Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Konferansa çağrı : ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

Dostlar,

Konferansa çağrımızdır… Poster aşağıda..

Konu : ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

Yer             : Ankara Tabip Odası, Mithatpaşa Cd. 62/18, Ankara
Gün – saat : 18 Şubat 2020 Salı, akşam 18:30

Uygun olanları bekleriz..

Sevgi ve saygı ile. 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc,
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı,
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI KONUŞMA METİNLERİ

TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI KONUŞMA METİNLERİ


Dostlar,

Geçtiğimiz yıl, 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü ile Türk Nefroloji Derneği’nin ortak etkinliği olarak 1 günlük bir bilimsel toplantı yapıldı 14 Mayıs 2019’da..

Konu şöyleydi :

  • 1. TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI

Düzenleme kurulu başkanlığını sevgili dostumuz Sn. Prof. Dr. Taner Çamsarı üstlenmişti.

Hemen hepsi meslektaşımız, arkadaşımız – dostumuz olan katılımcıların konuşmaları kitaplaştırıldı ve çok değerli bir kalıcı yapıta dönüştü.

Konuşma metinleri 9 Eylül Üniversitesi yayını olarak Eylül 2019 sonunda basıldı (200 adet).

92 sayfalık kitapta 10 bildiri ve serbest tartışma, katkılar yer alıyor (3.8 MB)..

Türkçe’nin nasıl yetkinlikle bir bilim dili, o arada Tıp Dili olabileceğini bir kez daha anlıyoruz kitabı okudukça.
Lütfen tıklayınız : 1._TURKCE_TIP_DILI_BILIMSEL_TOPLANTISI_KONUSMA_METINLERI_IZMIR_2019

Salt Türkçe sevdalısı Tıp Bilimcileri değil,  Dilbilimciler de bu sonuca varıyorlar bir kez daha.

Dolayısıyla ülkemizde, bir sömürge devleti gibi yabancı dilde eğitim çarpıklığı içimizi acıtıyor.

2. Türkçe Tıp Dili Bilimsel Toplantısı Mayıs 2020’de Kocaeli’de tasarlanıyor.

Büyük ATATÜRK, son derece yerinde gerekçelerle, görkemli Devrimleri içinde Dil Devrimi‘ne ayrı bir önem vermiştir.

Bu sitede Türkçemiz, Dil Devrimi konularında epey yazı yazdık.

Örneğin

ATATÜRK; TÜRK DİLİ ve Günümüz Kültür Emperyalizmi

Türk Yazı Devrimi

……….

Atatürk’ün kurduğu ve kalıtından (mirasından) gelir bırakarak bağımsızlıklarını ve üretkenliklerini sürekli kıldığı Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, 12 Eylül 1980 darbecilerince kapatılarak Devlet dairesine dönüştürülmüştür. T.C.’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün vasiyeti, hukuk dışına çıkılarak çiğnenmiştir.

Bu açık aykırılığın – ihlalin daha fazla sürdürülmemesi gerekir.

Ne var ki, günümüz AKP siyasal iktidarı, Arap – Osmanlı hayranlığı – takıntısı ile Türkçemize karşı da düşmanca bir tutum – davranış içinde..

Tipik biçimde Arap emperyalizminin asimilasyon dışavurumu bu tablo gerçekte.. Çok yazık..

Gelişmiş ülkelerin Ulusal Dil Akademileri / Kurumları stratejik önemde kurumlar olarak görülmekte ve tüm ülke – halk – devlet tarafından bilinçli biçimde desteklenmektedir.  Ülkemizde, Dil Devrimine düşman bir karşıdevrim olgusu acı vericidir. Ulusumuz, bu sorunu da aşmalıdır, aşacaktır..

Sevgi ve saygı ile. 17 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Dil Derneği Üyesi, Hekim,
Siyaset Bilimci (Mülkiye – SBF),
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

SAĞLIK HUKUKU / Turkish Health LAW

logo_AUTF

 

 

Değerli AÜTF Dönem 5 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Dönem V’te 2 saat süreli staj dersi olarak sunduğumuz TEMEL SAĞLIK HUKUKU MEVZUATI konulu dersin güncellenmiş yansılarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Son olarak 25.08.2017’de 694 s. OHAL KHK’si değişiklikleri ve 1 ve 703 sayılı CBK ile yapılan değişiklikler yansıtılmıştır… Örn. artık Yüksek Sağlık Şuramız yok.. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da.. Bakan yardımcıları var.. Bütün örgüt yapıları 9 Temmuz 2018 sonrası adeta “reset” lendi TEK ADAM tarafından..

Saglik_Hukuku (08 Şubat 2020)

Bilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta,
derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 205 yansı içermektedir (4,2 MB).
Sınav kapsamında ilk 95 yansıdan sorumlusunuz. Sonrakiler ek bilgi içindir.

Konuya ilişkin olgu çalışmasını da yapmanız gerekmektedir..
Verilen 4 olgu örneğinin kazanılan bilgilerle çözümlenebilmesi gereklidir.
Bu amaçla “657 Sayılı Yasada İzinler” başlıklı dosyadan da yararlanılmalıdır.

657’de izinler

SAGLIK_HUKUKU_SEMINERI_TBB_19.9.2015

Sevgi ve saygı ile. 08 Şubat 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
AÜTF Halk Sağlığı AbD Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli 
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

2014 yılının ilk Sağlık Mevzuatı dersi 8.9.14 günü sabah 08:30 – 10:20 arasında işlenmişti.
Bu ders ve ardından “Gıda Güvenliği ve Sanitasyonu” dersimiz için 
yıllık iznimiz içinde Datça’dan Ankara’ya günübirlik gelmiş ve sevgili öğrencilerimize görevimizi yapmıştık..

CHP Bilim Platformu Politika Notları


Dostlar,

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bilim Platformu Başkanı Sn. Prof. Dr. Fethi AÇIKEL‘in aşağıdaki iletisini paylaşmak istiyoruz. İletide erişkeleri (linkleri) verilen 3 dosya çok önemli. Titizlikle, özenle hazırlanmış son derece önemli bilgileri paylaşmanın yanı sıra, raporların sonunda CHP’nin programında sorunun çözümü için ne yapılacağı da açıklıkla aktarılmakta. Çalışma raporlarında bir “ad” görülmüyor.. Tümüyle takım çalışması ve anonim belgeler. Emek verenleri içtenlikle kutlamak gerek, kutluyoruz..

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Açıkel’in nitelikli emeği ve çabasının hak ettiği karşılığı bulması gerek. Türkiye’nin bu raporlardaki bilgilere çooook gereksinimi var. Bu raporların daha çok ve yaygın okunması gerek. Tümüne erişim için verilen adres şöyle :

https://www.chp.org.tr/yayinlar/bilim-platformu-yayinlari 

Aşağıdaki raporlara bizim web sitemiz arşivinden de erişilebilir :

CHP_RAPORU_SARAY_EKONOMISI_SAGLIGA_ZARARLIDIR_ILACTA_VE_TIBBI_TEKNOLOJIDE_KRIZ

AKP_SAGLIKTA_SIDDETE_GOZ_YUMARAK_HALK_SAGLIGINI_TEHLIKEYE_ATIYOR

CHP_Raporu_AKP_TURKIYE’SINDE_GENÇLER_MADDE_BAGIMLILIGI_PENCESINDE

*****

Prof. Dr. Fethi Açıkel

Genel Başkan Yardımcısı

CHP Bilim Platformu Politika Notları

             Sayın ilgili,

Cumhuriyet Halk Partisi Ar-Ge, Bilim, Yönetim Kültür Platformu olarak ülkemizin güncel ve yapısal sorunlarını ele almak üzere hazırladığımız Politika Notlarından ve Politika Bilgi Görsellerinden ilginizi çekeceğinizi düşündüklerimizi dikkatinize sunuyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye’nin yaşadığı sorunlara ilişkin tespitler yapmaya, kamuoyunu ve uzmanları bu konularda bilgilendirmeye ve bu sorunlara çözüm önerileri sunmaya çalışmaktayız.

