Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 27 Nisan 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

UÇUŞ

Yeni Akit Ankara Temsilcisi ve yazarı Hacı Yakışıklı, 100-150 yıl önce İstanbul Havalimanı’nın iç hatlar terminalinden Mekke, Sırbistan ve Varna’ya gidildiğini savundu.

Atış ve uçuş serbest…

SURİYELİ

Hatay BŞB Bşk. Savaş, “Sadece Reyhanlı’da en son açıklanan Türk nüfusu 98 bin 500. Suriyeli nüfus ise 131 bin civarında. Reyhanlı’da 12 ilçemizin nüfusundan daha fazla Suriyeli var”

Savaşsız teslim…

ALÇAKGÖNÜLLÜ

Tek Parti Genel Başkanı Ahmet Özal partisinin oy oranı için,” Ben %20’ler diyorum ama mütevazi konuşuyorum, daha da üstünde olabilir” dedi.

Bu ne alçakgönüllülük! Küçük Özal’a yakışmış…

HAYRET

Cumhurbaşkanı RTE, “Hayat pahalılığı toplumun bir sorunu, toplumun bundan rahatsız olduğunu görüyoruz” dedi.

Hayret biz ekonomide uçtuğumuzu sanıyorduk…

SESSİZLİK

İsrail’in, ramazan ayında Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarına sessiz kalmakla eleştirilen AKP Cumhurbaşkanı RTE, “İsrail ile siyasi-ekonomik adımlarımız başka Kudüs davası başka” dedi. Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un sağduyusuna da güvendiğini söyledi.

Van münits. Şimdi para lazım…

TERS KÖŞE

RTE 15. sıradaki ülkemizi 2023’te en büyük 10. ekonomi yapma sözü vermişti.

IMF 2022 yılında Türkiye’nin 23. sıraya gerilediğini açıkladı.

Neredeeen nereye…

SATIŞ

Cumhurbaşkanı kararı ile emlakçılara, Türkiye’deki gayrimenkulleri yurt dışında pazarlayıp satması için Ticaret Bakanlığı tarafından devlet desteği verilecek.

Ülkeni sat da nasıl satarsan sat…

BAĞLAMA

MHP’de Balıkesir Belediye Başkanlığı yapan, sonra milletvekili olan, partiden kovulunca İyi Parti’ye geçen, belediye başkan adayı yapılınca Akşener’in elini öpen, AKP için demediğini bırakmayan İsmail Ok şimdi AKP’ye geçti.

Rahmetli Demirel kendisine laf söyleyip sonra partisine gelenler için “Bahçeye bağlama” tanımını kullanırdı…

GÖLGE

Diyanet  Cuma hutbesinde 23 Nisan’a yer vermedi.

Gölge etmese yeter…

ELÇİ

Washington Büyükelçisi Murat Mercan, ABD ve İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesine gayret ediyor.

Elçiye zeval olmaz. Görev verene bak…

KAÇIŞ

Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu yurt dışına giden gençlerimiz için, “Bugün teknoloji açısından, mühendis ihraç eden ülke haline geldik.”

Gençler ülkeden, Bakan gerçekten kaçıyor…

SOYSUZ

HDP’li Garo Paylan imzasını taşıyan “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması” isimli yasa önerisi, TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

  • Ermeni soykırımı iddiaları tarihi ve emperyalist bir yalandır. Hukuken temelsizdir.

Türkiye soy kırmadı. Kırsa ülkede soysuz kalmazdı…

GÜVEN

İki kez beraat eden Osman Kavala, 3. yargılamada ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldı.

Bir üye yargıç, geçerli kanıt olmadığı için beraat verilmesi gerektiği yönünde oy kullandı.

Müebbet hapse mahkum edilmiş Hizbullahçı teröristin tahliye edildiği açıklandı.

RTE, ”Yargıya olan güven artmıştır” dedi.

Güdümlü yargıya?..

KORKU

Gezi davası neyi gösterdi?

Toplumsal hareketlerden korkuyu…

UYUM

RTE fiyatlardaki artışta kurun payı olmadığını söylerken yardımcısı Binali Yıldırım kurdan kaynaklandığını açıkladı.

Sırdaşlar arasından su sızıyor…

VEBAL

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Bize bakıp da Müslümanlıktan soğuma olursa bunun vebalini biz taşıyamayız”

Durum öyle…

DİKKAT

Konfüçyüs 2500 yıl önce diyor ki :

Dil bozulursa ülkenin kültürü  bozulur.

Kültür bozulursa “aile” bozulur.

Aile bozulursa “ahlak” bozulur.

Ahlak bozulursa “hukuk ve siyaset” bozulur.

Hukuk ve siyaset bozulursa “devlet çöker, ülke yıkılıp yok olur”

Dikkat! Fırsatı kaçırmayalım, sonucu doğrulamayalım…

HABER 2021’e demecimiz : Kovit-19 Salgını Henüz Bitmedi..

Dostlar,

Bu gün (26.4.22) “Doğru haber, Özgür yorum” bizimle bir telefon söyleşisi yaptı.

sitesi, Sosyalist Cumhuriyet Partisi’nin. Sn. Hasan Alp Şahin’in sorularını yanıtladık.. AKP = RTE‘nin sarayında Kovit-19 hakkında “Bilim Kurulu” ile yaptığı toplantı sırasındaki açıklamasının hemen ardından..

Prof. Dr. Ahmet Saltık: ‘Kapitalizm böyle bir tercih yaptı

başlığı altında yayınlandı.

  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başkanlığında yapılan Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısının ardından kuralların esnetildiğini duyurmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir eleştiri de Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık’tan geldi. Saltık, vatandaş sağlığı yönünde değil; kapitalizmin tercihi doğrultusunda karar verildiğini söyledi.

