Etiket arşivi: Helsinki Bildirgesi

UZAT KOLUNU TÜRKİYE!

UZAT KOLUNU TÜRKİYE!


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Çin’in Hubei/Wuhan’ından ilk olguların Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) bildirilmesinden bu yana neredeyse 1 yıl geçti. Salgın, adı üstünde hızla yayıldı, DSÖ 31 Ocak’ta Alarm – Olağanüstü Durum, ardından 11 Mart’ta “Bu bir küresel salgındır – pandemidir!” duyurusu yaptı. Türkiye de -rastlantısal olsa gerek- aynı gün ülkesinde 1 Kovit-19 olgusu – hastası – vakası olduğunu açıkladı.

Hastalık etmeni, mutasyon (Evrim!) ürünü yeni bir virüstü Korona ailesinden, adı kondu : Yeni korona virüs ya da SARS-Cov2. İlerleyen zamanda, tanımına uygun olarak, bir SALGIN gibi hızla tüm küresel topluma yayıldı. Son verilerle 65,5 milyonu aşkın olgu = hasta = vaka tanılandı ve 1,5 milyon kurban verdik. Genel – klasik kuraldır, 1/10’u yakalanır hastalıkların buzdağı benzetmesi ile; buradan kalkarak 650 milyon dolayında insanın bulaşı aldığı öngörülebilir. Tanı konabilenlerde ölüm oranı %3, yabana atılır gibi değil. Tanı konamayanlarda ve Kovit-19’a yüklenebilecek ikincil ölümlerin boyutlarını kestirmek güç ancak 1-2 puan daha eklenebilir. Dolayısıyla, salt tıbbi boyutlarıyla bile olsa, çok ağır faturalı, ürkütücü bir sorunsal ile yüz yüzeyiz. Gezegenimiz, gerçekte çok yönlü bir bedel ödemekte; Ekonomik, Kültürel, Sosyal, Moral, Etik..
***
Sürdürülebilir, katlanılabilir ve ötesi, örneğin HIV/AIDS gibi “birlikte yaşanabilir” bir dert değil.
***
Çözüm elbette bilimsel akılcılık öncülüğünde küresel işbirliği, eşgüdüm ve dayanışmada. DSÖ ve BM bu bağlamda oluşturulmuş çok deneyimli (70+ yıl) uluslararası uzmanlık kurumları. Nitekim dün başlayan KOVİT-19 özel gündemli BM Genel Kurulu bu gün de sürecek. DSÖ Genel Başkanı ile Devlet / Hükümet Başkanları – Yetkilileri sanal ortamda sunumlar yapacaklar,  yaptılar Erdoğan dahil. Böylesi bir toplantının yapılması için çok çaba harcadık ve yaygın çağrılar gönderdik ilgililere.

Bu arada, Tıp dünyası hemen çok yoğun (hummalı) çalışmalara başladı; hastalığın doğasını tüm ayrıntıları ile öğrenmek gerekiyordu. 21. yy’ın şafağında gerek Virolojide gerek Gen ve Moleküler Biyolojide gerekse salgın yönetiminde paha biçilmez stratejiler sağlayan Epidemiyolojide epey bilgi birikimi ve deneyim sahibiyiz küresel toplum olarak.

  • Genel kural, salgınları AŞI ile söndürüyoruz.

Bunu başaramazsak salgınlar birkaç yıl sürebiliyor ve çok can alıyor ya da çekip gitmeden yaşamda yerleşik kalıyor, AIDS gibi. Birlikte yaşamak zorunda kalıyoruz. Yüzlerce bulaşıcı hastalık biliyoruz ama elimizde yalnızca 40 dolayında koruyucu aşı var. Her yıl en az 2,3 milyon ölümü engelleyebiliyoruz aşılarla. Daha yaygın uygulayabilsek, 1,5 milyon ölüm daha önlenebilir.

Umut KORONA AŞISINDA..

Çok sevinçliyiz ki; birkaç aşı adayı, son derece zorlu süreçleri tamamlayarak ipi göğüslemek üzeredir. ABD, Almanya, Çin, İngiltere, Rusya (abecesel sıra ile) “tatlı” rekabeti önde götürüyor. Geçmişte en kısa süre 5 yıl olmuştu aşı geliştirmek için, bu kez 1 yıl dolmadan; İnsanlık – uygarlık adına övünç vericidir. Üstelik bilimsel – teknolojik süreçlere eşlik eden Etik – Legal normlar da var. Helsinki Bildirgesi temel metin, DSÖ tüm aşamaları titizlikle izlemekte ve ulusal kurumlaşmış yetkeler (otoriteler) devrede. Çünkü söz konusu olan insan sağlığı ve aşılar ilaçlar gibi salt hasta olanlara değil, tersine hastalanmamaları için sağlıklı insanlara, milyarlarca nüfusa uygulanıyor.

Bu bağlamda, Aşılar için tanımlanan vazgeçilmez 2 temel özellik
GÜVENLİK – ETKİNLİKTİR.

Bir insanın adı – soyadı gibidir bu 2 koşul; aşı “yeterince” etkili – koruyucu olmanın yanı sıra,
güvenli de olacaktır. Salgın koşullarında DSÖ, aşı geliştirilmesi için Hızlandırıcı Süreç Koşulları koymuş, ABD – FDA ise, %50 koruyucu bile olsa bir aşıya uygulama ruhsatı – lisansı vereceğini açıklamıştır. AB’de EMA, İngiltere’de MHRA, Türkiye’de İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu bu teknik lisansları vermeye yetkilidir. Ardından, siyasal otorite yetki – sorumluluk düzleminde aşı uygulamasına izin verecektir.
***
Bir aşı adayının uygulanabilecek aşı düzeyine gelmesi uzun ve karmaşık tıbbi – teknik – hukuksal – etik – yönetsel basamakları gerektirmektedir.
[1] İpi göğüslemek üzere olan ve yukarıda anılan aşı adayları sona yaklaşmıştır. Uluslararası rekabet adeta kara delikler gibi güçlüdür ve hükümetler şirketlerini milyar Dolara varan ölçüde AR-GE için teşvik etmektedir (ABD, Moderna’ya 900 m $!). Zorlu yarışta yepyeni bir aşı üretim teknolojisine de erişilmiştir; m-RNA tekniği!