Hazırladığımız Politika Notlarının ve Politika Bilgi Görsellerinin çalışmalarınıza katkı vermesini temenni eder, kolaylıklar dileriz.

Selam ve saygılarımızla…

CHP Bilim Platformu Yayınlarının tamamına https://www.chp.org.tr/yayinlar/bilim-platformu-yayinlari adresinden ulaşabilirsiniZ.

Prof. Dr. Fethi Açıkel

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı
İstanbul Milletvekili

Twitter / FethiAcikel
Facebook / ProfDrFethiAcikel

EK EK 1 : Madde Bağımlılığının Pençesinde Gençler

EK EK 2 : Saray Ekonomisi Sağlığa Zararlıdır

EK EK 3 : Sağlıkta Şiddet

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat  2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc,
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Yeni Koronavirüs Salgını

Yeni Koronavirüs Salgını


Değerli okurlarımız,

Yeni Koronavirus salgını tüm hızıyla sürmekte..
Ölenlerin sayısı 500’ü, doğrulanmış olgu sayısı 20 binleri aştı.
Ülkemizde henüz hastalık yok.
Gerekli tüm bilimsel önlemleri almak zorundayız.
Bu bağlamda Ankara Tabip Odamızda 4 Şubat 2020 akşamı, geleneksel Salı toplantıları kapsamında bir sunum gerçekleştirildi.

Konuşmacı, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan meslektaşımız Sn. Prof. Dr. Özlem KURT AZAP idi.

Özenle hazırlanmış ve güncel bilgiler içeren 59 yansı ile bilgilerimizi tazeledik. ardından soru – katkı – tartışma bölümü oldu. Prof. Ö.K. Azap’tan yansılarını web sitemizde yayınlamak üzere izin aldık ve aşağıda sunuyoruz. Kendisine emeği ve izni için teşekkür ederiz.

Yansıları PDF olarak izlemek için lütfen tıklayınız.. (3 MB)

Yeni Koronavirüs-4 Şubat 2020

Tartışma bölümünde, Türkiye’de ve genelde alınan önlemlerin dengeli – abartılı olup olmadığı gündeme geldi. Prof. Ö.K. Azap “abartılı” bulmaktaydı özellikle Türkiye’de alınan önlemleri. Biz karşı görüşü savunduk.. “Ro değeri”nin üstel olarak katlanarak büyüdüğünü belirttik. 4 Şubat 2020 günü okuduğumuz Çin kaynaklı bir makalede [ Shi Zhao ve ark. Preliminary estimation of the basic reproduction number of novel coronavirus (2019-nCoV) in China, from 2019 to 2020: A data-driven analysis in the early phase of the outbreak; doi: https://doi.org/], 17 Ocak 2020 günü, bir bulaşıcı hastalığın salgın yapıp yapmadığını değerlendirme ölçütü olan bu değerin –1’i aştığında, yayılma hızının salgın sayılabileceği bilinmektedir– ortalama Ro değeri aralıklarının 2.24 [ %95GA: 1.96-2.55] ile 3.58 [% 95 GA: 2.89-4.39] olarak hesaplandığını ve bu ölçütün üstel (ekponansiyel) olarak büyüdüğünün belirtildiğini aktardık. Dolayısıyla yayılma hızının tartışmasız bir SALGIN oluşu ve aritmetik hızla (eklemeli) değil üstel hızla (katlamalı) yayılma hızı nedeniyle, alınan önlemlerin abartılı sayılmaması gerektiği yönünde görüş sunduk.

Sonuç olarak;

Dünya Sağlık Örgütü‘nün “ALARM DURUMU” yerindedir.
Uluslararası toplumun işbirliği içinde uyumlu önlemler alması ile bu salgın önümüzdeki günlerde – haftalarda sönümlendirilebilecektir.
Sağlık Bakanlığı’nın, BİLİM KURULU  son derece yerindedir ve tüm politikalar bu Kurulun önerileri doğrultusunda özenle sürdürülmesini dileriz.

  • PANİK tepkisi vermek yersiz ve gereksizdir.
  • Bilimsel önlemleri uygulamak ve sakin olmak gerekir.Bu arada, yeri gelmişken, Yeni Koronavirüs küresel salgını (Pandemi) ile ilgili kamuoyuna her gün açıklamaları Sağlık Bakanı yerine, “Bakanlık Sözcüsü“nün yapmasını öneriyoruz.
    ABD’de bu bağlamda görevlendirilen “Surgeon General” kurumu / makamı vardır.
    Uzun yıllar içinde bu makam halkın büyük güvenini sağlamıştır ve kamuoyunu aydınlatmada etkili bir araç olarak yararlanılmaktadır.

    Koronavirüs salgını ile ilgili Dünya Sağlık Örgütü‘nün toplumu bilgilendirme amacıyla hazırladığı görseller, Sağlıkta Hamilik Topluluğu (SAHA) ve gönüllü öğrenciler tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Toplumun koronavirüs farkındalığını artırmak için hazırlanmış olan bu çalışmanın görsellerine aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir…

  • DSÖ – Koronavirüs Salgını Türkçe Görselleri-20200206T205425Z-001

    Sevgi ve saygı ile. 06 Şubat 2020, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı / AÜTF Halk Sağlığı AbD
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

SURİYE BUNALIMI ve AKP = ERDOĞAN REJİMİNİN AĞIR TARİHSEL SORUMLULUĞU

SURİYE BUNALIMI ve
AKP = ERDOĞAN REJİMİNİN
AĞIR TARİHSEL SORUMLULUĞU

 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Gelinen aşamada acı süreci irdeleyecek çeşitli değerlendirmeler yapılabilir.
Türkiye’nin askeri birliklerinin egemen bir devlet olan Suriye topraklarındaki varlığı uluslararası hukuka, BM Andlaşması‘nın 51 ve ilgili maddelerine dayandırılabilir.
Ne var ki bu hukuksal dayanak biçimseldir.
Özünde, Suriye’de Esad yönetimine karşı ABD – AB emperyalizminin başlattığı iç savaş vardır.
Türkiye, ne yazık ki, kadim komşu Suriye’de emperyal planlara alet edilmiştir AKP = Erdoğan rejimi tarafından.

Nitekim Erdoğan, Suriye’deki Türk askeri varlığını kendi sözleri ile  “kapı gibi Adana mutabakatı”ba dayandırırken, Şam Dışişleri çok farklı yönde bir açıklama yaptı :

Erdoğan’ın Suriye’deki Türk askeri varlığını Adana Mutabakatı’na dayandırmasını yanıtlayan Suriye Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin söz konusu mutabakat uyarınca Suriye’ye asker gönderme ve terörle tek başına mücadele etme hakkına sahip olmadığını ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, aşağıdaki açıklamayı yaptı (www.abcgazetesi.com)

Şam, yalan söylemeye ve Suriye’deki eylemleri konusunda halkı yanıltmaya devam eden Erdoğan’ın inatçılığını kınıyor. Bu bağlamda Adana Mutabakatı’nın Türkiye’nin Suriye hükümetiyle koordinasyonunu tanımladığını, bunun bir uluslararası anlaşma olması nedeniyle Erdoğan’ın tek başına hareket edemeyeceğini hatırlatmak isteriz.

Adana Mutabakatı’nın terörle mücadeleye ilişkin olduğunu belirterek,

  • Erdoğan’ın denetimi altındaki terör örgütlerini koruduğunu ve
  • onlara çeşitli yardımlar sunduğunu..

iddia eden Suriye Dışişleri, Türk hükümetinin bu tür eylemlerinin Ankara’ya güveni zedelediğini savundu.
****
Suriye’nin içişlerine BM hukukunun (BM Ana Sözleşmesinin) en temel ilkeleri olan İÇİŞLERİNE KARIŞMAMA ve SINIRLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ ilkeleri (1648 tarihli Westphalia Barışı gereği, devletler kesin sınırlara sahiptir ve sınırları içindeki ahali
üstündeki iktidarları mutlaktır..) çiğnenerek müdahale edilmiş, Türkiye de Batı emperyalizmince kimi vaatlerle istismar edilerek kullanılmıştır. Oysa BM Antlaşması’nın  m. 1/2, 55 ve 76. maddeleri, bir ülkenin halkları içinde kendi geleceğini belirleme (self determinasyon)  hakkını kullanmaları durumunda bile sınırların değişmezliği ilkesini benimsemiştir.

