Etiket arşivi: büyük Kursk savaşı

Yıldırım Koç : Sovyetler Birliği’nin yanlış politikaları

Sovyetler Birliği’nin yanlış politikaları

Yıldırım KoçYıldırım Koç

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Cumartesi günkü yazımda, Sovyetler Birliği’nin resmi dış politika tarihi kitabına dayanarak, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’ye ilettiği talepleri ele almıştım.

Halkçılar ve milliyetçiler, Sovyetler Birliği’nin 1945-46 yıllarında Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliğiyle bağdaşmayan talepler ileri sürdüklerini düşünmektedir. Bilimsel sosyalist düşünceyi Sovyetler Birliği’nin dış politikasıyla özdeşleştiren bazı sosyalistler de, bu konudaki anti-komünist propagandalara tepki olarak, böyle bir talebin olmadığını ileri sürerek büyük yanlış yapmaktadır.

Sovyetler Birliği, insanlık tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir devlettir. İkinci Dünya Savaşı’nda gerek Stalingrad direnişiyle, gerek büyük Kursk savaşıyla, Nazi ordularının belkemiğini kıran ve Amerikan-İngiliz-Fransız ordularının Normandiya çıkartmasını mümkün kılan, Kızıl Ordu’dur. Avrupa’yı faşizmden kurtaran ana güç, Sovyetler Birliği’dir. Ancak aynı Sovyetler Birliği, kendi ulusal çıkarlarını ön planda tutarak, Türkiye’den haksız taleplerde bulunmuştur. Bilimsel sosyalizmi benimseyenler, bu nesnel gerçeği reddederlerse, halkçıların, milliyetçilerin ve bilimsel sosyalizmi benimseyenlerin birlikteliği sağlanamaz.

BİLAL ŞEN’İN YAZDIKLARI

Bilal Şen, eski TKP’nin üyesiydi. 1945 İleri Gençler Birliği ve 1951-52 TKP tevkifatlarında hüküm giydi. 1957 yılından itibaren (AS: başlayarak) Bulgaristan’da Bizim Radyo’da çalıştı. 1965 yılında TKP’deki görevlerine son verildi. 1973 yılında TKP’nin atılım döneminde TKP’de yeniden görev aldı.

Bilal Şen, 2000 yılında yayımlanan “Sovyet Kaynaklarında Boğazlar ve Stalin” başlıklı makalesinde Sovyetler Birliği’nin Boğazlar’da üs talebini anlatmaktadır.

Bilal Şen, ayrıca, “Arhiv Vneşhey Plitiki Rossiyskoy Federatsii, Çernomorstie Prolive, Sbornik Dokumentov, 1917-1946, M., 1947, c.160” kaynağına dayanarak, Türk büyükelçisi Selim Sarper’le ilgili şöyle yazmaktadır: “Molotov’un İngiliz temsilcisine verdiği 20 Temmuz 1945 tarihli cevabî notaya göre, bu görüşmede Türk temsilcisine ‘benzer bir anlaşma, ancak Boğazlar sorunundan başka, 1921 yılında Sovyetler Birliği’nden gaspedilip Türkiye’ye katılan topraklar sorununun çözümü koşulu ile düşünülebilir.’ demiştir.”

Bilal Şen, “Novey Mir, no.5, 1991, s.198” kaynağına dayanarak da şunları yazmaktadır: “Karşılıklı nota alışverişlerine son verilince taraflar, Boğazlar Konferansı toplama düşüncesini bir tarafa bırakmışlardır. Bundan sonra Stalin diplomatik arenadaki çabalarını başka alana aktarmıştır. Bunun bir örneği, ‘…Boğazlar bölgesinde askersel üs ve Ermeni ve Gürcü topraklarının geri verilmesi istekleriyle Sovyet, Ermeni ve Gürcü hareketini organize etmesi’dir.” (Bilal Şen, “Sovyet Kaynaklarında Boğazlar ve Stalin,” Tarih ve Toplum, Aralık 2000, s.13-18.)

