Etiket arşivi: Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez’den Ege Cansen’e açık mektup..

Günün polemiği… Konu: Babacan’ın “Türk” çıkışı

Günün polemiği… Konu: Babacan’ın “Türk” çıkışı

08 Ocak 2023, ODA TV, https://www.odatv4.com/

Milli Merkez Ankara Temsilcisi Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez, SÖZCÜ gazetesi yazarı Ege Cansen’in bugünkü “Bölücülük gericilik” başlıklı köşe yazısını eleştirdi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın

  • “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına illâ “Türk” demekten vazgeçilmelidir.”
  • “Dini örgütlenme özgürlüğü tesis edilsin.
  • Yani tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler yasal olarak faaliyet gösterebilmelidir”

açıklamasını bugünkü “Bölücülük gericilik” başlıklı köşe yazısıyla destekleyen Ege Cansen’e Milli Merkez Ankara Temsilcisi Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez’den itiraz geldi.

Ufuk Söylemez’in Ege Cansen’in yazısına verdiği yanıt şöyle:
***
Sayın Cansen,

Öncelikle iyi günler dilerim. SÖZCÜ gazetesindeki köşe yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Bugünkü köşe yazınızı okuduğumda, doğrusu biraz şaşırdım ve üzüldüm. Ali Babacan’ın, AKP’nin tam teşebbüs etmesine rağmen yapamadığı daha doğrusu Milletçe yaptırmadığımız sözde çözüm, özde ise çözülme sürecini, yeniden açılım adı altında vizyona sokma niyetinin, sizin tarafınızdan da benimsendiğini görmekten dolayı hayal kırıklığına uğradım maalesef. Hoşgörünüze sığınarak birkaç hususu paylaşmak istiyorum sizinle:

1- Ali Babacan’ın, Türk kimliğine, tarikat ve cemaatlere yönelik laflarının müellifi ilk olarak Graham Fuller’dir. Hani şu CIA Eski Türkiye masası şefi ve RAND Cooperation yöneticisi olan şahıs. 17 yıl önce yayınlanan kitabında, özetle;

  • “Türkiye batıya değil Ortadoğu’ya aittir.
  • Siyasal islamcılıkla bölge aktörü olmalıdır.
  • Kemalizm’i terk ederek, ulus devlet-üniter yapıdan uzaklaşmalıdır.
  • Etnik köken, mezhep, tarikat ve cemaat bazında örgütlenmelerin önü açılmalıdır”

mealindeki zehirli görüşleri herkesin malumudur.

2- Bu görüşleri esas alan açılım ya da çözüm süreci adı verilen süreç, AKP+HDP ve FETÖ tarafından en azgın oldukları dönemde başlatılmıştır. Habur rezaletinden, Diyarbakır’daki Megri-megri höykürmelerine kadar organize bir şekilde Millete dayatılmak istenilmiştir.

  • Ama Türk Milleti, sağ-sol demeden “Atatürk’te Birleşerek”
  • bu kumpası ve sözde açılım masasını bu şer ittifakının başına geçirmiştir.

3- ABD hiçbir zaman vazgeçmediği bu niyetini, şimdi de Babacan gibi bu günlere gelmemizin asli faillerinden olan birtakım kullanışlı kifayetsizler eliyle tezgahlamaya çalışmaktadır.
6’lı Masa’da olan ve fakat anketlerde %1-2 oy dahi alması mümkün görülmeyen bu operasyon elemanlarının bölücü ve gericilerin değirmenine su taşıyan görüşlerini destekler mahiyetteki yazınızı o nedenle üzüntü ve hayretle karşıladığımı ifade etmek isterim.

4- SÖZCÜ Gazetesi, laik demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk Cumhuriyetinin kurucu değerlerine gönülden bağlı, bölücülüğe ve gericiliğe asla geçit vermeyen, bilinçli, yurtsever, demokrat ve Cumhuriyetçi büyük bir okur kitlesine sahiptir.

Onlardan birisi olarak, yazınıza karşı olan görüşlerimi size iletmeyi bir ödev bildim.

Kuşkusuz ki siz de bu görüşlerin savunucusu değilsiniz.

Ama bu görüşlerin seçim öncesi tartışılarak, millete anlatılmasını istemeniz doğrusu üzücüdür.

Kıymetli vakitlerinizi aldığım için kusura bakmayın lütfen.

Saygılarımla, 08.01.2022

Ufuk Söylemez
Devlet E. Bakanı / Ankara

https://www.sozcu.com.tr/2023/yazarlar/ege-cansen/boluculuk-gericilik-7549119/

Türkiye için ne yapmalı?

Yılmaz ÖZDİL

SÖZCÜ, 17.7.2021

Memleketini seven her yurttaş gibi, her dost sohbetinde aynı karamsarlığa kapıldığınızı, çocuklarınızın torunlarınızın geleceğine dair dile getirmeye bile korktuğunuz endişelere sahip olduğunuzu, umut ışığı göremediğinizi, dönüp dolaşıp “ne yapmalı?” sorusuna cevap aradığınızı biliyorum.

Yüreğinizi ferahlatmak için bağımsız tabir edilen televizyonları seyrettiğinizi, ama her gece fotokopi gibi aynı tiplerle karşılaştığınızı, klişe cümleler duyduğunuzu, muhalif gazeteci ayaklarına yatan, habire sorunu anlatan, çözüme kafa yormayan, size bilgi vermeye uğraşmak yerine, muhalefet yöneticilerinin gözüne girmeye çalışan bu tipler yüzünden, yüreğinizin daha da daraldığını biliyorum.

Çünkü…
Size gerçekten çözüm yolu gösterecek liyakat sahibi insanlarımıza, tıpkı Akp medyasında olduğu gibi, bağımsız tabir edilen medyada da ambargo uygulandığını, kasıtlı olarak ekrana çıkarılmadıklarını, bağımsız medyaya rutubet gibi sızan mutant gazetecilerin, liyakat sahibi insanların size ulaşmasını engellediğini de biliyorum.

Bu çerçevede size bir önerim var : Bedel ödemeyi göze alarak, fırsat buldukları her platformda Türkiye Cumhuriyeti için mücadele veren 32 aydınımız, ortak bir kitap yazdı.
İsmi…
Türkiye İçin Ne Yapmalı?

Mesleğinde zirveye ulaşmış aydınlarımızın, kanaat önderlerimizin, kendi alanlarındaki dörder sayfalık görüşlerinden oluşan bu kitap, Boğaziçi Aydınlar Topluluğu kurucusu Profesör Ahmet Ercan‘ın koordinasyonuyla, Sözcü Kitabevi’nden yayınlandı.

Kimler var derseniz?
Bedri Baykam var, “Türkiye sevdası için ölmeye değer, ama aslında yaşayacak ve yaşatacak kadar cesur olmamız lazım” diyor.

Önay Alpago var, partilerde partiiçi demokrasi olmadan, ülkede demokrasinin olamayacağını örnekleriyle anlatıyor.

Ataol Behramoğlu var, tee 1980’de kaleme aldığı şiiriyle omuz veriyor…

Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
boynu bükük ay çiçeği, şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
dağ rüzgarı, portakal balı, alçakgönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
harlı bir ateş gibi derinde yanan, haramilerin elinde bunalan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
bozlak, ağıt, halay ve zeybek, dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
zinciri altında kımıldayan, bitecek sanıldığı yerde başlayan.

Hüsamettin Cindoruk var, Akp tarafından “eski Türkiye” denilen Türkiye’yi adeta ders gibi anlatıyor.

Benim canım Muazzez İlmiye Çığ var, memleketin ancak “sahiplenmek duygusu”yla düze çıkabileceğini, bunun öğretilmesi gerektiğini anlatıyor.

Onur Öymen var, çağdaş uygarlık düzeyiyle bağımsızlık arasındaki olmazsa olmaz ilişkiyi anlatıyor.

Profesör Ümit Özdağ var, futbol maçında basketbol oynayarak sonuç alamayacağımıza dikkat çekiyor, Akp stratejilerine hizmet eden “sarı muhalefet”e dikkat çekiyor.

Uluç Özülker var.
Fikri Sağlar var.
Ufuk Söylemez var, ulusal çıkarlarımızı, milli ekonomiyi, ideolojik saplantılardan uzak, içinde “insan” olacak şekilde hayata geçirebilmemizin yollarını anlatıyor.

