Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

84 YIL ÖNCE SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ ATATÜRK’E SESLENİŞ

Ahmet Nişancı
Eğitimci – Yazar
DOĞRU BAKIŞ,
10 Kasım 2022

“Yüce Atatürk!

Bugün yine Anıtkabir’e doğru sana akıyor Türk Milleti!

Her gün senin Türk Ulusu’na verdiklerin için binlerce şükür ve dua içinde olan Türk Ulusu’nun yurtsever, değerbilir yurttaşları her 10 Kasım’da olduğu gibi SENİ anmak, SANA bağlılığını anlatmak, saygısını, şükranlarını sunmak üzere koşuyor Anıtkabir’e!”
***
“Yüce Atatürk!

Savaş alanlarından başarıyla çıkarak yarattığın “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkenle yücelterek kurduğun ve bize emanet ettiğin bu güzel ve kutsal yurdumuzu sonsuza dek koruyacağımıza olan güvenine sahiplik edeceğimizi bir kez daha haykırmak için huzurundayız.”
***
“Yüce Atatürk!

SEN, bütün araçlarından yoksun bırakılmış Türk Ulusu’nu yoktan var edip kendini kanıtlayan ve dünyada benzeri görülmeyen bir başarıya uzanan eşsiz bir ulus kurucusu, Türk Ulusu’nun ve bütün dünyanın gözünde eşsiz bir yüceliğin örneği olarak sonsuzluğa uzanan bir yaşamı hak eden ender bir kişilik olarak sonsuza dek yaşayacaksın.”
***
“Yüce Atatürk!

Kurucusu olduğun Türk Ulusu için on beş yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirdiğin Devrimlerin, kalkındırma atılımlarınla Ulusların yüz yıllara sığdıramayacakları ölçüde büyük işler başardın ve Türk Ulusu’nun gönlünde kazandığın sevgi ve saygı ile ölçümsüz bir büyüklüğe ulaştın.”
***
“Yüce Atatürk!

Türk Ulusu, ulusun yaşamına kazandırdığın devrimlerin büyüklüğünü, değerini bilirken, koyduğun ilkeler doğrultusunda Türk Ulusunun yaşamına bilim ve akıl yoluyla yeni Devrimler, yeni değerler ekleyecek ve böylece sana olan sevgisini salt yüreğiyle değil, akılcı eylemleriyle de kanıtlayacak; böylece büyük yapıtını yeni kuşakların sahiplenmesiyle sonsuzluk değeri kazanacaktır.”
***
“Yüce Atatürk!

Türk Ulusu olarak SEN’sizliğe üzülüşümüz ve özlemimiz ölçülemeyecek denli büyüktür. Vatanımız ve Ulusumuz için yaptığın sayısız başarılarla dolu hizmetlerin için sonsuz şükranlarımızı sunuyor, manevi huzurunda saygıyla eğiliyoruz.”

“Ruhun sonsuzlukta erinç (huzur) içinde olsun Sevgili Atatürk!”

Gözlerin Geçer Gözlerimden Her 10 Kasım’da..

Gözlerin Geçer Gözlerimden Her 10 Kasım’da..

 

Gözlerin geçer gözlerimden her 10 Kasım’da

Öyle sevdalı, öyle kararlı, öyle coşkulu

Yaklaşırsın ve nasıl olur bilmem

birden Çanakkale’de bulurum kendimi

sesler uğuldar kulaklarımda

anlarım ki son zafere doğrulmuş ordular…

—–

Sonra, başka bir zaman, başka bir yer

buz gibi sessizliğin ortasında…

gözümün önünde, can çekişir yiğitler

sanki mermiyi sevgili kolu sanır da giderler üzerine

——

Sazendeler belirir bir Balkan havasıyla

Biraz puslanır gözlerim…

Anlarım, Selanik sokaklarında koşuyorum

Sonra bir tren alır beni İstanbul’a

İstanbul’da bir vapur yol alır, adı Kurtuluş olacağa

——

Boğaziçi’nin bir kıyısında kendimi bulurum

görürüm, Bandırma’dır

geçerken önümden

bir selam çakarsın güverteden

işte o an diner dalga,

susar martı,

an durur, sonsuzluk başlar

adı Cumhuriyet olan…

Bugün yine gözlerin geçti gözlerimden

Döndün Dolmabahçe’ye

Geldikleri gibi gidecekler, dedin…

Eserini daha ileriye taşımak tutkusuyla,

Vatanı 21. yüzyılın mimarı yapmak iradesiyle,

Göndereceğiz, dedim…

BU GÜN 10 KASIM… ULU ÖNDERİMİZ AZİZ ATATÜRK, 84 YIL ÖNCE ARAMIZDAN AYRILMIŞTI.

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR?

Özgür aklın ve pozitif bilimin verilerini doğru kullanıp, hiç yılmadan, sürekli çalışarak, Türkiye toplumunu, “a” dan “z” ye her alanda eksiksiz, laik ve demokratik bir yapıyla, çağdaş uygarlık düzeyine yükseltme, hatta onu aşabilme ve bu cumhuriyeti sonsuza dek yaşatabilme ülküsüne Atatürkçülük denir.

Aramızdan, 84 yıl önce çok sevdiği ulusundan bedensel olarak ayrılan, ancak bize;

– düşmandan temizlenmiş ve tam bağımsızlığını kazanmış özgür bir ülke,
halk egemenliğine ve ulusal istence dayalı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti, – ayrıca toplumu yüksek ve adil bir ekonomik ve sosyal refaha (gönence) taşıyabilmek için,
özgür akıl ve bilimden asla sapmamayı miras olarak bırakan bir şaşmaz rota bırakmıştı…

3. Cumhurbaşkanımız Sayın Celal Bayar‘ın sözü ile “ATATÜRK’Ü SEVMEK MİLLİ İBADETTİR.”

Atamızı en derin saygı ve minnetle anıyor ve O’nu yapıtları ile birlikte sonsuza dek anma ve yaşatmayı sürdüreceğimize söz veriyoruz.