BM Antlaşması‘nın 1. ve 55. maddesinde; uluslararası alanda, halkların eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için gerekli uygun önlemleri alınması kararlaştırılmıştır. (Charter of the United Nations, https://www.un.org/en/charter-united-nations/, erişim 04.02.2020)

  • Dolayısıyla Suriye’nin nasıl yönetileceğine Suriye halkı dışında hiç kimsenin karar verme hak ve yetkisi yoktur. Karşımızda, egemen – bağımsız ve BM tarafından tanınan – BM üyesi bir ülke vardır. Kabul edilsin ya da edilmesin, gerçek budur. Ayrıca bu ülkenin topraklarında askeri varlığımız söz konusudur. Suriye resmi güçleri, bu varlığı işgal olarak kabul etmekte ve eylemlerini meşru görmektedir. Kuşku yok, Rusya’nın açık onayı olmaksızın Suriye bu saldırıyı yapamazdı. Dolayısıyla kritik kırılma noktası tam da buradadır. Salt İran ile şimdiki Suriye politikasını / düşmanlığını AKP = Erdoğan rejiminin sürdürme olanağı yoktur.

    ****
    Şehit edilen asker ve sivil yurttaşlarımızın acıları yüreğimizdedir. Yakınlarına başsağlığı ve sabır dilemek klişedir ve kolaydır. Yaralılara acil şifa dilemek de öyle.. Hatta bu dilekleri dinci hamaset sözcükleri ile bezmek de.. Tıpkı iktidarın başı ve öbür kimi yetkililer ve yalaka basın gibi.. Asıl olan ise, Büyük ATATÜRK‘ün YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ ilkesini dış politikada şaşmaz eksen edinmek ve ulus üyelerinin burnunu bile kanatmamaktır.

Bu acı sonuç ile önceki Suriye operasyonlarında verilen şehitlerin, yaralıların, maddi yıkımların sorumlusu çok net ve tartışmasız biçimde AKP = Erdoğan iktidarıdır. Öylesine boş sözler ve hamasi, duygu sömürüsüne dönük girişimlerle bu yürek yakan sorumluluk perdelenemez.

Bahçeli‘nin, Suriye’de rejim değişmedikçe rahat yok… içerikli sözleri bir başka talihsizliktir. Suriye’de rejimi değiştirmek kimsenin haddi değildir. Suriye’de uluslararası hukuka göre egemen ve meşru bir devlet ve yönetim vardır. Onu beğenmeyebilirsiniz ama İHVANCI bir rejimi bu ülkede kurma heveslerinin bedeli işte böyle ağır olur..

Önemli bir nokta da İSTANBUL KANALI bağlantısıdır… Bu Kanal Rusya’nın güvenliğini olağanüstü düzeyde tehdit edicidir ve bu ülke tarafından kabulü olanaklı değildir. Dolayısıyla, bu Kanal girişimleri gündeme geldiğinden bu yana Rusya – Putin, Türkiye’ye açık – dolaylı iletiler vermektedir. Daha önceki bir yazımızda da konuya değinmiştik.

AKP = Erdoğan rejimi, kendi aklınca ABD – AB – Rusya’yı (+ İran’ı) yönlendirebileceği boş hayallerini kurmuştur. Sonuç hüsrandır. Yapılacak şey, Atatürk’ün  YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ politikasına sarılmak ve büyük güçler arasında dinamik denge stratejisine yönelmektir.

AKP = Erdoğan rejimi, gelinen çok kritik yerde, bu ağır sorun üzerinden iç politikaya dönük gündem oyunları ve kısır oy hesaplarına asla ve asla girmemelidir. TBMM ivedilikle toplanarak kapalı oturumda ulusal politikalar belirlenmeli ve kamuoyu bilgilendirilerek, saplanılan bataklıktan geri çekilmeye çalışılmalıdır.

Erdoğan bunu yap(a)mayacaksa, bir biçimde çekilmeli / istifa etmeli ve ülkemizi hızla büyüyebilecek kanlı ve çok tehlikeli serüvenlere sürüklemekten mutlaka kaçınmalıdır.

Batı’nın emperyal abanmaları, Rusya ile önemli ölçüde dengelenebilirdi..
Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretinde açıkça Rusya’yı karşısına alan irrasyonel girişimleri, sorunun tuzu biberidir.
Çok yazık oldu..
Türkiye bir kez daha, çok dezavantajlı koşullarda, örneğin çok ağır borç yükü – ekonomik bunalım konjonktürü içinde… Batı emperyalizminin kucağına sürüklenmiştir.

SONUÇ                                             :

  • Siyasal tarihte bu denli akıl ve bilim dışı, ülkesine çok ağır zararlar veren bir dış politika örneği anımsamıyoruz..

Dinci – gerici -baskıcı AKP = Erdoğan rejiminin Türkiye’ye kestiği en ağır son fatura bu paralizi olsa gerektir.

  • 17+ yıldır vahşetle dayatılan değerler erozyonu ve ekonomik talana ek olarak..

Sahi, 4+ milyon Suriyeli Türkiye’de iken ve bir o kadarı sınırın hemen güneyinde iken Suriye ile bir sıcak çatışma nasıl göze alınabilir ki??!

İçerideki ağır ekonomik bunalıma, işsizliğe, yoksulluğa, sosyal güvenlik krizine, dinci dayatmalara, halkı kutuplaştırmaya…  odaklanmamız gerek.. Değişik gündem oyunları bu sorunları çözmediği gibi daha da büyütür. Halk da daha çok aldatılamaz. çünkü somut – ağır – yakıcı – bunaltıcı, kendisini yakan… ailece intihara sürükleyici kertede deneyimlemekte, yaşamaktadır.

  • Asıl rejim bunalımı Türkiye’dedir.
    – TEK ADAM REJİMİ tıkanmıştır ve Türkiye adeta boğulmaktadır.
  • Değişmesi gereken AKP = ERDOĞAN rejimidir..

Sahi, Esat kalksa ve

“…Türkiye’de demokratik parlamenter düzen yıkılmıştır.
TEK ADAM diktatörlüğe sürüklemektedir komşumuz Türkiye’yi. Buna seyirci kalamayız. Türkiye’de demokratik rejim yeniden kurulmadan Suriye’ye rahat yok. Türkiye yaparsa ne ala,
yoksa biz ne gerekiyorsa yapacağız….”

dese… AKP = Tek adam Erdoğan ne buyururlardı acaba???

  • Bir kez daha yanıldınız ve yenildiniz..
  • Kabul edecek ve usulünce geri çekileceksiniz..
  • Masum vatan evlatlarının kanını daha çok dökmeyeceksiniz.. 

    Sevgi, saygı ve ACI ile. 06 Şubat 2020, Ankara

     

NEYİN PAÇASI KURTARILACAK?

NEYİN PAÇASI KURTARILACAK?

Ahmet TAKAN
KORKUSUZ, 04.02.2020

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

İdlib’den gelen  şehit haberleri ile pazartesi sabahına acı içinde uyandık. Dişlerimizi sıka sıka en hafif ifadeyle; Türkiye’yi şamar oğlanına çevirdiler!. Birinden tokadı yiyince öbürünün kucağına, ondan da şaplağı yiyince eskisinin kucağına koşan ülke haline geldik!.. Savruldukça savruluyoruz… Bedelini, Mehmetçik, onların masum ana, baba, eş ve çocukları ile günahsız bir millet ödüyor… Daha doğrusu; birilerinin paşa keyifleri için ÖDETTİRİLİYOR!..