  • Profesör Ahmet Ercan, Cumhuriyet devrimlerinin kasıtlı olarak aşındırıldığını, köy enstitüleri başta olmak üzere, eğitim sistemini kuruluş ayarlarına döndürmek gerektiğini izah ediyor.

Türkiye’nin kahramanı Nasuh Mahruki var, “kök sorun” kavramına dikkat çekiyor, geriye kalan tüm sorunlarımızın Atatürk’ün ilerici vizyonundan vazgeçmekle başladığını anlatıyor.

Profesör Osman Korkut Kanadoğlu var, Profesör Kemal Alemdaroğlu, Profesör Coşkun Özdemir, Profesör Mehmet Tevfik Özcan var.

Mavi vatan” kavramının mucidi Cem Gürdeniz var.

Can Ataklı, gerçekten ilham verici bir açılım yapıyor, seçime “kazanacak bir aday”la girmek yerine, “kazanacak bir kavram”la girmemiz gerektiğini anlatıyor.

Namık Tan var, ihtiyacımız olan sadece gerçekçilik ve akılcılık diyor, hatalarımızla yüzleşmeden, yüzleşmeyi idrak etmeden toparlanmanın mümkün olmadığını özetliyor.

Profesör Tolga Yarman var, altını çize çize okumamız gereken bir tarif yapıyor, “son yirmi yıl, dincilerden memlekete hiçbir yarar sağlanamayacağını göstermiştir, ama şu da var ki, bu dincileri başımıza, gardrop Atatürkçüleri, samimi inananları küstüren, görenekten nasibini alamamış, Cumhuriyet’i anlamamış, Atatürk’ü hiç anlamamış, halka tepeden bakan, kibirlerinden geçilmeyen, sözde ilerici gabiler bela etmiştir” diyor.

Sedef Kabaş var, 3T formülüne vurgu yapıyor; Teknoloji, Tarım, Turizm diyor.

Ümit Zileli var, Şahin Mengü var, Salim Şen var, Arslan Bulut var, Deniz Kutluk, Tarık Özkut, Ertuğrul Kumcuoğlu, Mustafa Duman, Haluk Dural, Orhan Eraslan, Ümit Ülgen var.

Kitap diyoruz ama, 160 sayfalık “kurtuluş reçetesi” demek daha doğru.
Memleket için endişeleniyor, karamsarlığa kapılıyor ve acaba ne yapmalı diye kafa yoruyorsanız, “Türkiye İçin Ne Yapmalı?” kitabını okuyarak başlamanızı öneriyorum.

 

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 21 Nisan 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri Çorlu tren kazasına sebep olanları yargı önüne çıkarmayanlara ve oğlunu yitiren Mısra Öz’e acı çektirenlere…

TÜKENMEYİZ!

Açıklama yapan amirallere orduevi yasağı getirilmiş, Kuvvet Komutanlığı yapmış olanların koruma düzeyi düşürülmüş ve lojmanı boşaltmaları için beş gün süre verilmiş. İfadesi alınanların ayaklarına elektronik kelepçe takılmış.

Adalarımızı işgal edenlere yapmazlar.

Vatanı sevmek, savunmak, geleceğini düşünmek suç ise gözaltına almakla tükenmeyiz…

MONTRÖCÜLÜK

  1. Tümamiral Soner Polat ne demişti?
  • “Montrö’ye karşı çıkmak, dolaylı olarak Lozan’a meydan okumaktır! Montrö’yü dillerine dolayanlar gerçekte kimin borazanını üflediklerini iyi bilmelidir. Montrö bir kere sallanmaya başladı mı nerede duracağını kimse tahmin edemez!”

Montrö üzerinden amirallere saldıran ve Amiral Polat’ı aynı görüşteki kardeşlerinin / silah arkadaşlarının karşısına koymaya çalışanlara anımsatırım…

SİHA

Kanada, Türk SİHA’larının Karabağ’da kullanılmasından dolayı ihraç ettiği ürüne ambargo koyduğunu açıkladı.

Bayraktar, söz konusu ürünün yerli üretiminin olduğu yanıtını verdi.

Yerli ve milli budur. Gururumuzdur…

YANDAŞLIK

AA, 2018’de Fatih Erbaş’ın kaleme aldığı “ABD şimdi de Montrö’yü zorluyor” başlıklı analizini son tartışmalar sürecinde sitesinden kaldırdı. Yazıda, “Karadeniz’de askeri varlık göstermek suretiyle Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni esnetmeye ve zorlamaya yönelik alışıldık tavırlarını sürdürüyor” ifadelerine yer almakta.

Yandaşlık kolay değil. Sürekli rüzgarı izleyip yön ayarı gerektirir…

MADALYA

Çok aydınlatıcı gazete, Amirallerin açıklamasında imzası olan E. Kora. Işık Biren’in Washington Lobisi (Türk-Amerikan İş Adamları Konseyi)’nden ödül aldığını yazdı.

Kankanız Akar’ın boynunda Türk askerine çuval geçiren Amerikalı generalin geçirdiği madalya asılı duruyor…

UFUK

2013’ten bu yana Aydınlık’ta yazan ve amirallere destek veren Eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez,  ”… bugün itibarıyla ben laikliği, yolsuzluğu, akraba kayırmacılığını yok sayamam. AKP’ye destek vermem mümkün değil. Dolayısıyla fikir ayrılığımız derinleştiği için nezaketen el sıkışıp ayrıldık” dedi.

Ufku görenlerin yolu bellidir…

AŞI

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Libya’ya 150 bin doz koronavirüs aşısı verildi.

Ne demiş eskiler: Gündüz bitti gece mi kaldı, kendim yedim koca mı kaldı?…

RAMAZAN

Alparslan Kuytul’un başını çektiği Furkan Vakfı, koronavirüs önlemleri kapsamında Ramazan’da uygulanacak kısmi kapanmaya karşı “Ramazanıma dokunma” kampanyası başlattı.

Giresun-Altınordu maçında bazı futbolcular sahada oruç bozdu.

Müslümanlık mı, gösterişçi soytarılık mı?..

PATATES

İhraç yasağı nedeniyle çürümeye yüz tutan patatesler ücretsiz olarak vatandaşlara dağıtılmaya başlandı.

Vatandaştan tasarruf isteyen saraya 3 mersedes araç (52 milyon TL.) daha alındı.

Özet Engin Altay’dan, “vatandaşa patates, saraya mersedes”…

BECERİKSİZ

Şanlıurfa ve Ditarbakır’da patates dağıtımında izdiham yaşandı.

Her şeyi kötü yapmak zorunda mısınız?…

İTTİFAK

Cübbeli Ahmet, ”Perinçek ile siyaseten uyuşuyoruz”

Ne mutlu!…

YAVRU

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Anayasa Mahkemesi, ülkedeki Kuran kurslarının laiklik ilkesine karşı olduğuna karar verdi.

RTE, “AYM Başkanı’nın laikliği öğrenmesi gerek. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir” dedi. KKTC’yi tehdit etti.

Yavru anasından önde,

KKTC’yi tanımayanlara RTE’den belge…

TARAF

YCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cezaevinden tahliye edilen Ahmet Altan’ı telefonla arayarak geçmiş olsun dileğinde bulundu.

TARAF‘ın pompaladığı kumpasın mağduru bir vatanseveri aramış mıdır?..

MİLİTAN

AKP Diyarbakır Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı Vedat Demirtaş, Twitter hesabından kalaşnikoflu paylaşım yaparak, “Emekli amiraller bekliyoruz” diye yazdı.

Bu yiğit AKP’li dağ kadrosundan olsa gerek…

Savcılarımız silahı göremez, görse de ifade özgürlüğünün kuvvetli bir parçası olarak değerlendirirler…

KAÇAKÇI

AKP’li bazı belediyelerin insan kaçakçılığı yaptığı ortaya çıktı.

Halka hizmette sınır yok!…

DOĞRU

Doğu Perinçek, “Ben hükümetimizin Ukrayna’nın NATO’ya girmesine ‘biz taraftarız’ demesini hayretle, üzüntüyle karşılıyorum” dedi.

AKP’nin antiemperyalist olamayacağını önünde – sonunda kabullenecek. Oyun o gün bitecek…

ETİK

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ve eşi Hasan Pekcan’a ait dezenfektan şirketlerinin ürettiği malları kendi Bakanlığı’na sattığı açıklandı.