Ne var ki; Aşılar, el atınca erişilecek olunca, aşı karşıtları suskunluklarını bozarak harekete geçmişlerdir.
***

Türkiye’nin seçimi

Ülkemiz, Çin’de geliştirilen SINOVAC adlı aşıyı şimdilik yeğlemiştir. Sağlık Bakanlığı 50 milyon doz bağlantısı yapmıştır ve 11 Aralık’ta uygulamayı başlatacaktır. Ancak Evre 3 raporları hiçbir aşı için henüz yayınlanmamıştır. SINOVAC yetkilileri bu hafta içinde Evre 3 raporlarının bilim dünyasına sunulacağını açıkladı. Dikkat edilmesi gereken noktaları madde madde sıralayalım :

  1. Olumlu Evre 3 raporları yayınlanmadan hiçbir aşı uygulanmamalıdır.
    Sözleşmelerde bu koşul temel madde olarak mutlaka konmalıdır, öyle de yapılmaktadır.
  2. Aşı dışalımını Ticaret Bakanlığı doğrudan yapmalı, aracı şirket kullanılmamalıdır.
  3. Dışalımı koşullu olarak (olumlu Evre 3 raporu!) yapılan aşılardan çekilecek uygun örneklem, ülkenin Ulusal Referans Laboratuvarlarında biyogüvenlik testlerine alınmalıdır. Kapatılmasa idi, bu yüküm Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin idi. Dolayısıyla teknik yeterlik raporu bu özerk bilim kurumundan alınacaktı. Şimdi ise, bürokrasi içinde yer alan oradaki BSL-3 düzeyindeki Viroloji Laboratuvarından teknik biyogüvenlik raporları alınacaktır. Bu rapora dayalı olarak, Sağlık Bakanlığı’nın yine özerk olmayan bağlı bürokratik kurumu Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TITCK) aşı için uygulama lisansı verecek ve Sağlık Bakanı – Erdoğan – CB Kabinesi uygulamayı başlatacaktır. Bu adımlarda Türkiye’de özerk – bilimsel – kurumsal yapılanma eksiği ciddi sorundur ve hızla giderilmelidir Parlamenter rejim ile.
  4. SINOVAC yetkilileri hafta içinde Evre 3 raporunu yayınlayacaklarını bildirdiler. Bu aşı Türkiye’de de 12.500 dolayında gönüllüde uygulanmış ve önemli sorun gözlenmemiştir. Brezilya, Endonezya, Çin’de de Evre 3 uygulamaları yapılmıştır. Hatta Çin’de 1 milyona yakın sağlık çalışanı aşı olmuştur ve erken sonuçlar olumludur.
  5. Türkiye’de de zaman kazanmak için süreç hızlandırılmıştır, çünkü salgın tüm hızıyla can almaktadır. Atılan her adımın saydam, katılımcı, kamuoyuna açık – denetlenebilir olması zorunludur. Başka türlü halkın güvenini kazanmak çok güçtür; üstelik iktidar şimdiye dek salgın yönetiminde çok ciddi ve süregelen hatalar yapmıştır.
  6. Aşılama hizmetleri toplum katılımı ile düzenlenmeli, önceliklendirme uluslararası bilimsel – etik kurallara uygun yürütülmelidir. Önceki gün Bilim Kurulunca saptanan ilkeler yerindedir.
  7. SINOVAC %90’a yakın koruyucudur. Fiyatı 30 Dolar / doz olarak belirtilmiştir, ancak Sağlık Bakanlığı dışalım bedelini açıklamalı ve ülkemizde herkese ücretsiz ulaştırmalıdır.
  8. 18 yaş altındaki çocuklara aşı uygulanmayacaktır! Kalan 70 milyon nüfusa 2-3 hafta ara ile iki doz gereklidir. İdeal koşullarda 70 milyon X %90 = 63 milyon kişi aşı ile bağışıklanmış olacaktır. 27 milyon insanımız aşı bağışıklığı dışında kalacaktır. Salgın halen çok şiddetlidir ve Ro değerinin 5 dolayında olduğu kestirilebilir. Dolayısıyla %63 toplum bağışıklığı oranı bile salgını bütünüyle ve hızla sönümlendirmeye yetmeyebilir. Bu bakımdan,

    1 kişi bile aşılanmamış kalmamalıdır hedef kitlede!

    %60’ı aşkın toplum bağışıklığına yaygın aşılama ile erişebilirsek, salgının hızını epey düşürebilir, hastalanmaları ve ölümleri azaltabiliriz.
  1. Yirmi milyon dolayında 0-18 yaş çocuğumuz bulaşı (hastalığı, enfeksiyonu) alabilecek, taşıyıcı ve bulaştırıcı olabileceklerdir. Bu durum önemli bir kırılgan halkadır, okulların bir süre daha kapalı tutulması dahil, gerekli önlemler sürdürülecektir.
  2. Akıldan çıkarılmaması gereken; aşılanma ile sorunun bitmeyeceği Eldeki aşılar hastalığın bulaşmasını – yayılmasını önlemeden çok, hastalananların ağır geçirmesini, komplikasyonları ve ölümleri azaltma yönündedir. SINOVAC bir ölü aşıdır ve hastalığın aşı ile bulaştırılması riski yoktur. Ne denli güçlü bağışık yanıt oluşturacağı ve kalıcılığı, öbür aşılarda olduğu gibi, gerçekte, zamanla öğrenilecektir. Açıklanan koruma oranları deneyseldir ve sınırlı nüfus kümelerine ilişkin ön verilerdir. Maske-Uzaklık-Temizlik devam!
  3. mRNA teknolojisi ile üretilen aşılarda viral RNA’nın insan DNA’sına eklemlenebileceğine ilişkin (integrasyon) bilimsel veri yoktur. Ancak eksi 70-80° derece sıcaklık gerektirmesi ciddi bir lojistik engeldir (handikaptır). Türkiye’nin bu bağlamda bir altyapısı yoktur. Eldeki soğuk hava depoları -21° derece içindir ve SINOVAC bu koşullara uyumludur.
  4. Yetmiş milyon insanımıza 2 dozdan 140 milyon doz aşı, 30 Dolar/doz hesabıyla 4,2 milyar Dolar gibi muazzam bir tutara erişmektedir. Tartışmasız biçimde Halkın sağlığı SEÇİLEREK bu kaynak yaratılmalı ve herkes aşıya ücretsiz erişebilmelidir. Zamanla aşı fiyatları düşer.
  5. AŞI KARŞITLARINA bir çift sözümüz var :

    Aşılar en güvenilir tıbbi – biyolojik ürünlerdir ve uzun on yıllardır bu gerçek kanıtlanarak gelinmektedir. Bilimsel olmayan savlarla insanları aşıdan soğutmak ağır bir sorumluluk hatta suçtur! Salgının denetlenemeyip sürmesi, masum insanların ölmesi – engelli kalması asla savunulamaz. Anayasa’nın 56. maddesi, herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımaktadır. Aşıyı bilimsel temellere dayanmadan reddetmek, öbür insanların bu hakkını çiğnemek demektir. Ayrıca Anayasanın 12. maddesi de temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılamayacağını düzenlemektedir. Uluslararası Oviedo Sözleşmesi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi pek çok uluslararası sözleşmede de aşı hakkı tanınmaktadır. Kaldı ki, Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 72. maddesi, SALGIN koşullarında aşıların zorunlu uygulanmasına yetki sağlamaktadır.