 

ATATÜRK’ü HALK DÜŞMANLARI ANLAYAMAZLAR…

Dostlar,

10 Kasım günü nedeniyle bu gün 4 konuşmamız planlandı.

İlk 3’ü gerçekleştirildi. İlk 2’sini web sitemizde sunduk.
(Güncelleme… 4 konuşma da tamamlandı, 23:15)
Aşağıdaki erişkeler (linkler) tıklanarak izlenebilir.
Doğrusu izlenmesini, paylaşılmasını dileriz.

Cumhuriyetin 100 Yaşında, Yaşa Mustafa Kemal Paşa! | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

10 Kasım 2022.. 84 Yıl Sonra Atılım Üniversitesinde Atatürk’ü anma : EĞİTİMDE YARATICILIK.. | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

*****

Türkiye’miz bir gerici iktidar tarafından kıskaca alınmış durumda.

Ellerinden gelse yarın Halifelik – İslam Devleti ilan edecekler..

20+ yıldır Cumhuriyet’in temel değerlerini pervasızca ayaklar altına almaktalar.

Bu çok tehlikeli gidiş sürmemeli.
En yakın seçimde Cumhur İttifakı sandığa gömülmeli ve geldikleri gibi gitmeliler..

  • ATATÜRK’ü HALK DÜŞMANLARI ANLAYAMAZLAR…

başlıklı konuşmamız az önce bitirdik. Üstteki görsel tıklanarak izlenebilir

23 Derece” adlı youtube ortamında yayın yapan bit TV kanalı ve Sn. Burcu UĞUR ile konuyu işledik..

****
Yine bu gece, yaklaşık 1 saat sonra, saat 22:00’de Medya Siyaset TV Genel Yayın Koordinatörü Eğitimci – Yazar Sn. Hatice Topçu bizi kanalında konuk edecek.. Aşağıdaki görsel tıklanarak yayın izlenebilir.

Konumuz :

  • ÖLÜMÜNDEN 84 YIL SONRA NEDEN ATATÜRK’ü ARIYOR ve ANIYORUZ??

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 10 Kasım 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik    

 

Cumhuriyetin 100 Yaşında, Yaşa Mustafa Kemal Paşa!

Dostlar,

Bu gün, ADD web TV’de (Youtube ortamında yayın yapan), ADD Bilim Kurulu Başkanı Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Söyleşimizin başlığı ya da konusu,

Cumhuriyetin 100 Yaşında; Yaşa Mustafa Kemal Paşa!

idi.. 1 saat 12 dakika süreyle Prof. Ercan ile karşılıklı söyleşimizde;

Mustafa Kemal Paşa‘nın Türkiye Cumhuriyeti’ni hangi olağanüstü zor koşullarda kurduğunu,
– 15 yıl gibi çok kısa sürede inanılmaz Devrimleri nasıl bir azim ve kararlılıkla yaşama geçirdiğini
– Osmanlı’dan devralınan enkazı, örneğin belimizi büken borçları (ödenmesi 1954’te bitti!)
– Devrimleri kurumlaştırmak için atılan somut adımları : Halkevleri, Halkodaları, THK, TDK, TTK, MTA, Köy Enstitüleri, Etibank, İş Bankası, Ankara Hukuk Mektebi, İstanbul Üniversitesi, Şeker Fabrikaları, Osmanlı’nın sattığı 4 bin km Demiryollarının millileştirilip devletleştirilmesini ve kol gücüyle binlerce km eklenmesini, 15 yılda ortalama %6,6 ekonomik büyümeyi, dışarıdan hiç borç alınmamasını, bütçe denkliğini, güzel sanatlara ve ulusal eğitime yapılan yatırımları, dünyanın Türk devrimini örnek almasını…..

  • Günümüzdeki Cumhuriyet karşıtı siyasal kadroların ülkeyi sürüklediği ağır bunalımı
  • Bu kuşatmadan nasıl çıkılabileceğini..
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk seçimde AKP ayracını (parantezini) kapatarak çağdaş uygarlık yolunda sonsuza de ilerleyeceğini, şan – şeref – onurla – başı dik yaşatılacağını.. konuştuk..

Cumhuriyetin 100 Yaşında; Yaşa Mustafa Kemal Paşa!

diye bağladık.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereklerinin yapılmasını diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 10 Kasım 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Her ölüm acıdır ancak…

Üstün Dökmen
Üstün DÖKMEN
06 Kasım 2022, Cumhuriyet

Dört gün sonra 10 Kasım. Yukarıdaki başlığı nasıl tamamlamak istersiniz? “Her ölüm acıdır ancak bazıları daha acıdır” şeklinde mi, yoksa “Her ölüm acıdır ancak bazı ölümler gerçek bir ölüm değildir” şeklinde mi?

Bence her ikisi de geçerli. Bütün ölümler acıdır, kaybedilen bütün yakınlar için yas tutulasıdır, bütün değerli insanların, iz bırakanların, insanlara hizmet etmişlerin ölümleri acıdır ancak tarihimiz açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü kayıplarımızın en acısıdır ve aynı zamanda bazı ölümler, bu arada onun ölümü de gerçek anlamda bir yok oluş değildir.

EMSALİ OLMAYAN BİR KAYIP

Olaya amatör tarihçi gözüyle baktığımda, bir anlamda öznel (sübjektif) bir değerlendirme yaptığımda, tarihimizde çağdaşlarını ve daha sonra yaşayacakları derinden etkilemiş pek çok ölüm vardır. Kanımca Oğuz Kağan’ın ölümü acıydı, İlteriş Kağan’ın, Kapağan/Kapgan Kağan’ın, Bumin, İstemi, Bilge kağanların, Attila’nın (Atlı Han’ın), milyonluk Haçlı ordularına az sayıdaki askerleriyle karşı çıkan, bir direk gibi Anadolu çadırını ayakta tutan Selçuklu hükümdarlarının, Selahaddin Eyyubi’nin, Sultan Alparslan’ın, Mevlana’nın, Fatih’in, Mimar Sinan’ın, Süyümbike’nin, daha nicelerinin ve Atatürk’ün ölümleri acıydı. Ancak sanırım içlerinde en acısı Atatürk’ün ölümüydü. Onun ölümü üzerinden henüz kısa süre geçti, bu yüzden üzerimizdeki etkisi nedeniyle yeterince nesnel (objektif) değerlendirme yapamıyor olabiliriz. Onun ölümüne ilişkin yargımızın ne ölçüde doğru olduğunu torunlarımız söyleyecekler ve torunlarına ileteceklerdir.

