Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Hüsamettin CİNDORUK’tan MİLLİ MERKEZ BASIN AÇIKLAMASI

Hüsamettin CİNDORUK’tan
MİLLİ MERKEZ BASIN AÇIKLAMASI  

MİLLİ MERKEZ BASIN AÇIKLAMASI

*Millet İttifakı Partilerine Çağrı*

Milli Merkez Yürütme Kurulumuz 29 Aralık tarihli olağan toplantısında; 2023 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanı ve genel seçimlerin tarihi yaklaştıkça, siyasetteki gelişmelerin hızı ve üsluplardaki sertliğin giderek artmakta olduğuna dikkat çekerek, aşağıdaki görüş ve önerilerini kamuoyumuzla paylaşır:

1- CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kararıyla, gündemde olmayan başörtüsü konusunda bir kanun teklifi yapması, AKP+MHP+BBP mensubu 336 milletvekilinin imzasıyla bir “anayasa değişikliği” teklifi yapmasının zeminini oluşturmuştur.

Bu yanlıştan dönülmesi için; 244 milletvekiline sahip bütün muhalefet partilerini CHP, HDP, İYİP, TİP, DP, Memleket P., DEVA, DBP, DAP, Saadet P., Yenilik P., Zafer P. ve Bağımsız milletvekillerini, iktidarın anayasanın laiklik ilkesinin çiğnenmesine yolaçacak anayasa değişikliği senaryosunda figüran olmamak için kanun teklifinin görüşüleceği *komisyonlarda ve Genel Kurul’da yapılacak toplantılarına katılmamaya* çağırıyoruz.

2- Millet İttifakı bünyesindeki TBMM’nde temsil edilen partileri, anayasaya aykırılığını tespit edecekleri cumhurbaşkanlığı kararnamelerini iptal etmek için kanun teklifi vermeye çağırıyoruz.

3- Millet İttifakı partilerini ayrı ayrı yapmakta oldukları salon toplantılarından çıkarak *ortak mitingler yapmaya* çağırıyoruz.

4- Zafer, Doğru, Adalet ve Memleket partilerinin kurmakta oldukları 4’lü ittifakı, Atatürk ve devrimlerine, laik cumhuriyet değerlerine sahip çıkan TİP ve Bağımsız Türkiye Partisi, DSP gibi TBMM dışındaki diğer partileri ve giderek bu değerleri paylaşan Emek ve Demokratik Kitle Örgütlerini de kapsayacak şekilde genişletmeye çağırıyoruz.

5- Millet İttifakını, kuruluşunu tamamlayacak olan 4’lü İttifak ve bileşenleri ile güçbirliği yaparak, bütün muhalefeti kapsayacak bir *Türkiye İttifakı oluşturmaya* çağırıyoruz.

6- Son günlerde İBB Başkanı için hukukun siyasallaştırılmak istenerek yapılan operasyonlara karşı *bütün demokratik güçleri hukuk ve meşruiyet içinde dayanışmaya* davet ediyoruz.

Kamuoyunun bilgilerine sunarız.
Saygılarımızla, 30.12.2022

Milli Merkez Yönetim ve Yürütme Kurulları adına,

Hüsamettin CİNDORUK
19. Dönem TBMM Başkanı
Milli Merkez Başkanı

Hukuk cinayeti

Av. Erol Ertuğrul (@av_ertugrul) / TwitterAv. Erol ERTUĞRUL
03 Ocak 2023, Cumhuriyet

28 Şubat hükümlüsü emekli Hava Korgeneral Vural Avar 20 Aralık 2022 günü cezaevinde yaşamını yitirdi. Adli Tıp Kurumu bir ay önce, demans, kalp gibi bir yığın ölümcül hastalığı bulunan 85 yaşındaki Avar için “cezaevinde kalabilir” demişti.

Bu olay cezaevinde cinayettir.

13 emekli general 28 Şubat’ta postmodern darbe yaptılar gerekçesi ile FETÖ’cü savcıların açtıkları bir davada FETÖ’cü yargıçlar tarafından yargılanmışlar ve yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmışlardı.

Bu hukuksuzluğa, bu insanlık duygusundan yoksunluğa TSK de susuyor!

TSK’nin komuta kademesinde bulunanlar, bulundukları makamlar ellerinden gitmesin diye susuyorlar. 28 Şubat kararları bugünler gelmesin diye alınmış kararlardı. Tarikatlar kapatılsın, Kuran kursları MEB’in denetimine alınsın, Devrim Yasaları uygulansın içerikli bu kararlar anayasal bir kurum olan Milli Güvenlik Kurulu tarafından alınmıştı. Kararların altında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın imzası vardı. (AS: Hatta uygulanması için genelge bile çıkardı!)
Bu kararlar nedeniyle Cumhuriyetin ordusunun kahraman 10 emekli generali yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmış olarak cezaevindeler.

AYMAZLIK

Yaş ortalamaları 80’in üzerinde ve ciddi rahatsızlıkları bulunan bu kahraman subaylar cezaevinde aslında ölüme mahkûm edilmişlerdir.

  • Onların tek tek Vural Avar gibi cezaevinde ölmeleri mi bekleniyor?
  • Herkes bu kadar mı AKP’nin öç alma duygusu karşısında suskunlaştı?

İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz yargılanıp ceza alması ve siyasal haklarının elinden alınması nedeni ile İstanbul Saraçhane’de yapılan eyleme CHP ve öteki muhalefet liderleri katıldılar. Bu genel başkanlar 28 Şubat’ı kötülediler. Ne aymazlık!

  • 28 Şubat kararları gericiliğe, tekke ve tarikatlara karşı alınmış kararlardı.
  • Kuran kurslarında, tarikatlarda küçük kız çocuklarına, küçük erkek çocuklarına tecavüz ediliyor. Bunların çoğu örtbas ediliyor.
  • Siyasal parti liderleri bu tarikatlardan gelecek üç beş oy için mi bu eylemleri görmezden geliyorlar?
  • Devrim yasaları ile tarikatlar, medreseler kapatılmıştı. Bu yasalar yürürlükte olduğu halde, bu yasaları yok mu sayıyorsunuz?