Unutulmasın; korona salgınını AŞI İLE YENEBİLİRİZ..

O halde;

  • UZAT KOLUNU TÜRKİYE !

[1] 15 Ağustos 2020’de Cumhuriyet Gazetesi 2. sayfasında yer alan makalemize bakılması.. “Rusya’da Koronavirüs Aşısının ‘Onaylanması’ Üzerine” https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/rusyada-koronavirus-asisinin-onaylanmasi-uzerine-prof-dr-ahmet-saltik-1758280

 

SALGININ RESMEN 50. GÜNÜNDE NE SÖYLEMEK İSTİYORUZ?

SALGININ RESMEN 50. GÜNÜNDE
NE SÖYLEMEK İSTİYORUZ?


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KRT TV HABER SUNUCUSU SAYIN ZAFER ARAPKİRLİ’den İLETİ

ile başlayalım… Prof. Dr. AHMET SALTIK, Corona ile mücadelede yapılanları, yapılmayanları, tehlikeleri ve Sağlık Bakanı’nın açıklamalarını @krtkulturtv Akşam Haberleri‘nde (29.4.2020) değerlendirdi.

21 dakika dünkü katılımımız.. Bir haber programı içinde uzunca bir süre.. Sn. Arapkirli’ye ve KRT TV’ye, COCID-19 salgını boyunca bizi kezlerce programlarına konuk alarak mütevazi birikimlerimizi paylaşmamıza olanak verdikleri için teşekkür ediyoruz.

Bu programda özellikle test sayılarına değindik.. S. Bakanlığı neden “çok kıskanç” test yapmada?? Bir gün 40 bin, ertesi gün 30 bin, izleyen gün 20 bin, sonra gene 30+ bin test?? Oysa günlük kapasitenin 50 bin olduğunu Sn. Bakan açıklamıştı daha önce. Nedir bu dalgalanmanın kuralı / kuralsızlığı?? Kimler ve hangi ölçütlerle karar verirler bu test sayılarına? Nihayet dün S. Bakanı Koca‘nın ağzından öğrendik ki, verilen sayı “test yapılan kişi” sayısı imiş.. Acaba neden günümüze dek bu konu netleşmedi? Tabii yine testin aynı kişide yinelenmesi (aynı kişide mükerrer test) sayılarını bilmiyoruz.

DSÖ geçtiğimiz günlerde Dünyanın bir an önce platoyu görmek istiyorsa günlük 40 milyon test yapması gerektiğini açıkladı. Türkiye, 88 m / 7,8 Bn dünya nüfusu içinde %1,1 pay sahibi (toprakları ise 0,8 / 144 m km2= % 0.55!) ve 40 m X .011 = 440 bin test yapması gerek ülkemizin her gün! Oysa en çok 40 bin test/gün yaptık şimdiye dek.. Gerekenin 11’de 1’i!

Az test, yeteneği sınırlandırılmış test ve az olgu (hasta) kaydı! Şeytan üçgeni tam da burası.

  • Bastırılmış rakamlarla algı yönetimi ve kamuoyunu,
  • FACİAYA karşın BAŞARI MASALINA KOŞULLAMA!

ABD’de ise ekonomiyi yeniden açmada en etkili anahtarın HERKESE TEST YAPMAK olduğu tartışılmakta yaygın olarak.. Buyurun 2 önemli makale :

Dikkate sunalım, “Ubiquitous Testing” herkese test anlamında.

Bu arada PCR testinin duyarlığı (sensitivity), COVID-19 olgularını yakalama yeteneği %60-70’i geçmiyor. S. Bakanlığı tüm laboratuvarlara PCR testinin “primerini” / gerekli çözeltiyi kendisi yolluyor ısrarla! Dolayısıyla testin duyarlığı %60-70’i geçemiyor bir türlü!? Burası olgu sayısını sınırlamada kritik bir nokta!?

S. Bakanlığı sağaltımda (tedavide) “çığır açtıklarından” (!) dem vurmakta?? Anlayamıyoruz, Dünyada kullanılan ilaçlar ne ise bizde de o.. Hepsi birkaç kalem. Endikasyon Dışı İlaç Kullanma Kılavuzu bağlamında, daha önce başka endikasyonlar için ruhsat verilmiş ilaçlar, bu salgında “acaba iyi gelir mi?” sorusuna yanıt olarak deneme – yanılma süreçleri içinde ampirik olarak uygulanmakta..

Dikkat çekelim; bu birkaç ilacı öylesine sınırsız deneyerek insanları deneme tahtasına dönüştürme olanağı da yok! Helsinki Bildirgesi temel kuralları koymakta.. “İLAÇ VE BİYOLOJİK ÜRÜNLERİN KLİNİK ARAŞTIRMALARI HAKKINDA YÖNETMELİK” de.. İknicisi ilkini temel almakta.

Sınırlar belli. Haydi çokkkkk başarılı olduk bir biçimde; bu verilerin uluslararası yazında (literatürde) yayınlanması gerek, bilim dünyasının irdelemesine açılması gerek. Bunları da bekliyoruz, herkes yararlansın ve Türkiye’den öğrensin çığır açan başarılarımızı, ödül alalım.

Sn. Bakan ölüm sayılarını saklamadıklarını belirtti.. Karmaşık ve anlaşılmaz tümcelerle savunma yaptı, kendisi de süreci anlamış değil anlaşılan ya da bilinçli karmaşa sürdürülüyor.. Ama mızrak çuvala sığmıyor… Açıkça kanıtlandı ki;

  • Çok net olan o ki, hasta sayısı da ölüm sayıları da şöyle ya da böyle GERÇEK DEĞİL!

Lütfen tıklayın : Turk_Toraks_Dernegi_COVID19’a_bagli_olumlerin_yuksekliginden_endise_duyuyır

Salgın iyi yönetil(e)miyor; AKP bu sürece de siyaset bulaştırdı ve başarı öyküsü yaratma peşinde halka masallar anlatılması sürdürülüyor! Şehir efsaneleri bile kurgulanıyor.. Bir gün dünyanın bir köşesinden, öbür bir başka ülkeden ambulans uçaklarla hastalar getirip, yüksek teknolojimizle tedaviye alıp 1-2 gün içinde toparlıyoruz..

Ancak kritik olan bir başka konu şu       :

  • Bilim Kurulu‘nun önüne de halka açıklanan bu veriler geliyorsa, son derece eksik – yanlış – çarpık bu verilerle SALGIN YÖNETİLEMEZ! İlk koşul uluslararası bilimsel kurallara uygun SÜRVEYANS.. (veri toplama diyelim kısaca..)