…………………
…………………………..
Söyleşi şöyle bağlanıyor :

KAPİTALİZM BÖYLE BİR TERCİH YAPTI

Sonuç olarak          Kapitalizm böyle bir tercih yaptı. Bir yandan salgın sürsün, ölen ölür; kalan kalır ama ekonomik, ticari etkinlikler sürsün diye böyle bir karar verildi. Masum insanlar kurban olmaya devam ediyor. Günlük 15-20 de olsa ölümler yabana atılacak türden değil. Kaldı ki bunun 3-5 katı gerçek olabilir. Sağlık Bakanlığı ve TÜİK hala Covid-19 ölümlerini açıklayamadılar. 2020 ve 2021 yıllarının ölüm istatistikleri hala yok ortada. Dolayısıyla Türkiye bulanık bir ülke, iktidar saydam değil. Salgın yönetiminden çok, algı yönetimiyle ‘Biz bu işte de çok başarılı olduk, Elhamdülillah, Hamd olsun’ sözleriyle, genel geçer politikasını bilim ve akıl dışı, insana saygısız politikalarını sürdürüyor.
****
Söyleşinin tümü için lütfen tıklayınız :
Prof. Dr. Ahmet Saltık: ‘Kapitalizm böyle bir tercih yaptı’ – haber2021.com

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik
****

27.04.22, 22:45…

 

TÜRK KİMLİĞİ

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ı sitemiz izleyenleri yakından tanırlar. Birbirinden değerli çok sayıda yazısı ile biz güç katmıştır. Birkaç yıl önce (24.5.2016) ADD Çankaya Şubesinde TÜRK KİMLİĞİ ve NÜFUS HAREKETLERİ adı altında çok bilgilendirici bir sunum yapmıştı. Yansıları sitemizde paylaşmıştık :  Prof. Dr. Ali ERCAN Konferansı : TÜRK KİMLİĞİ ve NÜFUS HAREKETLERİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Geçtiğimiz hafta, 16 Nisan 2022 günü ADD Bilim Kurulu üyelerine kapalı kümede zoom ortamında aynı konuyu güncellemiş olarak sundular. Yansılar çok varsıl (zengin) içerikli ve ufuk açıcı. İzlenmesi ve paylaşılması dileğiyle..

Türk kimliği.æ.16.4.22

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Ankara Barosu’ndan Gezi Parkı Davası : Hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir!


Ankara Barosu’ndan Gezi Parkı Davası’na ilişkin açıklama: Hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir!

Ankara Barosu dün, Osman Kavala’nın müebbet diğer tutuksuz sanıkların 18 yıl ceza aldığı Gezi Parkı davasına ilişkin açıklamada bulundu. Baro’dan yapılan açıklamada,

  • “Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir” ifadelerine yer verildi.

Ankara Barosu, Gezi Parkı davasında verilen karara ilişkin bir açıklama yayınladı.

Açıklamada, “Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet bu lekeyi elbette silecektir; ancak bu lekeyi sürenlerin toplum vicdanındaki mahkumiyeti ve tarihin karanlık sayfalarındaki yeri baki kalacaktır” ifadeleri kullanılırken ayrıca; 

“Ankara Barosu olarak hukuksuzluğun ve adaletsizliğin dün olduğu gibi bugün ve yarın da tam karşısında olacağımızı tüm kamuoyuna bildiririz” denildi.

Baro’dan yapılan açıklama şu şekilde:

“HUKUK SİYASETİN ARACI OLMAMALIDIR”

“Gezi eylemleri ülkemizde ifade hürriyetinin en yalın ve doğrudan kullanıldığı dönem olarak tarihimizdeki yerini aldı. Bu eylemlere ilişkin yapılan yargılama ve neticesinde dün verilen karar toplumun vicdanında kabul görmeyen hukukla ve adaletle bağdaşmayan bir karardır. Maalesef hukuk devleti olma vasfını günbegün kaybetmekteyiz. Siyasi mülahazalar yargı eliyle hüküm haline getirilmekte, yargı günlük siyasi politikaya alet edilmektedir. Bu durum kabul edilebilir değildir. 

Anayasal hakkın kullanımından ibaret olan eylemin anayasal bir suç olarak vasıflandırılması suretiyle, anayasal hakkını kullanan bireylerin sanık sandalyesine oturtulması ve toplumun adalet duygusuna meydan okurcasına mahkum edilmesi; kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulandığı ve yargının bağımsız olduğu bir hukuk devletinde mümkün değildir.  

Gezi, vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinden olan toplantı ve gösteri yürüyüşünü etkin bir biçimde kullandığı bir eylem olup temel hak ve özgürlüklerini kullanan vatandaşlarımızın sanık sandalyesine oturtularak mahkum edilmesi, toplumun vicdanında kabul görmemiş ve vatandaşlarımızın hukuka olan inancı bir kez daha ağır bir yara almıştır. Yargılamanın her aşaması ve sonunda verilen karar hukuk tarihimize sürülmüş kara lekedir. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet bu lekeyi elbette silecektir; ancak bu lekeyi sürenlerin toplum vicdanındaki mahkumiyeti ve tarihin karanlık sayfalarındaki yeri baki kalacaktır.

Cumhuriyetimizin ihtiyacı olan; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ancak ifade özgürlüğünün korunduğu ve cezalandırılma tehdidi altında olmadığı demokratik bir hukuk devletinde yetişecek ve varlığını sürdürecektir.

Ankara Barosu olarak hukuksuzluğun ve adaletsizliğin dün olduğu gibi bugün ve yarın da tam karşısında olacağımızı tüm kamuoyuna bildiririz.

Ankara Barosu, Gezi Davası’nda verilen mahkûmiyet kararlarına ilişkin adliye önünde bugün açıklama yaptı.

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ankara-barosundan-gezi-parki-davasina-iliskin-aciklama-hukuk-tarihimize-surulmus-kara-lekedir-1929933, 26.4.22

ANAYASA MAHKEMESİ 60 YAŞINDA

PROF. DR. İBRAHİM Ö. KABOĞLU
ibrahimkaboglu@yahoo.fr
https://www.gazetepencere.com/anayasa-mahkemesi-60-yasinda/
25.4.22

Anayasa yargısı Avrupa modeli olarak Avusturya, İtalya ve Almanya anayasa mahkemelerinden sonra Türkiye’de 1961 Anayasası ile kurulan Anayasa Mahkemesi (AYM), askeri darbelere ve demokratik kopmalara karşın varlığını ve önemini hep sürdürdü.
AYM’nin faaliyete geçmesi, 44 saylı yasa ile 25 Nisan 1962’de gerçekleşti.
2010 Anayasa değişikliği ile tanınan bireysel başvuru olanağı da uygulamaya 2012’de geçti. Haliyle, 2022 yılı boyunca, Anayasa Mahkemesi’nin 60. Kuruluş yılı ve bireysel başvuru uygulamasının 10. yılı üzerine değerlendirmeler ve bilanço çalışmaları yapılacak.

AYM KARARLARI KESİN HÜKÜMDÜR, BAĞLAYICIDIR

AYM’nin bütün kararları kesin hüküm niteliğinde olup, “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” (153/son).
AYM kararlarını değerlendirmek ve eleştirmek, yurttaşların hak ve görevleridir. Kararlardaki hukuksal yanlışları ortaya koymak ve önerilerde bulunmak, Anayasallık denetiminin etkililiği ve hukuk devletinin ilerletilmesi için gereklidir. Buna karşılık, AYM kararlarını tanımamak ve saygı göstermemek, hukuka uymayan, uymak istemeyen siyasal iktidarların yöntemidir.