Atatürk’ün kaybının emsali olmayan bir kayıp olduğu görüşü sadece bizlere ait değil, bu konuda bir anekdot da var. 10 Kasım 1938’de öğle saatlerine doğru Atatürk’ün öldüğünü ülkedeki herkes duymuştu. O sırada öğrenci olan annemden ve daha pek çok kişiden dinlediğime göre İstanbul Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olan bir Alman profesör koşup ağlamakta olan dekana gider ve “Atatürk ölmüş, derse gireyim mi, girmeyeyim mi” diye sorar. Dekan ona, “Bu konuda bir kural yok, nasıl isterseniz öyle yapın, sizin ülkenizde böyle birisi öldüğünde ne yapılıyorsa öyle yapın” diye cevap verir. Alman Hoca ise “Benim ülkemde bugüne kadar böyle birisi hiç ölmedi” der.

Dedem, babam doğmadan önce şehit olmuş. Babam, Atatürk’ün naaşının Dolmabahçe’den alınıp Yavuz Zırhlısı’na bindirildiği film televizyonda ne zaman gösterilse ağlardı. Babam, bir de Ayşecik filmlerinde Ayşecik, haksız yere hapse düşen babasının yanağını tel örgüler arkasından öpünce ağlardı ve her defasında çocuksu bir safiyetle, “Yahu böyle şeyleri niçin gösteriyorlar?” diye kızardı. Galiba Atatürk, bütün milletin olduğu gibi babasız büyümüş babamın da atasıydı. Anzaklı (AS: Anzak olacak) anneler, Gelibolu’da ölen oğullarının anısını kucaklayan Atatürk’e yazdıkları cevabi mektupta, “Artık siz bizim de atamızsınız” demişlerdi. Galiba Atatürk’ün ölümü, dünyadaki bütün güzel yürekli insanların bir kaybıydı ve galiba babamın hiç tanımadığı Anzaklı (AS: Anzak bir yer adı değil, bir kabile, Anzak olmalı) kız kardeşleri vardı.

KAYIP SAYILMAYAN BİR KAYIP

Atatürk artık fiziksel olarak yaşamıyor ancak ülkemiz insanı üzerindeki etkisi hâlâ sürüyor. “Bir insanın gerçek ölümü hiç kimse tarafından anılmadığında gerçekleşir” diye bir görüş vardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan liderlerden hangisi milletinin zihninde ve dilinde onun kadar yaşıyor şimdi? Galiba o liderlerin hemen hepsi sonsuzluğa erişti fakat bir tek o, milletine verdiği sonsuz güzelliklerden ötürü hâlâ, beğeniyle, sevgiyle, teşekkürle anılıyor bugün.

Çünkü O milletine ;

– bağımsız olmayı,
– onurlu yaşamayı,
– kendini değerli hissetmeyi,
– Cumhuriyetle yaşamayı,
– pozitif bilimle yaşamayı,
– kadın-erkek eşitliği dahil eşitlik içinde,
– tebaa olmadan yaşamayı hediye etti.

O, sadece küçük Ülkü’nün elinden tutup yürümedi, yaşamakta olan ve yaşayacak tüm küçük kızların elinden, Türk kadının elinden tuttu. Kadınlarımız ve onların çocukları bu eli bırakmayacaklardır.

Her 10 Kasım’da aklıma gelen bir olay var. Atatürk, ölümünden önceki son Cumhuriyet Bayramı’nda Dolmabahçe’de hasta yatağındaydı, törenlere katılamamıştı. Törene katılan Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri gemiyle okullarına dönüyorlardı, sarayın önünde gemiyi durdurdular, “Atamızı görmek istiyoruz!” diye bağırmaya başladılar. Pencereye çıkan bir hekim eliyle, bağırmayın, yolunuza devam edin işareti yaptı. Gençler susmadılar, Atatürk onları işitti, ne olduğunu sordu. Söylediler. “Beni pencereye götürün” dedi. Artık yürüyemiyordu, kucaklayıp pencere önündeki koltuğa oturttular, eliyle genç askerlerini selamladı. Onu görünce gençler adeta çıldırdılar, o an bazı öğrencilerin postallarını çıkarıp üniformalarıyla suya atladıkları, ona doğru yüzdükleri görüldü. O, yaşarken de öldükten sonra da bir çekim merkeziydi. (Bu olayı yaşayanlardan hayatta olanlar varsa onları bulmak, yoksa bile o günü onlardan dinlemiş çocuklarına, torunlarına ulaşmak çok ilginç olsa gerek.)

ENVER PAŞA’YA ELEŞTİRİ VE ATATÜRK

Enver Paşa’nın ölümünü izleyen aylardan birinde Çankaya’daki akşam sofrasında bir kişi onun ülkeye verdiği zararları saymaya başladı. Enver Paşa’nın hatası gerçekten çoktu. Şimdiki değerlendirmemize göre Enver Paşa yaptığı onca hatanın yanı sıra bir de Mustafa Kemal Paşa’ya büyük ihtimalle bezdiri (mobbing) uygulamıştı ancak buna rağmen Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa aleyhine konuşulmasını istemedi ve “Enver bir güneş gibi tuluğ etmiş (doğmuş), bir güneş gibi de gurup etmiştir (batmıştır). İkisinin arasını tarihe bırakalım.” dedi. Çünkü Enver Paşa, Balkanlar’da “Hürriyet Kahramanı” olarak ortaya çıkmış, Türkmenistan’ın hürriyeti için savaşırken de Bolşevikler tarafından şehit edilmişti. O günün dünyasında çok sevilirdi; pek çok çocuğa, bu arada Enver Sedat’a onun adı verilmişti.

