Etiket arşivi: AKP=RTE iktidarı

BU İKTİDARIN VE MECLİSİN YENİ ANAYASA YAPMA HAKKI VE YETKİSİ YOK!

Türker ERTÜRK E. Tuğamiral

BU İKTİDARIN VE MECLİSİN YENİ ANAYASA YAPMA HAKKI VE YETKİSİ YOK! – Türker Ertürk (turkererturk.com.tr)

(AS: Makale ve konu hakkında bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)

Çağdaş anlamda dünyanın en eski anayasası sayılan 17 Eylül 1787 tarihli ABD Anayasasından başlamak üzere günümüze kadar hazırlanan bütün anayasaların arkasında kurucu irade, meşruiyeti aldığı güç ve silah vardır.

Arkasında kurucu irade ve zorlayıcı yaptırım gücü olan silah yoksa; anayasa da yoktur. ABD Anayasasının arkasında meşruiyeti olan zorlayıcı güç ve silah; Büyük Britanya’ya karşı verilen bağımsızlık savaşının başkomutanı George Washington, onun komuta ettiği ordu ve destekleyen sivil güçlerdi. Bu güç olmasa ve başarıya ulaşamasaydı ABD Anayasası da olmazdı.

İnsan Derisi ile Kaplıdır

Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan, Paris’in tarihine adanmış bir müze olan Carnavalet Müzesi’nde bulunan ve kapağında İnsan derisi ile kaplıdıryazan Fransızların ilk anayasasının arkasındaki irade 1789 tarihli Fransız Devrimi, yaptırım gücü ve meşruiyeti ise devrimin ideolojisi ve silahlı güçleridir. Bugün Fransa’da 1958 tarihli anayasa yürürlüktedir. Bu anayasanın değiştirilemez maddeleri ile Fransız Devrimi’nin ruhu korunmaktadır. Özetle; “Üniter yapı ve cumhuriyet değiştirilemez. Ülkenin bütünlüğüne zarar verecek hiçbir değişiklik usulüne girişilemez ve böyle bir usul sürdürülemez. Cumhuriyetin niteliği değişiklik konusu yapılamaz.” diyor, Fransa’nın halen yürürlükte olan 1958 tarihli anayasası.

Yani Fransa’da bazı densizler ve haddini bilmezler çıkıp; “Biz Bourbon Hanedanı’nın torunlarıyız, son kralımız XVI. Louis’yi giyotine gönderen zihniyetten hesap soracağız. Keşke Fransız Devrim Ordularına karşı monarşi yanlısı Avrupa Koalisyon Orduları kazansaydı! İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni değil, Hristiyan şeriatını, krallığı ve teokrasiyi istiyoruz” diyemez, demelerine müsaade edilmez ve hadleri bildirilir.

İşgal Güçleri Yeni Anayasa Yaptırır

1947 tarihli Japonya Anayasasının arkasındaki kurucu irade Japonya’yı kayıtsız şartsız teslim alan ABD, zorlayıcı gücü ise ABD işgal gücüdür. ABD işgal kuvvetleri komutanı Douglas MacArthur; emrinde bulunan hukukçularına bir taslak hazırlatmış, bunu Japonlara dayatmış ve ufak tefek değişikliklerle kabul ettirmiştir.

23 Mayıs 1949 tarihli Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası hazırlatan irade II. Dünya Savaşı sonunda Almanya’yı işgal eden müttefikler ve onun başat gücü olan ABD’dir. 2005 tarihli Irak Anayasasının arkasındaki irade bu ülkeyi istila eden ABD, zorlayıcı gücü ise ABD işgal kuvvetleridir. Bu anayasa ile Irak federal sistem altında yapılandırılmış, toplum etnik ve mezhepsel kompartımanlara ayrılmıştır. Ayrıca bu anayasa; Irak’ın istikrarsızlaştırılmasına ve zaman içinde bölünmesine neden olacak elverişli ortamı yaratmıştır. Bu haliyle Irak’ta istikrar olmaz, olamaz. Zaten olması istenmediği için 2005 Anayasası yaptırıldı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Kurucu İdeolojisi Değiştirilemez!

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, 1924 Anayasası ve 1937’de yapılan son değişiklikle kurucu ideolojisi şekillenmiştir. Arkasındaki irade Türk Milleti’nin bu topraklarda hür ve bağımsız yaşama arzusu, silahlı gücü ise Kurtuluş Savaşı yapan Mustafa Kemal Paşa ve onun komuta ettiği Türk Ordusu’dur. Kurucu irade budur, bu iradenin ortaya koyduğu kurucu ideoloji asla değiştirilemez.

Dünyada bugüne kadar yapılmış tüm anayasaların mutlaka bir devrim, karşı devrim veya işgal sürecinden sonra yapıldığı düşünülürse; Türkiye’de gündemimize oturtulmaya çalışılan yeni anayasa hangi sürecin sonucudur? Yürürlükteki 1982 Anayasasında TBMM’nin yeni bir anayasa yapmasına yasal olarak izin verilmemesine hatta böyle bir girişimin suç olmasına rağmen Türkiye’de yeni anayasa yapılmasını isteyen irade kimdir? Bu iradenin zorlayıcı yaptırım gücü kimlerdir?

Emperyalist Güçler Türkiye’de Yeni Anayasa İstiyor

Tüm anayasaların birer ruhu, nitelikleri ve ideolojisi vardır. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz; her ülkenin anayasasının esasını oluşturan temel ilkeleri vardır. Bu ilkeler, o ülkenin siyasi rejiminin özünü oluşturmaktadır. İşte bu öze asla dokunulamaz ve değiştirilemez. Ne demek mi istiyorum? Dünyanın hiçbir yerinde ve ülkesinde savaş ve olağanüstü şartlar olmadan, sadece Meclisteki çoğunluğa dayanılarak anayasaların özü değiştirilemez ve değiştirilmemiştir. Bırakınız yazılı anayasaları; yazılı anayasası olmayan, sadece tarihin derinliklerinden gelen geleneklere sahip olan İngiltere’de bile parlamentonun her şeye gücü yetiyor olmasına rağmen “Westminster Modeli” olarak da bilinen parlamenter monarşi sisteminin başkanlık sistemine veya başka bir rejime çevrilmesi pek olanaklı değildir.

Erdoğan, 4 gün önce yaptığı açıklamada; “İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz.” dedi. Bunun açılımı yani söylenemeyen bölümü ile birlikte anlamı -ama bilinçli ama bilinçsiz olarak-

  • “Ulus kimlikten ve ulus devletten uzaklaşan, üniter yapıdan federalizme rota kıran, toplumu etnik, dinsel ve mezhepsel kompartımanlara ayıran ve laikliği kağıt üzerinde de yok eden bir değişiklik arzu ediyoruz demektir.

