Etiket arşivi: Ankara Barosu

Ankara Barosu’ndan Gezi Parkı Davası : Hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir!


Ankara Barosu’ndan Gezi Parkı Davası’na ilişkin açıklama: Hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir!

Ankara Barosu dün, Osman Kavala’nın müebbet diğer tutuksuz sanıkların 18 yıl ceza aldığı Gezi Parkı davasına ilişkin açıklamada bulundu. Baro’dan yapılan açıklamada,

  • “Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir” ifadelerine yer verildi.

Ankara Barosu, Gezi Parkı davasında verilen karara ilişkin bir açıklama yayınladı.

Açıklamada, “Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet bu lekeyi elbette silecektir; ancak bu lekeyi sürenlerin toplum vicdanındaki mahkumiyeti ve tarihin karanlık sayfalarındaki yeri baki kalacaktır” ifadeleri kullanılırken ayrıca; 

“Ankara Barosu olarak hukuksuzluğun ve adaletsizliğin dün olduğu gibi bugün ve yarın da tam karşısında olacağımızı tüm kamuoyuna bildiririz” denildi.

Baro’dan yapılan açıklama şu şekilde:

“HUKUK SİYASETİN ARACI OLMAMALIDIR”

“Gezi eylemleri ülkemizde ifade hürriyetinin en yalın ve doğrudan kullanıldığı dönem olarak tarihimizdeki yerini aldı. Bu eylemlere ilişkin yapılan yargılama ve neticesinde dün verilen karar toplumun vicdanında kabul görmeyen hukukla ve adaletle bağdaşmayan bir karardır. Maalesef hukuk devleti olma vasfını günbegün kaybetmekteyiz. Siyasi mülahazalar yargı eliyle hüküm haline getirilmekte, yargı günlük siyasi politikaya alet edilmektedir. Bu durum kabul edilebilir değildir. 

Anayasal hakkın kullanımından ibaret olan eylemin anayasal bir suç olarak vasıflandırılması suretiyle, anayasal hakkını kullanan bireylerin sanık sandalyesine oturtulması ve toplumun adalet duygusuna meydan okurcasına mahkum edilmesi; kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulandığı ve yargının bağımsız olduğu bir hukuk devletinde mümkün değildir.  

Gezi, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinden olan toplantı ve gösteri yürüyüşünü etkin bir biçimde kullandığı bir eylem olup temel hak ve özgürlüklerini kullanan vatandaşlarımızın sanık sandalyesine oturtularak mahkum edilmesi, toplumun vicdanında kabul görmemiş ve vatandaşlarımızın hukuka olan inancı bir kez daha ağır bir yara almıştır. Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet bu lekeyi elbette silecektir; ancak bu lekeyi sürenlerin toplum vicdanındaki mahkumiyeti ve tarihin karanlık sayfalarındaki yeri baki kalacaktır.

Cumhuriyetimizin ihtiyacı olan; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ancak ifade özgürlüğünün korunduğu ve cezalandırılma tehdidi altında olmadığı demokratik bir hukuk devletinde yetişecek ve varlığını sürdürecektir.

Ankara Barosu olarak hukuksuzluğun ve adaletsizliğin dün olduğu gibi bugün ve yarın da tam karşısında olacağımızı tüm kamuoyuna bildiririz.

Ankara Barosu, Gezi Davası’nda verilen mahkûmiyet kararlarına ilişkin adliye önünde bugün açıklama yaptı.

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ankara-barosundan-gezi-parki-davasina-iliskin-aciklama-hukuk-tarihimize-surulmus-kara-lekedir-1929933, 26.4.22

TBB Başkanı Erinç Sağkan’ın Anıtkabir Defterine Yazdıkları

TBB’nin yeni yönetimi devir teslim töreninden önce Anıtkabir’i ziyaret etti

Sağkan, “Anıtkabir’den Ata’mızın huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur” dedi.

TBB’nin yeni yönetimi devir teslim töreninden önce Anıtkabir’i ziyaret etti

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. R. Erinç Sağkan; Yönetim, Disiplin ve Denetleme kurullarının seçilen üyeleri, baro başkanları, TBB delegeleri ve meslektaşları ile 11 Aralık 2021 tarihinde Anıtkabir’e ziyarette bulundu. Ardından Türkiye Barolar Birliği’nde devir teslim töreni gerçekleştirildi. Anıtkabir ziyaretine ve devir teslim törenine Ankara Barosu Başkanı Av. Kemal Koranel, Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Eren Turan, Genel Sekreteri Av. Dr. Mahcemal Seyhan, Saymanı Av. Zafer Doğan Bilgin, Yönetim Kurulu üyeleri; Av. Zekiye Avcı, Av. Oğuz Atasoy, Av. Emrah Acar ve Türkiye Barolar Birliği delegeleri ile meslektaşları katıldı. Erinç Sağkan,

  • Anıtkabir’den Ata’mızın huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur” açıklamasında bulundu.

image small

“YOLUMUZ YOLUN, GÜNEŞİMİZ IŞIĞINDIR”

*Aziz Atatürk, bugün karşında; en gösterişli yapılardan bile çok ışık saçan ve bir ülkenin aydınlık geleceğine adanmış, yoktan var edilen bilim yuvalarında hukuku ve hukukçu olmayı öğrenen, özgür bir memlekette yüzüne memleketinin özgür rüzgarları değen, en çok barışa ve hiç durmadan ilerlemeye inanan aydınlık nesillerin fertleri (AS: kuşakların bireyleri) olarak bulunuyoruz.