Atatürk’ün Enver Paşa’ya ilişkin yukarıdaki sözü onun yüce gönüllüğünün bir ifadesiydi. Enver Paşa bir güneş gibi doğmuş, bir güneş gibi batmıştı, ikisinin arası tarihe bırakılmalıydı. Bence benzer şekilde Mustafa Kemal Atatürk de bir güneş gibi ancak defalarca doğmuştur, Anafartalar’da doğmuştur, Samsun’da doğmuştur, Sakarya’da, Dumlupınar’da doğmuştur ve ülkesine Cumhuriyeti, özgürlüğü, eşitliği, çağdaşlığı getirdikten sonra bir güneş gibi batmıştır. Enver Paşa olayından farklı olarak bugün bizler Atatürk’ün doğuşuyla batışı arasında yaptıklarını sadece tarihçilere bırakmayacağız, tarihçi olmayan bizler de telaffuz edeceğiz ve yazacağız.

Yıllar sonra görülen kızıl hastalığına dikkat!

logo

Yıllar sonra görülen kızıl hastalığına dikkat!

Türkiye’de yıllardır görülmeyen “kızıl hastalığı” öğrencilerde yeniden görülmeye başlandı. Ankara’daki kimi okullarda saptanan kızıl hastalığı ve artan grip olguları üzerine velilere, “Ateşli ve bulaşıcı hastalık vakalarında gözlemlenen artış nedeniyle öğrencimizin maske takmasını öneririz” mesajı gönderildi.

İleyda Özmen

ANKARA- Türkiye’de yıllardır görülmeyen “kızıl hastalığı” öğrencilerde yeniden görülmeye başlandı. Ankara’daki kimi okullarda belirlenen kızıl hastalığı ve artan grip olguları üzerine velilere, “Ateşli ve bulaşıcı hastalık vakalarında gözlemlenen artış nedeniyle öğrencimizin maske takmasını öneririz” mesajı gönderildi. Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, kızıl hastalığının solunum ve yakın değinim (temas) yoluyla geçtiğini belirterek, “Son 10-20 yıldır Türkiye’de kızıl hastalığını pek görmüyorduk. Okulların kalabalık olması, sağlık ve hijyen eğitimi eksikliği, çocukların yeterli-dengeli beslenemeyişinden dolayı beden dirençlerinin düşmesi, bu hastalığın yeniden ortaya çıkışını tetikleyen etmenlerdir.” dedi. Okullara yeterli bütçe ayrılmadığını ifade eden EĞİTİM-SEN Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım da çocuklara ücretsiz beslenme olanağı ve maske sağlanması gerektiğini söyledi.

COVID-19‘un yanı sıra son dönemde öbür salgın hastalıklarda da artış baş gösterdi. Bunlardan uzmanları en çok korkutan ise kızıl hastalığının yeniden görülmesi. Kızılın ciddi bir sağlık sorunu olduğunu vurgulayan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Saltık, GAZETE DURUM‘a önemli açıklamalarda bulundu. Saltık, şunları kaydetti:

Son 10-20 yıldır Türkiye’de kızıl hastalığını pek görmüyorduk..

Kızıl hastalığı, adından da anlaşılacağı üzere, özellikle 5 yaşlarından başlayarak 18’li yaşlara dek

çocuklarda, neredeyse tüm bedeni kırmızıya boyayan parlak kırmızı renkli döküntülerle giden bulaşıcı bir hastalıktır. Bir bakteri olan A grubu streptokoklarca oluşturuluyor. Neden bu hastalık ortaya çıkıyor? Öncelikle belirtmeliyim ki, gelişmiş ülkelerde bu hastalık neredeyse unutulmaya yüz tuttu. Bir Halk Sağlıkçı -Halk Sağlığı Uzmanı hekim- olarak Türkiye’de henüz Sağlık Bakanlığı’nın resmi verilerinde görmedim ama kızıl olgularının okullarda görülmesi beni üzdü.

Son 10-20 yıldır Türkiye’de kızıl hastalığını pek görmüyorduk

Okulların kalabalık olması, sağlık ve hijyen eğitimi eksikliği, çocukların yeterli-dengeli beslenemeyişinden dolayı beden dirençlerinin düşmesi, bu hastalığın yeniden ortaya çıkışını tetikleyen etmenlerdir. İktidarın ve toplumun bunlara dikkat etmesi gerekiyor.

Okullarda yardımcı hizmetli sayısı çok eksik hatta yok gibi. Okul tuvaletlerinde yeterince hijyen yok. Sıvı sabun ve kâğıt havlu gibi eksiklikleri biliyoruz. Okullarda musluklar ışığa duyarlı (fotoselli) olmalı.

Okul sınıflarının kalabalık olduğunu, servislerin kalabalık oluşunu biliyoruz. Kış mevsimi yaklaşıyor, kalabalık ortamlarda insanlar aynı havayı uzun süre soluyabiliyorlar, yakın değinimde (temasta) olabiliyor. Bunlar kızıl hastalığının yeniden tetiklenmesine yol açan kolaylaştırıcı, hazırlayıcı etmenler.

Hastalık dilin üzerinde tipik çilek gibi bir görüntü oluşturur

Hastalığa tanı koymak için öncelikle çocuğun diline bakarız. Hastalık dilin üzerinde tipik çilek gibi bir görüntü oluşturur. Buna “çilek dili” deriz. Çocuğun yüzünde, boynunda, kollarının iç yüzünde, koltuk altlarında, bedende, kasıklarda kırmızı parlak döküntüler oluşur.

Hastalık etmeni A grubu streptokok bakterileri solunum yoluyla alındığı gibi dokunmayla, ortak kullanılan gereçlerle de bulaşıyor. Okullarda defter, kitap, kalemaçar, silgi, paylaşılan su matarası, bardak gibi ortak kullanılan gereçlerden bulaşma kolaylıkla gerçekleşir. Öncelikle okullarda çevre ve kişisel hijyen önlemlerinin alınması gerekiyor. Çocuklarda ateş 38 derecenin üzerine çıkarsa, yutma güçlüğü başlarsa, nefes alıp vermede zorluk, hızlı soluma gelişir ve genel durum bozulursa, bu durum kızılın zatürreye dönüştüğünün göstergesidir. 5 yaş altı çocuklarda daha ağır seyreder.

