Etiket arşivi: Tıbbiye – Mülkiye – Harbiye;

ADD’den 14 Mart 2022 Tıp Bayramı Basın Açıklaması

BASINA VE KAMUOYUNA

14 Mart, bu da doktorların günü olsun diye üretilmiş bir bayram değildir.

14 MART TIP BAYRAMI, Tıbbiye’ nin emperyalist işgale karşı başlattığı mücadelenin kutlandığı gündür. Bu özelliği nedeniyle bize aittir, sadece ülkemizde kutlanır.

14 Mart 1919; 1683’den itibaren girdiği bütün savaşlarda hırpalanmış, sürekli yenilgilerle gerilemiş, 1. Dünya Savaşı sonunda fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş, orduları dağıtılmış, memleketinin her köşesi bilfiil işgal edilmiş bir milletin çocukları olan TIBBİYELİLERİN özgürlük mücadelelerinin ilk adımı, Ulusal Bağımsızlık Savaşımız’ın ilk kıvılcımlarındandır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edildi. Tıbbiyeliler, Boğaza demirleyen işgal donanmasını Haydarpaşa’dan gözyaşları ile izlediler. Kısa süre sonra İngilizler Askeri Tıbbiye’yi karargâh olarak kullanmaya başladılar. Okulun kulelerine makineli tüfekler yerleştirildi. Yatakhaneler İngiliz askerlerine verildi, karyolaları alınan öğrencilere tavan arasındaki yer şilteleri gösterildi. Tuvaletler gece İngiliz askerlerine ayrıldı, tıbbiyeliler için yattıkları yere idrar kovaları kondu. Nihayet askeri üniforma giymeleri de yasaklandı, sivil kıyafeti olmayanlar pijamaları ile derslere devam etmek zorunda kaldılar. Baskılar giderek arttı…

İşte ilk TIP BAYRAMI bu ortamda, 14 Mart 1919’da İngilizlere karşı başkaldırı olarak gerçekleştirildi.

İşgal İstanbul’unda her türlü toplantı yasaktı. Bu nedenle Tıphane-i Amire’nin (sonra Askeri Tıbbiye-i Şahane) kuruluş günü olan 14 Mart 1827’nin yıldönümünde bir bilimsel toplantı için izin alındı. Üçüncü sınıf öğrencileri Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet bu toplantıyı bir protesto eylemi, direnişlerini ateşleyecek bir bayram kutlaması olarak düzenlemeyi düşündüler. Diğer öğrenciler ve hocalarla birlikte toplantı büyük katılımla yapıldı. Bu sırada okulun iki kulesinin arasına gizlice astıkları -açıldığında tüm cepheyi kaplayacak- büyük TÜRK BAYRAĞI’nı öğrencilerin coşkulu alkışları ve İngilizlerin şaşkın bakışları arasında çatıdan aşağıya bıraktılar.

Bu ilk TIP BAYRAMI kutlamasından yaklaşık üç ay sonra, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıktı. (AS: Bu vapurdaki 19 kişiden 3’ü hekimdi!) 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayınlayarak Eylül başında Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması için çağrı yaptı. Tıbbiyeliler bu kongreye iki delege seçtilerse de, harçlıklarından toplayabildikleri para ile ancak Hikmet’i gönderebildiler. Tıbbiyeli Hikmet, kaçak yollarla Sivas’a gitti. Bazı delegeler kurtuluşu emperyal devletlerin mandasına girmekte görmekte, bu yolda konuşmalar yapmaktaydılar. Söz alan ve kürsüden Mustafa Kemal’e hitap eden Hikmet,

  • “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz.” dedi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa,

  • “Efendiler, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.
    dedikten sonra Hikmet’e döndü ve
  • “Evlat müsterih ol, gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM!

diyerek sözlerini tamamladı.

Hikmet (Boran) Bey, bazı yılgınların çözüm olarak önerdikleri MANDA safsatasını tarihe gömen Tıbbiyeli, Atatürk’ün Büyük Nutku’nu bitirirken “EY TÜRK GENÇLİĞİ” diye seslendiği, Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği helâl süt emmiş vatan evlatlarının ilklerinden biridir.

