Etiket arşivi: sosyal psikoloji

6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2015.. 43 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..


6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2016..
44 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..

3_Fidan_Deniz_Huseyin_Yusuf


 

 

 

 

 

Dostlar,

Geçen yıl ve önceki yıllarda 6 Mayıs günlerinde “3 Fidan” için yazdıklarımız aşağıda..
Bir yıl daha geçti.. 5 Mayıs 2015 günü, “3 Fidan” ın efsane Avukatı rahmetli
Halit Çelenk‘in 4. ölüm yıldönümü anmasına katılmıştık. Türkiye Barolar Birliği’nin
Balgat’taki tesislerinde düzenlenen etkinlik için ayrılan büyük salon doluydu.
Birkaç yüz katılımcı vardı. Bu kez merhum Av. Çelenk’in anması için ailesinin ödüller koyduğunu gördük. 1. lik ödülünü “GEZİ RAPORU” başlıklı çalışma ile
“Gezi Hukuki İzleme Grubu” kazandı. Bu Grubun başında Prof. İbrahim Kaboğlu var.
Prof. Beyza Üstün, Prof. Taner Gören (dönemin İstanbul Tabip Odası Başkanı), avukatlar, hekimler, Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Odası, DİSK kurumsal destekçilerden.. Çalışma oldukça kapsamlı ve 240 sayfa, tümüyle bilimsel nitelikli. Son bölümü biber gazının insan sağlığına kabul edilemez olumsuz etkileriyle iligili ve yasaklanması önerilmekte. Türkiye Barolar Birliği basımını üstlenmiş ve katılımcılara
ücretsiz dağıtıldı. Şu anda masamızın üstünde ve okumaya başladık bile.

Anma_5.5.2015_TBB

Merhum Av. Halit Çelenk’e en çok yakışan anma biçimi tam da böyle olmalıydı. 2. ve 3. lük ödülü alan çalışmalar da son derece değerli ancak basılı değil. Biri insan hakları ile ilgili bir tez, öbürü de ifade özgürlüğü bağlamında verilen hukuksal savaşım içindi
(AÜ SBF’den Y. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ve ark.).

İki saati aşan sunuyu merhum Av. Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç duygulu ama
kararlı bir tonla yaptı. Ardından verilen kokteyl cömert ikramlar ve Litai Otel’in emekçilerinin ustalığı – inceliği ile renklendi. Sohbetler de, konuklar da nitelikliydi. Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda çalışma arkadaşımız – oda komşumuz
merhum Av. Çelenk’in kızı Prof. Ferda Özyurda‘ya, eşi aynı Fakülteden Prof. Ümit Özyurda‘ya, Serpil Çelenk ve eşi Kaya Güvenç‘e (eski TMMOB başkanı), Merhumun eşi
Şekibe Çelenk‘e ve çok sayıda dosta veda ederek ayrıldığımızda saat 22:00’yi epey geçiyordu..

*****

Geçen yıla göre Türkiye, ne yazık ki daha da despotik bir ortama sürüklenmiş durumda.
Ekonomik göstergeler alarm vermekte ve Türkiye, İç Güvenlik Yasası ile hak ve özgürlükleri iyice kıskaca alınmış durumda 7 Haziran 2015 genel seçimlerine koşmakta.. (Yapıldı, AKP 258’de kaldı.. AKP – RTE bunu tanımadı! 1 Kasım’da seçim yinelendi ve AKP 316 ile gene iktidar!?)

3 Fidan’ın hukuk dışı – vicdansızca – zalimce idamından bu yana TBMM’den saygınlıklarını geriveren bir yasa gene çıkmadı!.. AKP iktidarında beklenir miydi böylesi insancıl bir girişim?

Yakın hedef, AKP iktidarına mutlaka son vermekten geçiyor..
Bunun da en etkili yolu VATAN PARTİSİ’nin TBMM’ye güçlü bir grup ile girmesi..
Mustafa Kemal ATATÜRK ideolojisinin ruhu “6 OK” u içtenlikle programına alan tek parti!

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

===============================================

“Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor”
toplantısına katıldık 3 Mayıs 2014 Cumartesi gün..
Çok önemli, tarihe not düşen 3 konuşma dinledik.
Ankara Barosu’nun Sıhhiye’deki konferans salonu doluydu.
Bu programı sitemizde sizlerle paylaştık.
(Bkz. http://ahmetsaltik.net/2014/05/06/adalet-icin-hukukcular-halit-celenki-aniyor/Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor)

devrimci Avukat Halit Çelenk, 3 yıl önce bu gün, 6 Mayıs 2011 günü
toprağa verilmişti.

5 Mayıs 2011 günü aramızdan ayrılmış, Deniz – Yusuf – Hüseyin‘in idam yıldönümleri olan
6 Mayıs günü (1972) yaklaşırken yüreciği daha çok dayanamamış ve aramızdan  
ayrılmıştı.
O devrim şehitleri gibi aynı gün, -ama 39 yıl sonra- toprağa verilmişti.

Bu gün O’nu ve 3 Fidan’ı gömütleri (mezarları) başında anacağız..
Şükran ve minnetimizi dile getireceğiz.

Bir kez daha yetkililerden bu

  • “3 Fidan” ın yasa ile saygınlıklarının geriverimini (iadesini) diliyor ve
  • Uygun yerlere yontularının dikilmesini istiyoruz.
  • Savaşımlarını gelecek kuşaklara aktarmak için anılarına bir Tarih Müzesi açılmasını istiyoruz. Yontuları bu müzenin bahçesinde dikilebilir örneğin..