ANAYASAL KURUM VE KURALLARA INANÇSIZLIK…

Anayasa Mahkemesi’nin iş yükü, Avrupa AYM’lerine göre hep çok oldu. Bireysel başvuru, AYM’nin iş  yükünü giderek fazlalaştırdı. Bunlara, Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK) eklendi. CBK, gerekçesiz, çoğu kez anayasal yetki çerçevesi dışında ve torba düzenleme şeklinde, nicelik olarak da yasalarla adeta yarışan bir tür “paralel mevzuat” mecrası (alanı) yaratmıştır. 27. yasama döneminde TBMM de norm koyma yetkisi bakımından hayli (oldukça) geriledi:

● Kendi tekelindeki yasa girişimini bile özgür iradesi ile yapamayan TBMM, nitelikli yasa bir yana; AKP-MHP’nin sayısal üstünlüğü, Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine açıkça aykırı düzenlemeleri, adeta “dayatmakta”.
●Öyle ki, Anayasa md.104/17’nin CBK için çizdiği çerçeve karşısında, tekelindeki yasama yetkisini bile kullanmakta duraksamakta ve yetki alanını CBK lehine daraltmakta.
●AYM’nin iptal kararları ile çakışan yasal düzenlemeler, TBMM Anayasa Komisyonu’ nun  görüşünü alma gereği bile duymadan yapılabilmekte. Yasama yetkisini kullanmaktan kaçınan, eksik veya Anayasa’ya aykırı kullanan Cumhur İttifakı, CHP’nin yargısal denetim yolunu kullanmasına bile tepkili: “Partinin bütün ömrü AYM’yebaşvuru ile geçiyor” (Ö. Çelik, AKP Sözcüsü). AYM’yi kapatma tehdidinin – tarihimizde bir ilk olarak- ortağından geldiği de malum.

AYM DENETİMİNİN ETKİLİLİĞİ İÇİN

AYM’nin etkili bir denetimi için öncelikle, yasama, yürütme ve yargı, Anayasa’ya saygı göstermeli…
Sonra, Anayasa Mahkemesi, Anayasa hükümleri ile karşılaştırmalı anayasa yargısında geçerli yorum yöntemlerini ve ilkeleri ugulamaktan kaçınmamalı…
Nihayet, yargı bütününde “adil yargılanma hakkı” gereklerini uygulamaya koymak amacıyla acil yasal düzenlemeler yapılmalı.
TBMM açısından; AYM’nin varlığı ve ‘Eğer Anayasa’ya aykırılık söz konusu ise buna Anayasa  Mahkemesi karar verir’ görüşü yanlış olup bu vb. açıklamalar hukuk devletine inançsızlığın dışavurumudur.
AYM denetimini etkisizleştirici olumsuz etkenlere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve AYM’nin vermiş olduğu pilot kararların gereği olarak TBMM’nin yasal düzenleme yükümlüğünü yerine getirmemesi eklenince, Anayasa’ya ve Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı yasa maddeleri, sistematik hak ihlallerini süreğen kılmaktadır. Bu nedenle, ihmal yoluyla Anayasa’ya aykırılığa son verilmelidir.
Yürütme; Anayasa’ya aykırı CBK’lere son vermeli ve yargı sürecine müdahaleden kesinlikle kaçınmalı. Yargının AYM kararlarını yerine getirmemesi ise kendi kararlarına uyulmamayı da meşrulaştırması anlamına gelir; hukuk düzeni yargı eliyle kaldırılmış olur.

AYM NE YAPMALI?

Dava yolu, itiraz yolu ve bireysel başvuru yoluyla iletilen dosyalar üzerinde AYM’nin karar verme süreci, çoğu zaman yıllara yayılabiliyor. Çok geç ve az iptal kararı vermesinin yarattığı sakıncalara, gündem sorunu da eklenmekte:

Kamu yararı bakımından ivediliği bulunmayan kimi yasalara öncelik tanımasına karşın, güvenlik soruşturması gibi daha önce iptal ettiği konuların tekrar yasalaşması durumunda yapılan başvuruları ve bir tür OHAL’i kalıcılaştıran yasaları, karara bağlamamış bulunmakta.
Burada uzman üye sorunu veya AYM üyelerinin belirlenmesinde siyasal etkenlerin yarattığı sakıncalara girmeden, yürürlükteki Anayasal kurgusu içinde yapılabileceklere değinilecek:

●AYM, bireysel başvurularda norm denetimine göre daha özgürlükçü kararlar verebiliyor. Oysa, norm denetimine ilişkin kararların Anayasa’ya ve hukukun genel ilkelerine uygun olması  ölçüsünde TBMM’yi, daha özenli düzenleme yapmaya zorlayabilir. Bunun sonucu olarak da anayasal hak ve özgürlük ihlalleri azalacağından, biresel başvuru yığılması da önlenebilir.
AYM, etkili yorum yöntemlerini kullanma konusunda duraksamamalı. Kuşkusuz, karşılaştırmalı anayasa yargısı verilerinden de yararlanmalı; ancak örneğin, Anayasa madde 13’ün öngördüğü ölçüt ve ilkeler bile başlı başına güvence:

  • Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
  • Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

Bu somut ölçüt ve ilkeler, Anayasa Mahkemesi’ne sözel yorumdan sistematik yoruma, tarihsel yorumdan teleolojik (ereksel/amaçsal) yoruma uzanan yorum yönetmelerini tikel olarak, bazılarını birlikte veya hepsini birlikte kullanma olanağı sunduğu halde, bu hükümden ve öğreti çalışmalarından yeterince yararlanıldığı söylenemez.
****

İnsan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti için
3 AŞAMALI ÖNERİ

1 Anayasa’ya saygı gereği: Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralının öncelikli muhatabı yasama, yürütme ve yargı organlarıdır.
● Seçilmişlerin Anayasa’ya aykırılığı açık olan yasaları oylamaları, Anayasa ihlali olduğu gibi, Anayasa andı gereği ahlaki bir sorundur.
● Yürütme, yasaları uygulamakla yükümlü olup Anayasa’yı da doğrudan uygulama sorumluluğundadır.
● Yargı bütünü Anayasa’ya saygı göstermeli; AYM de gündemini kamu yararı ve ivedilik gereklerince belirleyerek daha adil ve hızlı karar vermelidir.
Kısaca, Anayasa ve yasalara genel saygı, keyfi işlem ve eylemleri en aza indirebilir.