“Çilek dili” 

Hastalığın korkutan yanları

Hastalığın en çok korkutan yanları (komplikasyonları) şunlar:

Birincisi tıpta “kardit” adı verilen kalp kapak enfeksiyonları. Kalp kapak enfeksiyonlarında bozukluk daha sonrasında darlık ve/veya yetmezlik biçiminde gelişebilir. Anjiyografi veya cerrahi girişim ile kapaktaki darlığın açılaması ya da yetmezlik görülen kapakların değişimini gerektirecek ölçüde kalpte ciddi bozukluklara yol açabilir.

İkincisi kızıl hastalığının arkasından böbrek yetmezliğine giden bir tablo ile karşılaşılabilir.

Üçüncüsü hastalık, eklem romatizmalarına yol açabilir. 

Dördüncüsü, sağaltımda (tedavide) geç kalınırsa mikroplar (streptokoklar) kana karışarak tüm bedene yayılabilir (sepsis).

Kızılın sağaltımı (tedavisi)

Boğazdan sürüntü örneği alınır, mikrobiyoloji laboratuvarında saptanan mikroorganizma belirlenerek antibiyogram yapılır ve sıklıkla penisilinler olmak üzere uygun antibiyotikler verilir. 7-10 gün antibiyotik sağaltımı almak gerekir. Belirtiler azalsa bile, antibiyotik sağaltımının ardından, 7-10 gün içinde yeniden boğaz kültürü  ya da hızlı test yapılmalı ve hastalık nedeni (patojen) bakterilerin kalmadığı kanıtlanmalıdır. Bu yol, süregen (kronik) taşıyıcılığı ve bulaştırıcılığı önlemek bakımından da önemlidir. Hastalığı ciddiye almak gerekiyor.

Bir ailede, bir kişide kızıl hastalığı çıkarsa, öbür aile üyeleri de risk altındadır.
Aile içi bulaş sık görülür.

Hastalık tanısı konan çocukların en az on gün okuldan uzaklaştırılması gerekir

Hastalık tanısı konan çocukların en az on gün okuldan uzaklaştırılması gerekir. Halka kızıl hastalığı ile ilgili eğitim verilmesi gerekir. Okullarda öğretmenlere, emekçilere, öğrencilere uygun yöntemlerle korkutmadan, ürküye (paniğe) sokmadan sürekli sağlık eğitimi verilmelidir.

Ülkemizde okul sağlığı birimleri yok ne yazık ki. Bu vesileyle bir kez daha görüyoruz ki; Okul Hekimliği / Sağlığı birimleri kurma gerekliliği var. 2-3 yıldır Kovit-19 nedeniyle sürekli söyledik ve uyardık. Ama kurulmadı. Okullardaki öğrenci yoğunluğu azaltılmalı.

  • Türkiye’de nüfus her yıl bir milyonun üzerinde korkunç ve gereksiz biçimde artıyor.
    İktidar bu artışı kesinlikle akıl dışı biçimde teşvik ediyor. 
  • Ayrıca on milyon dolayında yurttaş olmayan yabancılar ülkemizde ve bu kesimler genellikle daha eşitsiz, kırılgan.

Üniversite öncesi okul çağındaki öğrenci sayısı neredeyse 19 milyon. 1,2 milyon dolayında öğretmen var, okul çalışanları, servis emekçileri var. Çok ciddi bir nüfus bu. 60 milyonu geçiyor ailelerle birlikte. Dolayısıyla, Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık Daire Başkanlığı’nın Sağlık Bakanlığı’yla birlikte, eşgüdüm içinde hemen harekete geçmesi uygun olur.

Kızıl olgusu görülen okullarda maske takılması, uygun el yıkama önerilir.

Öğretmenlerin özenli olması ve iyi gözlem yapması gerekiyor. Kuşkulu durumdaki çocuklar gecikmeden aileye, bölgedeki ilgili Toplum Sağlığı Merkezlerine bildirilmelidir. Kızıl bildirimi zorunlu olmamakla birlikte (1593 sayılı yasa ve ilgili Yönetmelik), bilgiler paylaşılmalıdır.

Kızılın toplumsal-ekonomik-kültürel boyutları

Ülkemizde yaşanan korkunç ekonomik bunalım ve yoksullaşTIRma,
  • Türkiye’yi dünyanın “en sefil ülkesi” durumuna düşürdü!
Sefalet Endeksi” kavramı biliniyor artık.
Arjantin, Zimbabve, Venezuela gibi ülkeler sıralamada en üstte (en olumsuz) olurdu.
Şimdi Türkiye en üstte ne yazık ki.
Bu tablo Cumhuriyetimiz yüzüncü yılına girmişken çok acı verici ve ülkemize asla yakışmıyor.
TÜFE + işsizlik oranı = Sefalet Endeksi olarak tanımlı.
TÜİK işsizlik oranını %9,5 olarak veriyor. Ekim 2022 sonu yıllık TÜFE’yi ise %85 olarak açıkladı.
İki verinin de gerçeklerden çok uzak olduğunu biliyoruz.
ENAG verileri ile enflasyon %185’in, işsizlik ise %10’ların çok üstünde.
TÜİK’in 2 resmi oranının toplamı 95 yapıyor.
  • Böylece Türkiye, Dünya Sefalet Endeksi’nde Arjantin’i de geçerek dünyada en “sefil” ülke durumuna düştü/düşürüldü AKP’nin 20 yıllık tek başına iktidarı sonunda.

Böyle bir ülkede her türlü olumsuzluk beklenir. Bulaşıcı hastalıklar artmaya başlar, unutulmuş bulaşıcı hastalıklar geri dönebilir.

Yaşam niteliği geriler ve ortalama ömür kısalır, ölümler, engellilikler artar.

Sağlık Bakanlığı’nın kızıl olgularının istatistiklerini saydamlıkla paylaşması gerekir.

Bir yandan sosyal-ekonomik önlemlerle yoksullaştırılan topluma ivedi ve yeterli destek verilmeli, öbür yandan da Epidemiyolojik ilkelerle başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere tüm sağlık sorunlarıyla bütüncül savaşım sürdürülmelidir.