Biz bugün karşında, bir kimsenin lütfuna terk edilmiş kara bir düzenin değil Cumhuriyet‘in hiç sönmeyecek ateşini minicik elleriyle yaşamı boyunca taşıyacak, seni tanıyacak, tanıdıkça daha çok sevecek ve aydınlık yolundan bir saniye bile ayrılmayacak gelecek bahşettiğin çocukların anneleri ve babaları olarak bulunuyoruz.

*Hukuku, hukukun üstünlüğünü ve bağımsız yargıyı bir damla kanımızı dökmemize gerek kalmadan elde ettiğimiz ancak elimizde tutmak uğruna onlarca Cumhuriyet ve adalet şehidi verdiğimiz, kıymetini her gün daha çok anladığımız hukuk devletinin Başkent Barosunun yönetimi, avukatları ve stajyer avukatları olarak karşında bulunuyoruz. Aziz hatıran ne maddede, ne tarih kitaplarında ne de yalnızca belleklerimizde ve kalplerimizdedir. Aziz hatıran ve bahşettiğin laik Cumhuriyet; atan kalpleriyle bizzat karşında ve huzurunda bulunan milyonlarda, ülkenin dört bir yanına yayılmış ormanlarda, bacası tüten fabrikalarda, güneş gibi doğan köy okullarında, özgür sokaklarında, erkekten geri durmak şöyle dursun; herkesten birkaç adım önde yürüyen kadınlarımızın kararlılığında, çocukların güzel gözlerinde ve günün birinde bir Mustafa Kemal olabilme umutlarında, bugün huzurunda bulunduğumuz bu toprak parçası ve üzerinde bulunan ağaçların köklerindedir.

*Bizlere bıraktığın laik, modern ve aydınlık Cumhuriyet‘in kıymetini her geçen gün daha çok anlıyor, mirasına daha çok bağlanıyoruz. Hayattaki en büyük gururumuz, bizi kul değil birey yapan aydınlık Cumhuriyetinin hukukçu muhafızları olmaktır. Yolumuz yolun, güneşimiz ışığındır.
*****

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanlığına seçilen Ramiz Erinç Sağkan ve yönetim kurulu üyeleri, yeni görevleri dolayısıyla Anıtkabir‘i ziyaret etti. TBB Yönetim, Disiplin, Denetleme Kurulu üyeleri, baro başkanları ve TBB delegeleriyle Aslanlı Yol’dan yürüyen Sağkan,  Atatürk’ ün mozolesine çelenk bıraktıktan sonra saygı duruşunda bulunuldu. Sağkan, ardından Misak-ı Milli Kulesi’nde Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı:

“Büyük Atatürk,
Ebedi eseriniz Nutuk’a ‘1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.’ diye başlamıştınız. Bizler de Türkiye Barolar Birliği’nin 36. Olağan Genel Kurulu tarafından seçilen yönetim, disiplin, denetleme kurulu üyeleri ile delegelerimiz ve meslektaşlarımızla birlikte savunmanın temsilcileri olarak aynı azim ve kararlılıkla bugün,
11 Aralık’ta huzurunuza çıktık. 
Bizler biliyoruz ki, ‘Adalet mülkün temelidir’ sözünün
asılı olduğu her mahkeme salonu, seninle buluştuğumuz yerdir.
Kişiye, zümreye, şanslı bir azınlığa ya da bir ailenin lütfuna terk edilmeyen ve mavi gözlü bir çocuktan dünyanın hakları gasp edilmiş tüm halklarına umut olan bir lideri çıkaran Cumhuriyet’in karış karış her toprağı senin eserindir.
Bizimse bu kazanımları kaybetmeye tahammülümüz yoktur.
Modern hukukun, insan onurunun, eşitliğin, hakkaniyetin, adaletin, bağımsız yargının ve evrensel hukuk ilkelerinin öğretildiği her hukuk fakültesi seninle var olmuş ve bizimle devam edecektir. Kimsenin merhametine bırakılamayacak modern hukuk sistemimizin her türlü çabaya rağmen inadına yıkılmadığı, insan onurunun temel alındığı, bizi kula kul değil,
birey yapan her türlü temel hak ve özgürlüğün tane tane yazıldığı her kanun, her mahkeme, her adliye senin eserin, bizimse varlık sebebimizdir.

Bu uğurda verdiğimiz çabanın üzerine güneş olup her gün yeniden doğacağının farkındayız. Bu sebeple, Anıtkabir’den, senin huzurundan yola çıkmak çocuklarımıza, geleceğimize ve mesleğimize minnetle karışık borcumuzdur. Asıl borcumuzun, açtığın aydınlık yolda hiç yılmadan yürüyerek tüm ümidinin onda olduğunu söylediğin gençlikle birlikte, ‘küçük hanımefendiler’, ‘küçük beyefendiler’ diye hitap ettiğin çocuklara aydınlık bir gelecek bıraktığımız zaman biteceğinin farkındayız. Tüm çabamız, bu kutlu borcumuzu ödemek içindir. Umutsuz durumların değil umutsuz insanların olduğunu, senin hiçbir zaman umudunu yitirmediğini iyi biliyoruz. Bizler de Cumhuriyetimiz ve çocuklarımız için durmadan çalışacağımıza mesleğimizin kutlu yemini gibi söz veriyoruz.

Saygıyla, şükranla ve tarifine dünyadaki hiçbir dilin yetmeyeceği özlemimizle.”

TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti 
TBB Başkanı Sağkan ve Yönetim Kurulu üyeleri Anıtkabir'i ziyaret etti

Ankara Barosu, Emniyet genelgesinin iptali için dava açtı

“Her yurttaş, suçu delillendirme ihtiyacı hissedebilir”

KAMUSAL OLAYLARDA KOLLUĞA SES VE GÖRÜNTÜ ALINMAYACAĞI GARANTİSİ GETİREN EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ GENELGESİNİN YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI VE İPTALİ İSTEMİ İLE
DANIŞTAYDA DAVA AÇILMIŞTIR  

Genel olarak bireylerin savunma haklarını ilgilendiren, savunmanın delil toplama haklarına müdahale içeren, hukuk devleti ilkesini zedeleyen, hukuka aykırı emir ve talimat veren İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27.04.2021 tarih ve 2021/19 sayılı Genelgesinin, yürütmesinin durdurulması ve iptali talepli açtığımız dava  Danıştay 10. Dairesi’nin 2021/2606 E. sayılı dosyasında görülecektir. Meslektaşlarımıza ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Dilekçeye buradan ulaşılabilir.
(http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?DUYURU&=12223, 3.5.21)

ANKARA BAROSU
***
Ankara Barosu, polislerin ses ve görüntülerinin alınmasını engelleyen Emniyet genelgesinin iptali için Danıştay’da dava açtı. Dava dilekçesinde, genelgenin Anayasa’ya ve hukuka aykırı olduğu vurgulanarak,

  • “Her bir yurttaş, üstelik de kamusal bir alanda gerçekleşen bir olayı, suç şüphesiyle delillendirmek ihtiyacı hissedebilir” denildi.

Ankara Barosu, kamusal olaylarda polisin ses ve görüntüsünün alınmasını engellemek amacıyla çıkarılan Emniyet genelgesini Danıştay’a taşıdı.

Ankara Barosu tarafından sunulan dava dilekçesinde, Anayasa’nın 36. Maddesi uyarınca, herkesin meşru vasıtalarla hak arama hürriyetine sahip olduğu hatırlatılarak şunlar kaydedildi:

“Kişilerin hak arama hürriyetlerinin bir parçası olarak, işlenen suçu ispat amacı, kişisel veriler hukukunun istisnası olmanın ötesinde, hukuken korunması gereken bir üstün değerdir. Öncelikle her bir yurttaş, üstelik de kamusal bir alanda gerçekleşen bir olayı, suç şüphesiyle delillendirmek ihtiyacı hissedebilir. Bu toplum halinde yaşamanın ve dayanışmanın doğal bir sonucudur.”

‘ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ’ KONUSU

Genelgeyi “Özel hayatın gizliliği” argümanıyla savunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun demeçlerine de yanıt verilen dilekçede, kavramın doğru ele alınması gerektiğine işaret edilerek şu ifadeler kullanıldı:

“Ses ve konuşmaların kayıt edilmesinin suç olarak değerlendirilebilmesi için öncelikle özel hayat ve özel hayatın gizliliği kavramlarının açıklanması gerekmektedir. TCK m.134’ün gerekçesinde ‘başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayı’ denilmektedir. Buna göre, herkes tarafından bilinebilecek durumdaki olayların ve olaylar esnasında yapılan konuşmaların ses kaydının alınması, özel hayatın ihlali suçunu oluşturmamaktadır. (…) Yargıtay CGK, kazai (AS: yargısal) içtihat niteliğindeki kararında iddialarını ispat etmek amacına yönelen ses ve görüntü kaydetme, kişisel veri kaydetme, özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme ya da kaydetme, kişisel verileri kaydetme, ele geçirme eylemlerini hukuka uygunluk sebebi saymıştır. Açıkça Yargıtay, ceza usul hukukundaki delil-ispat hakkını, özel yaşam/kişisel veri olgusundan daha üstün değer olarak görmüştür.”

‘HUKUKA AYKIRIDIR’

Ankara Barosu’nun dilekçesinde, “İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27.04.2021 tarih ve 2021/19 sayılı genelgesi yetki, şekil, sebep, konu maksat yönlerinden hukuka aykırı olduğundan, öncelikle Yürütmesinin Durdurulmasına ve iptaline karar verilmesi dava ve talebimizdir.” denildi.

Mülkiyeliler Birliği : Hukuku ve Adaleti Savunan Baroların Yanındayız

Hukuku ve Adaleti Savunan Baroların Yanındayız

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Diyanet İşleri Başkanı’nın LGBTİ bireylere karşı nefret içeren sözlerinin ardından Ankara Barosu, evrensel insan hakları ve anayasamızın koyduğu ölçülere göre bir kınama mesajı yayımlamış, ardından Baro hakkında soruşturma başlatılmıştır. Aynı süreç Diyarbakır Barosu için de işletilmiştir.

Barolar, Anayasayı savunmuştur. Yürürlükte olan 1982 Anayasası’na göre Türkiye laik bir devlettir, temelini dinden değil, hukuktan alan kurallara uygun olarak yönetilir. Hiçbir kamu görevlisi dinine dayanarak ayrımcılık yapamaz. Bir devlet memuru olan Diyanet İşleri Başkanı da buna dahildir.

Barolar evrensel hukuk ilkelerini savunmuştur. Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nde, AİHM’nin açık içtihadında yer alan cinsel yönelim ve kimlik ayrımcılığı yasağının bir devlet görevlisi tarafından, hem de dini temelden yapılmasını kınamışlardır.

Barolar, ifade özgürlüklerini hukuku savunmak, bir kamu görevlisini ulusal ve evrensel hukuka uygun davranmaya çağırmak için kullanmış; adalet bakanının açıklamasının hemen ardından cumhuriyet savcılarının açtığı soruşturmalara maruz kalmışlardır.

Türkiye’de yargı bağımsızlığına ilişkin ağırlaşan sorunlar başta olmak üzere, ağırlaşan insan hakları ihlallerinin, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve meslek kuruluşlar üzerindeki baskıların geldiği dereceyi açık biçimde gösteren bu gelişmeler karşısında,

  • Mülkiyeliler Birliği, hukuku savunan Baroların yanındadır.

