Etiket arşivi: keenlemyekün

NÜKLEERDE SARAY ENTRİKASI!


İbrahim Ö. Kaboğlu
BirGün, 10 Mart 2022

NÜKLEERDE SARAY ENTRİKASI!

Cumhuriyet’in 65. Hükümeti, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası iki yönde emek harcadı: AKP’ye biat etmeyen dünyevi hukuk yanlıları için OHAL KHK’leri yoluyla “sivil ölüm” ve demokrasiye kasteden Anayasa değişikliği.

MÜLGA HÜKÜMET

Darbecilere karşı mücadele yerine “çifte kıyım”, son Hükümet’in önceliği oldu. Anayasa kıyımı ardından ise, uyum yasaları yerine, OHAL KHK’leri yoluyla kıyımı sürdüren ve AKP-MHP’nin seçim kazanmasına yönelik  düzenlemelere öncülük eden Hükümet, 24 Haziran seçimleri sonrası “mülga” oldu.

MÜLGA KHK

Buna karşın, tıpkı OHAL KHK yoluyla kar lastiği düzenlemesi yapan ve dünya hukuk tarihinin en büyük toplu kıyımlarını sürdüren Hükümet, bu kez, “Nükleer Düzenleme Kurumunun  Teşkilat ve Görevleri ile  Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” çıkardı (2.7.18/ 702 sy.).

Anayasa Mahkemesi (AYM), KHK’yi iptal etti (30.12.20).

UYKUDAKİ AKP

Anayasa Mahkemesi, yasal düzenleme için TBMM’ye bir yıllık süre tanıdı (R.G.:9/3/21).

AKP, Nükleer Düzenleme Kanun Teklifi’ni, 11 ay 16 gün sonra, süre bitimine 10 gün kala Meclis gündemine getirdi (25.2.22).

AKP-MHP, Teklifi Komisyonlardan bir gün ve gecede el-kol hareketi ile geçirdi. Ama Genel Kurul’da vekillerini tutamadığı ve toplantı yeter sayısı sağlayamadığı için 4 Mart Cuma günü Meclis kapandı.

Cumartesi, vekillerini tutmak için grup başkan ve vekilleri bekçilik yaptı. Benzerini, Türkiye’ye kasteden 7334 sy.lı Turizmi Teşvik Kanunu oylaması için yapmışlardı; Meclis TV’nin yayın yapmadığı gün ve saatlerde.

SAKAT NDK

İç çelişkilerle dolu ve eksik Nükleer Düzenleme Kanun (NDK) teklifinin Anayasa’ya uygun hale getirilmesi için yoğun çaba harcayan CHP, yapıcı önergeler verdi. (HDP radikal, İYİ P., esnek muhalefet etti).

Nükleer Düzenleme Kurumu’nun oluşumuna ve  hukuki statüsüne ilişkin CHP önergesine göre, kamu tüzel kişiliği statüsüne sahip Kurum üyeleri, TBMM tarafından siyasal partilerin oy oranına  ve liyakat ilkesine göre seçilecekti; zira, amacı doğrultusunda görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirmesi, özerk ve uzman bir kamu tüzelkişisi olarak düzenlenmesini gerekli kılıyordu. Aksi halde, yönetmelik bile çıkaramayacaktı.

Kanun ile düzenlenen konunun CBK ile düzenlenemeyeceği sürekli vurgulandı. Ama AKP ve MHP, CHP’nin bütün  önergeleri reddetti.

KEENLEMYEKÜN CBK

AKP ve MHP’nin, TBMM’nin yasama yetkisini Anayasal çerçevede kullanmasını neden engellediği 8 Mart sabahı resmileşti: “paralel” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK).

AYM’nin belirlediği sürenin son günü, 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu ve Nükleer Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında CBK-95’in yayımlandığı Resmi Gazete, AKP ve MHP, Saray’da hazırlanan “CBK’ye uyumlu yasa”! için “olumlu ve düzeltici önergeler”e sonuna dek “muhafet”! ederek Anayasa ihlalini tescil etti.

Sadakattan ayrılmayacakları üzerine namus ve şeref  andı içtikleri Anayasa açık:

Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz” (md.104/17 c.3).

7381 sayılı Kanun’un düzenlediği konuda çıkarılan ve Nükleer Düzenleme Kurumu’nu tamamen (tümüyle) Saray’a bağımlı birim haline getiren CBK-95, Anayasa’nın açık hükmüne karşı, Nükleer Düzenleme Kanunu ile konu çakışması nedeniyle yok hükmünde: keenlemyekün.

Amaca uygun olmayan, sakat ve hukuken yok hükmündeki düzenlemeler, gelecek kuşaklar için onarımı olanaksız yaşamsal tehlikeler yaratacaktır.

Saray nasıl inşa edildiyse, Türkiye de öyle yönetiliyor: hukuk, Anayasa ve yasa dışı.

Ya ahlak?

7381 sayılı Kanun, TBMM’de 5.3.2022’de kabul edildiği halde, yayımlanmasını bekletip, aynı konuda daha önce hazırlanan CBK ile 8.3.2022’de RG’de birlikte yayımlamak, ciddi bir ahlaki soruna da işaret etmekte.

  • Türkiye, entrikalarından bıktığı Saray yorgunu bir ülke konumuna düşürüldü.

Toplumumuz bunu hiç hak etmiyor. Kurtuluşun tek yolu sandık. Cumhuriyetçi yurttaşlar, “demokratik hukuk devleti” ereğinde daha akılcı ve kararlı adımlar atarak, güçlü dayanışma halkalarını örmeye ivme kazandırmalı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür?


Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür?

Sayın Özdemir İnce, çok yönlü kişiliği olan derin birikimli bir yazardır.
Yanılmıyorsak Fransızca öğretmenliği ile eğitim ordusunda da görev yapmıştır.

“AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” başlıklı makalesini
(AYDINLIK, 24.9.13), sorunun süregelmesi nedeniyle,
biraz gecikmeyle de olsa yanıtlayarak bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.

Konu; kimi Cemaatçı akademisyenlerin “imece” (!?) yöntemiyle bolca bilimsel yayın üretmeleri ve özel oluşturulmuş jüriler eliyle akademik derece almaları
(Doçent, Profesör), kadrolara atanmaları..

Dahası da var : Bilimsel yayınlara katkı vermeden adını koymak 2 taraf için de
(koyan ve koyduran) etik dışı olmanın ötesinde resmi evrakta sahtecilik suçudur.
Hatta jüriye yönelik nitelikli dolandırıcılıktır.

Kimi adayların, dosyalarında yer alan yayınların bir bölümüne ad koyduracak düzeyde bilimsel katkı vermeleri maddeten olanaksızıdır.. Moda deyimle yaşamın olağan akışına uygun değildir.. Özellikle farklı kentlerde oturanların.. Konu yargıya taşındığında; verilen (?!) bilimsel katkının türü, zamanı, yeri, miktarı, içeriği vb. kanıtlanması son derece zordur ve dolayısıyla gerçek dışıdır (fiktiftir). Haksız ikramdır, ulufedir, lütuftur ve geleceğe dönük bu kişilere ipotek koyma eylemidir.. Sefil bir davranıştır..

Türk Ceza Yasası karşısında ağır yaptırımları olmak gerekir ve vardır (md. 157-158). Üstelik akademik yükselme – atanma amaçlı bilimsel yayın dosyalarında jüri üyesinin “etik sorun” kanısı ile dosyayı YÖK Etik Kurulu‘na taşıması durumunda genellikle
bu durumdaki “adaylar” korunmakta ve ”etik sorun” kanısını / kuşkusunu belirterek açıklığa kavuşturulmasını isteyen öğretim üyesi aleyhine bumerang gibi
geri döndürülmektedir. İftira atma, kasıtlı geciktirme, özlük hakkı gaspı.. gibi..

Bu kez ilgili öğretim üyesi kendisini kurtarabilme savaşımına girmektedir.
Bu uygulama bilinçli bir yıldırmadır. İşte AKP, darbe anayasası dediği rejimin kurumlarından YÖK’ü böylesine tepe tepe kullanmaktadır.

YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya hazretleri, yurt dışından buyurmuşlar (12.10.13) :

– Artık Üniversitelerde türbanlı bölüm başkanları, dekanlar hatta rektörler olacakmış..
– Türbanı yüzünden ayrılanları üniversiteye geri çağırmaktaymış..

Peki Anayasanın 131. maddesinde yer alan düzenleme
YÖK’e böyle bir yetki tanıyor mu?
YÖK’ün yükseköğretim kurumlarına bu yönde emir ve talimat vermesi olanaklı mı? ;

Üniversite özerkliği ne demektir??

ANAYASA madde 131 – Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim – öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların
kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

YÖK Başkanı, Bakanlar Kurulu’nun yönetmelik değişikliği ile kamuda türbanı serbest bırakma eyleminin tümü ile hukuk dışı bir idari işlem olduğuna
hiç değinmemekte. Bu konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararları, Anayasa mad. 153/son uyarınca Yasama – Yürütme – Yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

  • Anayasa mad. 153/son : Anayasa Mahkemesi kararları (kesindir / ilk fıkra) Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. 
  • Dolayısıyla türbanın kamuda serbest bırakılması,
    Anayasa değişikliği yapılmadan hukuksal olarak olanaksızıdır!

Bu yönde bir Anayasa değişikliğinin yapılıp yapılamayacağı da ayrı bir hukuksal tartışma konusu olmakla birlikte; bir yönetmelikle Anayasa hükmü aşılamayacağına göre, söz konusu yönetmelik değişikliği YOK HÜKMÜNDEDİR..
Mutlak butlan ile sakattır ve bütün sonuçlarıyla (keenlemyekün) geçersizdir.

Hukuksal olarak doğmamış sayılacaktır.
Hukuk normları dikey katmanlanması (hiyerarşisi), Roma hukukundan beri en temel hukuk bilimi ilkelerindendir; Hukuk mekteplerinde (Fakültelerinde) 1. sınıfta Hukuk Başlangıcı ile Anayasa Hukuku derslerinde öğretilir.. Eskiden Roma Hukuku derslerinde de öğretilirdi, kaldırıldı.. (Bu dizelerin yazarı söz konusu dersleri almış ve sınavlarını başarmıştır..)

  • Bu yüzden de kamuda Türban takmak ve takılmasına göz yummak
    hem Anayasa’nın 153. maddesinde vurgulanan “gerçek ve tüzelkişileri bağlar” ibaresi bağlamında hem de Anayasanın kanunsuz emir maddesi bağlamında (md. 137) suçtur.

AKP hükümetinin fiilen ve hatta cebren, de facto eylemidir.
Açıkça Anayasa suçudur.
En azından Anayasa başlangıcı, ilk 3 madde, 10. ve 24. maddelerle 42. ve
174. maddelere aykırıdır.

  • Cumhuriyet Başsavcılığı uyumakta mıdır?

Apaçık, laikliğe karşı “eylemlerin” odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin
oybirliği ile aldığı karar ile onaylanmış bir parti, kör kör gözüm parmağına inatlaşmasıyla Cumhuriyet hukukuna meydan okumaktadır. Yüce Divanlık suçtur!

Bu ülkenin Hukuk Fakülteleri dekanları nerededir?

Türban’ın Kuran’da yeri olmadığını söylemesi gereken
İlahiyat Fakülteleri nerededir?

  • Aziz vatanın bütün kalelerine cebren ve hile ile girilmiş midir??
  • Öyle ise apaçık GENÇLİĞE HİTABE koşulları içindeyiz ve
    BURSA SÖYLEVİ’nin gerekleri boynumuzun borcu olmaktadır..

Sayın Özdemir İnce‘nin bize bu dizeleri yazdıran makalesinin
(AYDINLIK, 24.9.13) başlığını kullanarak bir soru ile bağlayalım :

  • Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” Nicedür?

Sevgi ve saygı ile.
21.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net