Menderes – Polatkan – Zorlu‘ya İstanbul – Topkapı’da yapıldığı gibi..

DP Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın  27 Mayıs Devrimi sürecinde yargılanmaları sırasında, baskı altına alınan Yassıada Ağır Ceza Mahkemesi‘nde usul hukukuna uygun davranılmadığı
bir gerçek olmakla birlikte, sanık eylemlerinin Türkiye’ye ihanet sınırına dayandığı
hatta aştığı su götürmez bir gerçektir. (Bkz. 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında!  http://ahmetsaltik.net/2013/05/27/27-mayis-1961-devrimi-52-yasinda/)

Oysa “3 Fidan” hiç cana kıymamışlardı!
(6 Mayıs 2016 sabahı AKP iktidarı, binlerce can yitiğinden sorumlu değil mi??)

Eylemleri o zamanki TCK (Türk Ceza Kanunu) 146. md. kapsamında değildi.
Pekala TCK 141-142 kapsamında hapis cezası ile yetinilebilirdi.
Açıktır ki, Sıkıyönetim Mahkemesinin Askeri Savcısı ve Yargıçları da (Baki Tuğ,
Ali Elverdi vd.) tam bir mesleksel bağımsızlık içinde davranamadılar.. Yazık..

Görülüyor ki, YARGI BAĞIMSIZLIĞI yaşamsal önemdedir ve adaletin aracı olarak hukuk “bir gün” herkese gerekli olmaktadır.

Aradaki fark, ölüm – yaşam farkı denlidir!

Dolayısıyla, “Güçler Ayrılığına dayalı demokratik hukuk devleti” mutlaka korunmalı, üzerinde yaygın toplumsal uzlaşma sağlanarak dokunulmaz kılınmalıdır.
Bu kurumsal yapılanma ile büyük toplumsal yıkımlardan – yanlışlardan korunabiliriz.

12 Mart faşizminin gölgesindeki TBMM, ne yazık ki bu 3 idamı onayladı..
Hem de “3′e 3 – kana kan – cana can – intikaaam” ilkel çığlıkları içinde..

Bu yaranın sarılmasının zamanı artık gelmiş ve geçmiştir.
Günümüzde Anayasada ve dolayısıyla Ceza yasamızda ÖLÜM CEZASI yoktur.

6 Mayıs 1972′nin üzerinden 44 yıl geçmiştir..

Ülkemizin bu tür barışçı girişimlere çok gereksinimli, son derece gergin bir iklim içinde olduğumuz biliniyor.. Ne yazık ki siyasal ilktidar, bu gerilim – ayrıştırma – ötekileştirme hatta toplumu kutuplaştırma “tehlikeli” siyasetini bilinçli seçimiyle sürdürüyor ve ne acı ki “acı meyvelerini” de siyasal rant olarak devşirebiliyor! Ancak bu tablonun sürgit olamayacağını, durumluk (konjonktürel) olduğunu belirtmek isteriz.

Aslolan ADALET – ÖZGÜRLÜK – EŞİTLİK – GÖNENÇ‘tir…
Bunlar sağlanmadan toplumsal barış ve erinci kalıcı kılmak olanaksızdır.

Biz, Büyük ATATÜRK‘ün özlemini ve hedefini paylaşıyor ve savunuyoruz :

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ!

Haydi, gerekli adımları atalım..

Gelecek 6 Mayıs’tan önce toplumsal vicdanı derinden yaralayan, adalet duygusunu yıkıma uğratan, güvensizlik doğuran…… çok olumsuz tabloyu onaralım..

TBMM‘de ortak önerge versin partiler..
Çok kısa sürede sorunu çözelim ve
Sosyal Psikoloji bakımından ciddi “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD) nedeni olan bu yakıcı tarihsel sayfaları çooook uzun yıllar sonra kin – nefret – şiddetten arınarak sevgi – barış – uzlaşma iklimiyle sarıp onaralım..

Bu çağrı bizden..

Devrim şehitleri “3 Fidan” ın, yılmaz ve bilge savunman Av. Halit Çelenk’in
sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyoruz..

Ve çoook özverili emekleri için, Deniz- Yusuf – Hüseyin’e annelik de yaptığı için…
“Şekibe anne” yi esenlik dileğiyle, saygıyla selamlıyoruz..

Bir şiirle bağlamak istiyoruz (cep telefonumuza gelmişti..)

divider_yesil_fiyonk

Bir Hıdrellez sabahı
6 Mayıs 1972 günü
3 Baharı yağlı urgana mahkum ettiler
Devrimcilerin 3 gülü
Deniz gülü;
Yusuf gülü
Hüseyin gülü
Darağıcında gömülü
Devrimcilerin 3 gülü
Gezmiş gülü
Aslan gülü
İnan gülü..
Ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü
Öldürdünüz mü sandınız beni cellat, 6 Mayıs’ta?
Say bakalım o günden bu güne doğan çocukların adını?
Kaçı cellat, kaçı DENİZ??

divider_yesil_fiyonk

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

Not     :
Halit Çelenk ve eylemi -savaşımı hakkında kapsamlı bilgilere
http://www.halitcelenk.org/ web sitesinden erişilebilir..