1911-1922 yıllarını kapsayan 12 yıllık dönem Tıbbiye için çok özeldir. Bu dönemde Osmanlı Devletinin katıldığı savaşlarda bütün milletimiz gibi Tıbbiyeliler de cepheden cepheye koşmuş, büyük acılar çekmiş, bedeller ödemiş, hatta 1921 yılında bütün öğrencileri (AS: 1915 Çanakkale sabunmasında) şehit olduğundan mezun verememiştir.

Türk Ulusu’nun dün olduğu gibi bugün de nice Tıbbiyeli Hikmetleri vardır ve onlar; vatandan başka aşk, milletten başka sevgili bilmediler, bilmezler, hiçbir yere gitmediler, gitmezler.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ olarak; Tıbbiyeli Hikmet bilinci ile milletinin hizmetinde olan değerli hekimlerimizin TIP BAYRAMI’nı kutluyor, sadece salgın günlerinde değil, her zaman değerlerinin bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diliyor, en içten duyularımızla saygılarımızı sunuyoruz. (14 Mart 2021)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ
============================================

Dostlar,

ADD Genel Merkezi’nin bu basın açıklaması tarihsel değerde bir belgedir.
Büyük ölçüde Genel Başkan Sayın Dr.M. Hüsnü Bozkurt’un kaleminden çıkmıştır anlaşılan.
Dr. Bozkurt, açıklamada adı geçen şanlı İstanbul Tıp Fakültesi 1974 bitirenidir (mezunudur) bir askeri tıbbiye öğrencisi olarak. (Biz de 1977 bitireniyiz aynı şanlı – onurlu İstanbul Tıp Fakültesi’nin!)

Bu sabah Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencilerine 2 saat dersimiz vardı :

Sağlık Hizmetlerine Erişim (Access to Healthcare).

Başlangıçta birkaç yansıyı (slaytı) günün anısını, anlamını ve önemini genç tıbbiyelilere aktarmak için ayırmıştık.. İkisi aşağıda..

Üstteki basın açıklamasında olduğu ölçüde ayrıntılı olmasa da olayın tarihsel ardalanını ve bağlamını gençlere, gözyaşlarımızı ve boğazımızda düğümlenen hıçkırıkları güçlükle engelleyerek aktardık.


Türkiye Cumhuriyeti, Büyük ATATÜRK‘ün öngördüğü ve emanet ettiği üzere sonsuza dek yaşayacak, bizler tarafından onurla, şanla yaşatılacaktır : “… ilelebet payidar kalacaktır.”

TIBBİYE – MÜLKİYE – HARBİYE Türkiye’nin çökertilemez çelik sacayağı olarak hep nöbettedir.

Sevgi ve saygı ile. 14 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden: “Hükümete Uyarı” Basın Açıklaması


Dostlar,

Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi meslektaşlarımız aşağıda sunduğumuz,
tek sözcükle nitelenecekse “görkemli” olan bir basın açıklaması ile AKP Hükümetini çok açıkça uyardılar..

Ülkemizin aydınlık birikiminin önemli kalelerinden biri, iyi bilindiği gibi TIBBİYE‘dir.

  • Tıbbiye – Mülkiye – Harbiye;
    bu ülkenin sırtı yere getirliemez altın üçgeni ve de devrilemez sacayağıdır.

Ülkemizin 200 yılı aşan AYDINLANMA savaşımı ve birikimi, böylesine hatırı sayılır kuşaklar da yetiştirmiştir kuşku yok..

Bu bakımdan, özellikle Atatürk Cumhuriyeti‘nin 1 yüzyıla yaklaşan 90 yıllık yaşantısı ile de iyi kötü deneyimlenen demokratik hak ve özgürlükler rejiminden,
Cumhuriyetin bizi uygarlaştıran temel kazanımlarından geri dönülmesi olanaksızdır.

Tüm siyasal iktidarların ve potansiyel kadroların bu tarihsel gerçeği
“mutlak bir verili sabit” olarak içlerine sindirmeleri gerekmektedir.

