inanıyorum.

  • Çünkü bu ülke salt iktidarda olanların değil tüm yurttaşlarındır.

Ayrıca iktidarlar geçicidir. Kara gün kararıp kalmaz. Mücadeleye devam!

KİMLER ÇAĞDAŞ VE ONURLUDUR?

– Beyinlerinde hep çağdaş ve dinç kalan sürekli bir bilgelik;
-Yüreklerinde üretken, yapıcı ve yaşatan bir cesaret;
-Davranışlarında her zaman, her koşulda ve herkese karşı hukuka ve adalete uygunluk;
-İnançlarında koşulsuz ve ayrımsız duygudaşlık, kötüden ve yanlıştan uzaklaştıran; iyiye, doğruya ve güzele yönelten bir insan sevgisi;
– Sofralarında ve ömür boyu her türlü harcamalarında salt kendi emek ve alın teri ürünü helal kazanç;
-Zalime, zorbaya, her türlü baskıcı ve yıkıcı güç ve güçlere asla boyun eğmeyen çelik bir inanç ve irade;
Aklın ve bilimin verilerini kullanıp sürekli olarak, tüm insanlık için iyinin, güzelin, üretkenliğin ve yararlının peşinde koşan;
– Halkına, ulusuna, devletine ve bayrağına karşı sürekli saygı, sevgi ve sadakat (bağlılık) besleyen; ancak hak, hukuk, ahlak ve adaletten sapan iktidar mensuplarına (bağlılarına) boyun eğmeyen;
Gönül ikliminde hiçbir insan soyuna karşı cebir, şiddet, kin ve nefret barındırmayan;
– Gelecek projelerinde de (tasarımlarında da) adalet, hukuk, ahlak ve insanlık rotasından başka seçenekleri olmayan;

  • TÜM İNSANLAR ÇAĞDAŞ VE ONURLUDUR.

İnsanlar düş kurup umutlu oldukça yaşarlarmış. Ben de böyle bir adil ve üretken bir devlet, gelişmiş bir toplum, özgür ve uygar birey hayalleri (düşleri) ve umutları içinde yaşamak istiyorum. Hayal ve umut; her ikisi de hem yararlıdır ve hem de bugünümüzü geleceğimize bağlayan bir umut köprüsüdür.

Umutlarınız hiç tükenmesin, güzel ve adil bir gelecek için kurduğunuz umut köprüleriniz de hiç eksik olmasın.
========================================

Buradayız çok değerli Prof. Çivi hocamız…

Bir yerlere gittiğimiz yok.. Bunları da yolcu edecek ve Türkiye’mizi hep ileriye taşıyacağız..

Desteğiniz için teşekkür ederiz..

Ayrıca artık biz yıllardır TIP BAYRAMI kutlayamıyoruz..

“TIP ve SAĞLIK HAFTASI” adı altında ülkemiz sorunlarını gündeme taşımaya çabalıyoruz.

Halkımızın acı gerçekleri görüp,  siyasal iktidarların oyununa gelmemesini diliyoruz. Bir hekimler halkımızım dostlarıyız.

İktidarlar, izledikleri SERMAYE KÖLESİ politikalarla halkı
kamusal sağlık hizmetine erişemez kılmakta ve sağlık emekçilerine saldırtmakta. Bu oyuna gelinmeyip HALK – SAĞLIKÇILAR OMUZ OMUZA SAĞLIK HAKKI İÇİN SAVAŞIM VERMELİ : İNSANCA – NİTELİKLİ – UYGUN YER VE ZAMANDA, SÜREKLİ SAĞLIK HİZMETİNE ERİŞMEK
BİR İNSANLIK HAKKIDIR. HALK VE HEKİMLER MÜTTEFİKTİR!

Dayanışma ile..

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

3 Mart Devrim Yasaları ve Salgında Son Durum

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta, Sayın Gazeteci – Yazar  Nihan Ertem ile bir TV söyleşisi yaptık.

Sn. Ertem’in MEDYA SİYASET TV kanalında yayınlandı bu söyleşimiz (6.3.22).

2 konu ele aldık :
1. Salgında Son Durum
2. 3 Mart Devrim Yasaları

Her 2 konuya yaklaşık 40 dakika ayırdı. Toplamda 88 dk. lık kapsamlı bir irdeleme oldu.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz..

Lütfen tıklar mısınız??

https://youtu.be/MjvIeA-6Iow  

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

6 Parti Bildirisi ve Anayasa Geleneğimiz

Alev Coşkun
Alev Coşkun
Cumhuriyet, 09.03.2022
(AS : Bizim kısa katkımız yazının altındadır.)

