Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

TBB Başkanı Erinç Sağkan’ın Anıtkabir Defterine Yazdıkları

TBB’nin yeni yönetimi devir teslim töreninden önce Anıtkabir’i ziyaret etti

Sağkan, “Anıtkabir’den Ata’mızın huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur” dedi.

TBB’nin yeni yönetimi devir teslim töreninden önce Anıtkabir’i ziyaret etti

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. R. Erinç Sağkan; Yönetim, Disiplin ve Denetleme kurullarının seçilen üyeleri, baro başkanları, TBB delegeleri ve meslektaşları ile 11 Aralık 2021 tarihinde Anıtkabir’e ziyarette bulundu. Ardından Türkiye Barolar Birliği’nde devir teslim töreni gerçekleştirildi. Anıtkabir ziyaretine ve devir teslim törenine Ankara Barosu Başkanı Av. Kemal Koranel, Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Eren Turan, Genel Sekreteri Av. Dr. Mahcemal Seyhan, Saymanı Av. Zafer Doğan Bilgin, Yönetim Kurulu üyeleri; Av. Zekiye Avcı, Av. Oğuz Atasoy, Av. Emrah Acar ve Türkiye Barolar Birliği delegeleri ile meslektaşları katıldı. Erinç Sağkan,

  • Anıtkabir’den Ata’mızın huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur” açıklamasında bulundu.

image small

“YOLUMUZ YOLUN, GÜNEŞİMİZ IŞIĞINDIR”

*Aziz Atatürk, bugün karşında; en gösterişli yapılardan bile çok ışık saçan ve bir ülkenin aydınlık geleceğine adanmış, yoktan var edilen bilim yuvalarında hukuku ve hukukçu olmayı öğrenen, özgür bir memlekette yüzüne memleketinin özgür rüzgarları değen, en çok barışa ve hiç durmadan ilerlemeye inanan aydınlık nesillerin fertleri (AS: kuşakların bireyleri) olarak bulunuyoruz.

Biz bugün karşında, bir kimsenin lütfuna terk edilmiş kara bir düzenin değil Cumhuriyet‘in hiç sönmeyecek ateşini minicik elleriyle yaşamı boyunca taşıyacak, seni tanıyacak, tanıdıkça daha çok sevecek ve aydınlık yolundan bir saniye bile ayrılmayacak gelecek bahşettiğin çocukların anneleri ve babaları olarak bulunuyoruz.

*Hukuku, hukukun üstünlüğünü ve bağımsız yargıyı bir damla kanımızı dökmemize gerek kalmadan elde ettiğimiz ancak elimizde tutmak uğruna onlarca Cumhuriyet ve adalet şehidi verdiğimiz, kıymetini her gün daha çok anladığımız hukuk devletinin Başkent Barosunun yönetimi, avukatları ve stajyer avukatları olarak karşında bulunuyoruz. Aziz hatıran ne maddede, ne tarih kitaplarında ne de yalnızca belleklerimizde ve kalplerimizdedir. Aziz hatıran ve bahşettiğin laik Cumhuriyet; atan kalpleriyle bizzat karşında ve huzurunda bulunan milyonlarda, ülkenin dört bir yanına yayılmış ormanlarda, bacası tüten fabrikalarda, güneş gibi doğan köy okullarında, özgür sokaklarında, erkekten geri durmak şöyle dursun; herkesten birkaç adım önde yürüyen kadınlarımızın kararlılığında, çocukların güzel gözlerinde ve günün birinde bir Mustafa Kemal olabilme umutlarında, bugün huzurunda bulunduğumuz bu toprak parçası ve üzerinde bulunan ağaçların köklerindedir.

*Bizlere bıraktığın laik, modern ve aydınlık Cumhuriyet‘in kıymetini her geçen gün daha çok anlıyor, mirasına daha çok bağlanıyoruz. Hayattaki en büyük gururumuz, bizi kul değil birey yapan aydınlık Cumhuriyetinin hukukçu muhafızları olmaktır. Yolumuz yolun, güneşimiz ışığındır.
*****

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanlığına seçilen Ramiz Erinç Sağkan ve yönetim kurulu üyeleri, yeni görevleri dolayısıyla Anıtkabir‘i ziyaret etti. TBB Yönetim, Disiplin, Denetleme Kurulu üyeleri, baro başkanları ve TBB delegeleriyle Aslanlı Yol’dan yürüyen Sağkan,  Atatürk’ ün mozolesine çelenk bıraktıktan sonra saygı duruşunda bulunuldu. Sağkan, ardından Misak-ı Milli Kulesi’nde Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı:

“Büyük Atatürk,
Ebedi eseriniz Nutuk’a ‘1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.’ diye başlamıştınız. Bizler de Türkiye Barolar Birliği’nin 36. Olağan Genel Kurulu tarafından seçilen yönetim, disiplin, denetleme kurulu üyeleri ile delegelerimiz ve meslektaşlarımızla birlikte savunmanın temsilcileri olarak aynı azim ve kararlılıkla bugün,
11 Aralık’ta huzurunuza çıktık. 
Bizler biliyoruz ki, ‘Adalet mülkün temelidir’ sözünün
asılı olduğu her mahkeme salonu, seninle buluştuğumuz yerdir.
Kişiye, zümreye, şanslı bir azınlığa ya da bir ailenin lütfuna terk edilmeyen ve mavi gözlü bir çocuktan dünyanın hakları gasp edilmiş tüm halklarına umut olan bir lideri çıkaran Cumhuriyet’in karış karış her toprağı senin eserindir.
Bizimse bu kazanımları kaybetmeye tahammülümüz yoktur.
Modern hukukun, insan onurunun, eşitliğin, hakkaniyetin, adaletin, bağımsız yargının ve evrensel hukuk ilkelerinin öğretildiği her hukuk fakültesi seninle var olmuş ve bizimle devam edecektir. Kimsenin merhametine bırakılamayacak modern hukuk sistemimizin her türlü çabaya rağmen inadına yıkılmadığı, insan onurunun temel alındığı, bizi kula kul değil,
birey yapan her türlü temel hak ve özgürlüğün tane tane yazıldığı her kanun, her mahkeme, her adliye senin eserin, bizimse varlık sebebimizdir.