Ek olarak, halka başka, Bilim Kurulu masasına başka veriler konuyorsa, bunu etik – moral – hukuksal – politik – bilimsel …  olarak Bilim Kurulu üyeleri içlerine sindirebiliyorlar mı??

Ülkemiz bilimsel olarak ÖZGÜR, yönetsel (idari) ve akçalı (mali) olarak ÖZERK KURUMLARA sahip olmadığından (Almanya’da R. Koch, Fransa’da L. Pasteur Enstitüsü gibi), AKP bunları -TBMM dahil- birer birer çökertip – işlevsizleştirip – göstermelikleştirip TEK ADAM REJİMİ kurduğundan, yangın çıkınca iş KURULLARA düşüyor..

  • KURUM yerine KURUL…

Kaçınılmaz olarak bu Kurullar ne bilimsel olarak ÖZGÜR, ne akçalı – yönetsel açıdan özerk! Tersine siyaset güdümlü.. Bu kaçınılmaz, daha oluşturulurken siyasetin mutlak belirleyiciliği ile malul! Ve alaturka ve dramatik hatta yer yer traji – komik..

Üstelik içselleştirilen bir “usluluk” da gündemde.. Sn. üyeler koro halinde bir armoni ile kendilerinin “bir danışma kurulu” olduklarını derinden ve taaa en başından uysalca benimsemişler.. Ya da varsa karşı oy yazıları, bilmiyoruz. Kurulun çalışma ve karar alma yönergesini de..

Çare; her akşam Bilim Kurulu sözcüsünün alınan kararları açıklamasıdır. Siyaset kurumu da gereğini yapmalıdır, yap(a)madıklarının gerekçelerini kamuoyuna açıklayarak..

Buradan bir siyasal başarı öyküsü çıkarılamaz; yazıktır, günahtır bu ülkeye ve insanımıza.

Yitirilen canlarımızdır, insanlarımızdır, çöken ülke ekonomisidir ve karartılan da geleceğimiz..

Biricik yol BİLİMSEL AKILCILIKTIR.. asla ve hiçbir koşulda bu yoldan en küçük sapma göstermeyelim.. Yukarıda erişkesi verilen 21 dakikalık değerlendirmemizi dikkate alın..

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2020, Ankara

Salgınlara Yönelik Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu Görüşü

Salgınlara Yönelik
Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu Görüşü

GİRİŞ

Bulaşıcı hastalıklar ve salgınlar insanlık tarihi boyunca insanların kitlesel olarak hastalanmasına ve ölümüne yol açmıştır. Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede koruyucu sağlık hizmetleri yaşamsal bir öneme sahiptir. İnsanın doğaya müdahalesi, doğal yaşamın, ekolojik dengenin, ekosistemlerin bozulmasına, eşitsizliklerin derinleşmesine yol açarak giderek daha büyük yıkımlara ve salgınlara neden olmaktadır. Bunun son örneği, yaşanmakta olan ve pandemi olarak tanımlanan COVID-19 salgınıdır.

Küresel salgınlar gündelik yaşam alışkanlıklarından toplumların siyasi, ekonomik ve kültürel yapılarına uzanan köklü değişikliklere neden olmaktadır. Bu değişiklikler en çok toplumun dezavantajlı kesimlerini olumsuz etkilemektedir. Bunun önlenmesinin halktan yana, demokratik, bilimsel müdahaleler ile olanaklı olabileceği açıktır.

  1. SALGIN YÖNETİMİ

Bulaşıcı hastalıklar sağlık kavramının içerdiği sosyal belirleyiciler nedeniyle ortaya çıkış süreçleri yanında başkaları için oluşturdukları riskler açısından da diğer hastalıklardan farklılık gösterir. Salgın ile etkin bir mücadele; bireysel ve toplumsal düzeyde alınacak önlemlerle korunma, yaygın bir biçimde tarama testinin uygulanmasıyla aktif vaka saptama çalışmaları, kuşkulu vakaların kesin tanısı ve tedavisi, temaslıların araştırılması, izolasyonu/karantina altına alınmaları adımlarını kapsar. Tanımlanan bu bütünlüklü süreç halk sağlığı yaklaşımıyla ve epidemiyoloji biliminin rehberliğinde farklı uzmanlık alanlarının birikimine ve işbirliğine dayalı bir bakış açısını ve uygulamayı gerektirir. Salgın yönetiminde zamana karşı bir yarış söz konusudur; bu nedenle kararların zaman geçirmeden alınması, önlemlerin ayrımsız uygulanması gerekir.

Salgınlarda toplumla tıbbın tüm bileşenleri arasındaki ilişkinin temel dayanağı olan güven ilişkisinin korunması ve güçlendirilmesi çok fazla önem kazanmaktadır. Güven ilişkisinin kurulabilmesi için başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere hükümetin sorumluluğu açıktır. Sağlık Bakanlığının kamuoyunu salgın hastalığın gerçek boyutu, bulaşma yolları, tanısı, tedavisi, korunma yöntemleri hakkında doğru ve zamanında bilgilendirmesi yaşamsal önem taşımaktadır. Hastaların mahremiyeti korunarak salgının kişi, yer ve zaman özelliklerine göre dağılımı konusunda kamuoyu güncel bilgilerle aydınlatılmalıdır. Yetkililer okullar, fabrikalar, yetiştirme yurtları, cezaevleri, kışlalar gibi toplu bulunulan yerlerde barınan kişilere durum hakkında bilgi vermeli ve alınması gereken koruyucu önlemleri gerekçeleri ile birlikte muhatapları ile paylaşmalıdır.

Salgın yönetimi panik ortamı yaratmadan ama olayın ciddiyetini doğru bilgilendirmeyle aktarmayı gerektirir. Vakaların saptanması ve salgının gerçek boyutunun ortaya konması önemlidir. Tanı sürecinde kullanılan testler ve yöntemlerin uygulanmasında bilimsel ve öngörülebilir ölçütler geliştirilmeli, ayrımcılık yapılmaksızın herkese eşit bir biçimde uygulanmalıdır.

Salgınların önlenebilmesi, salgın sürecinde sosyal düzenin korunabilmesi, bireyin topluma olan güveninin güçlendirilmesi ve sürdürülmesi toplumsal katılımın sağlanması ile olanaklıdır. Bu bağlamda karar vericilerin kapsayıcı olmaları, alternatif yaklaşımları göz ardı etmeden ve kararlarını bu yaklaşımlara da dayanarak gözden geçirmeye hazır olmaları önemlidir. Halk sağlığı etiğinin temel ilkesi olarak toplumu ilgilendiren sorunların çözümünün, dayanışma ve bilimsel yönteme dayanan bilgiyle olduğu unutulmamalıdır.