Bugün Türkiye’de, dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan ucube bir sistem yürürlüktedir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilerek uygulanan bu model, Türkiye’nin 150 yılı aşan parlamento geleneğini de altüst etmiştir. Kuvvetler ayrılığı sistemi yıkılmış, kuvvetlerin birleştirildiği tek kişi yönetimi kurulmuştur.  Altı siyasal parti liderinin bu “ucube” modele karşı çıkma yönünde kesin kararlılık göstermeleri, demokratik ilkelerden kopmuş olan bu sistemi sonlandırmak ve yeniden parlamenter sisteme dönmek iradesini ortaya koymaları, Türk siyasal yaşamında çok önemli bir gelişmedir.

CUMHURİYET GAZETESİ

Kuşkusuz konu, tüm halkı ilgilendirmektedir. Bu nedenlerle Cumhuriyet gazetesi, bu siyasal gelişmeyi takdir ve önemle karşılamıştır. Türkiye’nin en önemli düşün, politika ve kültür gazetesi olan Cumhuriyet, konulara eleştirel akıl çerçevesinde yaklaşır ama katkıda da bulunur.

Nitekim, gazetemizin yazarları altı partinin yayımladığı metin üzerinde görüşlerini özgürce belirttiler. Özellikle demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru laiklik ilkesi üzerinde durdular. Bunlar dikkate alınması gereken eleştirilerdir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden vazgeçilip parlamenter sisteme dönüş yapılması için anayasada değişiklik yapmak zorunludur. Bu nedenle, bu yazımızda anayasal konulara değinilecektir.

1921 ANAYASASI

Bildiride 1921 Anayasası olumlanıyor. Bilindiği gibi 1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu), sadece 23 maddedir, milli iradeyi egemen kılmak ve işgalcilere karşı Kuvayı Milliye’yi yürütmek amacıyla 20 Ocak 1921’de kabul edilmiştir. Bu anayasanın 2. maddesine göre, “Yürütme ve yasama yetkisi milletin yegâne ve gerçek temsilcisi olan TBMM’de toplanır.”

Bu model, “kuvvetler birliği”dir. Bu anayasa bir ihtilal anayasasıdır ve işgallere karşı Kuvayı Milliye’yi yürütmek amacını taşır. Anayasada parlamenter demokrasiyle ya da iktidarın sınırlandırılmasıyla ilgili hiçbir kural yoktur.

CUMHURİYETİN İLANI ve 1924 ANAYASASI

Cumhuriyet, 29 Ekim 1923 tarihli ve 364 sayılı kanunla ilan edilmiştir.

Egemenliğin kayıtsız, koşulsuz millete ait olduğu zaten 1921 Anayasası’nın temel ilkesiydi. Saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılmasından sonra, yönetim biçimi Cumhuriyetten başka bir şey değildi. Bu nedenle 29 Ekim 1923 tarihli anayasa değişikliği aslında var olan ancak adı konmamış bir siyasal yapıyı açıklığa kavuşturmaktaydı. Bu yüzden kanunun başlığında “tavzihan tadil” (açıklık getiren değişiklik) deyimi kullanılmıştır.

1924 Anayasası toplam 105 maddedir. Bu anayasaya gelenekçi çevrelerden gelen eleştiriler, Batı taklitçiliği, din ve maneviyat düşmanlığı, otoriter, totaliter hatta oligarşik iktidar yarattığı iddialarıdır. Bütün dünyadaki önemli siyaset bilimciler ve anayasacılar, 1924 Anayasası’nın 1921 Anayasası ile başlayan süreç içinde “ulusal ve demokratik bir devletin temellerinin kurulmasına yardım ettiğini” kabul ederler.

  • Bu anayasadan 1928 yılında “Türk devletinin dini İslamdır” hükmü çıkarılmış,
    1937’de de laiklik ilkesi anayasaya girmiştir.

1924 Anayasası, anayasa hukuku açısından milli irade ilkesini öne çıkarmakla birlikte, çoğulcu ve özgürlükçü çok partili demokratik sistem açısından yetersizdir. Nitekim DP’nin 1954 yılından sonraki keyfi kararlarını dengeleyememiştir. Zaten o dönem dünyasında çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi kurumsallaştıran anayasalar da pek azdı.

YARGILAR

Altı partinin ortak bildirisi, 1921 Anayasası’nın “kısmen kapsayıcılığının” ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonraki anayasalarının tümünü “dar kalıplara” girmiş olarak nitelendirilmektedir. 1961 Anayasası için de “1961 Anayasası birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasal hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır; ayrıca “1961 Anayasası’nda geçerli olan bürokratik kurulların siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz” deniliyor.

