Etiket arşivi: Cumhur İttifakı

14-28 MAYIS 2023 SEÇİMLERİNDEN SONRA BU SEÇİMLERİN YARATTIĞI SOSYO-PSİKOLOJİK SONUÇLAR ve CHP’DEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

14 ve 28 Mayıs 2023 tarihli seçimlerden sonra, Meclisteki milletvekilliği çoğunluğunun yine Cumhur ittifakında kalması ve ikinci turda da olsa Cumhurbaşkanlığı makamının değişmemesi üzerine seçimi kazanan ittifak aşırı bir zafer sevinci, Millet ittifakı ise derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Kanımca ne bu kadar aşırı sevince ve ne de bu kadar geniş, yaygın ve derin hayal kırıklığına gerek vardı. Her neyse…

Siyasal iktidarla muhalefet arasındaki tüm fırsat eşitsizlikleri, hukukun zorlanması, adaletsizlik ve siyasal ahlakı ihlal eden kuraldışı propaganda yollarına başvurmalara karşın, belki de bu seçimler için söylenecek en önemli saptama, tüm önyargı ve spekülatif yorumlara karşılık, seçimlerin yapılabilir ve sonuçlarının muhalefetçe de kabullenilir olmasıdır. Bu seçim sonuçları yine de demokrasimiz için bir kazançtır ve başarıdır.

Bu durum, her şeye karşın, açık toplumlarda, ihtilal yapmaya ve kan dökmeye gerek olmadan iktidarların halktan seçimle yetki aldıkları ve iktidarların yine seçimle değişebileceğine bir kanıt ve umuttur. Kapalı, totaliter, despot toplumlarda iktidarlar çok zor ve ancak kanlı askeri ihtilallerle değişebilir.

CHP’nin durumuna gelince               :

CHP Altılı Masanın amiral gemisiydi. Bu açıdan seçimlerdeki başarısızlığın ve topyekun (bütüncül) sorumluluğun CHP ve liderine yüklenmesi işin doğası gereğiydi ve olağandı. Belki de işin en yanlış olanı, parti kendi içinde bir değerlendirmeye gitmeden ve seçim sonuçlarını da bilimsel bir analize tabi tutmadan kurum içinde bir güvensizlik ve bir liderlik arayışlarının çok acele olarak hemen başlatılmış olmasıydı. Keşke içerikleri de pek net, inanılır ve anlaşılır olmayan bu değişim, dönüşüm, yenilenme ya da lider dahil yeniden yapılanma istekleri gerçek bir bilimsel analiz ve parti içi içten bir özeleştiriden sonra olsaydı.

Artık olan oldu, şimdi CHP’de herkes kararan umutları yeniden yeşertme ve büyütme derdinde. Bu olumlu ve sağduyulu bir gidiş…

CHP yalnızca Altılı Masa ve Millet İttifakının değil, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün, laik ve karma eğitimin, devlet nimet ve külfetlerine adil katılımın, tüm yurttaşların insan onuruna yaraşır bir maddi refah (gönenç) üretimi ve adil paylaşımının, liyakata (yaraşırlığa) göre istihdamın, çağdaşlaşmanın, adaletin, birlikte yaşamanın, insan haklarının, kardeşliğin, çoğulculuk ve laikliğe bağlı olarak din ve vicdan özgürlüğünün, yurtta ve dünyada barışında koşulsuz amiral gemisi olmak gibi tarihsel, sosyolojik ve asla vazgeçilemez bir görevi vardır. Bu bakımdan CHP, başka hiçbir partide olmayan hukuksal, ekonomik, sosyal, kültürel, demokratik ve yaşatıcı bir misyon (özgörev) ve sorumluluk taşımak zorundadır.

Bu açıdan bakılınca, CHP, yeniden erozyona (aşınmaya) uğrayan halkın güvenini acilen (ivedilikle) yeniden kazanmak ve geleceğe yönelik umutlarını ikna edici ve inandırıcı biçimde yeniden yeşertmek, büyütmek ve iktidarın en önemli adayı olmak, amiral gemisini yeniden engin sularda ve esenlik içinde yüzdürmek zorundadır.

Bu bağlamda sorulması gereken temel soru şudur:

Değişim, dönüşüm, yenilenme ve yeniden yapılanma hareketleri CHP’yi hangi politikalar ve politika araçlar ile birinci iktidar adayı olma konumuna yükseltebilecektir? Yoksa bu söylemler bir koltuk kapma yarışından mı ibaret kalacaktır? Umarım öyle değildir.

Şimdi de, belki yararı dokunabilir diye, siyasetin sosyo-psikolojik ve kültürel zihniyetini deşifre etmek için bazı bazı hatırlatmalar yapmaya gerek vardır.(×).

– Birleşmek, siyasi partnerlerle güçbirliği yapmak, geçmişte öğrenilen çaresizlik ve yetersizliklerin sonucudur. Fakat kesin sonuç yoktur. Bir atalar sözü “çatal kazık yere batmaz” biçimindedir.

– Savaşlar, krizler, seller, depremler vb. büyük afetler halkı çözümsüzlük ve çaresizliklere iter. Böyle durumlarda insanlar kesin inanacak ve koşulsuz itaat edecek liderler ararlar.

Hitler, Mussolini vb. ırkçı, faşist liderler ile dini siyasete alet eden teokratik otoriter liderler seçmenlerinin aklına ve bilincine değil inançlarına ve duygularına seslenirler. Çünkü duygular her zaman akıldan daha güçlüdür.

-Cahil, yoksul ve inançlı kimseler kendi inancı ve ideolojisi ve liderine o denli derin bir şekilde bağlılık gösterir ve inanır ki; adeta militanlaşır ve kendinden başka herkesi hain ve düşman olarak algılamaya yatkınlık gösterir.

– İnanç ve ideoloji temelli siyaset yapan liderler, devlet ve iktidar aygıtlarını yönettikleri toplumların ihtiyaçlarından çok, devlet yönetimini kendi ideoloji ve egolarına uygun hale getirmek için çaba harcalar.

– İnançlı yoksullar ve işsizlerin siyasi tutumlarını değiştirmek çok zordur. Çünkü bunların belleklerinde, inançlarına göre, yoksul ve işsiz olmaları ilahi bir yazgıdır, yani kaderdir. Onlar için parti değiştirmek, kendi eliyle başını belaya sokmak gibidir.

– İktidar partileri, kendi sadık seçmenlerini ve geniş halk kitlelerini, eğer seçim kaybedilirse bu günü mumla arayacaklarına inandırır. Seçim propagandasını bu olgu üzerine bina ederler.

– İktidara gelmek isteyen muhalefet partileri ise, kendi seçmenlerini ve kendi seçmen havuzuna katmak istedikleri yeni seçmen adaylarını geleceğin bu günden çok daha iyi, adalet ve gönenç getireceğine kesin olarak inandırmaları gerekir. Ancak vaatler yalnızca umuttur, bu nedenle işleri çok daha zordur.

– Genel olarak seçmenlerin siyasi tercihlerini değiştirebilmeleri için söylemlerden çok kendilerine umut aşılamak isteyen liderlerin kesin güvenilir olmalarına bakarlar. Güven veremeyen liderler umut aşılayamazlar.