  • Sağlık, doğuştan kazanılan temel insanlık hakkıdır ve devletin en temel kamusal
    görevidir.********

    Velilere gönderilen ileti

“Çocuklara ücretsiz beslenme olanağı ve maske sağlanmalı”

EĞİTİM-SEN
Merkez Kadın Sekreteri Simge Yardım, okullarda görülen salgın nedeniyle
velilere giden ileti ve yaşanan salgınların nedenlerini şöyle değerlendirdi:

Okulların fiziksel koşulları

Okullarda görülen salgın olgularına ilişkin olarak öncelikle okulların fiziksel koşullarını değerlendirmek gerekiyor. Pandemi sürecinde de bugün de bu konuyla ilgili hiçbir önlem alınmadan eğitim-öğretim sürdürülmeye çalışılıyor. Öncelikli olarak okulların fiziksel koşullarının çocukların sağlıklı koşullarda eğitim alabilecekleri biçimde düzenlenmesi gerekir. Verili (mevcut) durumda kalabalık sınıflar, sınıfların havalandırma koşullarının uygun olmaması, temizlik personeli yetersizliği, okullarda temizlik gereçlerinin olmaması gibi pek çok etken hastalık riskini artırmada en temel etmenler. Okul sayısının artırılması, yeterli çalışan görevlendirilmesinin sağlanması gerektiğini ısrarla ifade ediyoruz. Bütçe görüşmelerinin yürütüldüğü süreçteyiz.

Okullara yeterli bütçe ayrılmadığı sürece benzer sorunlar çok daha yoğun bir biçimde yaşanacaktır.

Çocuklara ücretsiz beslenme olanağı ve maske sağlanmalı

EĞİTİM-SEN Merkez
Kadın Sekreteri Simge Yardım

Ülkede yaşanan derin ekonomik bunalım da çocuklarda hastalık riskini artırıyor. Pek çok çocuk yeterli beslenme koşullarından uzak. Yeterli beslenememe çocukların çok daha kolay hastalanmasına neden oluyor.

Çocuklara ücretsiz beslenme olanağı ve ücretsiz maske sağlanmalıdır.

Eğitim hakkının Anayasa’da ve uluslararası sözleşmelerde tanımlanmış olmasına karşın sağlıklı, güvenli, eşit eğitim hakkından söz etmek olanaklı değildir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın hem eğitimde derinleşen yapısal sorunlar hem de çocukların eğitim hakkı bağlamında eğitim politikalarını oluşturması ve kalıcı çözümler üretmeye ilişkin adımlar atması gerekmektedir.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 09 Kasım 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ATATÜRK

  • Vatanımızın kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük asker, büyük devlet adamı, aydın devrimci Ulu Önder Atatürk’ü ölüm yıldönümünde saygı ile anıyorum…

SAYMEEEYOZ

Bakan Nebati cari açığı açıkladıktan sonra “Enerji ve altını çıkarıp tersten bakarsak 41.2 milyar cari fazlamız var” dedi. Ticaret Bakanı Mehmet Muş da,

“Son yılları saymazsak, AK Parti döneminde enflasyon ortalaması %8-9 dolayındadır” dedi.

AKP’li 20 yılı saymazsak Türkiye iyi durumda…

POLİS

Polis Akademisi Bandosu, AKP’nin vizyon belgesi kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı “Türkiye Yüzyılı” sloganı için bestelenen şarkısını seslendirdi.

Benim polisim!..

ZİYARET

RTE, Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere ziyaretlerini eleştirdi.

Aynı konuda Soylu,” Biz kendi dinamiklerimizle, gücümüzle adım atarken Kılıçdaroğlu da elin adamına diz çökmekle meşgul” dedi.

Nebati İngiltere’ye tiyatro izlemeye gitmişti…

SAMİMİYETSİZ

HDP’yi terör örgütünün uzantısı olarak, Millet İttifakı’nı da onlarla işbirliği yapmakla suçlayan AKP, hazırladıkları anayasa değişikliğine destek almak için heyetle HDP’yi ziyaret etti.

RTE ” Samimiyetimizi gösterdik” dedi.

Gördük…

BİRİNCİ

Enflasyon TÜİK ‘e göre %85, ENAG’a (gerçeğe) göre %185.

TÜİK ‘e göre bile Avrupa’da birinciyiz.

AKP varken birinciliklerimiz bitmez!..

EZİLMEK

Yılbaşından itibaren (başlayarak) vergi, harç ve cezalar %123 artacak, maaşlar ise %10-12.

Nebati efendi, “20 yıldır hiç kimse beni enflasyona ezdirdiler diyemez” diyor.

Kimse ezilmiyor artık, eriyor…

KIVIRTMA

CHP’li vekil Yavuzyılmaz sordu,”5 milyon Dolar aldınız mı?”

Eski Karayolları Gen. Md. AKP’li vekil Süleyman Karaman yanıtladı, “Hızlı treni, TOGG’u durduramazsınız”

“Evet” demenin AKP’cesi..

ZAMAN

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Londra’da eski Taraf yazarı Amberin Zaman ile bir araya geldi.

CHP’ye oy kaybettirme ZAMAN’ı…

DIŞLAMA

RTE, “Hep söylediğimiz gibi, kadınların dışlandığı bir dünya insanlığın yarısından feragat etmiş demektir.”

Vekil eşine ”Kadının kariyeri çocuk yapmaktır” demek dışlamak değil midir?..

GÜÇ

Mahkemenin AKP’li belediyenin Beykoz’daki kentsel dönüşüm çalışmasının imar planlarını iptal etmesine karşın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum dün Tokatköy’de ‘temel atma töreni’ gerçekleştirdi.

AKP’nin (güçlünün) adaleti…

MAFYA

Yabancı Mafya Türkiye’de cirit atıyor.

Cumhur İttifakı Peker’e karşı Çakıcı’ya sarılırsa. Devlet mafyaya karışırsa,

Ne beklenir?..

SEFİLLER

  • Sefalet endeksinde Venezuella’yı sollayıp dünya birincisi olduk!!

Ekonomimizi yönetenlere saygılar!..

APTALLIK

Ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir” diyen ve 20 yıllık iktidarı buna bağlayan sözleri nedeniyle Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar hakkında “Türk milletini alenen aşağılamak” suçundan resen soruşturma başlatıldı.

Söz mü, işlem mi doğru?..