Bildiride, “… geçmişe geri dönmüyor, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçiyoruz” deniliyor. Bunlar açık olmayan “muğlak” ifadelerdir. Parlamenter demokrasi getirmeyi hedefleyen bir metinde yer alan böylesi bir değerlendirme hem bilime aykırıdır hem de hatalıdır. Türk siyasal yaşamında kuvvetler ayrılığı sistemi, hukuka bağlı kurallar içinde 1961 Anayasası’nda düzenlenmiştir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem için ister istemez temel kaynak olarak 1961 Anayasası kullanılacaktır. Bu nedenle 1961 Anayasası’nın hukuksal gerçeklerine ve kurumlarına bilimsel olarak kısaca değinmekte yarar vardır.

1961 ANAYASASI

  • 1961 Anayasası, dünyadaki tüm anayasa ve siyaset bilimi otoritelerinin kabul ettikleri gibi Türklerin tarih boyunca yarattıkları en ilerici, en demokratik ve hukuk devleti ilkelerini yaşama geçiren anayasadır.

Öncelikle kamuoyunda oluşan yanlış bir algıyı düzeltelim. 1961 Anayasası, daha sonraki askeri darbelerde olduğu gibi, atanmış bir grup tarafından değil; seçilmiş Meclis tarafından yapılmıştır. Anayasayı yapan Kurucu Meclis’in temeli olan Temsilciler Meclisi 276 kişiden oluşuyordu. Bu meclisin 226 üyesi (%82) Aralık 1960 tarihli 157 ve 158 sayılı yasalar ile belirtilen seçim yöntemiyle seçilmişlerdi. On üyeyi devlet başkanı, on sekiz üyeyi Milli Birlik Komitesi seçmiştir. Bakanları Kurulu üyeleri Meclis üyesi sayılmışlardır.

Seçimle gelen üyelerin 75’i iller tarafından seçildi. (İstanbul dört, Ankara üç, İzmir iki) Diğer illerin hepsi birer üye gönderdiler. İl temsilcileri, ildeki tüm muhtarlar, o ildeki tüm ilkokul, ortaokul ve liselerin başöğretmenleri; köy dernek temsilcileri, o ildeki tüm meslek, esnaf, işçi, sendika başkanlarının bir araya gelerek yaptıkları seçimle belirlendiler.

Siyasal partiler CHP’ye 49, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne (CKMP) 25 kişilik kontenjan tanındı. Siyasal partiler kendi içinde seçim yaptılar. Geriye kalan üyeler meslek kuruluşları esasına göre kendi aralarında yapılan seçimlerle oluştu. Bu kuruluşlar, üniversiteler, yüksek yargı organları, basın ve yayın kuruluşları, barolar, ticaret ve sanayi odaları, işçi sendikaları, öğretmen kuruluşları, tüm tarım ve kooperatif kuruluşları ve esnaf kuruluşlarıdır.

1961 Anayasası’nda yer alacak basın özgürlüğü ile ilgili maddeleri konuşmak için Ord. Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında toplanan Anayasa Komisyonu üyeleri, gazeteciler ve sendika temsilcileri bir araya gelmişti. Toplantıda; komisyon üyeleri, Prof. Dr. H. Nail Kubalı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve İstanbul gazetelerinin yazıişleri müdürleri bulunuyordu. 

Örneğin tüm üniversite öğretim üyeleri bir araya gelip kendi aralarından 12 profesörü seçti; Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın yüksek yargıçları bir araya gelip kendi aralarından 12 yüksek yargıcı seçti. Aynı biçimde tüm basın-yayın kuruluşları, tüm sendikalar, tüm barolar, tüm öğretmenler, tüm ticaret ve sanayi odaları, tüm esnaf kuruluşları, tüm tarım kooperatifleri kendi aralarında toplanarak temsilcilerini seçti ve Kurucu Meclis’e gönderdi. Demokratik bir süreç yaşandı. Görüldüğü gibi, 1961 Anayasası’nı hazırlayan Meclis, tüm illerin temsilcilerinden ve toplumu oluşturan kurum ve katmanların bir araya gelerek seçtikleri üyelerden oluşuyordu.

Türk siyasal tarihinde ilk kez gerçekleşen bu uygulama çok önemlidir ve 1961 Anayasası’nın toplumsal niteliklerini oluşturmuştur. 1961 Anayasası’nın kaynakları, 12 Ocak 1959 tarihli CHP’nin “İlk Hedefler Beyannamesi”, İstanbul ve Ankara üniversiteleri anayasa ve hukuk hocalarının ayrı ayrı hazırladıkları anayasa taslaklarıdır. Bu taslaklardaki temel ilkeler, 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa devletlerinin kabul ettikleri modern ve evrensel anayasalardır.

61 ANAYASASI İLERİCİ VE DEVRİMCİDİR

  • “Demokrasi”, “hukuk devleti” ve “hukukun üstünlüğü” kavramları ilk kez 1961 Anayasası ile anayasaya girmiştir. Kısaca irdeleyelim.