Ticaret on, etik sıfır…

YALAN

Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Başkanı E. Tuğg. N.K. Çalışkan’ın evi arandı ve ifadeye çağrıldı. TESUD Yönetim Kurulu İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırıldı.

TESUD, Bakanlığa yapılan ziyaretle ilgili Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB), 104 amiralin bildirisini kınadılar” açıklamasını reddederek, “Emekli amirallerin bildirisine yönelik herhangi bir kınama ifadesi kullanılmamıştır.” demişti.

Yalan darbesi…

TEHDİT

Erkeklere boşanmak yerine ikinci eş çağrısı yapan, medeni hukuku hedef gösteren sosyal medya paylaşımları nedeniyle GATA başhekim yardımcılığı görevinden alınan Ali Edizer, “128 milyar nerede?” diye soranlara ölüm” tehdidinde bulundu.

Adam olup fikir üretemeyince…

BAŞARI

Çiftçi sayısı 2 milyon 800 bin iken AKP döneminde 700 bin azaldı.

Çiftçi borçları 2.5 milyar TL’den 72 kat artarak 180 milyar TL’ye çıktı.

Çifte başarı!…

NEREDE?

Bakan Elvan, 128 milyar dolarlık rezerv tartışmasına ilişkin “Hiç kimsenin burada bir yolsuzluk yapması söz konusu değildir” dedi.

Hiç kimse yapmamışsa dahi birileri yapmıştır…

ŞEYH

Sakarya’da Milli Eğitim Müdürü, Gençlik Spor Müdürü, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Rektörü ve Müftü, Irak kökenli Şeyh Muhammed Hüseyni’yi ağırladı. Ardından heyet olarak şeyhi İstanbul’daki tekkesinde ziyaret etti.

  • Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, müritler, mensuplar ülkesi olmaktadır.

Birileri devrimci geçinip karşı devrimcilere kuyruk olmuş, birileri aymazlıkla “laiklik tehlikede değil” demektedir.

KORONA VİRÜS SALGINININ EKONOMİ-POLİTİĞİ

KORONA VİRÜS SALGINININ
EKONOMİ-POLİTİĞİ


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı   
profsaltik@gmail.com

Sn. Ufuk Söylemez (eski Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı), 23 Mart 2020 gecesi bizi HALK TV‘deki programına davet etti. Korona salgını Bilim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniv. Tıp Fakültesinden çalışma arkadaşımız Sn. Prof. Dr. Alpay AZAP ile birlikte güncel salgını 3 saate yakın süre kapsamlı irdeledik. Sn. Söylemez Ekonominin son derece zor – ağır – kırılgan koşullarda olduğunu programda zaman zaman söyledi ise de, özveri göstererek sözü daha çok biz 2 hekime bıraktı. Biz de bu konuyu yazmasını rica ettik ve “Zor zamanlar Olağandışı kararlar!” başlıklı makalesini yayınladık (http://ahmetsaltik.net/2020/03/27/zor-zamanlar-olagandisi-kararlar/).

Söz konusu makale zarif eleştiriler içeriyor, yol da gösteriyor. Emisyon = Para basma öneriyor Sn. Söylemez.. Çünkü devlet tahvillerimize uluslararası pazardan %7-8 dolayında Dolar olarak faiz ödemeyi üstlenmemize (taahhüt etmemize) karşın istem yok, borç veren yok ülkemize! Oysa karşılıksız para basmanın faturasını biliyoruz, enflasyon.. Bunun bedelini de gene yoksullar – orta sınıf ödüyor..

Yukarıda değindiğimiz HALK TV programında (23 Mart 2020, saat 21:00 – 24:00, 1. bölüm : https://youtu.be/NeX0QtFuib4 veya https://youtu.be/NeX0QtFuib4?t=34  2. Bölüm : https://youtu.be/4lV1oYGtWS0   3. bölüm : erişemedik.. site okurlarımız erişir ve bize bildirirse seviniriz..) biz ise, Mülkiyeli şapkamızla, üst gelir dilimlerinden ek vergi alınmasını önerdik. Örnek olarak 2010 Nisan’ında ABD Başkanı Obama’nın OBAMACARE olarak adlandırılan sağlık reformu programını verdik.

Hemen hemen hiçbir sağlık güvencesi olmayan 50 milyon (6 kişiden 1’i o dönemde) hiç olmazsa çok altta kalan 30 milyonu için, sınırlı da olsa sağlık güvencesi sağlanması düşünülmüştü. Kişi başına 3 bin $ /yıl kaynak gerekiyordu oldukça sınırlı bir sağlık güvencesi için. O sıralar ABD’de kişi başına ortalama yıllık sağlık gideri 10 bin $ p.c./p.a. (kişi başına / yıllık; per capita / per annum) idi. 10 yıl boyunca gereksinim duyulan kaynak 3 bin $ x 30 m nüfus x 10 yıl süre.. 900 milyar $ ya da 0,9 trilyon $ idi. Üst gelir dilimlerine %1-2 ek vergi kondu. Para babaları, Kongre’de Başkan Obama hükümetinin yıllık bütçesini engelleyerek devleti felç ettiler..
****
Biz, benzer bir öneri ile, bu olağanüstü dönemde Türkiye’nin zenginlerinden bir tür servet vergisi / varlık vergisi alınmasını önerdik bağış kampanyası önerisine karşılık Sn. Söylemez’in.

– Halkın çok yoksullaştırıldığını,
– işsizliğin aşırı yüksek ve
– gelir dağılımının olağanüstü adaletsiz olduğunu ekledik.

Ek olarak, Türkiye’nin Dolar milyarderlerinin bu servetlerini Türkiye’de kazandıklarını, içinde bulunduğumuz çok zor dönemde kendilerinin de ellerini taşın altına sokmalarının gerekli olduğunu belirttik.

  • 1 Dolar milyarderi = 1 milyon yoksul!

Ayrıca, 1942’de İsmet İnönü Cumhurbaşkanı iken 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın bunaltıcı koşullarında da Türkiye’nin bekası için Varlık Vergisi Yasası’nın çıkarıldığını, uygulamada kimi yanlışlar yapılmış olsa da ilke olarak o politikanın tek seçenek ve doğru olduğunu ekledik.

  • AKP iktidarında son 20 yılda ülkemizden 3 Tr $ kaynak çıktığını ancak 1 Tr $ girdiğini ve 2 Tr $ gibi muazzam bir ulusal servetimizin yurt dışına bu iktidar tarafından rant olarak aktarıldığını (Prof. Dr. Bilsay Kuruç, 19 Mart 2020, Cumhuriyet, M. Balbay ile söyleşi),

bu yaşamsal sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğin vurguladık. Sağlık sektörüdeki rant aktarımı da dahil.. her yıl birkaç on milyar $.

Tasarruf, SOSYAL DEVLETkamucu sağlık hizmeti ve KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE MUTLAK BİR ÖNCELİK gerekliliğinin altını çizdik..

25 Mart 2020 akşamı KRT‘deki programda da Türkiye’nin Dolar milyarderi sayısı bakımınan dünyada çok önlerde geldiğini, son 20 yılda özellikle bu sayının çok büyüdüğünü anımsatarak, 45 dolayında Dolar milyarderinin 100’er milyon $ gönüllü bağış yapmasını önerdik. Yaklaşık 4,5 milyar $ kaynak, günümüz kuru ile 1 $ = 6,4 TL’den hesaplanırsa yaklaşık 29 milyar TL yapar ki, devasa kaynak gereksinimine bir merhem olur..

Benzer finansal önerileri dün (26 Mart 2020) sabahı VERYANSIN TV’de de seslendirdik.
(KORONAVİRÜS YANGINI İÇİN İÇİN SÜRÜYOR | ÇÖZÜM NE?
https://youtu.be/x0HcoRv2KvY)

Ne hazindir ki, dün, 26 Mart 2020 günü, Türkiye ve Dünya küresel salgın ile (Pandemi) boğulurken / boğuşurken, AKP = Erdoğan / TEK ADAM rejimi, “huylu huyundan vazgeçer mi?” dedirtircesine, toplumun sinir uçlarıyla oynayarak, İstanbul Kanalı kapsamında 2 köprünün taşınması ihalesini yaptı!?

Gerçekten ibretliktir, AKP kendi ayağına neden bu denli sıkar, anlaşılmaz..
***
Bağlarsak; bu sitede hep yaptığımız gibi, test sayısını artırarak taşıyıcı – hasta bulmayı hızlandırmayı ve gerekli tıbbi hizmeti de vererek salgını çok uzatmadan sonlandırmayı hedeflemeyi öneriyoruz. Uzayan salgın, zaten olağanüstü hasta / kırılgan ekonomiyi, ayağa kaldırılamayacak derecede çökertebilir!

Ne var ki, ilk olgunun Çin’den bildirildği 31 Aralık 2019’dan günümüze 3 aya yakın bir zaman geçmesine karşın hala şu testi uygulayalım / bu testi uygulayalım aşaması geride bırakılabilmiş değildir.. Birkaç sahra hastanesi de yapılmadı.. Ya da boş tatil köyleri, dev otellerin hastane – karantina yerleri olarak kiralanması, satılamayıp boş bekleyen yüzbinlerce konut fazlası ve TOKİ evleri de..

Hala temel tıbbi lojistik sıkıntısı yaşanıyor daha başında salgının.. Caaaaaanım Türkiye’miz etil alkolü bile dışarıdan satın alıyor! Tıbbi maske kıtlığı üzüntü verici..

Korona salgınını AKP = Erdoğan iktidarı iyi yönetemiyor.. başından beri, 18 yıldır Türkiye’yi çoooooooooooooooooooooooook kötü yönettiği gibi.. Sözde toplantı yapıp görüş alıyor toplumdan ama yasal kurum Türk Tabipleri Birliği’ni akıl almaz biçimde dışlıyor!?

Ekonomi yangın yeri, ama Anayasal bir Kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konsey (AY md. 166) bir türlü toplantıya çağrılmıyor!? Damat Hazine Bakanı Albayrak, 2019 için 2,5 milyon istihdam yaratılacağını buyurmuştu ama, TÜİK geçen yıl 932 bin yeni işsiz oluştuğunu açıkladı!

AKP = Erdoğan rejimi, anamuhalefet CHP’nin 13 maddelik ciddi ve akılcı önerilerine kör ve sağır!

Bu hazin ve ağır tablo da AKP iktidarını BİLİMSEL AKILCILIK zemini ve eksenine çek(e)meyecekse ne çekebilir?

Geriye ağır yaralı ama mutlaka iyileşecek bir Türkiye ve seçim sandığına gömülerek tarihin çöp sepetine atılan bir yığın siyasal parti gibi, AKP mevta kalır..

Sevgi ve saygı ile. 27 Mart 2020, Ankara

KORONA VİRÜS SALGINI İLE NASIL BAŞETMELİ??

Değerli site okurlarımız,

KORONA VİRÜS SALGINI İLE
NASIL BAŞETMELİ??

Bu gün, 23 Mart 2020 Pazartesi günü, akşam saat 21:00 – 23:00 arası Halk TV‘nin konuğu olacağız.. Duyuru posteri aşağıda..

Eski Ekonomi Bakan Sn. Ufuk Söylemez yönetiminde 2 hekim ve 1 ekonomist, ülkemizin ve dünyanın ciddi sorunu KORONAVİRÜS SALGINI ile nasıl başedebileceğimizi konuşacağız..

Prof. Dr. Alpay AZAP, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden çalışma arkadaşımız.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolji uzmanı.
Ayrıca KLİMİK Uzmanlık Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı’nının Korona Bilim Kurulunda Tıp Fakültemizin 2 temsilcisinden biri.

Bizi bu siteden… tanıyorsunuz. HALK SAĞLIĞI TIP UZMANLIK ALANI, salgınlarla savaşımda orkestranın başı.. Epidemiyoloji yandal uzmanlığı varsa daha da doyurucu.
Tıbbi orkestranın vazgeçilmez 2. elemanı Enfeksiyon Hastalığı uzmanları..
(Epidemiyoloji yan dal uzmanlığı yalnızca bu 2 ana tıp dalı için olanaklı ve eğitimini
Halk Sağlığı Anabilim Dalı veriyor) )

Salgının nedenine, etkenine, klinik tablosuna göre öbür tıp dalları da vazgeçilmez bu takım çalışmasında.

HALK TV’ye teşekkür ederiz bu fırsat için. Kendilerinin hazırladığı kısa tanıtım videosunun erişkesi (linki) aşağıda.. Tıklanmasını dileriz..

Halk_TV_program_tanitimi_23.3.2020

Korona salgınında göğüs hastalıkları, yoğun bakım, anestezi ve reanimasyon, iç hastalıkları ön saflarda sorumluluk üstlenmiş durumdalar.
Temel Tıp Bilimleri alanlarındaki görünmez kahraman meslektaşlarımızı da unutmayalım :
Özellikle Temel Mikrobiyoloji – Viroloji ve vazgeçilmez Laboratuvar desteği..
Tıbbi Genetikçi, Farmakolog arkadaşlarımız ve 1. Basamağın omurgası Aile Hekimlerimiz, Psikyatristlerimiz..

Ayrıca hemşirlerimiz, cankurtaran çalışanlarımız, sağlık teknisyenlerimiz..
Acil servislerde hasta gören her daldan meslektaşlarımız..

Türkiye’mizin 1 milyona yakın sağlık çalışanı var.
Kabaca her 80 kişiden 1’i sağlık çalışanı. Gelişmiş ülke standartlarının epey gerisindeyiz ama gelişmemiş bir ülke de değiliz.

160 bin hekim, 160 bin hemşiremiz var. 30 bini aşkın diş hekimi ve yine 30+ bin eczacımız var.
240 bini aşkın hasta yatağımız, on bin nüfusa 28 yatak düzeyinde.

  • Gerekirse İngiltere gibi biz de 65+ yaş hekim ve öbür sağlık çalışanlarımızı seferberlik bilinci ile göreve çağırırız.Sayısı 1530’u geçen hastanemiz ve toplam yatak sayısının 1/10’u düzeyinde yoğun bakım yataklarımız var. (650 hastane özel sektörün).
  • Salgını iyi yöneterek zamana yayabilirsek, bu eldeki kapasite ile başedebiliriz.
  • Dikkatli olmaz ve patlayıcı bir epidemi (salgın) yaşarsak sağlık altyapımız yetersiz kalabilir.

Bu potansiyeli en optimal düzeyde yönetmek de siyaset kurumunu işi.
Bu çok büyük, ağır ve tarihsel bir sorumluluk. Temel koşulları bellli :

1. Zerrece tartışmasız ve ödünsüz biçimde BİLİMSEl AKILCILIK!

2. Demokratik, katılımcı, saydam, halktan bilgi saklamayan politikalar.

3. Kesinlike liyakata dayalı istihdam ve kamucu sağlık hizmetleri.

4. Uluslararası işbirliğine açık, dayanışmacı salgın yönetimi

5. Salgın nedeniyle zedelenebilir toplum kesimlerine; yoksullara, işsizlere, yaşlılara, engellilere, ülkemizdeki sığınmacılara, küçük esnafa – işletmelere… çok yönlü destek politikaları;
SOSYAL DEVLET!

6. Kısa – orta – uzun erimde tartışılmaz öncelikle HALK SAĞLIĞINI KORUMAK, ardından ülkemizin çok yönlü çıkarlarını korumak, potansiyel sorunlarla başetmek siyasal iktidarın işi;
ulusumuzun Meclisi TBMM ile.. Bu amaçla bir ULUSAL KORONA KRİZ YÖNETİM MERKEZİ kurulmalı, toplumun katılımını da mutlaka sağlayarak Ulusu BÜTÜNLEŞTİRİCİ yaklaşımlarla kriz yönetimi aşamasına geçilmelidir.

OHAL yönetimine asla gerek yoktur. Yürürlükteki mevzuat, yönetime yeterli yetkileri fazlasıyla vermektedir. (Hekim, Kamu Yöneticisi ve Sağlık Hukuku uzmanı olarak bu net bilgiye sahibiz..)

Bunları da Mülkiye’li şapkamızla söylemiş olalım..

Orkestra tüm Türkiye‘dir ve yaşamda tek yol gösterici olan AKIL VE BİLİM YOLUNDAN AYRILMAZSAK, biraz sabırla bu ulusal sorunun da üstesinden geleceğiz.

Panik ve karamsarlık doğru değildir..

  • Salgın ile savaşım (mücadele) asla günlük siyasete alet edilmemeli; kesinkes bir ulusal dava olarak sonuna dek siyaset üstü tutulmalıdır.

Haydi Türkiye, hepimize kolay gelsin!

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 23 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Bunları ekonomi götürecek!

Bunları ekonomi götürecek!

Ufuk Söylemez
Ufuk SÖYLEMEZ
Aydınlık Gazetesi
, 15.5.2018

Ekonominin bugün içine sürüklendiği vahim halin siyasi sorumluluğunun faturası kuşkusuz ki iktidara çıkarılacaktır. Çünkü ekonomik sıkıntı, çalkantı ve krizler her daim siyasi iktidarların sorumluluğuna fatura çıkartır ve çıkartmıştır. Bakmayın siz “manifesto” açıklayıp, enflasyonu, faizleri, işsizliği azaltacağız diyerek hamasi nutuklar atıp konuşan T. Erdoğan ve hempalarına. Bunları söyleyerek, işsizliğin-enflasyonun ve faizlerin çift haneli rakamlara fırlamasına neden olan politikalarla ekonomide bugünkü yangını çıkartanlara, şimdi itfaiyeci rolü mü vereceğiz diye sorarlar adama!

Bir yandan Afrin’de PKK/PYD terör örgütlerine karşı, TSK ve güvenlik güçlerimizin şehitler ve gaziler vererek yürüttüğü kahramanca mücadeleye karşı, Londra’da PKK/PYD çizgisinde ve görüşlerinde faaliyet gösteren DPI’a (Democratic Progress Institute) 3 AKP’li eski bakanı geçen günlerde niye gönderdiğini T. Erdoğan’a sormayacak mıyız?

Ya da, Kıbrıs’ta Türk askerlerinin çekilmesi ve Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını içeren Guterres planını durup-dururken M. Akıncı’nın gündeme getirme gayretlerine karşı sus-pus olan, T. Erdoğan ve iktidarın bu tutumunu görmezden mi geleceğiz?

ARJANTİN’E BENZEMEYELİM!

Bakın bizim gibi sözde gelişmekte olan ve/fakat yıllardır bir türlü gelişemeyen bir ekonomisi olan Arjantin bugün yine-yeniden IMF kapısına düşmüş vaziyette. Üstelik faizlerini 10 gün içinde 3 kez artarak %40’lara yükseltmesine rağmen, rezervlerinin erimesini, kurların yükselmesini ve sermaye kaçışını önleyemedi.

Bizim en büyük endişemiz Türkiye’nin ideolojik saplantılı, dar ufuklu ve kifayetsiz bir zihniyet tarafından sürüklendiği neo-liberal kumarhane kapitalizmi çukurundan, iradesiyle çıkamayarak, yine IMF’ye muhtaç hale getirilmesidir. Olmaz-olmaz demeyin. Bu satırların yazıldığı saatlerde dolar 4.35 TL’yi, avro ise 5.20 TL’yi aşmıştı. Fiili devalüasyon son 1 ayda %6’ya yaklaştı maalesef. Bu kur seviyesi ile Türkiye’de hem talep, hem maliyet kaynaklı enflasyon daha da kötüleşiyor, T. Erdoğan hala emir-komuta ile faizlerin indirilebileceğini sanıyor. Hala faizin bir sebep değil, sonuç olduğunu kabullenemiyor bir türlü.

Neyin sonucu; yüksek enflasyonun, ağır borç yükünün, rekor cari açığın, yarı yarıya azalan yabancı sermaye girişlerinin, hukuk devletinden uzaklaşmanın, siyasal İslamcı-otoriter zihniyetin mezhepçi politikaları yüzünden Ortadoğu bataklığına sürüklenmesinin ve tüm bunların sonucu olarak da yatırım ikliminin ortadan kaybolmasının sonucudur yüksek faiz oranları!

Çok adayla gidilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, 2. tura kalacağı bugünden görülüyor. 8 Temmuz’dan yaklaşık 8 ay sonra ise yerel seçimler var. Hele Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğu farklı partilerden oluşursa, bu da başka bir gerilim olacak. Yani seçimlerden sonra, ekonomi için gerekli ve doğru olan, etkin önlemlerin alınması, acı reçetelerin (zam, vergi artışı vb.) ve şok faiz artışlarının yapılmasının toplumsal ve siyasal bedeli de olacak mutlaka.

Hal böyleyken, gelir yaratma kapasitesi sınırlı olan yol-köprü vb. ve beton ekonomisine dayanarak yaklaşan ekonomik tsunamiyi aşabileceklerini zannediyorlar hala. Türkiye’de bir Erdemir, bir PETKİM, bir TÜPRAŞ benzeri gerçek sanayi ve üretim tesisi kuramamış olan, yap-sat ve rantçı, dar görüşlü, miyop bakış açılı zihniyetin Türkiye’yi Arjantin’e benzer bir girdaba sürüklemesinden doğrusu son derecede endişe ediyorum. Öte yandan, bu uyarılarımız sadece T. Erdoğan için değil, seçim süreci nedeniyle ekonomik popülizmin dozunu giderek artırmaya eğilim gösteren tüm adaylar ve partiler için de geçerlidir…

Yangını çıkaran M. Şimşek’e itfaiyeci rolü!

Yangını çıkaran M. Şimşek’e itfaiyeci rolü!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez
Aydınlık Gazetesi, 24.4.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Müjdeler olsun, Türk ekonomisini 16 yıldan beri uyguladığı neoliberal, kumarhane kapitalizmi politikalarıyla, bugünkü çıkmaz sokağa sürükleyen M. Şimşek, erken seçim sonrasında ekonomiyi düze çıkaracak ve de 16 yıldır yapmadığı reformların daniskasını yapacakmış. Duy da inanma derler.

Aynı zamanda İngiliz vatandaşı da olan M. Şimşek, geçen hafta ABD’ye gitti. Oradan yaptığı açıklamalarda; erken seçimler sonrasında 2. ve 3’üncü nesil ekonomi reformlarının yapılabileceğini, cari açık ve enflasyonda iyileşme yaşanacağını söylemiş. Bu kadarına da pes doğrusu.

  • Enflasyonda-faizlerde ve işsizlikte Türkiye’yi Avrupa’da birinci, dünyada ise en kötü ilk 5 ekonomi arasına sürükleyen politikaların, 16 yıldır bir numaralı sorumlusu ve uygulayıcısı olan bu şahsın hiç sıkılmadan bunları söylemesine pes doğrusu.

Sanki milletin aklıyla alay ediyor. Ülkede dış borçların toplamı 453 milyar doları aşmış ve 1994 ve 2001 kriz yıllarında olduğu gibi milli gelire oranı %50’lerin (tam olarak %53) üzerine çıkmış durumda.

OHAL altında, otoriter siyasal İslamcı partizan kadrolaşmanın ayyuka çıktığı, ahbap-çavuş kapitalizminin, eş-dost akraba kayırmacılığının arşa çıktığı, ihale ve özelleştirmelerde yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının ortalığı kapladığı, yatırım ikliminin tamamen ortadan kalktığı bir ortama sürüklenmiş durumda ekonomimiz.

Dış politikada ilkesiz-omurgasız savrulmalar, turizmde para harcayan Avrupalı turistlerin yerinin Katarlılarla ikame edilmeye çalışılması, beton ekonomisinde dibe vurulması, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yarı yarıya azalması, hepsi ama hepsi M. Şimşek’in ekonomiden sorumlu Bakan ve Başbakan Yardımcısı olduğu yılların sonucunda gelinen noktadır.

T. Erdoğan’ın, milletin gözü önünde, açıkça ve ağır biçimde kendisini ima ederek yaptığı eleştirileri bile umursamayarak, ekonomide sebep olduğu hasarın, çıkardığı yangının yine kendisi tarafından söndürüleceğini söylüyor ABD’den bizlere. Yani milletten, ekonomide yangını çıkartan M. Şimşek ve hempalarına bu sefer itfaiyeci rolünü vermeleri talep ediliyor.

Hayranı ve taklitçisi olduğu neo-liberal politikaların mabedi sayılan ABD ve İngiltere’de bugün ekonomik korumacılık politikaları yürürlüğe koyuluyor. Ama M. Şimşek hala “piyasa tapınıcılığına” ve “kumarhane kapitalizminin” sadık bir savunucusu gibi konuşup düşünmeye devam ediyor.

T. Erdoğan’ın, faizlerin düşürülmesi, doların yerine altının ikame edilmesi, yerli ve milli paralarla ticaret yapılması gibi önerilerine yönelik olarak, lehte ve/veya aleyhte tek bir şey söylemeyerek, vaziyeti idare ettiğini düşünüyor.

Ne diyelim, ekonomiyi bugünkü çıkmaz sokağa sürükleyen, hane halklarını borca batıran, imalat yerine ithalatı, üretim yerine tüketimi destekleyen politikalarıyla ülkede tarımı ve üretimi bitiren, milletin cebinde yangın çıkaran politikaların sorumlusu M. Şimşek, erken seçim sonrası itfaiyeci olarak yangını söndürecekmiş. Ört ki ölem…
=============================
Dostlar,

Teşekkürler değerli dostumuz Sn. Ufuk Söylemez’e. Ekleyecek çok şey bulamıyoruz. Ülkemizi 2. Abdülhamit’in Düyun-u Umumiye dönemi iflas koşullarına sürükleyenleri esefle kınıyoruz. Onları tarih önünde bir kez daha Ulusumuza teşhir ediyoruz.

  • Bu suçlu; 16 yıldır Türkiye’yi TEK BAŞINA, engelsiz – pürüssüz – muhalefetsiz, utanıp sıkılmadan dini de istismar ederek – son 21 aydır da OHAL altında inleterek yöneten (!) AKP iktidarıdır. AKP = Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimi ile Kasım ortasında tek başına iktidar olduğunda 1 $ = 1,63 TL idi. Günümüzde 4,10 TL’ye tırmanmıştır. 4,10 / 1,63 = 2,52 kat.. Yani  16 yılda % 252 basit toplam (bileşik hesapla değil..) enflasyon.. Toplam ulusal gelir 232 milyar dolar idi, günümüzde 232 X 2,52 = 585 milyar Dolar düzeyi, Dolar karşısında yerinde saymak anlamına gelecektir. Kişi başına gelirin 3500 dolardan 10500 dolara yükselerek 3’e katlandığı belirtilmektedir. 3 – 2,52 = 0,48.. Dolar olarak gönenç (refah) düzeyimizde gerçek artış olmaktadır..

Ekonomide durum rakamlarla ve halkın fiilen yaşadıkları ile açık bir yangın iken; siyasiler  yine hiç utanmadan halka yalan söylediler; 2023’te ilk 10 ekonomi içine girecekti Türkiye.. Yaklaşık 5 yıl önce bu masal uyduruldu ve biz bu sitede hesaplarını yaparak matematik olanaksızlığı açıkladık. Hindistan o zaman 10. sırada idi 2,2 Trilyon Dolar toplam ulusal geliri vardı. Ortalama büyüme hızı % 7 idi. Her şeyi sabit tutarak 10 yıl boyunca kesintisiz Türkiye %19 büyümeliydi ki Hindistan’ı aşıp 10. büyük küresel ekonomi olabilsin. Dünya iktisat tarihinde görülmemiş, hayal bile edilemeyen bir fantastik performans gerekli idi.. İlk 5 yılda olmadı.. dolayısıyla 2018-23 arasında 5-6 yıl %30’lara yakın büyümeliyiz ki ilk 10 ekonomi içine girebilelim. İlginç olan bir başka boyut da, ekonomi son olarak %7,3 büyüdü (!?) ama toplam ulusal gelir ve kişi başına ulusal gelir Dolar olarak düştü! Bu durumda %20-30 büyüseniz de anlamı yok!

Geçelim ilk 10’a girmeyi, bu arada ilk 20’den / G20’den aşağıya düştük!
Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olduk..
Halkımız büyük ölçüde bu soyut hesapları değerlendiremeyebilir ama yoksullaşma – işsizlik ve türev sonuçlarını yana yakıla yaşamakta. Hiçbir politik masal – şov – din istismarı.. bu acı yıkımı saklamaya yetmeyecektir.

Böylesine dönemler çok kritiktir ve ciddi dönüşümlere, gelişmelere gebedir. En korkulanlardan biri, iktidarların iç – dış kargaşa çıkararak ulusalcı duyguları sömürmesi ve ekonomideki yıkımı – yangını saklamaya çalışmasıdır. Bir yandan da OHAL – seferberlik hatta sıkıyönetim ilan ederek her tür eleştiri ve muhalefeti kaldırma, basına sansür uygulama, seçimleri erteleme ve bu kez yandaş savaş zenginleri de yaratma.. giderek ömrünü iktidarda tamamlama.. Aman dikkat..

Sevgi ve saygı ile. 24 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Başarı budur! Avrupa’da şampiyon dünyada ilk 5’teyiz!

Başarı budur! Avrupa’da şampiyon dünyada ilk 5’teyiz!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez
Aydınlık Gazetesi, 5.4.2018

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

AKP iktidarı eseriyle ne kadar övünse haklıdır bence. T. Erdoğan ve B. Yıldırım’ın 30 Ulusal TV kanalının neredeyse 28’inde günde en az 5-6 kez, canlı-canlı bağıra-çağıra konuşarak, ekonomik icraatlarıyla övünüp, böbürlenmelerini çok görmemek lazım. Hatta büyük ekonomik başarıları başta olmak üzere AKP’nin icraatlarını 24 saat canlı olarak verecek birkaç TV kanalı daha tesis ve tahsis edilmesinde yarar var bence. Neden mi? Niçin olmasın? Dile kolay ülkeyi ve ekonomiyi Avrupa’da şampiyon yaptıkları ve dünyada da ilk 5 ülke arasına sokmayı becerdikleri için! Şaka bir yana, Türk ekonomisi;

  • giderek zayıflayan temel ekonomik göstergeleriyle,
  • biriken ve ötelenen riskleriyle,
  • ağırlaşan borç yüküyle ve
  • hızla bozulan yatırım iklimiyle..
    yokuş aşağı giden, freni patlamış kamyon misali savruluyor maalesef.
  • Ülkemiz bugün, Avrupa’da toplam 50 bağımsız devlet arasında hem enflasyonu, hem işsizliği, hem de faizleri çift haneye fırlamış ve burada kronikleşmiş olan tek ülke.

Tabi cari açık ve dış ticaret açığında da öyle. Tek bir istisna olan, büyüme ve “ihracat arttı” şovları yapılırken, kişi başına düşen milli gelirde de dünyada 75. sıraya düşüyor olunması ne yazık ki…

438 milyar $’ı aşan rekor dış borcu ile, TL bazında – nominal (kâğıt üzerinde) olarak büyüyen ama reel olarak, dolar bazında küçülen bir ekonomiden söz ediyoruz. Ancak iktidar ve hempaları rekor ithalat ve dış ticaret açığı artışlarını “ihracatta rekor kırdık” nidalarıyla örtbas ediyorlar.

  • 5 yıldan beri dolar bazında küçülen ekonomimizi “rekor büyüdük” diye sunuyorlar.
  • Yine dolar bazında reel olarak fakirleşen halkı “büyüme masallarıyla” avutuyorlar.

Bana göre iktidarın en büyük başarısı gerçekleri ters-yüz etmekte ve başarısızlıkları ise başarı diye empoze etmekteki kabiliyetidir. Hiç sıkılmadan, gerçekleri böylesine ters-yüz edebilmek hakikaten büyük bir başarı. Bu kafa sayesinde,

  • Avrupa’da bugün faiz oranları “sıfır ile %2” arasındayken, Türkiye’de %15-20’lere fırladı.

Bu kafa sayesinde, ev kadınlarını ve iş bulsa çalışmaya hazır olanları hesaba katmamalarına rağmen, % 17’lere yaklaşan çift haneli işsizlik bugün sosyal felaket boyutlarına erişmekte. Bu kafa sayesinde, yoksulu daha da yoksullaştıran en haksız ve adaletsiz vergi olan enflasyon Avrupa’da ve gelişmiş ekonomilerde “sıfır ile %2-3” aralığında iken Türkiye’de çift haneye demir atmış durumda. Buna sebep olanlar ise günde 5-6 kez canlı yayınlarla, Gobells’e rahmet okutacak türden “başarı propagandası” yaparak adeta beyin yıkıyor, milletin aklıyla bir manada da alay ediyorlar.

Buna başarı denmez de ne denir? Futbolda olamadık ama

  • çift haneli faizlerde,
  • çift haneli işsizlikte ve
  • çift haneli enflasyonda Avrupa’da şampiyonluğu, dünyada ise, 5.’liği yakaladık.

Bundan ala başarı olur mu hiç? Ne mutlu bize…
==============================================
Dostlar,

2018 BÜTÇESİNİN SEFALETİ!

Sayın Ufuk Söylemez’in yazısı çok çarpıcı. Somut rakamlara dayalı. Sitemizde daha önce özetle paylaşmıştık, 2018 merkezi yönetim bütçesinin sefaletini ama bir kez daha dikkate sunalım :

  • 2018’de öngörülen bütçe gideri 763 milyar TL. Bunun 599’u (%88’i) vergi! Bunun da en az 2/3’ü çok adaletsiz dolaylı vergi (tüketimden alınan vergi); kazançtan alınan doğrudan vergi değil!
  • Beklenen bütçe geliri gelir 697, bütçe açığı 66 milyar TL; yerli – yabancı sermayeden borçlanılacak! 2 basamaklı enflasyonun altında bir faizle bu borcu kim verecek Türkiye’ye?
  • Hele Moodys’ “Türkiye’de  kurumlar çöktü.” gerekçesiyle kredi notumuzu geçen ay indirmişken!
  • Bu durumda AKP = RTE‘nin “indirin şu faizleri..” bağırtıları ne anlama geliyor, kime dönük?
  • 2018’de ödenecek kamu borcu faizi 71,6 milyar TL Öngörülen bütçe gelirlerine oranı 71,6/697 milyar TL = %10,3. Öngörülen vergi gelirlerine oranı 71,6/599 milyar TL = %12. Açıkçası, bütçe gelirinin her 10 TL’den 1’i, vergilerimizin her 8,5 TL’den 1’i, kamunun borçlarına faiz olarak gidecek.
  • Ayrıca borç anapara ödemeleri de var her yıl. AKP iktidarı bunları azaltarak öteliyor; faizi daha da büyüyecek zamanla!
  • 2018’de 230 milyar $ dolayında sıcak (taze!) döviz girdisi gerek borçların çevrilmesi için.
  • Sormak ve anımsamak gerek (438 milyar $’ı aşan rekor dış borcu unutmadan!) :
    Devlet neden borçlanır?
    Devlete kimler borç verir; vergi vermeyenler mi Devlete borç veriyor?
    Enflasyonun altında faizle kim borç verir devlete?
    -Borç isteyeceklerimiz Moodys’in raporuna bakmayacak mı? “Bu rapor bizim için yok hükmünde” demenin ne anlamı olabilir gerçekleri okuyamayan milyonları aldatma dışında??
  • Nitekim Bütçede borç faizinin 2017’ye göre %26 artması üstte yazdıklarımızın kanıtı değil mi?
  • 2018 bütçesinde öngörülen yatırım ödeneği 68,8 milyar TL ile borç faizinden daha az!?
  • Sağlık Bakanlığı bütçesi 37,6 milyar TL. Borç faizinin neredeyse yarısı. 81 + 4 = 85 milyon insanın 1 yıl boyunca Sağlık Bakanlığı ödeneği (SGK dışında) kişi başına yalnızca 442 TL! Yaşasın! Vergi + prim = ek vergi yetmiyor; sağlık hizmeti için eller cebe; 12 kalem haraç!
  • Diyanet İşleri Başkanlığı ödeneği 7,8 milyar TL. Diyanet Vakfı muazzam fonlara sahip. Ayrıca yüz bin dolayında camiye temizlik, aydınlatma, su, bakım – onarım yerel yönetimlerden.. 151 bin personeli var bu Sünni mezhepçi kurumun.. Ekonomiye katkısı ne??
  • SGK’ya aktarım (transfer) : Bu yıl 133,5 milyar TL! Beklenen bütçe geliri 697 milyar TL’nin yaklaşık 5’te 1’i! Bu aktarım 2016’da 108 milyar TL idi, 1/4 oranında artırıldı. Oysa Bütçe 2016’ya göre %17 büyüdü. SGK açıkları hızla büyüyor, 2017 sonunda 30 milyar TL oldu. Geçen yıl bütçe açığı 47 milyar TL idi ve Maliye Bakanı N. Ağbal, “..62 milyar TL açık hedeflemişken 47 oldu, çok başarılıyız..” buyurdu! Oysa Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün 1923-38 arası Cumhurbaşkanlığı döneminde 1 yıl (1929 Dünya ekonomik bunalımına bağlı..) dışında bütçe hep denkti, fazlalık verdi. Osmanlı borç taksitleri yıl yıl bütçenin %31’ine ulaşırken! Batılılar buna “Atatürk’ün ekonomi mucizesi” dediler hayranlıkla. Zamanede AKP iktidarı ve Maliye Bakanı, bütçenin %8’i dolayında açığı “başarı” olarak sunabiliyor. Oysa “açık bütçe” başlıbaşına bir utanç kaynağı ve tam bağımsızlığın 1 numaralı düşmanı! “Algı yönetimi” ya da halkımızı aptal – salak yerine koyup vahşice aldatma – sömürme tam da bu olsa gerek!
  • Emniyet Genel Müd. + Jandarma Gn. Kom. ödeneği 40,1 milyar TL. Sağlık Bakanlığından çok!
  • Merkezi Yönetimin borcu 2017 sonunda 871,6 milyar TL’ye ulaştı; %15 artarak.. Gerçek enflasyon bu oran mı acaba?? Enflasyon bunun altında ise neden Merkezi yönetim reel (gerçek) enflasyon hızının da üstünde borçlanır? Üstelik borçlanma artarken kamu yatırımları neden geriler??
  • Neden 2017’de gelir dağılımı iyileşmemiş, yeni Dolar milyarderleri var edilmiştir iktidar eliyle?
  • Ulusal gelir (GSMH) ve kişi başına gelir Dolar olarak neden düşmüştür? Dünyada kaçıncıyız?
  • Türkiye hala GSMH rakamı ile dünyanın ilk 20 ülkesi içinde midir yoksa G-20 liginden düşmüş müdür?
  • Ve de tüm bu çıplak – yakıcı gerçekler karşısında tümüyle gereksiz – yersiz – yanlış – yandaş zengin eden… 3. havaalanı, Akkuyu NGS, Kanal İstanbul, Şehir Hastaneleri.. vb. mali yükü çooooooooooooooook ağır (60 milyar TL’yi geçiyor salt Kanal İstanbul ve 2018 bütçesinin 10’da 1’i!) göstermelik projeler nasıl bir sorumsuzlukla sürdürülebilir??
  • Son olarak; bırakalım 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde olmayı, ilk 20’den bile düşmüş iken neden bu büyük yalan sık sık söylenmekte ve Saray’da üniversite hocalarınca bile alkışlanabilmektedir??!!

Hep birlikte SOSYAL ŞİZOFREN mi olduk??

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

ADD’den açıkoturum : “Gazi Meclisin ve Milletin Kanaat Önderleri Konuşuyor”

Değerli Dostlarımız,
Millî Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimiz;

– Ankara Temsilcimiz Devlet Eski Bakanı Sayın Ufuk SÖYLEMEZ 
– TBMM 20. Dönem Başkan Vekili Sayın Uluç GÜRKAN

Atatürkçü Düşünce Derneği-ADD’nin 18 Şubat 2017 Cumartesi günü Ankara’da düzenlediği “Gazi Meclisin ve Milletin Kanaat Önderleri Konuşuyor” temalı panelde yer alacaklardır.

Bilgilerinize sunar, değerli katılımlarınızı bekleriz.

Saygılarımızla,

Haluk DURAL 
Millî Merkez Genel Sekreteri

30 Ağustos’ta Orgeneral Sn. H. Akar’dan beklenen!

30 Ağustos’ta
Orgeneral Sn. H. Akar’dan beklenen!

portresi

Ufuk SÖYLEMEZ
AYDINLIK 
23.8.16

(AS: Bizim kısa notumuz ve bu yazıyı 1 hafta bekletme gerekçemiz aşağıda.)

Dinci-Amerikancı-gayri milli FETÖ’nün halk düşmanı darbe teşebbüsü, ordu-millet işbirliği ile 24 saat içinde püskürtüldü, bastırıldı ve bozguna uğratıldı. Türk milleti sağ-sol demeden, köken-mezhep ayırmadan, iktidarıyla-muhalefetiyle gönüllü-demokratik-milli bir cephe oluşturdu. Böylece ülkenin bütünlüğünü-milletin birliğini hedef alan PKK-IŞİD ve FETÖ terörüne ve bunların hamiliğini ve işbirlikçiliğini yapan emperyalizme karşı bir istiklal savaşı-bir kuvayı milli ruhu yeniden ayağa kalktı.

Şurası tartışmasızdır ki; Genelkurmay Başkanı ve TSK üst komuta kademesinin karşı duruşu ve TSK’nın çok büyük bir çoğunluğunun bu nedenle emir-komuta zinciri dışına çıkmayı reddederek direnmesi sayesinde olayın çok daha vahim ve kritik bir yöne doğru evrilmesine ve çok daha fazla kan dökülmesine mani olunmuştur. Ama gelin görün ki, Adalet Bakanlığını, Milli Eğitim Bakanlığını, tüm Emniyet teşkilatını, Valileri, TÜBİTAK’tan-Adli Tıp’a kadar bütün kamu kurum ve kuruluşlarını bu sapkın-dinci-kanlı ve tehlikeli örgüte göz göre göre teslim eden ve FETÖ’ye “ne istedilerse verdik (AS : RTE!) diyen, “sivillerin” oluşturduğu iktidar zihniyeti, iş TSK’ya gelince, birden Asker düşmanı-Türklük ve Atatürk düşmanı olan çevrelerin, yobazların ve Sorosçuların yıllardır tekrarladıkları “askeri sivilleştirelim, askeri vesayete son verelim” teranelerini hemen vizyona sokuverdi.

Sanki, TSK’da FETÖ mensuplarının “irtica” nedeniyle ihraçlarına önce “şerh” koyan, bilahare bunların YAŞ’ta gündeme getirilmesine bile mani olarak FETÖ’cülerin terfilerinin önünü açan başkalarıydı. Sanki, “alnı secde gören, başına türban takanlar” ümmettendiler de, onlardan 14 yıldır mağdur edebiyatı yapan bu iktidara “zarar” gelmezdi. Ne de olsa hepsi “laiklik karşıtı” odaktılar. Yani “menzilleri” aynıydı. O nedenle de, Ergenekon-Balyoz vb. alçak kumpaslarda “beraber yürüdüler” her daim. Ama görüldü ki, ümmetçilik ve mezhepçilik siyasal İslamcıların birbirlerini boğazlamalarına, birbirlerine karşı kanlı darbe teşebbüsünde bulunmalarına, hiç de engel değilmiş. Yine görüldü ki; bu belayı “ümmet” değil, ancak “millet” yani “Türk Milleti” defedebilirmiş.

Genelkurmay Başkanı Sn. Akar ve Kuvvet Komutanlarının-biliyor ve hissediyorum ki- bugün içleri kan ağlasa da, TSK’ya hem içine sızan hainlerden, hem de iktidardaki molla kafalılardan gelen bu saldırılar büyük üzüntüler yaratsa da, ulusça karşı karşıya kaldığımız bu emperyalist- ağır ve vahim terör saldırıları ile psikolojik savaş karşısında, Türk askerinin vakarına-cesaretine ve kahramanlığa yakışır bir biçimde görevlerinin başında, dimdik ve kararlı bir biçimde duruyorlar. Ordu’nun birlik ve beraberliğine, yaşadığı travmanın aşılmasına ve Cumhuriyetin korunup kollanmasındaki tarihi görevlerine kararlılıkla sahip çıkıyorlar ve yaşamsal bir süreçte rol üstleniyorlar.

15 Temmuz öncesi, TSK’nın Amerikancı-F-tipi darbe yapacağına dair dedikodu ve söylentilerin yoğunlaştığı günlerde, yine bu sütunlarda 03 Mart 2016’da TSK -bunları- asla yapmaz” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. O yazıda; “…Cumhuriyetin kurucu değerlerine gönülden bağlı olan ve bunu her kezinde kanıtlayan milli Ordunun, F-tipi cemaat görünümlü, ABD iltisaklı – karanlık ve tehlikeli – örgütün elemanlarının sosyal medyada yazdığı gibi bir “Amerikancı müdahale” yapması beklentisi boş ve ham bir hayalden ibarettir.

TSK artık milli duruş ve ulusal çıkarlardan başka bir adım atmaz ve atmayacaktır.
Bir ABD’li gazetecinin yazdığı gibi “turuncu-Sorosçu-Amerikancı” bir müdahaleye ne TSK yanaşır, ne de Türk milleti buna izin verir. TSK’nın Cumhuriyetin Kurucu değerleri ki – Anayasanın ilk 4 maddesinde açıkça yazılıdır- dışında hiçbir dış ve/veya iç fitne-fesat odağının etkisine girmesi, yönlendirilmesi veya maşası olması asla mümkün olamaz, olmayacaktır. Bugün Anayasayı tanımayan ve ihlal edenlerle, kuvvetler ayrılığını-laiklik ilkesini ve Atatürk Cumhuriyetini yıkmak isteyenlere karşı bu milletin bağrından çıkan, milli ordusu TSK dışında güveneceği-inanacağı ve dayanacağı başka hiçbir güç yoktur.

Öte yandan daha önce de yazdığımız gibi; TSK molla değil, milli ordudur. Laik Atatürk Cumhuriyetinin ordusu olarak asla din ve mezhep ordusu olamaz-olmayacaktır. Din-mezhep-Allah adına yine Müslümanları katleden Ortaçağ’dan kalma, yobaz-Vahabi-Emevi zihniyetle, TSK’nın adını yan yana anmak bile Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük bir haksızlık ve ayıp olur.

  • TSK ne Sorosçu-renkli-Amerikancı müdahaleye kalkışır, ne de bir din ve mezhep ordusu olmayı kabul eder. Onun kabulü de, yemini de milli-üniter-laik Atatürk Cumhuriyetidir.

Milletçe sevip-saydığımız, kahraman TSK’nın yüksek karakterini çok iyi bildiğimiz ve tanıdığımız için bunları gönül rahatlığı ile yazıyor ve gururla söylüyoruz…” diye yazmıştım. Sonuçta elbette, TSK emir-komuta içinde böyle bir şeye asla tevessül etmedi. Ancak, içine yuvalanmış-korunmuş ve kollanmış azınlık FETÖ unsurları maalesef böyle bir alçaklığa kalkıştılar ama behemehal bozguna uğratıldılar. Bu olay, benim ve milletin ezici çoğunluğunun TSK’ya yönelik bakışımızı, güvenimizi ve inancımızı asla değiştirmedi, değiştirmeyecek.

Şimdi, Genelkurmay Başkanımız Akar Orgeneralimizden, önümüzdeki 30 Ağustos’ta, konuşmasını ve açıklamasını beklediğimiz önemli bir husus var. O da, kurtuluş savaşı vererek bu ülkeyi kuran, bağımsızlığımızı ve haysiyetli bir millet olarak yaşamamızı sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerine, başta “laiklik ve milli devlet” olmak üzere açıkça-tereddütsüz ve kararlı bir biçimde sahip çıkarak TSK’nın tarihi misyonunu ve duruşunu dosta-düşmana bir kez daha cesaretle ilan etmesidir. TSK’ya karşı bugün Sorosçuların ve molla kafalıların birlikte yürüttüğü operasyonlara ancak bu şekilde cevap verilebilir ve karşı durulabilir.

Sn. Akar’ın mazisi kahramanlıklarla dolu, göz bebeğimiz milli ordumuzu, şerefli bir komutanı sıfatıyla, bu şekilde hakkıyla temsil ve ifade edeceğine inanıyor, 30 Ağustos’u umutla bekliyoruz.

========================================

Dostlar,

Arada kaynamasın diye, Sn. Söylemez’in 23.8.16 günü AYDINLIK’ta yayımladığı yazısını bu akşam paylaşyoruz.. 30 Ağustos’tan 1 gece önce.. Dileriz çağrı kendisine ulaş(tırıl)ır ve gereğ yapılır..

Sevgi ve saygı ile.
29 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com