Bu uğurda verdiğimiz çabanın üzerine güneş olup her gün yeniden doğacağının farkındayız. Bu sebeple, Anıtkabir’den, senin huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur. Asıl borcumuzun, açtığın aydınlık yolda hiç yılmadan yürüyerek tüm ümidinin onda olduğunu söylediğin gençlikle birlikte, ‘küçük hanımefendiler’, ‘küçük beyefendiler’ diye hitap ettiğin çocuklara aydınlık bir gelecek bıraktığımız zaman biteceğinin farkındayız. Tüm çabamız, bu kutlu borcumuzu ödemek içindir. Umutsuz durumların değil umutsuz insanların olduğunu, senin hiçbir zaman umudunu yitirmediğini iyi biliyoruz. Bizler de Cumhuriyetimiz ve çocuklarımız için durmadan çalışacağımıza mesleğimizin kutlu yemini gibi söz veriyoruz.

Saygıyla, şükranla ve tarifine dünyadaki hiçbir dilin yetmeyeceği özlemimizle.”

TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti

Sado-faşizm

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
Cumhuriyet, 13 Aralık 2021

 

Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini yıkıp onun yerine teokratik bir monarşi kurmak isteyen AKP’nin dikta uygulamaları, aynı zamanda sado-faşizmdir.

Faşizm, yetkilerin tek elde toplandığı diktatörlüktür. Irkçı faşizm ve dinci faşizm gibi faşizmin çeşitli açılımları olabilir.

Irkçı faşizm, kendi ırkından olmayanlardan nefret eder; dinci faşizm, kendi dininden olmayanlardan veya kendi din yorumuna katılmayanlardan nefret eder; her ikisi de kendileri gibi olmayanları bir nefret nesnesine (AS: öznesine) dönüştürür, onları düşmanlaştırır ve onların üzerinden bir korku iklimini örgütler.

Faşizmi besleyen nefret duygusudur. Faşizm aynı zamanda, nefret ettiği insanlara eziyet etmekten, onlara acı çektirmekten zevk alır. Faşizm, sadizmi de içinde barındırır.
***
HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, onlarca HDP milletvekili ve belediye başkanı, yüzlerce HDP genel merkez, il, ilçe yöneticisi ve belediye meclis üyesi, beş yıldır tutuklular.

İşadamı Osman Kavala dört yıldır tutuklu.

Emekli komutanlar ve askerler Çevik Bir, Çetin Doğan, Hakkı Kılınç, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, İlhan Kılıç, Aydan Erol, Kenan Deniz, Ahmet Çörekçi, Çetin Saner, İdris Koralp ve Vural Avar“28 Şubat” kumpas “davasından” dolayı dört aydır tutuklular.

DEVA Partisi’nin kurucularından Metin Gürcan geçen haftalarda tutuklandı.

Montrö Sözleşmesi ve TSK’deki laiklik karşıtı hareketler hakkındaki görüşlerini açıklayan onlarca emekli komutan ve asker hakkında hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı.

Bu tutuklamaların ve uygulamaların birçoğunun hukuka, anayasaya ve yasalara aykırı olduğunu, hem Türkiye’deki birçok hukuk uzmanı hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ortaya koydu.

Tutuklu olan söz konusu kişilerin siyasi görüşlerine ve eylemlerine katılıp katılmamak ayrı bir konudur, onların hukuka, anayasaya ve yasalara uygun bir biçimde tutuklanıp tutuklanmadıkları ayrı bir konudur. Bu ayrım yapılamadığı sürece, Türkiye demokratik bir hukuk devleti olamaz, sado-faşizmden kurtulamaz.

Bu insanlara hapishanelerde eziyet etmek ve acı çektirmek; onları ailelerinden, çocuklarından, sevdiklerinden koparmak; onların çocuklarını babasız ve annesiz bırakmak; onların hapishanelerin zor koşullarında ölümcül sağlık sorunlarıyla karşılaşmalarına yol açmak, adalet, vicdan ve merhamet sahibi insanların yapacağı şeyler değildir.
***
İnsanların, AKP iktidarının sürmesinin sağlanması amacıyla hapishanelere atılması, AKP iktidarının, baskı yöntemleriyle devam ettirilmeye çalışılması, adaletle, vicdanla ve merhametle bağdaşmayacağı gibi, mertlikle ve cesaretle de bağdaşmaz. Mert ve cesur insan, rakipleriyle eşit koşullarda yarışır. Düellonun ana ilkesi, eşit koşullarda rekabet etmektir.

İnsanları hapishanelere atarak, susturarak, sansürleyerek, korkutarak, baskı altına alarak elde edilmiş sözde zaferler, zafer değildir. Onurlu, namuslu, şerefli, mert ve cesur insanlar, karşıtlarıyla eşit koşullarda yarışmayı ve rekabet etmeyi bilirler, kendilerine güvenirler, kurnaz çakallar, sırtlanlar ve akbabalar gibi değil, arslanlar gibi mücadele ederler, gerekirse yenilgiyi de kabul ederler. Korkak ve kurnaz insanlar ise devletin kendilerine devleti yönetmek için tanıdığı olanakları, kendi çıkarları için kullanarak ve suiistimal ederek rakiplerini bertaraf etmeye çalışırlar, onlarla eşit ve özgür bir ortamda rekabet etmezler.

Davasının, ideolojisinin, düşüncesinin, söyleminin ve eyleminin gücüne güvenmeyen insanlar, kaba kuvvetle iktidarını korumaya çalışırlar. Bu tür insanlar düşünceye düşünceyle, yazıya yazıyla, söyleme söylemle, eyleme eylemle karşılık vermek yerine, her şeye kaba kuvvetle karşılık verirler; yargıyı, savcıyı, hâkimi, polisi, askeri, istihbaratçıyı da bu korkaklığa ve kurnazlığa alet ederler.

Onurlu, namuslu ve şerefli bir mücadele, önce ahlaklı ve erdemli olmayı gerektirir.

İngiltere’nin tarihle sınavı

Dr. Onur ÖYMEN
Em. Büyükelçi / Müsteşar
(Cumhuriyet, 09.12.21)

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, 1. Dünya Savaşı yıllarında, İngiltere tarafından, propaganda amacıyla kullanıldı. “Wellington House” olarak anılan İngiltere Propaganda Bakanlığı, ünlü yazarlara, İngiltere’nin savaş yıllarındaki politikasını destekleyecek kitaplar yazmayı görev olarak verdi. Bu kitapların öncelikli hedefi Almanya ve Türkiye’ydi. Mavi Kitaplar denilen bu yayınlarda Alman askerlerinin Belçika’da çocukları süngüleyerek öldürdükleri, papazları çan kulesine astıkları iddia ediliyordu.