Salgın hastalıklar olağan sağlık önlemlerinin kamu sağlığını güvence altına almak için yeterli olmadığı dönemlerdir. Salgınla mücadelede hasta veya sağlıklı olduğuna bakılmaksızın bireylerin özerkliğinin, özgürlüğünün, tanı ve tedavi seçeneklerinin sınırlandırılması söz konusu olabilmektedir. Bu sınırlandırmanın insan onurunu zedelemeyecek, hasta bireylerin ötekileştirilmesine, damgalanmasına neden olmayacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.  Kısıtlamaların gerekçeleri ortaya konmalı, finansal ve sosyal sonuçları göz önüne alınarak karar verilmelidir. Kısıtlamalarda insani koşulların sağlanması, kısıtlamaların adil uygulanması, toplumsal katılım için iletişim ve şeffaflık sağlanması gereklidir. Bütün önlemler bilimsel değerlendirmeler doğrultusunda alınmalıdır. Bu önlemlerin uygulanması kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ölçüsüz kısıtlanması anlamına gelmemelidir. Salgın durumlarında devletin insan hakları konusundaki yükümlülüklerinin kural olarak değişmediği, sadece hastalığın önlenmesi için gerekli bazı önlemlerin insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına yol açtığı bilinmelidir. Bu nedenle salgının önlenmesiyle ilgisi olmayan yaptırımların salgın bahane edilerek alınması hiçbir şekilde kabul edilemez. Alınan bütün kısıtlayıcı önlemlerin hukuki bir temeli olmalı, gerekli, orantılı, insan onuruna saygılı ve zaman kısıtlamalı olmalıdır.

Evde kalma gibi kişilerin özgürlüklerinin sınırlandırıldığı durumlarda, evde kalanların tıbbi, ekonomik ve sosyal gereksinimleri için kamusal kaynaklar kullanılmalı, alınan önlemler nedeniyle yaşanabilecek olası maddi kayıplar sosyal devlet ilkeleri uyarınca telafi edilmeli, toplumsal dayanışma pratikleri geliştirilmelidir. Salgından çıkar sağlamaya yönelik stokçuluk, karaborsacılık vb. yaklaşımların önlenmesi çok önemlidir.

Salgından korunma önlemleri ciddiyetle ve özenle uygulanmalı, kimse dışlanmamalı, korunma önlemlerinin alınması konusunda sorumluluk bireylere bırakılmamalıdır. Korunma önlemleri ve tedaviler için yapılacak her türlü harcama kamusal kaynaklardan sağlanmalıdır.

Kişisel bilgilerin gizliliği

Kişisel sağlık verilerinin kişinin onayı olmaksızın başkalarıyla paylaşılması, özel yaşama saygı hakkına aykırıdır. Salgın koşullarında da, TTB’nin “Mahremiyet Hakkının Korunmasına İlişkin Bildirgesi”ndeki temel ilkeler geçerlidir. Hastanın, mahremiyetinin sınırlanmasından olumsuz etkilenmemesi için zorunlu olan bilgi, tehlikeyle orantılı biçimde ve gerekli ölçüde, bu bilginin sağlanmaması halinde doğacak zararı önleyebilecek kişilere verilir. Bu konuda temel ilke hastaların bilgilerinin açıklanmasında oluşacak zararın, açıklanmadığında oluşabilecek zarardan daha az olması gerektiğidir. Devletin toplumu hızlı, gerçekçi, doğru ve tam olarak bilgilendirme ödevini yerine getirmesi, hastaların bilgi gizliliğinin ve özel yaşamalarının korunabilmesinin temel koşullarındandır.

Ayrımcılık ve damgalama

Salgın hastalıklar belirli toplulukların ya da bireylerin damgalanmalarına yol açabilmektedir. Toplumlarda ayrımcılık ve damgalama belirli topluluklara ya da bireylere yönelik olarak ırkçılık zemininde de gelişebilmektedir. Bulaşıcı hastalıklarda, özellikle salgın dönemlerinde, insanlar hastalıkla ilişkilendirilerek olumsuz, kötüleyici, değersizleştirici ve ayrımcı tutumlara maruz kalabilirler. Bu süreçte hastalar, hastalık belirtisi gösterenler, yaşlılar, mülteciler vb. gruplar ayrımcılık ve damgalamanın hedefi haline gelebilir, damgalanma korkusuyla tedavi için başvurmaktan kaçınabilirler. Salgın hastalıklarla mücadele, damgalama ve ayrımcılıkla mücadeleyle birlikte yürütülmelidir.

Dezavantajlı toplum grupları

Yaşlılar, engelliler, mülteciler, toplu yaşanan yerlerde barınanlar vb. dezavantajlı grupların sağlık hizmetine erişiminin, kaynakların adil dağılımının, güvenli ortamlarda yaşamalarının sağlanmasının, damgalama ve ayrımcılığa uğramalarının engellenmesinin, anadillerinde sağlık hizmeti ve bilgi almalarının, salgının orantısız yüklerinden korunmalarının yaşama geçirilmesi de devletin ödevleri arasındadır. Kamu yararının korunması ilkesi gereğince aşırı yük ve riskle karşı karşıya kalan kişilerin desteklenmesi önemlidir. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet farklılıklarının enfeksiyona yatkınlık, alınan sağlık hizmetleri düzeyleri, hastalığın seyri ve sonucu ile ilgili farklılıklara neden olabileceği göz önüne alınarak ayrımcılığa yol açacak yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.

Devletin salgın hastalıklar nedeniyle almaya yükümlü olduğu önlemler herkese eşit, ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmalıdır. Alıkonulma yerlerinde salgın hastalığın vereceği zararın önlenmesi için alınan tedbirler de buna dahildir. Salgın koşullarında da TTB’nin “Hekimlik ve İnsan Hakları Bildirgesi” ve “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Bireylere İlişkin Bildirge”de tanımlanan ilkelere uyulmalıdır.  Eşitlik kavramı devletin dezavantajlı gruplar lehine pozitif ayrımcılık yaparak ek önlemler almasını gerektirir.

Sağlık kurumlarının yöneticilerinin yükümlülükleri

Makro düzeyde belirlenen politikaların yanı sıra, yerelde sağlık kurumlarındaki yöneticilerin de hazırlıklı olma, doğru zamanda uygun planı yapma, sağlık çalışanlarını destekleme ve güvenliklerini sağlama gibi görevleri yaşamsal önem taşımaktadır. Sağlık çalışanlarının hangi koşullarda, nasıl çalışacakları, korunma önlemleri, hakları ve sorumlulukları konusunda kurumsal politikalar oluşturulmalı, bu sürece katılımları sağlanmalı ve oluşturulan politikalar sağlık çalışanlarıyla şeffaf bir biçimde paylaşılmalıdır.