– Entellektüellerin (Aydınların) çoğunluğunun ve kamuoyu oluşturan basın ve sivil toplum örgütlerinin desteğini alamayan siyasal partiler iktidara gelemezler ve gelseler bile uzun süre iktidarda kalamazlar.

Son söz                         :
İktidara talip olmak çok ciddi bir iştir. Toplumsal olgular tek nedenli değil çok nedenlidir. Birçok disiplini birden ilgilendirir. Toplumunu iyi tanımak gerekir. Bilgili, yurtsever ve idealist insanlarla çalışmak gereklidir. Hiçbir seçim için hazır reçete yoktur. Güven vermeden ve ikna etmeden umut doğmaz. Umut vermeden ve geleceğin kesinlikle bu günden daha iyi olacağına inandırmadan da seçim kazanılamaz. Değişim, dönüşüm ve yenileşme isteyenlere de dostça duyurulur.
***
Not:  Ayrıca CHP açısından yerel yönetim seçimlerinde belediye yitirmek, varolan siyasal iktidara yeni siyasi ve ekonomik egemenlik alanları vermek demektir. Halbuki iktidar olmaya umut tazelemek için bunun tersine gerek vardır. Dost acı söyler.
—————
– (×) Buradaki önerilerin geniş yorumları için bakınız.
– ERIC HOFFER, Kesin İnançlılar, Olvido yayınları,18. baskı, 2023.

FLASH HABER TV Konuşmamız : Türkiye’de Çok Yönlü Bunalım: Ne Yapmalı?

Dostlar,

FLASH Haber TV ‘de Sn. Betül Begümhan Aydoğan’ın konuğu olduk.. (07.08.20023).

Konumuz, Türkiye’nin AKP eliyle içine sürüklendiği çok yönlü bunalım idi.
Türkiye, olağandışı / olağanüstü bir döneme sürüklendi, moratoryum eşiğinde.
İktidar, dağı – taşı – limanı – ormanı – hazine arazilerini, borsayı…ne var ne yok haraç mezat satıyor! İtiraz istemiyor, halk uyanmasın istiyor, sesini çıkaranı hapse tıkıyor, ekran karartıyor. Olağanüstü – olağandışı durumlar, bu nitelikte, olağanüstü – olağandışı çözümleri zorluyor.

Saat 16:00’da başlayan konuşmamızın başında ses niteliğinin (kalitesinin) çok yetersiz olması nedeniyle, skype görüşmemiz telefon bağlantısına (salt ses) dönüştürüldü.
Sn. Aydoğan’ın bu haber kuşağı 2,5 saat süreli. Saat 14:00’te başlıyor. Biz programa 1 saat 25 inci dakikada katıldık ve yaklaşık 25 dakika sürerek 1:50’de bitti. Videonun altındaki kırmızı zaman çizgisi üzerinde ileri – geri kaydırma ile izlenecek bölüm seçilebiliyor. İzlemek için lütfen tıklayınız :

https://www.youtube.com/live/37EBSZ0YUcY?feature=share 

Özetle vurguladığımız şunlardır :

AKP=RTE ve son yıllarda MHP vd.nin ortaklığı Cumhur İttifakı eliyle Türkiye, Cumhuriyetin 100 üncü yılında derin ve çok yönlü bir bunalıma (krize) sokulmuştur.

Özellikle son 2 yıldır sürdürülen, “Nass” maskesi ile gerekçelendirilen yoksullaşTIRma bilinçli ve kurguludur. Örn. 7500 TL gibi cep harçlığı düzeyinde aylıklı emeklilere, ENAG (Enflasyon Araştırma Gurubu) verileriyle %100’ün üstünde!) korkunç enflasyona karşın Temmuz 2023’te zam verilmemesi.. Bu insanların sözde yastık altını ekonomiye kazandırma amacına AKP=RTE iktidarının inandığını savlamak çok güçtür. Çünkü ulusal ekonomiye gerçek (reel) kaynak aranışı için hiç de gerçekçi bir yol değildir ve iktidar kurmayları – bürokratları gerçekliğin ayırdındadır.

Dolayısıyla, 9 milyona yakın açlık sınırı altında aylıklı emeklinin, aileleriyle birlikte 30 milyon dolayında bir kitle nasıl göz ardı edilebilmiştir? Siyaset biliminde geçerli genel-geçer kural alt üst edilebilmiştir! Beklenen, kaynamayan tencerenin iktidarları sandığa gömdüğüdür. Ancak üst akıl güdümünde iktidar, bu derin ve yaygın yoksullaşTIRmayı şaşırtıcı biçimde yönetmekte ve siyasal avantaja dönüştürebilmektedir. Yandaşlar, bütçeden sosyal yardımlarla seçici olarak desteklenmekte ve üstelik Parti yardımı olarak sunulabilmektedir. Dolayısıyla Parti tabanı korunabilmektedir (tahkim, konsolidayon). Ancak yandaş olmayan ve acımasız biçimde açlık sınırı altına itilen yandaş olmayan milyonlar ise çaresizlikleri ile teslim alınmakta, güce teslim olmaya yönlendirilmekte, diz çöktürülerek biata zorlanmaktadır. Ya da de-politize edilmekte, siyasal katılmanın dışına itilmektedirler.

Laik yaşam / seküler düzene dönük saldırılar boğucu düzeye tırmandırılmıştır. Milli Eğitim’de üniversite öncesinde 1,2 milyon dolayında öğretmen olmasına karşın, akıl almaz biçimde imamlar-vaizler okullarda görevlendirilmektedirler! Dernek-vakıf maskesiyle çalışan gerici tarikat-cemaatlar ile sözleşmeler yapılarak okullarda öğrencilere bu kesimlerin din adamlarının sözde eğitimi dayatılmaktadır.

DİB Ali Erbaş, yalınkılıç şeriat militanlığına soyunmuştur. Günaydın sözlüğüne “Arapça” uzuuuun sözcüklerle kendince seçenek üretmektedir. Cuma namazına uygun eğitim – kamu mesaisi ayarlanması isteyebilmektedir. Bay Erbaş, pervasızca Anayasa m. 2, 24, 42, 136, 174 vd. ni çiğnemektedir. Bu suçtur ve yaptırımı TCK m. 309’da yaşam boyu ağırlaştırılmış hapistir.

Akbelen’de sermaye güdümünde orman talanı ve kırımı ve Hatay’da ivedi kamulaştırma ile köylülerin tarım alanları ve zeytinliklerinin gasp edilmeye çalışılması..

  • RTE’nin 3. kez CB adaylığının apaçık anayasaya aykırı olmasına karşın (m.101/2) YSK eliyle ve muhalefetin anlaşılmaz suskunluğu ile kotarılması..
  • RTE’nin üniversite diplomasının olmadığını eski YÖK başkanı Yusuf Özcan’ın açıklamasına karşın görmezden gelinmesi..

Seçimlerde adaletsiz medya ve devlet olanaklarının kullanılması, Bakanların görevde iken adaylığı, yüzbinlerce göçmenin oy kullanması, tırnak boyasının reddi, seçim hileleri ile kıl payı kazanılan seçim…

Korkunç borçlanma… Ege’de işgaline göz yumulan adalar..