MİSYONERLER VE AKTİVİSTLER

Türkiye’yle ilgili olan ve Arnold Toynbee ile Viconte Bryce tarafından yazılan Mavi Kitap’ta, kaynak gösterilmeden, Türklerin Ermenilere yaptığı iddia edilen zulme yer verilmekte ancak Ermenilerin katlettiği Türklere hiç değinilmemekteydi. İngiltere’nin amacı ABD’yi İngilizlerin yanında savaşa katılması için etkilemekti.

Atatürk bu konudaki tespit ve düşüncelerini Nutuk’ta şöyle anlatıyor:

  • “Şüphe etmemek gerekirdi ki Ermeni kıtali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekteydiler.”

Savaştan sonra Wellington House’un, Mavi Kitapların dışındaki bütün yayınları imha edildi. Ancak Amerikalı tarihçi Justin McCarthy Mavi Kitap’ta adı verilmeyen kaynakların misyonerlerden, Ermeni aktivistlerden ve Ermeni Taşnak Partisi mensuplarından oluştuğunu saptadı.

‘LANET DERECEDE YALANLAR’

İngiliz Dışişleri Bakanı Chamberlain 1925 yılında Avam Kamarası’nda Almanya aleyhindeki Mavi Kitap’ın propaganda yalanı olduğunu açıkladı ama aynı şeyi Türkiye karşıtı Mavi Kitap hakkında söylemedi.

Amerika’da yayımlanan The Nation gazetesi, “Artık herkes biliyor ki savaş yıllarında gazetelerimizin sütunları yalanlar ve propaganda zehirleriyle doluydu” diye yazdı. Fransız yazar Pierre Loti, Dışişleri Bakanı Aristide Briand’a yazdığı açık mektupta Ermenilerin sahip oldukları Hıristiyanlık sıfatını kullanarak Batı’nın bağnazlığını Türkiye’ye karşı kışkırtmak için yaptıkları şikâyetlerindeki çılgınca abartmalardan söz etti. İngiliz diplomat Harold Nicolson, parlamentodaki bir konuşmasında

  • “Birinci Dünya Savaşı’nda lanet edilecek derecede yalan söyledik” dedi.

Amerika’da yaşayan ve aralarında Bernard Lewis ve Stanford Shaw, Heath Lowry gibi tarihçilerin de bulunduğu 69 bilim adamı 19 Mayıs 1985 tarihinde The New York Times ve Washington Post gazetelerinde yayımlanan ortak bildirilerinde, Temsilciler Meclisi’nin hazırladığı karar tasarısında yer alan “Türkiye’de 1.5 milyon Ermeni’ye soykırım yapıldığı” iddiasının kabul edilemez olduğunu açıkladılar.

İktidar ve muhalefetin ortak girişimiyle TBMM, 2005 yılında İngiliz parlamentosuna gönderdiği mektupta Türkiye aleyhindeki Mavi Kitap’ın da propaganda ürünü olduğunun açıklanmasını istedi. 14 Nisan 1999 tarihinde İngiltere Devlet Bakanı Barones Ramsey of Cartvale Avam Kamarası’nda şunları söyledi:

  • “…Osmanlı idaresinin Ermenilerin yok edilmesi kararını kanıtlayacak bir belgenin yokluğu nedeniyle İngiliz hükümetleri 1915 ve 1916’daki olayları soykırım olarak tanımamaktadır.”

24 Ocak 2001 tarihinde İngiltere’nin Bayındırlık ve Çevre Bakanı Beverly Hughes, İstanbul’da basına yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu:

  • “Bir süre önce İngiltere hükümeti Ermeni konusunda sunulmuş olan delilleri gözden geçirdi. 1915 ve 1916 yıllarında meydana gelmiş olayların belgelerini inceledi. Bu olayların Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış olan soykırım tanımlamasına uymadığına karar verdi. Bu, İngiliz hükümetinin tutumudur ve değişmeyecektir.”

ŞAŞIRTICI KARAR

22 Ocak 2007 tarihinde Lordlar Kamarası’nda bir soru üzerine Dışişleri Bakan Yardımcısı Lord Triesman,

  • “Bugünkü ve geçmişteki İngiliz hükümetleri bu olayların Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli soykırım sözleşmesi çerçevesinde soykırım olarak nitelendirilebilecek deliller oluşturduğu kanısını taşımamaktadır” yanıtını verdi.

Bütün bu gerçekler ortadayken bugün bir İngiliz milletvekilinin Avam Kamarası’na bir Ermeni soykırımı tasarısı sunması şaşırtıcı olmuştur.

İngiltere hükümetinin ve parlamentosunun bu tasarı hakkında izleyeceği tutum tarih karşısında bir dürüstlük sınavı olacaktır.

Türk Toraks Derneği (TTD), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Ortak Basın Açıklaması

Türk Toraks Derneği (TTD),
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları

Derneği (KLİMİK) ve
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)
Ortak Basın
Açıklaması – 13.12.2021

COVID-19 pandemi mücadelesinde bizler göğüs hastalıkları, halk sağlığı ve infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanları olarak bireysel ve toplumsal düzeyde mesleğimizin bizlere yüklediği sorumluluğun gereğini yapmaya çalışmaktayız. Bu üç uzmanlık alanını temsil eden Türk Toraks Derneği (TTD), Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) olarak ülkemizin COVID-19 pandemisinden en az zararla çıkabilmesi için elimizden gelen katkıyı sunuyoruz. Bugüne kadar tüm adımlarımızı bu yaklaşıma uygun attık ve bundan sonra da atmaya devam edeceğiz. Kamu otoritesi olarak Sağlık Bakanlığı’nın biz uzmanlık dernekleri ve sağlık çalışanlarının meslek örgütleriyle yakın ilişki kurması halinde pandemi mücadelesinin daha başarılı sürdürüleceğine inanıyoruz. Aşılama hizmetleri pandeminin kontrol altına alınmasında yaşamsal bir öneme sahiptir. Türkiye’nin kendi aşısını üretmesi hem COVID-19 pandemisini kontrol altına alabilmek için hem de gelecekte karşılaşılması olası pandemiler ve biyolojik tehditlere karşı hızlı yanıt
verebilmek için hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’ ndeki aşı üretim çalışmalarının, gerekli yatırımlar bir an önce yapılarak tekrar başlatılmasının stratejik bir gereklilik olduğunu vurgulamak istiyoruz.

