Etiket arşivi: Abdullatif Şener

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 21 Haziran 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

NAS

Yıllardır faiz indirimine NAS’tan dolayı karşı olduğunu söyleyen RTE, Şimşek ve MB Başkanına faiz indirimi (AS: “artırımı” olmalı..) konusunda yetki verdi.

Din mi değişti, din anlayışı mı?..

GİDİŞ

RTE, faiz indirimini (AS: “artırımını” olmalı) kabul etmekle birlikte erkekliğe krem sürmedi ve “Ekonomide öyle çok şey değişmeyecek” dedi.

Kötü gidişe devam kararlılığı…

SÖZ

RTE seçim meydanlarında emekli ikramiyesini artıracakları sözü verdi.

Sözün nereden çıktığı önemli…

OMURGA

Abdüllatif Şener;

Erbakan’dan ayrılıp AKP kuruluşuna katıldı.

AKP’de Bakanlık yaptı.

RTE ve arkadaşlarını dürüst bulmadığı için kendi parti kurdu, tutturamadı CHP’ye geçti.

CHP’de milletvekilliği yaptı.

Cumhurbaşkanı ve milletvekili adayı yapılmadığı için CHP’ye de sırtını döndü.

Birinci turda Sinan Oğan’a, ikinci turda geçersiz oy verdiğini açıkladı.

Sandığında geçersiz oy çıkmadı ama yalanı ortaya çıktı.

Dürüstlük taslayıp parti değiştiren çıkarcı omurgasızlar sürümde…

KAFA

Abdüllatif, geçersiz oy yalanı ortaya çıkınca, “TV ‘de soru soranlarla kafa bulmak için öyle dedim” diye kıvırttı.

Önce boynunun üstüne sağlam bir kafa bulmalı…

VEKİLİMİZ

AKP eski milletvekili Z. Gül Yılmaz’ı durdurduğu için hakarete maruz kalan iki trafik polisi meslekten ihraç edildi.

Onlara “Yürü ya vekilim!” dendi. Durdurulamazlar. Yasayı uygulayan yanar

MEDRESE

Şanlıurfa’da, ahırda asılı bulunan 12 yaşındaki Abdulbaki Dakak’ın eğitim (??!!) gördüğü kaçak kuran kursu (medrese olarak adlandırılıyor) kapatıldı.

Aile şikayetçi olmaz.

Kimse ceza almaz.

“Kurs” (!?) yeniden açılır…

TAŞ

Sakarya’da yıllar önce kapatılan taş ocağı, Ali İnci’nin AKP‘den vekil olmasıyla  faaliyete başladı.

Ocak kardeşine aitmiş.

Yedik sayın vekilim!..

YASSAK!

AKP karşıtı söylemleri olan sanatçıların konserleri bir bir iptal ediliyor.

Sanat mı, tükür.

Biat mı, şükür…

MERKEZ

Hüda Par Sosyal İşler Başkan Yardımcısı Aynur Sülün, seçimin sonucunu dindar kesimin belirlediğini bu durumda dindar kesimin istediği doğrultuda, Kur’an merkezli bir eğitim sistemi olması gerektiğini söyledi.

Durmak yok, geriye doğru yola devam!..

Niye şaşırıyorsunuz?

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
18 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Önceki dönemde CHP’den milletvekili olan ama son seçimde aday gösterilmeyen eski AKP kurucusu Abdüllatif Şener, ilk turda Sinan Oğan’a oy verdiğini, ikinci turda geçersiz oy kullandığını açıkladı. Ancak Barış Pehlivan’ın ortaya çıkardığına göre, Şener’in oy verdiği sandıkta hiç geçersiz oy çıkmamış!

Şener’i CHP’ye getiren kimdi biliyor musunuz? CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu. SSK genel müdür yardımcılığı görevi sırasında Kılıçdaroğlu ile çalışan Kuşoğlu, 2002-2008 arasında Mehmet Ağar’ın Doğru Yol Partisi’nin ve Demokrat Parti’nin genel başkanı olduğu dönemlerde, bu partilerde siyaset yaptı; 2009’da AKP’den istifa eden Şener’in Türkiye Partisi’nin kurucularından biriydi!

2010’da o partiden istifa edip CHP’ye katıldı, dört dönem milletvekili oldu. Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilseydi, önemli bir bürokratik görevde ya da kabinede yer alacaktı.

Kuşoğlu hakkında bilinmesi gereken önemli bir şey daha var. 2011’de CHP Parti Meclisi üyesiyken, Gülen Cemaati’nin gazetesi Zaman’daki röportajında, tekke ve zaviyelerin Devrim Kanunları ile kapatılmasının topluma zarar verdiğini belirtip şunları söyledi:

  • “Şu anda toplumu kültür ve inanç konusunda besleyecek bu damardan yoksunuz. Bu tür kurumlara ihtiyaç var, yeniden kurulması için gerekli hazırlıkların yapılması gerekir. Tekke ve zaviyeler, çağdaş kurumlar olarak tekrar benimsetilmeli. ‘Bunlar irtica yuvaları!’ Yok öyle bir şey. Tam tersine kültür yuvaları.”

Çok açık ki Cumhuriyet Devrimleri’ne karşı çıkanlar, siyasal İslamcılar, tüzüğüne göre laikliği savunması gereken CHP’ye sokulmuş, milletvekili adayı yapılmış ve parti politikalarını belirlemiştir.

Bunun sorumlusu Kılıçdaroğlu ve partinin yetkili organlarında görev yapanlardır.

Yazımın devamında, 15 Ocak 2023’te bu köşede çıkan makalemden bazı bölümleri paylaşacağım. Çünkü CHP’deki ideolojik yozlaşma hakkında çok uyardık; şimdi olaylara şaşıranlara şaşırıyorum…

CUMHURİYET DEVRİMİ, KARŞIDEVRİMCİLERLE KORUNMAZ, YIKILIR

Altılı Masa, Türkiye’de şeriatçı, faşizan eğilimin yükseldiği bu dönemde, “demokrasi çatısı altında buluşan partilerin yarattığı seçenek” olarak topluma sunuldu. Erdoğan’ın “Şahsım Devleti”nin karşısına “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” konuldu. Otokratik bir yönetime karşı demokrasi vaat edildi.

Hemen herkesle kavga eden bir iktidara karşılık olarak “helalleşme” söylemi siyasete sokuldu. Yanlış bir siyasetti ama gerilimden yılan ülkede gerektiği gibi sorgulanmadı. Helalleşilenler arasında liberaller, sağcılar, siyasal İslamcılar, tarikatlar ve cemaatler de yer aldı ama Masa dağılmasın diyenler sustu.

MASADA SİYASAL İSLAMCI VARSA NE OLUR?

Masadakiler siyasal İslamcı ise demokrasi vaat edemezsiniz. Çünkü onlar varsa, laikliği sulandırmadan savunamazsınız. Laiklik olmayınca da demokratik bir yönetim kuramazsınız.

Masadakiler, kadın düşmanı tarikat liderlerine “kanaat önderi” diyorsa, kendiniz laikliği feda etmiş olsanız bile, tabanınızdaki huzursuzluğu önleyemezsiniz.

Masadakiler, AKP’nin en karanlık döneminde başbakanlık yapmışsa ve o dönemdeki vahim olaylar hakkında susuyorsa ya da ekonomi yönetiminin idaresinden sorumlu bakan olup özelleştirmelerin altına imza atmışsa, halkın hakkını geri alacağınızı ve karanlığı dağıtacağınızı iddia edemezsiniz.

Masadakiler, anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerine karşı görüş açıklıyorsa, birliği sağlayamazsınız.

Masadakilerle el ele verip, TÜSİAD’a övgüler düzerek NATO’culuk oynarken emekçilerin haklarını koruyacağınızı söyleseniz de kimseyi inandıramazsınız.

  • Masadaki siyasal İslamcı eski AKP’liler karşıdevrimci görüşleri savunurken iktidarınızda AKP’yi sandığa gömeceğinizi söylerseniz, yalnızca kendinizi kandırırsınız. 

ÖDÜNLER, ŞANTAJLAR ve GERÇEKLER

Bunca zamandır Altılı Masa’nın bileşenlerinin demokrasi anlayışları ve beslendikleri siyasal damarların yarattığı uyumsuzluğun üzeri örtüldü. “Partiler arasında farklar olabilir, parlamenter sisteme ve demokrasiye odaklanılsın” denildi. Uyumlu görünmek için de sürekli sağa eğilen CHP oldu. Siyasal İslamcı ve sağcı partiler, hiçbir ödün vermezken CHP, kendi tabanını uzaklaştırma pahasına ilkelerini rafa kaldırdı.

CHP’nin iktidarı değiştirmek için taktiksel olarak bu ödünleri verdiği düşünülse bile, asgari olarak vaat ettiği demokrasinin Altılı Masa’daki liderler ile sağlanamayacağı açıktır. Seçmenin tıpış tıpış gidip kendisine oy vereceğini düşünen varsa yanılır.

Nitekim laikliğin ne kadar hayati (denli yaşamsal) olduğunu bilenler, siyasal İslamcı bir partinin TBMM’de grup kurabilmesi için gereken 20 milletvekili adayı CHP listesinden seçime girerse, oy vermem diyor!

Bir ittifaktaki partiler arasında farklı görüşler olabilir ama siyasal İslamcılar ile fark ayrıntıda değil, temeldedir.

  • Karşıdevrimcilerle, Cumhuriyet Devrimi ve onun kazanımları korunmaz,
    ancak yıkılır.

Atatürk’ün Mirası, AKP’nin İflası!

Atatürk’ün Mirası, AKP’nin İflası!

Doç. Dr. Abdüllatif ŞENER
Konya Milletvekili
21 Kasım 2020 Cumhuriyet

Kaynaklar ve icraatlar açısından Cumhuriyetimizin ilk dönemi ile son dönemini karşılaştırmak, kuruluşumuzu ve bugünkü gidişimizi görmek açısından ilginç sonuçlar ortaya koymaktadır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde tekeden süt çıkarırcasına yokluklar içinde modern bir ülke inşa edilmiştir. Yedi düvelin işgaline son verilmiş, okuryazar oranının %3 olduğu, tarımın öküzlerle, sabanlarla yapıldığı, girişimci sınıfının bulunmadığı, sanayi üretiminin esnaf faaliyetlerini aşamadığı, doktor ve mühendis sayısının çok az olduğu bir dönemde; sanayi devrimi gerçekleştirilmiş, savaş uçakları üretilmiş, başta demir-çelik olmak üzere, gelişmiş sanayi tesisleri kurulmuş, tarımda traktör ve modern tarım aletleri kullanımına geçilmiştir.

Devlet yeniden kurumsallaştırılmış; hukuk reformu yapılmış, Hıfzıssıhha’da bugün bile üretilemeyen pek çok aşı üretilmiş, yeni üniversiteler kurulmuş, ulaşımda devrim yapılmış ve yokluklar içinde ülke doğudan batıya, kuzeyden güneye demiryolları ile bağlanmıştır.

Cumhuriyetimizin bugünkü AKP’li yıllarında ise iktidar, bir asırlık gelişmiş insan ve kurumsal potansiyeli devralmış ve devasa kaynaklar kullanmış, ama demokratik kurumları tahrip etmiş, genç insan potansiyelimizi umutsuzluğa mahkûm etmiş, küresel teknolojik ve ekonomik rekabetin gerisinde kalmıştır.

KAYNAK KIYASI BİLE YETERLİ

Bu iki iktidar döneminde kullanılan kaynakların karşılaştırılması bile son dönemin bir iflası, ilk dönemin bir büyük gelişimi sağladığını göstermeye yeterlidir.

AKP iktidarı kamu harcamalarını karşılamak için milli gelirin %33’ünü vergi ve diğer kamu gelirleri olarak toplamıştır. Atatürk döneminde ise milli gelirin yalnızca %7’si gelir olarak kullanılmıştır. Yani AKP iktidarı, yaşayan vatandaşlarımızdan 4.7 kat daha fazla vergi toplamıştır.

Bu son iktidarın, birinci dönemden farklı olarak henüz hayatta olmayan vatandaşlarımızın birikimlerini de kullanmış olduğunu bilmemiz gerekir. Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinden başlayarak kurulan fabrikaları satarak 70/80 milyar Dolar (600 milyar lira dolayında) ek bir kaynak kullanmıştır. Yani salt yaşayanlardan daha çok kaynak devşirmekle kalmamış, Cumhuriyetimizin kurucularının biriktirip sonraki kuşaklara devrettiği varlıkları da harcamıştır. 

Cumhuriyetimizin kurucuları ise geçmiş kuşakların biriktirdiği bir kaynağa sahip olmamıştır. Üstelik başta demiryolları olmak üzere yabancılara ait ekonomik tesisleri para vererek devletleştirmiştir.

YOKLUKTAN VARLIĞA, VARLIKTAN YOKLUĞA

Kaynaklar açısından üçüncü fark borçlanmalardır. Yani gelecek kuşakların henüz kazanmadığı paraların harcanmasıdır. AKP iktidarı, Cumhuriyet tarihi boyunca en çok borçlanan iktidardır. Bu iktidarın yaptığı iç borçlanmalar, dış borçlanmalar, KÖİ projeleri ile gelecek kuşaklara devrettiği ödeme yükümlükleri, ülkeyi sürekli krizlere sokacak düzeydedir.

Cumhuriyetimizin kurucuları ise gelecek kuşaklara hiç borç yükü devretmemiştir. Aksine Osmanlı’dan kalan dış borçları ödemiştir. Osmanlı’dan kalan bu dış borçlar günümüze eskale edildiğinde toplam tutarı bir yıllık milli gelirimize (GSYH) denktir.

Kısaca AKP iktidarı bir mirasyedi misali, yaşayan yurttaşlarımızdan bir asırdır hiçbir hükümetin almadığı kadar para tahsil etmiş, terk-i hayat etmiş geçmişlerimizin birikimlerini yemiş ve doğmamış çocuklarımızın henüz kazanmadığı gelirlerine el koymuştur. Ve başarısızdır.

Cumhuriyetimizin kurucuları ise yaşayan vatandaşlarımızdan çok daha az vergi almış -tarımın milli gelir içindeki payının %80 olduğu, vergi gelirlerinin büyük çoğunluğunun tarımsal kaynaklı olduğu bir dönemde, Kurtuluş Savaşımızı başarıya ulaştırmış, yoksul halkımızın üzerindeki en ağır vergi olan “aşarı” kaldırmış-, halkı vergi ile bunaltmamıştır. Önceki kuşakların birikimlerini bütçe gelirlerine dönüştürmemiş, tam aksine Osmanlı’nın dış borçlarını ödemiş ve Türk milletinin henüz doğmamış çocuklarına borç yükü devretmemiştir.

ÜÇ EVRELİ KÜRESELLEŞME

Küreselleşmenin 3 evresi vardır. Birincisi 15-18. yüzyıllar arasıdır. Bu dönemde bilinmeyen kıtalar keşfedilmiş, insanlar oralarla iletişime geçmiştir. Piri Reis’in 1513 tarihli haritası bu dönemi Osmanlı’nın erken gördüğünü gösterir ama Osmanlı haritacılıkta bile Piri Reis’in çizgisini tutturamamıştır. Üstelik Kanuni, Piri Reis’i idam ettirmiştir.

Küreselleşmenin 2. evresi 18. yüzyıldan 20. yüzyılın sonuna kadar sürer. Bu dönemde telgraf, telefon, trenler, otomobiller, süratli tekneler ve uçaklar gibi iletişim ve ulaşım araçları dünyayı küçük boya çevirmiştir. Bu dönemde Cumhuriyetimizin kurucuları sanayileşmiş ülkelerin en son teknolojilerine denk bir sanayileşme, ulaşım ve iletişim seferberliği ile küreselleşmenin 2. evresini yakalamışlar ve tüm mazlum milletlere örnek olmuşlardır.

Küreselleşmenin 3. evresi ise 2000 sonrasıdır. Türkiye’de AKP’li yıllardır. Ve bu yıllar bir mirasyedi yıllarıdır. İsraf edilen yıllardır. Geleceği ipotek altına alan yıllardır.

Allah sonumuzu hayreylesin!

Vurun CHP’ye!

Vurun CHP’ye!

Cumhuriyet, 22 Mayıs 2018
(AS: Bizim ironik katkımız yazının altındadır..)

1) Tehlikesi yok; terör örgütüne üye olmadan yardım ettiğinizi veya cumhurbaşkanına hakaret ettiğinizi iddia ederek kimse sizi hapse atmaz… 
2) Havası var; CHP’ye yönelttiğiniz eleştiriye göre, solda veya sağda istediğiniz konuma yerleşir, entel görünürsünüz. 
3) Modaya uygun; herkes yapıyor, siz de yapın!
***
Demokratlık konusunda eleştirin: 
İsterseniz, “Çok demokrat, fazla müsamahalı, parti içinde bile disiplin yok” deyin…
İsterseniz tam tersini söyleyin; “Demokrat görünümlü ama aslında otoriter, parti içinde bile demokrasi yok” deyin.
***
Genel çizgi konusunda eleştirin: 
İsterseniz, “Sol parti, Türkiye’de seçmen çoğunluğu sağda, asla iktidar olamaz” deyin… 
İsterseniz, tam tersini söyleyin; “Sağdan oy istiyor, sağa açılıyor, bu yolla iktidar olamaz” deyin.
***
Devlet konusunda eleştirin: 
İster, “Üniter devletten yana, baskıcı ve faşizan” deyin… 
İster tam tersini söyleyin; “Federasyonu savunuyor, bölücü” deyin.
***
Mezhep konusunda eleştirin: 
İster “Alevicilik yapıyor” deyin… 
İsterseniz tam tersini söyleyin; “Alevilerin haklarına yeterince sahip çıkmıyor” deyin.
***
Etnikçilik konusunda eleştirin: 
İsterseniz, “Kürtçülük yapıyor” deyin… 
İsterseniz, tam tersini söyleyin; “Kürtlerin haklarını yeterince savunmuyor” deyin.
***
Genel Başkanı eleştirin: 
İsterseniz, “Çok efendi, İskandinav ülkelerinde iyi olur ama bizim millete yaramaz” deyin… 
İsterseniz tam tersini söyleyin; “Partililerini de, seçmeni de dinlemiyor, kendi dediğini bastırıyor” deyin.
***
Milletvekili adaylarını eleştirin: 
İsterseniz, “Solcular tasfiye edildi, çok sağcı” deyin… 
İsterseniz, tam tersini söyleyin; “Fazla solcu liste” deyin.
***
Sonuç olarak: 
CHP’yi eleştirin de eleştirin… 
CHP’ye vurun da vurun! 
Nasıl olsa Erdoğan/AKP iktidarına gücünüz yetmiyor… 
Sizin gücünüz yetse bile dalkavuk havuz medyası sesinizi duyurmuyor
Hiç olmazsa, böylece şimdilik kendinizi tatmin eder, sonra da, Tek Adam Yönetimi altında inim inim inlerken, “Ülkede doğru dürüst muhalefet yok ki, bütün suç CHP’nin” diyerek teselli bulursunuz! 
Bana gelince: 
1) DEMOKRASİYİ VE HUKUK DEVLETİNİ YENİDEN KURACAĞI İÇİN… 
2) ÇOCUKLARIMIZA İPOTEK KOYAN EĞİTİMİ ÇAĞDAŞLAŞTIRACAĞI İÇİN

CHP’Yİ DESTEKLİYORUM VE DESTEKLEMEYE DE DEVAM EDECEĞİM!
===============================================
Dostlar, 

Emre hocamız böyle yazmış..Tabii yıkıcı biçimde vurmayalım ama eleştiri olmadan demokrasi olur mu?
Hepsi bir yana da, Konya’dan halen tek Milletvekili olan Dr. Cüneyt Hüsnü Bozkurt neden konmadı listeye?? Aslanlar gibi bir Kemalist idi değil mi! Yürekli, birikimli, deneyimli..
Bir AKP kurucusu olan Abdüllatif Şener’e neden tercih edildi? Şener, Konya’dan 4 vekil çıkaracağız.. buyurdu. Hüsnü bey gene 1. olurdu, madem 4 çıkacak, Şener de haydi 4. demeyelim ama 2. ya da 3. yapılırdı..
Süheyl Batum da dışlandı..
Balbay da öyle..
Ama geçmişte Atatürk’e hakaret eden Bekaroğlu duruyor,
kodlu CIA ajanı olduğu her yede yazılan Avukat milletvekili gene aday!??!!
………….
…………..

En iyisi biz Emre Kongar hocamızı kırmayalım, elbet bir bildiği vardır!
Derin derin yutkunalım ve şu kritik  mi kritik 24 Haziran seçimini de geçirelim ve
hesaplaşma bir başka bahara kalsın..

Sevgi ve saygı ile. 22 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com



Erdoğan seçimi kaybedecek çünkü

‘Erdoğan seçimi kaybedecek çünkü…’


AKP’nin kurucu üyelerinden eski milletvekili Abdüllatif Şener 24 Haziran seçimlerine giden süreci, ekonomideki gidişatı ve cumhurbaşkanı adaylarını değerlendirdi.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/977799/_Erdogan_secimi_kaybedecek_cunku…_.html 17.5.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye ekonomisinin çok kötü durumda olduğunu ifade eden eski milletvekili Abdüllatif Şener, milli paranın değer kaybetmesinin ekonominin barometresi olduğunu söyleyerek;

  • Milli paranın değer kaybetmesi demek uluslararası ticarette, ekonomik ilişkilerde rekabet edemiyorsunuz, ihracattan çok daha fazlasını ithal ediyorsunuz, bunun neticesinde milli geliriniz gerekli düzeye çıkamıyor ve diğer ekonomik göstergeleriniz de bozuluyor demektir.” dedi.

Ekonomideki bu durumun 24 Haziran seçimlerine yansıyacağının altını çizen Şener, Politikyol’dan Pelin Teymur’a verdiği röpotajında; ekonomideki sıkışıklığın bütün vatandaşlara yansıyacağını bu durumun da Erdoğan’ın seçimi kaybetmesine neden olacağını söyledi.

Doların yükselişiyle beraber ekonomide ciddi bir kriz söz konusu.
Sizce ekonominin gidişatı ne yönde olacak ve bu durumun seçime etkisi nasıl olacak?

Açıkça görüyoruz ekonomi uzunca bir süredir Türkiye’de kötü yönetiliyor. Ekonomiyi kurallara göre yönetmesini bilmeyen, gerekli önlemleri almasını bilmeyen, Türk ekonomisinin dinamiklerini harekete geçiremeyen bir iktidardan söz ediyoruz. Düşünebiliyor musunuz sürekli milli para değer kaybediyor. Bu durum ekonominin barometresi gibidir, ekonominin nereye gittiğini gösterir. Küresel rekabet gücünü kaybettiğini gösterir ekonominin. Milli paranın değer kaybetmesi demek uluslararası ticarette, ekonomik ilişkilerde rekabet edemiyorsunuz, ihracattan çok daha fazlasını ithal ediyorsunuz, bunun neticesinde milli geliriniz gerekli düzeye çıkamıyor ve diğer ekonomik göstergeleriniz de bozuluyor demektir. Gerçekten Türkiye ekonomisi böyle bir noktada. Son dönemlerde de bildiğiniz gibi bir taraftan cari açığın artması, bir taraftan dış borçların artması nedeniyle dış açıkta büyük problemler ortaya çıktı.

  • 1 yıl içinde 220 milyar dolar bulmak zorunda Türkiye. Bunu bulamadığı takdirde bu krizdir ve bütün sektörleri derinden etkileyen sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Şu anda sıcak para bulma sıkıntısı var mı?

Zaten Türkiye’de cari açık döviz sıkıntısına yol açıyor ve bu nedenle de dolar sürekli yükseliyor. Yabancı parayı bir mal gibi düşünebilirsiniz. Bir mal piyasada kıt hale gelirse, yani talep arzdan fazla hale gelirse, o malın fiyatı yükselir. Döviz de öyledir.

Dövize çok ihtiyacınız var. Neden?
Dış borcunuz çok, dış borç ödemeniz var. Ayrıca ithalat fazlanız var. İthalatı karşılayabilmeniz için de dövize ihtiyacınız var. Türkiye’nin döviz talebi o kadar yüksek ki bunu karşılamakta
zorluk çektiği için dövizin değeri sürekli artıyor
. Bu dış dengeden kaynaklanan bir hadisedir ve sürdürülemez bir şeydir. Belli bir noktaya geldiği zaman bütün göstergeleri topyekun bozacak şekilde patlar.

  • Yani ülke krize doğru gidiyor. Bana kalırsa zaten krize giden ekonomiyi gördüler onun için hemen 24 Haziran gibi çok erken tarihte seçim kararı aldılar. Seçimi kazandıktan sonra kriz çıkarsa “Önümüzde 4-5 yıl var, toparlarız, millet batırdığı parayı, işyerini, çektiği acıyı unutur.” diye düşündüler. Bütün taktik bundan ibaret.

Soru : AKP seçimi kazansa bile yönetilemez bir tablo olduğu söyleniyor.
Bu nedenle tekrar bir seçimin gündeme gelebileceği konuşuluyor.

AŞ : Seçim sonrası biliyorsunuz Türkiye’de rejim değişmiş oluyor. 16 Nisan referandumunun
bazı maddeleri yürürlüğe girmişti, seçim sonrası diğerleri de girecek. Başbakanlık kalkacak, cumhurbaşkanı hükümetini kuracak. Cumhurbaşkanının kuracağı hükümet, eski parlamenter sistemdeki hükümete benzemeyecek. O hükümette yetkili tek bir kişi olacak o da cumhurbaşkanı. Bakan denilen kişiler parlamenter demokrasideki bakanlar kadar etkili ve güçlü olamayacak. Onlar sadece cumhurbaşkanının hükümetinde, cumhurbaşkanının değişik konulara bakan sekreterleri gibi olacaklar. Böyle bir ortamda hükümet üzerindeki parlamento denetimi de ortadan kalkacak. Parlamenter demokraside hükümet kurulduğu zaman Meclis’ten güven oyu alamazsa hükümet kurulamaz. Ancak cumhurbaşkanının kuracağı hükümetin güven oyuna ihtiyacı yoktur. Hükümeti kurdum bitti diyecek. Parlamenter demokraside Meclis bir bakana gensoru verdiği zaman, düşürdüğü zaman o bakan artık bakanlık yapamazdı. Şimdi Meclis’in bir bakanı düşürme yetkisi olmayacak. Meclis, hükümete güvensizlik oyu verdiği zaman hükümet değişirdi şimdi Meclis’in o yetkisi de olmayacak. Hatta bir milletvekilinin Meclis kürsüsünden bir bakana soru sorma hakkı da olmayacak. Dolayısıyla 24 Haziran’dan sonra kazanan cumhurbaşkanının hükümeti Türkiye’yi yanlış idare ettiğinde,

  • Türkiye’yi kuzeyiyle, güneyiyle, doğusuyla, batısıyla ülkeyi savaşa soksa, her gün her mahalleye bin tane cenaze gelse bu hükümeti değiştirecek bir mekanizma sistemin içinde yoktur.

İstikrar diyorlar ya bunların istikrarı böyle bir istikrar. Dolayısıyla ben ekonomi çok kötü duruma gelecek, hükümet düşecek diye bir şey beklemiyorum.

  • Ne pahasına olursa olsun Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomik krizden dolayı mahvı perişan olsa bile, işsizlik ayyuka çıksa, iş adamları batsa, çiftçi açlık sınırının altına düşse bile
    iktidarı bırakmaz.
    Onun için önemli olan iktidarda kalmaktadır.
  • Böyle kötü bir ekonomik tablo ortaya çıkarsa zamana oynayacaktır. Seçimi bir kere aldım, cumhurbaşkanı oldum, Meclis benimle uğraşamaz diye zamana yayacaktır. Ekonomi bir kere
    dip yaptıktan sonra, vatandaş da bu ekonomiye alıştıktan sonra yavaş yavaş toparlanmaya başlayacaktır. Üç-dört sene içinde belli bir noktaya gelecektir. Ondan sonra da yeni nokta yeni seçim olacaktır.
  • O yüzden bu seçimler ölüm kalım meselesi. Ülke ya var olacak ya yok olacak.
    Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı var. Normalleşmenin bir tek yolu vardır;
    kendini çok yetkili görüp hiç sorumlu görmeyen bu iktidar yapısının değişmesi

Ekonomideki bu durum seçimden önce etkisini gösterir mi?

Şu anda etkisini göstermeye başladı zaten. Önümüzde 40 güne yakın bir süre var. Ve bu süre çok zor geçeceğe benziyor. Mesela Dolar 4 TL iken 4,50 TL oldu. Neresinden bakarsanız bakın korkunç bir artış var. İthalat yapan tüccar dışarıdan yüksek dövizle getirdiği malı içeride kaça satacak? Zaten kâr marjları düşmüşken bu kez iç piyasada bu ürünleri satma zorluğuna düşecek.
Bütün sektörler can çekişecektir. Fabrikalar pahalı maliyetler yüzünden ürün satamayacaktır,
bu fabrikalar iflas edecektir, kapanacaktır. Artık insanlar ticaret yapmayacaktır. Esnaf dükkanının kirasını ödeyemeyecektir. Bütün gelir grupları sıkışacaktır. Bu sıkışıklık elbette iktidarda olanların algısını vatandaş gözünde sürekli bozacaktır. Bu durum da oya yansıyacaktır.

  • Öyle zannediyorum ki neticede Sayın Erdoğan seçimi kaybedecektir.

Erdoğan’ın “Milletimiz tamam derse kenara çekiliriz” sözlerini
nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaptığı açıklamaya ben çok önem vermiyorum. Kaybederse ne olur? Ben birçoklarının zannettiği gibi köşesine çekileceğini ya da yurt dışına gideceğini sanmıyorum. O, elinde tuttuklarıyla mücadeleye devam eder. Yani Meclis’te partisi var ve onun genel başkanı.
Onu bir güç olarak elinde tutacaktır ve mücadelesine devam edecektir.

Meclis çoğunluğu muhalefete geçecek mi sizce?

Evet bence geçecek. Cumhurbaşkanlığı seçimleri henüz ortada olsa bile, şu anki siyasi tablodan görünen şey, muhalefetin seçimlerde Meclis’te çoğunluğu sağlayacağı yönündedir.

HDP barajı geçecek mi?

HDP’nin barajı çok rahat geçeceğini düşünüyorum.
Ama HDP’nin herhangi bir kazaya uğramamak için çok çalışması gerektiğini de düşünüyorum.

Muhalefetin cumhurbaşkanı adaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adayların hepsine baktığımızda hepsinin kendi seçmen kitlesi olduğunu görüyoruz.
İlk turda herkesin kendi seçmen kitlesine hitap edecektir. Cumhurbaşkanı seçiminde belirleyici olan ikinci turdur. Erdoğan 2. tura kalacaktır onun dışında ya Meral Akşener ya da Muharrem İnce ikinci tura kalabilir diye bakıyorum. Ancak çok sürpriz yaparsa Demirtaş da ikinci tura kalabilir. Olmaz olmaz diye bir şey söyleyemeyelim. Bu takdirde 2. tur önemli hale gelecektir.
Genel olarak Türkiye’ye hitap eden, her kesimden oy olan, hatta AKP’deki Tayyip Erdoğan’ın arkasındaki mutsuz seçmenden de oy alabilecek bir adayın 2. turda olması önemliydi. Bu açıdan analiz edildiğinde ben sorunlar olduğunu görüyorum.

Yani öyle bir aday profiline ulaşılamadı mı sizce?

Evet, bence ulaşılamadı ama her şeye rağmen içinde yaşadığımız koşullar
Erdoğan’ın kaybedeceği bir seçime gireceğimiz umudunu canlı tutuyor.

Son olarak gündemdeki İsrail sorununu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP dışarıda ve içeride farklı tavır mı sergiliyor?

Sayın Erdoğan, ABD ile stratejik ortak olduğunu defalarca söylemiştir. Bu çok önemli bir hadise. Ortadoğu’daki politikalarda ABD ile stratejik ortak iseniz siz aynı zamanda İsrail ile de stratejik ortaksınız demektir. Bakın daha önce PYD’nin sınır güvenlik birimi oluşturması ile ilgili ABD tarafından yapılan bir açıklama üzerine, ABD’ye yönelik olarak çok yüksek tonda eleştiriler yaptı Sayın Erdoğan ve hükümeti. ABD’ye dünya kadar söz söyledi sonra Afrin’e girdik. Sonra arkasından Trump’ın o dönemki Dışişleri Bakanı Tillerson geldi, onunla 3,5 saat baş başa görüşme yapıldı. İçeri tercüman bile alınmadı. (AS: Dışişleri Baknı Mevlit Çavuşoğlu çeviri yaptı..) Ne konuştular kimse bilmiyor. Arkasından yine Amerika’ya kızdığı bir dönemde ABD ile stratejik ortak olduğunu teyit etti.

İsrail ile anlaşmaların iptal edilmemesi, gerçek anlamda İsrail’i rahatsız edecek hiçbir politikanın ortaya konulmaması, Mavi Marmara anlaşmasında İsrail’in bütün tezlerinin kabul edilmesi ve Suriye politikasında İsrail stratejilerine uygun bir politika izlenmesine bakıldığında Sayın Erdoğan’ın ABD ve İsrail ile stratejik ortaklığını sürdürdüğü görülmektedir.
==============================================
Dostlar,

Çok öğretici bir söyleşi. Cumhuriyet‘e teşekkür ederiz.
Sayın Abdüllatif Şener, AKP’nin kurucu ilk çekirdek kadrosundaki birkaç kişiden biridir. Uzun yıllar siyasette kalmış ve Erdoğan’dan önce Bakanlık yapmıştır. SBF mezunudur ve Maliye Doçentidir. Alanında bilimsel birikimi yeterlidir. AKP’nin usulsüzlüklere yönelmesi nedeniyle Başbakan Yardımcılığı görevini bırakabilmiştir! Gerekçesini böylece kamuoyuna açıklamış ve sonraki yıllarda da doğrultu tutarlığını sürdürmüştür.

Bize göre, CHP tarafından Cumhurbaşkanı adayı gösterilebileceklerden biriydi. Dileriz şimdi CHP’de vekil adayı olabilsin. Yarın, 20 Mayıs 2018 günü belli olacak liste.

Sayın Şener, TV programlarında açıkladığı üzere, AKP=RTE tarafından engellenerek herhangi bir üniversitede akademik göreve dönmesi, Maliye hocası olması ve bu süreçte profesörlük derecesi kazanması yolu kapatılmıştır. Türkiye’deki 200’e yakın üniversiteden hiçbiri, AKP= RTE’nin “korkunç” (!?) olabilecek gazabını göze alamamakta ve Şener ağır biçimde, fiilen ve giderilmesi (telafisi) olanaksız biçimde cezalandırılmaktadır. 

Erdoğan’a geçen hafta Londra ziyareti sırasında da Şener hk. soru sorulmuş ve çok değersizleştirici, hiç adam yerine koymayan bir yanıt vermişti. Sn. Şener, RTE’nin bu tutumunu son derece “vefasız” olarak nitelemiş, “..üzerinde çok emeğim var, Başbakan olmasını ben sağladım, siyaseti bilmiyordu… oysa O’nun benim üzerimde hiç emeği yok..” demişti.

Sn. Şener’in değerlendirmeleri önemlidir, çünkü, deyim uygunsa, RTE’nin ciğerini bilmektedir.
****
Öte yandan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski basın danışmanı Ahmet Sever, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın – Tanıklığımdır” kitabında Cengiz Çandar’la yaptığı söyleşiye de yer verdi ki bir zamanlar en ateşli/azılı AKP=RTE yandaşıydı. AKP=RTE gemisi batarken, gemiyi terk eden tayfalardan –haydi “farelerden” demeyelim– fer-yatlar, çığlıklar, itiraflar yükselmekte. Bunlardan biri Bay Çandar’dı ve hazin hazin döktürüyor:

  • “Zalim olma kapasitelerini fark etmedim. Akıl almaz derecede yalancı olabileceklerini aklıma getirmedim… Müslümanlığın asgari ahlak ölçülerine sahip olmak gerektiğini varsaydığım için akıl almaz derecede yalancı olabileceklerini aklıma getirmedim. (…) 
  • Bugün Türkiye’nin başında bulunan bazı insanlara ve en başta ‘Tek Adam’ olarak ortaya çıkan şahsa dair yanılgılar yaşamış olduğum da bir gerçek. Mevcut iktidar mensuplarının, ‘derin devlet’ denilen ve ömrüm boyunca karşısında mücadele etmeye çalıştığım yapıya bu kadar kolay teslim olabileceğini, onun bir parçası haline geleceğini, açıkçası, düşünemedim.. O başörtülülerin bir bölümünün bugün ne kadar insafsız, vicdansız, benim gibilerin karakter katlinde ne kadar ön aldıklarını görerek

    Kendine bir akıl hocası tutmaya ne buyurursun Bay Çandar!?? Ayrıca; farelerin batan gemiyi terk etme zamanı geldi galiba.. sizi gidi uyanıklar! Günah çıkarma zamanı değil mi, yaşamın sonbaharında İsveç diyarlarından. Sizin gibileri ne tarih, ne insanlık vicdanı… bağışlayacak!

Öte yandan, 15,5 yıldır kesintisiz – tek başına ülkemizi yöneten ve günümüzdeki ağır bunalıma sürükleyen AKP=RTE kadrolarını artık bu halk “bir güzel” tanıdı. Takke düştü ve kel göründü!

Bu acı veren tablonun sorumlularına bir daha yetki vermek değil HESAP SORMA zamanıdır.

Sevgi ve saygı ile. 19 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Geçimde adalet arayışı

Geçimde adalet arayışı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Adalet Kurultayının 3. gününde “Geçimde Adalet” paneli düzenlendi. Panele Prof. Korkut Boratav, eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, CHP İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel gibi isimler katıldı. Temizel, gayri resmi rakamlarla işsiz sayısının 10 milyona yaklaştığını söyledi. (Cumhuriyet haber sitesi, 29.08.2017)

Kurultayın 3. gününde “Geçimde Adalet” paneli gerçekleşti. Panelistlerin konuşmalarından satırbaşları şöyle:

CHP İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel: Geçimde adalette hayatın tüm aşamalarını kapsarsınız. Geçimde adalet yoksa yaşamda da adalet yok. Sizler adalet arayışımızı resmi işsiz sayısının 3.5 milyon olduğu gayri resmi işsizin 10 milyona yaklaştığı bir ortamda yapıyoruz. En yoksul kesim gelirin % 6’sını alıyor. Varlıklı kesim gelirin neredeyse yarısını alıyor. Geçimin imkânsızlaştığı, yoksulluğu yöneten politikaların hâkim olduğu bir devlette geçimi tartışıyoruz. Borca batmış bu ülkede bu sistemden kim yararlanıyor? Adalet sağlamak, sorunun çözümü ile bunun üzerine gitmekle olacak.

Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP kurucularından Abdüllatif Şener: Adalet arayışı, ekmek mücadelesi kadar temel bir mücadele alanıdır. İster Adem’le Havva’dan geldiğinizi isterseniz bir sürünün evrimiyle insanların olduğunu varsayın ilk andan itibaren toplumlar halinde yaşamışız. Adaletin en fazla gerçekleştiği anın ölüm olduğunu vurgularız. Bunu Nâzım Hikmet çok güzel yazmıştır. Ölümün ahir olması için hayatın ahir olması lazım sözüyle biter şiir. Ölümde adaleti aradığınızda pasif bir insan inşa edersiniz. Bu insanın kabulleneceği bir şey olamaz. İnsan eylem sahibidir, kurumlar kurmasını, kanunlar çıkarmasını bilir. O halde inşa edeceği toplumsal düzenin adil olması lazım. Günümüzde olduğu gibi kamu kaynakları iktidar tarafından anayasaya ve kutsal dinimize aykırı olarak yağmalanırsa burada geçimde adaletin olamayacağı bir toplumsal düzen inşa etmişiz demektir. Buna karşı çıkmak, soyguna, yolsuzluğa hayır demek, geçimde adalet isteyenlerin en temel mücadelesi olmalıdır. Kurumlar doğru işlemiyorsa, demokratik kurumlar ortadan kaldırılıp güçler ayrılığı yok edilmişse, orada sürekli olarak halkın, seçmenlerin yoksullaştığı bir süreci derinden yaşayacağımızın ayak seslerini duymaya başlamışız demektir. 16 Nisan’da yeterli oy çıktı veya çıkmadı. Tek bir kişi hepsine birden hükmeder hale geldi. 2019’dan itibaren tek kişi Türkiye’de mutlak suretle hem yargıyı hem yasamayı hem de tüm ekonomik kaynakları istediği gibi kullanıp dağıtabilecektir. Böyle bir felaket görüntüde, geçimde adalet beklentisi zayıflar. Onun için adalet yürüyüşü ve kurultayı buna işaret ediyor. Bir numaralı gündem maddesinin adalet olması inancıyla bu eylemler serisi devam etmelidir. Hiçbir zaman kurulmuş bir çatının yanlışıyla birlikte ebediyen var olacağını kimse düşünemez. Her yanlışın düzeltileceği süreçler vardır. Şu anda da o süreçlerden birini yaşıyoruz. Ben inanıyorum ki bu talep dalga dalga yayılacaktır ve ülke olarak adaletin gerçekleşeceği gelir dağılımında da bölüşümün adil olacağı günleri yakalayacağımızı umut ediyorum.

‘Gelir azınlığın elinde’

Anavatan Partisi Eski Genel Başkanı Nesrin Nas: Konuşabiliyorsak bir umut var ve umut da mevcut siyasi yapıyı daha demokratik yapabilmeyi gerçekleştirme umududur. Devletin örgütlenme biçimi, siyasetin yapısı o ülkedeki gelirin adil dağılıp dağılmadığının göstergesidir. Gelirin büyük bölümü küçük bir azınlığın elindeyse, işsizlik kurumsallaşmışsa o ülkede gelirde adaletten söz edemeyiz.

SP Eski Genel İdari Kurul üyesi İbrahim Halil Sugöz: Kâğıt üzerinde hesap değişikliği yapıldı, milli gelir yükseltildi ve 10 bin dolara çıkarıldı. Kişi başına gelirin yarısıyla 5-6 kişilik aile besleniyor. Bir kişiye düşen gelirle 10 kişilik aile besleniyor. Diğer 9 kişinin gelirini kim alıyor? Bir yerde bir vatandaş çok güzel bir yanıt verdi. Kime düşüyorsa devlet açıklasın demişti. Bu iyi bir yanıt olmuştu. Müslümanlığın temelinde adalet vardır, o kişiler daha büyük bir vebal içindedir. Ülke şu anda borçla ayakta duruyor. Helal olan dört, haram olan beşten büyüktür. Kuran-ı Kerim’de serbest piyasa diye bir şey yok, hadis değil, ayet değil.
Yerli ve yabancı zenginler tarafından halkımız sömürülmektedir. Faiz üretimle, yarıtırımla ortadan kaldırılır.

Eski Başbakan Başmüşaviri Metin Gündoğan: Adaletin simgesi terazidir. Terazinin kendisi yanlışsa ne olacak? İşte o zaman önce terazinin düzeltilmesi işlemini yapmak zorundayız. Burada bozukluk, adaletsizlik varsa bu ölçütü kullanarak yapacağımız tüm ölçütler sorunlu olacaktır. Bu terazinin düzeltilmesi gerekir. Bugün öyle bir noktaya geldik ki; insanlar, şirketler, devletler borçlu.

‘Uçurumun eşiği’

CHP Tekirdağ Milletvekili Prof. Faik Öztrak: Adalet olmadan geliri artırmak mümkün değil. Türkiye en sıkıntılı dönemi yaşıyor. İstismarcı kadro demokrasisi Türkiye’yi uçurumun eşiğine getirdi. Bunun son örneği iktidarın OHAL’e dayanarak çıkardığı KHK. İlk genel seçimlerden sonra verilmesi gereken yetkiler, seçim beklenmeden tek kişiye verildi. Meclis, mahkemeler, istihbarat bir Cumhurbaşkanı’nın emrine girdi. Sivil darbe adım adım ilerliyor. İktidar ile devlet arasındaki mesafe yok oldu. Devletle parti içiçe geçti. Gayri meşruluğu durdurmak için meşru her alanı kullanmalıyız.

  • Güçlü bir toplumsal muhalefet sergilenmezse bundan sonraki hiçbir seçim adil olmayacaktır.
  • Nihai hedefimiz demokratik parlamenter seçime dönüş olmalıdır.

=========================================
Dostlar,

Çanakkale’deki -CHP öncülüğünde- başlatılan ADALET KURULTAYI 4. ve son gününde.. Çok değerli katılımlar ve katkılar sağlandığını sevinçle izliyoruz.

Çıktılardan umutluyuz. 2019 için kapsamlı bir ”Türkiye restorasyon planı’‘ çıkmalıdır bu çabalardan.. Bir yandan da dinamik davranılmalıdır AKP = RTE‘nin baskın seçimi düşünülerek.

Çıktılar kitaplaştırılmalı, kısa kitapçıklar – broşürlerle basılmalı, posterler, el ilanları ile elden geliğince yaygın kitlelere ulaştırılmalıdır. TV’lerden program istenmeli, gidilip anlatılmalıdır. Gazete ve sosyal medyada paylaşılmalıdır.

Motoru soğutmamak gerekiyor ilk seçime dek..

Herkese kolay gelsin!

Sevgi ve saygı ile. 29 Ağustos 2017, Elazğ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Rifat Serdaroğlu : SAKLAYAMAZSINIZ!

SAKLAYAMAZSINIZ!

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizi katkımız yazının altındadır..)

Temel kahvede okey oynarken yellenmiş.
Sesi duyulmasın diye iskemlesini gıcırdatmış! Masadakilerden Dursun gülerek şunu söylemiş; “Uşağım, hadi sesini bastırdın, ya kokusunu ne yapacaksın?”

Bademlerin o kadar çok suçu, o kadar büyük ihanetleri var ki!
Örtülemez, gizlenemez ve asla saklanamaz! Ne kadar yasa çıkarırlarsa çıkarsınlar, isterlerse kırk tane referandum yapsınlar, işlenen suçları ve ihanetleri kimse saklayamaz…

Nerede AKP’nin dört kurucusundan üçü?
Nerede Gül, Arınç, Şener? Nerede Davutoğlu?
Nerede Prof. Mehmet Aydın-Ali Babacan-Yaşar Yakış-Nimet Çubukçu Baş-Nazım Ekren-Ertuğrul Günay-Nihat Güner? Nerede bunların tamamı?
Hepsi FETÖ’cu oldukları için mi uzaklaştırıldılar?
Hayır! Bunlar “Akçeli İşlere bulaşmak (Para ile ilgili)” istemedikleri için
Reis’in yanından uzaklaştırıldılar.
Bu kişiler özel sohbetlerde öyle şeyler anlatıyorlar ki;
“Sülün Osman” duysa “Hadi be! Bu kadar da olmaz ki” der!

Bazıları resmi kayıtlara girecek şekilde konuşmaya başladı;
Saray tarafından Fethullah Gülen’in adamı olmakla suçlanan

  • Davutoğlu; “Ben Başbakan Erdoğan’ın emri ile 17/25 olayları patlak vermeden 3 ay önce Fethullah Gülen’e gittim.” dedi!

    Eee bu ifade önüne gelen Yargıç şimdi ne diyecek?
    “Bu ifade doğru değil” dese olmaz çünkü yazılı bir ifade! İftira dese,
    dönemin Cumhurbaşkanı Gül olaya şahit! Ne diyecek, nasıl saklayacak?
    Yargıç, ister Reis’in mahpus yattığı Hapishanenin Savcısı olsun, ister Akbil davasında onu aklayan Yargıç olsun, isterse “Ben Said-i Kürdi’nin talebesiyim” diyen Yüksek Yargıç olsun, nasıl davranacak?
    Bu evrakları yırtıp atacak mı?
    Yarın Davutoğlu, Bülent Arınç, Ali Babacan bildiklerini anlatırlarsa ne olacak? Yoksa yeni bir 15 Temmuz yaratılıp, bunların hepsinin kelleleri mi alınacak?

Hangi biri susturulacak? Hangi ihanetin üzeri örtülecek?
Habur rezaletinin sorumlusu Başsavcı;
“Teröristlerin serbest bırakılması emrini Hükümet verdi” diyor!
-Ergenekon-Balyoz-KCK operasyonlarını yapan Polis Müdürü Yılmazer;
“Başbakan’ın (Erdoğan’ın) talimatı olmadan yaptığım hiçbir iş yoktur diyor!
-HSYK eski Başkan Vekili;
“Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde FETÖ ile anlaşmamız için Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Bakan emretti” diyor ve toplantıya katılan kişilerin isimlerini, evlerin adreslerini veriyor!
-Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral;
“Kozmik odaya Başbakan’ın talimatıyla girildi diye ifade veriyor!

Hangisini susturabileceksiniz ki?
AKP’yi beraberce kurduğunuz, Başbakan Yardımcısı yaptığınız,
devletin Maliyesini ve Özelleştirme Yüksek Kurulunu teslim ettiğiniz
eski yol arkadaşınız Abdüllatif Şener bakın ne diyor?

  • Bir kişinin evinde (Reis’in) 1 Milyar ABD Doları nakdî varsa, o kişinin serveti en az 100 Milyar ABD Dolarıdır.
  • Dış basında Reis’in 127 Milyar ABD Doları serveti olduğu defalarca yazıldı ama tekzip edilmedi!
    Bugün böyle açık-açık konuşan Şener’in elinde bazı belgelerin olmadığını düşünmek biraz saflık olmaz mı?

Gelelim Saray’ın BAHÇELİ’sine;
Sayın Bahçeli,
Yeni Reisiniz için yazılan, söylenenlerin çok daha ağırlarını siz,
on binlerce kişinin-basının ve tarihin önünde defalarca söylediniz!
MHP size babanızdan miras kalan bir bakkal dükkânı mı ki,
istediğiniz gibi kullanıyorsunuz?
Türk Devletini-Türk Milletini-Türk Milliyetçilerini arkalarından hançerleyen biri durumuna düştüğünüzün farkında değil misiniz?
Allah aşkına söyler misiniz; Yaşadığınız 69 yılı, ömrünüzün sonunda Türk Milliyetçiliğine ihanet etmek için mi yaşadınız? Ne karşılığında bunu yaptınız? Bu defa hangi Nato Orgenerali sizi ikna etti?
Sizde bir parça cesaret varsa lütfen benimle yargı önünde hesaplaşınız.
Gelecek nesillere kimler saygı ile anılacak, kimlerin mezarına tükürülecek, mahkeme zabıtları ile bildirelim. Tamam mı?
Ha cesaret…

Türk Milletine bu günleri yaşatanlara sesleniyorum :
Her şey o kadar açık ki, hiçbir yolsuzluğu, hiçbir ihaneti saklayamayacaksınız.
Çok kararlıyız. Türk Milletinin gücü neymiş, sizlere bu referandumda göstereceğiz. İster olağanüstü halle gelin, isterseniz sıkıyönetimle gelin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 23 Ocak 2017
=====================================
Dostlar,

Eski Sağlık Bakanı Sayın Rifat Serdaoğlu’na bu çok yürekli, yurtsever ve
değerli yazısı için çok teşekkür borçluyuz..

Evet… yolun sonu görünüyor..
Bir balonun en şişkin – görkemli anı aynı zamanda patlamaya en yakın durumu değil midir?
Yönetimlerin en sertleştiği, baskıcılaştığı hatta faşist zorbalık uyguladıkları dönemler suçluluklarının doruğa ulaşması nedeniyle bastırma telaşı ve korkusu değil midir??? Tarih bu vb. durumların örnekleri ile dolu.. Ne yazık ki hiçbiri geri dönmeyi akıl etmiyor / edemiyor, sağduyudan uzaklaşıyor ve kendisiyle birlikte ülkesini ve halkını da büyük yıkımlara sürüklüyor..

Türkiye’de bu tablonun yinelenmemesi (tarihin tekerrürü!) ya da tersinin olması için hiçbir ip ucu, umut, belirti, gelişme var mı?? Hep olsun diye uğraşıyoruz oysa ama siyaset hırsı galiba bağımlılıkların en güçlüsü?? Bir de köprüleri atmış olma sorunu var tabii.. Bulaşılan çok sayıda ağır suçtan yargılanmaktan nasıl kaçılacağı derdi.. Ve bu zıt olgular siyasal bir kısır döngü yaratarak kurbanını önünde sonunda, er ya da geç öğütüp yok ediyor..

Yüzlerce kez olmuştur yazıp uyardıklarımız.. Yazıp uyarmamaktansa varsın böyle yanılalım. Yeter ki AKP – Erdoğan gerçekleri görsün.. Örn. Sebahattin Önkibar’ın son kitabını toplatmak yerine iyice inceleyip aynaya baksın. Ağzını açanı dava edip hapse mi tıkacaksınız? Hapishaneleriniz buna yeter mi? Ülkeyi açıkhava hapishanesine çevirecekseniz buna gücünüz yeter mi, kaç vakte dek??

Padişahlık anayasası değişikliklerini AYM iptal etmezse,
ulusumuzun tokadı geliyor.. Sonun başlangıcı olacaktır..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Ahlatlıbel / A N K A R A

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN; CUMHURBAŞKANI ADAYI ve OLASI
BAŞKAN ADAYI OLABİLME ŞARTLARINI;
hem HUKUKEN hem de KANUNEN HİÇBİR ŞEKİLDE TAŞIMAMAKTADIR.

Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ÜNİVERSİTE (Herhangi bir üniversitenin bünyesindeki en az 4 yıllık fakülte) mezunu olmadığı; kesin bir olgudur. Zaten AKP’yi birlikte kurdukları ve Yüksek Seçim Kurulu ile Siirt İl Seçim kurulları’nın; Recep Tayyip ERDOĞAN’a; ANAYASAMIZI ve YASALARIMIZI göz göre göre açıkça çiğneyerek; gökten zembille indirip bahşettikleri GAYRİMEŞRU SİİRT milletvekilliği payesi MEŞRU FARZEDİLEREK; GAYRİMEŞRU YÖNTEMLERLE kurduğu ilk hükümette yaklaşık 4 yıl boyunca yanı başında başbakan yardımcısı olarak bulunan, sayın Abdüllâtif ŞENER; Recep Tayyip ERDOĞAN’ın üniversite mezunu olmadığını ve
2 yıllık yüksekokul mezunu olduğunu kamuoyumuza bütün içtenliği ile açıklamıştı. Yüce mahkemenizce Recep Tayyip ERDOĞAN’ın SİİRT İL seçim kurulu – İstanbul
il seçim kurulları ile birlikte; Yüksek Seçim Kurulu’na çeşitli tarihlerde sunduğu
TÜM DİPLOMALARI’nın ASILLARI’nın getirtilerek KRİMİLAL incelemeye
tabi tutulmasını
; en derin saygılarımla arz ve talep ediyorum.

Bu başvuruyu yüce mahkemenize benim değil; TBMM’de grubu bulunan CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) ve MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) üst yönetimlerinin yapmaları gerekirdi. İsimlerini verdiğim bu siyasal partilerin görevlerini yapmamaları ve bazı durumlarda da Recep Tayyip ERDOĞAN’ın suç ortağı konumuna düşmeleri nedeniyle; BİREYSEL BAŞVURU HAKKIMI KULLANARAK; DEVLET HAYATIMIZI DERİNDEN ÇOK ÇOK MENFİ YÖNDE ETKİLEYEN; TELÂFİSİ İMKÂNSIZ çok önemli bu başvuruyu, Yüce Mahkemenize ben yapmak zorunluluğunda bırakıldım. YÜCE MAHKEMENİZ’in, DEVLETİMİZ’in GELECEĞİ AÇISINDAN YAŞAMSAL ÖNEMDEKİ ÇOK ÇOK ÖNEMLİ BU KONUYA İÇTİHAT YARATARAK RE’SEN EL KOYMASINI

en derin saygılarımla ARZ ve TALEP EDİYORUM.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN; devlet güvenlik mahkemesi savcıları sayın NUH METE YÜKSEL ile sayın ÖMER SÜHA ALDAN tarafından yürütülen ve 12 klasörden oluşan; “İDAMI İSTENEN DOSYALARDAN“ YARGILANIP BERAAT ETTİĞİ İÇİN DEĞİL; ZAMAM AŞIMINA UĞRADIĞI“ gerekçesi ile dosyalar
RAFA KALDIRILARAK örtbas edildiği için kurtarılmıştır.
(STAR GAZETESİ, 30 Ocak 2004, Cuma).

MER’İ (Yürürlükteki) kanunlarımıza göre “İhaleye fesat karıştırma, RÜŞVET, HIRSIZLIK – YOLSUZLUK“ suçlarını işleyenler; Affa uğramış olsalar dahi CUMHURBAŞKANI ADAYI gösterilemezler.

03 Nisan 2014 günü akşamı ULUSAL TV Kanalında sayın Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu “CEVİZ KABUĞU“ isimli programa konuk olarak katılan AKP kurucularından ve eski Başbakan Yardımcılarından sayın ABDÜLLÂTİF ŞENER, Recep Tayyip ERDOĞAN ve AKP konusunda dehşetengiz rüşvet – yolsuzluk ve hırsızlık iddialarını gündeme getirmiştir. Sayın Abdüllâtif ŞENER’in açıklamalarının bazıları kısaca şunlardır :

1- Birinin (Recep Tayyip ERDOĞAN) EVİNDE 1.000.000.000 US Doları (BİR MİLYAR Amerikan doları) NAKİT’i var ise; serveti en az 100.000.000.000 (YÜZ MİLYAR) DOLARDIR. En büyük 10 holdingin (KOÇ – SABANCI – DOĞUŞ – ENKA – ECZACIBAŞI – FİBA – BOYNER vb.) holdinglerin toplam varlıkları 100.000.000.000 US dolarından (100 milyar ABD DOLARI) daha azdır.

2- Dış basında Recep Tayyip ERDOĞAN’ın servetinin 127.000.000.000 US Doları
(Yüz yirmi yedi MİLYAR ABD DOLARI) olduğu
na ilişkin yazılar yayınlandı. Yayınlanan bu yazılar bugüne dek yalanlanmamıştır.

3- Bunca TAPE yayınlandı. Ne oldu ki demeyin. En azından MAFYA YÖNTEMLERİYLE DEVLET YÖNETİMİ NASIL OLUR? HERKES BUNU GÖRDÜ. Yaklaşık 2,5 yıl önce dış basında yayınlandığı ve yalanlanamadığı sayın ABDÜLLÂTİF ŞENER tarafından dile getirilen 127 MİLYAR Amerikan doları tutarındaki inanılması imkânsız KORKUNÇ servetin meşru yollardan edinilmesinin imkânı olabilir mi?

MİLLİ İRADE’nin Parlamentoya gerçek anlamda yansımasını çok büyük ölçüde engelleyen çarpık Seçim Kanunu ile birlikte; Yüksek Seçim Kurulu’nun affedilmesi mümkün olmayan; bilinçli ya da bilinçsiz bariz hataları ve ABD’nin çevirdiği envai çeşit oyunlar neticesi; kayıtlı seçmenin sadece %25’inin OYU’nu alabildiği halde, Parlamentodaki üye tam sayısının 2/3’ünden fazlasını ele geçiren eski (fiili)
AKP GENEL BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’ın kendi ifadesi ile
24 TEMMUZ 1974’te İETT Altıntepe daire müdürlüğü “TEMİZLİK KADROSU“nda, “VASIFSIZ İŞÇİ“ OLARAK İŞE BAŞLADIĞI’nı; 14 Aralık 2004’te yayınlanan MİLLİYET GAZETESİ’ndeki RÖPÖRTAJI’nda yazar sayın CAN DÜNDAR’ın kaleminden öğrendik.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN’ın; HUKUKEN AKP GENEL BAŞKANI OLMADIĞI ve MİLLETVEKİLLİĞİ ADAYLIĞI’nın YSK’ca iptal edilmiş olmasına rağmen;
AKP Genel Başkanı sıfatı ile 2002 genel seçimlerinde İstanbul AKP milletvekili
aday listesinin en başında yer almış olması; Yüksek Seçim Kurulu’nun İŞLEDİĞİ; TELÂFİSİ İMKÂNSIZ ÇOK ÇOK BÜYÜK ÖLÇEKLİ YASA ve ANAYASA SUÇU DEĞİL MİDİR?

Recep Tayyip ERDOĞAN, cümle alemin bildiği gibi, 12 Aralık 1997 tarihindeki SİİRT konuşmasında Minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler asker, camiler kışlamız diye bölücü ve kışkırtıcı mahiyette bir şiir okuduğu ve halkımızı alenen kışkırttığı için, kesinleşmiş hapis cezasını da hapishanede bilfiil yatarak çekmiş olmasından dolayı; YSK’nca İstanbul milletvekilliği adaylığı iptal edilmişti.

Recep Tayyip ERDOĞAN‘ın AKP Siirt milletvekilliği adaylığını YASA’larımızı paspas gibi çiğneyerek kabul eden 2002 – 2003 yılları SİİRT İL SEÇİM KURULU başkan ve üyeleri ile birlikte, YÜKSEK SEÇİM KURULU başkan ve üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı; telâfisi imkânsız çok çok büyük YASAL ve ANAYASAL suç işlemişlerdir. Haklarında yasal ve ANAYASAL müeyyidelerin tavizsiz uygulanması gerekmektedir.

Arz ettiğim bu gayrimeşru Siirt milletvekilliği ve akabindeki yaklaşık 4 yıllık gayrimeşru Recep Tayyip ERDOĞAN hükümetinde görevlendirilen çok sayıdaki AKP’linin de Cumhurbaşkanı, milletvekili ve Belediye Başkanı seçilebilme istekli adaylıklarının kabul edilmeyerek reddedilmesi gerekirdi. AKP ileri gelenlerinin muhtar adaylıkları dahi kabul edilemez. 2002 Siirt seçimlerinin tuhaf gerekçelerle, sanki sadece RECEP TAYYİP ERDOĞAN’ı önce Parlamentoya sokup; sonrasında da kendisine BAŞBAKANLIK MAKAMI’nın; ALTIN TEPSİ İÇİNDE SUNULMASI amacı ile gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Aynı seçim döneminde YAZ – BOZ TAHTASI gibi önce İstanbul milletvekilliği adaylığı Yüksek Seçim Kurulunca veto ediliyor. Birkaç ay sonrasında ise, devir değiştiği için YASALARIMIZ ve ANAYASA’mız PASPAS GİBİ ÇİĞNENEREK YENİLENEN 2002 SİİRT seçiminde AKP milletvekili aday listesinin en başına İstanbul’dan PARAŞÜT ile getirtilip oturtulabiliniyormuş?

T.C. Devleti’nin başbakanlık makamı; “ZİMMET – İHALEYE FESAT KARIŞTIRMA – KALPAZANLIK – EVRAKTA SAHTECİLİK YAPMA“ suçları başta olmak üzere, hakkında çok sayıda suç isnadı bulunan; ayrıca belediye başkanlığı öncesi ORMAN ARAZİSİ (YEŞİL ALAN) üzerine KAÇAK İNŞAAT YAPTIRMAK SUÇU’ndan l0 AY HAPİS CEZASI’na çarptırılan; (l0 aylık hapis cezası, para cezasına çevrilmiştir) ve de MİNARELER SÜNGÜ – KUBBELER MİĞFER – MÜMİNLER ASKER – CAMİLER KIŞLAMIZ diye, maksatlı şiirler okuduğu için kesinleşmiş hapis cezasını hapishanede bilfiil yatarak çekmiş olan eski mahkûmların; ABD’nin KEMAL DERVİŞ başta olmak üzere, beslediği çok sayıdaki yandaşlarını maşa olarak kullanıp; tezgâhlattırdığı bir karambol seçim ortamında, Türk halkının sadece % 25’inin OYU’nu alabilmiş olmalarına karşın, (kayıtlı seçmenin %25’inin oyu) yerleşebilecekleri bir makam
haline getirilmiş olmaması gerekirdi.

2003 yılında; Başbakanlık makamına oturan T.C. Devletinin lâik düzenini yıkma amaçlı beyanları nedeniyle kesinleşmiş hapis cezasını da hapishanede yatarak fiilen çekmiş olan AKP eski genel başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın; 26 adet yolsuzluk ve usulsüzlük dosyası TBMM’nin KANUN ÇIKARMA ve KARAR ALMA YETKİSİ kötüye kullanılarak, KİŞİYE ÖZEL KANUN çıkarılmak suretiyle işlemden kaldırılarak,
örtbas edilmiştir.

Yüce Mahkemenize arz ettiğim; vatanımızın birlik ve beraberliğini doğrudan ilgilendiren
bu çok çok önemli konularda; ANAYASA MAHKEMESİ’nce İÇTİHAT OLUŞTURULMASINI ve bu çok çok önemli başvurumun bütün yönleri ile incelenerek, KARAR’a bağlanmasını; en derin saygılarımla arz ve talep ederim.

S O N U Ç                :

Recep Tayyip ERDOĞAN’ın; dürüst olmayan yöntemlerle yaptığı ve Yüksek
Seçim Kuruluna kabul ettirdiği anlaşılan CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIK BAŞVURUSU’nun YOK HÜKMÜNDE KABUL EDİLEREK İPTAL EDİLMESİNİ.
       

  1. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın CUMHURBAŞKANI ve olası BAŞKAN SEÇİLME EHLİYETİ’nin olmadığı tesbitinin de yüce mahkemenizce yapılarak; Cumhurbaşkanlığı makamından uzaklaştırılması kararının yüce mahkemenizce alınmasını.
  2. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın; işlediği çok sayıdaki SUÇ’tan dolayı; yüce mahkemenizde SANIK SIFATI ile yargılanması kararının da YÜCE MAHKEMENİZ’ce alınmasını;

    en derin saygılarımla arz ve talep ederim. 07 Kasım 2016

    TİMUR EREN
    ISLAK İMZA

Adres : Timur EREN (EMEKLİ lise öğretmeni)                                                          Kâzım Yılmaz Bulvarı 43/2 Mobil : 0543 274 90 22
D A T Ç A / Muğla

D A Ğ I T I M
G E R E Ğ İ  İ Ç İ N                                     B İ L G İ   İ Ç İ N

  1. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı                   1- CHP Genel Başkanlığı
    2- Genelkurmay Başkanlığı
    3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
    4- MHP Genel Başkanlığı
    5- Vatan Partisi Genel Bşk.

Uğur Dündar : ‘İttifak kararsızları sandığa götürür’ ve düşündürdükleri

‘İttifak kararsızları sandığa götürür’ 
ve düşündürdükleri

Gazeteci ve program yapımcısı Uğur Dündar, AYDINLIK’ın
“Seçime giderken muhalefetin nasıl bir yol haritası izlemesi gerekir?” sorusunu yanıtladı. Dündar, 1 Kasım seçimleri için CHP’nin Vatan Partisi, DSP ve toplumun
önde gelen vatansever isimleriyle ittifak yapması gerektiğini belirtti.

1 Kasım seçimleri için CHP’nin Vatan Partisi, DSP ve toplumun önde gelen vatansever isimleriyle ittifak yapması gerektiğini belirten Dündar’ın açıklamaları şöyle:

Demokrasiye gönül verenleri ülke barajında göz önünde bulundurarak seçmen üzerinde psikolojik yönden olumsuz etki yaratan bu gerçeği değerlendirerek, demokraside birleşen, demokrasiye gönül veren tüm güçlerle güçbirliği yapması gerekir.

‘RAHMİ TURAN’LA AYNI DÜŞÜNCEDEYİM’

Ben SÖZCÜ gazetesinde yazıyorum, biliyorsunuz. Bizim önce başyazarımız, medya duayeni ağabeyimiz Rahmi Turan CHP’nin ittifak yapmasını yazdı.

Vatan Partisi,
– Sadettin Tantan,
– Abdullatif Şener gibi isimlerin de bu ittifakta bulunması gerektiğini ifade etti.

Sonra benim değerli arkadaşım araştırmacı gazeteci Soner Yalçın aynı çağrıyı yaptı. Dün de Cumhuriyet sevdalısı olarak bildiğimiz 101 yaşında ve Türkiye’nin düze çıkması ve Cumhuriyetin yaşamasından başka hiçbir dileği olmayan büyük Sümerolog değerli bilim insanı Muazzez İlmiye Çığ da bir mektup yazdı, hem sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na hem de sayın Doğu Perinçek’e… Mutlaka ittifak yapmaları gerektiğini, aksi takdirde bunun kolay bağışlanabilecek bir durum olmayacağını söyledi. Ben de onlarla yani Rahmi Turan’la, Soner Yalçın’la, Muazzez İlmiye Çığ’la aynı çizgide düşünüyorum.

‘GÜÇBİRLİĞİ CHP’Yİ OLUMLU ETKİLER’

Ve diyorum ki CHP, Vatan Partisi hatta DSP ve bazı partilerle; Ümit Kocasakal, Metin Feyzioğlu, Saadettin Tantan ve Abdullatif Şener gibi hem kirlenmemiş, cesur, en ufak bir şaibesi bulunmayan isimlerle de ittifak yapmalı. Ve bu seçimden tek başına iktidar olabilecek bir oy çoğunluğuyla çıkmayı bir görev edinmeli. Bu güçbirliği CHP’yi olumlu etkiler.

‘SANDIK KÜSKÜNLERİNİ MOTİVE EDER’

Anayasa ayaklar altında. Anayasa dışı bir ‘de facto’ durumla, düzenle karşı karşıyayız. Daha doğrusu AKP ülkeyi yönetme iktidarını gösteremiyor. Ve paralize (AS: felç) olmuş bir görüntü sergiliyor. Bundan bir an önce Türkiye’nin kurtulması, düze çıkması ve bunu demokrasi yoluyla gerçekleştirmesi gerekiyor.

Ben ittifakların yani demokrasiye gönül vermiş kesimlerin yapacağı güçbirliğinin, sandığa gitmemekte kararlı olan kesimleri de motive edeceğini düşünüyorum. Sandığa gitmeme oranı bu ittifakla hızla düşecektir. Sandığa gidenlerin %65 dolayındaki kesimi CHP’ye oy verecektir. Bu anketlerle, kamuoyu yoklamalarıyla ortaya çıkmış bir gerçek. Şimdi bu durumda eğer bir güçbirliği yapılırsa sandığa gitme konusunda isteksiz, kararsız hatta gitmemeye karar vermiş seçmenler sandığa gider.

===========================

Dostlar,

Çağrıyı ve gereğini biz de yerinde ve hatta “zorunlu” buluyoruz.

Bu birleşik güç, büyük ölçüde, oy kullanmayan % 16 gibi, yani her 7 kişiden 1’ni bir seçenek sunarak umutlandırır ve oy kullanmaya teşvik eder. Bu kitle, 7 Haziran’da %16 ile 9,1 milyon gibi muazzam bir rakama erişmektedir ve seçimin yazgısını belirleyecek büyüklüktedir. Kuşku yok ki, çok büyük çoğunluğu da AKP seçmeni değildir. MHP ve HDP seçmenleri, AKP çok gibi yüksek oranda oy kullanmışlardır. Atıl kalan bu kitle yüksek oranda coşkusunu yitiren (de-motive olan), CHP’den umudunu kesmiş – küskün kitledir ve “küçük” partilerin oy kullanmayı anlamlı bulmayan seçmenleridir..

Söz konusu güçbirliğini bu kez CHP, “Kapımız açık, isteyen gelsin..” gibisinden örtük bir red anlayışı ile yürütemez. İlgili tüm kesim ve kişilerle sonuç alma kararlılığıyla görüşülmeli ve “makul olmayan” istekler kamuoyuna açıklanmalıdır. Bu saydamlık tarafları sorumlu davranmaya itecektir. Nitekim Vatan Partisi Genel Başkanı Sn. Dr. Doğu Perinçek, CHP ile “seçim ittifakı için pazarlığa girmeyeceklerini”CHP’nin Kemalist  – Atatürkçü insanları vekil adayı yapmasını çok önemsediklerini belirtmiştir.

Seçime katılım arttıkça, AKP’nin sayısal olarak (nominal) sabit kalması beklenen 18,8 milyon dolayındaki donmuş oyunun toplam içinde oranı düşecektir. % 84 yerine, oy kullanmayan % 16’lık kitlenin yarısının daha seçime katılması sağlanabilirse, bu %92’lik katılım 4,55 milyon oy demektir ve en az 3/4’ü CHP oylarıdır. CHP’nin % 25 olan oylarını %50’ye dek artırabilecek bir büyüklüktür ve % 35’i aşarak 1. parti olma, iktidarı yakalama olanağı sağlayabilir! %92’lik katılım çok güç değildir; 12 Eylülcülerin Anayasa oylamasına katılım 7 Kasım 1982’de bu düzeyde (%91,3) olmuştu.

CHP’yi ve bu bağlamda muhataplarını ağır ve ciddi bir tarihsel siyasal sorumluluk beklemektedir. Ülkenin, AKP – RTE tarafından içine sürüklendiği iç savaş eşiğinden mutlaka alınması gerekmektedir. Bu kaçınılmaz zorunluk ivedidir ve ötelenemez. Gereğini yapmayanları tarih ve bu toplum bağışlamayacaktır. Zaten AKP bu seçimi de alırsa artık Türkiye’de çok partili demokratik yaşam göstermelik olacak, izleyen sözde seçimleri hep muktedirin partisi % 80’lerle alacaktır; tipik totaliter rejimlerdeki gibi..

Bir kez daha söylemiş ve yazmış olalım..
Hesap matematik netlik ve kesinliktedir.
Dostumuz, arkadaşımız, hemşehrimiz, Büyük ATATÜRK‘ün çooook onurlu o ökçüde de sorumluluğu ağır koltuğunda oturan sevgili – sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan kamuoyu önünde bizim de tarihsel dilek ve ricamızdır.. Kendi adımıza hiçbir beklentimizin olmadığını belirtmemize bile gerek yoktur, çünkü kamu görevimizi halen sürdürmekteyiz..

Sevgi ve saygı ile.
13.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SONER YALÇIN : Adayımı yazabilirim


Adayımı yazabilirim

portesi
SONER YALÇIN

SÖZCÜ, 17.6.14

 

Sanırım CHP-MHP anlaştı.
Adayları; Ekmeleddin İhsanoğlu.
O halde: Hiçbir politikacıyla paylaşmadığım Cumhurbaşkanı adayımı artık yazabilirim.

Yıl: 1987…
“Nasıl yani, sen solcu Oğuz Hoca‘yla mı çalışacaksın?”
Tereddüt etmeden “evet” dedi. Prof. Dr. Oğuz Oyan‘ın kapısını çaldı;
“Hocam doktora tezi çalışmamı sizinle yapmak istiyorum.” Ardından ekledi:
“Yalnız hocam ben solcu değilim; benim İslami bakış açılarım vardır.”
Prof. Dr. Oyan gülümsedi; “Sizinle çalışmaktan memnun olurum.” dedi.
Birlikte Osmanlı vergi tarihini çalışmaya başladılar.
Bir gün evde çalışırken…
“Hocam namaz kılacağım, dedim. Lavaboyu gösterdi. Abdest alıp çıktıktan sonra, ‘salona seccadeyi serdim, kıble doğrudur.’ dedi. Ben bunu kime anlattıysam, inanmadı. Oysa bizzat yaşadım. Ben namaz kılacağım dediğim zaman hiç yadırgamamıştır;
çok saygılı davranmıştır. Bunu, farklı düşüncelere yaşama biçimlerine gösterilen
bir saygı olarak algılıyorum. Bu özellikleri nedeniyle her zaman Oğuz Hoca’yı
saygıyla anmışımdır.”

Öğretmen Prof. Dr. Oğuz Oyan bugün CHP milletvekilidir.
Doktora öğrencisi ise, Abdüllatif Şener’dir!..
Yani:
“Çatı” yıllar önce üniversitede kuruldu.
Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Yalçın Küçük, Özer Ozankaya‘nın öğrencisiydi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak Siyasal Bilgiler’den okul arkadaşıydı.
DSP Genel Başkanı Masum Türker ile aynı üniversitede yıllarca hocalık yaptı.
“Özgür Üniversite”den Fikret Başkaya, Türk Ocağı’ndan Orhan Türkdoğan
yakın dostları oldu.
Evet, “çatı” yıllar önce
Ankara’da, Bolu’da kuruldu.
Ve keza…

Ecevit’i haklı çıkardı

Yıl: 1991
Abdüllatif Şener ilk kez “çatı” sayesinde milletvekili oldu: RP-MHP-IDP ittifakı sonucu Sivas’tan dördüncü sıradan TBMM’ye girmeyi başardı.
O dönem…
DSP lideri Bülent Ecevit sağ kolu Hüsamettin Özkan ile
RP lideri Necmettin Erbakan‘ı TBMM’deki odasında ziyaret etti.
Erbakan’ın yanında Şevket Kazan ile Oğuzhan Asiltürk vardı.
Laf lafı açtı. Ecevit

“Sizin partinizde Abdüllatif Şener diye bir milletvekiliniz var, O’nu izliyorum.
Çok düzgün konuşuyor; O’nda bir yetenek var. Siyaset açısından umut vaat ediyor;
O’nu iyi takip edin.” dedi.

Ve sonraki yıllarda Abdüllatif Şener, siyasetin basamaklarını teker teker çıktı.
Grup Başkanvekili oldu.
Maliye Bakanı oldu.
Başbakan Yardımcısı oldu…
Ve gün geldi; hırsızlığa tahammül edemeyip kurucusu olduğu
AKP’nin kapısını vurup çıktı! İstese Karun kadar zengin olabilir ama yapmadı.
Çünkü…
TCDD’nin “yol çavuşu” Bedirhan Şener’in oğluydu…

  • “Babam çok dindar bir insandı. Helal ve harama çok önem verirdi. Başkasının malına el sürmeme, kesin nasihatlerinden biriydi. (…) Beş yaşındaydım.
    Tren istasyonunun vagonunda karpuzlar vardı. Tanımadığım büyük ağabeyler vagondan karpuz alıp bahçelerde yiyorlardı. Üç dört kişiydik, ‘biz de yapalım’ dedik. Tam o sırada karşımıza babam çıktı. ‘Latif ne yapıyorsunuz’ dedi.
    ‘Şu vagondan karpuz çıkaracağız’ dedim. 
    ‘Bak’ dedi, ‘o karpuzların sahibi var; başkasına ait olanı alırsanız bu hırsızlık olur. Siz oynamaya devam edin,
    ben size karpuz alırım’…”

Bu olaydan bir süre sonra Abdüllatif Şener babasını tren kazasında yitirdi.
Baba nasihatını unutmadı ve hırsızlığa ortak olmayı hep reddetti.
Hırsızlığı elinin tersiyle iten birini, Çankaya Köşkü’ne çıkarmak
Türkiye’nin vefa borcuydu. Yapmadılar.

Bir Alevi İmam Hatipli

Sürekli yineliyorum:
Kimseyi sağcı ya da solcu diye ayırmıyorum; ahlaklı mı, namuslu mu; vicdanlı mı;
tercih ölçütüm bu.
Cebiyle değil yüreğiyle Türkiye’ye bağlı devlet adamına ihtiyacımız vardı.
Ayakları bu topraklara basan politikacılara ihtiyacımız vardı.
Bir Sakin Güç‘e ihtiyacımız vardı.
Temizlenmeye / arlanmaya ihtiyacımız vardı.
Bir adam gibi bir adama ihtiyacımız vardı.
Türkiye’nin, laik demokratik rejimine inanan; kimseyi ötekileştirmeyen
Abdüllatif Şener’e ihtiyacı vardı.
Örnek vermeliyim…
Sivas Ali Baba Mahallesi’nin Küçükkazancılar sokağının çocuğu.
Acıktığında mutfaklarına girip yemek yiyecek kadar Alevilerle kardeş.
Yıllar sonra bakan koltuğunda otururken başından bir olay geçti:

“Hatay’daki bir toplantıda yanımdaki arkadaşlara ‘ben de Aleviyim, diyeceğim.’ dedim.

Hemen itiraz ettiler, ‘olur mu, yanlış anlaşılır; hiç değilse ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse
ben de Aleviyim de’ dediler. Bu olmaz dedim. Önce kendi kafana göre bir Alevilik tanımı yapacak, sonra bu tanıma göre Alevi olduğunu söyleyeceksin. Olmaz.
Kimsenin kimseyi tanımlama hakkı yoktur. Bir Alevi kendini nasıl tanımlıyorsa öyledir.”

Madımak‘ta ölenlere gözyaşı döken bir İmam Hatipli O
Bırakınız şu “gardrop Atatürkçülüğünü” ve “gardrop Müslümanlığını”!..
Ben hiç orada değilim. Yazmalıyım:

Uğur Dündar geçen yıl Halk Arenası programına Abdüllatif Şener’i davet etti.
Yanında gencecik, başı açık güzel bir kız vardı. “Asistanınız mı” diye sordu.
Başı açık genç kızın adı, Elif Şener’di ve Abdüllatif Şener’in kızıydı.
Şaşırdınız mı; hiç şaşırmayınız; bu Türkiye gerçeğidir.
Bakınız…
Dindar Bedirhan Şener’in kızı Fatımat’ın da başı açıktı; bir Cumhuriyet öğretmeniydi.
Abdüllatif Şener’in diğer kızı Beyza ise başörtülüdür.
Halk Arenası bitti; Elif Şener Uğur Dündar’a, “Sizi çok seviyorum, nikah şahidim
olur musunuz?” dedi. Bu “nikah” Çankaya Köşkü’ne yakışmaz mıydı?

  • Devreye Cemaat ve Abdullah Gül girdi;
    Ekmeleddin İhsanoğlu aday yapılıverdi.

Türkiye sahipsiz değil, hepsini yazarız…

NOT: Bilgilerin bir bölümünü meslektaşım Çiğdem Toker’in
“Adım da Benimle Büyüdü” kitabından aldım.