2 Yasal düzenleme gereği: Adil yargılanma hakkı gerekleri doğrultusunda yargı erki yeniden yapılandırılarak yargı organları bütünü, özgürlükler güvencesi olarak kurgulanmadığı sürece, AYM önündeki dosya sayısını azaltma ve bireysel başvuru hakkını etkili kılma olanağı yoktur. TBMM, pilot kararlar gereği yasal  düzenlemelerde gecikmemeli; AYM önünde bireysel başvuru dosyalarını
–yargılamada makul süre örneği- eritici düzenlemeleri -tazminat komisyonu gibi- acilen yapmalıdır.

3 Anayasal düzen için: 2017’de kurulan ve siyasal-anayasal tarihimize yabancı olan parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme;
● TBMM’nin yasama yetkisini özerk biçimde kullanabildiği,
● Yargının bağımsız olduğu ve Anayasa Mahkemesi’nin Avrupa modeli ekseninde yeniden yapılandırıldığı,
Hesap verebilir bir hükümetin bulunduğu, Erkler ayrılığına dayanan anayasal kurgu ile aşılmalıdır.

Bu önerilerin gerçekleşmesi dileğiyle Anayasa Mahkemesi’nin 60. yılı kutlu olsun!

PDF : 60. yılında AYM.. öneriler

Halkın egemenliği

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

Kralın, padişahın, çarın, hanedanın, toprak ağasının ve ruhban sınıfının egemenliğine son verip egemenliğin halka devredilmesinin yolunu açan iki büyük devrim, insanlık tarihinde ilk defa, 18. yüzyılda gerçekleşmiştir.

1776 Amerikan Devrimi ve 1789 Fransız Devrimi bu süreci başlatan iki büyük devrimdir. Bu devrimlere, monarşinin, feodalizmin ve teokrasinin yıkılması sürecini başlatmaları nedeniyle, aydınlanma devrimleri denir.

14. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında Avrupa’da felsefe, bilim ve sanat alanındaki bazı gelişmeler, bu devrim sürecinin altyapısını hazırlamıştır.

– Sanatta Da Vinci, Botticelli, Raffaello, Michelangelo, Dante, Shakespeare, Cervantes;
– Felsefede Bacon, Hobbes, Locke, Descartes, Leibniz, Hume, Rousseau, Kant;
– Bilimde Kopernik, Galilei, Kepler, Newton;

monarşik, feodal ve teokratik güç odaklarının dogmalarının sarsılmasında büyük rol oynamışlardır.

Dönemin ekonomik ve siyasi koşullarıyla birlikte, alanlarında devrimci çalışmalar gerçekleştiren bu kişilerin eserleri birleşince, insanlık yeni bir dönemeçle karşılaştı.

Halkın egemenliği, birkaç yüzyıldır gündemde olan bir konudur. İnsanın yüz binlerce yıllık tarihi dikkate alınacak olursa, bunun çok yeni bir gelişme olduğu açıktır.

Halkın egemenliğinin sağlanması konusunda günümüzde yaşanan sancılar da insanlığın oldukça uzun süren karanlık geçmişinden hâlâ tam olarak kurtulamamış olmasıyla ilgilidir.
***
Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma devrimleri, Avrupa’da ve Amerika’da yaşanan bu sürecin, 20. yüzyıldaki bir yansımasıdır.

Avrupa’da ve Amerika’da, monarşinin yerine yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı; feodalizmin yerine herkese mülkiyet hakkı; teokrasinin yerine laiklik devreye girmeye başlarken, Osmanlı İmparatorluğu aynı dönemde bu alanlarda hiçbir devrim gerçekleştirmiyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun geri kalmışlığı, tek başına, sanayi devrimini gerçekleştirememesine bağlı bir konu değildir. Sanayi devrimi Avrupa’da ve Amerika’da 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Gelişmişlik bağlamında esas konu sanayi devrimi değildir; esas konu, sanayi devriminden önce gerçekleşen siyasi devrimlerdir.

Sanayi devrimi, kapitalizm adı verilen yeni bir sömürü düzenine yol açtığı için, aydınlanma devrimleri bağlamında yüceltilecek bir şey değildir. Sanayi devrimiyle birlikte gelişen kapitalizm, 18. yüzyıldaki aydınlanma devrimlerinin eşitlik, kardeşlik ve özgürlük idealini yerle bir etmiştir.

Atatürk, bir taraftan, 18. yüzyıldaki aydınlanma devrimlerini, cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, ulusçuluk ve devrimcilik ilkeleriyle uygulamaya koymuştur, bir taraftan da kapitalizmin, özel sektörün ve serbest piyasa ekonomisinin yol açacağı adaletsizlikleri, belli bir ölçüde bertaraf etmek için, devletçilik ilkesini yürürlüğe koymuştur.

Bu ilkeler, Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin “altı ok” olarak da bilinen temel ilkeleridir.

  • Cumhuriyet Halk Partisi, aydınlanma felsefesini, Türkiye’de siyaseten örgütlemek üzere, Atatürk tarafından kurulan bir siyasi partidir. CHP bir aydınlanma projesidir.
    ***

23 Nisan 1920’de, Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın egemen olmasının sağlanması doğrultusundaki ilk büyük adımdır. Atatürk bu ulusal bayramı çocuklara, yani gelecek kuşaklara armağan etmiştir. Bu nedenle 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanır.

Dünyada bu bayramın başka bir örneği yoktur. Türkiye bu bayramı, Atatürk’ün yaratıcılığına, insancıllığına ve iyimserliğine borçludur.

  • TBMM’nin kurulmasıyla birlikte, egemenlik saraydan ve padişahtan alınıp halka devredilmiştir.
  • Bugün AKP hükümeti, egemenliği halktan alıp yeniden saraya ve padişaha devretmeye çalışmaktadır! 

Ancak halkın egemen olması için, milletin temsilcilerinin yer aldığı Meclis’in kurulması yeterli değildir. TBMM bu nedenle, 1922’de saltanatı ve 1924 yılında halifeliği kaldırmıştır; 1923’te cumhuriyeti kurmuştur; 1924’te Öğretim Birliği Kanunu’nu, 1926’da Medeni Kanunu çıkarmıştır; 1928’de ve 1937’de laiklikle ilgili anayasal düzenlemeler yapmıştır; 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanımıştır.

Sağda solda, halkın, milletin, ulusun egemenliğini ağızlarında sakız yapanların, öncelikle bunları öğrenerek aydınlanmaları gerekmektedir.

ADD’nin 23 Nisan 2022 Bildirgesi ve Sözde Ermeni Soykırımı

Dostlar,

Dün gece (24 Nisan 2022), saygın ve yurtsever yayıncı Sn. Gülgün Feyman Budak‘ın konuğu olduk. Kişisel youtube kanalında bizi konuk ettiler sağolsunlar. Üstelik bu kanalın adını, bizim önermemiz üzerine “Gülgün Feyman AYDINLANMA TV” koydular!