Muhteremlerden her zamanki gibi içi boş hamasi nutuklar… Asla, aslı astarı olmayan dümenden efelenmeler… Sokak kabadayısı raconları ile yürütülen dış politika ve

  • hiçbir stratejik öngörüsü olmayan hesapsız kitapsız askeri hamleler…

Kod adı, “Yeni Türkiye” !..

Soruyu tekrarlıyorum : Ne oldu Barış Pınarı Harekatına?.. Neden durdurulmuştu?… Neden üstüne yatılmaya  çalışıldı?.. Neden birden bire o harekat hiç yapılmamış gibi oldu?..

Devam ediyorum : AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Afrika gezisi dönüşünde, ”Astana süreci diye bir şey kalmadı. Rusya, Astana’ya da Soçi’ye de sadık değil” dedi. Neden?.. Yeni miydi, Rusya ve desteklediği Suriye rejimin İdlib’de gerçekleştirdiği kanlı operasyonlar?.. Bir haftadır mı İdlib’de ortalık karışık?.. Ne ayları?.. Yıllardır bir tarafımızı yırtıyoruz!..

Dikkat edin; hani o muhteşem “dostum” hamaseti var ya… Erdoğan’ın Afrika dönüşü çıkışı sonrasında Rusya Devlet Başkanı Putin muhatap alıp da tek satır cevap vermedi. Erdoğan’a yanıtlar sağdan soldan, yanlardan geldi… Her 5 dakikada bir Putin ile yapılan telefon görüşmeler ile yapılan yalaka güzellemelerinin yerini yeller aldı!.. Şu satırların kaleme alındığı anda, ortalıkta bir telefon görüşmesi haberi yoktu. Şehitlerimiz var, telefon açıp da dostun Putin’e bir şeyler söylemeyeceksen ne zaman söyleyeceksin?.. Yoksa Putin telefonlara çıkmıyor mu?.. Peki, neden?..

FETÖ’den boşalan dış politika alanına oturan, Saray’da büyük ağırlığı ile bilinen SETA, son ABD gezisi dahil hemen hemen her dış gezide mutlaka olan başkanı Burhanettin Duran’ın 1 Şubat’ta Sabah Gazetesi’nde yazdığı makaleye bakalım. Esasında, “AB ve ABD, İdlib’de devreye girmeli” başlığı her şeyi izah ediyor;

“…Washington ve Brüksel’in harekete geçerek Moskova üzerinde baskı oluşturması lazım. Erdoğan-Putin diplomasisi sayesinde İdlib krizi bu zamana dek artısıyla eksisiyle bir şekilde yönetildi. Gelinen noktada ateşkes işlemiyor. Esad rejimi sadece sahadaki askeri güçten anlıyor. İdlib’deki çatışma halinin başka bölgelere sıçrama ihtimali de var. Bu haliyle Astana süreci durdu, Cenevre sürecinin adı bile edilemez. Erdoğan’ın önerdiği gibi önce Astana sonra Cenevre sürecinin canlandırılması için ABD ve AB’nin devreye girmesi gerekir. Gerekirse İdlib’den sürülen siviller için askeri güç kullanımı seçenekler arasında olmalı. Erdoğan’ın, ‘sınırdan 30-40 km içeride’ mülteciler için barınaklar yapma fikri bir tür güvenli bölge kurmak için başlangıç olabilir. Merkel elini çabuk tutmalı. İdlib’de Rusya’yı dengeleme yükünü sadece Ankara kaldıramaz. Denge çöktüğünde Avrupa da ciddi zarar görür.”

Kısacası; ABD ve NATO Türkiye’ye çağrılıyor!..

★★★
Uyarıları hep haklı ve doğru çıkan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Cahit Armağan Dilek’ten gelinen son durumu değerlendirmesini istedim. Dilek, son zamanlarda, ABD’den İdlib’de Türkiye’yi destekleyen Rusya’ya karşı çıkan açıklamaların içeriğine işaret etti. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in, geçen hafta yaptığı “Erdoğan’ın yanındayız. Her türlü yardıma hazırız” mahiyetindeki açıklamasına dikkat çekti. Dilek, geçen hafta içinde bazı yerel kaynaklardan kendilerine ulaşan, “ABD, İdlib’de Türkiye’nin de desteklediği bazı yerel gruplara yeniden desteğe başladı”,  “İdlib üzerinde ABD İHA’ları uçuyor” haberlerini hatırlattı ve İncirlik üssüne ek ABD’lilerin geldiğini sözlerine ekledi. Cahit Armağan Dilek, “ABD, Türkiye’nin İdlib’de direnmesini istiyor “dedi. “Neden” diye sorunca da Dilek şunları söyledi;

  • “Esad’ın ve Rusya’nın kazanmasını istemiyorlar. Eğer Esad ve Rusya İdlib’i kontrol ederse ağırlığı bundan sonra Fırat’ın doğusuna verecek ve oradan ABD’nin çıkması için daha rahat hareket eder hale gelecek.

ABD, bizi yerel güç gibi kullanıyor. Neticede bir havuç uzatıyor. ABD’liler, Türkiye’nin kendilerine yardım isteyecek bir konuma düşmesini istiyorYarın bir gün, Suriye’den daha çok saldırı gelirse, doğrudan İdlib’e gelmeseler bile bizim sınırımıza yeni savunma sistemlerinin konuşlandırılması gündeme gelebilirİdlib’de stratejik önemi olan M-4 Karayolu’nun kuzeyini ‘güvenli bölge ilan ettik’ diyebilirler. Eğer amaç ABD ve NATO’yu bizim sınır hattımıza getirmekse, bu çatışmalar sürer. Hatay’da veya İdlib’in kuzeyinde bir yer verilebilir.

Cahit Armağan Dilek, Türk askerine son saldırının İdlib’in doğusunda bulunan İran’lı Şii milisler tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğini belirterek, “Erdoğan’ın ‘Astana, Soçi bitti’ sözlerini İran tehdit olarak algıladı” dedi. Stratejist Cahit Armağan Dilek, “Türkiye bir daha nereye doğru savruluyor” soruma ise şu cevabı verdi;

Bu işin mantıklı cevabı şu an için yok”..

Küçük bir not düşme ihtiyacı hissediyorum!.. Ortadoğu bataklığında içinde bulunduğumuz bu kahredici durumun tek başına sorumlusu Tayyip Erdoğan ve SETA’cılar değil. 2002-2003 yıllarında bizzat benim de tanık olduğum, bildiğim gerçekler var.

  • Bugün gelinen feci tablonun baş mimarları, Tayyip Erdoğan’ın o zamanki akıl hocaları
  • Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan..Şimdi kenara geçmişler particilik oynuyorlar. Bunlar, Türkiye’yi kurtaracak!.. Öyle mi?..
    ===============================
    Dostlar,

    SURİYE BUNALIMI ve
    AKP = ERDOĞAN REJİMİNİN
    AĞIR TARİHSEL SORUMLULUĞU

    Gelinen aşamada acı süreci irdeleyecek çeşitli değerlendirmeler yapılabilir.
    Türkiye’nin askeri birliklerinin egemen bir devlet olan Suriye topraklarındaki varlığı uluslararası hukuka, BM Andlaşması’nın 51 ve ilgili maddelerine dayandırılabilir.
    Ne var ki bu hukuksal dayanak biçimseldir.
    Özünde, Suriye’de Esad yönetimine karşı ABD – AB emperyalizminin başlattığı iç savaş vardır.
    Türkiye, ne yazık ki, kadim komşu Suriye’de emperyal planlara alet edilmiştir AKP = Erdoğan rejimi tarafından.

    Suriye’nin içişlerine BM hukukunun (BM Ana Sözleşmesinin) en temel ilkeleri olan İÇİŞLERİNE KARIŞMAMA ve SINIRLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ ilkeleri (1648 tarihli Westphalia Barışı gereği, devletler kesin sınırlara sahiptir ve sınırları içindeki ahali
    üstündeki iktidarları mutlaktır..) çiğnenerek müdahale edilmiş, Türkiye de Batı emperyalizmince kimi vaatlerle istismar edilerek kullanılmıştır. Oysa BM Antlaşması’nın  m. 1/2, 55 ve 76. maddeleri, bir ülkenin halkları içinde kendi geleceğini belirleme (self determinasyon)  hakkını kullanmaları durumunda bile sınırların değişmezliği ilkesini benimsemiştir.