Emperyalist güçlerin kendi çıkarları ve emperyalist hedefleri açısından Türkiye’de böyle bir değişiklik istediğini ve baskılar yaptıklarını da biliyoruz.

İktidarın Sicili Bozuk

Ayrıca iktidarın sicili çok bozuk. İktidar; demokrasi, hukuk, insan hak ve özgürlüklerinden ve toplumsal eşitsizliği düzeltmekten yana değil.  Anayasayı ve kanunları umursamıyor, hatta kendi yaptıklarını bile! Her istediğinde mevcut anayasayı ihlal etti ve etmeye de devam ediyor. İktidar; anayasamızın vazgeçilemez ve değiştirilemez niteliklerine, kurucu ideolojimize ve demokrasinin olmazsa olmazı durumunda olan “laikliğe karşı eylemlerin odağı olmaktan” hüküm giydi. Erdoğan, dördüncü kez Cumhurbaşkanı olma peşinde. Özel hüküm koymalarına lüzum bile yok. Anayasanın 101’inci maddesine rağmen, bu maddeyi arkadan dolaşan hukuk dışı gerekçeleri, yeni anayasa veya anayasa değişikliği durumunda da söz konusu olacak.

Kurguladıkları ve rüyalarını gördükleri yeni anayasa ile
– insan hak ve özgürlüklerini dinsel gerekçelerle sınırlamanın,
– demokratik kitle örgütlerini ve meslek odalarını iptal eden veya kısıtlayan
– ama tarikat ve cemaatlerin önünü açan değişiklikler yapmanın peşindeler.

Anayasalar; bir anlamda toplumsal sözleşmelerdir. Yani kurucu meclislerin işidir. Halen Cumhuriyet tarihinin halk iradesini temsil etme açısından en kötüsü olan bugünkü Meclis ile yeni anayasa işine girişilemez. 

“Sivil Anayasa” Kavramı Uyduruktur!

177 madde olan 1982 Anayasasının bugüne kadar 134 maddesi değişmiştir. 2002 öncesini de hesaba katarsak; 1982 Anayasasının %80’i değişmiştir. Öte yandan;

  • Anayasa Hukukunda “Sivil Anayasa” diye bir kavram yoktur.
  • Bu kavram; halkı kandırmak ve algı yaratmak için uydurulmuştur.

Sonuç olarak                               ;

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi; Osmanlı tarihinin acılı ve çile dolu sayfalarından alınan derslerle, Kurtuluş Savaşında, İnönü’de, Sakarya’da ve Dumlupınar’da dökülen kanla, emperyalizme karşı verilen mücadelenin ruhuyla ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için insanlığın olmazsa olmazı olan sorgulayıcı aklı ve pozitif bilimi temel alan, çağdaşlaşmanın önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışan Aydınlanma Devrimleri ile oluşturulmuştur ve asla değiştirilemez. Ama bu demek değildir ki; anayasamız daha demokratik duruma getirilemez ve insan hak ve özgürlükleri genişletilemez. Ancak; iktidarın niyeti bu değil! 22 yıldır iktidarın demokrasi, özgürlükler, hak, hukuk, adalet, çağdaşlık, ekonomik kaynaklarımızın hakça bölüşümü ve iç barışımıza yönelik uygulamaları hakkındaki sicili çok kötü!
=============================================

Dostlar,

Çok değerli dostumuz, ADD’de yoldaşımız E. Amiral Türker ERTÜRK‘ün bu makalesi çok başarılı.
Anayasa hukuku doktorası (PhD) yapmakta olan uzman bir hukukçu olarak kendisini çok takdir ediyoruz.

AKP=RTE iktidarı, “Yeni anayasa oyuncağı” ile 1’den çok kuş vurma peşinde..
İlki gündem oyunu..

  • Korkunç düzeydeki enflasyon-talan ve yaygın-derin kurgulu YoksullaşTIRmayı kendince gündemden düşürmek istiyor.
  • Moratoryum (Devletin iflası) riskine karşı Batı finans desteği yaşamsal!

Muhalefeti dağıtmak istiyor..

Yerel seçime giderken, istediğini elde edemezse kendince halka yakınacak : Bunlaaaarrrr……….. sakızını çiğnemeye başlayacak..

Kişisel beklentileri de var… ölene dek DİNCİ-TOTALİTER tek adam / teokratik monark kalmak istiyor.. Hesap vermeme hesabı..

Ve de BOP eşbaşkanlığını = ülkemizi bölmeyi sürdürerek de Batı emperyalizminin desteğini almak..

Başlıca bu politik gündem masada. Öbür hin/tuzak planları Sn. Ertürk listelemiş, yinelemeyelim.
****
Anayasaların insan derisi ile kaplı oldukları” olgusunu, Paris Karnaval müzesindeki Anayasa örneğini biz de derslerimizde yeri geldikçe işliyoruz. ABD Anayasası gerçekte 7 maddedir. Dokunulmaz sayılır. O yüzden sonradan gerek duyulanlara “değişiklik” denmez, “ekleme” (ammendment) denir.

Yamalı bohça ile TBMM’de tarihimizin en gerici koalisyonu ile gerçekte politik olarak çok kırılgan zoraki bir çoğunluk sağlayan AKP=RTE‘nin gene de Anayasayı değiştirecek en az 360 oyu yok. Anayasanın 175. maddesi, Anayasa değişikliği yöntemini düzenliyor. 360 – 399 arasında oyla TBMM’den geçen Anayasa değişikliğinin, bu madde uyarınca halkoylamasına sunulması zorunlu. Ne var ki halkoylamasında kabul/red için nitelikli çoğunluk aranmıyor. 400 ve üstü oyla kabul durumunda RTE’nin halkoylamasına gitme zorunluğu yok, gitmez de zaten..

Öne çekilmezse 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlere iktidar abanıyor var gücüyle..
Bir yandan yargı sopası, bir yandan onaylanmayan krediler, merkezden imar planları vd.
Becerebilirse, Anayasayı iyice kuşa döndürüp o rüzgar ile yerel seçime girmek..
Olmazsa, muhalefetin engellemesini halka yakınarak kampanyada kötüye kullanmak..
***
Anamuhalefet CHP‘nin hızla seçimli kurultayını yapması ve toparlanarak toplumsal muhalefeti örgütlemesi gerekiyor.

3/4’ünden çoğu değiştirilmiş 1982 Anayasası, artık bir darbe anayasası sayılamaz.
Asıl darbeci AKP=RTE iktidarıdır ve Türkiye Cumhuriyetini Anadolu Federe İslam Cumhuriyetine dönüştürmek için iktidarının 22. yılında, “asıl 2023 hedefi” ne erişmek üzere son vuruşa hazırlanıyor.