Anımsanacağı üzere bizim web sitemizin adı da bu sözcüğü içeriyor:

  • BİLİMSEL AKILCILIĞIN PUSULA OLDUĞU TIP ve AYDINLANMA SİTESİ

Olsun, o güzelim “AYDINLANMA” sözcüğü Sn. Feyman’ın youtube kanalının adında da bulunsun.. Kotayla değil ya… Üstelik Sn. Feyman bu kanalda Ulusunu aydınlatma çabası sürdürecek yüreklilikle ve bağımsız olarak, uzun yıllardır yapageldiği gibi..

O AYDINLANMA ki, insanı insanlaştıracak… 2 yüzyıl geriden geldiğimiz.. Büyük ATATÜRK sayesinde ANADOLU RÖNESANSI = KEMALİZM ile atak yapıp çağı yakalamaya çabaladığımız..
***
2 konumuz vardı.. İlki, 23 Nisan 2022 günü ADD’nin (Atatürkçü Düşünce Derneği) Ankara’da coşkuyla ve 8 bin dolayında yurtseverin katılımıyla gerçekleştirdiği görkemli ve tarihsel

  • “102. Yıl : 23 Nisan Ulusal Egemenlik Buluşması ve Şenliği” 

ve bu vesile ile hazırlanan

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU

metnini irdelemek ve daha yaygın kitlelere ulaştırmak.. Metin tam sayfa olarak Cumhuriyet‘in arka sayfasında yayınlanmıştı (paralı ilan). Yeniçağ da yayınladı. Ancak SÖZCÜ, bildirge (manifesto) başlığında yer alan “Yeniden” sözcüğüne takılmış (??!!) ve bedeliyle bile ilan almamıştı! Oysa AKP=RTE iktidarı ha bire, içeriğini bir türlü tamaçıkla(ya)madığı “Yeni Türkiye – 2023 hedefleri” diye savsöz (slogan) tutturmuş, gidiyor!? SÖZCÜ yönetimini anlayamadık!?

Söz konusu Bildirge, tarihsel değer ve önemde, içerikte. ADD kurullarında uzun emeklerle hazırlandı, son derece ölçülü, sorumlu, ağırbaşlı, yürekli ama yapıcı!  Tüm metni pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız :

Bildirge, ana başlıklara ülkemizin temel sorunlarına değinmekte, durum saptaması yapmakta, sürüklendiğimiz kritik aşamaya dikkat çekmekte ve Kemalist çözüm önerileri sunmakta. Bunları birer birer irdeledik yaklaşık 45 dakika boyunca. Okunmasını, paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz. Geleceğimiz olan çocuklarımızın bayramı olan 23 Nisan günü, 102. yılda, Ulusal Egemenliğin gerçek anlamını ulusumuzla paylaşmak istedik. ADD’nin kuruluş amacı bu!

Ardından, sözde “Ermeni soykırımı” iftirasına, emperyalist yalanına geçtik. 24 Nisan 2022 günü (24 Nisan 1915’ten 107 yıl sonra..) ve daha önceleri web sitemizde yer verdiğimiz belgeli makale ve yazılarımızdan, bu konuda sunduğumuz konferanslardan yararlanarak konuyu değerlendirerek Sn. Feyman’ın yerinde sorularını yanıtlamaya çalıştık. Örn. 3 Mayıs 2013’te sunduğumuz görsel konferans… belgelere dayalı 85 yansı (slayt) ile..


Ayrıntılı bilgi ve yansıları görmek için lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2022/04/24/ermeni-soykirimi-emperyalist-iftira-2/

Sn. Feyman’ın bu bağlamda sorularını yanıtlarken yansıları da ekrana yansıttık büyük ölçüde. Yaklaşık 45 dakika kadar da bu konuşmamız sürdü.. Toplam 1,5 saat, belgesel, arşivlenecek bir çalışma oldu Sn. Feyman’ın sayesinde. Sunumu bütünüyle izlemek için lütfen aşağıdaki görseli tıklayınız..

AİHM’nin sözde Ermeni soykırımı hakkında verdiği kesinleşmiş karar özetini ekleyelim :

Birleşmiş Milletler 1948 Sözleşmesine göre ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin 17 Aralık 2013 günü açıkladığı ve yine AİHM Büyük Daire’nin 15 Ekim 2015 günü açıkladığı Perinçek-İsviçre Davası kararlarına göre;

  • Soykırım, Birleşmiş Milletler 1948 Sözleşmesinde açıkça tanımlanmış olan bir suçtur.
  • Soykırım suçunun varlığına, ancak eylemin yapıldığı ülkenin yetkili ceza mahkemesi veya yetkili Uluslararası Ceza Mahkemesi (Lahey Adalet Divanı) karar verebilir.
  • 1915 olayları sırasındaki eylemlerle ilgili yetkili ceza mahkemeleri Türkiye’nin yetkili ceza mahkemesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir.
  • Parlamentolar, hükümetler, belediyeler, akademik kuruluşlar, üniversiteler vb. herhangi bir eylemin, örneğin karşılıklı kırımın soykırım suçunu oluşturduğu konusunda hüküm kuramazlar, karar veremezler.
  • 1915 olayları sırasında soykırım suçu işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı olmadığı için, “Ermeni soykırımı”ndan söz etmek hukuk dışıdır…

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    


Hak öznesi olarak çocuklar

authorİBRAHİM Ö. KABOĞLU

ibrahimkaboglu@yahoo.fr
BİRGÜN, 2022.04.23

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, çocukları onurlandırma vesilesi mi, yoksa istismar aracı mı? Birkaç dakikalığına da olsa makamlara oturtmak, yarının yöneticileri olarak çocukları onurlandırmak şeklinde yorumlanabilir. Egemenlik, en büyük yetki simgesi olduğuna göre, çocukları, görev + yetki + sorumluluk makam ile tanıştırmak, geleceğe hazırlamak olarak görülebilir.

Sembolik (simgesel) törenler, iki kayıtla yararlı:

İlk kayıt, çocukları hak öznesi olarak görmek, iktidar aracı olarak değil.
İkinci kayıt, çocuklara geçici de koltuk sunan kurumların görevlerini çocukların yararına yapmaları.

HAK ÖZNESİ OLARAK

Çocukların özgürlük ve hakların öznesi olması, ne anlama gelir?

-18 yaşından küçük yaş gruplarına (dilimlerine) özgü hak ve özgürlükleri kullanmak: çocuk hakları.
-Genel olarak insan haklarından yararlanmak; kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından seyahat özgürlüğüne kadar.
Gelecek kuşakların haklarını korumak; en başta gelişme ve çevre hakları.