COVID-19 enfeksiyonunu yakından izleyen bilim insanları olarak sürecin en başından bu
yana aşı çeşitliliğinin önemini vurguladık. Zaman içerisinde inaktive virüs aşısının yanı sıra
etkililiği en yüksek olan mRNA aşılarının da ülkemiz insanları için ulaşılabilir hale gelmesini olumlu karşıladık. Önce sadece inaktive aşı ile yola çıkılıp, daha sonra yaklaşım değişikliğine gidilmesi ile ülkemizde farklı aşı uygulamaları gerçekleşti. Bir grup insanımıza iki doz inaktive aşıdan sonra mRNA aşısı bir doz veya iki doz olmak üzere uygulanırken bir grup insanımız üç doz inaktive aşı oldu. Halen milyonlarca vatandaşımız sadece bir veya iki doz inaktive aşı ile aşılanmış durumdadır. Fiili durum olarak ortaya çıkan farklı aşı uygulamalarının farklı yaş ve risk grupları için koruyucu etkilerinin saptanması ve en uygun aşılama yönteminin somut ve güvenilir verilere dayalı olarak ortaya konması çok yararlı olabilirdi. Ne yazık ki elektronik ortamda büyük veri toplayabilen Sağlık Bakanlığımız bu verilerin analizinin yaparak sonuçları paylaşmamış veya analizini yapacak ekiplerle verileri paylaşmamıştır. Konunun uzmanı dernekler olarak ülkemizdeki aşı uygulama verilerinden sonuç çıkarmaya yönelik daha fazla bilimsel katkıda bulunabilecekken bu verilere hiç erişemedik ve bu büyük veri yığını hiç değerlendirilemedi.
Gözlemlerimize ve uluslararası literatüre dayalı olarak biliyoruz ki, ülkemizde uygulanan inaktive virüs aşısının özellikle yaşlı ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde ağır hastalık ve ölümden koruma oranları düşüktür. Halen yüksek düzeyde seyreden COVID-19 ölümlerinin
içinde 2 doz Coronavac olan yaşlıların sayısının oldukça yüksek olması bunu desteklemektedir. Bu nedenle yaşlı ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde inaktive virüs aşılarından vazgeçilerek, primer aşılamada yaşlılarda iki doz, bağışıklığı baskılanmışlarda 3
doz olacak şekilde mRNA aşılarının önerilmesinin, hastalığın neden olduğu ölümlerin azaltılmasında etkili olacağını düşünmekteyiz. Ek olarak aşılanma oranı oldukça düşük olan
gebelerde, COVID-19’un neden olduğu ciddi ölüm oranı artışının önlenebilmesi için, gebe aşılamasına özel önem verilmesini ve acil kampanyalar düzenlenmesini zorunluluk olarak görmekteyiz. Sağlık Bakanlığı bu konuda kişilerin kendi kararlarını vermelerini teşvik ederek aslında doğru kararın gölgede kalmasına yol açmaktadır.

Ülkemizde yürütülen aşılama kampanyasının, başlangıçta beklenenden çok yüksek orandaki
aşı tereddüdü nedeniyle oldukça yavaşlamış olduğunu büyük bir üzüntüyle gözlemlemekteyiz. Bu yavaşlama, yürütülmekte olan kampanyanın yüksek orandaki aşı tereddüdünü gidermede yeterli olmadığını düşündürmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın topluma telkinde ve uyarıda bulunmanın ötesinde stratejiler geliştirmesi gerektiği açıktır. üÜlkemizde çeşitli aşı geliştirme çabalarının olmasını mutluluk ve umutla izliyoruz. Yeni aşı
geliştirme araştırmaları konusunda emek veren bilim insanlarımıza ve bu araştırmaları destekleyen kamusal iradeye teşekkür ediyoruz. Aşı geliştirmenin yoğun emek verilen bir süreç olduğunu biliyoruz. Ancak ne yazık ki başta inaktive virüs aşısı (Turcovac) olmak üzere halen ülkemizde sürdürülmekte olan aşı araştırmalarının devam eden ya da tamamlanan aşamaları hakkında bilim camiası olarak yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu konuda farklı kaynaklardan kamuoyuna yansıyan veya bizlere ulaşan sınırlı bilgiler kafa karışıklığına neden olmakta ve bizleri tereddüde düşürmektedir.

Faz III aşaması başlamış olan Turcovac aşısının hatırlatma dozu olarak uygulanacağı bir başka çalışmanın daha yürütülmekte olduğu bilinmektedir. Her iki çalışmanın da somut verileri henüz açıklanmamıştır. Buna karşın Sağlık Bakanı tarafından Turcovac için Acil Kullanım Onayı başvurusunun yapıldığı açıklaması soru işaretlerine yol açmaktadır. Henüz Faz III aşaması sürmekte olan bir aşının hatırlatma dozu çalışması verilerine veya Faz III çalışmasının küçük ölçekli bir erken aşama verisine dayalı olarak Acil Kullanım Onayı alması durumunda bu “onay” bilimsel olarak tartışmalı olacaktır. Ayrıca, Omikron varyantının küresel riski yeniden üst düzeye çıkardığı bugünkü koşullarda, sürmekte olan çalışmaların sonuçları da yeterli bilgi sağlayamayacak, bunlara ek olarak yeni varyant karşısındaki immünolojik yanıtın da değerlendirilmesi gerekecektir. Durum böyleyken, araştırma sonuçları henüz bilim camiası ile paylaşılmamışken, kamuoyuna bu aşının güvenli ve etkili olduğunun gösterilmiş olduğuna dair açıklamalar yapılması, özellikle ülkemizin var olan koşulları altında aşıya karşı güvensizliği, aşı tereddüdünü tetikleme tehlikesini doğurmaktadır.