DEMOKRASİ KURAMI

“Demokratik yaşamda siyasal partilerin vazgeçilmezliği” ilkesi ilk kez 1961 Anayasası ile kabul edilmiştir. Anayasada “Siyasal partiler ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar, demokratik, siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır” kuralına yer verilmiştir. Daha adil bir temsili öngören nispi temsil seçim sistemi getirilmiştir. 1961 Anayasası, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra güçlenen ve tüm Avrupa’da gelişen demokratik ve çağdaş anayasalardan (Fransız, Alman, Belçika, İtalya, İskandinav ülkeleri gibi) esinlenmiş ve hepsinden ileride kurallar koymuştur.

İNSAN HAKLARI ve ÖZGÜRLÜKLER KURAMI

1961 Anayasası, 2. maddesinde devlet yaşamını düzenleyen temel ilkeleri saptamıştır. Türk anayasa sistemine ilk kez, “insan haklarına dayalı devlet” kavramı girmiş, insan hakları kavramı devletin temelleri içine alınmıştır. Anayasa, insanın doğuştan kazandığı hakları korumakla yetinmeyip, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları da hazırlaması yönünde devlete görev vermiştir. (md.10) 1961 Anayasası’nda “temel haklar ve özgürlükler” devletin kuruluşunu düzenleyen esaslardan önceye alınmıştır. Anayasa, böylece temel hak ve özgürlüklerin taşıdığı önemi açıkça belirtmek istemiştir.

Temel hak ve özgürlükler kısaca sayılıp geçilmemiş, tersine anayasanın üçte biri bu olguya ayrılmıştır. Bu konudaki en önemli yenilik “Bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunulamaz” ilkesidir. Yukarıda sözü edilen “insan haklarına bağlı devlet” ilkesiyle “temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağı” ilkesi yan yana getirilip irdelendiği zaman 1961 Anayasası’nın ne derece ilerici ve devrimci bir anayasa olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

SOSYAL DEVLET KURAMI

Anayasanın 2. maddesi yalnızca insan hakları temeline dayalı bir anayasadan değil, “sosyal bir hukuk devleti”nden söz etmektedir. Sosyal devlet ilkesi anayasada başlı başına ele alınarak kurallaştırılmıştır. Bireyin devletçe korunması, çalışanlara sendikal hakların tanınması, asgari ücretle insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlanmasının gerekliliği, açık bir biçimde belirtilmiştir. Sosyal devlet; güçsüzlerin, yoksulların önündeki engellerin kaldırılmasını öngörür. Ekonomik ve kültürel yönden zayıflara ve güçsüzlere haklarının tanınması, sendikal haklar ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin giderilmesi yönünde devlete görev verilmiştir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KURAMI

Türk siyasal yaşamında “kanun devleti”, sonraları “hukuk devleti” kavramları özellikle 1950’den sonra çok partili sistem içinde kullanıldı. Ama 1961 Anayasası bir adım daha ileriye giderek “hukukun üstünlüğü” ilkesini, anayasanın vazgeçilmez unsuru durumuna getirdi.

HUKUK DEVLETİ

Devletin hukuka bağlı olması, hukuk üzerine kurulu olması, hukuk tarafından yönetilmesi, bütün eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması demektir. Bu denetimin işlemesi için yargı bağımsızlığının sağlanması gerekir. Bu unsurlarıyla hukuk devleti, keyfiliğin, tek adam yönetiminin ve “polis devleti”nin karşıtıdır. Hukuk devleti olmadan, güçlendirilmiş parlamenter sistem kurulamaz. Hukuk devletini sağlayan çağdaş anayasaların en önemli kurumu Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk sistemine 1961 Anayasası ile girmiştir. Ayrıca, 1961 Anayasası ilk kez, Meclis’te kabul edilen yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini sağlayacak olan sistemi kurmuştur. Türk anayasa geleneğinde bir devrim yapılarak yasaların yargısal denetimi böylece kurumlaştırılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kurulması Türk demokrasinin çağdaş ve evrensel demokrasi düzeyine ulaşmasını sağlamış, insan hakları ve demokrasinin de güvencesi olmuştur.

Hukukun üstünlüğü ilkesi bağlamında ister yerel ister merkezi idareler olsun, yönetimin bütün işlem ve eylemlerinin yargı denetimine tabi olması olanağı tanınmıştır; bu nedenle anayasanın “İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır” (Md.114/1) maddesi çok önemlidir. Anayasa bununla da yetinmemiş, aynı maddenin son fırkasında “kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle”, idareyi yükümlü tutmuştur. 1961 Anayasası, hukukun üstünlüğü ilkesine verdiği önemi, yargı bağımsızlığının vazgeçilmez koşulu olan yargıç güvencesi konusunda da açıkça göstermiştir.