Salgın yönetiminde başta tıpta uzmanlık alanları olmak üzere mesleki uzmanlık alanlarından dernekler, emek ve meslek örgütleri, yerel yönetimler gibi ilgili tüm kurum ve kuruluşların haklar ve sorumluluklarının belirlenmesi, değişen koşulları dikkate alan dinamik ve her aşamada eşgüdümlü çalışma ilkelerinin yaşama geçirilmesi önemlidir.

Uluslararası işbirliği

Sağlık hakkının gerçekleştirilmesinin devletin ödevi olduğu göz önüne alındığında, salgını önlemek ve salgına müdahale etmek için gerekli sistemlerin etkili, nitelikli, toplumu kapsayıcı şekilde sağlanması hükümetlerin etik yükümlülüğüdür. Söz konusu yükümlülük sadece ulusal değil, uluslararası toplumu da kapsayacak şekilde değerlendirilmelidir. Bunun gerçekleştirilmesinin ilk basamağı, etik sorumlulukla şeffaflık içinde uluslararası topluma derhal bildirimde bulunma yükümlülüğüdür.  Uluslararası hızlı bilgi paylaşımının sağlanması salgının durdurulması, sağlık ve yaşam hakkının sağlanması açısından önemlidir. Bu çabalara katılan tüm kişi ve birimler, ilgili ve doğru verileri zamanında paylaşarak iş birliği yapmalıdırlar.

Bu noktada Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin kabul ettiği “bazı hastalıkların bir Devletin sınırlarının ötesine kolayca geçebildiği göz önüne alındığında, uluslararası toplumun bu sorunu ele almak için kolektif bir sorumluluğu vardır. Ekonomik olarak gelişmiş Taraf Devletler, bu konuda yoksul gelişmekte olan Devletlere yardımcı olma konusunda ilgi gösterirler ve özel bir sorumlulukları vardır. ” kararının dikkate alınması önemlidir.

Sürveyans

Salgın sürecinin kontrol altında tutulabilmesi için güvenilir ve nitelikli bir aktif sürveyans sisteminin kurulması önemlidir. Aktif sürveyans hastalık kaynağına ve temaslılara yönelik yapılacak çalışmalarla vakaların tespit edilmesini, temaslıların kontrol edilmesini ve salgın verilerinin analizine olanak sağlayacak kayıtların tutulmasını kapsamalıdır. Ancak her koşulda kişi hak ve özgürlüklerinin, mahremiyetin korunması ve bilginin ne şekilde, kim tarafından toplanıp nasıl ve ne amaçla kullanılacağına dair şeffaflık sağlanmalıdır.

Medyanın rolü

Medyanın da etik ilkelere uygun olarak verilen bilgilerin doğruluğunu sorgulamak, verilen bilgilerde eksik ve yanlışların olması durumunda kamuoyunu doğru bilgilendirmek sorumluluğu vardır. Salgınla mücadelede önemli rolü olan medyanın konuya popülist, kolaycı şekilde değil, etik duyarlılıkla, taşıdığı sorumluluğa uygun biçimde yaklaşması ve toplumda panik oluşturacak söylemlerden kaçınması son derece önemlidir. Aşırı kaygı uyandırmanın veya salgını önemsizleştirmenin bulaşıcı hastalıklarla mücadeleyi zaafa uğratacağı göz ardı edilmemelidir. Medya salgınla ilgili bilgilerin gizlenmesinin ortağı olamaz; hasta mahremiyeti bunun istisnasıdır.

Sosyal medya günümüz dünyasında bilgi yayılımına geniş olanaklar sunmaktadır. Yanlış bilginin sosyal medyada yayılmaması için; Sağlık Bakanlığı, emek ve meslek örgütleri, üniversiteler ve sağlık kurum ve kuruluşlarının güncel, kanıta dayalı ve doğru bilgiyle kamuoyunu aydınlatmaları önemlidir. Her bir bireyin, özellikle de hekimlerin doğrulanmamış bilgileri yaymama konusunda etik bir sorumluluğu bulunmaktadır.

  1. SAĞLIK HİZMETLERİ

Salgın sürecinde sunulan sağlık hizmeti, mümkün olan en yüksek düzeyde hasta güvenliğini sağlamak için tasarlanmış koşullar altında ve profesyonel tıbbi standartlara uygun olarak sürdürülmelidir. Yeni tanımlanmış ajan ile oluşan bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda, sağlık çalışanlarının konuyla ilgili olarak mesleki gelişimleri için gerekli bilimsel eğitimlerinin meslek örgütleriyle birlikte sağlanması devletin ödevidir. Toplumun sağlık hakkının korunması açısından gerekli sağlık hizmetlerinin nitelikli, eşit ve ulaşılabilir olarak sunulması, bulaşıcı hastalıkların yaygın yaşandığı dönemlerde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Enfeksiyöz bir patojenin tanısı, tedavisi veya önlenmesi için tıbbi müdahale önerilen bireyler, diğer tıbbi müdahalelerde olduğu gibi riskler, faydalar ve alternatifler hakkında bilgilendirilmelidir. Süreçte hangi tıbbi müdahalelerin kabul edileceğine dair son kararın hastaya ait olması gerektiği unutulmamalıdır. Halk sağlığı için önemli riskler oluşturacağına dair güçlü gerekçeler olduğunda ve bu risklerin ortadan kaldırılmasında hastayı izole etmek de dahil olmak üzere halk sağlığını korumak açısından başka hiçbir önlem mümkün olmadığı durumda bu onam alınmayabilir.

Salgın sürecinde, diğer sağlık sorunları göz ardı edilmeden toplumun gereksinim duyduğu sağlık hizmetlerinin sunulması, nitelikli ve eşit şekilde ulaşılabilir olmasının sağlanması, sağlık hizmetlerinin ve kaynakların adil dağılımının planlanması ve uygulamaya geçirilmesi de devletin yükümlülüğüdür.

Sağlık hizmetlerinin sunumunda en yaşamsal başlıklardan biri olan kişisel koruyucu donanım (KKD) sağlık çalışanlarına yeterli, düzenli, uygun ve sürekli bir biçimde sağlanmalıdır. Koruyucu malzemelerin azlığı kabul edilemez bir durumdur. KKD sağlanmamasının kendisi bir risk faktörüdür. Kaynakların kısıtlılığı koruyucu donanım eksikliğinin gerekçesi olamaz. Kaynak kısıtlılığı gerekçe gösterilerek sağlık çalışanlarına koruyucu malzeme sağlanmasında önceliklendirme kabul edilemez.