Bu tür mesajlar toplumda yeterli kanıt olmadan acele adımlar atıldığı algısının yayılmasına yol açabilir ve hem ülkemizin üreteceği aşılara hem de genel olarak aşılama hizmetlerine zarar verebilir. Bu konuların tümünü ele almak ve önerilerimizi sunmak üzere Sağlık Bakanlığı’ndan görüş alışverişinde bulunabileceğimiz bir toplantı düzenlemesi talebimize maalesef yanıt verilmemiş ve beklentimiz karşılıksız kalmıştır. Biz hekimler, diğer mesleklerden farklı olarak aynı etik ilkelere bağlı bir büyük camiayız. Hepimiz, her uygulamamızda, “önce zarar vermemek” ve “yararlı olmak” ilkesinde buluşabilmeliyiz. Pandemi mücadelesinde bütün gücüyle çalışan konunun tarafı üç uzmanlık derneği olarak, günü geldiğinde ülkemizde üretilen aşıların da güvenli ve etkili olduğunu büyük bir gururla topluma duyurmak istiyoruz.

Kamu otoritesinin açıklamalarının toplumdaki güvenilirliğinin yeniden sağlanması, aşı karşıtı söylemlere malzeme sağlanmaması ve çok önemli bulduğumuz yerli aşı çalışmalarının kısa vadeli bazı beklentiler uğruna zarar görmesinin önlenmesini diliyoruz. Önümüzdeki süreçte aşı araştırmaları hakkında var olan bilgilere ulaşmamız, aşı uygulamaları ve mevcut veriler konusunda şeffaflığın sağlanması ve katılımcı karar süreçleri ile akılcı stratejiler üretebilmemiz için iş birliği talebimizi sürdüreceğimizi ve Sağlık Bakanlığı’ndan çağrımıza yanıt beklemeye devam ettiğimizi, basın ve kamuoyuna duyururuz.

Türk Toraks Derneği
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği

KİLİS’TE TAHRİBAT ÇOK BÜYÜK!

Türker Ertürk
(E) Tuğamiral, ADD Genel Yönetim Kurulu Üyesi
KILISTE-TAHRIBAT-COK-BUYUK.pdf (add.org.tr)

Bu gün (7 Aralık 2021), Kilis’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıldönümünü idrak ediyoruz ve kutluyoruz. Kilis, 1. Dünya Savaşı (1914-18) sonunda İngilizler tarafından 6 Aralık 1918’de işgal edilmiştir. İngilizler yerlerini 22 Ekim 1919 tarihinde, 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot gizli anlaşması gereğince Fransızlara bırakmışlardır. Kilis savunması henüz başlamadan önce, 28 Ekim 1918’de Halep’ten Kilis’e gelen büyük Mustafa Kemal Paşa;

  • Halep’te gördüğüm vaziyet karşısında sağlam bir Türk toprağına ayak basmadan düşmana karşı koymanın hemen hemen imkânsız olduğunu iyice anlamıştım. 40 asırlık Türk Yurdu düşman eline bırakılamazdı. Şimdi ilk ayak bastığım Türk şehrindeki bu uyanıklığa cidden hayran kaldım. Ve bir daha iman ettim ki; bu millet asla ölmeyecektir. Var olun Aziz Kilisliler…” demiştir.

Suriyelilerin Nüfus Üstünlüğü Artıyor

Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleriyle Kilis’te Kuvayı Milliye daha etkin ve mücadeleci bir hale dönüştürülmüş, 24 ay Kilis sokaklarında işgalciye karşı direniş gösterilmiş ve kurtuluşa ulaşılmıştır. Kilis, toplam olarak iki yıl düşman işgalinde kalmış olmasına rağmen (AS : karşın) son 20 yılda gördüğü tahribatı ve zararı görmemiştir. 1918’de Atatürk’ün de ifadesiyle bir Türk toprağı görünümü veren Kilis’in nüfusunun çoğunluğu artık Suriyeli ve doğurganlık farklılığı nedeniyle Suriyelilerin nüfus üstünlüğü dramatik bir biçimde artıyor.

Dünyanın hiçbir yerinde, bir nebze bile vatan sevgisi olan ve ülkesine ve geleceğine karşı sorumluluk duyan bir iktidar böyle bir duruma rıza göstermez.

Kontrolsüz Kitlesel Göç

Bugün ülkeler için en büyük tehdit; kontrolsüz kitlesel göçtür. Bu tehdit değerlendirmesi, içinde
bulunduğumuz NATO için de böyle. Bu değerlendirmeye katılmış ve altını da imzalamışız. Çok zengin ülkeler bile sığınmacıları seçerek alıyor, bir program dahilinde topluma entegre ediyor ve dilini öğretiyor. “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra!” anlayışı Türkiye hariç hiçbir ülkede yok! Türkiye’yi yöneten iktidar ise toplumun huzurunu ve bekasını düşünmek bir yana, gelecekte ne gibi problemler yaratacaklarını hesaba katmadan ülkemize sığınmacıları doldurdu!

Yalnız Suriye’den 5 milyona yakın insan ülkemize getirildi

Tabii ki resmi rakamlara inanmak güç. Bu iktidar döneminde açıklanan rakamlar kandırmaya ve manipülasyona (AS: oynanmaya) yönelik. Aynen enflasyon ve işsizlik rakamları gibi! Kilis’teki bu vahim durumu yerinde de gördük. Geçtiğimiz hafta sonu, 3-5 Aralık 2021 tarihleri arasında Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kilis Şubesi’nin davetlisi olarak Kilis’in Kurtuluşunun 100. Yılı etkinliklerine katılmak ve

  • “Atatürk İlke ve Devrimleri Işığında Kurtuluşundan Günümüze Kilis”

konusunda bir konferans vermek üzere Kilis’teydik. Tüm şehri dolaştık, toplumun her kesimiyle
ve özellikle esnaf vatandaşlarımızla konuştuk ve dertleştik. Ekonomik olarak şehrin üzerine bir bomba düşmüş gibi. Esnaf perişandı ve siftah yapamadan günü geçirebildiklerini, sattıkları fiyata aynı malı alıp yerine koyamadıklarını anlattılar. Suriyelilerin vergi vermeden esnaflık yapabildiklerini ve haksız rekabeti örnekleriyle ifade ettiler. Yani iktidar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bir anlamda cezalandırıyor.

Ateş Püskürüyorlar

Kilis’te bazı mahalleler, caddeler ve sokaklar tamamen (AS: tümüyle) Suriyelilerin yaşam alanı haline gelmiş. Dükkânlarında tüm yazılar Arapça ve yanlarına Türkçe karşılıklarını yazmaya ihtiyaç bile duymamışlar. Kendi aralarında getto kültürüyle yaşıyorlar, Türkçe’ye ihtiyaçları da yok. Çoğu okulda Suriyeli öğrenciler sayıca Türk öğrencilerden çok daha fazla. Bazı okulların 30-40 kişilik sınıflarında en fazla 5 veya 6 Türk öğrenci var. Bunları anlatanlar, bu okullarda öğretmenlik yapanlar.