  • Bu oyunun mutlaka bozulması, durdurulması gerekiyor.

Tüm Aydınlanmacı kesimlerin “tek maddeli ulusal koalisyon“u kaçınılmaz.
Bu topraklarda neredeyse 200 yıla varan bir demokratikleşme kavgası ve deneyimi-birikimi var.
Bu kadim birikim ve 21. yy dinamikleri, AKP=RTE‘nin “utanmaz” ve “ilkel” dinci saldırısını püskürtmeye yetecektir.
İslamo-faşizm durdurulacaktır.
Ulusumuz yine başaracaktır. Umutsuzluğa yer yok.

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

 

 

TELE1-Merdan Yanardağ’a AKP Operasyonunun Kodları

Dostlar,

TELE1’de Gazeteciler Masası programına konuk olduk 30 Haziran 2023 gecesi.
Program yöneticisi Sn. Namık Koçak, saat 21:00’de başlayan oturuma bizi saat 23:00’te aldı.
Hukukçu ve Siyaset Bilimci şapkamızla, TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Sn. Merdan Yanardağ’ın hukuk dışı tutuklanması sürecini irdeledik.

Tutuklamaya dayanak yapılan TCY (Türk Ceza Yasası) m.215 ve TMY (Terörle Mücadele Yasası) m.7/2’yi okuduk ve yorumlayarak neden tutuklama gerekçesi yapılamayacağını açıkladık. Ayrıca, Sn. Yanardağ’ın üstüne atılı suçlamanın “katalog suçlar” kapsamında olmadığını (5271 sayılı CMK-Ceza Muhakemeleri Kanunu m.100 ile sayılan), dolayısıyla, yargılanacaksa bile  tutuksuz yargılanması gerektiğini belirttik. Ayrıca tutuklama koşulları zaten yok. Kaçma kuşkusu, kanıtları karartma ya da olası tanıklara baskı yapma vb.  Çünkü söz konusu TV 4 soru – 4 yanıt programının 45 dakikalık tüm kaydı elde ve Sn. Yanardağ’ın avukatınca soruşturma evresinde savcılığa, Sulh Ceza Yargıçlığında kovuşturma evresinde de yargıçlığa (Mahkemeye) sunuluyor.

Çok çarpıcı olan ve çok büyük ölçüde AKP güdümüne sokulan, siyasallaştırılan hukukun nasıl apaçık ve pervasızca ayaklar altına alındığını kanıtlayan olgu şu :

  • Tutuklama kararı veren yargıç, savunmanın sunduğu 45 dakikalık tüm program kaydını dava dosyasına almıyor ve fakat, sav (iddia) makamı savcılığın dava açmada dayanak kullandığı montajlanmış, çarpıtılmış, özünden koparılmış, suç belgesi kılınmaya çabalanmış sahteci video kaydını esas alarak hüküm veriyor.. Yanardağ’ın savunma avukatının (Bilgütay Hakkı Durna) bu açıklaması çok çarpıcı..

Bu denli pervasız, ölçüsüz, gözü kara, adeta “düşman hukuku” uygulanmakta AKP=RTE tek adam devletinde.. Bu olgunun çıplak adını M. Yanardağ son (19 uncu) kitabına vermişti :

  • İSLAMO-FAŞİZM!

Dileriz, 3 Temmuz 2023 Pazartesi günü bir üst mahkemeye (Asliye Ceza Mahkemesine) 7 gün içinde yapılacak “itiraz” (Ceza Muhakemesi Yasası-CMK m.101/5, m.104/2, m.267-268) ile zerrece de olsa “sağduyu – yargı etiği – vicdan” egemen olur ver bu skandal – fiyasko sürdürülmez.. Tutuklamaya “İtiraz” temel bir haktır : AİHS md. 5/3 ve Anayasa md. 19/7.

En azından söz konusu programın tam ve özgün kaydı bilirkişiye yollanır ve TCK m.215 ve TMK m.7/2 açısından suç oluşturan sözler olup olmadığı hakkında uzman görüşü dosyaya girer. Buna göre de adil – bilime dayalı hukuksal hüküm kurulur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasası m.102’de, “Adli tatil, her yıl 20 Temmuz’da başlar, 31 Ağustos’ta sona erer. Yeni adli yıl 1 Eylül’de başlar.” denmekte. Bilirkişi incelemesi 20 Temmuz’a yetişmez sanırız. Ancak itiraz makamı (üst mahkeme) buna bağlı kalmadan da tutuksuz yargılama kararı verebilir, kanımızca vermelidir. Bu son tümcemiz, görülmekte olan bir davada yargı organına telkin-tavsiye vb. anlamında değildir; anlatım özgürlüğü kapsamında yalın görüş açıklamasıdır.

Kaldı ki, “tutuklu işlerinde” adli tatilde de zorunlu süreçler yerine getirilir. Örn. her ay tutukluluğa itiraz edilebilir (CMK m.100, m.108/1,2).

Konuşmamızın ilk bölümü hemen altta, 12 dakika. 2. bölümünün youtube erişkesi onun altında, zaman 02.21.27’den başlıyor, 7 dakika (toplam 19 dk.)

AKP’li Diyarbakır MV Galip Ensarioğlu’nun konuşmasından yola çıkarak Saray hükümeti-İmralı görüşmesini etik bağlamda ironiyle ele alan Merdan Yanardağ, “Dört Soru Dört Cevap” programında şunları söylemişti :

  • “Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin hukukta hiçbir yeri yoktur.
    Kaldırılması lazım. Ailesi ve avukatı ile bile görüşemiyor.
    Böyle bir infaz düzeni olabilir mi?
    Abdullah Öcalan hafife alınacak birisi değil.
    Çok okuyan, neredeyse cezaevinde filozof oldu, okumaktan başka bir şey yapmıyor.
    Siyaseti doğru okuyan, doğru çözümleyen son derece zeki birisidir.”

Son kitabı olan İslamo-Faşizm.. (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2023) Bu kitabı için şöyle diyordu Yanardağ :

  • “Gericilik ile hesaplaşmasını tamamlayamayan ve devrimini yarım bırakan toplumların karşılaştığı sorunlarla mücadele ediyoruz.
  • İhanete uğrayan bir devrimin yol açtığı tarihsel ve sosyolojik sorunlar adeta nefes alamaz hale getiriyor.
  • Modern Türkiye, yolun sonuna gelmiş durumda; ya gericiliğe bütünüyle teslim olacak ya da yeniden tarihsel ilerleme kanalına dönecek.
  • Türkiye yoluna böyle devam edemez.”

İşte asıl “tutuklama” gerekçesi, AKP=RTE iktidarını çooookkk rahatsız eden belirlemeler olmalı.