İçeride gazetecilere (Merdan Yanardağ), aydınlara baskılar.. İntikam davaları ile tutsak alınan 5 emekli, yaşlı, hasta general.. karartılan TV ekranları (TELE1!)

Uluslaşmayı engellemek ve ümmetleştirmek için milyonlarca insanı ülkeye doldurma..

2. yy başında Türkiye Cumhuriyeti’ni ANADOLU FEDERE İSLAM CUMHURİYETİ‘ne dönüştürme, bu yolla Lozan Barış Andlaşması’nı iptalle yerine post-modern Sevr‘i getirme..

Bu korkunç dayatma ve kurgular, iktidarca Anayasa apaçık, pervasız, gözü kara ve meydan okurcasına çiğnenerek yürütülmektedir. Adını koyalım :

  • AKP=RTE, eylemli olarak (fiilen) Anayasayı çiğnenerek Cumhuriyet’e darbe yapmaktadır.
  • Üstelik bu iktidarın meşruluğu yukarıda belirttiğimiz nedenlerle açıkça tartışmalıdır.
  • Ulus kutuplara bölünmüş, etnik-inanç temelinde ayrıştırılmış ve eğitimsiz bırakılarak algı yönetimiyle kandırılmaktadır.
  • ÇÖZÜM             : Yeniden kuvay-ı milliyedir. Parça parça edilmiş kitleleri birleştirecek tek ortak payda kalmıştır. O da, Mustafa Kemal Paşa‘nın 22 Haziran 1919’da yayınladığı, Anadolu halkına seferberlik çağrısı olan Amasya Genelgesi‘ndeki tarihsel değerde 2 özlü maddedir :

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Cumhuriyeti kuran parti CHP hızla derlenmeli, köklerine dönmeli ve ulusal muhalefeti yukarıdaki 2 madde ekseninde örgütlemelidir.
***
Kapsamlı bir özetleme ile yukarıdaki iletileri paylaştık. Ayrıca tarihe not düşmek için de yazdık.
FLASH Haber TV‘ye ve Sn. Betül Begümhan Aydoğan‘a teşekkür ederiz.

Okunması, TV kaydının izlenmesi, yaygın paylaşılması ve gereklerinin ivedilikle yerine getirilmesi dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 09 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik
==========================================

Bu gün, 9 Ağustos 2023 Çarşamba günü saat 17:-19:00 arasında 2 saat boyunca Cadde TV’de olacağız. Konumuz aşağıdaki görselde..

  • 100 Yılın Kuşatması : Nasıl Yaracağız?

Duyurulması, izlenmesi ve gerekleri dileğimizdir.

Saygı ile. 9 Ağustos 2023, 02:24

Dr. Ahmet Saltık

Seçimler-7: “Torba koalisyonu” ve muhalefet hakkı

13.07.2023, BİRGÜN

Cumhur İttifakı (Cİ) adıyla AKP-MHP koalisyonu, 27. Yasama döneminde  “torba kanun koalisyonu” işlevi gördü. 28. Döneme aynı yöntemle hızlı başlayan Cİ, 2/12612 sayılı ilk torba yasa önerisine birbiriyle hiç ilgisi olmayan konuları doldurarak ve uzmanlık ilkesini tümüyle yadsıyarak Bütçe ve Plan Komisyonu’nu yine bir “torba komisyon” olarak  kullanmaya başladı.

Ders çıkarılması gereken 27. dönem tuzakları ve yasama belleğini yok sayan ayak oyunları, 28. dönemde bu denli hızlı başladığına göre daha da yoğunlaşacak demektir.

Torba öneriye eklemeler, –kendi vekillerini de dışlayarak– geri çekmeler ve torbalar arası geçişler, dayatma ve zaman baskısı, Cİ’nin bilinen taktikleri.

Bu nedenle, nitelikli yasama için mücadele, muhalefetin hakkı değil yalnızca, sorumluluğu ve  varlık sorunu.

CHP, Yeşil Sol P., İyi P., Saadet P. içinde komisyon ön toplantıları ve kapalı grup toplantıları yanı sıra, TBMM muhalefet grupları arasında eşgüdümün önemi yaşamsal. Komisyon ve Genel Kurul aşamalarında izlenmesi gereken yol ve yöntem nasıl olmalı?

KOMİSYON AŞAMASI

Üyelerin hepsi başından sonuna dek Komisyonda hazır olmalı. Komisyon üyesi olmayan, ancak yasa önerisi ile ilgili vekiller de katılmalı.

Komisyonlarda tekliflerin ilk önce  Anayasa’ya uygunluk incelemesi için kararlı tavır koyulmalı.

  • Torba yasa uygulamasına, kesin ve ortak bir tavırla karşı çıkılmalı.

İlgili yasa önerisinin konusuna göre yasama etki analizi, Anayasa’ya uygunluk incelemesi ve çevresel etki değerlendirmesi olmak üzere üçlü analizde direnilmeli.

Yasa önerisi geneli üzerine görüşme sırasında pek rahat olan ve Komisyona az sayıda katılan Cİ vekilleri, bu gevşekliklerini, kimi zaman madde görüşmelerinde de sürdürdüklerinden, oylama sırasında çoğunluğun bulunmadığı fark edilince Komisyon başkanı, oylama yerine oturuma ara vermekte. Bu tür durumlarda dört Parti grubu, Komisyon başkanını oylamaya zorlamalı.

Değişen zaman gereksinimleri bahanesiyle hızlı ve sıkça yasa çıkarma alışkanlığı karşısında, kalıcı ve nitelikli yasa ereğinde müzakere süreci işletilmeli.

Muhalefet şerhleri (karşı oy yazıları), -anayasallık sorunu dahil- sistematik biçimde yazılmalı.

GENEL KURUL

Genel Kurul’da, ilgili Komisyon üyeleri sürekli hazır bulunmalı ve uzlaşmaya bırakılan maddeleri ve son dakika eklemelerini uyanık  biçimde izlemeli.

Torba yasa önerileri, temel kanun olarak görüşülmemeli.

Anayasallık sorunu üzerinden, tek kişi yönetimi öngören Anayasa değişikliğinin sürdürülemez özelliği de gündemde tutulmalı.

Maddeler üzerinde konuşurken, konu dışına çıkılmamalı.

Genel Kurul’da geri çekilen maddelerin, bir başka torbaya (uzlaşma arayışına gidilmeden) aynen konulmasını önlemek için ilgili Komisyon sözcü ve üyeleri, öbür Komisyon sözcüleri ile iletişim içinde olmalı.

Muhalefet grubu vekilleri, yalnızca yasa görüşmelerinde değil, araştırma önergeleri görüşülürken de Genel Kurul’da bulunmalı.

Belli konularda Anayasa’ya ve kamu yararına aykırı yasama faaliyetini sürdürmekte kararlı olan AKP-MHP ittifakının bu tavrı kamuoyuna sistematik biçimde teşhir edilmeli; buna karşılık yapıcı muhalefet, somut yasa önerileri eşliğinde kamuoyuna yansıtılmalı.

(AYM iptalleri ardından oyunlar ve toplumsal muhalefet sorunu, ayrı yazıların konusu).