Bu nedenle çocuklar, yarının özgür bireyleri ve haysiyet (onur) hakkının eşit özneleri olarak yetiştirilebildikleri ölçüde, yetişkinler, onlara yarının yöneticileri olarak davranışta içten olabilir.

EGEMENLİK KULLANICILARI

Bugün çocuklar, Cumhurbaşkanlığından TBMM’ye uzanan birçok makama oturtulacak. Ama acaba bu makamların temsil ettiği kurumlar, gelecek kuşakların haklarını ne ölçüde gözetiyor?

Ulusal egemenliğin güncel temsilcileri, bu sorumluluğun neresinde?

Limanların işletme hakkı verilmesi/devri yöntemiyle özelleştirilmeleri sonucu imzalanan sözleşmelerin 49 yıla tamamlanmasını öngören 7350 sayılı yasaya karşı Anayasa Mahkemesi’ne CHP başvuru dilekçesinden bir alıntı:

  • “On yıllara yayılan bir zaman diliminde limanları işletme hakkı bakımından yaratılan tekel nedeniyle, temsil yetkisi 5 yıl ile sınırlı olan 27. Yasama Meclisi, bir sözleşmeyi, 2064 yılında geçerli olacak şekilde yasa yoluyla güvence altına alarak, 36. Döneme kadar yasama meclisi temsilcilerinin ve dolayısıyla özgür oyları ile onları seçecek olan gelecek kuşakların iradesini ipotek altına almış olmaktadır.”

Buna göre, örneğin, yasanın yürürlüğe girdiği gün (11.01.2022) doğanların iradesi, 42 yıl süreyle bağlanmış olacak. Hatta onlar, 2040’tan itibaren (bşlayarak) TBMM üyesi olabilecek, ancak ayrıcalıklar sürecek.

Geleceğe doğru borçlandırıcı veya doğal değerleri bozucu ve yağmalayıcı yatırımların önünü açan yasalar da, çocukların gelecekteki egemenlik hak ve yetkilerini gölgeliyor.

Çocukların törenlerle ağırlanacağı TBMM’de ne yasalar oylandı Anayasa’yı ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ederek çocukların geleceğini çalan ve karartan!

COVID-19 ve ÇOCUKLAR

Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı, Covid-19 dönemi ve sonrası çocuk hakları üzerine yeniden düşünme vesilesi de olmalı. Çocuklar, salgın hastalıklar dizisinin öncelikli mağdurları arasında.

Bu çerçevede şu sorgulanmalı: Yürütme işlem ve eylemleri, çocukların üç aşamalı haklarını ne ölçüde öncelik tanıdı?

Eğitim haklarından,
Sosyal devlet ve
Çevresel devlet (yükümü) gereklerine değin.

Kamusallık bilinci, artık insanlar arası ilişkiler ile sınırlı olmayıp bütün canlılarla uyumlu yaşamı gerekli kılar. Haliyle,

  • Devlet-toplum-aile ilişkileri, çocuk hakları ve çevresel haklar ekseninde yeniden biçimlendirilmeli.

BİLGİ-KATILIM ve SAHİPLENME

Anayasa, kuşkusuz en büyük egemenlik simgesi: Yapımı, değiştirilmesi ve uygulanması, çocukları, erişkinlerden daha çok ilgilendirir, zaman bakımından ve geleceğe yönelik olarak.

Yarının seçmen ve seçilmişleri çocuklar, demokratik anayasa arayışına katılmalı.
Bilgilenme; Anayasa’nın neden “ekmek, su ve hava” kadar önemli olduğu çocuklara iyi anlatılmalı.
Katılım; çocukların görüş ve önerilerini alma düzenekleri geliştirilmeli.
Anayasa; gelecekte onların sahiplenmesi ölçüsünde toplum sözleşmesi olabilir.

Anayasa ve çocuklar ilişkisinin gerekleri üzerinde düşünmek, aslında çocukları, özellikle gelecek kuşakların haklarının merkezine yerleştirmek anlamına gelir.

Çocuklara ilk hedef olarak makam göstermek, hak öznesi olamadan iktidar tutkusu aşılamak, çocukları istismar etmekten başka bir anlam taşımaz.

Çocukların istismar edilmediği nice Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarına…
=============================================
Dostlar,

Tek sözcükle “görkemli” bir makale!
Sayın Prof. Kaboğlu’nu gönül dolusu kutlamak isteriz.
Onca yoğun uğraşları içinde, BİRGÜN‘e bu hafta 2. yazısını sundu.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle bir tür “zorunlu” saydı kendini yazmaya.
Çünkü bu “Bayram”ın gerçekte 2 boyutundan biri, geleceğin yetişkinleri olarak çocuklarımıza, şenlik havası içinde, soyut bir olgu ve kavram olan ULUSAL EGEMENLİK bilinci kazandırmak. Şu çok özel kitap Prof. Kaboğlu’nun ürünü:

Çocuklar ve Anayasa

Bilindiği gibi çocuklar en iyi oyun oynarak öğrenirler. Gerçekte yetişkinler de!
Tiyatro ve antik – kadim anfitiyatrolar bu yüzden çooook kıdemli.
Ancak bu bilimsel gerçekliğin somut yansımalarını bu haftalarda bile göremiyoruz.
Örn. belli yaş dilimleri için yazılmış öykü, masal, film – tiyatro senaryosu, yazılı didaktik metinler, sanal ortam ürünleri çizgi filmler vb. yapıtlar için TBMM, MEB, Kültür Bakanlığı hatta Cumhurbaşkanlığı özendirici düzenlemelere gidebilir, ödüller atayabilir. Başarılı ürünler bu haftada özellikle sahnelenir, kamuoyunun bilgisine sunulur. Kitaplıklara, okullara, ailelere dağıtılır.

Böylesi yaklaşımlar, Cumhuriyet’in bütüncül – ulusal ekin (kültür) siyasalarının (politikalarının) somutlaşarak dışavurumu demektir; vazgeçilmezdir, yaşamsaldır!

Kurucu önder ve ülkesinin çocuklarına, giderek tüm dünya çocuklarına dünyada ilk ve tek, ULUSAL EGEMENLİK BİLİNCİ KAZANDIRMA temalı (tematik!) ÇOCUK BAYRAMINI armağan eden M.K. Atatürk‘ün de sonal (nihai) ereği tam da bunlar değil miydi?!

Boşuna ünlenmedi şu söz kurucu önderce?