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu
=================================

Dostlar,

Devletin en yüksek tepelerinden DİB Başkanı hazretlerine en güçlü perdeden kol kanat gerilmiş, Diyarbakır ve Ankara Barosu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 216/3 maddesi kapsamında, Halkın bir kesiminin benimsediği dinsel değerleri aşağılama suçundan re’sen soruşturma başlatılmıştı. (http://ahmetsaltik.net/ 2020/04/28/ diyanet-baskani-ali-erbasa-yonelik-aciklamasi-nedeniyle-ankara-barosuna-sorusturma-baslatildi/)

??????
!!!!!!!!
????????

Cinsel tercihleri nedeniyle aşağılanan, dışlanan, ötekileştirilen ve “mücrim – günahkar”, din dışı ilan edilen hedef gösterilerek adeta linç ve aforoz edilen insanların haklarını hangi Cumhuriyet savcıları koruyacak??

Şeyh-ül İslam’lık makamı yaratmak yetmedi, bir de kalın kalın, güçlü mü güçlü zırhlarla korumaya aldık??!!

DİB hurafe üretecek, Dini buna alet edecek, karşı çıkan Ankara ve Diyarbakır Barosu ceza koğuşturmasına uğrayacak!?

Türkiye’nin savrulup sürüklendiği yere bakar mısınız??

Suçlu, apaçık güçlü..

Ve bir bakıyorsunuz, Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 154. sırada!

AKP ve maşalarını alkışlamak (!) gerek..…

AKP’nin “yetmez ama evetçi” yandaşlarını da..

Türkiye’de ileri demokrasiye geçilmiş bulunuyor AKP = Erdoğan rejimiyle, gözümüz aydın..(!)

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 30 Nisan 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Mülkiyeliler Birliği Üyesi (SBF-Mülkiye)
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci 

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Kuran’ın manasını ve yorumunu maalesef çarpıtmış durumdalar

İlahiyatçı Cemil Kılıç’tan Diyanet’e eleştiri: Kuran’ın manasını ve yorumunu maalesef çarpıtmış durumdalar

İlahiyatçı Cemil Kılıç, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kuran’a uygun konuşmadığını belirterek,

  • “Kur’an ayetleri ve Kur’an’da anlatılan çok şey tahrif edilmiştir. Yani Kur’an’ın lafzına dokunmasalar bile manasını ve yorumunu maalesef çarpıtmış durumdalar. Bu Emeviler ile başlayan bir süreç ve maalesef bugün de bunun çok ciddi sonuçlarını yaşıyoruz.” dedi.

İlahiyatçı Cemil Kılıç'tan Diyanet'e eleştiri: Kuran'ın manasını ve yorumunu maalesef çarpıtmış durumdalar

© T24 İlahiyatçı Cemil Kılıç’tan Diyanet’e eleştiri:

(AS: Bizim katkımızı yazının altındadır..)

Kuran’ın manasını ve yorumunu maalesef çarpıtmış durumdalar

Cumhuriyet’ten İpek Özbey‘in sorularını yanıtlayan Cemil Kılıç’a göre salgın hastalıklar ve diğer bazı hastalıkların eşcinsellikle ilişkilendirilmesi isabetli bir yaklaşım değil. “Elbette ki hayatımızdaki her şeyin bir takım yan etkileri olabilir. Çok yemek de sıkıntıya sebep olabilir vs. Çeşitli cinsel anlayışlar için de bu tip nitelendirmeler yapılabilir ama kategorik olarak özellikle hastalıkları belli bir faktöre bağlamak hem bilimsel hem de İslamî ve Kuranî değil” diyen Kılıç, şöyle devam etti:

“Fıtri olan bir şey günah olarak telakki edilemez”

“Malum tartışma eşcinsellik üzerinde yoğunlaştı. Lut kavminin helak edilmesi üzerinden birtakım görüşler açıklandı. Denildi ki ‘Kur’an eşcinselliği yasaklamıştır.’ Halbuki böyle çok netlikle ifade edebileceğimiz, kesin bir durum söz konusu değil Kur’an’da. Zira eşcinsellik veya başka bir cinsel yönelim, bu konularda uzman değilim ama anlatıldığı kadarıyla fıtri, doğuştan gelen bir duygu olabiliyor. Fıtri olan bir şey günah olarak telakki edilemez. Lut Kavmi ile ilgili anlatılanlar doğru yorumlanmalıdır.”

“Kur’an’ın verdiği tek ceza bu”

Cemil Kılıç, Lut Kavmi hakkında şunları anlattı:

“Orada eşcinsellik değil, eşcinsellik üzerinden gerçekleştirilen sapkınlık kınanıyor. Bu normal cinsellik için de söz konusu olabilir. Ama cinselliğin kendisini bu kapsama almak Kur’an’a baktığınızda o kadar kolay değil. Çünkü eğer helak edilmeyi hak edecek kadar büyük bir günah olsaydı, o zaman eşcinsellikle ilgili Kur’an’da ceza hükümlerinin olması gerekirdi. Kur’an’da diyor ki, ‘Kendi cinsleriyle zina edenleri eğer 4 şahit de varsa, yani bir alenileşme söz konusuysa bu durumda o kişileri tövbe edinceye kadar evlerine hapsedin ve ağır bir biçimde kınayın’… Kur’an’ın verdiği tek ceza bu.”

Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef aldığı sözlerine:
İnsafsızlık, Kuran’a uygun değil

Bunun, “Böyle bir yöneliminiz olsa bile bunu kamusal alanda gerçekleştirmeyin, demek” olduğunu söyleyen Kılıç, “Dolayısıyla Kur’an, kim eşcinselse onu öldürün, yakın, ateşe verin demiyor. Evet, eşcinsellik bana da gayri tabii / anormal geliyor. Bu belki eleştirilebilir ama eşcinsellere saygısızlık etmek istemem. Bu benim görüşüm. Onlar farklı düşünebilir elbette. Bununla birlikte bugün abartıldığı gibi ‘Eşcinseller katledilmesi gereken insanlardır, hastalık yayarlar’ gibi bir anlayış insafsızdır ve Kuran’a uygun değildir. Çünkü Hazreti Muhammed’in döneminde de eşcinsellerin, hatta travestilerin olduğunu biliyoruz. Kadın gibi giyinen erkeklerin, erkek gibi giyinen kadınların olduğunu biliyoruz. Bunlara karşı Hazreti Peygamber’in bir ceza uygulamadığını da biliyoruz. Normal karşıladığını söylemiyorum. Onlarla kendi arasında bir mesafe koymadı da demiyorum ama onlara karşı bir ceza uygulamıyor.” ifadelerini kullandı.
=========================
Dostlar

Dün (28.4.20) web sitemize konuya ilişkin bir dosya koymuştuk. Ankara Barosu’nun konuya ilişkin şöyle açıklaması olmuştu :

Ankara Barosu, LGBTİ+’ları hedef gösteren Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş‘a tepki göstermişti. Barodan yapılan açıklamada,

  • “Görevde olduğu süre boyunca çocuk tecavüzcülerine gözlerini kapatıp kadın düşmanlığının manevi zeminini dini söylemlerle meşrulaştırma çabası karşılığında maaş alan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın deprem, LGBTİQ+, kadın ve çocuk söylemlerine rağmen halen görevde kalması durumunda, sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.” denilmişti.

Barodan yapılan açıklamada,

  • “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlık ve ibretle izledik.
  • Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.
  • Aldığımız ibretse, anılan şahsın içinde bulunduğu takvim yılında yaşamasına rağmen bundan sekiz-dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı gösterdiği büyük direnişten kaynaklanmaktadır.
  • Anılan şahsı ve ona hak veren zihniyeti büyük bir şaşkınlık ve ibretle kınadığımızı tüm kamuoyuna saygıyla arz ederiz.”

ifadesi kullanılmıştı.

Bunun üzerine Devletin en yüksek tepelerinden DİB Başkanı hazretlerine en yüksek perdeden kol kanat gerilmiş ve Ankara Barosu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 216/3 maddesi kapsamında, Halkın bir kesiminin benimsediği dinsel değerleri aşağılama suçundan re’sen soruşturma başlatılmıştı. (http://ahmetsaltik.net/ 2020/04/28/ diyanet-baskani-ali-erbasa-yonelik-aciklamasi-nedeniyle-ankara-barosuna-sorusturma-baslatildi/)

??????
!!!!!!!!
????????

Şeyh-ül İslam’lık makamı yaratmak yetmedi, bir de kalın kalın, güçlü mü güçlü zırhlarla korumaya aldık??!!

DİB hurafe üretecek, buna karşı çıkan Ankara Barosu ceza koğuşturmasına uğrayacak!?

Türkiye’nin savrulup sürüklendiği yere bakar mısınız??

Sevgi ve saygı ile. 29 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CUMHURBAŞKANI’NA HAKARET SUÇUNUNUN ANAYASA’YA AYKIRILIĞI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI

Logo_Ankara_Barosu

 

CUMHURBAŞKANI’NA HAKARET SUÇUNUNUN
ANAYASA’YA AYKIRILIĞI ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI

Ankara Barosu tarafından düzenlenen Türk Ceza Kanunu madde 299’un (Cumhurbaşkanı’na Hakaret Suçunun) Anayasa’ya Aykırılığı ve Çözüm Önerileri Çalıştayı, 4 Aralık 2015 günü gerçekleştirildi. Çalıştayın açış konuşmasını, Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran yaptı. Canduran, şöyle konuştu:

“Son dönemde gündemimizde sıklıkla yer alan TCK madde 299, uzun zamandan beri varlık nedeni ve uygulamaları ile hem hukuk camiasında hem de kamuoyunda ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Söz konusu suçun, Anayasa’ya, tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve iç hukukumuzda bağlayıcı etkisi bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırılıklar taşıdığı, birçok uygulayıcı ve akademisyen tarafından yüksek sesle dile getirilmektedir. TCK madde 299 ile ilgili olarak her gün açılan soruşturma ve davalar, günlük yaşamın, medyanın ve hukuk gündeminin maalesef ayrılmaz bir parçası konumuna gelmiştir.

Türkiye’nin, özellikle yargı uygulamalarında ifade özgürlüğünden yana değil, kamusal erki kullanan güçten yana olması sebebiyle ciddi hak ihlalleri yaşadığı ve yakın gelecekte de yaşayacağı gözlemlenmektedir. Sorunun, daha vahim ve onarılamaz bir boyuta gelmeden evvel pozitif hukuk kanallarının da aktif kullanım yolunu açarak çözümlenmesi gerektiği açıktır.

Bu vesileyle geniş ve farklı kesimleri bir araya getiren bu çalıştayın, sorunun çözümüne farklı bir bakış açısı getireceğine ve elde edilen çözüm önerilerinin hem uygulayıcılara
hem akademik çevrelere hem de nihai çözümü gerçekleştirecek olan Anayasa Mahkemesi ve/veya TBMM’ye ışık tutacağına inancımız tamdır. Ankara Barosu olarak, bu suç tipi ile ilgili başlatılan çözüm arayışlarının takipçisi ve aktif bir süjesi olacağı vaadiyle çalıştayın başarılı olmasını ümit eder; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.”