    BM Antlaşması‘nın 1. ve 55. maddesinde; uluslararası alanda, halkların eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için gerekli uygun önlemleri alınması kararlaştırılmıştır. (Charter of the United Nations, https://www.un.org/en/charter-united-nations/, erişim 04.02.2020)

  • Dolayısıyla Suriye’nin nasıl yönetileceğine Suriye halkı dışında hiç kimsenin karar verme hak ve yetkisi yoktur.Karşımızda, egemen – bağımsız ve BM tarafından tanınan – BM üyesi bir ülke vardır. Kabul edilsin ya da edilmesin, gerçek budur. Ayrıca bu ülkenin topraklarında askeri varlığımız söz konusudur. Suriye resmi güçleri, bu varlığı işgal olarak kabul etmekte ve eylemlerini meşru görmektedir. Kuşku yok, Rusya’nın açık onayı olmaksızın Suriye bu saldırıyı yapamazdı. Dolayısıyla kritik kırılma noktası tam da buradadır. Salt İran ile şimdiki Suriye politikasını / düşmanlığını AKP = Erdoğan rejiminin sürdürme olanağı yoktur.****
    Şehit edilen asker ve sivil yurttaşlarımızın acıları yüreğimizdedir. Yakınlarına başsağlığı ve sabır dilemek klişedir ve kolaydır. Yaralılara acil şifa dilemek de öyle.. Hatta bu dilekleri dinci hamaset sözcükleri ile bezmek de.. Tıpkı iktidarın başı ve öbür kimi yetkililer ve yalaka basın gibi.. Asıl olan ise, Büyük ATATÜRK‘ün YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ ilkesini dış politikada şaşmaz eksen edinmek ve ulus üyelerinin burnunu bile kanatmamaktır.

Bu acı sonuç ile önceki Suriye operasyonlarında verilen şehitlerin, yaralıların, maddi yıkımların sorumlusu çok net ve tartışmasız biçimde AKP = Erdoğan iktidarıdır. Öylesine boş sözler ve hamasi, duygu sömürüsüne dönük girişimlerle bu yürek yakan sorumluluk perdelenemez.

Bahçeli‘nin, Suriye’de rejim değişmedikçe rahat yok… içerikli sözleri bir başka talihsizliktir. Suriye’de rejimi değiştirmek kimsenin haddi değildir. Suriye’de uluslararası hukuka göre egemen ve meşru bir devlet ve yönetim vardır. Onu beğenmeyebilirsiniz ama İHVANCI bir rejimi bu ülkede kurma heveslerinin bedeli işte böyle ağır olur..

Önemli bir nokta da İSTANBUL KANALI bağlantısıdır… Bu Kanal Rusya’nın güvenliğini olağanüstü düzeyde tehdit edicidir ve bu ülke tarafından kabulü olanaklı değildir. Dolayısıyla, bu Kanal girişimleri gündeme geldiğinden bu yana Rusya – Putin, Türkiye’ye açık – dolaylı iletiler vermektedir. Daha önceki bir yazımızda da konuya değinmiştik.

AKP = Erdoğan rejimi, kendi aklınca ABD – AB – Rusya’yı (+ İran’ı) yönlendirebileceği boş hayallerini kurmuştur. Sonuç hüsrandır. Yapılacak şey YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ politikasına sarılmak ve büyük güçler arasında denge stratejisine yönelmektir.

AKP = Erdoğan rejimi, gelinen çok kritik yerde, bu ağır sorun üzerinden iç politikaya dönük gündem oyunları ve kısır oy hesaplarına asla ve asla girmemelidir. TBMM ivedilikle toplanarak kapalı oturumda ulusal politikalar belirlenmeli ve kamuoyu bilgilendirilerek, saplanılan bataklıktan geri çekilmeye çalışılmalıdır.

Erdoğan bunu yap(a)mayacaksa, bir biçimde çekilmeli / istifa etmeli ve ülkemizi hızla büyüyebilecek kanlı ve çok tehlikeli serüvenlere sürüklemekten kaçınmalıdır.

Batı’nın emperyal abanmaları, Rusya ile önemli ölçüde dengelenebilirdi..
Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretinde açıkça Rusya’yı karşısına alan irrasyonel girişimleri, sorunun tuzu biberidir.
Çok yazık oldu..
Türkiye bir kez daha, çok dezavantajlı koşullarda, örneğin çok ağır borç yükü – ekonomik bunalım konjonktürü içinde… Batı emperyalizminin kucağına sürüklenmiştir.

SONUÇ                                             :

Siyasal tarihte bu denli akıl ve bilim dışı, ülkesine çok ağır zararlar veren bir dış politika örneği anımsamıyoruz..

Dinci – gerici -baskıcı AKP = Erdoğan rejiminin Türkiye’ye kestiği en ağır son fatura bu paralizi olsa gerektir. 17+ yıldır vahşetle dayatılan değerler erozyonu ve ekonomik talana ek olarak..

Sahi, 4+ milyon Suriyeli Türkiye’de iken ve bir o kadarı sınırın hemen güneyinde iken Suriye ile bir sıcak çatışma nasıl göze alınabilir ki??!

  • Bir kez daha yenildiniz..
  • Kabul edecek ve usulünce geri çekileceksiniz..
  • Masum vatan evlatlarının kanını daha fazla dökmeyeceksiniz..

    Sevgi, saygı ve ACI ile. 04 Şubat 2020, Ankara
    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

    Hekim, Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İKTİDAR SOYGUNA ORTAK MI?

İKTİDAR SOYGUNA ORTAK MI?

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Siyaset Bilimci (Mülkiye) / Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
profsaltik@gmail.com  www.ahmetsaltik.net 

Doğalgazı hem nominal (rakamsal) hem de satın alma gücümüzle (PPP) orantılı olarak dünyada en pahalı kullanan ülkelerin sanırız başında geliyoruz. AB bin m3 doğalgaza 120 $ öderken, biz 160 $ fazlasıyla 280 $ ödüyoruz Rusya’ya! Niçin acaba?

Aradaki muazzam fark kimin cebine giriyor?

AKP = Erdoğan TEK ADAM rejimi neden AB fiyatlarına yakın fiyattan doğalgaz alamıyor dostu / kankası (!) Putin’in ülkesinden??

Türkiye 2018’de yaklaşık 52 milyar m3 doğalgaz dışalımı yaptı, kabaca yarısı Rusya’dan.. 1000 m3’te 160 $ fazla ödendi ise, 26 milyar m3 doğalgaz dışalımı için toplam 26 m X 160 = 4 milyar 160 milyon $ eder ki muazzam bir paradır. Günümüz kuru ile 24 milyar TL’yi aşmaktadır. Yalnızca 1 yılda ver yalnızca Rusya’dan alınan doğal gaz için bu muazzam fazlalık.

Türkiye İran, Azerbaycan ve Cezayir’den de doğalgaz dışalımı (ithalatı) yapmaktadır.
Bu dış ticaret kalemlerinin de özenle incelenmesi gerekmektedir.

Bu konunun mutlaka TBMM’de gündeme getirilmesi ve Anayasa’nın 98. maddesi uyarınca incelenip aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir. Muhalefet, en azından “yazılı soru” ile (m. 98/5) AKP iktidarından açıklama istemeli, eş zamanlı olarak genel görüşme (m. 98/3) / Meclis araştırması (m. 98/2) istemeli ve gelişmeleri kamuoyu ile etkin biçimde paylaşmalıdır.

  • Bu, apaçık bir soygundur..
  • Türk halkı apaçık soyulmakta, argo deyimle söğüşlenmektedir.
  • Buna göz yumulamaz ve görmezden gelinemez.
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin savcılarının da görevlerini yapmasını istemek doğal hakkımızdır.