YASAMA BELLEĞİ

2017 kurgusu ile Türkiye’nin anayasal ve siyasal belleğini silmek isteyenler, altı yıldır yasama belleğini silme yarışında.

Oysa TBMM, anayasal ve siyasal bellek mekanı.

Bu nedenle demokratik muhalefet, Cİ’nin torba tuzaklarına  karşı pek uyanık olmalı. Yasama belleği bakımından 27. ve 28. dönemler arasında “fay hattı” yaratan özellikle CHP ve öteki partiler, muhalefet hakkı özneleri olarak tarihsel sorumlulukla karşı karşıya. Partilerin tikel yaşarkalma (beka, sağkalım) sorunu ise, yükümlülüğü ağırlaştırıyor.

Halkı yoksullaştırmak için araçsallaştırılan TBMM’yi Saray paryası olmaktan çıkarmak, demokratik muhalefetin Cİ’nin paryası olmaması ölçüsünde olanaklı.

Bunun için, Anayasa andı’ yeterli ortak payda; yeter ki siyasal irade olsun.

Seçimler-3: ‘‘Hangi Anayasa’’ gündemi?

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset 15.06.2023, BİRGÜN

İlk yazıda, adil seçim ilkesini zedeleyen hukuksuzluklara,

ikincisinde 14 Mayıs yasama tercihi ve 28 Mayıs öncesi  savrulmalara değinmiştim. (AS: Seçimler-2: 14 ve 28 Mayıs | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)

Bu yazı ise, 28 Mayıs sonucu ve 2028’e giden yolda anayasal tehlikeler üzerine.

18 Haziran seçimleri, 2+1 tasarımına yönelikti: TBMM+CB seçimi, anayasal tercihi de ortaya koyacaktı: ‘demokratik parlamenter rejim’.

Deprem güncel, 14 Mayıs ise tarihsel kaldıraç olarak kullanılarak beş hafta öne alınan seçim sonuçları, öngörümün tersi anlamında geçmişe yönelik olarak okundu: ‘2017 kurgusu teyidi’

İKTİDAR ARACI

Cumhur İttifakına göre, 2017 kurgusu ‘Anayasa sayfası artık kapandı’.

Aynı İttifak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS -kendi deyimleri) veya Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY –kendi deyimim) için de 2018 seçimleri sonrasında benzer ifadeler kullanarak ‘demokratik Anayasa önerileri’ni perdelemeye çalıştı.

Ne var ki, Millet İttifakı’nın demokratik parlamenter rejim hazırlıkları,  Cumhur İttifakı’nı 1 Şubat 2021’de ‘sivil anayasa’! gündemine yönlendirdi.

Parlamenter rejim çalışmalarının somutlaşması karşısında Anayasa gündemi için  bu kez, ‘seçim sonrası’nı işaret eden PBDBY yanlıları, 28 Mayıs sonrası, yine ‘sivil anayasa’! demeye başladı.

Görünen o ki Anayasa, TBMM’nin 28. Dönemin gündemde olacak.

Hangi ortamda? 2017 kurgusu öncesi ve sonrası Anayasasızlaştırma   ve bilgi kirliliği süreçlerinin yoğunlaştığı  bir dönemde.

Bakanlık devir konuşmaları keyfi yönetim itirafı oldu: Keyfi ve fiili (eylemli) yönetimden hukuksal düzene geçişe yönelik -özellikle İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı- konuşmaları, seçimler sonucu siyasal iktidarın eldeğiştirdiği izlenimini yaratmayı amaçladı.

Oysa keyfilik,  2017 kurgusunun sonucu idi. Seçimler ise, tek kişilik hükümeti meşrulaştırma vesilesi olarak kullanıldı.

Anayasa’nın yeniden gündeme getirilmesi, şu üç amaçla anlaşılabilir:

-2017 kurgusunu pekiştirmek,

-Toplum mühendisliğini amaçlayan (başörtüsü ve aile) Anayasa değişiklik teklifini genişleterek yenilemek,

Derinleşen iktisadi bunalımı perdelemek.

Ne yapmalı?  Cumhur İttifakının ‘Anayasa gündem tekeli’ni kırmak. Bunun iki önkoşulu var: Doğru bilgi ve demokratik anayasa çalışmalarını sahiplenmek.

DOĞRU BİLGİ İÇİN…

Bakanlar listesi ve devir-teslim konuşmaları, 2017 kurgusuna karşı medya kuruluşlarını bile ‘kabine, hükümet ve bakanlar kurulu’ vb. kavramlar eşliğinde ‘parlamenter rejim sanal izlenimi’ yaratma yarışına soktu.

Yanlış kullanım, ‘seçimler bir anayasa oylaması oldu’ görüşüne ve haliyle PBDBY’nin meşrulaşmasına katkıdan başka bir işe yaramamakta.

Bu nedenle medya, sivil toplum örgütleri ve yurtseverler, gelişmeleri  yakından izlemek görev ve sorumluluğunda:

-Yürütme (CB) ve İdare (Bakanlar), Anayasa’nın emredici hükümlerine  ne ölçüde saygı gösteriyor?

-Yasama, Anayasa’nın özüne ve sözüne saygılı yasa yapıyor mu?

– Bu bağlamda, TBMM’ye -CHP listelerinden- giren Millet İttifakı adayları, katkı vermiş oldukları anayasa çalışması ile ne ölçüde tutarlı davranabiliyor?

Bunlar, olası bir anayasa değişikliği dayatması öncesinde sınav niteliğinde söylem, eylem ve işlemler olacak.

Şu halde asıl sınav, Millet İttifakı için şimdi başlıyor. Ancak ‘Anayasa, siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir alan’ olduğu için sınav, anayasacılar ve hukukçular başta, sivil toplum örgütleri, özgür ve demokratik toplum savunucusu bütün yurttaşların.

ANAYASA UYANIKLIĞI

Başörtüsüne mutlak özgürlük ve güdümlü aile anlayışı öngören Anayasa değişiklik önerisini genişleterek yeniden gündeme getirme olasılığı nedeniyle,

-Cumhur İttifakı’nın yeni bileşenleri ile anayasal kazanımları sıfırlama isteği nedeniyle,

-2017 Anayasa kurgusu yerine, demokratik parlamenter rejim için yapılan -çelişki ve yetersizliklerine karşın- Anayasa çalışmalarını gündeme getirebilmek için.

Anayasa sınavı ve uyanıklığı, her zamankinden çok daha yaşamsal; bugünkü durumu bile aramak zorunda kalmamak için. Hep öyle olmadı mı?

YİTİRİLEN SEÇİM

Suay Karaman 

2023 cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu Tayyip Erdoğan %52,18 oy oranıyla önde tamamladı; Kemal Kılıçdaroğlu ise %47,82 oy oranıyla bitirdi. %47,82 oy oranı için başarı diyenler, Kemal Kılıçdaroğlu’na biatçılıklarını sürdürdükleri gibi, CHP’nin iyice küçülmesine yol açacaklarını da görememektedirler. Alınan %47,82 oyu, şimdiye dek CHP’nin aldığı en yüksek oy gibi göstermeye çalışmak da, normal zeka düzeyiyle açıklanamaz, inandırıcılıktan uzaktır. Bu %47,82 oyun içinde İyi Parti, yeşil soslu HDP, turuncu İşçi partisi gibi partilerin de oylarının olduğu unutulmamalıdır. 