  • “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür…” 

Dolayısıyla, her yıl 23 Nisan günü makam koltuklarını birkaç dakikalığına törensel (ritüel) ve gösterisel (teatral) olarak çocuklara bırakmak, bir orta oyunu ve belki de temelsiz hırs yaratma eylemiyle çocukları ve anababaları, giderek tüm toplumu sömürmekten (istismar etmekten) başka bir şey değil son çözümlemede.

Günün yetişkinleri, gerçekte ne çok saçmaladıklarının ayırdına neden bir türlü var(a)maz?!

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

ÇOKLU İHANET

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Dünyanın en güçlü eşkıyası tarafından “Eşbaşkanlık” madalyası (!) Oval Ofis’te eline verilen AKP (Arapçı-Kürtçü Parti), Türkiye’yi bir defa (kez) daha Sevr öncesi “Hasta Adam” durumuna getirdi!

  • Çevremiz leş yiyicileriyle doldu, hepsi saldırmak için iyice düşmemizi bekliyor.

Cumhuriyeti korumakla görevli kurumlarımızın başındakiler ve muhalefet partileri ya AKP ile aynı düşüncede olduklarından ya korktuklarından ya da bilgisizliklerinden, ihanete ortak oluyor.

HDP Milletvekili Ermenistan Ajanı bir pislik, Kurtuluş Savaşımızı yönetmiş Gazi TBMM’ye, sözde Ermeni Soykırımının tanınması ve Türk Komutanların adlarının vatan sathından silinmesi için kanun teklifi (yasa önerisi) verebiliyor!

ABD’li tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy’e göre, Osmanlı-Rusya savaşı sırasında 3 milyon Türk katledildi. Savaşta, Ruslarla beraber olan Ermenilerden de 600 bin kişi öldü! 3 milyon Türk’ü katleden Ermenilere bile, Türk’ün öz benliğinde bulunan hoşgörüyü esirgemeyen Türk Milletine ve ülkemizde kardeşlerimiz olarak yaşayan Ermeni kökenli vatandaşlarımıza yapılabilecek en büyük hakareti yapmaktan çekinmiyor!

Milli Bayramlarımıza katılmamaya özen gösteren, Türk Devletinin Kurucu Önderi Atatürk’e her fırsatta hakaret eden, minberden hakaret edilmesine izin veren AKP Genel Başkanından bu pisliğe üç gündür söylenmiş tek söz yok!

Ya Türk Milliyetçiliğini Saraya paspas yapan Püskevitçi’den ses var mı?

TBMM çoğunluğu AKP-MHP ikilisinin elinde değil mi? Ekmek yediği kaba pisleyen bu Türk düşmanının dokunulmazlığını kaldırmak için ne bekleniyor?

Ya sizler, Cumhuriyetimizin Cumhuriyet Savcıları?

Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanına “Terör Örgütü Yöneticisi” diye soruşturma açmayı, emekli Türk Komutanlarını, FETÖ’cü savcıların yarattığı yalan yanlış sahte bilgilerle zindana atmayı biliyorsunuz da, bu pisliğe neden dava açmıyorsunuz?

  • Türk Tarihine ve Türk Milletine yapılan bu ağır hakaret, sizin onurunuza dokunmuyor mu?

Pes be arkadaş!
Her gün ve her gece bu pisliği ekranlarına çıkaran CHP’nin Halk TV’si-Tele1’i-KRT’si, aynen böyle devam edin! Ne kadar Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı varsa hepsine ekranlarınızı açın. Cumhuriyet yıkıldıktan sonra, sanki televizyonlarınız elinizde kalacak!
AKP-MHP’yi Türk Milleti artık tanıdı, ne yaparlarsa yapsınlar ikisinin oyu %30’u geçmeyecek. İnanmayan bu yazıyı saklasın, seçimden sonra görüşürüz.

  • Tamam da, Bremen mızıkacıları gibi sürekli kakofoni yapan Millet İttifakı ne yapıyor?

İngiliz Bankerlerinin adamı ve Telekom dahil Cumhuriyetin tüm eserlerinin satıcısı, Millet İttifakının ekonomik kaptanı Ali Babacan Diyarbakır’da konuştu :

“Biz kuru kardeşlik sloganları atmıyoruz. Biz, eşitlik diyoruz. EŞİT VATANDAŞLIĞIN altını kalın bir çizgi ile çiziyoruz. Eşit Vatandaşlık olsaydı, bu topraklarda konuşulan hiçbir dil yok sayılmazdı” dedi!

Aziz Türk Milleti, izninizle, PKK Narko-Terör örgütünün tüm kongrelerinde T.C. Devletinden talep ettiği ve HDP’nin sürekli kullandığı “Eşit Vatandaşlık” ne demektir ve bundan ne istenir? Açıklayalım :

“Türk Vatandaşlığından vazgeçilmesi ve halkın etnik topluluklara bölünme isteğidir. Eşit Vatandaşlık, bireyler arasında eşitlik, yurttaşların eşitliği demek değildir. İstenen, etnik toplulukların Anayasamızda kimlik olarak tanınması, etnik anadillerin ulusal ve bölgesel RESMİ DİL haline gelmesi, tüm devlet ve toplum hizmetlerinde (ÇOKLU RESMİ DİL) kullanılması, seçimlerde parlamentonun ve belediye meclislerinin etnik topluluk kotaları temelinde oluşturulmasıdır.

Bosna-Hersek’te Dayton Antlaşmasıyla kurulmuş olan “Milliyetler Sistemine” geçilsin demektir. Elbette bu talebin olmazsa olmaz şartı, Anayasamızdan Türk Vatandaşlığının silinmesidir.”
İyi de, Türkiye’de herkes zaten eşit değil mi? Anayasamızın 10’ncu maddesi; “Herkes dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Yetmez mi?

Babacan denen şapşik bir de tweet attı:

  • “Geçmişte yaşanan acıların faili biz değiliz. Hepimiz, karşılıklı anlayış çerçevesinde, birbirinin yarasını sarmaya çalışan Anadolu insanları olmalıyız. Bu vesileyle, Ermeni halkının bugün derinden hissettiği acıyı anlıyor, 1915’te hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anıyorum.”

Şimdi sorulması gereken soru şudur :

Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener; Sizler de Babacan gibi mi düşünüyorsunuz?
“Hayır, düşünmüyoruz” diyorsanız, PKK ağzı ile konuşan AKP Larvalarıyla ne işiniz var?

  • “Türkiye’ye Said-i Nursi gibi bir önder gerek” diyen Gültekin Uysal ile ne işiniz var?