LAİK DEVLET İLKESİNİN PEKİŞMESİ

1961 Anayasası başlangıç kısmında ulus için “Kıvançta ve tasada birlik”; esin kaynağı “Milli Mücadele ruhu” olan Türk ulusçuluğu “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinde dile gelen barışçılık ve her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi amaçlayan Atatürk devrimciliği kavramlarının altını kalın bir biçimde çizmiştir. Anayasa, yukarıda esasları belirtilen Başlangıç kısmına gönderme yaparak, bu öğeleri kurallaştırmıştır. Şöyle ki:

  • “Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” (Md.2)

Tüm bu nedenlerle, bütün dünyada 1961 Anayasası, Türklerin binlerce yıllık tarihleri boyunca yarattıkları en ilerici, en demokratik, insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri koruyan, hukukun üstünlüğünü güvenceye alan bir anayasa olarak kabul edilmiştir.

Cumhuriyet gazetesinin 4 Temmuz 1961 tarihli 1. sayfasındaki Ali Ulvi imzalı karikatür, “Evet” kampanyasına karşı Adalet Partisi’nin tutumunu gösteriyor.

AMAÇ

Bu yazımızın temel amacı eleştiri yapmaktan ziyade katkı sağlamaktır. 150 yılı aşan parlamenter demokrasi deneyimlerimize dayalı olarak güçlendirilmiş parlamenter sistem yeniden kurulurken geçmiş deneylerden ve bilimden yararlanılması gerekir. Günlük siyasetin körüklemelerine, “siyasal istismarlara” boyun eğmemek gerekir. Anayasa değişimi her zaman olmaz, 6 parti lideri tüm bu nedenlerle duygusal baskılara boyun eğmeden Türk halkının geleceğini düşünmelidir; tarihi bir görev yaptıklarının bilincinde olmalıdır. Parlamenter sistem, temelde kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Yasama, Yürütme’yi soru, gensoru, güvenoylaması gibi araçlarla denetleyecektir.

Yargı, bir yandan Yürütme’yi, öte yandan da Yasama organının kabul ettiği yasaların anayasaya uygunluğunu yargısal yönden denetleyecektir. Bunun için yargının bağımsız ve tarafsız olması anayasa ilkeleriyle sağlanacaktır. Bütün hukuksal yollar 1961 Anayasası’nda vardır. 1961 Anayasası’nı kötülemek yerine eksik yanları düzelterek ve güçlendirerek ondan yararlanılmalıdır.
===================================

Dostlar,

Sayın Dr. Alev Coşkun‘un (siyaset bilimci) bu yazısı adeta bir ders gibi.
Bilimsel bir makale / kitap bölümü niteliğinde.

Kendisini kutluyor va yazdıklarını bütünü ile paylaşıyoruz.
Yazının çok özenle okunmasını ve 6 partinin yetkillerince mutlaka dikkate alınmasını diliyor ve bekliyoruz.

ADD’nin Cumhuriyet Gazetesi’nde tam arka sayfa ilanı da benzer öneriler içeriyor.

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
Anayasa Hukuku PhD (Doktora) Öğrencisi

BİZİM TV Programımız : 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve Salgın Yönetiminde Son Durum

Dostlar,

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, BİZİM TV’den Sayın Burcu Uğur’un konuğu olduk. 2 konu belirlenmişti yaklaşık 40-45 dakika program için :

1. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
2. Salgın Yönetiminde Son Durum..


Sayın Uğur’un sorularını yanıtlamaya çalıştık.. Aşağıdaki görsel ekranda paylaşıldı :


Büyük ATATÜRK‘ün Türk kadınına dünyanın pek çok ülkesinden önce kazandırdığı hakları vurguladık. Üstteki görselde, 1930’da İngiltere’de kadın hakları için eylemde taşınan posterde yazılan çok öğretici:

  • İngiliz kadını Türk kadınından daha mı değersiz??

Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi‘nin – CEDAW tam olarak yaşama geçirilmesi gerektiğini belirttik.

İstanbul Sözleşmesi‘ndan geri çekilmenin Bay Erdoğan’ın yetkisinde olmadığını, bu işlemin hukuk dışı ve geçersiz olduğunu, TBMM’nin yetkisinin gaspı nedeniyle hükümsüz olduğunu vurguladık.

RTE’nin, Türkiye’de kadın cinayetlerinin başka ülkelerden az olduğu söyleminden duyduğumuz acıyı paylaştık. Bu bölümü bir şiir ile kapattık..

****
İkinci bölümde Covid-19 salgınında son durumu ve
– aşı olmayan TURKOVAC skandalı ve dayatmasını irdeledik.
– Salgının bitmediğini, ölüm ve olgu sayılarının hala çok yüksek olduğunu,
– iktidarın salgın yönetimi yerine algı yönetimi peşinde olduğunu,
– bu çok acı – çok başarısız – insanlık suçu tablodan bile hiç sıkılmadan başarı öyküsü çıkarmaya çabaladığını vurguladık.