Son 2 yılda doğalgaza yapılan zamlar aşağıda.. https://www.sozcu.com.tr/2019/ekonomi/elektrik-ve-dogalgaza-son-bir-yilda-kac-kez-zam-geldi-5362718/) Yığışımlı (kümülatif) olmayan artış %56,8.. Bileşik faiz hesabına göre hesaplarsak;

1 Ağustos 2018 zammı öncesi m3 fiyatı 1.00 birim ise, zam ardından 1.09 TL
1 Eylül zammı ile 1,09 x .09 = 1,19 TL
1 Ekim zammı ile 1,30 TL
31 Temmuz 2019 zammı ile 1.49 TL
31 Ağustos 2019 zammı ile 1,71 TL

1 Ağustos 2018’de 1 birim olan m3 fiyatı, 1 yıl sonra 4 zam ile 1,71 TL’ye çıkarılmış,
dolayısıyla %71 oranında zamlanmıştır.

Memur aylıklarında 2018’de %4 + %8,67 = nominal %12,67 (yığışımlı %11,3) zam yapıldı..
2019’da ise ilk 6 ayda yaklaşık %10,7, ikinci 6 ay için %5 zam yapılmıştı. 2 yılda toplam artış,
6’şar aylık parçalar olarak ve birikimli %30.

Elektrik zamları birikimli %72’yi buluyor. Evlerde doğalgaz ile ısınma elektrik enerjisi de kullanılmadan olanaksız. Elektriği de dünyada hem nominal hem de satın alma gücümüze oranla
en pahalı tüketen ülkelerden biriyiz.

Elektrik zamları birikimli %72’yi buluyor. Evlerde doğalgaz ile ısınma elektrik enerjisi de kullanılmadan olanaksız. Elektriği de dünyada hem nominal hem de satın alma gücümüze oranla
en pahalı tüketen ülkelerden biriyiz. İkisinin birlikte yüklenmesiyle yaşam daha da pahalılaşıyor.

Niçin??

  • AKP iktidarı = Erdoğan’ın TEK ADAM olarak öncelikle bu soruya yanıt vermesi gerek?

Bakıyoruz, İstanbul’da 50-60 yaşlarına 4 kardeş, elektrik faturasını ödeyemediği için
birlikte siyanür içerek yaşamlarına son veriyorlar! Arka arkaya benzer facialarla yüreğimiz yanıyor. İktidar ve yandaş – besleme basın, olmadık kılıflarla saptırıp geçiştirmeye çabalıyor.

Bir ülkenin hükümeti halkını ve ulusal çıkarları böyle mi kollar, korur, gözetir??

İki temel yaşam girdisine 2 yılda %70’i aşan zam neyle ve nasıl açıklanabilir??
O yıllarda dövizde bu düzeyde fahiş, %70’leri bulan değerlenme yani enflasyon,
yani paramızın değersizleş(tiril)mesi, devalüasyon olmadığına göre niçin bu 2 temel mal
böylesine acımasız zamlanmıştır??! Niçin??!

Dolar 2018 başında 3.77 TL iken, yılı 5,28 TL olarak kapatmıştır, artış %40’tır.
Dolar, 2019 başında 5,28 TL iken 5.95 TL ile yılı kapatmıştır. Artış %12,7’dir.
2 yılda birikimli (yığışımlı, kümülatif) artış %57’dir.

Doğalgaz ve elektirik zammı, döviz fiyatı artışının % 14-15 puan daha üstündedir.

Niçin?!

Kaldı ki, TL’nin döviz karşısında bunca değersizleşmesi de tek başına gerekçe yapılamaz.
Türk Parasının değerini ve ulusun gönencini (refahını) sağlamak da siyasal iktidarın
başlıca görevlerindendir.

Üstelik Devlet, şahinler gibi bu faturalara çökerek %18 KDV eklemektedir.
Neden en azından %8 KDV dilimine çekilmemektedir elektrik ve doğalgaz?
Üstelik sanayide bu 2 ürününün fiyatları daha yüksektir ve bu nedenle de
yaşam ayrıca pahalılaşmaktadır.

Bu kez de aşırı pahalılığı nedeniyle doğalgaz kullanamayan insanlarımızın evde karbon monoksit zehirlenmesinden ölmelerine tanık oluyoruz. Oduna, niteliksiz kömüre… dönmek zorunda kalan milyonlarca yoksul halk yığınları ve hava kirliliğinin yeniden tırmanışı. Avrupa’da havası en kirli 10 kentten 8’i Türkiye’de iken.

Anayasasında pek çok maddede (başta 2. madde) “sosyal hukuk devleti” yazan Türkiye’de bu 2 temel ürünün ve yansımalarının özellikle düşük tüketimli – dar gelirli kesimler için Devlet desteği (sübvansiyon) önlemleri neden düşünülmez? Bu şirketler hiç denetlenmez mi?
Saydam değil midirler ve halka hesap vermekten bağışık mıdırlar ya da zamanları mı yoktur (!?)
bu soruları yanıtlamaya AKP = Tek adam Erdoğan gibi ??

Ya da siyasal iktidarla birlikte mi hareket edilmektedir??
****

Bu bağlamda, Melih Gökçek zamanında tümü ile özelleştirilen, Ankara BŞB’nin payı ve denetçisi bırakılmayan (niçin; bu yolsuzluklara kılıf hazırlığı mı??) Başkentgaz’ın Kızılay eliyle Ensar Vakfı’na yaklaşık 8 milyon dolar aktarması ne anlama gelmektedir? 8 milyon $, günümüz kuru ile 48 milyar TL’ye çok yakın bir tutardır. Fikir edinilmesi bakımından, Sağlık Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi 59 milyar TL’dir.

Devlet, küresel – yerel sermaye işbirliği ile nasıl güçsüzleştirilmiş, teslim alınmıştır, ibretliktir.

83+ milyon nüfuslu ülkenin Sağlık Bakanlığı bütçesi, Ankara’daki bir doğalgaz dağıtım şirketinin bir dinci – gerici vakfa bağışı kadardır neredeyse!?

Demek oluyor ki şirket (Başkentgaz) “yeterince” kârlıdır ve bu tatlı kârından Kızılay üzerinden çocuklara tecavüz sabıkalı bir vakfa koşulsuz bağış yapmaktadır!?

Böylece sözde vergi kaçırmamakta ama Kızılay’ın 31 bin TL aylıklı genel müdürüne göre “vergiden kaçınmakta” dır. Her 2 eylem de öyle ya da böyle, Devletin kasasına vergi girişini azaltmaktadır.

Emir büyük yerden mi gelmektedir?

  • Siz şimdi bu bağışı yapın, gereğini düşünürüz..” mü denmiştir Başkentgaz’a;

ENSAR Vakfı‘nın “acil nakit gereksinimi” karşısında??!! Ayrıca, 8 milyon dolara yakın bağışın
ABD’de yurt yapımı için bu ülkeye transferinin kayıtları da ortada yoktur!?

Havuz medyasında da böyle yapılmış ve birkaç yandaş sermayedar 100’er milyon Dolarcık
havuza atmışlar ve Türk medyasının %95’e varan kesimi AKP uydusu yapılmamış mıydı?!

Dinci – gerici ENSAR vakfına yaptırılan 8 milyon Dolar “bağış” ın bedeli, halkın sırtından
vahşetle ve iktidar eliyle çıkarılmaktadır.

Bu harami – bezirgan düzeni elbette sonsuza dek sürmeyecek, sürdürülemeyecektir.
***

Başkentgaz, ne düzeyde kâr elde etmiş ve ne tutarda vergi ödemiştir devlete?
Özelleştirmenin masalsı amaçlarından biri “Hantal Devlet” değil miydi? Devlet verimsiz çalışıyor, vergileri çarçur ediyor, devleti zarara uğratıyor, mal ve hizmet üretimini pahalı yapıyordu (!)
değil mi? Bu yüzden özelleştirilmeli ve makro-ekonomik ölçekte verimlilik artırılmalıydı değil mi?!