28 Şubat kararları Cumhuriyete,
Aydınlanmaya karşı hareketlere engel olunması için alınmıştı

O kararları alanları haksız yere yargılayıp cezaevine koyanlar ya yurtdışına kaçtılar ya da FETÖ’cülükten cezaevindeler.

ÖLMELERİ BEKLENİYOR!

28 Şubat kararları engellendi, bu kararları alanlar yargılanıp mahkûm edildi.

  • Türban Ordu içine sokuldu.
  • Kamu kurumlarında türban ile görev yapılamayacağına ilişkin Yargıtay, Danıştay, AYM ve AİHM’nin kesinleşmiş kararları yok sayıldı.
  • Artık başları lahana gibi sarılı kadın subaylarımız, astsubaylarımız var.

Bu durum içinize siniyor mu?
Bu durum Atatürk’ün ordusuna yakışıyor mu?

Bu yetmiyor, AKP türbanı anayasaya sokmaya çalışıyor, sesiniz çıkmıyor.

Cumhuriyetin ordusunun kahraman subaylarının rütbelerini de söktünüz.
O rütbeleri onlar, emek vererek, alın teri ile kazanmışlardı.
Şimdi onların cezaevinde tek tek ölmelerini bekliyorsunuz.
Devleti yönetenler bunca haksızlığa karşı sessiz!

  • Anayasa Mahkemesi emekli generaller yok olunca mı karar verecek?

Hükümlü emekli generaller hemen serbest bırakılmalıdır

Gün gelecek bu haksızlıkları yapanlar yaptıklarının hesabını vereceklerdir.

Yurt Dışına Kaçmak İsteyen Doktorlara:  BİZİ BIRAKIP NEREYE GİDİYORSUNUZ?

Zeki Sarıhan
www.zekisarihan.com
Yurt Dışına Kaçmak İsteyen Doktorlara: BİZİ BIRAKIP NEREYE GİDİYORSUNUZ? – Zeki SARIHAN Blog

Son günlerde ülkeyi terk eden doktorların sayısı artmış. Ankara Tabip Odası’nın verdiği bilgiye göre, yurt dışında çalışmak için “İyi hal kâğıdı” alanlar yıldan yıla artış gösteriyormuş. 2021’de 1.405 olan sayı 2022’de 2.685’e yükselmiş.

Doktorlarımız neden kendi halklarına hizmet etmekten vazgeçip başka ülkelerde çalışmak isterler? Bunun için birkaç neden gösteriyorlarmış. Bunların içinde ağırlıkta (ve esas) olan, daha yüksek bir gelir ve refah (gönenç) düzeyine sahip olmanın başta geldiği açık.

İlkokuldan üniversiteye dek bu halkın yarattığı olanaklarla okumadılar mı? Ders gördüğü binalar milletin vergileriyle yapılmadı mı? Öğretmenlerinin maaşını bu halk ödemedi mi?

Borçlarını ödediler de mi gidiyorlar?

Gerekçe olarak çalışma koşullarının elverişli olmadığını ileri sürenler de var. Milyonlarca çalışanın, halkın yaşadığı koşullar çok mu elverişli? Eve ekmek götürmekte zorlananlar var.

  • Bu ülkenin yurtsever, halk sever, zorluklara karşı direnen doktorlara gereksinimim var.

Öğretmen okulundan mezun olurken çalışmak istediği il olarak en yoksul halkın yaşadığı Doğu illerini yazan öğretmenler gibi, göreve giderken atıyla Zap Suyu’na kapılan İlköğretim Müfettişi Selahattin Şimşek gibi. Ankara’da bile değil, kızamığın kol gezdiği Anadolu kasabalarında görev isteyen Doktor Ceyhun Atuf Kansu gibi… “Kızamık Ağıdı” gibi en güzel şiirlerini halkına doktorluk yaparken yazdı. (AS: Bir örnek de bizden.. 1964’de Hakkari yolunda trafik kazasında daha 47 yaşındayken ölen Cüzzam savaşçısı Doç. Dr. Ethem Utku…..)

Türkiye artık yaşanamaz bir ülke haline geldi. En iyisi gidip bir başka ülkeye yerleşmeli” sözlerini daha önce de duyuyorduk. Üç buçuk yıl önce 23 Haziran 2019’da yayımladığım “Siz Gidin Biz Düzeltiriz” başlıklı yazımda aynı konuya değinmiştim.  Kısaltarak aşağıya alıyorum:

SİZ GİDİN BİZ DÜZELTİRİZ

Bu sözler, daha çok hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı dönemlerde söyleniyor. Ara sıra açıklanan rakamlara göre de Türkiye’den başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Batıya gidip yerleşen insanların sayısı da oldukça fazla.

Her ülkedeki nüfusun büyük bir çoğunluğu kendi doğup büyüdüğü memlekette doğar ve ölür. Türkiye de bunun içindedir.  Gerçi 1960’lardan sonra başta Almanya olmak üzere yurt dışına çıkan emekçiler oldu. Bunların bir kesimi bir süre çalıştıktan sonra veya emekli olunca geri döndüler. Oralarda kalanlar da var. Fakat bu gidişlerin tümü ekmeklerini kazanmak içindi. Türkiye yoksul bir ülkeydi ve tarımda büyük bir işgücü fazlası vardı. Yorganını sırtlayanlar bir zamanlar İstanbul ve Adana gibi sanayileşmiş kentlerin yolunu tutanlar gibi bu kez işgücü gereksinimi olan batı ülkelerine kapağı attılar.