2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde Muharrem İnce %30,64, Meral Akşener %7,29, Selahattin Demirtaş %8,40, Temel Karamollaoğlu %0,89 oranında oy almıştı; toplam oy oranı ise %47,41 olmuştu. Tayyip Erdoğan ise %52,59 oranında oy almıştı. 2023 seçiminde, önceki seçime göre Millet İttifakının aldığı oy oranı salt %0,41 artmıştır ve buna başarı demek için başka bir gezegende yaşıyor olmak gerek. 

2018 milletvekili seçimlerinde %22,65 oranında oy alan CHP, 2023 milletvekili seçiminde %25,35 oranında oy alarak, oyunu %2,7 artırdı. 2018 milletvekili seçimlerinde %42,56 oranında oy alan AKP, 2023 milletvekili seçiminde %35,62 oranında oy alarak, oyunu %6,94 azalttı.

21 yıldır

  • ülkemizi hukuk dışına çıkarak yöneten,
  • talan ve yolsuzlukta sınır tanımayan,
  • toplumu açlığa iterek,
  • her konuda karanlıklara götüren,
  • ihanetin dibindeki bir iktidara

karşı oyunu %2,7 artırmak, CHP açısından başarı sayılamaz. Kısacası, nereden bakarsanız bakın, CHP yönetimi ve Kemal Kılıçdaroğlu başarısızdır. İktidarın seçim sahtekarlıklarının ya da Yüksek Seçim Kurulu’nun yanlışlarının arkasına sığınarak başarısızlık örtülemez. 

Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduğundan beri yaptığı tutarsız, ilkesiz eylem ve söylemlerle, CHP’yi rotasından saptırmaktadır. CHP’yi kendi ilkelerinin tersine siyaset yapan bir partiye dönüştürerek, “laiklik tehlikede değildir” söylemiyle işe koyuldu. Yargıtay’ın dua ile açılışına katıldı. “Helalleşme” söylemiyle tarikatlara, cemaatlere ve tüm gericilere kol kanat germeye başladı. Laiklikle bağdaşmayan Diyanet Akademisi’ne tepki vermeyerek, CHP’lilerin evet oyu ile yasalaşmasını sağladı. Türbana özgürlük diyerek anayasaya aykırı yasa önerisi verdi. “Dersimli Kemal” deyişiyle, “1930’ların CHP’si değiliz” söylemiyle Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olduğunu belli etmektedir. Atatürk’ün partisine gericileri, yobazları, fetöcüleri, dincileri, bölücüleri, liberalleri doldurdu; milletvekili yaptı, yönetici yaptı. 

CHP’li seçmenlere hilafetçi Ekmeleddin olayını yaşattı ve halen yaptığının doğru olduğunu söylemektedir. Mühürsüz oylarla rejimin değiştirildiği 16 Nisan 2017 halk oylamasında tepki vermeyen, gereğini yapmayan CHP genel başkanı bugün yaşadıklarımızın sorumluları arasındandır. CHP seçmeninin içine sinmeyen millet ittifakı ve çok gereksiz yere verilen milletvekilleri, CHP’nin oy yitirmesine neden olmuştur. Parti içinde demokrasiyi bitiren birinin, ülkeye demokrasi getireceğini söylemesi ve her girdiği seçimden yenilgiyle çıkması seçmenlere güven vermemiştir. 

  • Tayyip Erdoğan’ın diplomasızlığını gündeme getirmeyen,
  • Anayasa hiçe sayılarak 3. kez aday olmasına tepki vermeyen bir muhalefet genel başkanına başarılıdır denemez.

CHP genel başkanının onay verdiği milletvekilleri ile ülkemizin en gerici, bölücü ve cumhuriyet karşıtı parlamentosu oluşturulmuştur.

CHP’den seçilen milletvekilleri Cumhur İttifakı ile birlikte anayasayı değiştirme çabasında bulunacak ve birçok olgunun (AS: temel Cumhuriyet kazanımının) yok edilmesine neden olacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısı, yalnızca gericiliktedir. 

Bütün bunlar düşünüldüğünde Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm parti yöneticileriyle birlikte hemen istifa etmesi gerekmektedir. Her seçim yenilgisinde kendi atadığı Merkez Yönetim Kurulunun istifa etmesi sorunları çözmemektedir. Kemal Kılıçdaroğlu ya da benzerleri genel başkan olduğu sürece değişen hiçbir şey olmayacaktır. Kurultay kararı alan parti yönetimi, aynı biçimde, benzer adlarla sürecekse ne değişecektir?

  • Bugün CHP işgal altındadır.

CHP yönetimine

  • Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı,
  • Altı Ok’u savunan,
  • tam bağımsızlıktan yana ve
  • emperyalizme karşı dik duran bir ekip gelmelidir.

Genel başkan da böyle bir ekipten çıkar. Böyle bir ekip CHP seçmenine de, topluma da güven verecek ve başarılı olacaktır. 

Seçimi Kemal Kılıçdaroğlu yitirmiştir ve gereğini yapmalıdır. Seçimde kullanılan “Ben Kemal, geliyorum” sloganı bir işe yaramadı ve şimdi “Ben Kemal, gitmiyorum” haline dönüştü. Ancak ne olursa olsun Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmayanlar gidecektir. “Buradayım be buradayım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, artık hiçbir yerde olmamalıdır.  

Yaşananlar karşısında umutsuz değiliz;

  • CHP, kuruluş ilkelerine sarılmalı ve kurucu değerlerine dönmelidir.

Atatürk’ü savunan bir CHP’nin oy oranının artacağı bilinmelidir.

CHP’yi fabrika ayarlarına döndürmek için CHP’ye gönül veren herkes elini taşın altına sokmalı ve gereğini yapmalıdır.

  • CHP’yi kurtarmadan,Türkiye’yi kurtaramayacağımızı unutmamalıyız.

Sandıkta şüpheli sorular

Murat AğırelMurat Ağırel
murat.agirel@cumhuriyet.com.tr
03 Haziran 2023 Cumhuriyet cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları

Seçimin üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Öyle ya ilk turda kazanıyoruz diyen bir muhalefet bloku vardı. Benim de çıktığım birçok tartışma programına konuk olan altılı masada yer alan partilerin temsilcileri seçim güvenliği konusunda sorduğumuz sorulara gayet kendilerinden emin bir şekilde cevap vermişlerdi ve sandıkların güvende olduğunu beyan etmişlerdi.

Ancak açıklanan resmi seçim sonuçlarına göre benim cevabını alamadığım sorular var. Şimdi çok kafamızı karıştırmadan sıra ile gidelim. Amacım kesinlikle bak bu nedenle seçim kaybedildi gibi bahaneler üretmek değil. Veriler ile soru sormak.

28 Mayıs seçim sonucu…

Erdoğan 27 milyon 834 bin 692 oy aldı, Kılıçdaroğlu ise 25 milyon 504 bin 552 oy aldı. Aradaki fark 2 milyon 330 bin kişi.

Toplam seçmen sayısı 64 milyon 197 bin.

Peki, kaç oy geçerli sayıldı, kaç kişi sandığa gitmedi?