Salgın hastalıkla etkili bir mücadele ağırlıklı olarak sağlık çalışanlarının özverili katkılarına bağlıdır. Sağlık çalışanları bu süreçte önemli kişisel riskler alırlar. Sağlık çalışanlarının bazıları, toplumun en dezavantajlı üyeleri arasında olabilir ve kendilerinden yapmaları istenen görevler üzerinde çok az kontrole sahip olabilirler. Bu çalışanlar daha yüksek risk altında oldukları için özenle korunmalıdırlar. Çalışanın bir salgın sırasında daha yüksek riskler üstlenmek için önceden belirlenmiş bir görevi olup olmadığına bakılmaksızın, riskin en aza indirilmesi, tedaviye erişimde öncelik tanınması, psikososyal destek verilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi, salgın sonrası toplumsal yaşama yeniden katılımının sağlanması ve ayrıca aile bireylerine destek verilmesi, şeffaf bilgilendirme yapılması gibi konularda devletin sağlık çalışanlarına karşı bir yükümlülüğü vardır. Yeterli koruma olanaklarının sağlanamadığı durumlarda sağlık çalışanlarının çalışma ortamının olumsuzluklarının en kısa zamanda düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır.

Hizmet sunma yükümlülüğünün sınırları

TTB Hekim Hakları Bildirgesi’nde hekimin sağlık hizmeti sunduğu kişi ve topluma ilişkin hakları açık bir biçimde tanımlanmıştır. Hekim diğer sağlık sorunlarında olduğu gibi hizmet verdiği insanlara “önce zarar verme” ilkesiyle yaklaşmalıdır. Bununla birlikte salgın hastalıklarda, tüm sağlık çalışanları hastalığa yakalanma riski altındadır. Bu nedenle sağlık çalışanlarını, yakınlarını ve sağlık çalışanlarından hastalığın bulaşması riski olanları koruma yönünde devletin pozitif bir ödevi bulunmaktadır. Devlet bu ödevi yerine getirirken, çalışma koşullarını, hekimi kendi hayatıyla diğerlerinin hayatı arasında bir tercih yapma zorunda bırakmayacak şekilde çalışan sağlığı ve güvenliği açısından düzenlemeli, sağlık kurumlarında çalışanların sağlık ve güvenliği için KKD’yi de içerecek şekilde gerekli, yeterli araç ve gereçleri sağlamalıdır. Salgın sırasında yüksek risk altında çalışan sağlık çalışanlarının kontrollerinin tanı testlerini içerecek biçimde düzenli olarak yapılması bu ödevin yerine getirilmesinin en önemli araçlarından birisidir. Mesleki uygulamaları nedeniyle sağlık çalışanlarına bulaşın gerçekleşmesi iş kazası ve meslek hastalığı olarak tanımlanmalı, bu konuyla ilgili tüm hakları korunmalıdır.

Çalışanların, enfeksiyonun daha da yayılmasını önlemek için koruyucu ve önleyici tedbirleri talep etme ve kendilerine sunulan bu tedbirleri hayata geçirme bakımından etik yükümlülükleri olmasının yanı sıra, enfekte olduklarında bunu bildirme ve iyileşene kadar işten geçici olarak uzaklaşma yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu çerçevede eksik olan sağlık ve güvenlik önlemlerine ilişkin olarak mutlaka yazılı başvurular yapılmalıdır.

Çalışanların sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışma hakkı TTB Çalışan Sağlığı ve Güvenliği ve Hekim Hakları Bildirgelerinde tanımlanmıştır. Sağlık çalışanlarının, enfekte olduklarında veya sağlıkları hayati risk altına girdiğinde çalışma yükümlülüklerinin sınırsız olamayacağı bilinmelidir. Böylesi durumlarda gerekli sağlık ve güvenlik önlemleri alınmadıkça çalışanlar hizmet sunmaya zorlanamazlar.

Kaynakların dağıtımı

Sağlık sistemi afet, salgın hastalıklar gibi olağandışı durumlarla karşılaştığında ilaç, yoğun bakım yatağı gibi kaynaklarla ilgili kısıtlılıklar söz konusu olabilir. Devlet değişen koşullara uyum sağlayacak düzenlemeleri yapmalıdır. Kaynakların dağıtılması konusunda triyaj yapılması gerekebilir. Triyaj protokolleri, kıt kaynakların kural temelli, adil ve şeffaf bir şekilde tahsis edilmesi ve kamu yararı bakış açısıyla toplumun hayatta kalmasını en üst düzeye çıkarmayı amaçlar.

Triyaj gerektiğinde hastaların yaşam ve tedavi hakkının korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. Triyaj, dışlama kriterlerinin uygulanması, mortalite riskinin değerlendirilmesi ve hastanın uygulama sırasında gösterdiği gelişme göz önünde bulundurularak gerçekleştirilir. Triyajda etik çerçeve; adalet, fayda ve eşitlik ilkelerinin gözetilmesini gerektirir.

Triyaj sorumluluğu sadece hastanın bakımını üstlenen hekime bırakılmamalıdır. Triyaj ilkelerinin tanımlanması ve gerekçelendirilmesi, protokollerin oluşturulması için ilgili tarafların katılımıyla ulusal triyaj etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul tarafından belirlenen triyaj ilke ve protokolleri değişen koşullara göre güncellenmelidir. Hekimler ulusal etik kurulu tarafından belirlenen ilke ve protokolleri uygulamalıdır. Triyaj, ulusal triyaj etik kurulu tarafından belirlenen ilkeler ve protokoller doğrultusunda uygulanır. İlke ve protokollerin uygulanmasında tereddüt oluştuğu durumlarda ulusal triyaj etik kurulu görüş oluşturmalıdır. Bu görüş başvuru üzerine veya resen oluşturulabilir.

Sağlık çalışanları üzerinde baskılar

Salgın dönemlerinde sağlık çalışanlarına yönelik politik baskılar söz konusu olabilmektedir. Ayrıca salgınların neden olduğu kaotik ortamlar sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti tetikleyebilmektedir.  Sağlık otoritelerince halkın hızlı, doğru bilgilendirilmesi, şeffaf bir biçimde bilgi akışının gerçekleştirilmesi, hastalarla sağlık çalışanlarının karşı karşıya getirilmemesini sağlayan temel koşullardandır.

Devlet, salgın ortamlarında da hekimlerin bilimsel ve etik ilkelere uygun çalışmasının sağlanması, mesleki özerkliğinin ve klinik bağımsızlığının korunması, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yaşanmaması ödevlerini yerine getirmeli ve bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.