Salgının bittiğini açıklamaya yetkili kurum Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ). Bu yetkili uzmanlık kuruluşunun bu yönde değil tersi yönde açıklamaları var!

Halkımıza bireysel önlemleri bırakmamasını ve etkili aşı ile (mRNA aşısı) aşılarını tamamlamasını önerdik.

İktidara da sorumluluktan kaçamayacağını ve yapılması gerekenleri belirttik.
Toplam 46 dakika.. İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğini diliyoruz.

https://youtu.be/MfkBwzxG0u8

Sevgi ve saygı ile. 11 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 09 Mart 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ZEYTİN

AKP iktidarı (Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı), mecliste sekiz kez reddedilen zeytinlik alanların madenciliğe açılması teklifini bu kez yönetmelikle yürürlüğe koydu.

150 yıl sonra zeytinlikler tekrar yerine taşınacakmış.

Masal masal maniki, kuyruğu var on iki…

ALİ KEMAL

Emekli Büyükelçi Selim Kuneralp, “Emekli askerlerin Putin hayranlığı çok ürkütücü. Bu askerler görevdeyken Rusya’yla savaş çıksaydı demek ki gidip gemilerini Rusya’ya teslim edeceklerdi” suçlamasında bulundu.

Ali Kemal soyu Bay Büyükelçi,

Hangi ulusun elçiliğini yaptınız? Askerinizi tanımıyorsunuz. Türk subayı;
Sizin gibi Montrö’nün revizyonunu istemez.

Atasından başka lidere hayranlık duymaz. Canını teslim etmeden silahını teslim etmez…

GÜVEN

TÜİK yıllık enflasyonu %54, ENAG ise %124 olarak açıkladı.

Herkes TÜİK’e inanıyor!..

AF

Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli görevden affını istemiş, kabul edilmiş.

Orman yangınlarındaki dirayetsizliği nedeniyle biz affetmedik…

CUMHUR

RTE, “NATO genişlemeli” derken Bahçeli tersini söyledi.

Cumhurun ittifakı nerede?..

DEĞİŞİM

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; Patara, Kekova, Kelebekler Vadisi, Ihlara, Salda Gölü ve Pamukkale gibi özel koruma bölgeleri de dahil ülke genelindeki koruma alanlarına enerji santralleri, trafolar, baz istasyonları ve iskele gibi yapı ve tesislerin kurulmasına izin veren bir yönetmelik yayımladı.

Doğa düşmanlığında değişim yok gelişim sürüyor…

FATURA

Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar, fiyatlar konusunda kalıcı çözüm üretilememesi nedeniyle siyasi fatura çıkabileceğini ifade etti.

E, herhalde…

DOLANDIRICILIK

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP Genel Merkezi’nde temizlik işçisi ve çaycı olarak görev yapan Mesut T. ile Nazif Ç. hakkında üç kişiyi yakınlarını işe sokma vaadiyle 103 bin lira dolandırdıkları iddiasıyla dava açtı.

Çaycıya kadar inmiş…

KUYRUK

Birileri, “CHP kuyruktur” demişti.

Her yer kuyruk.

Uzmanların tüketimini sağlıklı bulmadığı Ayçiçek yağı bile hem zamlanıyor hem bulunamıyor.

Almanya bile kıskanıyor…

AMPUL

Isparta’dan sonra Konya’da da günlerce elektrik sıkıntısı çekildi.

Ampul ömrünü doldurdu bir bir patlıyor…

KRİZ

Meral Akşener, RTE için sıfatı yapıştırdı, ”Bay Kriz

Destekleyen?..

UCUZLUK

Kuruşlarla zam yapılan akaryakıt artık her gün ve lirayla zamlanıyor.

Her günün ertesinde zamlı akaryakıt alıyoruz.

Haklarını yemeyelim her önceki gün daha ucuza alıyoruz…

YALANCI

Türban parsacısı Şenlikoğlu’na göre Atatürk ve İsmet İnönü, Türk Milli Eğitimini 100 yıllığına Amerikalılara vermişler. 2023’te bu durum sona erecekmiş ve Türk Milli Eğitimi artık Türklerin eline geçecekmiş.

Dayan yalana, saklan türbanla…

 

Türk Üroloji Derneği’nden

Değerli Meslektaşlarımız ve Tıpta Uzmanlık Öğrencileri,

1 – Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Cumhuriyetimiz, Anadolu’nun bir köyünde yaşayan küçük bir çobanın, bir kasaba terzisi kızının, yoksul bir ayakkabı tamircisi oğlunun hekim olup ülkesine hizmet edebileceği bir miras bırakmıştır. Bu mirasın eseri olan Türk hekimleri, kendilerini yetiştiren devlete bağlılığından ödün vermemektedir.