Artık bu ülkede yaşanmaz, en iyisi başka bir ülkeye gidip yerleşmeli” diyenlerin gerekçeleri de, duyguları da farklı. Bunlar tuzu kuru olanlar. Ya paraları var ya akademik unvanları veya şöhretleri.  Türkiye halkı için parmaklarını oynatmaya niyetli görünmüyorlar. ‘Ben kaçayım, diğerleri ne yaparsa yapsın‘ havasındalar.

Nazım Hikmet gibi, can güvenliğini tehlikede gören bazı kişilerin yurt dışına çıkmasında kimse O’nu suçlamadı. 12 Eylül faşist darbesinden sonra öldürülme işkence görme veya uzun süre hapiste kalma ihtimali olanlar da geçici bir süre yurt dışına çıktı. Onlar yurda dönmeleri için gereken koşulların oluşmasını dört gözle beklediler. İktidar ise bir daha dönmesinler diye Nazım Hikmet’e yapıldığı gibi çoğunu vatandaşlıktan çıkardı. Liberal bir hükümetin dönüşlerine izin verdiğinde nasıl da sevinmişlerdi. Ayak bastıkları ilk vatan toprağını öptüler.

Türkiye’de çalışma koşulları olmadığı gerekçesiyle yurt dışına kapağı atmaya can atan akademisyenleri de mazur görmek mümkün değildir. Öğrenimini yurt dışında tamamlayan, oralarda staj yapan pek çok aydın vardır ve bunlar Türkiye’ye hizmet için bunu yapmışlardır. Dönüşlerinde de öğrendiklerini Türkiye’de bilimin, sanatın gelişmesi için kullanmışlardır. Bizim Abdülhamit zulmünden yurt dışına kaçanlar da oralarda Türkiye ile ilgili bir cemiyete girmeyen, gazete, dergi çıkarmayan nerdeyse yoktur? Mezarı Avrupa’da olan Hürriyet kahramanı var mıdır?

Hiç kimse, kendi yurdunda ve kendi halkının arasında olduğu gibi başka bir memlekette rahat edemez. Konuştuğu yabancı dilde anadilindeki tadı bulamaz. Onun zihni daima çocukluğunun geçtiği vatandadır.

Bu ülkede yaşanmaz. Başka bir ülkeye gidip yerleşmeliyim” diyen tuzu kurulara şöyle diyesim geliyor.

  • “Siz gidin beyzadem. Biz burada sizin için de mücadele ederiz.
  • Savcılar ve yargıçlarla cebelleşir, gerekirse demir parmaklıkların arkasında gün sayarız. Miting yaparız.
  • Seçim sandıklarının önünde kuyruğa dizilir, yazar, çizer, koşturur, tivit atar,
    ülkemizi sizin için de yaşanılır bir ülke haline getiririz.”
    (3 Ocak 2023)

CHP VE İYİ PARTİ GENEL BAŞKANLARINA

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bu şartlarda “Eşit-Adil-Şeffaf-Doğru” seçim yapılacağına inanıyor musunuz?
Bu soruya yanıtınız “Evet” ise, “Aday olması dahi mümkün olmayan” Erdoğan’ı bir 5 yıl daha başımıza seçtiniz demektir. Sizlere mübarek olsun!

Yanıtınız “Hayır” ise, neden susuyorsunuz?

  • Sonucu belli olan bir hileli seçime niçin boyun eğiyorsunuz?

Bu yaptığınıza “Bile bile Lades” denir.

Sizler çok ulu, çok bilgili, çok olgun siyasetçilersiniz. Şüphesiz yazacaklarımı biliyorsunuzdur! Lütfen Türk Milletini de aydınlatır mısınız?

Seçim öncesi                                           :
Propaganda döneminde, her parti devlet olanaklarından EŞİT olarak yararlanacak mı?
Seçim ve Sandık güvenliğinden birinci derecede sorumlu olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a “Tarafsız” olacakları konusunda güveniyor musunuz?

T.C. Devletinin Askeri-Polisi-Jandarması-Bekçisi “Tarafsız” kalacaklar mı?

Mükerrer oy kullanımını engelleyen “PARMAK BOYASI” için ısrarlı olacak mısınız?

Sandık Seçmen Listelerinin DOĞRU hazırlanacağına inanıyor musunuz?
Kaç tane sığınmacının seçmen yapıldığını nasıl belirleyeceksiniz?

Seçim günü                                            :
Vatandaşlarımızın güven içinde sandığa gidip oylarını kullanabileceklerine inanıyor musunuz?
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde görevli Kayyımlar, vatandaşlarımızın oy kullanmalarını devlet güvenlik güçleri eliyle engelleyecekler mi? Tedbir alıyor musunuz?

Son anda YSK’dan alınıp Adalet Bakanlığına bağlanan “Seçsis Seçim Sisteminin” kontrol odası, siyasal partilere açılacak mı? Yoksa saat 16.00’da

  • Bilgisayar hilesi ile yine 2-2,5 milyon oy aktarması yapılabilecek mi?

YSK tarafından mevcut yasa çiğnenip, yine “Mühürsüz Zarf” rezaleti yaşayacak mıyız?
Bu konuda YSK’ya şimdiden müracaat edecek misiniz?

Sayın Genel Başkanlar;

Lütfen bu konuları düşünün!
Gerçekten seçimin doğru yapılmasını istiyorsanız, bir bildiri haline getiriniz.
Tüm siyasal partiler olarak bu talebe imza koyalım.
Vatandaşlarımızın “OY KULLANMA” haklarını özgürce kullanması için, gereken toplumsal baskıyı beraberce oluşturalım.

  • Eşit-Adil-Şeffaf ve Doğru Seçim talebimizi tüm Türkiye’ye yayalım!

Erdoğan’ın aday olamaması Anayasa ve Yasa gereğidir.

Diploması – serveti – yönetimi şaibeli bir iktidar ve insan öldürtecek kadar gözleri dönmüş bu eşkıya güruhuna geçit mi vereceğiz?