Geçerli oy sayısı 53 milyon 339 bin, geçersiz oy sayısı 684 bin 372.

Sandığa gitmeyen seçmen 10 milyon 858 bin kişi. Bakın 28 Mayıs günü sandığa gitmeyen ve geçersiz sayılan oy toplamı 11 milyon 542 bin 547 kişi.

Peki, 14 Mayıs günü yani ilk turda sandığa gitmeyen seçmen sayısı kaçtı?

8 milyon 312 bin kişi yani 14 Mayıs-28 Mayıs arasında sandığa gitmeyen 2 milyon 545 bin 824 artmış. Yani Cumhur İttifakı’nın ilk tur sonrası kazanamamasına rağmen yarattığı zafer havası seçmenler üstünde etkili olmuş. Muhalefet ise bu algıyı ne yazık ki kıramamış.

YSK’nin açıkladığı veriler üzerinden kafalarda oluşan sorulara cevap bulabilmek adına (AS: için) hem YSK’ye hem de parti temsilcilerine sorular sordum cevap alamadım. Seçimlerden hemen önce YSK’nin bastırdığı oy pusulalarının adedinin neden çok olduğu hakkında sorular sormuştum.  (2023/308841 ihale kayıt no ile) YSK 249 milyon 670 bin 310 adet oy pusulası bastırdı.

  1. tur resmi seçim sonucuna göre cumhurbaşkanı seçiminde 55 milyon 833 bin, milletvekilliği seçiminde ise 55 milyon 836 bin yani toplamda 111 milyon 669 bin oy pusulası kullanıldı.
  2. turda ise 54 milyon 23 bin oy pusulası kullanıldı.

Her iki turda kullanılan toplam oy pusulası sayısı 165 milyon 692 bin. Peki, YSK ne kadar oy pusulası bastırmıştı? Cevap: 249 milyon 670 bin. Yani kullanılmayan fazla bastırılan 83 milyon 977 bin oy pusulası var.

Oy sayımı bitince hemen bir tutanak tutulur. Kimin kaç oy aldığının yanında teslim alınan oy pusulası adedi, kullanılan ve kullanılmayan oy pusulası adedi tutanaklara yazılır. Yani hangi sandıkta kaç tane oy pusulası kullanıldı bellidir.

Bu sayıyı YSK temsilcilerine sordum. Cevap alamadım. Parti yetkililerine ulaşamıyorum zaten. Öyle ya bizlere seçim öncesinde neyi taahhüt etmişlerdi? Sandıklar güvende. Her sandıkta fazla sayıda varız. O zaman ıslak imzalı tutanaklarda vardır.

Mantıklı olan bu değil mi? Değilmiş.

HalkTV de Kayda Geçsin programına katılan, CHP milletvekili seçilen Gökhan Günaydın, “İlk turda seçimin kaderini etkileyebilecek sayıda sandıkta yoktuk. Sahip çıkamadık. İkinci turda bu sayı azaldı ancak yine çok fazla sandıkta yoktuk. Sistem çalıştı ama ıslak imzalı tutanaklar eksik” dedi.

Yani Avustralya Sidney’de, Hatay’da ve birçok ilde cebinde 3 tane mühürlü oy pusulası ile oy vermeye çalışan örnekler mevcutken 83 milyon 977 bin olması gereken oy pusulası ne durumda öğrenemeyeceğiz!

NET CEVAP VERİLMİYOR 

Hangi sandıkta, kaç sandıkta temsilci yoktu öğrenemeyeceğiz.

21 yıl geçti arkadaş. Her seçim aynı şeyleri konuşuyoruz. Sorumlu kim bilmiyoruz. Çıkıp açıklama dahi (AS: bile) yapmıyorlar. Sorduğumuz sorulara karşı partiler kapı duvar.

“Seçimlerde olması gerekenden 1 milyon fazla seçmen var” diye soruyoruz. YSK de YSK temslicileri de parti yetkilileri de cevap (AS: yanıt) vermiyor.

“Kaç tane görevlendirme kâğıdı ile oy kullanıldı” diye soruyoruz. YSK de YSK temsilcileri de parti yetkilileri de cevap vermiyor.

“Kaç tane yabancı seçmen oy kullandı” diyoruz net cevap verilmiyor.

750 BİN YENİ VATANDAŞ 

Bakın değerli dostlar CHP Yetkilisi Onursal Adıgüzel daha önce yaptığı açıklamada Suriye, Afganistan, Libya, Irak ve İran doğumlu 240 bin seçmen olduğunu açıklamıştı. Bizler de bu sayılarda bir yanlışlık olduğunu söylemiştik. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce tam da bu söylediklerimizi belgelendirmiş.

2017-2022 döneminde konut alan yabancı sayısı 274 bin 258 kişi. Konut alanların 41 bin 182’si Irak uyruklu, 35 bin 335’i İran uyruklu, 31 bin 290 kişi Rusya uyruklu. 2022 yılında yabancıların en çok konut aldığı il ise İstanbul, Antalya ve Mersin.

Konut alan herkese ailesi ile birlikte vatandaşlık veriliyor. Her bir aileyi 3 kişi olarak düşündüğümüzde 750 bin yeni vatandaş yapıyor. Yabancı seçmen sayısı da doğal olarak bu sayıya göre artıyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında 130 bin 914’ü reşit olmak üzere 230 bin 998 Suriyelinin Türk vatandaşlığı aldığını belirtti.

Bakın bu ev alarak vatandaşlık alan kişilerin dışındaki rakam.

  • Afgan, Somalili, Pakistanlı, Hindistanlı kaç Türk vatandaşı var bilmiyoruz.

Bu kişiler Türk milletinin kaderini (AS: yazgısını) belirliyor.

2002-2022 yılları arasında yabancılara 138 milyon metrekare büyüklüğünde taşınmaz satılmış. Yani İstanbul’u düşünün Beşiktaş, Bakırköy, Beyoğlu, Şişli, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Fatih, Kâğıthane ve Kadıköy ilçelerinin toplamı kadar yer satılmış.

Bu sorularıma cevap alana kadar sormaya devam edeceğim…

 

28 Mayıs oyu, direnme hakkına eşdeğerdir

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset 25.05.2023, BİRGÜN

“İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son bir yol olarak ayaklanmaya başvurmak zorunda bırakılmaması için, insan haklarının hukuk düzeniyle korunması gerek” (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi-İHEB).

Özgürlüklerin öncülü ve temeli olarak oy hakkı, uluslararası sözleşmeler ve Anayasa güvencesinde.

Seçimler, “serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır.” (AS: Anayasa md. 67/2)

Siyasal hak değil yalnızca, bir ödev ve yurttaş sorumluluğu olan oy hakkı, devletin kurumsal yapısı içinde kullanılır.

Anayasa’ya aykırılıkların gölgelediği 14 Mayıs seçimleri henüz sonuçlanmadan balkon konuşmasıyla 2. tur kampanyasını başlatan Sn. Erdoğan’ın çağrısı: TBMM’de Cumhur İttifakı çoğunluğu aldı, ama CB adayı 2. tura kaldı. 28 Mayıs’ta oylarınızı bana verirseniz, yasama-yürütme uyumu ve istikrar sağlanır.