2 – Devletimiz hiçbir kişi ya da zümreye ait değildir, kişilerin üstündedir. Kişiler gelip geçici, devletimiz kalıcı olduğundan devlet karşısında hiç kimse vazgeçilmez değildir. Tarihimiz büyüklüğünün kaynağı ve göstergesi adalet olan bir devletin ve onun büyüklüğü karşısında kendini fakir ilan eden cihan hükümdarlarının tarihidir. Aynı hükümdarlar hasta yataklarında “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyerek devletin büyüklüğüne bir de sağlığı eş koşut kılmışlardır.

3 – Tababetin amacı hastalıkları önlemek ve yaşam süresini uzatmaktır. İnsanların daha iyi yaşam koşullarına sahip olduğu, daha iyi beslendiği, daha az hasta olduğu bir ülke tüm yurttaşların ortak arzusudur. Ancak ne yazık ki hala sıhhat için istisnasız herkesin hekimlere, hatta çok iyi yetişmiş hekimlere ihtiyacı vardır. Türk tarihi, ülkenin kaderini ellerinde bulunduran kimselerin bizzat kendi kaderlerini Türk hekimlerine emanet ettiği örneklerle doludur.

4 – Sağlık yatırımı sadece devasa hastane binaları inşa etmekten ve bunları son teknoloji tıbbi cihazlarla doldurmaktan ibaret değildir. Kamu sağlığı açısından bunların önemi büyük olsa da, örnek bir sağlık sisteminin kurucu öğesi iyi yetişmiş hekimler ve sağlık personelleridir. Savaş ya da doğal felaket neticesinde bütün büyük hastane binaları yıkılmış, bütün pahalı cihazlar bozulmuş olsa bile ülkenin sağlık hizmeti devam eder. Çünkü hekim afette de, savaşta da, cephede de, çadırda da, bozkırda da, gündüzde de, gecede de hekimdir.

5 – Ülkemizin deneyimli hekimleri ve hocaları yalnızca sağlık hizmetinde değil, eğitim ve araştırmada da büyük öneme sahiptir. Onların eksikliği, geleceğin ustası olmaya aday genç hekimlerin yetişmelerini engelleyecektir.

6 – Türk hekimlerinin arzusu sağlığa verilen önemin ve yapılan sağlık yatırımlarının hedeflerine ulaşması, ülkemiz sağlık sisteminin hak ettiği düzeye kavuşmasıdır. Bu doğrultuda sağlık sisteminin kurucu unsuru olan hekimler mesleklerini icra edebilecekleri ideal koşulların sağlanmasını beklemektedir. Hekimlerin taleplerini dile getirmeleri de devlete hizmet düsturunun bir uzantısıdır.

İnsanlık tarihinin en kutsal, ezeli ve ebedi mesleğini icra eden hekimlere sağduyulu, yapıcı, çözüm odaklı ve siyaset üstü bir yaklaşım, muasır medeniyetler seviyesine erişmenin en önemli göstergelerinden biridir.

Türk Üroloji Derneği Yönetim Kurulu

NÜKLEERDE SARAY ENTRİKASI!


İbrahim Ö. Kaboğlu
BirGün, 10 Mart 2022

NÜKLEERDE SARAY ENTRİKASI!

Cumhuriyet’in 65. Hükümeti, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası iki yönde emek harcadı: AKP’ye biat etmeyen dünyevi hukuk yanlıları için OHAL KHK’leri yoluyla “sivil ölüm” ve demokrasiye kasteden Anayasa değişikliği.

MÜLGA HÜKÜMET

Darbecilere karşı mücadele yerine “çifte kıyım”, son Hükümet’in önceliği oldu. Anayasa kıyımı ardından ise, uyum yasaları yerine, OHAL KHK’leri yoluyla kıyımı sürdüren ve AKP-MHP’nin seçim kazanmasına yönelik  düzenlemelere öncülük eden Hükümet, 24 Haziran seçimleri sonrası “mülga” oldu.

MÜLGA KHK

Buna karşın, tıpkı OHAL KHK yoluyla kar lastiği düzenlemesi yapan ve dünya hukuk tarihinin en büyük toplu kıyımlarını sürdüren Hükümet, bu kez, “Nükleer Düzenleme Kurumunun  Teşkilat ve Görevleri ile  Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” çıkardı (2.7.18/ 702 sy.).

Anayasa Mahkemesi (AYM), KHK’yi iptal etti (30.12.20).

UYKUDAKİ AKP

Anayasa Mahkemesi, yasal düzenleme için TBMM’ye bir yıllık süre tanıdı (R.G.:9/3/21).

AKP, Nükleer Düzenleme Kanun Teklifi’ni, 11 ay 16 gün sonra, süre bitimine 10 gün kala Meclis gündemine getirdi (25.2.22).