Şaibesi yurt sınırlarını aşmış, hür dünyada itibarı sıfırlanmış AKP-MHP-Destici-Perinçek ortaklığından kurtulmak için, anladıkları dilden konuşmalıyız.

Aksi Laik Cumhuriyetin, Atatürk İlke ve Devrimlerinin sonunun gelmesi ve ülkemizin “Siyasi Ümmetçi” bir rejime dönüştürülmesi kaçınılmazdır.

Lütfen, herkes aklını başına almalı,

  • Önümüzdeki seçimin “Son Demokratik (!) Seçim” olabileceğini unutmamalıyız.

Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…

Not : Babacan, “Ana dilde eğitim, haktır. Destekliyoruz, dedi! Yani Arapça-Kürtçe-Arnavutça-Boşnakça-Ermenice vs. dillerinin de eğitim dili olacağını söylüyor. 10-15 yıl sonra çocuklarımızın birbirleriyle anlaşabilmelerini imkansız hale getirecek ve ülkemizin parçalanmasına yol açacak bu teklifi kabul edecek misiniz? Eğer, sizler de bu teklife onay veriyorsanız, neden HDP’yi 7’nci ortak olarak almıyorsunuz?

Sağlık ve başarı dileklerimle, 03 Aralık 2023

(Er) Vural Avar ile çalışmak… 

MUSTAFA ÖZBEY
EMEKLİ TÜMAMİRAL

31 Aralık 2022, Cumhuriyet

28 Şubat kumpas davası şehidi (E) Hv. Korgeneral Vural Avar, 22 Aralık 2022 günü toprağa verildi. Organize bir hukuk tanımazlığın toplumun gözü önünde nasıl yapılabileceği ve devletin bu trajik kaybın sorumlularını ortaya çıkarmak için derhal soruşturma başlatması gerekirken nasıl sessiz kaldığına tanık olmak, acımızı daha da artırdı.

28 Şubat davası, Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir kara leke olarak geçecek ve
o kurguyu yapanların tamamı gelecekte mutlaka bağımsız yargı önünde hesap verecektir.

Aralarında benim de bulunduğum 103 kişi, 28 Şubat kumpas davasında yargılandık. Tamamı sahte delillerle ve tasarlanan senaryo üzerinden sürdürülen bu dava sonunda, 14 sanığa ömür boyu hapis cezası verildi ve rütbeleri alındı, beylik tabanca ve tören kılıçlarına el konuldu. Bir dönemin tüm “sözde” günahı, yaş ortalaması 80’in üzerinde olan 14 hükümlü üzerinden cezalandırılmak istendi.

AYM dosyayı işleme koymayı anlaşılmaz şekilde geciktirirken Er Çevik Bir, Er Aydan Erol ve Er Çetin Saner artan sağlık sorunları nedeniyle son ana kadar beklenip tahliye edildi. Er Vural Avar ise büyük sağlık sorunlarına rağmen tahliye edilmeyip Sincan zindanında göz göre göre şehit edildi…

  • Cenaze törenine TSK içinden tek bir rütbeli kişinin bile katılmaması asla unutulmayacaktır.

MOTİVASYON KAYNAĞI

Vural Avar 30 Ağustos 1998 yılında korgeneral rütbesinde Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı iken Yüksek Askeri Şûra kararı ile emekli edilmiş bir TSK subayıdır.

Komutan bu görevde iken kendisinin emrinde Yunanistan Kıbrıs Daire Başkanı olarak iki yıl çalıştım. Ege Denizi’nde, egemenliği anlaşmalarla Yunanistan’a verilmemiş ada, adacık ve kayalıkların aidiyetlerinin belirlenmesi ve devlet kayıtlarına geçmesini sağladık. Kıbrıs’ta ulusal güvenlik konuları üzerinde etkin çalışmalar yürüttük. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Rusya’dan S-300 hava savunma sistemleri satın alıp bunu adaya konuşlandırma girişimini, zorlayıcı askeri/politik kriz yönetim yöntemleri ile engelledik.

Kendisi ile çalışmak bir ayrıcalıktı. Çok yüksek bilgi, birikim, dayanılması güç bir tempo ve özveri gerektiren bu görevleri yaparken personelin en büyük motivasyonu, Korgeneral Vural Avar’ın gözleri ile bizi seven, teşvik eden okşamasıydı. Değerli Eşi Tuna Avar, hepimiz için “komutan eşi” değil, “Tuna Abla” oldu.

MESLEK CİNAYETİ

Hayatını bu ülkenin çıkarlarını korumaya adamış bu fedakâr Türk evladı, bir kumpas dava ile mahkûm edildi, O’nu ve diğer komutanları aşağılayıp daha da ezmek ve hükümlü FETÖ hainleri ile aynı konuma getirmek için rütbelerinin alınmasına da karar verildi.

  • Söz konusu olan, “Er Vural Avar“ın bedeni üzerinden TSK’ye onuru ile hizmet etmiş olan herkese karşı işlenmiş bir meslek cinayetidir.

İçten dileğim, AYM’nin bu dosyayı bir an önce ele alması, devletimizi bu utanç verici yargı kararının ayıbından kurtarması ve komutanlara onurlarını ve rütbelerini en kısa zamanda iade etmesidir.

Ruhu şad olsun.

Aramızdan ayrılışının 49. yılında Büyük komutan, büyük diplomat ve büyük devlet adamı, II. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’den iki anı

Dr. Onur ÖYMEN

Aramızdan ayrılışının 49. yılında Büyük komutan, büyük diplomat ve büyük devlet adamı, II. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’den iki anı:

Lozan’da İsmet Paşa her vesileyle Türkiye’nin egemenlik haklarından söz ediyor, bundan hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğimizi vurguluyordu. Lord Curzon bu sözü duymaktan rahatsız olmuştu. Özel bir görüşmede şöyle dedi:

  • “İsmet sen bana tıpkı laternayı hatırlatıyorsun. Bizi bıktırıp usandırıncaya kadar hep aynı havayı çalıyorsun. Milli egemenlik, milli egemenlik, milli egemenlik. Bu sözü duymaktan hepimize
    gına geldi.”