Çalıştayın TCK madde 299’un Yargı Pratiği başlıklı ilk oturumunu, Ankara Barosu ve Anayasa Mahkemesi’nin önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden yönetti. Bu oturumda YARSAV Başkanı Murat Arslan, Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, Cumhuriyet Gazetesi Avukatı Tora Pekin ve Ankara Barosu’na kayıtlı Av. Mustafa Gökhan Tekşen, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun yargı pratiğini anlattı.

Akademisyen Gözüyle TCK Madde 299 konulu 2. oturumun başkanlığını ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önceki Dönem Yargıcı ve 25. Dönem İzmir Milletvekili Rıza Türmen üstlendi. Bu oturumda da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Güngör ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ece Göztepe Çelebi, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu akademisyen gözüyle değerlendirdi.

Çalıştayın Basın Gözüyle TCK Madde 299 başlıklı 3. oturumunu da Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran yönetti. Bu oturuma ise Sözcü Gazetesi Yazarı Bekir Coşkun,
Birgün Gazetesi’nden Barış İnce ve Gazeteci – Yazar İlhan Taşçı konuşmacı olarak katıldı.

Av. Hakan Canduran’ın yönettiği Yasama Gözüyle TCK madde 299 başlıklı son oturumunda da CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu yasama açısından değerlendirdi.
(http://www.ankarabarosu.org.tr/Arkasayfa.aspx?S=HaberTop10Img/haber1916)

======================================

Dostlar,

12. CB Erdoğan’ın kendisine hakaret edildiği savıyla yurttaşlar hakkında açtırdığı davalar
sayıca yüzlerle ifade edilmekte..
Yeryüzünde hiçbir uygar ülkede görülmüş – duyulmuş şey değil!..

AİHM‘nin net tersine içtihatlarına, bizim Yüksek Yargımızın da arada redlerine karşın
yerel mahkemeler genellikle mahkumiyet vermekteler. Bu ceza ne yazık ki “hapis” olarak uygulanmakta. Şehit cenazelerinde yüreğine ateş düşmüş şehit yakınlarından tutunuz,
15 yaşlarında çocuklara dek Erdoğan’ın mahkum ettirdiği insanlar!..

Bay RTE bilerek bu yolu kullanmakta ve bir baskı – korku iklimiyle yapıp – ettiklerine dönük muhalefet ve eleştirileri engellemeye çalışmaktadır. Bu durum düpedüz demokrasi dışıdır, otokratiktir ve çağdaş (modern) demokrasilerde kabul edilmesi olanaklı değildir.

Erdoğan’ın izlediği politikaların doğruluğundan ve hukuka uygunluğundan kuşkusu yoksa
neden bu baskıcı – boğucu yolu seçtiği anlaşılabilir bir tutumdur ve kendini elevermektedir.
Ancak bir hukuk devletinde bu durumun sürgit devamı kabul edilemez.

Hukuk çaresizlik kurumu değildir..

Cumurbaşkanı dahil, hiç kimse de hukukun üstünde değildir.

Hukuk kurumu bu katlanılamaz soruna hızla çare üretmek zorundadır.
Erdoğan, konuşmaları ile pek çok kişi ve kurumu pervasızca aşağılamaktadır.
Kendisini eleştiren ülkemiz aydınlarına “mankurt” deme hakkını kendinde bulabilmektedir!

Davranışları, sözlerinin içeriği, beden dili, küçümseyici bakışları, mimikleri, yersiz biçimde sürekli bağırarak ve hemen her gün çok fazla konuşması yığınları rahatsız ve tedirgin etmekte, çileden çıkarmakta hatta tahrik ederek adeta “suça” (?) kışkırtmaktadır.

Bir Cumhurbaşkanının böylesine davranmaya, kendi ulusunu aşağılamaya,
halkına hakaret etmeye hem insani, hem hukuksal, hem ahlaki, hem demokratik,
hem de mensup olmakla övündüğü İslam dini değerleri bakımından.. hiçbir biçimde
olanak yoktur.

Bu saptama net bir gerçekliktir ve bu davalarda bir karine olarak sanıklar lehine
ilgili mahkemelerde mutlaka hafifletici neden olarak dikkate alınmalıdır.

Hukuk herkesi iyiniyetli olmaya çağırır ve “bir hakkın sırf gayrı ızrar eden” biçimde kullanımını korumaz.

Öyle ki; bu tür davalara bakan mahkemeler Erdoğan hakkında yurttaşını suça iten
kasıtlı ve kışkırtıcı sürgit davranışlarından dolayı suç duyurusunda bulunmalıdır.

Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu sınırsız ve keyfi bir alan değildir.

Salt vatana ihanet suçundan yargılanabilirlik, “yalnızca görevine ilişkin eylemler” ile sınırlıdır.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu şu saptamayı yapmıştır :

“… TÜM YET­Kİ­LE­Rİ İS­Tİ­YO­R”..
CUMHURBAŞKANI, kuv­vet­ler ay­rı­lı­ğı­nı bir ke­na­ra bı­ra­kıp bü­tün yet­ki­le­ri ken­di­sin­de
top­la­mak is­ti­yor. Baş­kan olun­ca ‘her şe­yi is­te­di­ğim gi­bi ya­pa­rı­m’ dü­şün­ce­sin­de…
cum­hur­baş­ka­nı bir si­ya­si par­ti için oy is­ti­yor. Ta­raf­sız­lı­ğı­nı bı­rak­mış, ye­mi­ni­ni unut­muş bir cum­hur­baş­ka­nıy­la kar­şı kar­şı­ya­yız. TÜRKİYE, te­rör ör­gü­tüy­le pa­zar­lık ya­pan bir ül­ke du­ru­mu­na ge­ti­ril­di. Baş­ba­kan­lı­ğı dö­ne­min­de de, Er­do­ğa­n’­ın Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı ge­re­ken suç­lar iş­le­di­ği bi­li­ni­yor.