DOĞRU

Her fırsatta HDP’nin Meclis’ten atılması gerektiğini dillendiren MHP lideri Devlet Bahçeli, AKP heyetinin HDP ile görüşmesiyle ilgili “Son derece doğal ve doğru bir adımdır” dedi.

Neyi savunduğunu, doğrusunun ne olduğunu bir anlayabilsek…

TANIM

Bahçeli, “Kılıçdaroğlu CHP’nin başına paraşütle indirilmiş ve özel görevle yetkilendirilmiş taşeron bir siyasetçidir”

Bu tanıma uyan birini tanıyorum…

YANMIŞIZ

Soylu, haftada beş bin uyuşturucu satıcısı yakaladıklarını açıkladı.

Yılda eder 260 bin kişi.

Bu nasıl bir trafik?..

AKP anayasa yapamaz

Ali Sirmen
Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr 

Son Yazısı / Tüm Yazıları
08 Kasım 2022, Cumhuriyet

AKP’nin fırsatı yakalayınca ortaya attığı türban için anayasa referandumu önerisinin tartışmaları sürüyor. Hafta sonunda anayasa profesörü ve eski milletvekili Süheyl Batum, Ruhat Mengi ile yaptığı söyleşide, toplumsal sözleşme olan anayasaların parti ziyaretleriyle yapılamayacağını söylüyordu. AKP temsilcilerinin anayasa değişikliği konusunu HDP ile görüşmeleri ise bizzat AKP bünyesinden itirazlar yükselmesine neden oluyordu. Cumartesi günü Cumhuriyet‘in altını çizdiği üzere, Cumhur cephesinin türban referandumu için daha 26 milletvekiline ihtiyacı vardı. Onu da bulamıyordu.

Sözün özü Millet cephesinden herhangi bir kurtarıcı aklı evvel öneri çıkmaz ise AKP anayasa değişikliğini yaşama geçiremeyecekti.

Bu defa (kez) AKP’nin anayasa değişikliliğinin önündeki engel parlamento aritmetiğidir. Ama öyle olmasa da AKP zaten kendi kafa yapısı dolayısıyla da anayasa yapamaz.
***
Bunun neden böyle olduğunu görebilmek için anayasaların özelliklerine bakmak gerek. İlk anayasal belge olan Magna Carta’dan bu yana (1215…) bütün anayasal metinlerin ortak yönleri, iktidarın yetkilerini yönetilenler lehine sınırlamalarıdır.

Her ne kadar kutsal devlet tutkusundan bir türlü kurtulamamış olan ülkemizde anlatılması epeyce güç olsa da aslında devlet bir şer odağıdır.

Vatandaşları tebaası olan bireylere yaptırım gücü olan yasalarla nelerin serbest, nelerin yasak olduğunu saptayan devletin tescil ettiği özgürlükler ve haklar geçerlidir ancak.

Vergi yoluyla, tebaası olan bireylerin emeğinin ve ürünlerinin bir bölümüne el koyan, savaş açma yetkisiyle bireyi ölüme yollayabilen, ceza yasalarıyla bireyi ölüme kadar (dek) varan yaptırımlarla cezalandıran devlet, hâkimi mutlak olmuştur uzun süre boyunca.

Hitler’in Nazi İmparatorluğu, hâkimi mutlak olan devletin yıkımı nereye dek varabilecek bir şer odağı olduğunun çok çarpıcı örneğidir.

Devletin, bu mutlak gücünün Tanrı’dan kaynaklandığı savı da yeterince inandırıcı değildir. Bu sav zamanla, kilise tarafından bile yeterince inandırıcı bulunmamış olsa gerek ki, bir kilise mensubu olan Akinolu Aziz Thomas bile zamanla “Omnis potestas a Deo, per populum” (Bütün iktidar Tanrı’dan gelir ama halk aracılığıyla) demek zorunluluğunu duymuştur.
***
Evet, devlet bir şer odağıdır. Ama toplumsal yaşamın zorunluluğu, bu kötülüğü kaçınılmaz kılmaktadır. Bu durumda yapılacak şey, yokluğu varlığından daha büyük bir şer olan devleti gücünü denetleyecek mekanizmalarla birlikte kabul etmektir. Öyle de olmuştur. Toplumların tarihleri bir bakımdan yönetilenlerin, aslında (gerçekte) devletin egemen sınıfların baskı aracı olduğu tanımlamasının genel kabul gördüğü çağımızda devletin erkinin denetiminin, toplum ve muhalefet adına denetlenmesi savaşımının öyküsü olarak görülmektedir.

Gücün bozduğu, mutlak gücün mutlaka bozduğu düşüncesi Montesquieu tarafından ileri sürüldükten ve kabul gördükten beri kuvvetler (güçler) ayrılığı demokrasinin onsuz olmazı olmuş ve devletin gücünün iktidar tarafından kullanılmasının denetimi önem kazanmıştır.

  • Anayasa böylece vatandaşı devlete karşı koruyan bir metindir aynı zamanda.

Bu işlevin yerine getirilebilmesi biat kültürü ile mümkün (olanaklı) olmayacaktır. Vatandaşın devlete ne olursa olsun sorgusuz sualsiz biat etmesiyle, devletin iktidarının denetlenmesi fikri bir arada yürümemektedir.

Çağımızda, yalnızca yönetilene sınırlamalar getiren, yönetenin gücünün denetimini ıskalayan kafa ile anayasa yapmak mümkün değildir. Böyle bir şey yapıldığı takdirde bu anayasa olmayacaktır.

Özetle biatçı AKP kafasıyla anayasa yapılamaz.

Ama şimdi itiraz olarak denecek ki: “Geçmişte pek de âlâ yapıldı.”

Evet yapıldı. Yapıldı da ne olduğu da görüldü işte!

AH DİLİM

SUAY KARAMAN
ADD Eğitim Kurulu Üyesi

AKP Grup Başkanvekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, 21 Ekim 2022’de Kahramanmaraş Uluslararası 8. Kitap ve Kültür Fuarı’nda yaptığı konuşmada Cumhuriyetin kazanımlarını hedef aldı. Konuşmasında şunları söyledi :

  • “Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao’nun Çin kültür devrimidir. Lügate dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.”