İnönü, Curzon’un bu yakınmalarına 6 Ocak 1923 tarihindeki resmi toplantıda şöyle yanıt vererek görüşlerini tutanaklara geçirdi:

  • “Türk egemenliğinden çok söz etmiş olmamamızdan yakınılmıştır. Burada bağımsızlığının bilincine varmış ve adaletli bir barışa ulaşmak isteyen bir ulusu temsil etmekteyiz; biz Konferansa eşitlik içinde işlem göreceğimiz güvencesiyle geldik; egemenliğimizden sık sık söz etmek durumunda kalmışsak, bize egemenliğimizi çiğneyecek nitelikte yapılmış tekliflerle, buna zorlanmış olmamızdandır; egemen başka hiçbir devlet bu nitelikte tekliflerle karşılaşmamıştır. Türk halkının her şeyden önce, bağımsız başka herhangi bir ulus gibi işlem görmeye hakkı vardır.”

İsmet Paşa anılarında, bir gece Lord Curzon ile yaptığı bir konuşmayı anlatıyor. Curzon’un yanında Amerikan delegesi Chaild da var. Bu görüşmenin 15 Ocak 1923 gecesi olduğu anlaşılıyor. İsmet Paşa’nın anısı şöyle:

“Lord Curzon bana dedi ki: Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddetseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız? Fransızlardan mı?”

  • Ben, “Evet” dedim. Curzon sözlerine devam etti: “Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.”

Lord Curzon’un sözleri bittiği zaman, kendisine dedim ki:

  • “Şimdi meseleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz.”
  • “Hakikat şudur ki, İkinci Cihan Harbi kapının önünde görününceye kadar mali bakımdan bize kolaylık gösterilmemiştir. Ve Türkiye kendisini kendi alın teri ile tamir ederek İkinci Cihan Harbini idrak etmiştir.

Lord Curzon’un bu sözleri o gün, Konferansın İngilizlerin istediği gibi sonuçlandırılması için İsmet Paşa’nın üzerinde baskı yapmak amacıyla söylenmiş bile olsa uzun vadede İngilizlerin ve diğer büyük devletlerin Türkiye’ye karşı, ileride verecekleri kredileri nasıl siyasal koşullara bağlayabileceklerinin işareti olmuştur. Nitekim İsmet Paşa yıllar sonra yaptığı bir konuşmada, Curzon’un bu sözlerini hiç unutmadığını ve Cumhuriyet kurulduktan sonra devleti idare ederken borç almamaya, devleti kendi kaynaklarımızla kalkındırmaya büyük özen gösterdiğini söylemiştir.

Saygılar, sevgiler..

Evde vitaminli serumla tedavi ilanları halk sağlığına tehdit

Uzmanlar ‘evde vitaminli sıvıyla’ tedavi ilanlarının
halk sağlığını tehdit ettiğini belirtti

İstanbul’da hastaları evde vitaminli serumlarla 900 TL karşılığında iyileştireceğini iddia eden ilanlar yapıştırıldı. Prof. Dr. Ahmet Saltık,
Bilimsel değil. Suç işliyorlar. Ciddi komplikasyonlara neden olabilir” dedi.

İstanbul’da otobüs durakları, elektrik direkleri gibi belirli alanlara, “evde vitaminli serum” başlıklı ilanlar yapıştırıldı. İlanda, genel vücut ağrısı, halsizlik, grip gibi şikâyeti (yakınması) olanların, ağrı kesici ve vitamin içerikli serumlarla evde tedavi edilebileceği bilgisi yer aldı. İlanda yer alan telefon numarasından ulaştığımız kişi, özel bir hastanede hemşire olduğunu belirterek, isteyen herkese 900 lira ücret karşılığında evinde serum uygulayabileceğini söyledi. Kişi sayısı artarsa grup indirimi uygulayacağını vurgulayan kişi,

  • “Antibiyotik içermediği için yan etkisi de bulunmuyor” dedi!

“AÇIKÇA SUÇ İŞLİYORLAR”

Konuya ilişkin Cumhuriyet’e konuşan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık,
tıbbi bilgisi bulunmayan kişilerin ve kimi sağlık çalışanlarının sağlığı ticarete dönüştürerek, insanların yaşamlarını tehlikeye attığı konusunda yurttaşları uyardı.

Tıbbi tedavi uygulamak için tek yetkilinin “Hekim” olduğunu belirten Prof. Dr. Ahmet Saltık,

  • “Bu eylem 1219 sayılı yasanın 25’inci maddesine göre açıkça suç oluşturur.
  • Hekim, tıbbi bir talimat (order) düzenlemeden hemşirelerin tedavi uygulama yetkisi yoktur.
  • Damar yolu açarak yapılan bu uygulama, son derece ciddi komplikasyonlara neden olabilir.
  • Dolayısıyla, bu tür uygulamalar, mutlaka hekim talimatı ve gözetimiyle, bir sağlık kurumunda yapılmalıdır.
  • Çevrede bulunan bu tür yasadışı uygulamalar, yerel yönetimlerce izlenmelidir.
  • Yetkililer, halk sağlığını tehdit eden bu tür bilim dışı ilanların asılmasına, asılı kalmasına izin vermeyerek yasal işlem başlatmalı” ifadelerini kullandı.

“BÖYLE İSTEK BİLİMSEL DEĞİL”

Hastaları, serum tedavisi için ısrar etmemeleri konusunda uyaran Ahmet Saltık,

“Böyle bir istem bilimsel değil. Hastalar, tedavilerini kendileri belirleyemez. Eğer hekim gereksinim duyarsa damar içi sıvı tedavisi uygular. Sıklıkla, bu hastalar yatırılarak tedavi edilir. Hekim gerek duymuyorsa hastaların serum istemi yersiz ve yanlıştır. Sağlık emekçilerine verilen eğitimlerin kapsamı genişletilmeli. Bu tür ihlallerle karşılaşmamak için sorumlulukların ve etik kuralların daha iyi öğretilmesi gerekir.” dedi.

Halil Çivi Şiiri : SÖMÜRÜ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi
01 Ocak 2023, Çiğli / İzmir

Değerli Dostlar,

2023 yılı, her konuda ve her alanda hepinizin beklenti ve umutlarınızın gerçekleştiği bir yıl olsun. Bu duygu ve dileklerle, 2023 yılının ilk gün ürünü olan bir şiirimi sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım hoşunuza gider.
***

SÖMÜRÜ

Siyasetin endazesi bozuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Hukuka, ahlaka mezar kazıldı,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Kutsalları tekeline aldılar,
Din, mezhep, ırk … diye halkı böldüler,
Birliğin özüne fitne saldılar,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Irkçılığı dincilikle kardılar,
Sentez diye ambalaja sardılar,
Kabul etmeyeni düşman gördüler,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Demokrasi öcü gibi görüldü,
Özgür düşünenden hesap soruldu,
Farklı olanlara kara sürüldü,
Irkı, dini sömürenler çoĝaldı.
Xxx
Yalancılık arşa kadar ulaştı,
Ticarete hile, tuzak bulaştı,
Doğrunun payına dışlanmak düştü,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Yetim, öksüz bir kenara atıldı,
Helal kazançlara haram katıldı,
Kulun hakkı afiyetle yutuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Siyasiler her kutsalı sömürdü,
Yoksulun malını varsıl kemirdi,
Cehaleti sömürenler semirdi,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Cehalet tohumu ekenler arttı,
Dinbazlar din diye hurafe sattı,
Dinden geçinenler yükünü tuttu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Eğitim çarkının mili bozuldu,
Bilimin, tekniğin pili bozuldu,
Çağdaş öğretimin yolu bozuldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Çete, mafya her köşeye nam saldı,
Emekliler yoksulluktan bunaldı,
Mutlu olmak öbür dünyaya kaldı,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Yalakalık olmuş geçimin yolu,
Yandaşların küpü haramla dolu,
Mazlumun, garibin yok kara çulu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Dinbazlar toplumun baştacı oldu,
İşçiler patrona duacı oldu,
Sabır yoksulların ilacı oldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Atatürk’e binbir kara çaldılar,
Kimlikçilik yapıp bizi böldüler,
Din kisvesi ile halkı yoldular,
Irkı, dini sömürenler çoğaldı.
Xxx
Toplum aymazlıktan ayılmaz oldu,
Aydınların sesi duyulmaz oldu,
Laik Cumhuriyet sayılmaz oldu,
Irkı, dini sömürenler çoğaldi.
Xxx
Halil Çivi söyler işin özünü,
İnsanlar uyansın, açsın gözünü,
Uykuda kalanlar dövsün dizini,
Irkı dini sömürenler çoğaldı.
Kutsalları sömürenler çoğaldı.
Xxx

Türkiye’nin tarihsel dönemeci!

authorMERDAN YANARDAĞ

SİYASET 01.01.2023 BİRGÜN

Önce durumu somut olarak tespit edelim; Türkiye artık eski deyimle seçim “sath-ı mailine” girdi. Bu deyim, “eğik düzlem” anlamına gelir ve artık durdurulması ya da geri çevrilmesi mümkün olmayan bir süreci anlatmak için kullanılır. Dolayısıyla, bütün toplumu ve ülkeyi sarsacak bir olay (doğal afet vb.) veya ağır sonuçlar yaratacak bir siyasal gelişme (topyekûn savaş gibi) olmadığı sürece, 2023 seçimlerini engellemek/iptal etmek mümkün değildir.

Tarihsel ve siyasal bakımdan bütün iç ve dış iktidar dinamiklerini yitiren, sadece türdeş olmayan kimi toplum kesimlerinin ideolojik motivasyonlu (İslamcılık-muhafazakârlık) desteğine dayanan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Sınıfsal bakımdan ise yeni gelişen bazı sermaye çevrelerinin çıkar ittifakını yöneten Erdoğan-AKP kliğinin, tek meşruiyet kaynağı seçimlerdir. Bu nedenle, siyasal İslamcı iktidarın bu seçimlerden kaçması, kendisinin tek meşruiyet kaynağını da imha etmesi anlamına gelecektir. Bu durumda ülkeyi yönetmesi imkânsızdır.

Bu seçimde ikilem basit, gerilim ise çok yüksek… Çünkü hem iktidar hem de muhalefet çevreleri bu seçimlere tarihsel bir anlam yüklüyor. Toplumun kaderinin yeniden belirleneceği, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir yol izleneceğinin yeniden tayin edileceği bir seçime gidildiği görüşü ağırlık kazanıyor. Bu değerlendirmenin pek de yanlış olduğu söylenemez.

O halde duruma biraz daha yakından bakalım.

TARİHSEL HESAPLAŞMA

Toplum; Cumhuriyet ile en yüksek noktasına ulaştığı 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme rotasını ya yeniden kuracak ya da Emevi yobazlığına teslim olarak kıytırık bir Ortadoğu ülkesi haline gelecektir. Diğer bir ifade (Başka bir anlatım) ile Türkiye ya modern dünyanın bir parçası olacak ya da İslam dünyasının hala aşamadığı ortaçağın karanlığına sürüklenecektir. İkilem basitçe budur. Giderek şiddetlenen ve bütün toplumu saran gerilimin kaynağı da aynı ikilemde yatmaktadır.

Türkiye, geçen yüz yılda yarım bıraktığı bir hesaplaşmayı tamamlamak zorundadır. Dinci gericilikle hesaplaşmasını bitirememiş, dinciliğin eleştirisini tamamlayamamış hiçbir toplumun gerçek anlamda modernleşmesi ve aydınlanması, -bu anlamda, burjuva karakterli bir demokratikleşmeyi gerçekleştirmesi bile- mümkün değildir.

İhanete uğrayan Cumhuriyet, iktidarına son verdiği güçlerle önce uzlaşmış sonra da teslim olmuştur. Cumhuriyeti cami avlusunda terk edenler, kaderlerini de cemaatin insafına bırakmıştır. Batının kendi değerlerine ihaneti ise, bu süreci tamamlayan bir işlev görmüştür. Bir ülkenin, gericilikle tarihsel hesaplaşma defterini kapatmadan, o yükle yoluna devam etmesi imkânsızdır. Dolayısıyla; eğer

  • Türkiye dinci gericiliği aşamaz ise,
    hibrit bir rejime ve topluma sürüklenerek en iyi olasılıkla Pakistanlaşacaktır.

HATA YAPMA LÜKSÜ YOK!

Bu nedenle, -eğer tarih ertelenmez ya da öne alınmazsa- önümüzdeki 6 ay içinde yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri, yukarıda da altı çizildiği gibi, her hangi bir siyasal yarış olmanın çok ötesinde bir anlam kazandı. İslamcı faşizan iktidar, özellikle AKP liderliği bu durumun bilincinde görünüyor. O nedenle bütün gücüyle Cumhuriyetin tasfiyesini tamamlamaya, düşük yoğunluklu da olsa bir İslami rejim kurma hedefine ulaşmak için çalışıyor.

Bu amaçla, ne yasa ne hukuk tanıyor. Dahası, elinde tuttuğu devletin bütün olanaklarını kullanıyor.

Siyasal sahtekârlık, hile, baskı, adli ve polisiye güçleri kullanmak gibi her yöntemi meşru sayan bir tutum izliyor. Sonuç olarak önümüzde, siyasal ve toplumsal bakımından sert, çatışmalı ve ülkenin canını yakabilecek bir süreç bulunuyor.

  • Ancak, eğer gereği yapılır ve doğru bir siyasal mücadele hattı kurulabilirse,
    bütün rezervlerini tüketen, siyasal ve ideolojik bir iflas yaşayan İslamcı hareketin
    başarı şansı bulunmuyor
    .

Büyük bedeller ödense de, toplumun Arap-Selefi yobazlığına teslim olması imkânsız görünüyor. Ancak, bu ifadenin şartlı bir cümle olduğunu da unutmamak gerekiyor. Eğer gereği yapılırsa…

SİYASAL VE TARİHSEL ÖMÜR

Siyasal ömrünü tamamlayan Erdoğan-AKP iktidarı, tarihsel ömrünü uzatmaya çalışıyor. Ne yazık ki, bunu son 7 yıldır başardığı da ortada. İslamcı iktidar gücünü önemli ölçüde, devlet aygıtını elinde tutmaktan, muhalefetin dağınıklığı ve programsızlığından alıyordu. Muhalefetin ulusa önderlik etmek konusundaki kapasite eksikliği, İslamcı iktidarın en büyük güç kaynağını oluşturuyordu. Bu boşluğun belli ölçülerde doldurulduğu bir dönemden geçiyoruz. Fark budur.

Çıkış, seçimlere bir “devrim” anlamı yüklemeden, AKP-MHP bloku karşısında gerçek bir seçenek oluşturmaktan geçiyor. CHP öncülüğünde oluşturulan Millet İttifakı / Altılı Masa böyle bir seçeneği oluşturacak mümkün ve en büyük güç gibi görünüyor. Bu ittifak, tam olarak cumhuriyetçi, halkçı, aydınlanmacı, kamucu, laik ve yurtsever bir seçenek olmasa da kazanmaya en yakın seçenek olma özelliğini de taşıyor. HDP’nin merkezinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği de Altılı Masa ile hem eleştirel bir ilişki hem de koordineli bir tutum izlemelidir. Altılı Masa ya da Millet İttifakı’nın en önemli eksiği soldur. Dolayısıyla bu ittifakı bir sol eleştiri altında tutmak, hem gerekli hem de tarihsel bir görevdir.

Eğer, önümüzdeki seçimler toplumun kaderini yeniden belirleyecek bir öneme sahipse, hile yapılmasına, halkın iradesinin çalınmasına asla izin verilmemelidir. Bu olasılık yüksektir. Ama seçimlerde hile yapmak yasalar önünde hala suçtur. Bu unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu olasılığa karşı, yani ülkeyi kaosa sürüklemeyi bile göze alan bir güçle, gerekirse aynı şekilde mücadele etmeye hazır olunmalıdır.

GERİCİ-FAŞİZAN BLOK YENİLEBİLİR!

Çok açık ki, Erdoğan ve kadrosu iktidarı kaybetmekten fena halde korkuyor. Bu nedenle kolay kolay pes etmeyecektir. Çünkü ağır bir hesap sorma dalgasıyla karşılaşma olasılığı çok yüksektir. Dolayısıyla, Erdoğan-AKP iktidarı, geleceğini güvenceye alacak bu seçimi kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaktır.

  • AKP’nin yolun sonuna geldiği, dirense bile bu sondan kaçamayacağı açıktır.

Erdoğan ve partisinin tarihsel ömrünü uzatacak tek şey; muhalefetin ahmakça hataları, toplumcu güçlerin tarihsel süreci doğru okuyamamaktan kaynaklanacak yanlış siyasetleri ve beceriksizlikleri olacaktır.

İslamo-faşist yükselişin sert bir kırılmaya uğratılmasının toplumsal, tarihsel ve siyasal koşullarının büyük ölçüde oluştuğunu söyleyebiliriz. Henüz kurulu düzenin sınırları dışına çıkmaya hazır olmasalar da, geniş toplum kesimlerinin tepkilerini seçim sandıklarına yansıtacakları öngörülebilir.

Yapılacak iş, seçim güvenliği için daha çok çalışmak,
sandıklara ve halkın iradesine etkili bir şekilde sahip çıkmaktır.

Özellikle seçim gecesi olası bir hile ya da sahtekârlık girişimine anında ve etkili bir şekilde karşı koymak, eğer sokaktan gelecek bir saldırı söz konusu olursa, sahada da yanıt vermeyi göze almaktır.

Cumhuriyet Devrimi’nin 100. yılına mücadele azmiyle merhaba!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr

01 Ocak 2023, Cumhuriyet

Dünyanın döndüğünü savunmanın kilise karşıtlığı olarak değerlendirildiği günler artık geride kaldı; bugün aklı başında kimse dünyanın yerinde sabit durduğunu savunmuyor. Hatta Vatikan, kilise tarafından yargılanan Galileo Galilei’den 366 yıl sonra özür bile diledi…

Tarihte bağnaz dincilerin tepki gösterdiği isimlerden biri de Charles Darwin’di.

  • Tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla birkaç ortak atadan evrildiğini
    savunduğu için kıyamet koptu.

Sonunda İngiliz Anglikan Kilisesi, Darwin’in ölümünden 126 yıl sonra, ünlü bilim insanından özür diledi. O’nu yanlış anlayıp, yanlış tepki verdiklerini ve başkalarının da O’nu yanlış anlamasına neden olduklarını itiraf ettiler…

Galilei, kazığa geçirilip yakılmaktan kurtulmak için görüşlerini inkâr etmek (yadsımak) zorunda kalmıştı. Bir diğer (başka) İtalyan bilimadamı Giordano Bruno ise dünyadan başka pek çok gezegen bulunduğunu söylediği için 1600 yılında Katolik Kilisesi’nin kararıyla yakılarak öldürüldü. O da Tanrı’yı reddetmiyordu oysa… Sadece (Yalnızca) Tanrı ile evrenin aynı gerçeğin iki farklı yansıması olduğunu söylüyordu.

Darwin ise dini inancını “agnostik” (bilinemezci) olarak tanımlasa da O’nun kaderi Bruno’nun ve Galilei’nin kaderinden farklıydı. Bunun nedeni, Bruno’nun yakıldığı 1600’den Darwin’in doğduğu 1809 yılına kadar olan dönemde, insanlığın Aydınlanma ekseninde kat ettiği yoldur. Rönesans’ın açtığı yolda ilerleyen toplumlarda zaman içinde din ve devlet işlerinin ayrılması noktasına gelinmiş, bilimsel özgürlükte mesafe alınmıştı.

DEVRİM KARŞITLARININ İKTİDARI

Batı’nın, ortaçağın tutucu skolastik felsefesinden kurtulup Rönesans’ın özgürlük kavramından Aydınlanma’ya uzanması, tarihin en önemli süreçlerinden birisi. Yıkıcı (Yakıcı?) gerçek şu ki; şeriatın hüküm sürdüğü Osmanlı, bu süreci fena halde ıskaladı…

  • Aydınlanma’nın yaşadığımız topraklara gelişi,
    1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla oldu.

Batı’nın yüzyıllar önce ulaştığı aşamayı halka yaşatmak için, dogmayı reddedip aklın egemenliğini ve laik hukuku savunan, emperyalizme karşı gelip halkın kendi kaderini (yazgısını) kendisinin belirlemesi ilkesini hayata (yaşama) geçiren Mustafa Kemal Atatürk, hâlâ dincilerin hedefidir.

  • Türkiye, 21. yüzyılda tarikatçıların yürüttüğü karşıdevrime sahne oluyor.

Tarih kitapları ileride 2002-2022 Türkiye’sini anlatırken siyasal İslamcıların Cumhuriyet kazanımlarını birer birer yok edişinden, Evrim Teorisinin (Kuramının) müfredattan çıkarılışından, devlet kurumlarını yönetenlerin Atatürk’e lanet okuyuşundan, tarikatların ve cemaatlerin devlete çöküşünden, “Şahsım Devleti”nden, emekçilerin ve kadınların haklarındaki gerilemeden, yargının siyasallaşmasından, üniversitelerde bilim insanlarına yapılan zulümden söz edecek…

O kitaplar gerçekleri yazarsa, yıllar sonra bunları okuyanlar, bizim Galilei, Bruno ya da Darwin’e yapılanları okurken hayrete düştüğümüz gibi hayrete düşecek.

  • Laiklik karşıtı odak haline gelmiş, emperyalizm güdümlü bir iktidarın hukuku hiçe sayan baskısını ve yağmasını okuyacaklar…

100 YIL GEÇTİ AMA…

Batı’daki durumu ve Cumhuriyet Devrimi’nin Aydınlanma boyutunu değerlendirirken insanın aklına şu soru geliyor:

Acaba bazılarının (kimilerinin) Cumhuriyet Devrimi’nin değerini anlaması için, kilise özürlerinde olduğu gibi en az 100 yıl geçmesi mi gerekiyor?

Ne hazindir ki 100 yıl geçti ama siyasal İslamcılar, İkinci Cumhuriyetçiler ve
laik Cumhuriyet düşmanları akıllanmadı; emperyalizm güdümlü olduklarından
akıllanmaları da olanaklı görünmüyor.

Bu nedenle bizdeki durum Batı’nın ortaçağından daha vahim. 

  • Laik Cumhuriyetin 100. yılının kutlanacağı 2023’te, onu tamamen kaybetme
    (tümüyle yitirme) riskiyle karşı karşıyayız.

Bazıları, bırakın 100 yıl sonra Cumhuriyet Devrimi’nin değerini anlamayı, ona son darbeyi indirmek için hazırlık yapıyor. 

İşte bu gerçeğin bilinciyle eşitlik, özgürlük, laiklik ve hukuk devleti için daha da güçlenen mücadele azmiyle yeni yıla merhaba!