.. ‘Baş­kan­lık sis­te­mi­’ adı al­tın­da ül­ke­mi­zi din­ci bir dik­ta­ya doğ­ru sü­rük­lü­yor­la­r.’..

Tayyip Er­do­ğa­n’­ı ta­raf­sız ha­le ge­tir­me­nin yo­lu, 276 oyu bul­du­ğu­nuz­da, cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­den ön­ce­ki suç­la­ma­lar ne­de­niy­le Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı­nı sağ­la­mak­tır. Baş­ba­kan­lık dö­ne­min­de­ki suç­la­ma­lar ne­de­niy­le Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı­na
276 oyu bul­du­ğu­nuz za­man en­gel bir du­rum yok..”
(AA, 05 Şubat 2015)
(Yazının tamamı için : 276’yi_bulan_Erdogan’i_Yuce_Divan’a_gönderir)

Hem tarafsızlığın dışına çıkmak, kendisine oy vermeyen kesimleri en hafif deyimiyle ötekileştirmek hem de Cumhurbaşkanlığı özel korunmasından yararlanmak istemek
çifte standarttır ve hakkaniyet dışı, yüksek adalet duygusunu zedeleyicidir.

Hukuk kurumu (TCK md. 299 vd.) biçimsel kurallarıyla belki bir süre daha Erdoğan’a
hizmet edebilir; ancak kamuoyu vicdanında yükselen isyan, meşru çözümlerini de üretecektir, üretmelidir.

Hukuk devletinin vazgeçilmez gereklerinden biri hukuk güvencesidir,
hukukun öngörülebilirliğidir.
Sert hatta çok sert de olsa olağan eleştiri hakkını kullanan yurttaşlar,
doğal olarak bu 2 temel evrensel hukuk kurumuna dayanmaktadırlar.

Erdoğan’ın, Anayasa md. 2’de tanımlanan ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek Cumhuriyet niteliklerinden olan Demokratik – Laik – Sosyal – Hukuk devletini tahrip etme, başkalaştırma hakkı asla olamaz! Bu açıkça Anayasal “darbe” suçudur.

Siyasal partiler başta olmak üzere yüksek yargı (Yargıtay) ve giderek Anayasa Mahkemesi’nin bu yıkıcı gidişe “dur” demelerinin zamanı gelmiştir.
Erdoğan’a bu gerçekler mutlaka anlatılmalıdır.
AİHM, kararlarında daha net ve kesin caydırıcı ifadeler, gerekçeler göstermelidir..

Üniversiteler, Hukukçular, felsefeciler, yönetimbilimciler, basın.. sorunu rahatlıkla tartışmalıdır.
(Bkz. “CHP’li başkana ‘Erdoğan’ hapsi!”,
http://ahmetsaltik.net/2015/11/17/chpli-baskana-erdogan-hapsi/)

AKP’nin akilleri Erdoğan’ı itidal ve teenniye ikna etmeli ve mutlaka frenlemelidir.
Türkiye’nin iç ve dış sorunları haddinden ziyadedir ve bunlara odaklanılmalıdır.
Mahkemeler ve kamuoyu bu yersiz davalarla işgal, taciz ve terörize edilMEmelidir.

Ankara Barosu’na bu sorumlu tutumu nedeniyle teşekkür ediyoruz. Toplantı tutanaklarının, bildiri metinlerinin hızla yayımlanarak kamuoyu ile paylaşılmasını diliyor ve bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
11 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliği ve iptali süreci..


Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliği ve iptali süreci..

danistay

 

 

 

 

 

 

 

Dostlar;

Adli Kolluk Yönetmeliği‘nin tümüne aşağıdaki erişkeden ulaşılabiliyor :

http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.8201&sourceXmlSearch=&MevzuatIliski=0

Resmi Gazete tarihi: 01.06.2005, RG sayısı 25832..
15 maddelik..
Sunulan erişkeden indirilince en sonunda şöyle bir dip not var :

  • 21/12/2013 tarihli ve 28858 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelik değişikliği ile üçüncü  fıkrasına “Adli Kolluk sorumluluk”  deyiminden sonra gelmek üzere
    “En üst dereceli kolluk amiri” deyimi eklenmiş ve diğer deyimler buna göre teselsül ettirilmiş; 6 ncı maddesine ikinci  fıkrasından sonra gelmek üzere üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiş ve diğer fıkralar buna  göre teselsül ettirilmiştir.

AKP hükümeti panik içinde, 17 Aralık 2013 rüşvet  – yolsuzluk… skandalının 4. günü yönetmelik değişikliği ile

yargıya müdahale etti ve soruşturmayı engellemek istedi.

Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Barosu, Yargıçlar Sendikası,
Liberal Demokrat Parti ve Ankara Barosu yürütmenin durdurulması
ve iptal
istemli ve ivedi görüşülmesi dilekli dava açtılar :

Türkiye Barolar Birliği (TBB), soruşturma yetkilerinin mülki amirlerle paylaşılması yoluyla, yürütmenin yargı alanına müdahalesine olanak sağlayan

“Adlî Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”
e

karşı yürütmenin durdurulması istemiyle iptal davası açtı.