  1. SAĞLIK ÇALIŞANLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Salgınlar sağlık çalışanlarında kaygı ve korku yaratmaktadır. Sürecin uzaması, riskin artması, meslektaşlarının hastalanması; kaygı ve korkuların artmasına, yorgunluğa ve tükenmişliğe neden olabilmektedir. Böylesi kaotik dönemlerde sağlık otoritelerince sürecin iyi yönetilmesi, görev tanımlarının açık bir biçimde belirlenmesi, sağlık hizmetinin sürdürülmesiyle ilgili algoritmaların oluşturulması; KKD’ye erişim konusunda yetersizlik yaşanmaması, çalışma koşullarının uygunluğunun sağlanması, sağlık çalışanlarının zorlu görevlerini dayanışma içinde gerçekleştirmelerini olanaklı kılacaktır. Sağlık çalışanları arasındaki ilişkinin temelini bilimsel verilerin ışığında profesyonellik ve dayanışma oluşturmalıdır.

  1. BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR

Salgın sürecinde hem devam etmekte olan salgının hem de gelecekteki benzer salgınların önlenebilmesi ve tedavisi için bilimsel gelişmeleri sağlayabilmek amacıyla kimi araştırmalar planlanabilir. Bu araştırmaların etik duyarlılıkla, Helsinki Bildirgesi’ne uygun hazırlanması önemlidir. Araştırmalar halk sağlığını ve uygun klinik bakımın sağlanmasını tehlikeye atmamalı, bilimsel geçerliliği olan, uygun metodoloji ile planlanmalı; araştırmalarda yarar/zarar dengesi gözetilmeli, gönüllü seçimi adil olmalı, elde edilen bilimsel veriler hızlıca paylaşılmalıdır. Araştırma sonuçlarına tüm toplumun ve bireylerin eşit erişimi sağlanmalıdır. Araştırma süreçlerinde toplanan biyolojik örneklerin başka ülkelere aktarılması veya saklanmasında etik duyarlılıkla hareket edilmeli, kişisel verilerin gizliliği ilkesi korunmalıdır.

Araştırma aşamasında olan uygulamalar

Salgın ile ilgili olarak bilimselliği kanıtlanmamış bir uygulamanın acil kullanımı, DSÖ’nün de belirttiği aşağıdaki şartların gerçekleşmesi durumunda ve izlem sonuçlarının belgelenmesi ve daha geniş tıbbi ve bilimsel toplulukla zamanında paylaşılması koşuluyla etik açıdan uygun olabilir. Bu şartlar şunlardır:

  1. Kanıtlanmış etkili bir tedavi var olmamalıdır.
  2. Uygulamanın etkililiği ve güvenliliğinin ön desteğini sağlayan veriler en azından laboratuvar veya hayvan çalışmalarından elde edilmiş olmalı ve uygulamanın klinik araştırmalar dışında kullanılması, kabul edilebilir risk-yarar temelinde salgınla ilgili oluşturulan bilimsel bir kurul  tarafından önerilmelidir.
  3. Uygun niteliklere sahip bir etik kurul onayı alınmalıdır.
  4. Olası risklerin en aza indirilmesini sağlayacak yeterli koşullara sahip olunmalıdır.
  5. Hastanın aydınlatılmış onamı alınmalıdır.

SON SÖZ

Bugün yaşamakta olduğumuz salgın, dünyayı “küresel köy” olarak tanımlayan neo-liberal politikaların ve sağlık sisteminin çöktüğünü, kamucu sağlık politikalarının bir lüks değil, temel insan hakkı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Salgında ölüm olaylarının yaşlı ve kronik hastalığı olan bireylerde daha çok görülmesinin yarattığı “güçlü olan yaşasın” olarak tanımlanabilecek verimliliğe dayanan yaklaşımların savunulması ve yaşanan kriz ortamını fırsata çevirmek isteyen, stokçuluk, karaborsacılık, işten çıkarma, evde çalışma ile iş yükünü artırma, ücretleri düşürme, etnik ayrımcılık, yabancı düşmanlığı vb. hiçbir girişim kabul edilemez.

Salgınlar karşısında sorumluluklarımızı yerine getirmeye, sürecin yarattığı tüm olumsuzlukları bütüncül olarak ele alıp bilimden ve yurttaşlık hakkından vazgeçmeden insanlık ortak paydasında buluşarak mücadeleyi sürdürmeye özen göstermeliyiz. İçinde bulunduğumuz koşullar, salgına hazırlıklı olmak ve salgınla etkin mücadele etmek için olağandışı durumlara yönelik politikaların oluşturulması, hizmetin planlanması ve alt yapı hazırlıklarının tamamlanmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Halk sağlığının, tek tek bireylerin sağlığının toplamını aşan bir anlam yüküne sahip olması nedeniyle, ortak iyiyi oluşturmak için toplumsal dayanışmaya ve kolektif mücadeleye gereksinim duyduğu unutulmamalıdır.

SAĞLIK HUKUKU / Turkish Health LAW

logo_AUTF

 

 

Değerli AÜTF Dönem 5 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Dönem V’te 2 saat süreli staj dersi olarak sunduğumuz TEMEL SAĞLIK HUKUKU MEVZUATI konulu dersin güncellenmiş yansılarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Son olarak 25.08.2017’de 694 s. OHAL KHK’si değişiklikleri ve 1 ve 703 sayılı CBK ile yapılan değişiklikler yansıtılmıştır… Örn. artık Yüksek Sağlık Şuramız yok.. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da.. Bakan yardımcıları var.. Bütün örgüt yapıları 9 Temmuz 2018 sonrası adeta “reset” lendi TEK ADAM tarafından..

Saglik_Hukuku (08 Şubat 2020)

Bilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta,
derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 205 yansı içermektedir (4,2 MB).
Sınav kapsamında ilk 95 yansıdan sorumlusunuz. Sonrakiler ek bilgi içindir.

Konuya ilişkin olgu çalışmasını da yapmanız gerekmektedir..
Verilen 4 olgu örneğinin kazanılan bilgilerle çözümlenebilmesi gereklidir.
Bu amaçla “657 Sayılı Yasada İzinler” başlıklı dosyadan da yararlanılmalıdır.

657’de izinler

SAGLIK_HUKUKU_SEMINERI_TBB_19.9.2015

Sevgi ve saygı ile. 08 Şubat 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
AÜTF Halk Sağlığı AbD Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli 
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

2014 yılının ilk Sağlık Mevzuatı dersi 8.9.14 günü sabah 08:30 – 10:20 arasında işlenmişti.
Bu ders ve ardından “Gıda Güvenliği ve Sanitasyonu” dersimiz için 
yıllık iznimiz içinde Datça’dan Ankara’ya günübirlik gelmiş ve sevgili öğrencilerimize görevimizi yapmıştık..

Bilimsel Araştırma Hukuku ve Mevzuatı / Scientific Research Law and Regulation

bilimsel_arastirma_hukuku_ve_mevzuati