  • AKP’nin hükümetinin Öcalan ile görüştüğünü,
  • yeni bir AÇILIM ve AF politikası hazırladığını deşifre etmek..

Oysa, buyurun PKK terör örgütünü doğrudan – açıkça öven AKP yetkilileri..

Arşivler unutmuyor..

Arşivler unutmadığı gibi uyutmuyor da                                    :

Recep Tayyip Erdoğan: “PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim sıkıntısı olan bana söylesin.”

➖Cem Küçük: “Öcalan olmasaydı şu an çoktan kan gövdeyi götürmüştü.

➖Emre Aköz: “PKK terör örgütü değildir. Öcalan’a terörist demek, denize göl demektir.

➖Yasin Aktay: “Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor.

➖Ahmet Davutoğlu: “Kürtçe yasağını biz kaldırdık. Bana Serok Ahmet diyorlar.

➖Yiğit Bulut: “Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor.”

➖Bülent Arınç: “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık.

➖Etyen Mahçupyan: “Öcalan’ın çok geniş bir prestij alanı var. Nadir insanlardan birisi.

➖Hilal Kaplan: “Abdullah Öcalan ölmeyi değil, yaşatmayı tercih etti.”

➖Bengisu Karaca: “Bebek katili denilen Öcalan bize geleceği gösterdi.”
****
Bu sözler, Yanardağ’a yüklenen suçlamanın apaçık kanıtları..
Bu kişiler hakkında Yargı ne yaptı?
Bu, en azından nasıl bir çifte standarttır??

Bu arada; korkunç ekonomik çöküntü ve yakıcı ürünleri derin – yaygın yoksullaştırma – işsizlik – yüksek enflasyon ve eylemli (filli) devalüasyon ve devasa açıklar (bütçe, dış ticaret ve cari açık) AKP=RTE’nin çoook ciddi başağrıları. Ehh, Mr. Simsek ve Mrs. TCMB Guvernörü de büyücü değiller. Dolayısıyla “gündem oyunlarına” da iktidarın çoook gereksinimi var..

Dileriz, Çarşamba günü RTÜK, TELE1’e dönük ek bir darbe indirmesin.

Başkan Ebubekir bey oyunu açıkladı (ihsas-ı rey), bu toplantıya katılAmamalı..

Sevgi ve saygı ile. 02 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Not : Bu yazımız ADD Gn. Mrk. web sitesinde de yayınlandı :
TELE1-Merdan-Yanardaga-AKP-Operasyonunun-Kodlari.pdf (add.org.tr)

 

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur

Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu
ataolbehramoglu@gmail.com
30 Haziran 2023, Cumhuriyet
(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

 

Üniformasının üzerine cüppe giyerek tekke ziyaretine giden generalinizi (amiralinizi) göstermelik bir uyarıyla ödüllendirip içten içe alkışlarken, Atatürkçü generalleri zindanda ölmeye mahkûm ettiniz.

Kastınız, duygunuz, ülkenin kurucusuna, onun ideallerine duyduğunuz nefrettir.

Elinizden gelse askeri okulları imam hatibe, bütün öğretim kurumlarını medreseye çevireceksiniz.

Bu yönde atmaya cüret ettiğiniz adımlar belli ki sürecek.

Yaptığınız, yapmayı tasarladıklarınız, bu ülkenin çocuklarına, geleceğine, umuduna, yaşamdan beklentilerine karşı ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Osman Kavala’ya uygulanan ortaçağ hukuksuzluğunun nedeni, yardım ettiği öne sürülen “Gezi”ye, “Gezi” gençliğine duyduğunuz nefrettir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını hiçe sayarak, beraat ettiği mahkeme salonundan aynı kişinin tutuklu olarak çıkmasını sağladınız.

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Size biat etmediği için, size boyun eğmediği için, vicdanının ve aklının sesini dinlediği için Selahattin Demirtaş’ı demir parmaklıklar ardında tutmaya devam ediyorsunuz.

O’na ve en değerli yakınlarına yapılan alçakça, şerefsizce saldırılara göz yumuyorsunuz.

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Mücella Yapıcı’yı hastaneye götürürken incecik bileklerine kelepçe takıyorsunuz.

Kaçmasından mı korkuyorsunuz?

Size saldırır diye mi korkuyorsunuz?

O’nu kelepçeyle götüren genç jandarma erleri, genç komutanları, kendi anneleri, ablaları kelepçelenmiş gibi acı, utanç duymuyorlar mı?

Karşılarına kelepçeli olarak getirilen saçları apak, incecik bir kadının karşısında doktorlar, sağlık personeli acı, utanç duymuyor mu?

Mücella Yapıcı ve O’nunla birlikte cezaevinde tutulan arkadaşları, İstanbul’un yağmalanmasına karşı durmak dışında hangi suçu işlediler?

Nedir bu dinmeyen “Gezi” düşmanlığı, korkusu, paniği…

En yukarıdan en aşağıya, karar aldıranların, karar verenlerin, hepsinin yaptıkları

ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Bayramın ikinci gününde, şu satırları yazmakta olduğum sırada, gazeteci, yazar, TV kurucusu , değerli aydın, eylemci, düşünür Merdan Yanardağ cezaevinde.

Sansür kuruluşu RTÜK’ün başındaki kişi, yetki ve sorumluluk sınırlarını aşarak hakaretler, tehditler savuruyor.

Milletvekili seçilmiş avukat Can Atalay yasa hiçe sayılarak cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Bütün bunlar ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

    • Atatürkçü generaller derhal serbest bırakılmalıdır.
    • “Gezi” tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır.
    • Osman Kavala, Selahattin Demirtaş derhal serbest bırakılmalıdır.
    • Merdan Yanardağ yargılanacaksa tutuksuz yargılanmalıdır.
    • Bu ülkenin cezaevlerinde tek bir düşünce suçlusu kalmamalıdır.
    • Ben bu ayıba, günaha, zulme, suça ortak olmak istemiyorum.
    • Çünkü suskunluk da suç ortaklığı demektir.

***
Sesimi yükseltiyorum.

Tek tek herkesi, kitlesel olarak da yurtsever-demokrat sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, siyasal partileri, yalnızca demeçlerle değil, büyük adalet ve özgürlük mitingleriyle, ayıba, günaha, zulme, suça karşı seslerini yükseltmeye çağırıyorum.

Halkımız kitlesel olarak sesini yükseltmek istiyor.

  • Silkinelim. Üzerimizdeki ölü toprağını atalım.
  • Ayıba, günaha, zulme, suça ortak olmayalım. 

Ülkenin her yerinde, bir an önce, durmaksızın, büyük buluşmalarda seslerimizi birleştirelim.

Büyük bir özgürlük korosuna dönüştürelim.

Bu ülkenin vicdanlı, yurtsever yazarları, şairleri, sanatçıları, bütün aydınları, o koroda eksiksiz yerlerini almaya hazırdır.
===================================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Ataol Behramoğlu yoldaşımıza bütünüyle katılıyoruz..

Bu akşam (30 Haziran 2023, Cuma) saat 22:00 dolayında TELE1’de Sn. Namık Koçak’ın programında olacak ve güncel sorunlarımızı irdeleyeceğiz.

Meşruluğu tartışmaşlı AKP=RTE iktidarı;

  • Seçim sonrası güç sarhoşluğu ile demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarını eylemli olarak (fiilen) ayaklar altına alarak
  • Açıkça karşıdevrim darbeciliği yapmaktadır.

Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez.
Gerek AKP içinden gerek demokratik sağdan da etkili itiraz sesleri mutlaka  yükselmelidir.
Başta CHP, muhalefet hızla toparlanarak etkin – kitlesel demokratik muhalefeti örgütlemelidir. Seçim öncesinde yazdık, söyledik, MİLLET İTTİFAKI genişletilerek TÜRKİYE İTTİFAKI‘na erişmelidir. Şimdilerde Sn. K. Kılıçdaroğlu da söylüyor, “.. gerekirse 16’lı Masa…” Ehh.. epeeeeyyyy geç olmakla birlikte gene de eylemsizlikten (ataletten) iyidir..

Meşruluğu tartışmalı AKP=RTE iktidarının gözü kara hukuk tanımazlığı, başlıca, muhalefetin darmadağın olmasından kaynaklanmıyor mu? Sn. Merdan Yanardağ ve TELE1‘in “hemmmenn” hedefe oturtulması bu dağınıklığın acı sonuçlarından değil mi??

AKP=RTE iktidarı, “tramvay” olarak tanımladığı Demokrasi treninden inmeye kararlı!

Sevgi ve saygı ile. 30 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

100 YIL SONRA SALTANAT’IN KALDIRILMASININ ANLAMI

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik    

Saltanatın / padişahlığın kaldırılması, Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” adlı kararnamesi ile gerçekleşmiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı İmparatorluğu resmen sona ermiştir.. 1299…. 1 Kasım 1922.. 623 yıllık Osmanlı devleti tarihe karışmıştır.

Kararnamenin ilanından sonra sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 4 Kasım 1922 günü son toplantısını yapan Osmanlı kabinesi istifasını son padişaha sunmuştur. 5 Kasım 1922de Ankara hükümetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa (Bele), tüm bakanlık müsteşarlarını Divanyolu’nda toplayarak tüm çalışmalarına son vermelerini tebliğ etmiştir. 7 Kasım 1922’de Babıali’deki başbakanlık ofisi resmen boşaltılmış ve Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’nin yayını durdurulmuştur.
***
Şu sözler, son (36.) Osmanlı Padişahı Halife-Sultan VI. Mehmet Vahdettin’in :

  • “Koşullar ne denli ağır olursa olsun kabul edelim. İngiltere’nin doğudaki bize dost politikası değişmemiştir. Daha sonra bağış ve iyiliklerini kazanabiliriz.”

Ardından, Paris Konferansı’nda Vahdettin’in Sadrazamı ve damadı Ferit Paşa, İzmir için İngiliz işgalini önerir. Buna karşılık, ekonomik, parasal, hukuksal bağımsızlık.. gibi en yaşamsal istemlerden vazgeçer. Hatta, Bakanlıklarda İngiliz Müsteşar bulunması, illerde vali yardımcılığı görevini İngiliz konsolosların yapması ve Osmanlı maliyesinin tümüyle İngilizlerin denetimine bırakılması bile Vahdettin tarafından önerilir. Yeter ki, son (36.) Osmanlı Padişahı “Halife-Sultan” VI. Mehmet Vahdettin, içi boşaltılmış – göstermelik  taht ve tacından geri kalmasın. Ülke parçalanmış, açıkça sömürgeleşmiş, ulus tutsaklaşmış ve vatan toprakları bir avuç kalmış olsa da..

Ülkeyi böylesine satan, vatan haini bir Osmanlı saltanatının işbaşında daha çok tutulmasının ulusa hiçbir yararı olmadığı ortadayken, Lozan Barış Görüşmelerine bağlaşıklarca (İtilaf Devletleri) taraf olarak çağrılınca, Mustafa Kemal Paşa’nın sabrı taşar. Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca emperyalistlerle işbirliği yaparak ülkeyi arkadan hançerleyen Osmanlı Saltanat kadrosunun artık ulusa daha çok ihanetine katlanılamazdı. Mustafa Kemal Paşa ve Türk ulusu “ya bağımsızlık ya ölüm” ilkesiyle şanlı Kurtuluş Savaşı’nı verirken, Vahdettin ve tayfası düşmanla açık işbirliği içindeydiler. Yıllarca savaş alanlarında kan, can ve gözyaşıyla kazanılan ulusal bağımsızlığın ve utkunun Lozan Konferansı’nda masada tehlikeye atılmaması gerekiyordu.

İşte bu gerekçelerle, 1 Kasım 1922’de Saltanat ve Hilafet (Halifelik) birbirinden ayrılarak Saltanatın kaldırılması, TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın şu kararlı sözlerinin ardından oybirliği ile kabul edildi :

  • “Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır.
  • Osmanoğulları zorla Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına zorla el koymuşlardı.
  • Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir.
    Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir.
  • Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir.
  • Bu behemehal olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır…
  • Fakat ihtimal, bazı kafalar kesilecektir.”

İşgalci İngiliz dostlarının (!), kendisinin istemini izleyen gün Malaya zırhlısıyla 17 Kasım 1922’de İstanbul’dan Malta’ya kaçırdıkları son Osmanlı Padişahı Vahdettin’in (Osmanlı tarihinde hiçbir padişahın düşmana sığınmak gibi davranışı görülmemiştir!) Halifeliği de kaldırıldı ve yerine Abdülmecit Efendi seçildi. Böylece ulus yönetiminin demokratikleşmesi ve Cumhuriyet rejiminin yerleşmesi için çok önemli bir adım daha atılmış oldu.

  • Kimi aymazların dediği gibi Mustafa Kemal Paşa diktatör olsaydı,
    kendisine önerilen Halife-Padişah makamını kabul ederdi
    .
  • Oysa O, “en büyük yapıtım” dediği Cumhuriyet’in,
    TBMM istenciyle seçilen demokrat, çağdaş Cumhurbaşkanı olmayı yeğlemiştir.

Böylelikle; Padişahın tebası-kulu olan insanımız, Cumhuriyetin yurttaşı olma yolunda çok önemli bir kazanım sağlamıştır. Egemenliğin kaynağı, gökyüzünden yeryüzüne indirilerek Anadolu Aydınlanma Devrimi’nin en önemli adımı atılarak, Türkiye’nin çağdaş dünyada kendine yaraşır yeri pekiştirilmiştir.
***
1 Kasım 1928’de ise Latin harflerinden oluşan yeni Türk abecesi (alfabesi) kabul edilmiştir. Hard Devrimimizi de içten kutluyoruz 94 yıl sonra.. (Bu akşam, bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘nin  bir anma ve ödül toplantısı olacak Ankara Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız :
DİL DERNEĞİ; HARF DEVRİMİ’NİN 94. YILI | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)

Türk Ulusuna; Anayasamızın 2. maddesinde, “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde” 6 temel niteliği tanımlı –insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik bir sosyal hukuk devleti– olan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetimizde sonsuza dek onurlu bir yaşam diliyoruz..

Cumhuriyetimiz, 99 yılda kendisine kol – kanat gerecek aydın kadroları – kuşakları yetiştirmiştir.

Ayrıca 1 Kasım 1922’den bu yana tarihin köprülerinin altında çooook sular akmıştır.. Küresel toplum insan haklarına dayalı, demokratik, laik, sosyal, çevreci, hukuk devletine evrilmektedir.

Çağımız İNSAN HAKLARI ÇAĞIDIR.. 

Türkiye’de de hiç kimse ama hiç kimse suları tersine akıtmaya ya da tarihin tekerleğini değil tersine çevirmek, çomak sokmaya bile kalkışmamalı, dahası yeltenmemelidir. Herkes haddini bilmelidir. Despotik – teokratik rejimlerin sonu gelmiştir; doğrudan demokrasi yakındır.

AKP=RTE iktidarı / TEK ADAM REJİMİ, Millet – UlusdeğilÜmmet – tebaapeşinde koşmayı bırakmalıdır, boşuna döner avare kasnak ve kendini tüketir.. Ülkemiz sınırlı kaynaklarını boşa tüketiyor, enerjisini yersiz kullanıyor. Oysa 21. yy’da uluslararası toplum ile küresel rekabet öylesine zor, öylesine güç, öylesine bilimsel – akılcı yönetim ve toplumsal düzen istiyor ki… anlatmak kolay değil.. Biatçı ümmet sürüsü değil özgür yurttaşlar!

  • 100. yılda AKP = Erdoğan köktenci bir politik muhasebe yapmalı ülkenin – ulusun geleceğini tehlikeye atacak en küçük bir girişimden bile mutlak olarak, AR-TIK sakınmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti yüzbinlerce şehit-gazi kanı ile kurulmuştur!

Ar-tık; insan haklarına dayalı, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti saldırısı bitmelidir.

  • Saltanat – Halifelik tarihin çöplüğünde tükenip bitmiştir.
  • Egemenlik, bağsız – koşulsuz Ulusundur!
  • Demokratik Cumhuriyet fazilettir (erdemdir) ve özellikle kimsesizlerin kimsesidir!

Bu tartışılmaz gerçekleri içinize sindirmeli ve tek başına iktidarınızın 20. yılı biterken, rotanızı doğru belirlemelisiniz.. Hem siz, hem ülke yoruldu hem de Cumhuriyetçilerin sabrı tükeniyor..

Sevgi ve saygı ile.
01 Kasım 2022, Ankara

GAZETE DURUM ile söyleşi : Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

GAZETE DURUM ile söyleşi..

Yoksulluk, Beslenme Sorunları ve Sonuçları-1

İlknur Yağumli

https://www.gazetedurum.com.tr/ozel-haber/prof-dr-ahmet-saltik—turkiyede-zek%C3%A2-duzeyi-geriliyor–4163

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık (ayrıca Sağlık Hukuku Uzmanı ve Siyaset Bilimci), çok ağır ekonomik bunalım yüzünden derinleşen yoksulluğun, ailelerden çocuklarına bir ‘miras’ olarak kalacağını söyledi.

Dr. Saltık, annelerin ve gebelik döneminde yetersiz-dengesiz beslenen kadınların ve bebeklerinin ciddi sağlık sorunları yaşadığına dikkat çekerek,

  • “Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır!
  • Bebek, anne karnında aç kalır!
  • Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek!!” ifadelerini kullandı.

Toplumun zeka düzeyinin gerilediğine de değinen Saltık, bu durumun ülkenin geleceğini tehdit ettiğini vurgulayarak,

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplum, 21. yüzyılda nasıl ayakta kalacak? Bu çocuklar ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürün… koyamazlar.” dedi.

Türkiye’de yaşanan ağır ekonomik bunalım bir yanda gündelik yaşamı zorlaştırırken öbür yanda giderek daha geniş bir kesimi içine almayı sürdürüyor. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Programı (WFP) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 15 milyon kişi, yeterli gıdaya erişemiyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi’nden Pierre-Alain Fridez’in 2022 Mart’ında hazırladığı rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler arasında. OECD’nin son verilerine göre ise çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması %12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran %20’nin üzerinde bulunuyor. Tüm bu veriler toplum sağlığının tehlikede olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, derin yoksulluğun aile, kadın, çocuk ve bebekler üzerindeki etkilerini GAZETE DURUM‘a değerlendirdi. Dr. Saltık, sözlerini, aşağıdaki sorumuz üzerine şöyle sürdürdü:

Soru : Türkiye’de yoksulluk miras haline mi geliyor? Bu yoksulluk mirası halk sağlığını kısa ve uzun erimde (vadede) nasıl etkileyecek?

“Anne babaların çocuklarına bırakacakları bir mal varlığı, bir maddi servet emekçi kesimler için büyük oranda artık yok. Aileler çocuklarına yoksulluğu miras bırakacaklar. Yanı sıra sağlıksız bir gelecek de bırakmış olacaklar. Anne karnından başlayarak yetersiz – dengesiz beslenmiş olacaklar büyük oranda. Türk-İş’in hesaplarına göre 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı ayda 19 bin TL’sını aştı! Oysa Türkiye’de asgari ücret 4250 TL. Dolayısıyla yoksulluk sınırının dörtte birinin de altında bir asgari ücret! Bu insanların günlük olarak yeterli – dengeli beslenmesini geçelim, karınlarını doyurmaları bile neredeyse olanaksız oluyor.

Yoksulluğun kısa ve uzun dönemde halk sağlığını nasıl etkileyeceğine anne karnından başlayarak bakalım. Gebe bir kadın, gebe kalmayı tasarlayan bir kadın ve eşi, önceden birtakım sağlık incelemeleri yaptırmak durumunda. Örneğin diyabeti (şeker hastalığı) var mı, kalp hastalığı var mı,  hipertansiyonu var mı, birtakım bulaşıcı hastalıkları var mı, aşıları tamam mı, beslenme durumu nasıl?? Örneğin folik asit… Folik asit ucuz ve çok değerli bir besin ögesidir. Eğer gebelik döneminde bu vitamin eksik kalırsa, gebelikten önce tamamlanmaz ise, son derece ciddi doğumsal anomalilere yol açar folik asit eksikliği; nöral tüp defektleri.. Omurga kanalının tam kapanmaması yüzünden omuriliğin açıkta kaldığı ciddi bir durum.

Daha annesinin karnında iken karnını doyuramayan bir bebek…

Gebelik döneminde anne yeterli – dengeli beslenmezse bebek aç kalır.
Yineleyelim; bebek, anne karnında aç kalır!

Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki, daha annesinin karnında iken aç kalan bir bebek düşünün! Yetersiz-dengesiz beslenme, ne denli sakıncalı gördüğünüz gibi. Dolayısıyla bebek, 2500 gramın altında düşük doğum tartısı ile doğabilir. Bu, eğer gebelik zamanında sonlandıysa, gebenin o dönemlerde yeterli-dengeli beslenemediğini gösterir, açlığı gösterir! Gebelik döneminde annenin ve de bebeğin açlığını… Bu bebeklerin ölüm oranları çok yüksektir. Hastalıklara dirençleri çok düşüktür, özellikle bulaşıcı hastalıklara, zatürreye, ishallere yakalanma riskleri çok büyüktür ve yakalandıklarında da ölüm oranları oldukça yüksektir. Dolayısıyla büyük bir risk ve eşitsizlik söz konusudur. Büyük bir dezavantajla büyük bir eşitsizlikle dünyaya gelmiş olur bu bebekler. Yaşamda kalma şansları çok düşüktür, yaşarlarsa sağlık sorunları yakalarını bırakmaz, daha kısa ve düşük nitelikli yaşarlar, çok kırılgandırlar…

Türkiye’de zeka ortalaması geriliyor!

Merkez sinir sisteminin, beyin ve zeka gelişiminin % 95’i yaşamın ilk 2-5 yılında gerçekleşir. Özellikle ilk 2 yıl yeterli-dengeli beslenmeyen, aileden ve anneden yeterli sevgi ve ilgi görmeyen bebeklerin zihinsel gelişimlerinin çok yetersiz kalabildiğini, zeka geriliğine bile uğrayabildiklerini söyleyebilirim. Son araştırmalara göre Türkiye’de zeka ortalaması geçtiğimiz yıllarda 90 IQ iken son verilerle 87 IQ.

  • Zeka düzeyimiz toplum olarak düşüyor.
  • 87 IQ zeka ile 21. yüzyılda bir toplumun ayakta kalması olanaklı değil.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu toplum nasıl ayakta kalacak?

Bu bebekler yeterli-dengeli beslenseler, iyi eğitim alsalar, psikolojik destek alabilseler, zihinsel potansiyellerinin en üst sınırlarına erişebilecek 100-120… daha yüksek zeka düzeyine ulaşabilecekler. Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, “geri zekalı” demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır.

  • Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur.

Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplumda, siz nasıl 21. yüzyılda ayakta kalacaksınız? Türkiye’yi nasıl bağımsız tutacaksınız, kalkınacaksınız, gelişeceksiniz?

Türkiye’de 5 yaş altında çocuklarda “bodurluk” %6-6,5 dolayında!

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması – 2018 (TNSA) verileri böyle. 5 yaş altındaki her 15-16 çocuğumuzdan 1’inin boyu, yaşına ve cinsiyetine göre, beklenenin “çok” (2 standart sapmadan daha çok) altında. Bu durumda kısa dönemde çocuk hastalıkları ve ölümleri artar, uzun dönemde beklenen ortalama yaşam süresi düşer. Yetersiz – dengesiz beslenme nedeniyle bu çocuklarımız “bodur” kalırlar,  boyları çok kısa kalır. Elimizdeki verilerle en son 2018 TNSA raporuna göre, Türkiye’de %6-6,5 dolayında “bodur” çocuk var 5 yaşın altında. Yüz kızartıcı bir tablo bu! Bodur, yaşına ve cinsiyetine göre erişmesi beklenen boyun çok altında kalandır. 2018  TNSA verilerinde Türkiye’de her yüz çocuktan 6’sının (5 yaşın altında), beklenen boyun altında bodur kalması yüz kızartıcı bir durumdur ve bu oran ayrıca Türkiye içinde bölgesel eşitsizlikler gösteriyor.

Yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan çocuklar…

Doğu ve Güneydoğu’ya, Şırnak’a, Batman’a.. gittiğimizde bodurluk oranı %9-10’u buluyor 5 yaş altı çocuklarda. Şırnak’ta, Batman’da.. her 9-10 çocuktan 1’ bodur! Yaşına göre ileri derecede boy kısalığı içinde. Bu oran Batı’da, diyelim ki Ege’de %1’lere düşüyor. Bölgeler arası derin  eşitsizliğimiz de var.

Bu çocuklar zayıf, kavruk, zihinsel (mental) bakımdan yeterince gelişmemiş, dolayısıyla eğitim olanaklarından da yeterince yararlanamayan, tutukluk içinde kalabilecek ve yoksulluğa mahkum, sınıf atlama şansı olmayan bir yaşamda çakılı kalırlar. Uzun erimde (vadede) de aslında beden dirençleri düşük olur, ortalama yaşam süreleri kısalır, yaratıcılıkları sınırlanır.

Bu çocuklar erişkin olduklarında ortaya bir bilimsel yapıt, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimarlık ürünü koyamazlar. Zeka gelişimleri yeterli olamayacağı için iyi eğitim de alamazlar…

  • Yoksulun kızı / oğlu yoksul kalır.
  • Köylü, köyü kalır : Reaya oğlu reaya!

Ülkemizde YoksullaşTIRma politikası uygulanıyor!

Ne yazık ki halkımızın çok büyük bir kesimi, son birkaç aydır özellikle Aralık 2021’den bu yana bir yoksullaşTIRma süreci yaşıyor. Özellikle vurguluyorum, “yoksullaşma değil yoksullaşTIRma!”…

Siyaset biliminde şöyle bir kuram vardır:

Yoksullaştırılan, çaresizleştirilen, ezikleştirilen, seçeneksiz bırakılan insanlar, kendilerine bu eziyeti, bu zulmü yapanların eteklerine yapışırlar. Stockholm sendromu diye bir sendrom. Kendine işkence ve eziyet yapanlara aşık bile olabiliyor, hatta tapabiliyor bu sendromu yaşayanlar!

Dolayısıyla Türkiye’de hala bunca korkunç yoksullaştırıcı zulüm politikalarına karşın, iktidar oylarının dörtte bir dolayından aşağıya inmeyişini bu kurama dayalı açıklayabiliriz.

  • AKP=RTE iktidarının Türk halkını bilerek yoksullaşTIRması, çaresizleştirmesi,
    kendisine bağımlı kılmaya, tabi kılmaya, oy deposuna dönüştürmeye dönük bir politika.
  • Öğrenilmiş çaresizlikle yığınları felç etme politikası güdüyor AKP = RTE baskıcı rejimi!

Bu durum sürdürülemez ve hızla sonlandırılması gerekir, çünkü yıkım çok ağır ve giderimi çok çok güç..
==============================
Not : Bu yazımız, yukarıdaki internet erişminde GAZETE DURUM web sitesinde, ufak tefek kimi değişikliklerle yayınlanmıştır (11.06.2022). Muhabir Sn. İlknur Yağumli’ye teşekkür ederiz. 2. Bölümü izlemek için lütfen tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2022/06/12/gazete-durum-ile-soylesi-yoksulluk-beslenme-sorunlari-ve-sonuclari-1/

ADD’nin 23 Nisan 2022 Bildirgesi ve Sözde Ermeni Soykırımı

Dostlar,

Dün gece (24 Nisan 2022), saygın ve yurtsever yayıncı Sn. Gülgün Feyman Budak‘ın konuğu olduk. Kişisel youtube kanalında bizi konuk ettiler sağolsunlar. Üstelik bu kanalın adını, bizim önermemiz üzerine “Gülgün Feyman AYDINLANMA TV” koydular!

Anımsanacağı üzere bizim web sitemizin adı da bu sözcüğü içeriyor:

  • BİLİMSEL AKILCILIĞIN PUSULA OLDUĞU TIP ve AYDINLANMA SİTESİ

Olsun, o güzelim “AYDINLANMA” sözcüğü Sn. Feyman’ın youtube kanalının adında da bulunsun.. Kotayla değil ya… Üstelik Sn. Feyman bu kanalda Ulusunu aydınlatma çabası sürdürecek yüreklilikle ve bağımsız olarak, uzun yıllardır yapageldiği gibi..

O AYDINLANMA ki, insanı insanlaştıracak… 2 yüzyıl geriden geldiğimiz.. Büyük ATATÜRK sayesinde ANADOLU RÖNESANSI = KEMALİZM ile atak yapıp çağı yakalamaya çabaladığımız..
***
2 konumuz vardı.. İlki, 23 Nisan 2022 günü ADD’nin (Atatürkçü Düşünce Derneği) Ankara’da coşkuyla ve 8 bin dolayında yurtseverin katılımıyla gerçekleştirdiği görkemli ve tarihsel

  • “102. Yıl : 23 Nisan Ulusal Egemenlik Buluşması ve Şenliği” 

ve bu vesile ile hazırlanan

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU

metnini irdelemek ve daha yaygın kitlelere ulaştırmak.. Metin tam sayfa olarak Cumhuriyet‘in arka sayfasında yayınlanmıştı (paralı ilan). Yeniçağ da yayınladı. Ancak SÖZCÜ, bildirge (manifesto) başlığında yer alan “Yeniden” sözcüğüne takılmış (??!!) ve bedeliyle bile ilan almamıştı! Oysa AKP=RTE iktidarı ha bire, içeriğini bir türlü tamaçıkla(ya)madığı “Yeni Türkiye – 2023 hedefleri” diye savsöz (slogan) tutturmuş, gidiyor!? SÖZCÜ yönetimini anlayamadık!?

Söz konusu Bildirge, tarihsel değer ve önemde, içerikte. ADD kurullarında uzun emeklerle hazırlandı, son derece ölçülü, sorumlu, ağırbaşlı, yürekli ama yapıcı!  Tüm metni pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız :

Bildirge, ana başlıklara ülkemizin temel sorunlarına değinmekte, durum saptaması yapmakta, sürüklendiğimiz kritik aşamaya dikkat çekmekte ve Kemalist çözüm önerileri sunmakta. Bunları birer birer irdeledik yaklaşık 45 dakika boyunca. Okunmasını, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz. Geleceğimiz olan çocuklarımızın bayramı olan 23 Nisan günü, 102. yılda, Ulusal Egemenliğin gerçek anlamını ulusumuzla paylaşmak istedik. ADD’nin kuruluş amacı bu!

Ardından, sözde “Ermeni soykırımı” iftirasına, emperyalist yalanına geçtik. 24 Nisan 2022 günü (24 Nisan 1915’ten 107 yıl sonra..) ve daha önceleri web sitemizde yer verdiğimiz belgeli makale ve yazılarımızdan, bu konuda sunduğumuz konferanslardan yararlanarak konuyu değerlendirerek Sn. Feyman’ın yerinde sorularını yanıtlamaya çalıştık. Örn. 3 Mayıs 2013’te sunduğumuz görsel konferans… belgelere dayalı 85 yansı (slayt) ile..


Ayrıntılı bilgi ve yansıları görmek için lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2022/04/24/ermeni-soykirimi-emperyalist-iftira-2/

Sn. Feyman’ın bu bağlamda sorularını yanıtlarken yansıları da ekrana yansıttık büyük ölçüde. Yaklaşık 45 dakika kadar da bu konuşmamız sürdü.. Toplam 1,5 saat, belgesel, arşivlenecek bir çalışma oldu Sn. Feyman’ın sayesinde. Sunumu bütünüyle izlemek için lütfen aşağıdaki görseli tıklayınız..

AİHM’nin sözde Ermeni soykırımı hakkında verdiği kesinleşmiş karar özetini ekleyelim :

Birleşmiş Milletler 1948 Sözleşmesine göre ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin 17 Aralık 2013 günü açıkladığı ve yine AİHM Büyük Daire’nin 15 Ekim 2015 günü açıkladığı Perinçek-İsviçre Davası kararlarına göre;

  • Soykırım, Birleşmiş Milletler 1948 Sözleşmesinde açıkça tanımlanmış olan bir suçtur.
  • Soykırım suçunun varlığına, ancak eylemin yapıldığı ülkenin yetkili ceza mahkemesi veya yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi (Lahey Adalet Divanı) karar verebilir.
  • 1915 olayları sırasındaki eylemlerle ilgili yetkili ceza mahkemeleri Türkiye’nin yetkili ceza mahkemesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir.
  • Parlamentolar, hükümetler, belediyeler, akademik kuruluşlar, üniversiteler vb. herhangi bir eylemin, örneğin karşılıklı kırımın soykırım suçunu oluşturduğu konusunda hüküm kuramazlar, karar veremezler.
  • 1915 olayları sırasında soykırım suçu işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı olmadığı için, “Ermeni soykırımı”ndan söz etmek hukuk dışıdır…

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik