Etiket arşivi: Yurtta Barış Dünyada Barış

Yılmaz ÖZDİL : Milli

Milli

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 07.10.2017

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Osman Çakmak. Komandoydu.
Kara kış, saat sabahın beşi, Şırnak’ın ürkütücü görünümlü Besta Vadisi’ni yoğun sis kaplamıştı, göz gözü görmüyordu, üstüne bardaktan boşanırcasına sağanak başladı, termal kameralar çalışmıyordu, mayına bastı, sol bacağı diz altından koptu, öğle saatlerinde helikopter gelene kadar o halde direndi, Diyarbakır’a, oradan GATA’ya götürdüler, ameliyat üstüne ameliyat, 10 sene kardeşim, 10 sene sürdü tedavisi… Bir gün, dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt geldi rehabilitasyon merkezine, gazilerle sohbet ediyordu, Osman koltuk değneğiyle öne çıktı, “komutanım ben iyileştim, lütfen yardımcı olun, gene bölgeye gitmek istiyorum” dedi… Komutanın gözleri buğulandı, elini omzuna koydu, “vatan görevi illa vuruşarak olmaz oğlum” dedi, “vatan için mücadeleye devam etmek istiyorsan, futbol oyna, ay yıldızlı formayı o şekilde taşı.”
*
Alican Kuruyamaç. Trafik kazası geçirdi. Sağ bacağı diz üstünden kesildi.
Muhammed Yeğen. Bir bacağı kısa doğdu.
Rahmi Özcan. Sağ bacağı doğuştan sorunluydu, 12 defa ameliyat oldu, dizden kesildi.
Feyyaz Gözüaçık. Doğuştan bir bacağı yok.
Serkan Dereli. Doğuştan bir bacağı yok.
Barış Telli. Henüz dört yaşındayken trafik kazası geçirdi, sağ bacağı gitti.
Fatih Şentürk. Motosiklet merakı, kaza, sol bacağı gitti.
Fatih Karakuş. Çocukken yüksek gerilim hattına dokundu, sol kolu yok.
Selim Karadağ. Bebekken yanlış iğne yapıldı, kolu gelişemedi, kısa kaldı.
Kemal Güleş. 11 yaşındayken mahallede arkadaşlarıyla oynuyordu, bir inşaat yıkımı vardı, onu seyrediyorlardı, kepçe aniden yuvasından fırladı, üstüne düştü, sol bacağını dizüstünden kaybetti.
Ömer Güleryüz. Bebekken havale geçirdi, sol bacağı gelişemedi, kısa kaldı.
Mehmet Yunsur. Çocukken tarlada ayağını saman makinesine kaptırdı, koptu.
*
Ampute futbol milli takımımız bu.
*
Uğur Özcan. Cudi dağında mayına bastı.
Sol ayağını dizaltından kaybetti. Başantrenörümüz.
*
Mustafa Kemal’in askeri Osman Çakmak, kaptanımız.
*
Eli ayağı tutan acizler ülkesinin… İnsanüstü yetenekli evlatlarıdır onlar.
*
Engelleri farklıdır. Ortak özellikleri ise…
Terör, trafik kazası, iş kazası, sağlık faciası.
Bu memleketin halledemediği sorunlarının milli takımıdır!
*
Ve eminim haberiniz yoktur ama, şu anda Türkiye’nin evsahipliğinde, İstanbul’da, Avrupa Şampiyonası finalleri var. Yukarıda isimlerini saydığım Türk milli takımı, Almanya’yı 7-0, Gürcistan’ı 9-0, turnuvanın dişli takımlarından İspanya’yı 4-0 yendi, hiç gol yemeden grubunu birinci tamamladı, çeyrek finale çıktı.
Haberiniz yoktur… Çünkü sayın dümbük basınımız lütfedip bu haberi vermiyor.
*
Dört defa dünya üçüncüsü olduk, bir defa Avrupa ikincisi olduk. Riva’daki Hasan Doğan Milli Takımlar Tesislerinde düzenlenen Avrupa Şampiyonası, bugüne kadar düzenlenmiş olan en geniş katılımlı turnuva, şampiyon olmak istiyoruz… Türkiye, İspanya, Almanya, Gürcistan, Polonya, İtalya, Belçika, Fransa, Rusya, İngiltere, İrlanda, Yunanistan var.
*
Bugün saat 18’de, çeyrek finalde, son dünya şampiyonu Rusya’yla oynayacağız. Engelleri nedeniyle evine kapanan, dünyaya küsen, sosyal hayatın dışında kalan, kendisini tükenmiş hisseden, “ben artık yapamam” diyen milyonlarca insanımız için… Cesaret kaynağıdır bu kahramanlar, rol modelidir.
*
Sapasağlam insanlarını “ampute” yapma konusunda dünya şampiyonudur Türkiye… Hiçbirimiz Messi olamayız, Ronaldo olamayız ama, bir gün hepimiz “ampute” olabiliriz.
En başta Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray taraftar grupları olmak üzere, imkanı olan herkesi “milli görev”e davet ediyorum.
*
Futbol, zannedildiği gibi ayakla oynanmıyor, yürek’le oynanıyor. Spor denilen kavram, illa bedenle yapılmıyor, ruh’la yapılıyor. Tarihi başarısızlıklara rağmen 12 milyon euro alan imparator’ların 3.5 milyon euro daha almak için noterden ihtarname çektiği ülkede… Para pul istemiyorlar. Şan şöhret istemiyorlar. Sadece destek istiyorlar. Birazcık destek.
======================================
Dostlar,

Teşekkürler değerli yazar Yılmaz Özdil
Bu yazı toplumuza çok yönlü bir uyarı ve katkıdır..
Araştırmacı – gazeteci Özdil, emek vererek çok önemli konuları buluyor, terleyerek araştırıyor ve önümüze koyuyor.. Bu yazısında öncelikle 3 büyük futbol kulübüne çağrı yapıyor..
İyi de, bu ülkenin bir de Spordan sorumlu Bakanlığı yok mu?
Ülke genelinde spora dönük politikalar geliştirmek, sorun alanlarını belirlemek ve bilimsel çözümler üretmek başlıca bu Bakanlığın görevi değil mi?

Sayın Özdil’in ya aklına gelmedi (!)  bu yönde bir çağrı, ya da oradan hiçbir çözüm çıkmayacağı kabulü ile çağrısını başka yerlere yönlendirdi.
Peki, siyasal iktidarlar bir ülkede ne işe yararlar ?
Soru çok yakıcı ve ürkünç (vahim) değil mi??

Az önce öğrendik, ampute milli takımımız Polonya’yı 2-0 yenerek finale kaldı! Helal size!
Finalde rakibimiz İngiltere!

Hepsi bir yana; insanların yaşamlarını sağlıklı – engelsiz sürdürmeleri için elden gelen her şeyi yapmak insanlık olarak hepimizin borcudur.

  1. Nitelikli ve koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli kamusal bir sağlık sistemi ve
  2. YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ 2 vazgeçilmezimiz olmalı!

Sevgi ve saygı ile. 08 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Yıldırım Koç : Sovyetler Birliği’nin yanlış politikaları

Sovyetler Birliği’nin yanlış politikaları

Yıldırım KoçYıldırım Koç

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Cumartesi günkü yazımda, Sovyetler Birliği’nin resmi dış politika tarihi kitabına dayanarak, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’ye ilettiği talepleri ele almıştım.

Halkçılar ve milliyetçiler, Sovyetler Birliği’nin 1945-46 yıllarında Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliğiyle bağdaşmayan talepler ileri sürdüklerini düşünmektedir. Bilimsel sosyalist düşünceyi Sovyetler Birliği’nin dış politikasıyla özdeşleştiren bazı sosyalistler de, bu konudaki anti-komünist propagandalara tepki olarak, böyle bir talebin olmadığını ileri sürerek büyük yanlış yapmaktadır.

Sovyetler Birliği, insanlık tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir devlettir. İkinci Dünya Savaşı’nda gerek Stalingrad direnişiyle, gerek büyük Kursk savaşıyla, Nazi ordularının belkemiğini kıran ve Amerikan-İngiliz-Fransız ordularının Normandiya çıkartmasını mümkün kılan, Kızıl Ordu’dur. Avrupa’yı faşizmden kurtaran ana güç, Sovyetler Birliği’dir. Ancak aynı Sovyetler Birliği, kendi ulusal çıkarlarını ön planda tutarak, Türkiye’den haksız taleplerde bulunmuştur. Bilimsel sosyalizmi benimseyenler, bu nesnel gerçeği reddederlerse, halkçıların, milliyetçilerin ve bilimsel sosyalizmi benimseyenlerin birlikteliği sağlanamaz.

BİLAL ŞEN’İN YAZDIKLARI

Bilal Şen, eski TKP’nin üyesiydi. 1945 İleri Gençler Birliği ve 1951-52 TKP tevkifatlarında hüküm giydi. 1957 yılından itibaren (AS: başlayarak) Bulgaristan’da Bizim Radyo’da çalıştı. 1965 yılında TKP’deki görevlerine son verildi. 1973 yılında TKP’nin atılım döneminde TKP’de yeniden görev aldı.

Bilal Şen, 2000 yılında yayımlanan “Sovyet Kaynaklarında Boğazlar ve Stalin” başlıklı makalesinde Sovyetler Birliği’nin Boğazlar’da üs talebini anlatmaktadır.

Bilal Şen, ayrıca, “Arhiv Vneşhey Plitiki Rossiyskoy Federatsii, Çernomorstie Prolive, Sbornik Dokumentov, 1917-1946, M., 1947, c.160” kaynağına dayanarak, Türk büyükelçisi Selim Sarper’le ilgili şöyle yazmaktadır: “Molotov’un İngiliz temsilcisine verdiği 20 Temmuz 1945 tarihli cevabî notaya göre, bu görüşmede Türk temsilcisine ‘benzer bir anlaşma, ancak Boğazlar sorunundan başka, 1921 yılında Sovyetler Birliği’nden gaspedilip Türkiye’ye katılan topraklar sorununun çözümü koşulu ile düşünülebilir.’ demiştir.”

Bilal Şen, “Novey Mir, no.5, 1991, s.198” kaynağına dayanarak da şunları yazmaktadır: “Karşılıklı nota alışverişlerine son verilince taraflar, Boğazlar Konferansı toplama düşüncesini bir tarafa bırakmışlardır. Bundan sonra Stalin diplomatik arenadaki çabalarını başka alana aktarmıştır. Bunun bir örneği, ‘…Boğazlar bölgesinde askersel üs ve Ermeni ve Gürcü topraklarının geri verilmesi istekleriyle Sovyet, Ermeni ve Gürcü hareketini organize etmesi’dir.” (Bilal Şen, “Sovyet Kaynaklarında Boğazlar ve Stalin,” Tarih ve Toplum, Aralık 2000, s.13-18.)

CÜNEYT AKALIN’IN YAZDIKLARI

Cüneyt Akalın da Soğuk Savaş, ABD ve Türkiye-1 kitabında şunları yazmaktadır: “Kanımca, bu iki noktada ikili bir hata yapılıyor. Türk yönetiminin Sovyet taleplerini olabildiğince büyüterek, abartarak, gürültü kopararak kendini acındırmaya, haklı göstermeye çalışması ne kadar yanlışsa; hiçbir şey olmamış gibi davranmak da o kadar yanlıştır. Sovyetler’in 1946’da verdiği iki notada belirtilen 5. nokta, yani Boğazlar’ı birlikte savunma talebi T.C.’nin egemenliğiyle bağdaşmayan bir taleptir.” (Cüneyt Akalın, Soğuk Savaş, ABD ve Türkiye-1, Olaylar-Belgeler, 1945-1952, Kaynak Yay., İstanbul, 2003, s.206. Cüneyt Akalın’ın bu konuda daha kapsamlı araştırması için bkz., “Sovyet Talepleri İddiaları ve Gerçekler,” Teori, Şubat 2005, s.12-22.)
====================================

Teşekkürler değerli dostumuz Yıldırım Koç…

Büyük ATATÜRK‘ün ‘‘İstiklal-i tamme” diye adeta gırtlağını parçaladığı sorun işte tam da budur. Emperyalizmin Batı’sı, Doğusu, Kuzeyi, Güneyi yoktur. Güçlenen her devlet emperyal boyuta tırmanmak ister ve bu amaçla da gücüne göre emperyalist politikalar güder,  hedefler koyar. Ne yazık ki, Komünist rejimle yönetildiği dönemlerde, daha 3. onyılını tamamlamamışken (Büyük Rus Devrimi Ekim 1917), 2. Büyük Paylaşım Savaşında sağladığı gücü (prestiji) kötüye kullanarak, J. Stalin dönemimde ülkemizin egemenliği ve toprak bütünlüğüne dönük kabul edilemez istemlerde bulunabilmiştir!

Oysa, Mustafa Kemal‘in destansı komutası ile başarılan Çanakkale savunması (1915) sayesinde devrimci Bolşevik güçler Menşevikleri iktidardan indirerek Sosyalist bir rejim kurmuş ve SSCB devleti ortaya çıkmıştı (1917). Gerçekte ödenmesi çok güç bir vefa borcu vardı Bolşeviklerin. Nitekim Rus Devrimi ile birlikte, daha önce İngiltere-Fransa ile bağıtladıkları gizli Sykes-Picot Anlaşmasını açıklayarak Osmanlı devletinden kalanları nasıl paylaşacaklarına ilişkin plandan geri çekilmişlerdir. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk Kurutuluş Savaşı’na da son derece önemli katkılar vermişlerdir (askeri, parasal, diplomatik, Doğu sınırından çekilip güvence vererek).. Bir anlamda Çanakkale savunmamıza borçlu oldukları Bolşevik Devrimi adına vefa borçlarını ödemişlerdi. (bkz. Moskova ve Gümrü Anlaşmaları)

Ne var ki, dış politikada – uluslararası ilişkilerde şaşmaz kural ülkelerin dostlukları ve duygusal bağları – ilişkileri değil; çıkarlarıdır. Stalin’in SSCB’si bu bağlamda, kendilerince zamanlaması ve içeriği doğru gözükse de hatalı bir yol izlemişlerdir. Nitekim Türkiye’yi bir müttefik komşu olarak yitirmiş ve Batı Emperyalizminin kucağına – NATO‘ya itmişlerdir. Bu politikanın küresel ölçekte emperyalist aktörlerin bir paylaşım kurgusu olup olmadığını savlayacak kanıt elde yok.

Kuşku yok komşu ülkeler başta olmak üzere Dünyadaki tüm devletlerle karşılıklı çıkarlara saygılı işbirliği anlaşmaları yapılabilir, yapılmalıdır. Ancak karşı – öteki taraf yaratacak, hasım – düşman doğuracak yapay ve zorlama bağlaşımlardan (ittifaklardan) kaçınmak gerekir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa döneminin Dışişleri Bakanı (1925-37, kesintisiz 12 yıl) meslek büyüğümüz Dr. Tevfik Rüştü Aras, o dönemin dış politikasını özlü olarak şöyle belirlemişti :

  • Bizim dış politikamız basit ve doğrudur : Herkesle dostluk kurmak isteriz fakat hiç kimseyle ittifak ve bloklaşmaya girmeyiz..

Uluslararası ilişkilerin şaşmaz lokomotifi, ülkelerin sonsuz (ebedi) çıkarlarıdır. Türkiye, bu bağlamda duygusal zeminlerden sakınmalı, uzun erimli ve karşılıklı çıkarları gözeten gerçekçi dış politika izlemelidir. YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ vazgeçilmez altın kuraldır.

Sevgi ve saygı ile. 14 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Katar krizi

Katar krizi

Şahin MengüŞahin Mengü

Aydınlık Gazetesi, 10.6.2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Atam’ın büyüklüğü her gün yeni bir örnekle ortaya çıkıyor.
Cumhuriyet dış politikası için bıraktığı miraslarından birisi, “Araplar arası ihtilaflara taraf olmayın, komşularınızın iç işlerine karışmayın.”
AKP hükümeti hem ihtilaflara taraf oldu, hem de Arap ülkelerinin iç işlerine karıştı. Sonuçta ülkemizi batağa sapladı.
Atatürk Arapların çok kaygan zeminde politika yaptıklarını gayet iyi biliyordu.
Gerçekten, Arap ülkeleri arasındaki gruplaşmalar o kadar kaypaktır ki, o gruplaşmalara Arap coğrafyası dışından bir taraf lehine katılan ülkelerin, şimdi AKP’nin Türkiye’yi içine düşürüldüğü durum gibi, bir gecede kendilerini açıkta bulmaları işten bile değildir.
Rejimleri neredeyse birbirinin aynı olan Körfez İşbirliği Konseyi üyesi altı ülkenin bile anlaşamadıkları son örnekle ortaya çıktı.
Nitekim, daha bir yıl kadar önce, Katar, Mısır’ın Müslüman Kardeş Cumhurbaşkanı Mursi‘yi destekleyince, aralarından yine ihtilaf çıkmıştı.
Bu altı ülkeden Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, Katar ile hür türlü ilişkiyi kesmelerine rağmen, Kuveyt ve Oman aynı çizgiyi izlemedi.
Son kriz, Katar Emiri’nin 23 Mayıs günü bir askeri törende yaptığı bildirilen konuşmada, “Hamas’ı Filistin halkının meşru temsilcisi” ve İran’ı da “bölgenin istikrarı bakımından büyük bir ülke” olarak tanımlaması İran’ı ve Müslüman Kardeşleri bir numaralı tehdit olarak gören Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn ile Müslüman Kardeşleri “terörist” ilan etmiş olan Mısır‘ın tepkisini çekti. Katar böyle bir konuşmanın yapıldığını daha sonra reddetmiş olsa da, kriz sona ermedi. Bu ülkeler Katar’ı bölgede, IŞİD, El Kaide ve Müslüman Kardeşler dahil, her türlü terörist örgüte destek vermekle suçladılar.
Krizin bu noktaya gelmesinde, Trump yönetiminin İran ve Müslüman kardeşler hakkındaki değerlendirmesinin Suudi Arabistan ve BAE ile aynı olmasının da etkisi oldu. Nitekim Trump ‘Herkes bilsin ki, zor zamanda şahane işler yapan Sisi’yi tümüyle (full) destekliyoruz, terörizme karşı birlikte mücadele edeceğiz…’ dedi.
AKP iktidarı bu tablo karşısında çeşitli açmazlar ile karşı karşıya.
2014’de Katar ile şimdikine benzer bir kriz çıkmıştı. Krizin sebebi, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in Katar’a sığınan Müslüman Kardeşler kadrolarının sınır dışı edilmelerini talep etmeleriydi. Katar bu talebe kısmen karşılık verdi ve bazı Müslüman Kardeşler önderlerini ülkesinden çıkardı. Kriz böylece sonuçlandı.
İran eleştiriliyor. Hatta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Fars yayılmacılığından” bile söz etti. Elbetteki sadece bu yaklaşımı nedeniyle Katar ile aynı safta değil. Katar’ın İran ile ortak ekonomik çıkarları var. O nedenle İran’a karşı yumuşak bir tavır alıyor.

  • AKP iktidarı özellikle ekonomik olarak hem Katar’a, hem de Suudi Arabistan’a bağımlı.

O nedenle Katar’a hangi gerekçeyle olursa olsun asker göndermek zaten gergin olan ABD ile ilişkiler daha da kötüleşecek. Suudi’yi tutsa, Katar ile ilişkiler gerilecek.
Velhasıl, Büyük Önder Atatürk’ün dediğini yapmazsan yani çok kaypak zeminde siyaset yapan Araplar arası ihtilaflarda taraf olursan çok sıkıntı yaşarsın.
Tayyip Erdoğan’ın yapması gereken çevresindeki cahilleri değil, Monşerler diye aşağılamaya çalıştığı diplomatları dinlemesinde. Bu davranış hem kendisi ve hem de ülke için yararlı olur.
Zira sıkıntıyı sadece Tayyip Erdoğan yaşamıyor, ülke yaşıyor.
=====================================
Evet dostlar,

KATAR BUNALIMI

AKP – RTE’nin tutarsız ve ehil olmayan dış ve iç politikalarının bedelini Türkiye bir bütün olarak çok ağır biçimde ödüyor, ödeyecek.
Sanırız AKP – RTE ikilisi yerine artık AKP=RTE denklemi kurmak daha uygun. Bu partinin dış politika kadrolarının hemen hemen hiiiç olmamasına karşın Erdoğan, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Dünya çapında hatırı sayılır nitelikteki uzman birikimini, devlet adamlığı sorumluluğu ile asla bağdaşmayan biçimde ”Bunlar monşer” diye ilan ederek aşağılamıştı (http://www.sozcu.com.tr/2014/genel/erdogan-bunlar-monser-550060/).
Bu çok büyük, bağışlanmaz bir gaftı. Ayrıca Erdoğan, çok sayıdaki danışmanlarını, uzmanlıklarından çok hep kendini onaylayacak kişilerden seçmekte ne yazık ki. Bu sorun kendisinin narsisitik kişilik yapısından kaynaklanıyor büyük ölçüde. Dolayısıyla ikili bir zaaf ortaya çıkıyor. Hem danışmanların uzmanlık birikiminin sorgulanır oluşu hem de danışmanların Erdoğan’ın kişilik yapısı nedeniyle hoşuna gitmeyecek bildirimlerde bulun(a)mamaları, bundan çekinmeleri ya da bir cesaret ”usturuplu” biçimde çoook alttan alarak söyleyip raporlasalar da Erdoğan’ın bu tür ”aykırı” (!) bildirimlere çok değer vermeyip bildiğini okuması..
Bu gibi davranışlar Devlet yönetiminde yeri olmayan uygulamalardır. Aklı başında devletlerde kurumsal yapılanmalar hep ama hep devrededir ve Devlet Aklı (Raison D’etat) yetkili kurumlarda oturmuş mevzuat ve gelenek kuralları çerçevesinde mekanizmalarla sürekli devrededir, belirleyicidir. Özetle TEK ADAMLIK asla söz konusu değildir. Hele 16 Nisan 2017 deli saçması halkoylaması sonrası Erdoğan, deyimi yerinde ise ”kadir-i mutlak monark” düzeyine taşınmıştır. Ne var ki 15 Temmuz 2016 ”darbe girişimi” sonrası ”Kandırıldım” itirafı çok hazindir ve acıdır ki ders olmamış gözükmektedir.

Türkiye’nin AKP – RTE döneminde Katar ile ilişkileri başından beri sağlıklı olmamıştır, hatta Patolojiktir. Ortadoğu, yeryüzünün en nazik coğrafyasıdır ve ABD bile İngiltere’nin yönlendirmesi ile ince ayar politikalar sürdürmektedir. Değil ki Erdoğan, tek başına, uluslararası ilişkiler eğitimi olmamasına karşın bu ”Arap saçı” çok karmaşık yapıda başarılı olabilsin!?

Kör inadı derhal bırakıp Türk Dış Politikası’nın Büyük Atatürk döneminde temelleri atılan; Lozan, Montrö, Hatay başarıları ile kanıtlanan, İnönü‘nün ustalıkla sürdürdüğü ve Türkiye’yi 2. Dünya Paylaşım Savaşı cehenneminden koruduğu yol ve yöntemlere hızla geri dönülmelidir. Bunların başında:

  • YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ gelmektedir.
  • Ardından, komşuların ve başka ülkelerin içişlerine karışmamak geliyor.
  • Sınırların değişmezliği (Misak-ı Millli) aynı zamanda bir temel BM ilkesidir.
  • Barışçı dış politika ve karşılıklı çıkarlara saygı bir başka vazgeçilmezdir.
  • ‘Tam bağımsızlık” ve anti-emperyalist doğrultu altın ilke olup, bölgesel hatta küresel işbirliklerine açık ama başka ülkeleri hasım alan ittifaklara girmemek (NATO!) vazgeçilmezdir.
  • Son olarak bölgesel – küresel dengeleri kullanarak pek çok ağır sorunu ve sınırlılıkları olan orta büyüklükte bir ülkenin haddini bilmesi ve ülkenin – ulusun güvenliğini tehlikeye atacak tüm serüvenlerden kesin olarak kaçınmak…

Bir kez de biz yazmış ve anımsatmış olalım Mülkiye eğitimimiz yetkisi ve sorumluluğu ile….

Konunun şakaya gelir yanı yoktur ve Katar sorunu zincirleme başkaca güvenlik sorunların hatta yayılma eğilimi taşıyan tehlikeli bölgesel çatışmaların eşiği olma potansiyeli (riski) taşımaktadır. Kutuplaşmadan kaçınmak zorunludur.

  • İktidarın Katar ile saydam olmayan mali vb. ilişkileri hızla tasfiye edilmelidir.
  • Katar’daki askeri üs kapatılmalıdır.

2011 ilkbaharında Suriye’de yapılan ve inatla hala sürdürülen vahim hatalar zinciri, emperyalizmin kanlı politikalarına taşeron olma ile hangi bataklıklara sürüklendiğimiz ortada. Kaldı ki Türkiye, 20. yy. başında emperyalizmi sıcak savaşlarda Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde ilk kez dize getiren bir ülke olma onurunu taşımaktadır. Bu muazzam başarı, pek çok mazlum ülkeye bağımsızlık savaşlarında örnek ve umut olmuştur. AKP ile sürüklendiğimiz yer, çıkmazdır; emperyalizmin güdümünde komşularımızda darbe yapmaya kalkışmak utanç verici ve onur kırıcıdır. Bu tabloyu Türkiye Devleti ve Türk Ulusu hak etmiyor.

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Mehmet Bedri Gültekin : Kapıyı çalan tehlike ve fırsat

Kapıyı çalan tehlike ve fırsat 

 Mehmet Bedri Gültekin

Mehmet Bedri Gültekin
aydinlik.com.tr, 01.12.2016

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Ekonomide yolun sonuna geldik. 1980 yılında 24 Ocak kararları ile başlayan; neoliberal politikaları uygulayarak milli ekonomiyi tasfiye etme, Kamu İktisadi Kuruluşlarını elden çıkarma ve emperyalist finans merkezlerine her bakımdan bağlanma diye özetleyebileceğimiz programın sonuçlarını yaşıyoruz. Ama özel olarak belirtecek olursak; AKP iktidarı ile birlikte doludizgin yürürlüğe konan, sıcak para merkezlerinden borçlanarak ekonomi çarkını döndürme döneminin sonuna geldik.

14 yılda 130 milyar dolardan, 150 milyar doları kısa vadeli olmak üzere 400 milyar doların üzerine çıkan dış borç (AS: 420 milyar Dolar!); bir yıl içinde bulunması gereken 250 milyar dolar dış kaynak… Tablo budur ve Türkiye’yi bekleyen geleceğin ne olduğunu görmek için kâhin (AS: önbilici) olmak gerekmiyor.

Türkiye’nin yumuşak karnı

Yolun sonunu gösteren sadece son iki ay içinde Dolar’ın % 25 değer kazanması değildir. Ekonomi, çok çeşitli alanlarda, ABD başta olmak üzere Batı ile kapışan Türkiye’nin yumuşak karnı… ŞİÖ’ye yönelme mesajları veren Türkiye, şimdi ekonomi alanında Batı’dan gelmesi olası saldırılarla karşı karşıya. Türkiye ABD ile birçok cephede karşı karşıya geldi. Bölücü terör, FETÖ, Rusya ve İran’la ilişkiler, “Türk Akımı” anlaşması,  Irak’ın kuzeyindeki 2. İsrail’i Akdeniz’e bağlayacak ABD-İsrail koridoru vb. vb.

“Türkiye’nin ŞİÖ içinde rahat edeceği” yolundaki açıklamalar, ABD açısından bütün bu gelişmelerin üzerine tüy dikmek anlamına geldi.

Bütün bu etkenlere Batı ekonomilerinin 2008 yılında içine yuvarlandığı krizden bir türlü çıkamadığını ve emperyalizmin kendi krizini çevreye yıkarak hafifletme şeklindeki doğal eğilimini de ekleyelim.

Sonuç gerçekten yolun sonundayız ve Batı sistemi içinde ve neo liberal politikalarla gideceğimiz bir yer bulunmuyor.

Batı’nın krizi, Türkiye’nin şansı

Çin’ce de “kriz” aynı zamanda “fırsat” demektir.
Türkiye ekonomisinin şu anda içinde bulunduğu “kriz”, aynı zamanda Türkiye’nin önüne bir “fırsat”ı da çıkarmış bulunuyor. IMF verilerine göre Çin ekonomisi 2014’te yılında satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalara göre ABD ekonomisini geride bırakarak dünyanın 1 numaralı ekonomisi oldu.

Çin büyüme hızını düşürmesine karşın hala % 7’lerle büyüyor. ABD ekonomisi ise deyim yerindeyse yerinde sayıyor. Sadece bu durumu göz önüne alarak düşünecek olursak, Çin’in şu anda bile ABD ile arayı açmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Çin, yıldızı parlayan ülke olarak yalnız değildir. Atlantik ülkeleri çürüme ve durgunluk içindeyken, bütün Asya artık gelişmekte olan dünyadır. Dünya ekonomisinin Asya ile nefes alıp vermekte olduğu, günümüzün en büyük gerçeğidir. Türkiye çürümekte ve çökmekte olan Atlantik sistemi içinde mi yer alacak yoksa gelişmekte olan Asya ile mi birleşecek. Önümüzdeki soru budur ve yaşamaya başladığımız krizin cevabı da buradadır.

ŞİÖ ve Batı Asya Birliği

Daha da somut olarak ele alırsak, Türkiye 50 yıldır kapısında beklediği Avrupa’nın kapısında beklemeye devam mı edecek yoksa şimdi büyük bir arayış içinde olan komşularıyla Batı Asya Birliğine mi yönelecek? Batı Asya Birliği (Türkiye, İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Azerbaycan); 3 milyon km2 toprağı, 250 milyon nüfusu, bugün itibariyle 2.5 trilyon dolar milli hasılası, dünya enerji rezervlerinin %35’ine sahip olması, büyük tarımsal potansiyeli ve zengin maden kaynaklarının yanı sıra genç ve eğitilmiş insan gücüyle dünyanın gelişmeye en elverişli bölgesel birliği olmaya adaydır.

Atatürk tarafından 1930’lu yıllarda Sadabad Paktı’yla (AS: 1937) ilk adımları atılan Bölge ülkeleri arasında birlik fikri, son yıllarda yaşanan acıların ve ödenen bedellerin ardından yeniden canlanıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün günümüzde artan ağırlığı, Batı Asya Birliği için koşulları daha uygun hale getiriyor.

ŞİÖ, AB’nin alternatifi (seçeneği) değildir.. diyenler, AB’nin gerçek alternatifinin üzerinden atlıyorlar. Türkiye’nin kapısını çalan ekonomik kriz ve güvenlik tehdidi bir yandan güvenlik şemsiyesi olarak ŞİÖ’yü, öbür yandan ekonomik bakımdan en yakın ortakları ŞİÖ ülkeleri olan Batı Asya Birliği’ni biricik çıkış yolu olarak Türkiye’nin önüne koyuyor.
===========================

Teşekkürler değerli dostumuz M. Bedri Gültekin…

Batı, geleneksel, genlerine kazınmış emperyalist sömürgenliği ve ikiyüzlülüğünü sürdürüyor.. Türkiye’nin o zamanki AET’ye başvurusu 1963 tarihli Ankara Anlaşması iledir ve Başbakan İsmet İnönü‘nün imzasını taşımaktadır. Aradan 53 uzun yıl geçmiştir ve Türkiye hala bekleme odasında tutulmaktadır. Oysa Birliğe tam üye olmadan Gümrük Birliği‘ne girerek ülkesini pazar kılan ve 1 Ocak 1996’dan bu yana 21 yıla varan dönemde birlaç yüz milyar Dolar dış ticaret açığı verdirilerek kanata kanata sömürülen bir konuma düşürülmüş durumdayız. Üstelik AB ülkelerinin AB dışından 3. ülkelerle bağıtladığı gümrük rejimi de Türkiye’yi doğrudan bağlamaktadır!

Geldiğimiz yer ortadadır. AKP döneminde kişi başına borç artışı, kişi başına gelir artışından daha fazladır. Bir soygun ve talan ekonomisi haramzadelerce dayatılmaktadır.

Türkiye, çok yönlü ilişkiler içinde kapsamlı bir uluslararası dengeye oynamak zorundadır. Dış politikanın tunç yasası ülkenin dostların değil çıkarlarının olacağıdır. Türkiye, karşılıklı çıkarlara saygı ekseninde ülkemizin çıkarlarını ençoklaştıracak çok yönlü ve çok yanlı (taraflı) ilişkiler denklemini kurmak ve işletmek zorundadır.

  • Verili zemin ise YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞTIR..
  • Büyük ATATÜRK tam bağımsızlığın üstüne titriyor ve
  • Savaşı, ulusun yaşamı tehlikeye girmedikçe cinayet olarak tanımlıyordu..

Sevgi ve saygı ile.
02 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Türk Milleti 29 Ekim’de Meydanlarda!

Türk Milleti 29 Ekim’de Meydanlarda!
İşte il il ya
pılacak eylemlerin buluşma bilgileri :

YAŞASIN;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 93 YAŞINDA!

Başlıklı yazımız, görsellerden altındadır, okunması ve paylaşılması dileğiyle.. (Ahmet Saltık)

Türk Milleti 29 Ekim'de Meydanlarda! İşte İl İl Eylem Bilgileri

ANKARA Yer: Güvenpark  Saat: 13.00
İSTANBUL Yer: İstiklal Caddesi Tünel Meydanı   Saat: 17.00
İZMİR Yer: Karşıyaka İzban Önü  Saat: 16.30
MUĞLA Yer: Cumhuriyet Meydanı  Saat: 20.00
ADANA Yer: Atatürk Parkı Saat: 11.00
KARABÜK Yer: Karabük Anıt Meydanı Saat: 15.00
KIRIKKALE Yer: Cumhuriyet Meydanı Saat: 14.00
SİVAS Yer: Alyans Kafe Saat: 15.00
KONYA Yer: Kılıçarslan Şehir Meydanı Saat: 16.00
DENİZLİ Yer: Çınar Meydanı Saat: 19.00
BURSA Yer: 15 Temmuz Demokrasi Meydanı Saat: 14.00
SAKARYA Yer: Çark Caddesi Atatürk Lisesi Tarafı Saat: 19.00
NİĞDE Yer: Ömer Halisdemir Meydanı Saat: 14.00
KAYSERİ Yer: Talas-DonKişot Kitap Kafe Saat: 17.30
ISPARTA Yer: Belediye Önü Saat: 19.00
ESKİŞEHİR Yer: Adalar Atatürk Caddesi Girişi Saat: 15.00
EDİRNE Yer: Şükrüpaşa İlköğretim Okulu Önü Saat: 18.00
BİGA Yer: Diyarbakırlı Ekrem Ergün İlkokulu Önü Saat: 19.00
ANTALYA Yer: Akdeniz Üniversitesi Meltem Kapısı Saat: 17.30
KOCAELİ Yer: Yahyakaptan SDKM Önü Saat: 19.00
ERZURUM Yer: Havuzbaşı Meydanı Saat: 11.00
KIRŞEHİR Yer: Cacabey Meydanı Karşısı İş Bankası Önü Saat: 11.00
BİLECİK Yer: Edebali Stadı Önü Saat: 18.00
SAMSUN Yer: Atatürk Anıtı Önü/İlk Adım Saat: 10.00
DÜZCE Yer: Anıtpark Saat: 10.00
YALOVA Yer: 15 Temmuz Demokrasi ve Cumhuriyet Meydanı Saat: 18.00
NEVŞEHİR Yer:Türk Telekom Önü Saat: 15.00
ZONGULDAK Yer: İstasyon Caddesi Saat: 18.00
GAZİANTEP Yer: Ulusal Kanal Bürosu Saat: 13.00
BALIKESİR Yer: Atatürkçü Düşünce Derneği Balıkesir Şubesi Saat: 16.00
AYDIN Yer: Sevgi Yolu Saat: 17.00
UŞAK Yer: Anıt Önü (28 Ekim Cuma) Saat: 14.00
KÜTAHYA Yer: Akdemirler İşhanı Önü Saat: 15.00
MERSİN Yer: Cumhuriyet Meydanı Saat: 09:30
Türkiye Gençlik Birliği, tgb.gen.tr
===============================
Dostlar,

YAŞASIN;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 93 YAŞINDA!

“ Ulusumuzun güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için
Devletin tümüyle Ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin,
iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır.”
Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki,
belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî
ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak
ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın
yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve
birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır.
Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek
tehlikelere karşı korunması için,
bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin
bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler,
ortak amaç yolunda birleşmelidir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 

Cumhuriyet en büyük bayramımız ve varlık nedenimizdir.
Dolayısıyla O’nun -Cumhuriyetimizin- kurulduğu gün en büyük bayramımızdır..
Büyük coşkularla kutlamak en doğal hakkımız ve ödevimizdir.

Bu bilinçle davranan tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyoruz.

Ne yazık ki bu Cumhuriyet bayramında da AKP yok!
AKP açıkça Cumhuriyet düşmanı gibi davranıyor..
Kasım 2016 sonuna dek tüm toplantı ve gösterileri yasaklayan Ankara Valiliği kararı, Ekim ortasında geldi. En yakında 2 önemli gün vardı; 29 Ekim ve 10 Kasım.. Rastlantı mı?

Yurtseverlerin güçlü çıkışları ve kesin sivil itaatsizlik kararlılığı geri adım getirdi.
Bu 2 gün, yasak kapsamı dışına istemeyerek de olsa, zoraki alındı.

Bir devlet düşünülebilir mi ki, Cumhuriyetinin 93. kuruluş yıldönümünü terör korkusu ve baskısıyla -ya da daha ürküncü bahanesiyle- yasaklamaya kalksın!?
Bu aslında Devletin kendisini yadsıması ve teröre teslim olması demek değil midir??

Ancak AKP yapacağını gene yaptı; TBMM’den bir Atatürk fotoğrafının daha indirildiğini ve ilgili Yönetmelikte değişiklik yapılarak Garnizon Komutanlarının il ve ilçelerde anma törenlerinde protokolden çıkarıldığını üzülerek öğreniyoruz basından. Milletin ordusunun il -ilçelerdeki temsilcisi en üst düzeydeki komutanlar anma törenlerinden nasıl ve neden dışlanmak istenir? Sağduyulu bir gerekçe bulmak olanaksız!

Ne söylenebilir ki bu tür toplumsal birlik ve dayanışmayı baltalayan girişimleri kendisine yakıştıranlara? Korku mu, intikam mı, kin-nefret mi, ilkellik mi, korkunç cehalet ve ufuksuzluk mu, nankörlük mü, çoooook derin aşağılık kompleksi mi ?? Hangisi, hangisi? Yoksa hepsi mi!

Yeryüzünde hangi ülke var ki, kurtuluş ve kuruluş zaferlerinin yıldönümlerini ordusuyla, komutanlarıyla kutlamasın ve Ordusunu – komutanlarını onurlandırmasın??
Hele hele Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşu Ordusu öncülüğünde gerçekleştirilmiş ise..
Ülkemizin asli kurucusu Türk Ordusu ise!
Ordu – Millet işbirliği ve güçbirliği vazgeçilmez bir stratejik zorunluluk değil mi?
Sahi sizin Yenikapı ruhunuz ne oldu?? Bir “sosyal psikolojik derdest operasyonu” idi değil mi? Boyası – foyası çabuk döküldü ve İktidar, aslına rücu etti. AKP’nin Millete vefası işte bu denli!

Bir kez daha üstelik diyelim; bu saygın ve mazlum halk Ordusu, OHAL kararnameleriyle yerden yere vurulurken ama tüm yaralanmalarına karşın aslanlar gibi ülkemizi savunmasını sürdürürken! Yurt içinde ve dışında.. Her gün şehitler – gaziler verirken.. Kolu kanadı kırılmaya çalışılıyor, yaralı biçimde, binlerce insangücünü, pek çok teknik donanımını, istihbaratını, emir- komuta zincirini, sağlık sistemini… büyük ölçüde yitirmiş iken.. Cumhuriyetin Ordu’suna vefa bu mudur??

AKP iktidarını çok tehlikeli biçimde yönlendiren ve bu tür akıl ve bilimdışı, ülkemizin çıkarlarına, geleneklerine, töresine… uygun olmayan girişimlere iten-zorlayan “çelik çekirdek” duracak gibi gözükmüyor, zaptedilemiyor?! Bu saptama kritik önemdedir!

  • Hazin olarak görülen o ki, Türkiye’de Halk Cumhuriyeti yıkılarak 2023’e varmadan bir Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti Başkanlığı ısrar ve inatla kurulmak isteniyor, dayatılıyor.
  • Açıkça söylemek zorundayız ki bu ancak İÇ SAVAŞ ile olanaklı..
  • Çoook kanlı ve AKP-RTE’nin kesin olarak yitireceği bir uzun ve kanlı iç savaş…

    Cumhuriyetimizin 93. yılını içimiz coşku dolu kutlayacak ve geleceğe güçlendirerek taşıma kurguları yapacak iken, bu denli vahim içerikte bir saptama yapmak zorunda kalmak bizi kahrediyor. Üstelik küresel konjonktürde son derece yarışmacı, acımasız bir paylaşım savaşı yaşanmakta iken Türkiye’yi bu fay hattına sürükleyenler utanmalı, yerin dibine girmeliler; zerre kadar kaldı ise, -var idi ise- vicdanlarının sesini dinlemek için geç kalmak üzereler..

Başbakan Yıldırım ve 12. Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden R.T. Erdoğan’ın, kamuoyunu olumlu, halkı birleştiren iletiler vermek ve Yürütme işlevini ülkeyi çatışmaya-bölünmeye değil dayanışmaya-birliğe götüren doğrultuda yönlendirmeleri zorunludur. (TBMM Başkanı İ. Kahraman tam olarak umutsuz vakadır, O’ndan bu bağlamda birşeyler beklemek boşunadır..)

Yineleyelim ; Türkiye’de her tür kuşatma ve arkadan vurmaya karşın Cumhuriyetimiz 93 yılını tamamlamıştır. 4-5 kuşak Cumhuriyet insanı yetişmiştir ve çağdaş değerlerle donatılmışlardır. Tarihin çarkını geriye çevirmek ve Türkiye’de suları tersine akıtmak olanaklı değildir. Herkes aklını başına almalı ve laik -demokratik – sosyal – hukuk devletine sahip çıkmalıdır. Anayasa’nın ilk 3 maddesi asla tartışma konusu yapılamaz!. Ülke ve ulusun çelik çekirdeği söz konusu 3 maddedir. O temel çağdaş maddelerde uzlaşmalı ve halkı asla ayrıştırmamalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti, kurucusu Büyük Önder Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün de şaşmaz biçimde öngördüğü üzere;

  • “Bilhassa kimsesizlerin kimsesi”  olarak “ilelebet payidar kalacaktır..”
  • Gerek Bursa Söylevi’ndeki gerek
  • Büyük SÖYLEV’in sonundaki GENÇLİĞE SESLENİŞ‘in gereği,
    her koşul ve durumda mutlaka, ne pahasına olursa olsun, yerine getirilecektir.

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ özlem ve ilkesiyle;

– TÜRK ULUSU’nun – TÜRKİYE DEVLETİ’nin TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞUNUN 93. YILDÖNÜMÜNÜ
– UMUT, KIVANÇ, COŞKU ve SARSILMAZ BİR KARARLILIK
– ve SINIRSIZ BİR ÖZGÜVENLE KUTLUYORUZ.

BU DURUŞUMUZU DOSTA DÜŞMANA
VARGÜCÜMÜZLE HAYKIRARAK DUYURUYORUZ..

YAŞASIN CUMHURİYET!
YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ!
YAŞASIN ATATÜRK CUMHURİYETİ!

  • “Benim ölümlü bedenim elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti
    sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu, güvenlik ve mutluluğunu temel alacak
    ilkelerle, uygarlık yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.“
    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Sevgi ve saygı ile.
28 Ekim 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Öğretim Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : yasasin_turkiye_cumhuriyeti_93_yasinda

NÜSED’den 1 Eylül Dünya Barış Günü Etkinliği

NÜSED’den
1 Eylül Dünya Barış Günü Etkinliği

(AS : Bizim notlarımz yazının altındadır…)

Söyleşi: 

“İnsanlık ve Hekimlik İdam Cezasını Mahkum Etmiştir”

Konuşmacı: Dr. Uğur Cilasun (Halk Sağlığı Uzmanı)
(Türk Tabipleri Birliği Eski Genel Yönetmeni)

Tarih: 1 Eylül 2016, Perşembe, Saat: 20:00
Yer: Nazım Hikmet Kültür Merkezi (Bahçe) Konur Sokak No: 51 Kızılay-Ankara

Düzenleyenler:
Ankara Tabip Odası
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

==================================

Dostlar,

NÜSED‘in gerçek emekçilerinden meslektaşımız ve Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız değerli hekim, Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Derman Boztok‘un Derneğin Genel Yazmanı (Sekreteri) olarak gönderdiği duyuru ve çağrı yukarıda.. Bu saygın Derneğin bir dönem (2010-12) 2. Başkanlığını yapmış olmanın onurunu da taşıyoruz.

Keşke biz de Ankara’da olabilsek ve katılabilseydik bu doyurucu ve önemli etkinliğe.
Konuşmacı Dr. Uğur Cilasun da Halk Sağlığı Uzmanıdır ve halen YURT Gazetesi yazarlarından bizim değerli ağabeyimizdir.

Etkinliğe emek verenlere şükranlarımızı sunar, başarılı geçmesini dileriz.

1 Eylül Dünya Barış Günü‘nün (2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın resmen bittiği kabul edilen gün) gerçek anlamda Küremize, tüm insanlığa ve özellikle de Ortadoğu’ya ve ülkemize gerçek anlamda “BARIŞ” getirmesini diliyoruz..

  • Küresel barışın 1 numaralı katilinin EMPERYALİZM olduğunu artık adımız gibi biliyoruz!

Bu bakımdan, Büyük ATATÜRK‘ün 2 önemli sözüzü / uyarısını anımsa(t)madan geçemeyeceğiz:

  1. YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
  2. ATA_emperyalizm_kapitalizm_ile_savasimi_meslek_edinmis

 

:

 

 

 

 

 

 

Hoşgörünüzle dikkat çekelim :

  • Bizi yutmak isteyen kapitalizm ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizm” ile savaşı
    meslek’ edinmiş,

“Meslek edinmiş” işlev – görev tanımlaması yapılmıştır.. Bu 2 kadim insanlık – barış düşmanı ile savaşım öyle amatörce, boş zamanlarda, yaz tatillerinde, hafta sonlarında… verilebilecek bir savaşım (micadele) değildir.. Bu savaşımın çok ciddiye alınarak, birnicil sorun kabul edilerek merkeze alınması ve “meslek edinilmesi” gerekmektedir..

Güncel deyimle profesyonelce ve 7/24 temposuyla..

Mustafa Kemal Paşa‘yı böyle okuyor ve okutabiliyor muyuz çocuklarımıza, gençlerimize??

Türkiye AKP’li yıllarda BARIŞ içinde mi, sıcak savaşın kıyısında mı?? Niçin ??

TÜRKİYE ATATÜRK’tür; ATATÜRK TÜRKİYE’dir!

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
NÜSED 2010-12 Dönemi 2. Başkanı
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Erol MANİSALI : 15 Temmuz’da kazananlar ve kaybedenler

15 Temmuz’da kazananlar ve kaybedenler

portresi


Erol MANİSALI
Cumhuriyet
, 09.08.2016

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

Darbe girişiminin önde görülen kaybeden örgütü FETÖ oldu. Ancak aklı başında kimse, uzun yıllardan beri dünyada ve Türkiye’de kurulan “Fethullah Gülen örgütlenmelerinin kesinlikle bu adam ve çevresindeki cemaatçiler tarafından yapılabileceğini düşünemez”. Yenikapı mitinginde Erdoğan, Yıldırım, Kılıçdaroğluve Bahçeli’den hiçbirinin Amerika’nın adını söyleyememesi çok ilginçtir.
Herkes ABD’nin himayesinde ve güdümünde olduğunu biliyordu. Sonunda İlker Başbuğ bile birkaç gün önceki televizyon konuşmasında malumu ilan etti.
O zaman 15 Temmuz’da FETÖ ve ABD birlikte mi kaybetmişler? FETÖ için doğru, ancak ABD için doğru değil.
Basit mantıkla bakıldığında kazananlar kimler?
1) Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının FETÖ tarafından düzenlendiği artık en ayrıntılı kanıtları ile gözler önüne serildi.
2) AKP (ve Erdoğan) paralel devlet savaşlarından galip çıktılar. Üstelik önlerine, “her olanağı veren bir yol açıldı”.
3) Türkiye’de, FETÖ darbe girişimi sonucu, “ilginç bir birleşme ve asgari müşterekler zemini” oluştu. Dün Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapanlar, bugün bu çabalarına son verdiler. Umarız, “reklam arası” olmaz.
4) Bir anlamda da “emperyalizme karşı bir zafer kazanılmış sayılabilir”. FETÖ ABD’nin kurgusu ise bu sonuç çıkmaz mı?

Soru işaretleri!
Ancak ortada çok önemli soru işaretleri var :

1) AKP ve Erdoğan, “artık biz kazandık” deyip OHAL aracı ile demokrasiyi tamamen askıya alırlar mı?

2) FETÖ’cüleri temizliyoruz diye demokrasi yanlılarını, Atatürkçüleri, ulusalcıları, “FETÖ’nün daha önce yaptığı gibi” temizlemeye kalkarlar mı?
3) Orduyu, polisi ve adaleti, AKP’nin organları durumuna sokup AKP devleti kurarlar mı?
4) “Batı ile kavgalı hale geldik, artık bizim için Ortadoğu ve Arap dünyası esastır” demeye başlarlar mı?

Bu soruların yanıtları henüz net değil. Umarım bu saydıklarım gerçekleşmez. Sonucu, CHP ve MHP’nin kendilerine gelip gelememeleri de belirleyecektir.

‘Gizli kazananlar’ var
Kürtçü (ve Kürdistancılar) için 15 Temmuz kumpasıher iki olasılıkta da onların lehine olacaktı”.
FETÖ kaybederken Kürtçülerin kazancı ne oldu? Türkiye’nin ve ordunun iç sorunları öne çıktığı için Kürtçüler Suriye ve Güneydoğu’da rahatladılar. 15 Temmuz günü Suriye’de ve sınırda ilginç Kürtçü hareketlenmeler yaşandı.
TSK içine kapanmak zorunda kaldığı için PKK ve YPG rahatladı, hareket alanını genişletti. Ankara’nın ABD ve AB ile arası daha da gerginleştiği için PKK ve YPG’ye destek arttı.
Daha sıralanabilecek birçok neden var; 15 Temmuz darbe girişiminin Kürtçü ve Kürdistancılara yarar sağladığını söyleyebiliriz.

ABD’nin zararı var mı?
15 Temmuz sonrası Türkiye’de oluşan fiili durum bile ABD’nin yararınadır;
1) AKP (ve Erdoğan) kendi iktidarlarının devamı açısından ABD ile, “öyle ya da böyle anlaşmak” zorundadır. AKP’nin iç yapısı dolayısıyla, “ABD’ye rağmen” iktidarda kalabilme olasılığı zayıftır.
2) BOP’un amiral gemisi Kürdistan projesi konusunda ABD (ve AB) bugün, 14 Temmuz’a göre daha rahattır.

12 Eylül darbesinde Atlantik ötesi destekle, Fethullahçıların da himaye altına alındığı biliniyordu.

Ama 28 Şubat’taki sivil darbenin, Amerika karşıtı Erbakan’ı devirip, yerine uyumlu İslamcıların getirilmesi için Gülen tarafından yapıldığı bilinmiyordu. Tabii dışa bağımlı kimi generallerin de katkısı ile.
Ben 28 Şubat’ın bir Erbakan’ı devirme darbesi olduğunu 1998’den beri Cumhuriyet’te en az beş kez yazdım. Bunun ayrıntısını 13 Mart 2009’daki son yazıma bakanlar görebilirler. Yazıdan 1 ay sonra da FETÖ ve destekçileri tarafından Silivri’ye gönderildim.

====================================

Dostlar,

Dünyanın en stratejik coğrafyasında yaşıyoruz..
Hem şans hem talihsizlik, hatta büyük risk..
Bu gerçeklik karşısında en büyük güvence, Halkı gerçekler karşısında eğiterek bilinçlendirmek..

Örn. YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ!

Örneğin;

  • Okuyup-yazma bilmeyen tek bir yurttaş bırakılmamalıdır.
    Kalkınma savaşının gerektirdiği teknik işgücü yetiştirilmelidir. (1937 TBMM açış konuşması)
    Yurt sorunlarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak
    birey ve kurumlar yaratılmalıdır. (1937 TBMM açış konuşması)

İlk iş, AKP – RTE’nin Türkiye’de din devleti kurma dayatmasından vazgeçmesi!

İşimiz çok zor ama olanaksız değil..
Yaşananlardan herkes gerekli dersleri çıkarmalı, en başta da AKP – RTE!

Bu gün 10 Ağustos…
Yurdu parça parça eden ve işgal eden SEVR paçavrasının Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa tarafından imzalanmasının 96. yılı..

Mustafa Kemal’in Anafartalar zaferinin de yıldönümü.. Hem de 101. yıl dönümü!
Mustafa Kemal’in göğsünden şarapnelle yaralanıp Gazi olduğu Conkbayırı muharebesinin
tam 101. yılı..

Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek payidar kalacak; herkese ve her şeye karşın!

Sevgi ve saygı ile.
10 Ağustos 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2015.. 43 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..


6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2016..
44 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..

3_Fidan_Deniz_Huseyin_Yusuf


 

 

 

 

 

Dostlar,

Geçen yıl ve önceki yıllarda 6 Mayıs günlerinde “3 Fidan” için yazdıklarımız aşağıda..
Bir yıl daha geçti.. 5 Mayıs 2015 günü, “3 Fidan” ın efsane Avukatı rahmetli
Halit Çelenk‘in 4. ölüm yıldönümü anmasına katılmıştık. Türkiye Barolar Birliği’nin
Balgat’taki tesislerinde düzenlenen etkinlik için ayrılan büyük salon doluydu.
Birkaç yüz katılımcı vardı. Bu kez merhum Av. Çelenk’in anması için ailesinin ödüller koyduğunu gördük. 1. lik ödülünü “GEZİ RAPORU” başlıklı çalışma ile
“Gezi Hukuki İzleme Grubu” kazandı. Bu Grubun başında Prof. İbrahim Kaboğlu var.
Prof. Beyza Üstün, Prof. Taner Gören (dönemin İstanbul Tabip Odası Başkanı), avukatlar, hekimler, Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Odası, DİSK kurumsal destekçilerden.. Çalışma oldukça kapsamlı ve 240 sayfa, tümüyle bilimsel nitelikli. Son bölümü biber gazının insan sağlığına kabul edilemez olumsuz etkileriyle iligili ve yasaklanması önerilmekte. Türkiye Barolar Birliği basımını üstlenmiş ve katılımcılara
ücretsiz dağıtıldı. Şu anda masamızın üstünde ve okumaya başladık bile.

Anma_5.5.2015_TBB

Merhum Av. Halit Çelenk’e en çok yakışan anma biçimi tam da böyle olmalıydı. 2. ve 3. lük ödülü alan çalışmalar da son derece değerli ancak basılı değil. Biri insan hakları ile ilgili bir tez, öbürü de ifade özgürlüğü bağlamında verilen hukuksal savaşım içindi
(AÜ SBF’den Y. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ve ark.).

İki saati aşan sunuyu merhum Av. Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç duygulu ama
kararlı bir tonla yaptı. Ardından verilen kokteyl cömert ikramlar ve Litai Otel’in emekçilerinin ustalığı – inceliği ile renklendi. Sohbetler de, konuklar da nitelikliydi. Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda çalışma arkadaşımız – oda komşumuz
merhum Av. Çelenk’in kızı Prof. Ferda Özyurda‘ya, eşi aynı Fakülteden Prof. Ümit Özyurda‘ya, Serpil Çelenk ve eşi Kaya Güvenç‘e (eski TMMOB başkanı), Merhumun eşi
Şekibe Çelenk‘e ve çok sayıda dosta veda ederek ayrıldığımızda saat 22:00’yi epey geçiyordu..

*****

Geçen yıla göre Türkiye, ne yazık ki daha da despotik bir ortama sürüklenmiş durumda.
Ekonomik göstergeler alarm vermekte ve Türkiye, İç Güvenlik Yasası ile hak ve özgürlükleri iyice kıskaca alınmış durumda 7 Haziran 2015 genel seçimlerine koşmakta.. (Yapıldı, AKP 258’de kaldı.. AKP – RTE bunu tanımadı! 1 Kasım’da seçim yinelendi ve AKP 316 ile gene iktidar!?)

3 Fidan’ın hukuk dışı – vicdansızca – zalimce idamından bu yana TBMM’den saygınlıklarını geriveren bir yasa gene çıkmadı!.. AKP iktidarında beklenir miydi böylesi insancıl bir girişim?

Yakın hedef, AKP iktidarına mutlaka son vermekten geçiyor..
Bunun da en etkili yolu VATAN PARTİSİ’nin TBMM’ye güçlü bir grup ile girmesi..
Mustafa Kemal ATATÜRK ideolojisinin ruhu “6 OK” u içtenlikle programına alan tek parti!

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

===============================================

“Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor”
toplantısına katıldık 3 Mayıs 2014 Cumartesi gün..
Çok önemli, tarihe not düşen 3 konuşma dinledik.
Ankara Barosu’nun Sıhhiye’deki konferans salonu doluydu.
Bu programı sitemizde sizlerle paylaştık.
(Bkz. http://ahmetsaltik.net/2014/05/06/adalet-icin-hukukcular-halit-celenki-aniyor/Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor)

devrimci Avukat Halit Çelenk, 3 yıl önce bu gün, 6 Mayıs 2011 günü
toprağa verilmişti.

5 Mayıs 2011 günü aramızdan ayrılmış, Deniz – Yusuf – Hüseyin‘in idam yıldönümleri olan
6 Mayıs günü (1972) yaklaşırken yüreciği daha çok dayanamamış ve aramızdan  
ayrılmıştı.
O devrim şehitleri gibi aynı gün, -ama 39 yıl sonra- toprağa verilmişti.

Bu gün O’nu ve 3 Fidan’ı gömütleri (mezarları) başında anacağız..
Şükran ve minnetimizi dile getireceğiz.

Bir kez daha yetkililerden bu

  • “3 Fidan” ın yasa ile saygınlıklarının geriverimini (iadesini) diliyor ve
  • Uygun yerlere yontularının dikilmesini istiyoruz.
  • Savaşımlarını gelecek kuşaklara aktarmak için anılarına bir Tarih Müzesi açılmasını istiyoruz. Yontuları bu müzenin bahçesinde dikilebilir örneğin..

Menderes – Polatkan – Zorlu‘ya İstanbul – Topkapı’da yapıldığı gibi..

DP Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın  27 Mayıs Devrimi sürecinde yargılanmaları sırasında, baskı altına alınan Yassıada Ağır Ceza Mahkemesi‘nde usul hukukuna uygun davranılmadığı
bir gerçek olmakla birlikte, sanık eylemlerinin Türkiye’ye ihanet sınırına dayandığı
hatta aştığı su götürmez bir gerçektir. (Bkz. 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında!  http://ahmetsaltik.net/2013/05/27/27-mayis-1961-devrimi-52-yasinda/)

Oysa “3 Fidan” hiç cana kıymamışlardı!
(6 Mayıs 2016 sabahı AKP iktidarı, binlerce can yitiğinden sorumlu değil mi??)

Eylemleri o zamanki TCK (Türk Ceza Kanunu) 146. md. kapsamında değildi.
Pekala TCK 141-142 kapsamında hapis cezası ile yetinilebilirdi.
Açıktır ki, Sıkıyönetim Mahkemesinin Askeri Savcısı ve Yargıçları da (Baki Tuğ,
Ali Elverdi vd.) tam bir mesleksel bağımsızlık içinde davranamadılar.. Yazık..

Görülüyor ki, YARGI BAĞIMSIZLIĞI yaşamsal önemdedir ve adaletin aracı olarak hukuk “bir gün” herkese gerekli olmaktadır.

Aradaki fark, ölüm – yaşam farkı denlidir!

Dolayısıyla, “Güçler Ayrılığına dayalı demokratik hukuk devleti” mutlaka korunmalı, üzerinde yaygın toplumsal uzlaşma sağlanarak dokunulmaz kılınmalıdır.
Bu kurumsal yapılanma ile büyük toplumsal yıkımlardan – yanlışlardan korunabiliriz.

12 Mart faşizminin gölgesindeki TBMM, ne yazık ki bu 3 idamı onayladı..
Hem de “3′e 3 – kana kan – cana can – intikaaam” ilkel çığlıkları içinde..

Bu yaranın sarılmasının zamanı artık gelmiş ve geçmiştir.
Günümüzde Anayasada ve dolayısıyla Ceza yasamızda ÖLÜM CEZASI yoktur.

6 Mayıs 1972′nin üzerinden 44 yıl geçmiştir..

Ülkemizin bu tür barışçı girişimlere çok gereksinimli, son derece gergin bir iklim içinde olduğumuz biliniyor.. Ne yazık ki siyasal ilktidar, bu gerilim – ayrıştırma – ötekileştirme hatta toplumu kutuplaştırma “tehlikeli” siyasetini bilinçli seçimiyle sürdürüyor ve ne acı ki “acı meyvelerini” de siyasal rant olarak devşirebiliyor! Ancak bu tablonun sürgit olamayacağını, durumluk (konjonktürel) olduğunu belirtmek isteriz.

Aslolan ADALET – ÖZGÜRLÜK – EŞİTLİK – GÖNENÇ‘tir…
Bunlar sağlanmadan toplumsal barış ve erinci kalıcı kılmak olanaksızdır.

Biz, Büyük ATATÜRK‘ün özlemini ve hedefini paylaşıyor ve savunuyoruz :

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ!

Haydi, gerekli adımları atalım..

Gelecek 6 Mayıs’tan önce toplumsal vicdanı derinden yaralayan, adalet duygusunu yıkıma uğratan, güvensizlik doğuran…… çok olumsuz tabloyu onaralım..

TBMM‘de ortak önerge versin partiler..
Çok kısa sürede sorunu çözelim ve
Sosyal Psikoloji bakımından ciddi “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD) nedeni olan bu yakıcı tarihsel sayfaları çooook uzun yıllar sonra kin – nefret – şiddetten arınarak sevgi – barış – uzlaşma iklimiyle sarıp onaralım..

Bu çağrı bizden..

Devrim şehitleri “3 Fidan” ın, yılmaz ve bilge savunman Av. Halit Çelenk’in
sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyoruz..

Ve çoook özverili emekleri için, Deniz- Yusuf – Hüseyin’e annelik de yaptığı için…
“Şekibe anne” yi esenlik dileğiyle, saygıyla selamlıyoruz..

Bir şiirle bağlamak istiyoruz (cep telefonumuza gelmişti..)

divider_yesil_fiyonk

Bir Hıdrellez sabahı
6 Mayıs 1972 günü
3 Baharı yağlı urgana mahkum ettiler
Devrimcilerin 3 gülü
Deniz gülü;
Yusuf gülü
Hüseyin gülü
Darağıcında gömülü
Devrimcilerin 3 gülü
Gezmiş gülü
Aslan gülü
İnan gülü..
Ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü
Öldürdünüz mü sandınız beni cellat, 6 Mayıs’ta?
Say bakalım o günden bu güne doğan çocukların adını?
Kaçı cellat, kaçı DENİZ??

divider_yesil_fiyonk

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

Not     :
Halit Çelenk ve eylemi -savaşımı hakkında kapsamlı bilgilere
http://www.halitcelenk.org/ web sitesinden erişilebilir..

Geçen yıl bu gün yazdığımız “3 Fidana Özlem : 41. yıl…”
başlıklı yazımız da sitemizde okunabilir..
(http://ahmetsaltik.net/2013/05/06/3-fidana-ozlem-41-yil/)

Önceki yıl (40, yıl, 6 Mayıs 2012) yazımız ise :
40. yılda Deniz’e, Yusuf’a, Hüseyin’e..”
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/6_Mayis_2012_Deniz_Yusuf_Huseyin_40._yil.pdf

TÜMÖD’ün Ankara Saldırısı Hakkında Basın Açıklaması


TÜMÖD’ün
Ankara Saldırısı Hakkında Basın Açıklaması

Bizim de üyesi olduğumuz TÜMÖD (Tüm Öğretim Üyeleri Derneği),
aşağıdaki basın açıklamasını yaptı.. Paylaşmak isteriz..

Sevgi ve saygı ile.
18 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TUMOD_LOGOSU

TÜMÖD BASIN AÇIKLAMASI
18.02.2016              

 

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin servis araçlarına düzenlenen bombalı saldırı sonucunda çok sayıda vatandaşımız öldürülmüş ve yaralanmıştır. Ankara’nın kalbinde yapılan bu hain saldırı
hepimizi derinden üzmüştür. Milletimizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin acısını paylaşır,
bu acıya karşı direnme gücü dileriz.

Hain saldırının asıl sorumluları, bu kanlı terör örgütlerini destekleyen, besleyen,
kendi çıkarları için ortaya salan emperyalist güçlerdir.

  • Emperyalizmin ülkemizi parçalamaya ve bölmeye yönelik projelerinde görev alan,
    bunlara destek olan, ses çıkarmayan ya da çıkaramayan kişi ve kurumlar da,
    bu hain saldırının sorumluluğunu taşımaktadırlar.

Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkı sarılarak,

  • “Yurtta Barış Dünyada Barış” sloganımızla, bu emperyalist ve terör saldırılarının püskürtüleceğinin bilinmesi gerekmektedir.

    Aydınlık gelecek için ve ülkemizi bu emperyalist saldırılardan korumak için,
    bilinçli ve kararlı biçimde örgütlenerek mücadele yapmamız kaçınılmazdır.

    TÜMÖD olarak, her türlü teröre karşı tek yürek olmamız bilinciyle,
    ulusumuzun acısını paylaşır, baş sağlığı ve yaralılarımız için acil şifalar dileriz.

TÜMÖD Yönetim Kurulu

 

CHP GENEL BAŞKANI Sn. KILIÇDAROĞLU’NA AÇIK MEKTUP

CHP GENEL BAŞKANI Sn. KILIÇDAROĞLU’NA AÇIK MEKTUP

resmi_portresi

 

Dr. Ali Nejat Ölçen
CHP Eski Grup Başkan Vekili (1976-78)

 

 

Güneydoğu Cizre ve Silopi’deki olaylar hakkında taraf olmadığınızı” bildiren açıklamanızı, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin korunmasına taraf olmadığınız” anlamında anlaşılması için düzeltmeniz gereğini bilgilerinize sunuyorum:

Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Eşbaşkanlığını üstlenen ve “bize bir görev verildi” diyen AKP iktidarı, ABD’nin ülkemizdeki “milis gücü”olan PKK ile “görüşme masasına oturmuş, Habur’da “çadır hukuku”nu kurarak kent ve ilçelerde şimdi başlamakta olan “gerilla savaşı”nın sorumlusudur.

Ordumuzun “gerilla savaşına” göre yetişip yetişmediğini bilmiyoruz. Çünkü Ordumuz, AKP’nin hunharca tavrıyla kendine özgü gücünden yoksun bırakılmıştır. En değerli komutanları yıllarca tutuklu kaldılar. ABD Dışişleri Bakan Bayan’ın, Türkiye’ye geldiğinde “aşırı gitmişsiniz” sözü belleğimizden yok olup gitmedi.

Gerilla savaşı, kısa bir süre sonra daha geniş il ve ilçeleri kapsamına alabilir. Şimdilerde Güney Doğu Anadolu’muzun il ve ilçelerinde başlatılan “gerilla savaşı” na karşı PKK ile AKP arasında olduğu zannıyla “tarafsız” kalamazsınız!

Bu savaş, PKK’nın Büyük Millet Meclisindeki uzantısının ABD’nin güdümünde ve desteğinde birlikte yürürlüğe soktukları Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı başlatılan savaştır!

CHP bu gerilla savaşında tarafsız kaldığını açıklamakla, kendi tarihinin gereklerini yerine getirmekten vazgeçmiş görünmektedir. Bu sorunu TBMM’nde “gensoru” olarak irdelemekle de yetinmeyip, ABD’ye AKP’nin göze alamadığı kimi uyarılarda bulunmanız gerekiyor:

  • PKK artık salt bir terör örgütü değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bir başkaldırı örgütüdür.
  • ABD bu andan başlayarak, PKK adındaki savaş özentisine kapılan bu güce silah, teçhizat, gıda… yardımını sonlandırmak zorundadır. Bu diplomatik bir dille ABD’ye bildirilmeli ve CHP bunun öncülüğünü üstlenmelidir.
  • Bir ilçede 15 günü aşan sokağa çıkma yasağının sürmesi bugüne dek ülkemizde ilk kez görülmüş facialardan biridir. Bu duruma CHP’nin tarafsız kalması söz konusu olamaz.
    ABD-AB, SEVR’i güncelleştirmenin savaşımını hazırlamıştır el altından PKK’yı kullanarak.
    Bu konu uluslararası siyasete çoktan girmeli ve CHP bunu görev olarak üstlenmeliydi. Bombalanarak yok edilen sığınaktaki ölümcül araçlar ile gıda vb. maddeleri kanımca yalnızca
    yok edilmekle yetinilmemeli; bunların önceden fotoğrafları ve sayımsal varlıkları uluslararası siyasete malzeme olarak sunulmalı emperyalizmin kirli yüzü ortaya çıkarılmalıdır.
  • Rus uçağının düşürülmesi, Irak’ın bir yöresine asker iletilmesi, başta Suriye olmak üzere
    tüm komşu ülkelerle gereksiz sorun yaşanması “gayri millî AKP iktidarı“nın eleştiriyle anılacak karar ve eylemleri olarak nitelenmelidir. Barış içindeki Türkiye’yi bugünlerin kanlı-bıçaklı duruma getirmenin sorumlusudur AKP iktidarı… CHP bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun Türk, Kürt yurttaşlarının varlığından yana taraf olmak zorundadır.
  • Sn. Kılıçdaroğlu; Güney-Doğu Anadolu’nun özerklik ve özgürlük safsatalarıyla
    Misak-ı Millî sınırlarımız dışına çıkarılması karşısında taraf olma görevinizi görmezden gelmemenizi bir CHP’li olarak size anımsatmayı görev biliyorum.

Saygılarımla. 20.12.2015

Dr.Ali Nejat Ölçen 

===========================================

Dostlar,

Sayın Dr. Ali Nejat Ölçen (İTÜ İnşaat Mühendisi + Hacettepe Sağlık Ekonımisi doktorası) üstadımızın bu sitede pek çok yazısına yer verdik. O’nu yakından tanıyorsunuz.
Cumhuriyetimizin ağabeyi O!.. Cumhuriyetimizin ilanında 2 yaşında imiş.

TÜRKİYE SORUNLARI adlı 2 ayda bir yayımladığı kitap 108. sayısına ulaştı.
Üstelik “milletvekillerine kıyak emeklilik” nedeniyle verilen ödeneği bu amaçla 17-18 yıldır kullanmakta. TÜRKİYE SORUNLARI kitapçıklarını başvuranlara ücretsiz dağıtmakta.

www.olcen.net adresli sitesinde bu diziye ve başkaca yazılarına ulaşabilirsiniz Sn. Ölçen’in.

94 yaşına varmış Cumhuriyet ve Atatürk aşığı bir bilgedir Ali Nejat Ölçen..

Yukarıdaki yazısına biz de can-ı gönülden katılıyoruz.
CHP nasıl “tarafsız kalabilir” böylesi yaşamsal – ulusal bir büyük sorunda?
Bu kendini yadsıma demektir.. Derhal toparlamalıdır CHP yönetimi kendisini ve yepyeni – sağlıklı politikalar üretmelidir hızla. Topluma ışık olmalı, ufuk açmalı ve AKP – RTE dahil
yol göstermelidir ehliyet ve serinkanlılıkla.

Sorun artık AKP – RTE’nin yılların vahim hatasını temizlemek zorunda kalması boyutunu aşmıştır. Şimdi ulusal dayanıma zamanıdır.
Ordumuzun ve güvenlik güçlerinin yanında durma zamanıdır.
Bu bir meşru savunma operasyonudur. Hedefi Kürt yurttaşlar – kardeşlerimiz değildir.
Muhatap, ABD-AB-İsrail’in taşeronu bölücü örgüt PKK ve türevleridir.
PKK ve türevlerine destek verenlerdir.
Bu savaşımda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yanında yer alan ezici çoğunluktaki
Kürt yurttaşlarımız bizim kardeşlerimizdir. Geçmişte hata yapmış olanlar varsa bile
son tutumları önemli ve belirleyicidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini ülkesi ve ulusu ile
yani bu topraklarda yaşayan tüm yurttaşları ile bölmeye hiç kimsenin gücü yetmez..
Bunu sınamanın bile anlamı yoktur. Bu bakımdan, PKK ve uzantısı bölücü terör örgütlerine yandaş olmayan Kürt yurttaşlarımız Türkiye’nin 1. sınıf eşit vatandaşlarıdır.

Elbette bu “sıcak” çatışma da bitirilecek ve AKP’nin ihanetle eşdeğer ve herkesi aldatıcı AÇILIM safsatası ile muazzam ölçüde silahlanan, lojistik yığınak yapan, yerleşim yerlerini hendek, barikat, tunel vb. girişimlerle kendince ele geçirmeye çabalayan bölücülerin
başarılı olma olanağı yoktur.

Kürt kardeşlerimizin temel istekleri bellidir : İş, aş, güvenlik, barış, kardeşlik içinde
Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür, gönençli, 1, sınıf yurttaşları olmak…
Bu hedef tüm Türkiye insanları için geçerli ve ortaktır.
Reçetesi Türkiye’den ayrılmak, sözde özerklik, özyönetim, federasyon vb. değildir.
Bu durum, kısa sürede Batı emperyalizminin kukla devletçiğine dönüşmekle sonlanacaktır.
Oysa birlikte kurtuluş, tersine, etnik – inanç vb. hiçbir ayrım gözetmeden ULUSAL BİRLİK içinde emperyalist tezgahları dışlamaktır. Ülkemiz kaynaklarını hakça ve verimlilikle paylaşmaktır. Bölgedeki Kürt toprak ağalığına, uyuşturucu baronluğuna…. geri bırakılmışlığa, yoksulluğa.. son vermektir.

Toprak reformu yapmaktır!
Su kullananın, toprak işleyenin, fabrika çalışanın.. diyebilmektir.

Emekçilerin küresel ve uzantısı yerel sermaye karşısında birleşmesidir.
Böylesi bir programı ve siyasal partiyi iktidara getirmektir.
Ne yazık ki HDP açıkça PKK’nın bu kanlı oyunlarına tutum almıyor.
Bölgeyi felakete sürükleyen bu politikaların en baştaki sorumlularından biri de şimdiki
HDP ve öncülleridir. Etnik – inanç vb. temelde politika utanç verici ve çağdışıdır.
Aslolan, emekçilerin ittifak içinde iktidara gelmeleridir.
Bu büyük oyun, ülkemizde, dış kurguyla onyıllardır uygulanagelmektedir.
Amaç emekçilerin ulusal birliğini engellemektir.
PKK, ABD – AB – İsrail tarafından büyük bedellerle 30+ yıldır her bakımdan besleniyor.
Böylesi bir örgütün gerçekten “sol ve emekten yana” olması olanaklı mıdır?

  • Emperyalizmin yeryüzünde herhangi bir halkı özgürleştirdiği görülmüş müdür?
    Böylesi bir beklenti akıl dışı ve hayalci ve sorumsuzca değil midir?
    Öyleyse; emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı vermek (!?),
    masum hakları aldatmak ahlaksızlık değil de nedir??

Sonuç olarak                         :

AKP – RTE, özellikle son 4 yıldır taşeron olarak sürdüregeldikleri kökü dışarıda AÇILIM ihaneti ile ülkemizi bu kanlı karmaşaya sürüklemişlerdir; 1. derecede siyasal sorumludurlar.

Tablonun bir isyan ve iç savaş eşiğine geldiğini gördüklerinde de panik içinde sorunu TSK’ya havale etmişlerdir. Çok ciddi boyutlarda bir içisyan kuvvetle bastırılmakta ama politik ve başkaca kaygılarla  bölgede geçelim sıkıyönetimi, OHAL bile ilan edememektedirler.
Bu durum güvenlik güçlerinin başarısını çok güçleştirmekte, gereksiz can yitikleri olmaktadır.

Tüm bunların hesabı günü geldiğinde AKP ve yöneticilerinden sorulacaktır elbette.

Şimdi ULUSAL BİRLİK zamanıdır.. emperyalizmin ve uzantısı PKK’nın,
ne yazık ki TBMM’deki HDP’nin oyunlarına gelmeme zamanıdır.
– Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu acı süreçte maddi – manevi zarar gören Kürt – Türk kardeşlerimizin yaralarını saracak güçtedir.
– Elbirliğiyle, artık netleşmiş – maskesi düşürülmüş iç – dış düşmanları temizleyelim..

Türkiye, komşuları Irak ve İran ile anlaşarak Kandil’deki ana üssü çökertmelidir.
Ana kaynak orasıdır..
Türkiye, sözde müttefiklerini en üst düzeyde uyararak PKK’ya desteklerini derhal çekmelerini kesin bir kararlılıkla bildirmelidir.
Tüm komşuları ile, başta Rusya olmak üzere dengeli – barışçıl ilişkiler kurmak zorundadır..
Batı emperyalizminin – Atlantik cephesinin sefil dehlizlerinden bir an önce çıkmalı;
BOP eşbaşkanlığı ihanetini hemen – hemen – hemen kesmeli ve

Türkiye, büyük Atatürk‘ün yıllardır uygulanmış ve başarılı olmuş, Türkiye’yi 2. Dünya Paylaşım Savaşı cehenneminden bile 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü eliyle kurtarmış
YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ ilkesini kişilikli – onurlu bir dış politikanın
ana ekseni kılmalıdır.

Tüm bunlar, AKP iktidardan indirilerek Kürt – Türk….. hiçbir anlamsız ayrım yapmadan
Türkiye halkının ve emekçilerinin program ortaklığına dayalı iktidarıyla gerçekleşecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, sonsuza dek ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir bütün olarak yaşayacaktır!
Büyük Atatürk‘ün deyimiyle “.. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır..”

Sevgi ve saygı ile.
20 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi:
DOGU_GUNEYDOGUDAKI_ISYAN_GIRISIMINI_BASTIRMA_SAVASIMINA_CHP_TARAFSIZ_KALABILIR_MI