CÜNEYT AKALIN’IN YAZDIKLARI

Cüneyt Akalın da Soğuk Savaş, ABD ve Türkiye-1 kitabında şunları yazmaktadır: “Kanımca, bu iki noktada ikili bir hata yapılıyor. Türk yönetiminin Sovyet taleplerini olabildiğince büyüterek, abartarak, gürültü kopararak kendini acındırmaya, haklı göstermeye çalışması ne kadar yanlışsa; hiçbir şey olmamış gibi davranmak da o kadar yanlıştır. Sovyetler’in 1946’da verdiği iki notada belirtilen 5. nokta, yani Boğazlar’ı birlikte savunma talebi T.C.’nin egemenliğiyle bağdaşmayan bir taleptir.” (Cüneyt Akalın, Soğuk Savaş, ABD ve Türkiye-1, Olaylar-Belgeler, 1945-1952, Kaynak Yay., İstanbul, 2003, s.206. Cüneyt Akalın’ın bu konuda daha kapsamlı araştırması için bkz., “Sovyet Talepleri İddiaları ve Gerçekler,” Teori, Şubat 2005, s.12-22.)
====================================

Teşekkürler değerli dostumuz Yıldırım Koç…

Büyük ATATÜRK‘ün ‘‘İstiklal-i tamme” diye adeta gırtlağını parçaladığı sorun işte tam da budur. Emperyalizmin Batı’sı, Doğusu, Kuzeyi, Güneyi yoktur. Güçlenen her devlet emperyal boyuta tırmanmak ister ve bu amaçla da gücüne göre emperyalist politikalar güder,  hedefler koyar. Ne yazık ki, Komünist rejimle yönetildiği dönemlerde, daha 3. onyılını tamamlamamışken (Büyük Rus Devrimi Ekim 1917), 2. Büyük Paylaşım Savaşında sağladığı gücü (prestiji) kötüye kullanarak, J. Stalin dönemimde ülkemizin egemenliği ve toprak bütünlüğüne dönük kabul edilemez istemlerde bulunabilmiştir!

Oysa, Mustafa Kemal‘in destansı komutası ile başarılan Çanakkale savunması (1915) sayesinde devrimci Bolşevik güçler Menşevikleri iktidardan indirerek Sosyalist bir rejim kurmuş ve SSCB devleti ortaya çıkmıştı (1917). Gerçekte ödenmesi çok güç bir vefa borcu vardı Bolşeviklerin. Nitekim Rus Devrimi ile birlikte, daha önce İngiltere-Fransa ile bağıtladıkları gizli Sykes-Picot Anlaşmasını açıklayarak Osmanlı devletinden kalanları nasıl paylaşacaklarına ilişkin plandan geri çekilmişlerdir. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk Kurutuluş Savaşı’na da son derece önemli katkılar vermişlerdir (askeri, parasal, diplomatik, Doğu sınırından çekilip güvence vererek).. Bir anlamda Çanakkale savunmamıza borçlu oldukları Bolşevik Devrimi adına vefa borçlarını ödemişlerdi. (bkz. Moskova ve Gümrü Anlaşmaları)

Ne var ki, dış politikada – uluslararası ilişkilerde şaşmaz kural ülkelerin dostlukları ve duygusal bağları – ilişkileri değil; çıkarlarıdır. Stalin’in SSCB’si bu bağlamda, kendilerince zamanlaması ve içeriği doğru gözükse de hatalı bir yol izlemişlerdir. Nitekim Türkiye’yi bir müttefik komşu olarak yitirmiş ve Batı Emperyalizminin kucağına – NATO‘ya itmişlerdir. Bu politikanın küresel ölçekte emperyalist aktörlerin bir paylaşım kurgusu olup olmadığını savlayacak kanıt elde yok.

Kuşku yok komşu ülkeler başta olmak üzere Dünyadaki tüm devletlerle karşılıklı çıkarlara saygılı işbirliği anlaşmaları yapılabilir, yapılmalıdır. Ancak karşı – öteki taraf yaratacak, hasım – düşman doğuracak yapay ve zorlama bağlaşımlardan (ittifaklardan) kaçınmak gerekir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa döneminin Dışişleri Bakanı (1925-37, kesintisiz 12 yıl) meslek büyüğümüz Dr. Tevfik Rüştü Aras, o dönemin dış politikasını özlü olarak şöyle belirlemişti :

  • Bizim dış politikamız basit ve doğrudur : Herkesle dostluk kurmak isteriz fakat hiç kimseyle ittifak ve bloklaşmaya girmeyiz..

Uluslararası ilişkilerin şaşmaz lokomotifi, ülkelerin sonsuz (ebedi) çıkarlarıdır. Türkiye, bu bağlamda duygusal zeminlerden sakınmalı, uzun erimli ve karşılıklı çıkarları gözeten gerçekçi dış politika izlemelidir. YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ vazgeçilmez altın kuraldır.

Sevgi ve saygı ile. 14 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com