Ne yazık ki sözde sol ve liberaller AKP’nin bu tuzağına düştüler )!?).. “Yetmez ama evet” buyurdular..

Ve gemi öyle azıya aldılar ki, ön ödeme ile bedeli peşin ödenen doğalgaza bile zam yapma rezilliğini yapabildiler.. Kadim borçlar hukuku ilkelerini ayaklar altına aldılar.. Diliyoruz Anayasa Mahkemesi bu açık hak ihlalini saptayacaktır. AKP’nin hak anlayışı işte budur !

Çırılçıplak söyleyelim                                  :

  • Geldiğimiz yer, iktidar eliyle halkın soyulmasıdır!
  • AKP’in bilgisi, onayı olmaksızın böylesi acımasız ve muazzam ölçekli soygun
    asla yapılamaz.
  • Peki AKP iktidarı neden halkının bu vahşi sömürüsüne izin vermektedir?
  • Devlet aymaz mıdır?
  • Devlet gaflet ve dalalet içinde midir?
  • Devlet, yerli – yabancı sermaye  tarafından ele geçirilmiş, işlevini yitirmiş bir örgüt müdür?
  • J.J. Rousseau 258 yıl önce yazmıştı “Toplumsal Sözleşme“yi; rafa mı kaldırmıştır AKP?
    (The Social Contract, 1762)
  • Postmodern – küreselleştirmecilerin sömürü aygıtına indirgenen Devlet / AKP iktidarı,
    tek yanlı olarak halk ile arasındaki Toplumsal Sözleşmeyi fesih mi etmiştir?
  • Dar-ül harpte apaçık cihat / ganimete el koyma mı ilan edilmiştir?
  • Devlet = tek parti iktidarı, dinci yerli – yabancı sermayenin SOPALI TAHSİLDARI‘na mı dönüştürülmüştür?
  • Ve son, çıldırtan soru                  :
  • Devlet soyguna ortak mıdır; AKP = Erdoğan bu senaryoda nerede ve ne işlevdedir??

****
Bu yakıcı soruların yanıtları verilmelidir. Muhalefetin ana gündemlerinden biri, bu kalleş soygun olmalıdır.
Eğer doğru ise, meşruluğunu yitiren siyasal otoriteye karşı,
yerden göğe meşru olan DİRENME HAKKI kullanılacaktır halk tarafından..
Siyasal tarih / insanlık tarihi çooook sayıda örneğe tanıktır.

Bu harami – bezirgan düzeni elbette sonsuza dek sürmeyecek, sürdürülemeyecektir.

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 02 Şubat 2020, Ankara

 

Başkentgaz tarafından yapılmış bağış

Başkentgaz tarafından yapılmış bağış

Mahmut ESEN
(E) Mülkiye Başmüfettişi

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

1-Ankara’da doğalgaz dağıtım işleri 2007 yılına kadar (belediye işletmesi) EGO İşletme Gn. Md.; 2013 yılına kadar (belediye şirketi) Başkentgaz A.Ş. tarafından yürütülmüştür.
Başkentgaz 2013 yılında özelleştirilmiştir.
Özelleştirme sırasında Başkentgaz’a özgü bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bu bağlamda;

a)-Genel düzenlemelere aykırı olarak Şirketin hisselerinin (% 80’ i yerine) tümü özelleştirilmiştir.
b)-Doğalgaz Piyasası Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan açık hükme karşın belediyenin şirket yönetim ve denetim kurulunda temsil yetkisi kaldırılmıştır.
Böylelikle Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) kurucusu/sahibi olduğu Şirkette % 20 hisse ile küçük ortak olarak kalması bir yana, Şirket yönetiminde temsil yetkisini bile yitirmiştir.
2-ABB Mansur Yavaş tarafından, Şirket yönetiminde temsilini kaldıran Ankara’ya özgü çıkarılmış yasal düzenlemenin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesinde iptali için idari yargıda gerekli hukuki süreç başlatılmıştır.

Konuya ilişkin ayrıntılı bilgilere ABB resmi internet sitesindeki raporlara erişim olanaklıdır.
(https://www.ankara.bel.tr/duyurular/dogalgaz-kaynakli-sikayetler-hakkinda-basin-bildirisi
http://www.ankara.bel.tr/duyurular/ankara-da-dogalgaz-dagitim-hizmetleri-hakkinda-hazirlanan-ra)

3-Şirket tarafından yapılmış yüklü bağışlarla, Şirkete tanınmış olan özel ayrıcalıklar arasında bağlantı olabileceği değerlendirilmektedir.

Selam ve saygılarımla. 31 Ocak 2020, Ankara
=================================================

İKTİDAR SOYGUNA ORTAK MI?

Dostlar,

Doğalgazı hem nominal (rakamsal) hem de satın alma gücümüzle orantılı olarak dünyada en pahalı kullanan ülkelerin sanırız başında geliyoruz..

Son 2 yılda doğalgaza gelen zamlar aşağıda.. (https://www.sozcu.com.tr/2019/ekonomi/elektrik-ve-dogalgaza-son-bir-yilda-kac-kez-zam-geldi-5362718/)

Yığışımlı (kümülatif) olmayan artış %56,8.. Bileşik faiz hesabına göre yaparsak;

1 Ağustos 2018 zammı öncesi m3 fiyatı 1.00 birim ise, zam ardından 1.09 TL
1 Eylül zammı ile 1,09 x .09 = 1,19 TL
1 Ekim zammı ile 1,30 TL
31 Temmuz 2019 zammı ile 1.49 TL
31 Ağustos 2019 zammı ile 1,71 TL

1 Ağustos 2018’de 1 birim olan m3 fiyatı, 1 yıl sonra 4 zam ile 1,71 TL’ye çıkarılmış, dolayısıyla %71 oranında zamlanmıştır.

Memur aylıklarında 2018’de %4 + %8,67 = nominal %12,67 (yığışımlı %11,3) zam yapıldı..
2019’da ise ilk 6 ayda yaklaşık %10,7, ikinci 6 ay için %5 zam yapılmıştı. 2 yılda toplam artış, 6’şar aylık parçalar olarak ve birikimli %30.

Elektrik zamları birikimli %72’yi buluyor. Evlerde doğalgaz ile ısınma elektrik enerjisi de kullanılmadan olanaksız. Elektriği de dünyada hem nominal hem de satın alma gücümüze oranla en pahalı tüketen ülkelerden biriyiz.

Elektrik zamları birikimli %72’yi buluyor. Evlerde doğalgaz ile ısınma elektrik enerjisi de kullanılmadan olanaksız. Elektriği de dünyada hem nominal hem de satın alma gücümüze oranla en pahalı tüketen ülkelerden biriyiz. İkisinin birlikte yüklenmesiyle yaşam daha da pahalılaşıyor. Niçin??

AKP iktidarı = Erdoğan’ın TEK ADAM olarak önce bu soruya yanıt vermesi gerek?

Bakıyoruz, İstanbul’da 50-60 yaşlarına 4 kardeş, elektrik faturasını ödeyemediği için birlikte siyanür içerek yaşamlarına son veriyorlar! Arka arkaya benzer örneklerle yüreğimiz yanıyor.

Bir ülkenin hükümeti halkını ve ulusal çıkarları böyle mi kollar, korur, gözetir??

2 temel yaşam girdisine 2 yılda %70’i aşan zam neyle ve nasıl açıklanabilir??
O yıllarda dövizde bu düzeyde fahiş, %70’leri bulan değerlenme yani enflasyon yani paramızın değersizleşmesi, devalüasyon olmadığına göre niçin bu 2 temel mal böylesine acımasız zamlanmıştır??!

Dolar 2018 başında 3.77 TL iken, yılı 5,28 TL olarak kapatmıştır, artış %40’tır.
Dolar, 2019 başında 5,28 TL iken 5.95 TL ile yılı kapatmıştır. Artış %12,7’dir.
2 yılda birikimli (yığışımlı, kümülatif) artış %57’dir.