AKP-MHP, Teklifi Komisyonlardan bir gün ve gecede el-kol hareketi ile geçirdi. Ama Genel Kurul’da vekillerini tutamadığı ve toplantı yeter sayısı sağlayamadığı için 4 Mart Cuma günü Meclis kapandı.

Cumartesi, vekillerini tutmak için grup başkan ve vekilleri bekçilik yaptı. Benzerini, Türkiye’ye kasteden 7334 sy.lı Turizmi Teşvik Kanunu oylaması için yapmışlardı; Meclis TV’nin yayın yapmadığı gün ve saatlerde.

SAKAT NDK

İç çelişkilerle dolu ve eksik Nükleer Düzenleme Kanun (NDK) teklifinin Anayasa’ya uygun hale getirilmesi için yoğun çaba harcayan CHP, yapıcı önergeler verdi. (HDP radikal, İYİ P., esnek muhalefet etti).

Nükleer Düzenleme Kurumu’nun oluşumuna ve  hukuki statüsüne ilişkin CHP önergesine göre, kamu tüzel kişiliği statüsüne sahip Kurum üyeleri, TBMM tarafından siyasal partilerin oy oranına  ve liyakat ilkesine göre seçilecekti; zira, amacı doğrultusunda görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmesi, özerk ve uzman bir kamu tüzelkişisi olarak düzenlenmesini gerekli kılıyordu. Aksi halde, yönetmelik bile çıkaramayacaktı.

Kanun ile düzenlenen konunun CBK ile düzenlenemeyeceği sürekli vurgulandı. Ama AKP ve MHP, CHP’nin bütün  önergeleri reddetti.

KEENLEMYEKÜN CBK

AKP ve MHP’nin, TBMM’nin yasama yetkisini Anayasal çerçevede kullanmasını neden engellediği 8 Mart sabahı resmileşti: “paralel” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK).

AYM’nin belirlediği sürenin son günü, 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu ve Nükleer Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında CBK-95’in yayımlandığı Resmi Gazete, AKP ve MHP, Saray’da hazırlanan “CBK’ye uyumlu yasa”! için “olumlu ve düzeltici önergeler”e sonuna dek “muhafet”! ederek Anayasa ihlalini tescil etti.

Sadakattan ayrılmayacakları üzerine namus ve şeref  andı içtikleri Anayasa açık:

Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” (md.104/17 c.3).

7381 sayılı Kanun’un düzenlediği konuda çıkarılan ve Nükleer Düzenleme Kurumu’nu tamamen (tümüyle) Saray’a bağımlı birim haline getiren CBK-95, Anayasa’nın açık hükmüne karşı, Nükleer Düzenleme Kanunu ile konu çakışması nedeniyle yok hükmünde: keenlemyekün.

Amaca uygun olmayan, sakat ve hukuken yok hükmündeki düzenlemeler, gelecek kuşaklar için onarımı olanaksız yaşamsal tehlikeler yaratacaktır.

Saray nasıl inşa edildiyse, Türkiye de öyle yönetiliyor: hukuk, Anayasa ve yasa dışı.

Ya ahlak?

7381 sayılı Kanun, TBMM’de 5.3.2022’de kabul edildiği halde, yayımlanmasını bekletip, aynı konuda daha önce hazırlanan CBK ile 8.3.2022’de RG’de birlikte yayımlamak, ciddi bir ahlaki soruna da işaret etmekte.

  • Türkiye, entrikalarından bıktığı Saray yorgunu bir ülke konumuna düşürüldü.

Toplumumuz bunu hiç hak etmiyor. Kurtuluşun tek yolu sandık. Cumhuriyetçi yurttaşlar, “demokratik hukuk devleti” ereğinde daha akılcı ve kararlı adımlar atarak, güçlü dayanışma halkalarını örmeye ivme kazandırmalı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TTB : Biz hekimiz

Biz hekimiz..

Tıbbın tarihinden bu yana burada, bu topraklardaydık.

Bugün de buradayız.

Biz, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz.

Biz, yıllar içinde,

“Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasınlar” diyen devlet başkanlarını da,

“Doktorların gözü doymaz” diyen kasaba siyasetçilerini de,

“Paracı doktorlar gürültü yapıyor” diyen sağlık yöneticilerini de gördük/görüyoruz.

Hepsi gitti, biz kaldık; mesleğimiz ve meslek onurumuz kaldı.

Bugün de hiçbir yere çekip gitmiyoruz.

Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için,

Dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız.

Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz.

Emeğimizi, mesleğimizi, geleceğimizi karartmaya çalışanlara karşı 14-15 Mart’ta bütün illerde, bütün sağlık kurumlarında G(Ö)REVde olacağız.

Bu sözlere gereken cevabı o gün bir kez daha hep birlikte vereceğiz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi


Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik