Etiket arşivi: MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ

Türkiye için ne yapmalı?

Yılmaz ÖZDİL

SÖZCÜ, 17.7.2021

Memleketini seven her yurttaş gibi, her dost sohbetinde aynı karamsarlığa kapıldığınızı, çocuklarınızın torunlarınızın geleceğine dair dile getirmeye bile korktuğunuz endişelere sahip olduğunuzu, umut ışığı göremediğinizi, dönüp dolaşıp “ne yapmalı?” sorusuna cevap aradığınızı biliyorum.

Yüreğinizi ferahlatmak için bağımsız tabir edilen televizyonları seyrettiğinizi, ama her gece fotokopi gibi aynı tiplerle karşılaştığınızı, klişe cümleler duyduğunuzu, muhalif gazeteci ayaklarına yatan, habire sorunu anlatan, çözüme kafa yormayan, size bilgi vermeye uğraşmak yerine, muhalefet yöneticilerinin gözüne girmeye çalışan bu tipler yüzünden, yüreğinizin daha da daraldığını biliyorum.

Çünkü…
Size gerçekten çözüm yolu gösterecek liyakat sahibi insanlarımıza, tıpkı Akp medyasında olduğu gibi, bağımsız tabir edilen medyada da ambargo uygulandığını, kasıtlı olarak ekrana çıkarılmadıklarını, bağımsız medyaya rutubet gibi sızan mutant gazetecilerin, liyakat sahibi insanların size ulaşmasını engellediğini de biliyorum.

Bu çerçevede size bir önerim var : Bedel ödemeyi göze alarak, fırsat buldukları her platformda Türkiye Cumhuriyeti için mücadele veren 32 aydınımız, ortak bir kitap yazdı.
İsmi…
Türkiye İçin Ne Yapmalı?

Mesleğinde zirveye ulaşmış aydınlarımızın, kanaat önderlerimizin, kendi alanlarındaki dörder sayfalık görüşlerinden oluşan bu kitap, Boğaziçi Aydınlar Topluluğu kurucusu Profesör Ahmet Ercan‘ın koordinasyonuyla, Sözcü Kitabevi’nden yayınlandı.

Kimler var derseniz?
Bedri Baykam var, “Türkiye sevdası için ölmeye değer, ama aslında yaşayacak ve yaşatacak kadar cesur olmamız lazım” diyor.

Önay Alpago var, partilerde partiiçi demokrasi olmadan, ülkede demokrasinin olamayacağını örnekleriyle anlatıyor.

Ataol Behramoğlu var, tee 1980’de kaleme aldığı şiiriyle omuz veriyor…

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
boynu bükük ay çiçeği, şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
dağ rüzgarı, portakal balı, alçakgönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
harlı bir ateş gibi derinde yanan, haramilerin elinde bunalan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
bozlak, ağıt, halay ve zeybek, dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
zinciri altında kımıldayan, bitecek sanıldığı yerde başlayan.

Hüsamettin Cindoruk var, Akp tarafından “eski Türkiye” denilen Türkiye’yi adeta ders gibi anlatıyor.

Benim canım Muazzez İlmiye Çığ var, memleketin ancak “sahiplenmek duygusu”yla düze çıkabileceğini, bunun öğretilmesi gerektiğini anlatıyor.

Onur Öymen var, çağdaş uygarlık düzeyiyle bağımsızlık arasındaki olmazsa olmaz ilişkiyi anlatıyor.

Profesör Ümit Özdağ var, futbol maçında basketbol oynayarak sonuç alamayacağımıza dikkat çekiyor, Akp stratejilerine hizmet eden “sarı muhalefet”e dikkat çekiyor.

Uluç Özülker var.
Fikri Sağlar var.
Ufuk Söylemez var, ulusal çıkarlarımızı, milli ekonomiyi, ideolojik saplantılardan uzak, içinde “insan” olacak şekilde hayata geçirebilmemizin yollarını anlatıyor.

  • Profesör Ahmet Ercan, Cumhuriyet devrimlerinin kasıtlı olarak aşındırıldığını, köy enstitüleri başta olmak üzere, eğitim sistemini kuruluş ayarlarına döndürmek gerektiğini izah ediyor.

Türkiye’nin kahramanı Nasuh Mahruki var, “kök sorun” kavramına dikkat çekiyor, geriye kalan tüm sorunlarımızın Atatürk’ün ilerici vizyonundan vazgeçmekle başladığını anlatıyor.

Profesör Osman Korkut Kanadoğlu var, Profesör Kemal Alemdaroğlu, Profesör Coşkun Özdemir, Profesör Mehmet Tevfik Özcan var.

Mavi vatan” kavramının mucidi Cem Gürdeniz var.

Can Ataklı, gerçekten ilham verici bir açılım yapıyor, seçime “kazanacak bir aday”la girmek yerine, “kazanacak bir kavram”la girmemiz gerektiğini anlatıyor.

Namık Tan var, ihtiyacımız olan sadece gerçekçilik ve akılcılık diyor, hatalarımızla yüzleşmeden, yüzleşmeyi idrak etmeden toparlanmanın mümkün olmadığını özetliyor.

Profesör Tolga Yarman var, altını çize çize okumamız gereken bir tarif yapıyor, “son yirmi yıl, dincilerden memlekete hiçbir yarar sağlanamayacağını göstermiştir, ama şu da var ki, bu dincileri başımıza, gardrop Atatürkçüleri, samimi inananları küstüren, görenekten nasibini alamamış, Cumhuriyet’i anlamamış, Atatürk’ü hiç anlamamış, halka tepeden bakan, kibirlerinden geçilmeyen, sözde ilerici gabiler bela etmiştir” diyor.

Sedef Kabaş var, 3T formülüne vurgu yapıyor; Teknoloji, Tarım, Turizm diyor.

Ümit Zileli var, Şahin Mengü var, Salim Şen var, Arslan Bulut var, Deniz Kutluk, Tarık Özkut, Ertuğrul Kumcuoğlu, Mustafa Duman, Haluk Dural, Orhan Eraslan, Ümit Ülgen var.

Kitap diyoruz ama, 160 sayfalık “kurtuluş reçetesi” demek daha doğru.
Memleket için endişeleniyor, karamsarlığa kapılıyor ve acaba ne yapmalı diye kafa yoruyorsanız, “Türkiye İçin Ne Yapmalı?” kitabını okuyarak başlamanızı öneriyorum.

 

 

Ayhan Şıhmantepe’den Güzide Filiz Tuzcu’ya yanıt..

Konuk yazar : Ayhan Şıhmantepe
Konu : Güzide Filiz Tuzcu’nun makalesine yanıt..

Karar site okuyucularımızın..

Dr. Ahmet SALTIK
10.04.2019

*****
Sayın Hocam,
Öncelikle size saygılarımı sunarım. Ben 59 yaşındayım. İstanbul’da emekli oldum ve bazı rastlantılar sonucu, birkaç yıldır Bolu’nun bir dağ ve orman köyünde yaşıyorum.
Sizi birkaç kez Ulusal Kanal’da (Ulusal Kanal “Ulusal Kanal” iken) ilgiyle izlemiştim. Umarım yanılmıyorum, çünkü o zaman adınızı bilmiyordum. Sonrasında sitenizi buldum ve sürekli izlemeye çalışıyorum.
Ulusal Kanal bir dönem benim için, doğruların ve gerçeklerin kaynaklarından biriydi. Kanalın çizgisinin neredeyse 180 derece değiştiğini düşündüğüm için, yaklaşık iki yıldır gittikçe daha az izledim ve artık hiç izlemiyorum; Aydınlık Gazetesine şöyle bir bakıyorum. Kaynak Yayınlarını ve Bilim ve Ütopya Dergisini şimdilik ayrı tutuyorum.  Bu dergiyi neredeyse ilk çıkmaya başladığı yıldan beri okuyorum.
Sitenizde Güzide Filiz Tuzcu Hanımın yazısını okuduktan sonra size yazma gereği duydum. Elbette herkes görüşlerini, deneyimlerini, kısaca birikimlerini özgürce başkalarına anlatabilmelidir. Bence gerekli koşul içeriğinin somut kanıtlara dayanması; denenebilir, sınanabilir, gözlemlenebilir olmasıdır. Soyut kavramlar olan din ve tanrı konusu işin içine girdiğinde, her şey karışır ve aklı karıştırır.
* Laikliğin, temel hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede yaşadığımız için istediklerimi tam olarak yazamıyorum.
Dinlerin insanlığa çok büyük zararları olmuş ve olmaktadır. Usu egemen kılarak, bilim ve teknolojide ileri gitmiş çoğu ülkede, din artık geride kalmış korkutucu bir masal, kötü bir gelenek… olarak neredeyse bütünüyle etkisiz bir konuma gelmiştir. Kiliseler müze, sergi salonu, kütüphane, konser salonuna vb. dönüştürülmektedir. Londra’da belediye otobüslerindeki “muhtemelen tanrı yok…” diyen ilanları bilirsiniz. Ülkemizde böyle bir durum olabilir mi?
Kuran (elbette Tevrat, İncil) önyargısız, her türlü koşullandırılmalardan olabildiğince uzak aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür olarak okunduğunda, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar  insan uydurması olduğu açıktır. Ben, bir tanesi beni yanıltabilir diye, en az on ayrı kişinin (kurumun) çevirisini aynı anda ve pek çok kez okudum.
Güzide Hanımın İslam ve Osmanlı konusundaki değerlendirmeleri gerçeği yansıtabilir ama Allah ve onun iletisi olduğu söylenen Kuran hakkındaki saptamalarına katılmak olası değil.
Bu ikisinin (Allah ve Kuran) mutlak gerçek olarak onaylanması ve sonrasında bir değerlendirme yapılması bence son derece yanıltıcı, yanlış ve zararlıdır. Herkesin ez az iki kez Kuran’ı okumasını isterdim; elbette İncil ve Tevrat‘ı da. İnancın sonrasında gelmesi gerekir. Adı üzerinde inanç; gerçekliği bilin(e)meden onaylanan demek. Bilgi ve inanç birbirinin karşıtıdır. Din ve tanrı konusundaki her şey soyut, yani görünemez, bilinemez, kanıtlanamaz, kısaca doğrulanamaz durumdadır. Benim gördüklerime, öğrendiklerime göre, bu konuda inancı olan insanların yok denecek kadar azı Kuran’ı okumuştur. Tüm bilinenler neredeyse yüz yıllardır kulaktan kulağa aktarılanlardır.
Ülkemizin bugün neden bu durumda olduğu sanırım çok açıktır.
Ülkemiz, yayılmacı ve sömürgeci dış güçler ve onların içerideki işbirlikçileri tarafından “din ve tanrı” kullanılarak yarı tutsak konuma getirilmiştir. 31 Mart bir umut oluşturmuştur.
– Umarım ayrımsama, aydınlanma sürer ve ülkemiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu değerlerine döner
———–——————————————————————–
———–———————————————————
Bu benden:
Binlerce örnek sayabilirim; sanırım bir tanesi yeterli olabilir; Tarih 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremi.
Ölü sayısı tam olarak söylenmedi. 18.000 veya çok daha fazla. Ne kadar insan yaralı ve kayboldu tam olarak bilinmiyor. Ya kurtulup sakat kalanlar kaç kişi?
İnsanlar canlarını, mallarını, yakınlarını, bazıları her şeyini kaybetti. Kimisi yıkıntılar altında, dayanılmaz acılar çekerek öldüler.
İnsanları uyumak zorunda olan canlılar olarak yaratan kim? Sen.
En derin uykularındayken, en acımasız bir biçimde öldüren kim? Yine sen.
Bir tanrıya yakışır mı yaptığın?
Bunu gerçekten sen mi yaptın?  Yoksa sen gerçekte yok musun?
Eğer böyle bir tanrı varsa, ben ona karşı çıkarım.
———–———————————————————————
———–————————————————–
Ömer Hayyam’dan:
Seni aramaktan dünyanın başı dertte;
Zengine de göründüğün yok, fakire de;
Sen konuşursun da biz sağır mıyız yoksa,
Hep kör müyüz, sen varsın da görünürde.
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama;
Senden, benden başka düşünen yok, arama!
Vazgeç ötelerden, yorma kendini;
O var sandığın şey yok mu; o yok, arama!
Aşık Veysel’den
Kimden korktun da gizlendin,
Çok arandın, çok izlendin,
Göster yüzün çok nazlandın,
Yüzün mahrem ferde senin.
————————————————-————————————–
Bunlar elbette bir tanrının olamayacağının kesin kanıtı değil, peki, ya Güzide Hanımın Allah’ı ve Kuran’ı mutlak doğru olarak onaylaması ve anlatması?
Mustafa Kemal Atatürk, Turan Dursun, Prof. Dr. İlhan Arsel, Arif Tekin, Muazzez İlmiye Çığ, Ömer Hayyam ve Jean Meslier’in selamı, aydınlığı umarım bundan sonra sürekli üzerimize olur.
Saygılarımla. 09.04.2019

Uğur Dündar : ‘İttifak kararsızları sandığa götürür’ ve düşündürdükleri

‘İttifak kararsızları sandığa götürür’ 
ve düşündürdükleri

Gazeteci ve program yapımcısı Uğur Dündar, AYDINLIK’ın
“Seçime giderken muhalefetin nasıl bir yol haritası izlemesi gerekir?” sorusunu yanıtladı. Dündar, 1 Kasım seçimleri için CHP’nin Vatan Partisi, DSP ve toplumun
önde gelen vatansever isimleriyle ittifak yapması gerektiğini belirtti.

1 Kasım seçimleri için CHP’nin Vatan Partisi, DSP ve toplumun önde gelen vatansever isimleriyle ittifak yapması gerektiğini belirten Dündar’ın açıklamaları şöyle:

Demokrasiye gönül verenleri ülke barajında göz önünde bulundurarak seçmen üzerinde psikolojik yönden olumsuz etki yaratan bu gerçeği değerlendirerek, demokraside birleşen, demokrasiye gönül veren tüm güçlerle güçbirliği yapması gerekir.

‘RAHMİ TURAN’LA AYNI DÜŞÜNCEDEYİM’

Ben SÖZCÜ gazetesinde yazıyorum, biliyorsunuz. Bizim önce başyazarımız, medya duayeni ağabeyimiz Rahmi Turan CHP’nin ittifak yapmasını yazdı.

Vatan Partisi,
– Sadettin Tantan,
– Abdullatif Şener gibi isimlerin de bu ittifakta bulunması gerektiğini ifade etti.

Sonra benim değerli arkadaşım araştırmacı gazeteci Soner Yalçın aynı çağrıyı yaptı. Dün de Cumhuriyet sevdalısı olarak bildiğimiz 101 yaşında ve Türkiye’nin düze çıkması ve Cumhuriyetin yaşamasından başka hiçbir dileği olmayan büyük Sümerolog değerli bilim insanı Muazzez İlmiye Çığ da bir mektup yazdı, hem sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na hem de sayın Doğu Perinçek’e… Mutlaka ittifak yapmaları gerektiğini, aksi takdirde bunun kolay bağışlanabilecek bir durum olmayacağını söyledi. Ben de onlarla yani Rahmi Turan’la, Soner Yalçın’la, Muazzez İlmiye Çığ’la aynı çizgide düşünüyorum.

‘GÜÇBİRLİĞİ CHP’Yİ OLUMLU ETKİLER’

Ve diyorum ki CHP, Vatan Partisi hatta DSP ve bazı partilerle; Ümit Kocasakal, Metin Feyzioğlu, Saadettin Tantan ve Abdullatif Şener gibi hem kirlenmemiş, cesur, en ufak bir şaibesi bulunmayan isimlerle de ittifak yapmalı. Ve bu seçimden tek başına iktidar olabilecek bir oy çoğunluğuyla çıkmayı bir görev edinmeli. Bu güçbirliği CHP’yi olumlu etkiler.

‘SANDIK KÜSKÜNLERİNİ MOTİVE EDER’

Anayasa ayaklar altında. Anayasa dışı bir ‘de facto’ durumla, düzenle karşı karşıyayız. Daha doğrusu AKP ülkeyi yönetme iktidarını gösteremiyor. Ve paralize (AS: felç) olmuş bir görüntü sergiliyor. Bundan bir an önce Türkiye’nin kurtulması, düze çıkması ve bunu demokrasi yoluyla gerçekleştirmesi gerekiyor.

Ben ittifakların yani demokrasiye gönül vermiş kesimlerin yapacağı güçbirliğinin, sandığa gitmemekte kararlı olan kesimleri de motive edeceğini düşünüyorum. Sandığa gitmeme oranı bu ittifakla hızla düşecektir. Sandığa gidenlerin %65 dolayındaki kesimi CHP’ye oy verecektir. Bu anketlerle, kamuoyu yoklamalarıyla ortaya çıkmış bir gerçek. Şimdi bu durumda eğer bir güçbirliği yapılırsa sandığa gitme konusunda isteksiz, kararsız hatta gitmemeye karar vermiş seçmenler sandığa gider.

===========================

Dostlar,

Çağrıyı ve gereğini biz de yerinde ve hatta “zorunlu” buluyoruz.

Bu birleşik güç, büyük ölçüde, oy kullanmayan % 16 gibi, yani her 7 kişiden 1’ni bir seçenek sunarak umutlandırır ve oy kullanmaya teşvik eder. Bu kitle, 7 Haziran’da %16 ile 9,1 milyon gibi muazzam bir rakama erişmektedir ve seçimin yazgısını belirleyecek büyüklüktedir. Kuşku yok ki, çok büyük çoğunluğu da AKP seçmeni değildir. MHP ve HDP seçmenleri, AKP çok gibi yüksek oranda oy kullanmışlardır. Atıl kalan bu kitle yüksek oranda coşkusunu yitiren (de-motive olan), CHP’den umudunu kesmiş – küskün kitledir ve “küçük” partilerin oy kullanmayı anlamlı bulmayan seçmenleridir..

Söz konusu güçbirliğini bu kez CHP, “Kapımız açık, isteyen gelsin..” gibisinden örtük bir red anlayışı ile yürütemez. İlgili tüm kesim ve kişilerle sonuç alma kararlılığıyla görüşülmeli ve “makul olmayan” istekler kamuoyuna açıklanmalıdır. Bu saydamlık tarafları sorumlu davranmaya itecektir. Nitekim Vatan Partisi Genel Başkanı Sn. Dr. Doğu Perinçek, CHP ile “seçim ittifakı için pazarlığa girmeyeceklerini”CHP’nin Kemalist  – Atatürkçü insanları vekil adayı yapmasını çok önemsediklerini belirtmiştir.

Seçime katılım arttıkça, AKP’nin sayısal olarak (nominal) sabit kalması beklenen 18,8 milyon dolayındaki donmuş oyunun toplam içinde oranı düşecektir. % 84 yerine, oy kullanmayan % 16’lık kitlenin yarısının daha seçime katılması sağlanabilirse, bu %92’lik katılım 4,55 milyon oy demektir ve en az 3/4’ü CHP oylarıdır. CHP’nin % 25 olan oylarını %50’ye dek artırabilecek bir büyüklüktür ve % 35’i aşarak 1. parti olma, iktidarı yakalama olanağı sağlayabilir! %92’lik katılım çok güç değildir; 12 Eylülcülerin Anayasa oylamasına katılım 7 Kasım 1982’de bu düzeyde (%91,3) olmuştu.

CHP’yi ve bu bağlamda muhataplarını ağır ve ciddi bir tarihsel siyasal sorumluluk beklemektedir. Ülkenin, AKP – RTE tarafından içine sürüklendiği iç savaş eşiğinden mutlaka alınması gerekmektedir. Bu kaçınılmaz zorunluk ivedidir ve ötelenemez. Gereğini yapmayanları tarih ve bu toplum bağışlamayacaktır. Zaten AKP bu seçimi de alırsa artık Türkiye’de çok partili demokratik yaşam göstermelik olacak, izleyen sözde seçimleri hep muktedirin partisi % 80’lerle alacaktır; tipik totaliter rejimlerdeki gibi..

Bir kez daha söylemiş ve yazmış olalım..
Hesap matematik netlik ve kesinliktedir.
Dostumuz, arkadaşımız, hemşehrimiz, Büyük ATATÜRK‘ün çooook onurlu o ökçüde de sorumluluğu ağır koltuğunda oturan sevgili – sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan kamuoyu önünde bizim de tarihsel dilek ve ricamızdır.. Kendi adımıza hiçbir beklentimizin olmadığını belirtmemize bile gerek yoktur, çünkü kamu görevimizi halen sürdürmekteyiz..

Sevgi ve saygı ile.
13.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SİYASİLERE AÇIK ÇAĞRI


Dostlar,

Dr. Ceyhun Balcı ortopedi uzmanıdır. İzmir Tabip Odası’nın 2. dönem yöneticisidir.
Toplumsal konulara oldum olası çok duyarlıdır. Sıklıkla çok anlamlı kısa makaleler yazar. Daha önce de sitemize yazılarından koymuştuk :

http://ahmetsaltik.net/duran-turkler/ (Duran Türkler)

http://ahmetsaltik.net/muyeseer-yildiz-vatan-yahut-silivri/
(VATAN YAHUT SİLİVRİ, Müyesser Yıldız)

Aşağıda bir yenisini paylaşalım.. Muhalefet önderlerine (CHP ve MHP)
genel başkanlarına ironi yüklü bir açık mektubu :

– Ya görevinizi yapın ya da onurunuzla istifa edin..

Teşekkürler sevgili meslektaşım Ceyhun Balcı..

Sevgi ve saygı ile.
25.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

SİYASİLERE AÇIK ÇAĞRI

Ceyhun_Balci_portresi

 

 

Dr. Ceyhun BALCI

Muazzez İlmiye Çığ “Ddalya!” derken çocuğu ve belki de torunu yaşındaki siyasilere bilgelik dersi verdi.
100_yasina_geldim_boyle_basbakan_gormedim
Ben de buradan yola çıkıp bir mektup yazdım onlara!
Dr. Ceyhun Balcı
******************************
Sayın Bay Kılıçdaroğlu,

Sayın Bay Bahçeli,

Nasılsınız? İyi misiniz? Sağlığınız yerinde mi? Yaşıyor musunuz?

Ankara’da, yaşadığınız yerin kuş uçuşu birkaç km uzağında neler olduğundan haberdar mısınız? Diyebilirsiniz ki; penguenci medyamız vermiyor! Doğrudur! Ama, olanakları sınırlı, donanımları kısıtlı da olsa Ulusal Kanal ve Halk TV arif olanaın anlayabileceği şekilde yansıtmakta olan biteni.

İstanbul’un Taksim’inde tek niyetleri ellerinde bir karanfille şehitlerini anmak olan insanlara hiç gerekmediği halde saldıran polisten; Ankara Dikmen’de yine barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıklara yönelik polis kaynaklı vahşetten haberdar olmalısınız. Ankara’da olayların yaşandığı yerde bir de Ankara milletvekili (mangal yürekli bir Cumhuriyet kadını Aylin Nazlıaka) vardı! İlgi duymanız durumunda o size ayrıntısıyla anlatacaktır!

Ankara Dikmen’deki bir sahne gözümün önünden gitmiyor! Önünde tek kişi bulunmayan TOMA, alışkanlığın etkisiyle mi bilinmez; basınçlı suyu konutlara doğru gelişi güzel sıkmaktaydı. Hiç gereği, ve de hedefi yokken!

Bir ayı doldurmaya gün sayan halk hareketi sizi hiç ilgilendirmiyor mu?

Sizler için muhalefet  salıdan salıya grup toplantılarında sergilenen laf yarışından mı ibarettir? Polisin elbette iktidarın buyruğuyla yaşama geçirdiği bu anlamsız vahşet karşısında zarar gören ve demokratik haklarını kullanmaktan alıkonulan insanların durumu sizler için bir şeyler ifade etmiyor mu?

Türkiye’de üzerlerine ölü toprağı serpildiğini sandığımız halk sergilediği barışçıl, kararlı ve soylu başkaldırıyla üzerine düşeni hem de kahramanca bir şekilde fazlasıyla yapmış değil midir?

O halde sizler bu durumdan kendinize bir görev çıkartma gereği duymaz mısınız? Önderliğinizdeki partiler bugün için muhalefetle görevlidir. “Meclis aritmetiği izin vermiyor! Elimden ne gelir?” deme hakkınız olabilir mi? Siyaset biraz da aritmetiğin ötesine geçip de beceri sergilemek değil midir? Ne yazık ki sizlerin duruşundan Türkiye’de iktidar sorununun yanı sıra bir de muhalefet sorunu olduğu sonucunu çıkartmak kaçınılmaz oluyor!

Muazzez İlmiye Çığ’ı tanıyor olmalısınız! Bugünlerde yüz yaşına girdi!
Anneniz belki de nineniz yaşındadır. Aynı zamanda ülkemiz yakın tarihinin
canlı tanığıdır! Pırıl pırıl beyniyle bir şey söyledi dalya derken!

Partilerinizin de adını anarak : BİRLEŞİN!

Yaşamakta olan ve dimdik duran bu ulu çınara kulak verin ne olur!
Her birimizin yüreklerine su serpen bu soylu halk hareketine omuz verin!

  • Birlik olun ki, Türkiye dirlik içinde olsun!

Yok eğer, biz böyle davranamayız derseniz; yapabileceğiniz bir şey daha var!
Bir kenara çekilmek ve gereğince davranacaklara yer açmak!

Bu duyarlı dönemde kenara çekilmenin bile erdem olduğunu hiç aklınızdan çıkartmamanızı dilerim!

Kaygılarımla

Muazzez İlmiye Çığ : Sümerler vaktiyle Türklerin bir kolu idi

 

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ
muazzezcig@yahoo.com
portresiSelamlarımla..SÜMERLİLER TÜRKLERİN BİR KOLUDUR

SÜMER-TÜRK BAĞLANTILARI..

Şu anda çok mutluyum, yukarıda adını yazdığım kitabın son noktasını koydum ve
böylece Sümer çalışmalarının sonunu getirerek bu konuyu kapatıyorum.
Yapılan bu çalışma ile ölümsüz Atatürk’ümüzün kanıtlanmasını istediği Sümerlilerin Türk olup olmadığı konusu bana göre bir sonuca bağlanarak
Orta Asya’dan Mezopotamya’ya geldikleri ve Türklerin bir kolu oldukları
kanıtlandı.

1850 yıllarından sonra Sümer yazıları ve dilleri çözülmeye başlayınca,
bu dilin Ural-Altay dil grubundan olduğu onların Orta Asya’dan göç etmiş olacakları söyleniyordu.

Daha sonraları Türklere benzediğini söyleyenler oldu.
Ş艦u son zamanlarda ise gerek Avrupa, gerek Amerika’da bu dilin ölü veya diri hiçbir dile benzemediği savı ortaya atıldı.

Halbuki gerek Türkiye’de, gerek Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, İran’da yapılan Sümer dili ile Türk dili karşılaştırmalarında aynı kökten pek çok kelimeler bulundu.

Bunlara bir de topladığım kültür bağları olan Arkeolojik buluntular, yer adları, Sümerlilerin kendilerine verdikleri adlar, destanlar, efsaneler, geleneklerdeki bağlantıları kapsayan bu son kitapla

  • Sümerlilerin vaktiyle Türklerin bir kolu olduğunu 
    bilimsel bir güvenle söyleyebileceğiz.

Muazzez İlmiye ÇIĞ
19 Şubat 2013