TBB’nin başvuru dilekçesinde şu anlatımlar yer aldı:

“21.12.2013 tarih 28858 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
‘Adli Kolluk Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 2. maddesinde
yer alan
c) En üst dereceli kolluk amiri adli olayları, suç işlenmesini önlemek, kamu düzeni ve güvenini korumakla ve bu konuda gerekli tedbirleri almakla görevli ve yetkili olan mülki idare amirine derhal bildirir.” 3. maddesinde yer alan ‘ve en üst dereceli kolluk amirine’ ve ‘Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasında sayılan suçlar nedeniyle yapılan soruşturmaların aşamaları hakkında Cumhuriyet savcısı tarafından doğrudan veya varsa ilgili Cumhuriyet başsavcı vekili aracılığıyla Cumhuriyet başsavcısına yazılı olarak bilgi verilmesi zorunludur. Bu bildirim yazıları görüldü şerhinden sonra soruşturma dosyasında muhafaza edilir.’

Hükümlerinin iptalini ve iptali talep edilen düzenlemeler ile ilgili olarak dava sonuna kadar yürütmenin durdurulmasına vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin
davalı idarelere yükletilmesine karar verilmesini vekaleten saygılarımızla dileriz.”

Danıştay 10. Dairesi her 2 dava dilekçesini birleştirerek görüştü ve hızla YD
(Yürütmeyi Durdurma) kararı verdi..
Kural dışı biçimde uzun bir gerekçe ile..

Ne değişmişti ??

NE DEĞİŞMİŞTİ?

İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığınca ‘Adli Kolluk Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle, Emniyet ve Jandarma görevlilerinin adli olaylarda amirlerine bilgi verme zorunluluğu getirilmişti. Resmi Gazete’de yayınlanan değişikliğe göre en üst dereceli kolluk amiri
adli olayları, suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumakla ve bu konuda gerekli önlemleri almakla görevli ve yetkili olan mülki idare amirine derhal bildirmesi
öngörülüyordu…

Danıştay 10. Dairesi ne dedi (4’e 1 oy çokluğu ile)                     :

DURDURULAN HÜKÜMLER

* Adli kolluk görevi yapan polis ve jandarmaya adli olayları,
yakalama, gözaltı, arama gibi operasyonları derhal üst amirlerine bildirme zorunluluğu

*Savcılara da Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) iletişimin tespiti, dinlemesi ve
kayda alınmasını düzenleyen 135/6. maddesindeki rüşvet, kaçakçılık, silahlı örgüt
başta katalog suçlar nedeniyle yapacakları soruşturmaları başsavcıya bildirme zorunluluğu.
Savcılar bu suçlardan dinleme, iletişimin tespiti başta; yapacakları operasyonun yanı sıra soruşturmanın bütün aşamalarını Başsavcılarına “Yazılı” bildireceklerdi.
Savcının “bildirim” yazısı, Başsavcının “görüldü” şerhi ile
soruşturma dosyasına konulacaktı.

* Adli kolluk olan polis ve jandarma, “en üst dereceli kolluk amiri” il ve ilçe emniyet müdürleri ile komutanlarına derhal bilgi vermeden adım atamayacak ve
operasyon yapamayacaktı.

* Savcı da başsavcıya bildirmeden artık rüşvet, örgüt, kaçakçılık gibi katalog suçlardan dinleme izni istediğini başsavcıya bildirmeden operasyon için düğmeye basıp
soruşturmaya geçemeyecekti.

Yürütmeyi Durdurma KARARININ GEREKÇESİ: YETKİ AŞIMI!

Danıştay kararında,

  • “Yönetmelik hükümleri, güçler (erkler) ayrılığı ilkesine aykırı biçimde ceza soruşturma sürecine ilişkin usul kuralları içermekte, adli makamların görev ve yetki alanlarına ilişkin düzenleme getirmektedir. Aynı zamanda Ceza Muhakemesi Kanununun 157. maddesinde yer alan soruşturma gizliliği kuralını da zedeleyecek nitelikteki hükümler, idari düzenleme yetkisinin aşılması nedeniyle yetki yönünden
    açıkça hukuka aykırı
    bulunmaktadır.”

ifadesine yer verildi. Tek karşı oy, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı iken 10. Daire’ye atana üyeden geldi. Ayrıca Tetkik yargıcı da YD kararının davalı bakanlıkların ilk savunmalarının alınmasından sonra değerlendirilmesi yönünde görüş bildirmişti.

Kararın tam metni için lütfen tıklar mısınız?

http://www.ankarabarosu.org.tr/images/Duyurular/durdurma-1.jpg

http://www.ankarabarosu.org.tr/images/Duyurular/durdurma-2.jpg

BAŞBAKAN’DAN AÇIKLAMA: GEREĞİ YAPILIR

Başbakan Erdoğan, Sakarya’da katıldığı törenden çıkışta gazetecilerin konuyla ilgili sorularına,

  • ‘Gereği yapılır, yapıldığı zaman görürsünüz.’‘ yanıtını verdi.

Siyasal iktidarın ne hukuka saygısı var, ne uymaya niyeti ne de olup bitenlerden
ders almaya.. Geçelim hukuk devletini, “yasa devleti” olmaktan bile çok uzaklaştık.
Büyük ölçüde polis devleti olduk.. Üstelik tek adamın mutlak buyruğunda..

AKP’nin faturası artık kaldırılmaz ve dayanılmaz oldu.

T.C. bu ağır ve hak etmediği yükü taşımak zorunda değil..
Biz de Başbakan RTE’nin yanıtı ile yanıt verelim..

  • ‘Gereği yapılır, yapıldığı zaman görürsünüz.’

Sevgi ve saygı ile.
01.01.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net