Doğalgaz ve elektirik zammı, döviz fiyatı artışının % 14-15 puan daha üstündedir. Niçin?
Kaldı ki, TL’nin döviz karşısında bunca değersizleşmesi de tek başına gerekçe yapılamaz. Türk Parasının değerini ve ulusun gönencini (refahını) sağlamak da iktidarın başlıca görevlerindendir.

Üstelik Devlet, şahinler gibi bu faturalara çökerek %18 KDV eklemektedir.
Neden en azından %8 KDV dilimine çekilmemektedir elektrik ve doğalgaz?
Üstelik sanayide bu 2 ürününün fiyatları daha yüksektir ve bu nedenle de yaşam ayrıca pahalılaşmaktadır.

Bu kez de aşırı pahalılığı nedeniyle doğalgaz kullanamayan insanlarımızın evde karbon monoksit zehirlenmesinden ölmelerine tanık oluyoruz. Oduna, niteliksiz kömüre… dönen halk yığınları ve hava kirliliğinin yeniden tırmanışı.

Anayasasında pek çok maddede (başta 2. madde) “sosyal hukuk devleti” yazan Türkiye’de bu 2 temel ürünün ve yansımalarının özellikle düşük tüketimli – dar gelirli kesimler için Devlet desteği (sübvansiyon) önlemleri neden düşünülmez? Bu şirketler hiç denetlenmez mi? Saydam değil midirler ve halka hesap vermekten bağışık mıdırlar ya da zamanları mı yoktur bu soruları yanıtlamaya AKP = Tek adam Erdoğan gibi ??

****

Bu bağlamda, Melih Gökçek zamanında tümü ile özelleştirilen, Ankara BŞB’nin payı ve  denetçisi bırakılmayan (niçin; bu yolsuzluklara kılıf hazırlığı mı??) Başkentgaz’ın Kızılay eliyle Ensar Vakfı’na yaklaşık 8 milyon dolar aktarması ne anlama gelmektedir? 8 milyon Dolar, günümüz kuru ile 48 milyar TL’ye çok yakın bir tutardır.

Fikir edinilmesi bakımından, Sağlık Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi 59 milyar TL’dir. Devlet, sermaye elinde nasıl güçsüzleştirilmiştir, ibretliktir. 83+ milyon nüfuslu ülkenin Sağlık Bakanlığı bütçesi, Ankara’daki bir doğalgaz dağıtım şirketinin bir dinci – gerici vakfa bağışı kadardır neredeyse!?

Demek oluyor ki şirket  (Başkentgaz) “yeterince” kârlıdır ve bu tatlı kârından Kızılay üzerinden çocuklara tecavüz sabıkalı bir vakfa koşulsuz bağış yapmaktadır!?

Böylece sözde vergi kaçırmamakta ama Kızılay’ın 31 bin TL aylıklı genel müdürüne göre “vergiden kaçınmakta” dır. Her 2 fiil de, öyle ya da böyle, Devletin kasasına vergi girişini azaltmaktadır.

Emir büyük yerden mi gelmektedir?

  • Siz şimdi bu bağışı yapın, gereğini düşünürüz..” mü denmiştir Başkentgaz’a; ENSAR Vakfı’nın “acil nakit gereksinimi” karşısında??!!

Havuz medyasında da böyle yapılmış ve birkaç yandaş sermayedar 100’er milyon Dolarcık havuza atmışlar ve Türk medyasının %95’e varan kesimi AKP uydusu yapılmamış mıydı?!
Dinci – gerici ENSAR vakfına yaptırılan 8 milyon Dolar “bağış” ın bedeli, halkın sırtından vahşetle çıkarılmaktadır.

Bu harami – bezirgan düzeni elbette sonsuza dek sürmeyecek, sürdürülemeyecektir.
***

Başkentgaz, ne düzeyde kâr elde etmiş ve ne tutarda vergi ödemiştir devlete?
Özelleştirmenin masalsı amaçlarından biri “Hantal Devlet” değil miydi? Devlet verimsiz çalışıyor, vergileri çarçur ediyor, devleti zarara uğratıyor, mal ve hizmet üretimini pahalı yapıyordu (!) değil mi? Bu yüzden özelleştirilmeli ve makro-ekonomik ölçekte verimlilik artırılmalıydı değil mi?!

Ne yazık ki sözde sol ve liberaller AKP’nin bu tuzağına düştüler )!?).. “Yetmez ama evet” buyurdular..

Ve gemi öyle azıya aldılar ki, ön ödeme ile bedeli peşin ödenen doğalgaza bile zam yapma rezilliğini bile yapabildiler.. Kadim borçlar hukuku ilkelerini ayaklar altına aldılar.. Diliyoruz Anayasa Mahkemesi bu açık hak ihlalini saptayacaktır. AKP’nin hak anlayışı işte bu !

Çırılçıplak söyleyelim                                  :

  • Geldiğimiz yer, Devet eliyle halkın soyulmasıdır!
  • Devletin bilgisi, onayı olmaksızın böylesi acımasız ve muazzam ölçekli soygun asla yapılamaz.
  • Peki devlet neden halkının bu vahşi sömürüsüne izin vermektedir?
  • Devlet aymaz mıdır?
  • Devlet gaflet ve dalalet içinde midir?
  • Devlet, yerli – yabancı sermaye  tarafından ele geçirilmiş, işlevini yitirmiş bir örgüt müdür?
  • JJ Rousseau 258 yıl önce yazmıştı “Toplumsal Sözleşme“yi; rafa mı kaldırmıştır AKP?
    (The Social Contract, 1762)
  • Postmodern – küreselleştirmecilerin sömürü aygıtına indirgenen Devlet / AKP iktidarı, tek yanlı olarak halk ile arasındaki Toplumsal Sözleşmeyi fesih mi etmiştir?
  • Devlet = tek parti iktidarı, dinci yerli – yabancı sermayenin SOPALI TAHSİLDARI‘na mı dönüştürülmüştür?
  • Ve son, çıldırtan soru                  :
  • Devleti soyguna ortak mıdır; AKP = Erdoğan bu senaryoda nerede ve ne işlevdedir??

***************
Bu yakıcı soruların yanıtları verilmelidir.
Eğer doğru ise, meşruluğunu yitiren siyasal otoriteye karşı,
yerden göğe meşru olan DİRENME HAKKI kullanılacaktır..
Siyasal tarih / insanlık tarihi çooook sayıda örneğe tanıktır.

Bu harami – bezirgan düzeni elbette sonsuza dek sürmeyecek, sürdürülemeyecektir.

Sevgi ve saygı ile. 01 Şubat 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci  (Mülkiye) / Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

MESLEK ÖRGÜTLERİNE BASKILAR VE SAĞLIK HAKKI..

Dostlar,

27. Adalet ve Demokrasi Haftası bağlamında düzenlenen aşağıdaki açıkoturumu (paneli) bilgi ve ilginize sunarız..

  • MESLEK ÖRGÜTLERİNE BASKILAR VE SAĞLIK HAKKI..

Ne yazık ki, devr-i AKPde meslek örgütleri de inanılmaz bir baskı altında..

Oysa bu kurumlar Anayasa’nın 135. maddesi gereğince ayrı ayrı yasalarla kuruluyorlar ve “KAMU KURUMU NİTELİĞİNDE MESLEK KURULUŞU” niteliği taşıyorlar Anayasa gereği..

Sorun ciddi boyutlarda ve AKP iktidarının bu hukuk dışı uygulamalarını durdurmak gerekiyor.

Çünkü bir yandan demokratik muhalefet odakları yok edilmeye çalışılırken, bir yandan da en temel insanlık hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI tehdit edilmekte ve savunmasız bırakılmakta.

Üstelik bu politika istemsiz (arızi) ya da ayrımında olunmadan yürütülesi değil..

Acımasız ve vahşi bir kurgu var..

Ancak örgütlü – birlikte direnebiliriz..

Tarih: 30 Ocak 2020, Perşembe, saat 17:00
Yer : Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi / Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net