Bu sözleri söyleyen Mahir Ünal, 24 Kasım 2015 ile 24 Mayıs 2016 arasında Kültür Bakanlığı görevinde bulundu. Söylediklerinin gerçeklerle ilgisi yoktur, yalnızca belli bir amaca
hizmet etmeye çalışan kendi düşünceleridir. CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller,
2008’de Türkçeye çevrilen “Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı
kitabında, Türkiye’nin Arap harflerini reddederek, tarihinden radikal olarak (köktenci) koptuğunu
yazmıştı. Cumhuriyeti başarısız bir deneyim olarak gören Graham Fuller, siyasal iktidara yol
gösterenlerin başında gelmektedir. Böylece Mahir Ünal ile Graham Fuller’in özlemlerinin aynı
olduğu görülmektedir.

Bu sözlerine gelen yoğun tepkiler üzerine Mahir Ünal, AKP Grup Başkanvekilliği görevinden
istifa etti. Ama fikirler hep aynı; istifa etmek salt yaklaşan seçimler için gösteri amacını
taşımaktadır. Zaten AKP içinde Dil Devrimi’ne dil uzatan çok sayıda kişi vardır. AKP genel
başkanı Tayyip Erdoğan 24 Aralık 2014’te 49. TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri
töreninde yaptığı konuşmasında şunları söylemişti:

  • “Bizim son derece zengin, bilim yapmaya, bilim üretmeye son derece müsait dilimiz varken,
    bir gece yattık. Sabah kalktık, baktık o dil yok. Son derece elverişli olan dil yapısı adeta törpülendi. İşte şu anda Türkçe’nin mevcut kelime hazinesiyle felsefe yapamazsınız. Ya Osmanlıca kelime
    ve kavramlara başvuracaksınız ya da İngilizce, Almanca, Fransızca kelime ve kavramlara başvuracaksınız. Bu sorunların hepsini aşmak zorundayız.”

AKP içinde cumhuriyet için “100 yıllık reklam arası” diyen, HDP içinde “Cumhuriyet 100 yıllık
yıkım süreci” diyen, Dil Devrimimize dil uzatan aymazlar bulunmaktadır. Öbür partilerde de
benzer söylemlerde bulunanlar yer almaktadır. Cumhuriyet alfabemizi (abecemizi) yok etmedi, bize ait olmayan alfabe (abece) yerine, kendi abecemizi oluşturdu ve kendi dilimizi kendi alfabemizle okumaya başladık. Böylece ulus devlet yolunda ilerledik. Ancak Arap harfleriyle yazılan mezar taşlarını okuyamayan işbirlikçiler ve hainler bundan rahatsızlık duymaktadır.
Anadolu Türkçesi yerine halkın anlayamadığı, yazamadığı, okuyamadığı, konuşamadığı
Farsça ve Arapça ağırlıklı karışık bir dili, “dilimiz” diye sunmak, kendini inkâr etmektir (yadsımaktır).

Büyük bir kültürün mirasçısı (kalıtçısı) olan bizim tarihimiz, Arap harfleri kullanılarak Arapça ve Farsça ile başlayan bir tarih değildir. İşte bu anlayışla Arap harfleri, Arapça dili, lügati (sözlüğü) ve düşüncesi asla bizim değildir. Cumhuriyet kurulurken, her alanda çağdaşlaşma anlayışı hedef olarak konmuştur. Cumhuriyet kültürü, tam anlamıyla ve her şeyiyle bizim kültürümüzdür. İşte bu kültür, bizi ortaçağ karanlığından kurtarmış ve laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin
doğmasına yol açmıştır.

1 Kasım 1928’de Harf Devrimi ile Lâtin harfleri temelli “Türk Alfabesi”ne geçerek, yeni bir dönem açılmıştır. Bu yeni dönemi benimsemeyen saltanat yanlılarının, hilafet destekçilerinin ve Arap sevicilerin eşsiz liderimiz Atatürk ile cumhuriyetimize olan kinleri ve düşmanlıkları bitmedi; sürekli mücadele içindeler. Türk düşmanı ve Türkçe düşmanı olan, kendi öz kültürüne
yabancılaşmış bu yobazlar, bu siyasal İslamcılar, hayal kurdukları “düşünce setlerinde” yok
olup gideceklerdir. Nasıl mücadele yaparlarsa yapsınlar,

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek yaşayacağını göreceklerdir.

37 dil bilen Belçikalı dilbilimci Johan Vandewalle (1960- ) Türkçe için şöyle demektedir:

  • “Bildiğim diller arasındaki Türkçe öyle farklı bir dildir ki, 100 yüksek matematik profesörü
    bir
    araya gelerek Türkçeyi yaratmışlar sanki. Az kelimeyle çok şey anlatan iktisatlı dildir.
    Bir
    kökten bir düzine sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor.
    Türkçe öyle bir dildir
    ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir.”

Alman filoloji uzmanı Friedrich Max Müller (1823-1900) ‘Dil Bilimi’ adlı eserinde (yapıtında) Türkçe’nin kusursuz, harika bir dil olduğunu bildirerek, “gramer kuralları kusursuz olan bu dili, bilginlerden oluşmuş bir kurul veya bir akademi bilinçle yapmıştır” demektedir. Bu bilim insanlarının yanında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitiren Mahir Ünal için “ah dilim, ettin beni dilim dilim” demekten başka söylenecek söz yoktur.

Büyük Atatürk’ün sayesinde Türk ulusu, Harf Devrimi’yle okuryazarlıkta atılım yapmış, kısa
sürede cahilliği yenmeyi başarmıştır. Çünkü dil; edebiyat, eğitim, bilim, kültür, sanat, tarih, din
ve siyasetle yakın ilişki içindedir. Toplumun aydınlanmasını istemeyenler, bu nedenle dilimize
karşı çıkmaktadır, Türkçemizi aşağılamaya çalışmaktadır.

Yazımızı değerli Rıfat Ilgaz’ın “Türkçemiz” şiirinden bir bölümle bitirelim:

Bak, devrim ne güzel,
Barış ne güzel,
Dayanışma, özgürlük…
Hele bağımsızlık.
En güzeli, sevgi,
Sev Türkçeni, çocuğum,
Dilini sevenleri sev…

Azim ve Karar, 7 Kasım 2022