Hem bizim önderimiz Atatürk’tür diyeceksiniz, hem PKK ve Tarikat artıklarıyla iş tutacaksınız! İşte bunu Türk Milleti yemez. DOĞRU Parti olarak biz buna izin vermeyiz. Açıklamanızı bekliyoruz! Yoksa hepinizi üst üste koyup, bir seferde sandığa gömeceğiz!

FOX TV’nin Sayın Yöneticileri;
Televizyonunuzun sahibi “İngiliz Sermayesi” bunu biliyoruz. Ama siz Türkiye’de yayın yapıyorsunuz. Sabah akşam Babacan ve Davutoğlu’nu çıkartıyorsunuz. Yürürlükteki Anayasamız sizi bağlamaz mı? Kendinizi Anayasamızın üstünde mi görüyorsunuz?
DOĞRU Parti, Cumhuriyete, Demokrasiye ve Atatürk’e bağlı Büyük Türk Milletiyle birlikte bu emperyalist oyunu mutlaka bozacaktır. Göreceksiniz.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 25 Nisan 2022

Derin çöküş

authorZAFER ARAPKİRLİ

Bir spor müsabakasını, bir futbol maçını düşünün. Rakip takıma peş peşe golleri attığınızda, mesela durum 3-0’a, 4-0’a geldiğinde, hatta şampiyonluğa yürüdüğünüzde, keyifler zirvededir. Herkes kenetlenir. En üst düzey kulüp yöneticisinden kulüp binasının çaycısına, malzeme çantalarını taşıyan sıradan bir çalışana kadar herkes kucaklaşır ve şarkılara, türkülere, eğlencelere eşlik eder.

Tribünlerden, o tüm takımların bayıldığı ünlü şarkı duyulur, en yüksek sesle:

“Bu Gece Bardaaaa… Gönlüm Hovardaaaa… Çalsın Sazlar, Oynasın Kızlaaaar!”

Arada, maç-yarış (mücadele) sürecinde yaşanmış tüm görüş ayrılıkları, tüm iç çekişme ve kavgalar unutulur ve herkes “can ciğer kuzu sarması” pozisyonuna geçiverir. Anın tadı çıkarılır.

Ama bunun bir de tersini düşünün.

Yani, işler ters gittiğinde nasıl bir manzara yaşandığını gözünüzün önüne getirin.

Maçın son saniyelerinde beklenmedik biçimde yenen (belki de şampiyonluğun kaçırıldığı) bir golün ardından yaşananları hayal edin. Kaleci direkleri tekmelerken defanstaki arkadaşlarına saydırmaya başlar. Rakibin o Allah’ın cezası golcüsünün “nasıl elini kolunu sallayarak gelip o şutu attığından” herkes birbirini sorumlu tutar.

Yönetimden başlayarak takım içine hatta soyunma odası koridorlarına kadar, herkes birbirinden çıkarmaya çalışır öfkesini. Belki de 3 vakit önce birbirini göklere çıkaran insanlar, can düşmanı kesilir. Kavga edecek yer arar. Ve derin bir çöküş başlar saflarda.

Tribünler “Yönetim istifa!..” sesleri ile yankılanmaktadır. Taraftar grupları bile birbirine girer. Hepsi, “Sizin yüzünüzden zaten” moduna giriverirler bir anda.

Bugün iktidar partisinin saflarında giderek daha kesif biçimde duyulmaya başlanan kokular ve daha da yükselmesi muhtemel kavga sesleri, tam da bu dediğime örnektir. Zaten 2019’ın mart ve haziran aylarında peş peşe gelen ağır yerel seçim yenilgileri, yukarıda yaptığım benzetmeler misali “yenen goller” değil miydi?

O gün başlayan çöküşün de etkisi ile zaten ülkeyi her anlamda başarısızlıklarla bir enkaz yığını haline dönüştürmekte olan iktidar kadroları, ortaya çıkan manzaranın da etkisi ile birbirlerini suçlamaya çoktan başlamışlardı bile. Tek tek insanların da, parti içinde öteden beri birbirleri aleyhine kazan kaynatmaya başlamış grup ve grupçukların da, birbirlerine karşı bıçaklarını bileylemeye başladıklarına dair haberler geliyor artık.

Dün, gazetemiz BirGün’ün birinci sayfasında yer alan “Vekalet Savaşları” başlıklı haberde aktarılanlar, mesela koskoca TBMM Başkanı’nın bile trollerle atışmasına varan ruh hali de bunun önemli göstergelerinden biri. Gemi su aldıkça, hem kendi örgütleri hem de devlet sistemi derin bir yozlaşma sonucu çatırdadıkça, ülkenin günlük meseleleri artık içinden çıkılamaz bir hal aldıkça, yoksulluk ve sefalet (dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun hatırlattığı üzere) 3.5 milyon insanın sadece elektrik faturalarını bile ödeyemez hale geldiği bir sefalet manzarası kökleştikçe, derin yoksulluk daha da derinleştikçe, bunu daha da büyük boyutlarda göreceğiz.

“Çatırdıyor çatırdamakta olan” diye tasvir edebileceğimiz bu iktidar yozlaşması ve çöküşü, daha da büyüyerek sürerse hiç şaşırmayacağız. Çünkü artık altında ezildikleri bir sorunlar silsilesi ile giderek daha da saçma sapan demeçlerle halkın yüzüne bakamayacak, içine çıkamayacak hale geldikleri bir vakıa. U dönüşlerinin haddi hesabı yok artık. Giderek saçmalayan bir yönetici kliği, onların yandaş ve yalakaları, troller ordusu ve medyadaki beslemeleri, ibretlik tablolar sergilemeye başladılar.

Bütün bu tablo, aslında acınası ve ders alınası bir tarihi ders olarak önümüzde zuhur ederken, geniş halk kitlelerine ve onlara önderlik etmesi gereken vatansever, demokrasi yanlısı siyasetçilerin de görevi daha büyük önem kazanıyor.

Önümüzdeki seçimi akılcı strateji ve taktiklerle kazanıp, mevcut “Yıkım Ekibi”ni iktidardan (bir daha hiçbir kisve altında dönmemek üzere) yollamak.

Sola ve demokrasiden yana tüm insanlara düşen bu görevin gereği kollar şimdiden sıvanmalı ve aramızdaki yapay ayrıntılar bir yana koyularak, tabii ki temel ilkelerden ödün vermeden mümkün olan en geniş güç birliği ile bu halk düşmanı, demokrasi düşmanı iktidara sandıkta “Final yenilgisi” tattırılmalıdır.

Zaten 23 Haziran 2019 hezimetini hâlâ sindiremediği anlaşılanların “sırtlarını – ense tıraşlarını görmek” ve son şarkı olarak “Güle güle sana. yolun açık olmasın” şarkısını besteleyip söylemek için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.