  • Böyle giderse bu durum Türkiye’nin başına hem de çok yakın bir gelecekte büyük sorunlar açacak.

Bu arada CHP Kilis İl Başkanlığı’nı da ziyaret ettik; sohbet konumuz yine aynı sorunlar üzerineydi. Konferansa İyi Parti Kilis İl Başkanlığı da tam kadro olarak geldi. Aynı şikayetleri onlar da dile getirdi. Bu iktidara yandaşlık yapmayan ve nemalanma peşinde koşmayan, solcusuyla sağcısıyla tüm Kilisliler iktidarın ve sürdürdüğü politikaların Kilis’i mahvettiğini söylüyor. Ülkücü vatandaşlarımızı da dinledim; hepsi AKP’ye ve MHP’ye ateş püskürüyordu.

İktidar Taşeronluk Yaptı

Kilis’in bu hale (AS: duruma) gelmesinin başat sorumlusu iktidarın bizatihi (AS: doğrudan) kendisi ve yaşananlar da onun Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) taşeronluk yapmasının sonuçlarıdır.

  • BOP, Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyayı yeniden dizayn etmeye (AS: tasarlamaya) ve siyasal haritasını yeni baştan çizmeye çalışan projenin adı ve İktidar, bu projenin lehine yardım ve yataklık yaptı.

İktidar, BOP ve onun bir girişimi olan Arap Baharına balıklama daldı ve bu fırsatla çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve Ortaçağın aklı olan “Yeni Osmanlı” hayalini gerçekleştirebileceğini sandı. Bunun gerçekleştirilemeyecek boş bir hayalden öteye gidemeyeceğini Mart 2012’den bu yana köşe yazılarımızda yazdık ve ekranlarda anlattık. Ama iktidar bildiğini okudu ve Türkiye’ye tecavüz etmeyi planlayan projeye eş başkanlık etti. Bu yüzden Suriye’nin kuzeyine bir dönem egemen olan IŞİD, Ocak-Ekim 2016 arasında ağırlıklı hedef Kilis olmak üzere, 70’i aşkın sayıda roket ve havan saldırısında bulundu, 10 Türk vatandaşı ve 12 Suriyeli sığınmacıyı öldürdü, 80 sivilin de yaralanmasına neden oldu.

Kimden İzin Aldınız?

Bu affedilmez fahiş yanlış nedeniyle, 5 milyon sığınmacı ülkemize doluştu, Kilis’in demografik yapısı radikal bir biçimde değişti, Türkler azınlığa düştü ve bu durum Türkiye için güvenlik ve ekonomi konularında birçok sorun daha yarattı. Bugün ekonomik olarak iflas etmemizin nedenlerinden biri de yapılan bu yanlışlardır.

  • Hulusi Akar’ın ifadesiyle 9 milyon Suriyelinin ihtiyaçlarını karşılamaktadır Türkiye.

Bunun için kimden izin aldınız? Seçim kampanyasında; “Sizi aç bırakacağız, kuyruklara mahkûm edeceğiz, paranızı pul yapıp zamlara maruz bırakacağız ama 9 milyon Suriyeliye bakacak ve onların hayır dualarını alarak size hizmet edeceğiz” dediniz mi?

2 Aralık 2021’de Suriye Parlamentosu yine Hatay‘ın Suriye toprağı olduğunu öne sürerek, geri almak için her şeyi yapacaklarını açıkladı. Suriye, bu cesareti Türkiye’deki iktidarın yaptıkları ve Hatay’da Suriyeliler lehine değişen demografik yapı nedeni ile buluyor. Resmi rakamlara göre Hatay’a 500 bin Suriyeli geldi.

Başkasının Parası ve Projeleriyle Olmaz!

Yarın aynı talebi (AS: istemi) Kilis için yapmayacaklarının bir garantisi var mı? “Nüfusun çoğunluğu bizden, zaten eskiden Kilis, Halep’e bağlı bir yerleşim merkeziydi” derlerse ve Kilis’te bu yönde eylemler yaparlarsa bu, bugünkü yanlış politikaların eseri olmayacak mı?

İktidarın anlamadığı şu                        :

Kiralık kapitalle kapitalizm olmaz, borç parayla ve yabancıların projeleriyle “Siyasal İslamcı” ve “Yeni Osmanlıcı” emperyalist girişimler başarıya ulaşmaz. Ancak BOP’un taşeronluğu yapılır, kaybeden biz, kazanan ise emperyalizm olur!

Oysa Atatürk;

Hangi istikbal vardır ki yabancıların planlarıyla ve nasihatleriyle yükselebilsin? Tarih böyle bir olayı kaydetmemiştir” demiş ve uyarmıştı!

Kilis’in Kurtuluşunun 100. Yılı etkinlikleri kapsamında bizi davet eden, Kilis’i yakından tanıma
ve Kilislilere hitap etme şansını veren Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Kilis Şubesi Başkanı Mehtap Okatan ve Yönetim Kuruluna teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dilerim.

İşte, bunun için sevmiyoruz

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli 
Cumhuriyet, 10 Aralık 2021

 Siyasette, güvenilir olmanın ve halka yalan söylememenin, en önemli koşul olduğunu bilmez gibi davrandığınız için sevilmiyorsunuz.

İktidara gelmeden önce ve iktidarı elinizde tuttuğunuz geçen 19 yıl boyunca, ağzınızı her açtığınızda “vesayet” muhabbeti, asker-sivil bürokratın “aşağıda durması gerektiği” muhabbeti yaptığınız ve bunun “sahte ve ikiyüzlü bir söylem olduğunu” kanıtladığınız için sevilmiyorsunuz.

Mesela, “seçilmişin, atanmıştan daha üstün ve daha makbul olduğunu” gece gündüz, 7/24 tekrarlamanıza rağmen, bugün TBMM’ye bir atanmış bürokratı (Fuat Oktay) yollayıp bütçeyi sundurduğunuz ve savundurduğunuz için antipatik oluyorsunuz. Yine aynı şekilde, “Cumhurbaşkanı Şahsım’ın sekreteryasının üyesi atanmış bakanları” yollayıp seçilmiş milletvekillerine “bağırıp, çağırıp, küfür ve hakaret edip, atar gider yapıp, parmak sallamak” suretiyle aşağılamalarına imkân sağladığınız için itici oluyorsunuz.