HUKUK ve AHLAK YOKSA…  

Anayasa ile bağdaşmayan parti başkanlığı (AS: + devlet başkanlığı),  siyasal partiler arasındaki eşit yarışma koşullarını da bozmuştu. 3. kez aday olan aynı kişi, yardımcısını ve bakanlarını da sahaya sürdü. Hiçbiri görevinden ayrılmadı. Seçmenlerin vergileri ile yaratılan Devlet olanakları, parti ve adayları lehine seferber edildi.

Hukuk saygı görmeyince eşit yarışma da zehirlendi: eşitsizlik, medyaya giriş olanakları ile sınırlı kalmadı, medya tekeli ötesinde TRT, “vergi yükümlüsü hak sahipleri” için yıldırı aygıtı olarak kullanıldı.

Devlet olanaklarını elinde tutan ve bütün kamu görevlilerinin sicil amiri olan kişi, rakibi için hazırlanan montaj afiş ve videoları meşru gördü ve kullandı.

Serbest ve eşit süreci zehirleyici etkenlere her gün yenileri eklendi. CB yardımcısı ve bakanların, 2. turda da çifte sıfatla Anayasa’yı ihlal ederek parti başkanı için çalışmaları amacıyla, TBMM’nin  and için toplanması bile geciktiriliyor. (AS: TBMM İçtüzüğü çiğnenerek!)

  • YSK eşliğindeki seçim hukuku ihlalleri sınır tanımıyor.

DEMOKRASİ DE OLMAZ

Demokratik standartların uzağında olan seçim süreci saydam yürütülemediği gibi, seçmen sayısı bile bilinmiyor; sivil toplumun katılımı engellenmeye çalışılıyor; sandık güvenliğinin sağlanması, sorun olmayı sürdürüyor.

Çoğulculuğu sönümlendiren hukuksuzluk ve ahlaksızlıkları, “maneviyatçı ve milliyetçi” söylemlerle örtme çabası sürekli. Kadın düşmanlığı pompalanarak yürütülen kampanyaya camilerde silahlanma çağrısı da eklendi.

Demokratik bir gelenek olan TV ekranlarında ikili tartışma yerine meydanlarda montaj video kullanımı, sözde Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi kurgusunun demokratik olmadığının açık bir göstergesi.

Cumhurbaşkanı sözcüsü, parti sözcüsü gibi; parti sözcüsü Devlet sözcüsü gibi konuşuyor.

  • Kişi+parti+Devlet birleşmesi, Devleti partileştirdi Parti’yi devletleştirdi.

Demokratik hukuk devleti bir yana, ortada Devlet kalmadı.

DİRENMENİN ANLAMI

Üç nedenle:

-öncesi, gelinen yer ve betimlenen tablo haliyle.

-oy verme; sandığa gitme ve oy kullanma.

-oyların sayımı; sandıkların açılması, sayım ve sonrası.

Tam 75 yıl önce yazılan İHEB’e göre,

  • “baskı ve zorbalık”, ayaklanmanın meşru temelini oluşturur.

Bunun gerekçesi ise, insan haklarının hukuk düzeni ile korunmamasıdır.

27 Mayıs 1949’da RG’de yayımlanan İHEB, ulusal hukuk ile bütünleşti:
insan haklarına dayanan devlet.

10 Mart’tan bu yana yoğunlaşan seçim hukuku ihlalleri, oy hakkının kullanılmasını, direnme hakkına eşdeğer kıldı.

Bu nedenle, oy hakkı için yurttaşların “uyanık bekçiliği”, hiçbir zaman olmadığından daha gerekli.

Sorun, 28 Mayıs günü sandık başına gitmek değil, o ana kadar olup bitenleri çok iyi izlemek,
oy günü çevresel uyanıklığı elden bırakmamak ve sayım sürecini yakından gözetmek.

Özetle; 28 Mayıs’ta Sn. Kılıçdaroğlu’na verilecek oy, diğerine göre “sayı ötesi” bir anlama sahip.

Sonuç olarak                       ;

  • Pazar günü,
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘hakiki’ yurttaşları,
  • direnme hakkını, gelecek kuşakların haklarını koruma ereğinde kullanmalı:
  • para için değil ülke ve yurttaşlık için,
  • kaçak saray saltanatı için değil Türkiye Cumhuriyeti için.

SİNAN OĞAN’IN BÜYÜK SİYASAL ve İDEOLOJİK U DÖNÜŞÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatanımızı kurtaran, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk:
– Teokratik ümmetçi din devletine son verdi.
– Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurdu.
– Millet iradesini en üstün konuma yükseltti.
– Saltanatı kaldırdı,
– Hilafeti kaldırdı.
– Hukukun üstünlüğüne dayalı anayasal bir ulus devlet kuruldu.
– Halkımız ümmetçilikten ve saltanata kul olmaktan kurtuldu.
– Hepimiz, ümmet yerine millet, saltanata kul olmak yerine özgür yuttaş ve birey olduk.
– Milliyetçi, milletini seven demektir.
Atatürkçü olmak, Atatürk milliyetçisi olmak demektir.
– Atatürk milliyetciliğı ırkçı değil tarihsel ve kültüreldir. Sınırsız vatan, bayrak ve millet sevgisine dayanır.
***
Türk Milleti kimdir?

ATATÜRK’E göre, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.

Devletin resmi kurtuluş ve kuruluş ideolojisi olan Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik ideolojini
devletten kovmaya çalışıp, onun yerine siyasal İslamcılık ya da siyasal dinciliğin ÜMMETÇİLİK ideolojini resmi devlet ideolojisi yapmaya çalışan Cumhur ittifakı saflarına koşan Sayın SİNAN OĞAN‘ı artık bu koşullarda ATATÜRKÇÜ saymak büyük bir tutarsızlık örneği olur.

Sinan Oğan’ın, Atatürkçülerden oy isteyip sonra ümmet ideolojisini savunanların saflarına katılması tam bir tutarsızlıktır.

Yapılan tam ve büyük bir u dönüşüdür, ideolojik ve siyasal çelişki örneğidir.

O’nun “ATATATÜRKÇÜ ve ATATATÜRK MİLLİYETÇİSİ” olduğunu sanıp, Sinan Oğan’a oy verenlere duyurulur.

Peki 2. turda sizler kimi destekleyeceksiniz?

  • Atatürkçüleri mi, siyasal dinci ve ümmetçileri mi?

KARAR SİZLERİN…
***
YOZ SİYASET DÜZENİ

Eğer kirli dönerse, siyasetin çarkları,
Milletini bölerse, dinbaz din odakları,
Hamaset üfürürse şöven fırıldakları,
Zengine meze olur, yoksulların hakları

Cumhuriyet’in 2. yüzyılı için sandığa

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset, 18.05.2023, BİRGÜN

Cumhurbaşkanı (CB) seçilebilmek için, « geçerli oyların salt çoğunluğu » gerekli. 14 Mayıs’ta  hiçbir aday, « salt çoğunluk » sağlayamadı. Bu nedenle, 28 Mayıs’ta 2. tur yapılacak ve seçim  kesinlikle sonuçlanacak. « Basit çoğunluk » yeterli : « geçerli oyların çoğunluğunu alan aday » seçilir.

Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı adayları olarak Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Erdoğan yarışacağına göre, hangi aday için daha çok seçmen sandık başına giderse o kazanacak.

Kılıçdaroğlu, kazanabilmek için, Erdoğan için gidecek olanlardan daha çok seçmeni sandığa götürebilmeli. Bunun için çok nedeni ve olanağı var. Nasıl ?

ÖZGÜR İRADE VE TEK KİŞİ

Kılıçdaroğlu yalnız değil: Başkanlar İmamoğlu ve Yavaş ile birlikte İYİ parti, Deva Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Parti ve Saadet Partisi var; genel başkanları CB yardımcısı olacak.

Bu yelpazede Erdoğan adaylığına göre ana fark olarak CB yardımcılarının belli olması, demokratik meşruluk  açısından pek önemli. Çünkü Erdoğan’ın ülkeyi kimlerle yöneteceği belirsiz.

Bu demokratik etken, 1. turda Millet İttifakınca yeterince vurgulanamadı ve kullanılamadı. Oysa, CB yardımcısı veya yardımcıları parlamenter rejimdeki başbakan kadar, hatta birçok yönden daha önemli. Seçmenlerin tercihinde kendilerini kimin veya kimlerin yöneteceklerini bilmeleri hayli etkili.

14 Mayıs’ta sandığa mesafeli seçmenin mazereti de kalmadı. Çünkü, milletvekili seçimleri için
-CHP’liler bakımından- en caydırıcı etken olan « listeler dayatması » ! sorunu şimdi geride bırakılmalı. Siyasal hata ve hukuki zaafları aşan bir soruya yanıt için sandık başına gidilecek:

  • Cumhuriyet, 2. yüzyılında nasıl şekillenecek ? 

Oylarını Kılıçdaroğlu’na veren seçmenler, bu sürece özgür iradesi ile katılacak.

Öteki tercih ise, tek kişinin biçimlendireceği 2. Yüzyılın  kendisine dayatılmasına rıza anlamına gelir.

İlk tercih için sandığa gidecekler yelpazesi oldukça geniş: Başta Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yer alan Yeşil Sol Parti ve TİP gelmek üzere birçok parti ve sivil toplum örgütü…

GELECEK KUŞAKLAR…

İnsan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ekseninde şekillenecek olan 2. yüzyıl tasarımına öne çıkarılacak hedef, gelecek kuşakların hakları olmalı.

  • Çevre ve doğasıyla yaşanabilir bir ülke,
  • hukuk yoluyla demokrasi,
  • barış içinde birlikte yaşam, kısacası,
  • « çeşitlilik içinde birlik » için değişim

    isteyen bütün yurttaşlar, eşitlik-özgürlük ve laiklik için sandık başına gitmeli…

İstikrar gerekçesi neden tutmaz ? Ayrıca yazacağım, ama şimdilik şununla yetineyim :

Yasama – Yürütme ayrışması, istikrarsızlık etkeni olarak kullanılamaz. Çünkü, Yasama ve Yürütme, anayasal yetkilerini kullanacak. Bunların çerçevesini Anayasa belirliyor. Kaldı ki, ‘Yasama ve Yürütme ayrılığı’, 2017 kurgusunun ana gerekçesi idi.

YURTSEVERLİK GEREĞİ…

Özetle, 14 Mayıs dersi, gelecek kuşakların özgürlüğü için devleti ırk ve mezhep temelinde inşa faaliyetine ‘dur’ ! demeyi acil kılıyor.

Bu nedenle, artık seçime katılmama mazereti yok; ama katılma gereği için çok neden var…

Sözün özü, 2. oy, 2. haftanın sorunu değil, 2. yüzyıl sorunu…

Keyfi yönetimi frenlemek ve hukuk yoluyla demokrasi için verilecek oy, aslında Cumhuriyet’in Yüzyılına bedel oy olacak.

Anayasal-siyasal, tarihsel-kültürel ve doğal kazanım ve değerler tümüyle tahrip edilmeden ortak toplumsal ve ülkesel kazanımları sahiplenerek gelecek kuşaklara geçirmek için, dinler ve etnisiteler, toplumsal cinsiyet ve sınıflar ötesi, siyasal ayrışmalar ve bölgesel farklılaşmalar üstü bir yurttaşlık sahiplenmesi gerekli. Bu kayda değer toplumsal ortak paydaları genişletmek ve pekiştirmek gerekir.

Kişisel projelerin şekillendirdiği kişi+parti+Devlet birleşmesinin hedeflediği totalitarizm değil, ortak umut ve toplumsal özgür bir gelecek tasarımı için…

KARAMSARLIĞA PAYDOS !!! DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAK SİYASAL, HUKUKSAL ve AHLAKSAL ZORUNLULUK OLMUŞTUR

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Eğer demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde, özgürlük, adalet ve ekonomik refah (gönenç) içinde, hukukun üstünlüğü ve anayasa güvencesinde, kendi alt kimliğinle ve ötekileştirilmeden, sevgi, barış, huzur, kardeşlik duyguları, vatan, bayrak ve laik cumhuriyet sevgisi ile dolu olarak yaşamak ve yaşatmak istiyorsan:

  • KORKMA, UMUTSUZ OLMA VE DEMOKRATİK SİYASAL MÜCADELENDEN ASLA VAZGEÇME.
    2. TUR CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN KENDİNE DÜŞENİ YAP. MUTLAKA SANDIĞA KOŞ VE MİLLET İTTİFAKINA OY VER.

Gerçek Atatürkçülerin, korkma, yılma, vazgeçme, sinme, siyasi mücadeleyi bırakma,  umutsuzluk, karamsarlık ve güvensizliğe düşme hakları yoktur.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi‘ni bir daha dikkatlice, doğru anlayarak tekrar ve tekrar okuyun. Muhtaç olduğun cesaret ve kuvveti kendi özünde, benliğinde ve vicdanında mutlaka bulacaksın.

Hiçbir yarışçı, yitirmek için yarışa girmez.
Tersine, gücünü ve aklını son limitine (sınırına) kadar (dek) kullanıp o yarışı kazanmaya çalışır.

Demokratik siyasal yarışlar da öyledir…
***
Bir anımsatma                               :

Türk-İslam sentezi demek, laikliğe aykırı olarak, Dini ırk ve miliyetçlik sosu ile soslayıp devlet yönetimine taşımak demek.

  • Cumhur ittifakı paydaşları Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olan karşı devrim ittifakıdır.

Eğitim sistemimiz akıl, bilim ve özgürlük yerine, ezberciliğe dayanan, a’dan z’ye dogmatikleştirilmiştir.

Öğrenciler papağan gibidir. Düşüneni cezalandıran, yalnızca dogmatik söylenenleri tekrarlayan  (yineleyen) robot bireyler makbul…

Bir anımsatma daha                             :

Türkiye’deki eğitim sistemi, Atatürkçülüğün, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletini yerleştirmek ve pekiştirmek için devrimciliğin ideolojik aygıtı olmaktan çıktı.

Tamamıyla (tümüyle) karşı devrimlilerin dogmatik ideoloji aygıtına dönüştü…

Bunun son ve en etkin mimarları da Cumhur İttifakı‘nın bileşenleridir.