Tersine çabalar boşunadır ve dayatmacılar en büyük bedelleri ödeyeceklerdir.
Tarihsel öğreti böyle kaydediyor..

  • Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk‘ün şaşmaz öngörüsü ile
    TÜRK GENÇLİĞİNİN EMİN ELLERİNDEDİR.

Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi meslektaşlarımızı bu tarihsel değerdeki “uyarı” ları nedeniyle gönülden kuyluyoruz.

Bu basın açıklaması ile RT Erdoğan Hükümetine, AKP’lilere ve iç -dış yandaşlarına dönük bu uyarıyı bütünüyle benimsiyoruz.

Üstad Pir Sultan‘ın gönüllere ferahlık veren ders gibi sözleriyle bağlayalım :

  • Demiri demirle dövdüler;
  • Biri sıcak diğeri soğuktu!
  • İnsanı insanla kırdılar;
  • Biri aç diğeri toktu… Pir Sultan Abdal

Kolay gelsin Türkiye!
Bu zorlukları da aşarak uygarlık yolunda ilerleyeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek özgür ve bağımsız, başı
dik ve onurlu yaşayacak..

“Uyarı metni” aşağıda..


Sevgi ve saygı ile.
9.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden: “Hükümete Uyarı” Basın Açıklaması
2 Haziran 2013,  http://www.psikiyatri.org.tr/news.aspx?notice=1140

Türkiye Psikiyatri Derneği Silahlanma Koşullarını Tartışan Tasarıya Tepki Gösterdi!

6 gün önce Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların alışveriş merkezi yapılması amacıyla kesilmesi ile başlayan ve tüm ülkeye yayılan protesto ve eylemler;

– insanların, devletin kendi yaşam tercihlerine müdahale edişine,
– hükümetin kendi politik inançları doğrultusunda tüm toplumun
yaşam tarzını düzenlemek çabalarına,

– ülkenin bütün ağaçlarının, derelerinin tepelerinin, hayvanlarının,
tüm doğa varlığının daha çok ‘kazanç’ uğruna yok edilişine ve

– Türkiye’nin doğusundan batısına silahlarla, insansız hava araçlarıyla, bombalarla, tomalarla, biber gazlarıyla, tazyikli sularla halka yapılan zulümlere, verdikleri bir yanıttır.

  • Demokrasilerde hükümetler yalnızca kendisini seçenlerin, destekleyenlerin değil tüm halkın, tüm Ülkenin yararını göz önünde tutmak zorundadır.
    İktidarlar, yurttaşlarının kendilerine biat etmesini talep edemez;
    tam tersine halkın istemlerini demokratik yollarla dile getirmesini
    desteklemekle yükümlüdür.

Türkiye Psikiyatri Derneği olarak ülkemizde son yıllarda yaşanan her olumsuz gelişmenin izlemcisi olmaya çalıştık.

* Bilge Köyü’ndeydik,
* Uludere’deydik,
* Reyhanlı’daydık.

Tüm travma mağdurlarının ve arkada kalanların yaralarını sarmaya,
seslerini duyurmaya çalıştık.

  • Uygulanan vahşi neoliberal politikaların insan ruhunda açtığı yaraları anlatmaya çalıştık, depresyonun giderek tüm insanları saran bir hastalık olduğunu ve bunun yaşam koşulları, çalışma koşulları, barınma koşulları ile ilişkisini ortaya koyduk.

Dereleri, köyleri, yaşam alanları yok edilen insanların yasına ortak olduk.

Ülkemizde giderek yoksulların daha yoksul, varsılların daha varsıl olmasının açtığı yaraları, adaletsiz gelir dağılımını, sosyal dışlanmayı, ayrımcılık yapılışını anlatmaya çalıştık.

  • Kadınların tecavüz sonunda oluşan fetüsleri doğurmak zorunda bırakılmasından, kaç çocuk doğuracakları gibi bedenleri konusunda en temel kararlarının yasalarla düzenlenmesine itiraz ettik.