Başkasının (ana muhalefet lideri) yaptığı bir anlık (üstelik size yönelik olmayan, halkın sırtındaki yükü tasvir etmek üzere yapılmış) bir el hareketini, nedense üzerinize alınıp “terbiye, edep, adap” sorunu yaptıktan sonra, geçmişte ve bugün başkalarına en galiz küfürler ve hakaretlerle saldırmaktan zerre kadar utanmayarak (futbol tabiriyle) “10 metre ofsayta düştüğünüz için” itibarınız yerlerde sürünüyor.
Yaklaşık 100 yıllık geçmişe dönük olarak hesaplasak, belki de birkaç yüz milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının emeği, alın teri ve vergileri ile yaratılmış değerlerimizi, Ortadoğulu şeyhlere, emirlere, prenslere, sultanlara, krallara ya da Avrupalı-ABD’li kapitalistlere haraç mezat pazarlarken bir yandan da “milliyetçiliği” kimselere bırakmadığınız, ona buna “ensenizde milli nefes” tehditleri savurduğunuz için olağanüstü sevimsiz oluyorsunuz.

Tercih sizin tabii.

Bütün bunlar karne notları olarak bir yere yazılmakta.

Sandıkta, insanlar oy pusulasını bir yana, bu “karneyi” de yanına koyacak ve ona göre mührü basacak.

“Ertesi sabah” ne olacağını her birlikte göreceğiz.

HEM ARSIZ HEM HIRSIZ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı
11.12.2021

Arsız kişi gücü eline geçirdiğinde, adalet de susturulmuşsa, haklı olan suçlu durumuna düşer!
Arsız kişi durmaz ve suç işlemeye, insanları ezmeye devam eder!
Arsız kişi, suçlarının ortaya çıkmaması, çalmaya devam edebilmesi için sürekli kavga, kargaşa ortamına ihtiyaç duyar.

Adalet yok, Polis de Arsız’dan yana ise, ne yapacaksınız da hem Arsız’dan kurtulacaksınız, hem de suç işlemeden huzura kavuşacaksınız?

Öncelikle, Arsız kişi gibi düşünüp onun nelerden çekindiğini bulacaksınız. Arsız’ın korktuğu, karşısında birlik olunması ve açıklıktır. Eğer, demokrasisi gelişmiş ülkelerdeki gibi polisin, yargının gelip görevlerini yapmalarını beklerseniz, çok beklersiniz ve çok üzülürsünüz.
İlk işiniz mahallenizdeki namuslu insanlarla biraraya gelip, güçlerinizi birleştirmektir.
Arsız kişiyi, kırmadan dökmeden etkisiz duruma getirip elindeki gücü (silahı) alacaksınız ve polise teslim edeceksiniz. Yasal protesto haklarınızı kullanıp haklarınızı ve sorumluluklarınızı bilen bireyler olarak herkese olayı duyuracaksınız, polisin ve adalet mekanizmalarının düzgün çalışmalarını sağlayacaksınız…

Bu anlatılan basit bireysel bir sorun!
Ama ülkenizi, seçimle işbaşına gelip bir organize suç örgütüne dönüşen bir parti yönetiyorsa daha organize ve dikkatli olup elinizi çabuk tutmanız gerekir.
Ülkenizde, anayasayı, hukuk devletini, laikliği, özgürlükleri askıya alan bir yönetime karşı, Danimarka’da muhalefet yapar gibi davranırsanız, hem Arsız-Hırsız takımını azdırırsınız, hem de özgürlüğünüzü kaybedersiniz.

Şu gerçeği hep aklınızda tutun:

Ortaçağ kalıntısı tarikat-cemaat-ihvan ve Muaviye kafalı yobazlar nasıl ki “Cumhuriyeti yıkıp, İran tipi bir din devleti kurmayı” kendileri için hak olarak görüyorsa, bizlerin yani vatanseverlerin-demokratların-Atatürkçülerin-hukuk devleti ve laik cumhuriyeti-kadın erkek eşitliğini savunanların da Cumhuriyeti korumak gibi çok kutsal bir hakkımız ve görevimiz vardır.

Genelkurmay Komuta Heyeti “Lozan’ı, Montrö’yü” savunan Atatürkçü Amiral ve Generalleri suçlayacak kadar ihanet içinde olabilir. Yüksek Yargı, Yüksek Seçim Kurulu, Emniyet, MİT kendi milletinin aleyhine çalışabilecek kadar Saray’a bağlı olabilir.
Tüm bu olumsuz şartlar karşısında asla umutsuzluğa kapılmayacak ve tek güç kaynağımız olan Türk Milletine gerçekleri anlatacağız. Hem de sokak-sokak, ev-ev, fert-fert gerçekleri anlatacağız.

Türk Milleti, kendi sesiyle uyumlu, namuslu siyasetçilerin sesini çok çabuk anlayacaktır. Tıpkı Kurtuluş Savaşında Atatürk’ü anladığı gibi…

Tüm Milletini ayağa kaldırdığımızda, onun gücünü yanımıza aldığımızda, tüm hırsız-katil-yobaz-emperyalist devletlerin paralı uşakları yer altına kaçacaklardır.

Sonra, Atatürk İlke ve Devrimlerinin devletimizde yeniden etkin olması sağlanacak ve hem ülkemizin yeniden imar ve inşasına milletimizle birlikte başlanacak, aynı zamanda devletimizi-milletimizi soyan Müslüman mintanı giymiş seccade şeytanlarının tümünden hukuk önünde hesap sorulacaktır.

Bunun için mutlaka ve mutlaka bir ve beraber olmamız şarttır.
Kimseyi dışarda bırakmadan sağlanacak birlik, başarının altın anahtarıdır…

DOĞRU Parti bu amaçla kurulmuş Milli bir Partidir.
Hiçbir şart koşmadan, bu birliğe katkı sağlarız.

Bu yapılmazsa ne olur?
Bu çete, herkesi tek-tek avlar. Çünkü bunların utanmaları yoktur. Tarihimizin en büyük casusluk olayı olan “Kozmik Oda” hırsızlığına izin verip yapanlar, herkesi casuslukla suçlar ve zindana atar.
Türk Devletine “Barzani-PKK/PYD” işbirliğiyle ihanet edenler, dürüst siyasetçileri bir sahtekar polis, bir tetikçi Savcı ile sahte deliller üretip zindana atar.
FETÖ denen CIA uşağı ile 11 yıl aynı yatağa giren alçaklar, Atatürkçü siyasetçileri FETÖ’cu diye damgalayıp hapsederler.