Geçen yıl bu gün yazdığımız “3 Fidana Özlem : 41. yıl…”
başlıklı yazımız da sitemizde okunabilir..
(http://ahmetsaltik.net/2013/05/06/3-fidana-ozlem-41-yil/)

Önceki yıl (40, yıl, 6 Mayıs 2012) yazımız ise :
40. yılda Deniz’e, Yusuf’a, Hüseyin’e..”
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/6_Mayis_2012_Deniz_Yusuf_Huseyin_40._yil.pdf

Özgecan Aslan cinayetinde kan donduran detaylar!

Özgecan Aslan cinayetinde kan donduran detaylar!

20 yaşındaki Özgecan Aslan’ın vahşice öldürülmesi Türkiye’yi yasa boğdu. Kadın cinayetlerinin son kurbanı olan genç kız Özgecan Aslan için yurdun her yerinde protesto için bir araya gelindi. Katil zanlısı DNA izini bile hesaplamış. Bakan Bozdağ açıklama yaptı. 

Özgecan Aslan cinayetinde kan donduran detaylar!

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın canice öldürülen Özgecan Aslan cinayetine ilişkin mesajları şöyle: Mersin Tarsus‘ta öldürülen Özgecan Aslan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Özgecan Aslan’ın katilleri hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın her aşaması, Adalet Bakanlığı tarafından yakından takip edilecektir. Özgecan Aslan’ın öldürülüp yakılması, sadece canavarca bir hisle/vahşice/hunharca işlenmiş bir cinayet değil; aynı zamanda bir insanlık suçudur.-Özgecan Aslan’ı vahşice/hunharca öldüren insanlıktan çıkmış insan suretindeki bu canavarları lânetliyorum.

-Özgecan Aslan’ı hunharca öldüren insanlıktan çıkmış bu katiller, yargı önünde hesap verecekler / hak ettikleri en ağır cezayı alacaklardır.

CANİ DNA İZİNİ BİLE HESAPLAMIŞ!

Minibüste Özgecan’a tecavüze kalkışan Suphi Altındöken, genç kız biber gazı sıkıp direnince bıçaklayıp öldürdüğünü ve sonra da babası ile arkadaşını çağırıp cesedi yaktıklarını söyledi Sorgusunda ’Özgecan’ın ellerini neden kestin?’ sorusuna Altındöken, “Boğuşmada yüzüme tırnaklarını geçirdi. Tırnaklarının arasında DNA örneğim kalmasın diye kestim” yanıtını verdi
Mersin’in Tarsus İlçesi’nde bindiği minibüste tecavüze kalkışılıp bıçaklanarak öldürüldükten sonra, cesedi ormanlık alanda yakılan üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan’a yapılanlar Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Ancak cinayet zanlısı olarak tutuklanan, minibüs şoförü Suphi Altındöken, babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe’nin ifadeleri ise vahşeti gözler önüne serdi.
Perşembe gününden beri kayıp olan Özgecan Aslan’ı arayan Jandarma yol soran bir minibüsten şüphelenmiş, yapılan aramada minibüsün içinde kan izlerine rastlanmıştı. Minibüste bulunan kadın şapkasının Özgecan Aslan’a ait olduğu babası tarafından teşhis edilince sorguya alınan 2 şüpheli cinayeti itiraf edip cesedi attıkları yeri göstermiş, Özgecan’ın cesedi dere yatağında yüzü ve vücudunun bir bölümü yanmış halde bulunmuştu. Cinayet şüphelisi Suphi Altındöken de polis ve jandarmanın operasyonuyla önceki gece gözaltına alınmıştı.
Biber gazı sıkınca bıçakladı

Evli ve 1 çocuk babası olan minibüs şoförü Suphi Altındöken’in olay günü minibüste son yolcu olan Özgecan’a tecavüze kalkıştığı, D-400 karayolundan Mersin’e gitmesi gerekirken güzergah değiştirerek Tarsus-Mersin otoyoluna saptığını, 3 kilometrelik bağlantı yolunun ortalarındaki sakin bir bölgede minibüsü durdurduğunu ve olayın orada gerçekleştirdiğini belirtti. Genç kız biber gazı sıkıp direnince bıçakladığını, ardından da başına minibüste bulunan bir demirle vurarak öldürdüğünü belirten Altındöken’in cinayetin ardından minibüsteki cesetle tekrar Tarsus’a döndüğünü söylediği belirtildi. Altındöken cesedi yok etmek için eski kuyumcu olan babası 50 yaşındaki Necmettin Altındöken ve arkadaşı 20 yaşındaki Fatih Gökçe’nin
yardım ettiğini, cesedi ormanlık alanda yaktıklarını söyledi. Şüphelilerin genç kıza
tecavüz edip etmediği yapılan otopsinin sonucuna göre belirleneceği kaydedildi.
O cani DNA izi kalmasın diye kesmiş

Suphi Altındöken’in Aslan’ın boğuşma sırasında yüzünü tırmalaması nedeniyle, tırnaklarının arasında DNA örneğinin kalmaması için her iki elini de bileklerinden kesip kollarından ayırdıktan sonra yaktığı ortaya çıktı. Olay yerinde yapılan incelemede Özgecan’ın cesedinin yanında bulunan iki elinin de büyük oranda yandığı belirlendi. Sorgu sırasında, ’Özgecan’ın ellerini neden kestin?’ sorusuna soğukkanlı yanıt veren Suphi Altındöken,

  • “Boğuşma sırasında yüzüme tırnaklarını geçirdi. Ben de tırnaklarının arasında DNA örneğim kalmasın diye kestim.” yanıtını verdi.

    Özgecan Aslan için Türkiye ayakta

Beyoğlu’nda, yüzlerce kadın ve erkek, Mersin’in Tarsus ilçesinde katledilen Özgecan Aslan cinayeti için protesto yürüyüşü yaptı. Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu’nun çağrısıyla toplanan gruba, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Melda Onur, şarkıcı Demet Akalın ile eşi Okan Kurt da destek verdi. Demet Akalın, “Cumhurbaşkanı’na, İçişleri Bakanı’na mektup yazacağım. Artık sözün bittiği yerdeyiz” dedi.
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan’ın dün Mersin’de son yolculuğuna uğurlandığı saatlerde, yüzlerce kadın ve erkek İstiklal Caddesi’nde protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.
Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu’nun çağrısıyla saat 13.30’da Fransız Konsolosluğu önünde toplanan çoğunluğu kadın yüzlerce kişi, “Yeter! Özgecan’ın hesabını soracağız”
yazılı pankart açtı. “Kadın cinayetlerine son”, “Katillerden hesap sorduk. Soracağız” ve
“Kadın katilleri yargılansın” sloganları atan kadınlar bir süre sonra Galatasaray Lisesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşe, CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, şarkıcı Demet Akalın ile
eşi Okan Kurt da destek verdi. Galatasaray Lisesi önünde biten yürüyüşün ardından
açıklama yapan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav,“Kadınların öldürülmesi bir doğal afet değildir. Koruma kanunu uygulayın, siyasiler kadın cinayetlerini kınasınlar, ceza kanunlarında caydırıcı düzenlemeler yapın. Bunlar hiç de zor şeyler değildir. Yıllardır bu adımları atmadılar. En son geçen hafta da üst üste 2 defa meclise gidip aynılarını söyledik. Bu gül yüzlü kardeşimiz sadece evine giderken, başına dünyada gelebilecek en kötü şey geldi. Bu sanki korku filmlerindeki gibi… İnsanlar artık daha bir öfkeyle sokakta. Biz Mısır’da öldürülen Esma için de, Özgecan için de sokağa çıkıyoruz. Birileri gibi sadece Esma demiyoruz. Biz bütün kadınlar için buradayız.” dedi.

Yürüyüşe desteğin daha fazla olması gerektiğini ifade eden Demet Akalın da “Sanatçılar olarak, hiç olmazsa kadınlar olarak böyle bir olayda daha çok olsaydık daha mutlu olurdum.
Burada daha çok sanatçı olmak zorundaydık bence. Duyuldukça yayılıyor. Daha fazla olacağımıza inanıyorum. Çünkü dünden beri benim beynim uyuşmuş durumda. Ben dün akşamdan bu yana uyuyamadım. Buraya gelmemdeki tek sebep de bu zaten. Özgecan’la
alakalı her şeye ben katılacağım. Yazacağım. Kim ne derse desin. Nereye mektuplar yazılacaksa yazılacak. Birinin ön ayak olması lazım. Cumhurbaşkanı’na da yazmayı düşünüyorum. Muhakkak onlar da çok üzülmüşlerdir. Korkunç bir şey. İnanın ensem duyduğumdan beri,
orada sanki bir şey birikti. Uyuşuğum. Ailesini düşünemiyorum. Herkesi tepkiye çağırıyorum. Bunu bir şekilde yasalar mı değişecek, ne yapılacaksa. Sözün bittiği yerdeyiz” diye konuştu.
ÜNLÜLERDEN TEPKİ YAĞDI
Özgecan Aslan’ın bıçaklanarak öldürüldükten sonra yakılması tüm ülkede infial yarattı. Üniversiteli Özgecan’a vahşeti protesto için binlerce kişi, sosyal medyadan örgütlendi.Tepki seline Mersin İdman Yurdu, Adanaspor, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor gibi takımların taraftarları da sessiz kalmadı. Sosyal medyada örgütlenen taraftarlar, yaşanan olaya tepki göstererek tüm taraftarları duyarlılığa davet etti. Özgecan Aslan için oluşturulan

#TokaBinmeyin hastagıTwitter’ın en çok konuşulanlar listesine girerek TT oldu.

Nejat İşler, Sırrı Süreyya Önder, Gülben Ergen, Demet Akalın, Ayşe Arman, İrfan Değirmenci, Yıldız Tilbe, Buse Terim, Aslı Enver, Sarp Akkaya, Aslıhan Güner, Maral Büyüksaraç, ve Yalın başta olmak üzere çok sayıda ünlü ismin de tweet atarak sahip çıktığı Özgecan, dünya basınında da yer buldu. Sosyal paylaşım sitelerinde etkinlik oluşturarak örgütlenen Özgecan Aslan’ın arkadaşları ise otogar önünde buluşarak eylem çağrısı yaptı.ÇAĞAN IRMAK’TAN ÇAĞRI

Çektiği dram filmleri ile Türk sinemasında adından sıkça söz ettiren ünlü senarist ve yönetmen Çağan Irmak da instagram hesabından vahşete sesiz kalmadı. Irmak, hesabında paylaştığı kanlı elin ve kız çocuğu oyuncağının bulunduğu fotoğrafa, “Elimizde kan var. Masum gencecik dünyalar güzeli bir kızın kanı. Lanet olsun sizin erkekliğinize. Allah sizin belanızı versin. Erkekliğiniz kopsun, çürüsün, düşsün kökünden. Bitmeyecek mi bu ülkede kadın olmanın cezası? Hangi karanlık bu kafanızdakiler, hangi zalimlik adını bile anmaya korktuğum? Hangi yol sizi buraya getiren, düşünmeye korktuğum. Hangi cehennem fırlayıp geldiğimiz, kitaplarda bile yazmayan hangi cehennem bu” notunu ekleyerek takipçileri ile paylaştı.İstanbul, Ankara, Adana gibi bir çok kentte vatandaşlar Özgecan için sokağa dökülürken, katil zanlısı Suphi Altındöken’in Facebook hesabı da tepki olarak hacklendi.

TUNCELİ’DE KADINLAR ÖZGECAN İÇİN YÜRÜDÜ
Tunceli’de bir grup kadın, Mersin’in Tarsus ilçesinde öldürüldükten sonra cesedi yakılan üniversite öğrencisi Özgecan Aslan cinayetini protesto etti. Sanat Sokağı’nda bir araya gelen bir grup kadın, Özgecan Aslan cinayetini protesto etmek için üzerinde Özgecan’ın fotoğrafı ile ‘devlet tecavüzcüyü, katili koruma, kollama, yargıla’, ‘Özgecan’ı ve katledilen kadınları unutmayacağız’, ‘Dersimli kadınlar’ yazıları bulunan pankartlarla yürüyüş yaptı. Alkış, ıslık ve sloganlarla Cumhuriyet Caddesi’ne kadar yürüyen kadınlar, caddeyi trafiğe kapattı. Kadınların eylemine erkekler de destek verdi.
ARKADAŞI İNİNCE ÖZGECAN TEK YOLCU KALDI
Türkiye’yi ayağa kaldıran vahşetin kurbanı Özgecan Aslan toprağa verilirken, olaydaki sır perdesi de aydınlanmaya başladı. Şüphelilerin ilk ifadeleri ve elde edilen delillerden iddiaya göre olay şöyle gelişti:
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, Mersin’deki evine gitmek için bir arkadaşıyla halen Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığı’nda sorgulanan cinayet şüphelisi şoför Suphi Altındöken’in minibüsüne bindi. Tarsus’ta oturan arkadaşı inince Özgecan minibüste tek yolcu kaldı.
GÜZERGAH DEĞİŞTİRDİ, ÖZGECAN TEPKİ GÖSTERDİ
Şoför Suphi Altındöken, Mersin’e D-400 karayolundan gitmesi gerekirken güzergah değiştirerek Tarsus- Mersin Otoyoluna doğru saptı. Sürücünün güzergahını değiştirmesinden ‘kaçırılıp başına kötü bir şey geleceğini’ anlayınca tepki gösteren Özgecan, onunla tartıştı.
TECAVÜZE BİBER GAZIYLA KARŞI KOYDU
Yola devam edip minibüsü tenha bir yerde durduran Suphi Altındöken’ın tecavüze kalkıştığı Özgecan, yanında taşıdığı biber gazını sıkarak karşı koydu.
ÖZGECAN TIRNAKLARINI GEÇİRDİ, KATİL ZANLISI BIÇAKLADI
Boğuşma sırasında Özgecan, tecavüzcü Altındöken’in yüzüne tırnaklarını geçirip direndi.
Şoför Suphi Altındöken, bıçağını çıkarıp Özgecan’a defalarca sapladı ardından araçta bulunan demir çubukla vurarak öldürdü.
BABASI VE ARKADAŞIYLA BENZİN DÖKÜP YAKTI
Suphi Altındöken, Özgecan’ı öldürdükten sonra cesediyle birlikte Tarsus’a dönüp babası Necmettin Altındöken ve arkadaşı Fatih Gökçe’den yardım istedi. Onlar da gelince birlikte Özgecan’ın cesedi ortadan kaldırmak için benzin alıp ormanlık bölgeye götürüp,
Cin Deresi’nde yaktı.
Tarsuslu varlıklı bir aileden olan Necmettin Altındöken’in kuyumcu olduğu, işleri bozulup
iflas edince şoförlük yaptığı, kaçakçılık suçundan sabıkalı olduğu ve bir süre önce
trafik kazasına karıştığı belirtildi.
BABASININ VE ARKADAŞININ SORGULARI SÜRÜYOR
Cinayet şüphelisi evli ve 1 çocuk babası olan minibüs şoförü Suphi Altındöken ile cesedi yok etmek için kendisine yardım ettiği ileri sürülen eski kuyumcu babası 50 yaşındaki Necmettin Altındöken ve arkadaşı 20 yaşındaki Fatih Gökçe’nin sorgusu sürüyor.
Şüphelilerin genç kıza tecavüz edip etmediği yapılan otopsinin sonucuna göre belirleneceği kaydedildi.
(http://www.milliyet.com.tr/ozgecan-aslan-icin-kadinlardan-gundem-2013849/)
=================================

Dostlar,

Yürekleri dağlayan bir acı olay..

Söylenecek öyle çok şey var ki..

Ama şimdi yazabilecek durumda değiliz.
Sosyal psikolojik açıdan ve
AKP’nin kadını ötekilşetirici, 2. sınıf gören ve eve kapatmayı – çocuk makinesine dönüştürmeyi hedefleyen mide bulandıran politikaları bağlamında irdelemek gerekecek..

Sevgi ve saygı ile.
15.02.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık

AKP Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

AKP,
Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

Dostlar,

Yukarıdaki başlığı bu gün, 21.12.14 günü Ulusal Kanal‘da
20:00 – 22:00 arasında işledik.

Sayın Gazeteci – Yazar Necdet SARAÇ İstanbul’dan,
Av. Kazım Genç de Ankara’dan konuğumuz oldular.

36 yıl önce 19-25 Aralık 1978 günleri arasında neredeyse 1 hafta süren 1978 Maraş Alevi kırımının masum kurbanlarını (resmen 110 dolayında, fiilen beş yüzü aşkın!) anarak başladık. Sn. Saraç son birkaç yıldır Maraş’a giderek bu anmalara katılıyor. Bu yıl bilindiği gibi Valilik, “olaylar çıkmasın, provokasyon olmasın” (!) gerekçesi ile her tür anma girişimini yasakladı.. Gerçekten traji-komik bir durum.. 1 hafta boyunca hunhar – barbar – kanlı kırımı engelle(ye)meyen Devlet, 36 yıl sonra bile insanların yüreklerine sığdıramadıkları acılarını yaşamalarını engelliyor.. Valilik bu yasakçı hukuk dışı tutumunu derhal sonlandırmalı, örtük sıkıyönetimi kaldırarak anmalar için gerekli güvenlik ortamını sağlamalıdır. Uzun yıllar “travma sonrası stres bozukluğu” yaşayan Alevi toplumu, adalet duygusu da tatmin edilmediği için, neredeyse süregen (kronik) yas sendromu içine giriyor. Öğrenilmiş çaresizlikle içine kapanıyor ve toplumdan kendisini yalıtarak yalnızlaşıyor. Öbür toplum kesimleri ile kaynaşarak sosyalleşmesini tamamlayamıyor. Böylelikle halkı bir arada tutan kederde – tasada – kıvançta birlik – ortaklaşma gerçekleştirilemiyor.

Sosyal psikoloji açısından son derece sakıncalı hatta tehlikeli bir durum..

Unutulmasın, Kerbela faciası 1375 yıl önceydi ve 72 insan çölde aç – susuz bırakılarak kadın – çocuk – yaşlı demeden kırılmıştı. Katliam, İslam Peygamberinin soyu kurutularak Halifeliğin Abbasi’lerden Emevilere geçişini hedeflemişti Şam valisi Yezid. 1375 yıl sonra bile tüm dünyada on milyonlarca Alevi – Şii – Caferi, çok az da olsa bir bölüm Sünni insan toplu kırımın yasını tutmakta her yıl Muharrem ayında. 12 gün susuz ve çile içinde oruç tutarak yasını yaşamaktadır.

Bu tür kapsamlı kırımlar Türkiye’de ne yazık ki belli aralarla neredeyse dönemsel (periyodik) nitelik kazandı. Ulusal birliğin kurulup – pekiştirilmesini apaçık dinamitleyen kökü dışarıda senaryo ve tezgahlardır bunlar..

Son 40 yılda Maraş – Çorum – Sivas katliamları sahnelenmiş ve yüzlerce Alevi yurttaş öldürülmüş, onbinlercesi kapsamlı göçlere zorlanmış (tehcir!);  toplumsal yaşamın dışına itilmişlerdir.
Nüfusun demografik yapısı, etnisite politkaları ile değiştirilmektedir.

Aleviler, bir yandan da 1982’den bu yana Anayasaya konan zorunlu din dersleri ile assimile edilmeye başlanmışlardır. Toplu cinayetlerin eylemcileri ve azmettiricileri yakalanıp adalete teslim edilmemiş, Alevi yurttaşların adalet gereksinimi gözardı edilmiştir.
Bu politikalar halkı bütünleştirici – kaynaştırıcı değil tersine ayrıştırıcı ve hatta düşmanlaştırıcıdır. 1990’larda 31 Ocak 1990 günü, ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlanan  cinayetler 15 yıl kadar sürdürülmüştür.

Vurgulanması gereken bir husus da tekil ya da toplu öldürmelerin katillerinin ve iç – dış azmettiricilerinin bulunmaması ve yargıda hesap vermemeleridir. Böylelikle ortaya çok ürkünç (vahim) bir gerçek çıkmaktadır :

  • Devlet suça ortaktır! 

Ortada çooook sayıda toplu – tekil cinayet vardır ve aradan geçen onca zamana karşın “faili meçhul” (!) kalabilmiştir. Üstelik devletin onca gücü – olanağı varken.. Kimi katiller ödüllendirilerek milletvekili bile yapılmış, katil sanıklarının avukatları bakanlığa dek yükseltilebilmiştir!

*****

Bu durum (zulüm!) sürdürülemez..

Bir devletin en temel işlevi tartışmasız olarak yurttaşlarının can güvenliğini sağlamaktır.

Böyle olmak gerekirken tersine Devlet suça ortaksa;
orası sözün bittiği ve Devletin tüm meşruluğunu yitirdiği yerdir.

Ülkede barış ve adaletin sağlanması başarılamazsa kalkınma ve istikrar da hayal olur.. Türkiye’nin bu profile uyan görünümü büyük acı vericidir ve artık mutlaka düzeltilmesi zorunluğu vardır.
Bu bağlamda, sayıları 15-20 milyondan az olmayan (belki daha da çok!) olan Alevi – Bektaşi yurttaşlar, ülkenin asli kurucularından olarak son derece temel beklentiler içindedir ve istemlerinin daha fazla ötelenmesi olanağı kalmamıştır :

===============================================

1. Aleviler, inançları yüzünden hiçbir ayrıma uğramadan
eşit yurttaş” olmak istemektedir.

2. 1826’lardan bu yana süregelen mallarına el koymanın sonlanmasını ve bunların geri verilmesini istemektedirler.

3. Cemevlerinin kendi belirledikleri ibadet (tapınç) yeri olarak tanınmasını istemektedirler.

4. Zorunlu din dersleri, Sünni öğretinin ideolojik aracı ve assimilasyon yöntemine dönüşmüş olup mutlaka kaldırılmalıdır.

5. DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) kaldırılmalı ya da Alevilerin de adil temsil olanağı sağlanmalıdır. DİB, muazzam bütçe payları ve devasa vakıf fonlarıyla 140 bin çalışanı ile (yeterince denetlenebiliyor mu??), DİB Başkanı’nın Devlet protokolünde
50. sıralardan 10. sıraya uçurularak yükseltilmesi sonucu (Şeyhülislam!?) Başkanlık bir fetva makamı kılınmış ve laik devlet yapısına tümden aykırı düşmüştür. Merhum Prof. İlhan Arsel‘in
söylemiyle hurafe üretmeye devam etmektedir! Prof. Arsel,
dine eleştirileri yüzünden ölüm tehditleri almış ve yaşamının uzunca yıllarını yurt dışında (ABD) geçirmek zorunda
bırakılmıştır! İmam Gazali‘den bu yana 600 yıldır İçtihat kapısı kapatılarak İslami kaynaklar yenileşmeye kapatılmış, adeta dondurulmuştur.

6. Türkiye, Anayasasının  da öngördüğü bağlamda mutlaka laik bir devlet olmalı (başta md. 2, 24 ve 174) ve giderek sekülerleşerek çağdaşlaşmalıdır.

Alevilik ve ülkemizdeki sorunları konusunda uzmanlığı tartışmasız, basılı kitapları yayımlanmış olan Sn. Hüsnü Merdanoğlu,
program sırasında bize ulaşmaya çabalamışlar,
ancak stüdyoda internet erişimi sağlanamadığından katkılarını alamamıştık. Program bitiminde gördüğümüz uyarılarına göre listeye 7. bir madde eklenmelidir:

7. Alevilerin isteklerine yönelik sayın Saraç’ın belirtikleri yanında, Alevilerin günümüzde bile yanlış tanınmalarına neden olan Osmanlı dönemi fetvalarının, Osmanlı-Safevi sürtüşmesi sürecinde birer psikolojik savaş kalıntıları olduğunun, bu fetvaların içeriğinin doğru olmadığının da siz aydınlarca ve ülkemizin birliği ve bütünlüğü yanında olanlarca sürekli dile getirilmesi gerekmektedir.

Sn. Merdanoğlu’nun uyarı ve katkısı son derece yerindedir. Özellikle Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuut‘un fetvalarının hiçbir temeli olmayan, bir din adamına (!?) asla yakışmayan söylemleri ayrımcı, kışkırtıcı, düşmanlaştırıcı ve tümüyle uydurmadır. “Şeyhülislam” sanını almış, İslam Dininin şeyhi,
onu yorumlamaya – aktarmaya en yetkili kılınmış birinin (gerçekte İslamda ruhban sınıfı yoktur ve herkes dinini Kuran’ı okuyarak yorumlar; Peygamber bile salt elçidir, tebliğden öte yetkisi yoktur!..) böylesine nifakçı tanımları – fetvaları bir insanlık suçudur ve günümüz Diyanet İşleri Başkanlığınca yalanlanarak son derece olumsuz etkisi kırılmalıdır.

     Dinin kamusal alan dışına çıkarılması zorunludur.

Batı uygarlığı, ancak Hıristiyanlıkta reformla Kiliseyi
salt bireysel
inanç alanına iterek günümüz uygarlık düzeyine erişmiştir.

Benzer reform, İslam dininde de yapılmak zorundadır.

================================================

Çağımız İNSAN HAKLARI ÇAĞI’dır!

Bu bağlamda yeterince yerleşik hukuk metni vardır ve bu metinler uluslararası bakımından geçerli ve yürürlüktedirler, ulusalüstüdürler.

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) 1948’den yana
en başta gelenidir.

Avrupa Konseyi’nin belirlediği İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) 2. sırada önemli belgedir. İHAM (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) bu Sözleşmenin yaptırımı olan
yargı organıdır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 3. sırada sayılabilir.

Türkiye, bu uluslararası insan hakları sisteminin üyesidir, içindedir. Fakat uygulama bu yönde değildir. Üstelik 1982 Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında Mayıs 2007’de yapılan devrim niteliğinde değişime karşın!

Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

MADDE 90./son fıkra :

  • “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.)
  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

İnsan hakları sistemine taraf olan Türkiye, aykırı kamusal uygulamaları ile AİHM’nde en çok mahkum edilen birkaç ülke içindedir. AKP hükümetleri ile 2002 Kasım’ından bu yana bu karne  – sicil daha da olumsuzlaşmıştır. AKP, Anayasa Mahkemesi kararı ile Laikliğe aykırı işlem ve uygulamaların odağı durumuna gelmiştir fakat ne yazık ki hala iktidardadır! Ülkeyi dincileştirme azim ve kararındadır. Birkaç hafta önce yapılan 19. Milli Eğitim Kurultayı (Şurası) kararları ve 12. CB Bay RTE’nin orada yaptığı konuşma tam anlamıyla dehşet vericidir. AKP, örtük -fakat artık açık- 2023 gündemi ile Türkiye’yi bölünmüş bir dinci faşist Anadolu Federe İslam Devletine dönüştürme azim ve kararlılığındadır.

Alevi hakları ülkenin en önemli sorunlarındandır
ve laik düzenin korunması salt Alevilerin sorunu değildir.
Sorun hukuksal olmaktan çıkmış ideolojik düzleme taşınmıştır. Ülkedeki tüm yurttaşların Türkiye’yi demokratik bir ülke kılmak ve Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak yükümü ve sorumluluğu vardır. Anayasanın 2. maddesinde tanımlı Cumhuriyetin 6 temel niteliği, 4. maddede değiştirilmesinin önerilmesi bile olanaksız kılınarak kurucu irade tarafından pekiştirilmiştir ve mutlaka uyulması gerekmektedir. AKP hükümetlerinin bu meşruiyet dışı tehlikeli gidişi terk etmeleri gerekmektedir.

Uluslararası toplum; insan haklarının çiğnenmesinin ülkemizde ağır ve sürgit nitelik kazanmasından kaynaklanan süreçte, uluslararası hukuka bütünüyle uygun olarak, etkili BM yaptırımları uygulama (ekonomik – ticari – politik – diplomatik – mali -askeri..), Avrupa Konseyi’nden atılma … gibi araçlara – etkili yaptırım olanaklarına sahiptir.

Alevilere dönük her türlü ötekileştirme – ayrımcılık (diskriminasyon)
insanlığa karşı suçlardır ve gecikmeden son verilmelidir.

Türkiye, büyük ATATÜRK‘ün “Yurtta barış Dünyada barış” ilkesinin gereklerini yerine getirmelidir. 10. Yıl Söylevi‘nde yer alan “imtiyazsız – sınıfsız kaynaşmış bir kitle olmak” hedef alınmalıdır.

*****

Ulusal Kanal‘daki açık oturumumuzdan çıkarımlarımız yukarıda kapsamlı olarak özetlenmiştir.

Tüm insanları, Hünkâr Pir Hacıbektaş‘ın evrensel öğretisi
“eline – beline – diline sahip çıkmaya” çağırıyoruz..

Her ne arar isen insanda ara
Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir..
Hararet nardadır sacda değil
Keramet baştadır taçta değil 

Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağrımızda,
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanla, ceylanlar dosttur kucağımız..

Hacı Bektaşı Veli

Sevgi ve saygıyla
22.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Laik – bilimsel – parasız – karma eğitime ve eğitim emekçilerinin haklarına sahip çıkma bağlamında 20.12.14 günü Ankara Tandoğan meydanından basın açıklaması yaptıktan sonra Güven Park’a dek yürümek isteyen, bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ üyesi öğretmenlere polisin uyguladığı hukuk dışı orantısız şiddeti insan hakların aykırı ve kabul edilemez buluyor esefle kınıyoruz! İlgililerin cezalandırılmasını istiyoruz.
Benzer şiddet eylemlerine AKP iktidarının kesinkes son vermesini istiyoruz.

* Program kaydı elimize geçtiğinde YouTube‘a yükleyeceğiz..
* Bu yazının pdf formatı için lütfen tıklayınız:

AKP_Alevi_Haklarini_ve_AIHM_Kararlarini_Neden_Gormezden_Geliyor_ULUSAL_KANAL

KUBİLAY’dan GÜNÜMÜZE DEVRİM ŞEHİTLERİMİZ

Dostlar,

23 Aralık 2012.. KUBİLAY‘ın hunharca şehit edilişinin üzerinden 82 yıl geçti..

Toplumsal travma hâlâ aşılabilmiş değil..

Bir tür “travma sonrası stres bozukluğu
(Post-Traumatic-Stress*Disorder-PTSD) sürüyor..

Bu tablonun artıları da var eksileri de sosyal psikoloji açısından.

Artıları içinde toplumun tarih belleğinin canlı tutulması ve benzerlerinin önlenmesi bakımından uyanık oluş.. başta geliyor.. Her ne denli, bütünüyle engellenemese de..

Eksileri içinde ise toplumsal kaynaşmanın engellenmesi,
ötekileştirmenin sürmesi hatta sosyal fay hatlarının derinleşmesi..

Makro ölçekte yönetimi zor bir sorun..

Büyük Atatürk gene imdadımıza yetişiyor :

* YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ..

  • “KUBİLAY’dan GÜNÜMÜZE DEVRİM ŞEHİTLERİMİZ” 

başlıklı görsel konferansımız 22 Aralık 2006’da Bolu / Göynük ADD Şubesi’nde verilmişti.

Sunu 103 yansı içeriyor. Güncelleme yapmaksızın sizlerle paylaşmak istiyoruz.
6 yıl öncenin gündemini yakalamak ve günümüze bağlamak size kalıyor..

Bu gün Menemen’de gerçekleştirilen “HEPİMİZ KUBİLAYIZ” mitingi
çok coşkulu geçti. CHP, ADD, TGB, İP, Eğitim-İş vb. örgütler destekledi.
Verilen iletiler yukarıda belirttiğimiz kaygıları besleyecek türden değildi;
olgun ve sorumlu idi. İlgilileri kutlarız.

Sunuyu izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

Kubilay’dan_gunumuze_Devrim_sehitleri_Goynuk_22.12.06

Sevgi ve saygı ile.
23.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net