Bu ülkenin sokaklarında her gün öldürülen kadınların öldürülme nedenlerinin erkeklerin bozuk ruh sağlığı olmadığını, ruhsal tedavilere değil kadın erkek eşitliğinin gerçek anlamda inşası için, kadınların daha çok eğitim almasını, güvenceli işlerde çalışmasını, sosyal statülerinin geliştirilmesini, kendi yaşamları konusunda kararları kendilerinin alması gerektiğini savunduk.

  • Sağlıkta dönüşüm sistemiyle hastaların ‘hasta’ olmaktan çıkarılıp ‘müşteri’ olmasına, paraları kadar sağlık hizmeti alabilmelerine karşı sesimizi yükselttik.

Barışı sağlamak adına, silahların susmasının öncelikli olduğunu ama yeterli olmadığını, birbirimizle, geçmişimizle yüzleşmeyi, ortak bir toplumsal bellek oluşturmak için çalışmak gerektiğini söyledik.

Sivil silahlanmaya karşı koymaya çalıştık.

Tüm Dünyada, her coğrafyada yüzyıllardır sosyal yaşamda alkollü içecek tüketiminin ruhsal hastalık, bağımlılık olarak kabul edilemeyeceğini söyledik. Alkol bağımlılığı gelişmesinin önlenmesine dair yapılan yasal düzenlemelerin Türkiye’deki
alkol bağımlılığı gelişme oranları ile ilişkisiz olduğu, burada da ‘orantısız şiddet’ kullanıldığını, kamusal alanlarda kendi kültürümüzde yerleştiği şekliyle kırlarda,
dere kenarlarında, pikniklerde, deniz kenarında alımının kısıtlanmasının alkol kullanım bozukluklarının gelişimi ile ilişkisiz olduğunu ve sözde toplum ruh sağlığı gözetilerek muhafazakârlığa kılıf bulunduğunu söyledik.

İnsanlık tarihi boyunca hemen her coğrafyada, her toplumda var olan eşcinselliğin
bir ruhsal hastalık olmadığının altını kezlerce çizdik. Meclis duvarlarından yükselen ve eşcinsel insanların varlığını tanımayan, hastalıklı olarak gören her sese karşı eşcinselliğin 40 yıldır uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edildiğine ilişkin bilimsel açıklamalarda bulunduk. Eşcinsellerin, biseksüellerin, transseksüellerin ruh sağlığını bozan şeyin ayrımcılığa uğramaları olduğunu ve hükümetlerin bu ayrımcılığı azaltacak yasal düzenlemelerle sorumlu olduğunun altını çizdik. Tıpkı alkollü içeceklerin kullanımında olduğu gibi sahte, geçersiz, güncel olmayan bilimsel açıklamalarla yükselen muhafazakâr anlayışın dayatılmasını ve eşcinsellerin yok sayılmasını, en temel insani haklarını kullanmalarının kısıtlanmasını kınıyoruz.

Bugüne dek bu ülkenin psikiyatristleri olarak biz yukarıda saydığımız ruhsal yaraları tedavi etmeye, yaralananlara şifa bulmaya çalıştık;

artık hükümeti uyarıyoruz...

Tıpkı en yakınında, en sevdiği annesinden babasından gelen fiziksel şiddetin çocuğun ruh sağlığına açtığı onulmaz yaralar gibi,

  • kendi hükümetinin kendi yöneticilerinin
    kendi halkına açtığı bu savaşın yara izleri kapanmayacaktır.

Bugün ülkenin tüm kentlerinden yükselen

– insanları kör eden,
– kalp krizi geçirten,
öldüren biber gazlarının,
– insanların kemiklerini un-ufak eden basınçlı suların

yaraladığı şey yalnızaca beden değildir.

Ve ruhsal yaraların izleri, beden iyileştikten sonra kimi kez ölene dek insanları etkiler.

Biz psikiyatristler bu yaraları kapatamayacağız.

HÜKÜMETLER;

adil yönetimi vaad ettikleri yurttaşlarının istemlerini tıpkı biz psikiyatristlerin yaptığı gibi dinlemeli, dertlerini anlamaya çalışmalıdır;

kendisine yükselen itirazları biber gazları ve basınçlı sularla bastıramaz,

KENDİ YURTTAŞLARINA SALDIRAMAZ! 

2 Haziran 2013
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