Tüm deneyimlerimle ve tüm samimiyetiyle söylüyorum ki; bu çağrımıza yanıt vermeyen küçük kafalılar, Cumhuriyetimizin yıkılmasına neden olurlar.

  • Demokratik rejim ve Cumhuriyet yıkıldıktan sonra, partiniz olsa ne olur, olmasa ne olur?

Lütfen, aklımızı başımıza alıp, hırs ve küskünlükleri geriye atıp, her birimiz birer Kuvvacı gibi el ele verelim ve ülkemize yapılmakta olan emperyalist saldırıyı birlikte defedelim.
Sonra mı? Nam da, şan da, makamlar da sizlerin olsun!
DOĞRU Parti budur ve üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirecektir…

Not: Bugün Muğla’dayız. Sesimizi duymak isteyen herkesi bekleriz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 11 Aralık 2021

ATATÜRK ve İNSAN HAKLARI

ATATÜRK ve İNSAN HAKLARI


Dostlar,

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin Birleşmiş Milletlerce benimsenmesinin 73. yılında, üstte başlığı verilen konferansımızın yansılarını paylaşmak istiyoruz. 87 yansı, 4,7 MB.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereği için örgütlü çaba gösterilmesini dileriz..

Lütfen tıklayınız…

İnsan Hakları ve Atatürk, Ahmet SALTIK 25.12.08

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin 68. YILINDA EN TEMEL HAK : SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM HAKKI

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ’nin
68. YILINDA EN TEMEL HAK :
SAĞLIKLI – ONURLU YAŞAM HAKKI

Dostlar,

10 Aralık 2016’da verdiğimiz bir konferansın yansılarını burada paylaşmak istiyoruz..
79 yansı ve 15,6 MB..
izlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle bilgi ve ilginize sunarız..

Lütfen tıklayınız..

Insan_Haklari_Saglik_10.12.16_AHMET_SALTIK


Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 08 Aralık 2021

Naci Beştepe 
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı

TEORİ

RTE’nin, 10 Kasım’la ilgili mesajı Vatan Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Teori dergisinde baş yazı oldu.

AK Vatan, AK CKD, AK Aydınlık, AK Ulusal’dan sonra AK Teori…

 BAKAN

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, doktor maaşlarına zam kararıyla ilgili basın mensuplarına açıklamalarda bulunduğu sırada gelen RTE, “Para pul söylemedi mi?” diye sordu. Koca’nın, “Siz izin vermeden söyler miyim?” demesine karşın Erdoğan ısrarla sorusunu yineledi.

Ağıza bakan…

HELALLEŞME

PKK’dan sonra Furkan cemaati lideri Kuytul’dan da Kılıçdaroğlu’na helalleşme mesajı geldi. ”CHP’nin geçmişte yaptığı tüm hataları örnekleriyle açıklayıp bunlara bir daha dönmemesi gerektiğini ifade etmeli ve bir daha CHP’nin bu türlü Müslümanları üzen şeylere asla dönmeyeceğini açıklamalı.

Haydi!..

İNDİ-BİNDİ

Benzinde 58 kuruş indirim yapıldı bir gün sonra 44 kuruş yeniden bindirildi.

Milletin sırtına binmek zevk (hobi) olmuş…

KONUŞMA

Dolar, RTE ağzını açınca yükseliyor.

TV’de yüzünü gören, radyoda sesini duyan vatandaşın sinir katsayısı gibi…

TÜİK

TÜİK Kılıçdaroğlu’na randevu vermediği gibi binasına da almadı.

Görevliler saygısızlığın ayırdındadırlar ama rakamları kitabına uydurmakla boğuşmaktan başlarını kaldıramamıştır…

ÇİN

RTE, Çin’in üretimle büyümesini örnek alacaklarını açıkladı.

İhvancılar komünistlerin yolunu izleyecek!

20 yıl satıştan sonra şimdi masallar… (AS: Kemalizmin ekonomi mucizesine bakın!!)

BİTKİSEL

Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Nebati getirildi.

Üretime bitkisel alandan başlandı…

YABANCI

Uluslaşmayı ‘tek tipleştirici’ diye niteleyen yeni bakan Nureddin Nebati’nin doktora tezinde “Kemalizm, Aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayanır” yazmış.

Bize yabancı…

GERİLİK

Nebati tezinde, Cumhuriyetin kurulmasının ardından İslam’ın gerilikle özdeşleştirildiğini öne sürmüş.

Aksini kanıtlasa da anlasak…

SADAT

Taze bakan Nebati, Tanrıverdi’nin başkanı olduğu SADAT’ın ASRİKA Toplantısında (Mehdi’ye hazırlık yaptıklarını ilan etmişlerdi) açış konuşması yapmış.

Adam dört dörtlük!..
===================================

Önceki Makale  ÇARŞAMBA İĞNELERİ…………………..


GECİKİYOR

Milli Eğitim Şura’sında, “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” kararı alındı.

Ana karnında tilavet dinleterek başlatsaydınız bari…

TÜKENİŞ

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi açılışını yaptı. Ünal, törene çok az insanının gelmesinden yakındı.

Tükenişi kabullenmenin zorluğu…

SIRAYLA

Yandaş TBB Feyzioğlu gitti.

Sıra candaşta…

TIRT

Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Dışişleri Bakanları Hazırlık Toplantısı’nın basın toplantısında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’na, “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için Katar’dan mali destek talep etmeye mi geldiniz?” sorusu üzerine TRT Haber yayını kesti.

Soru yanlış anlaşılmış, ”Katar’a ne kadar maddi destekte bulunacaksınız?” idi…

ULUSALCI!

Kanal İstanbul ve Montrö uyarısı yapan 103 emekli amirale ‘başıbozuk’ diyen Doğu Perinçek’in televizyon kanalı ‘Ulusal Kanal’, amiraller hakkında iddianame düzenlenmesini ‘Amirallere ceza yağdı’ şeklinde sundu. (Medya)

Hem ABD’ye karşıyım de hem Montrö’yü savunanlara karşı ol. Ulusalcılığın böylesi de akla ziyan…
***

ÖMER HAYYAM’dan

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düşer, canlarından bezerler,
Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler…