Etiket arşivi: Türk Tabipleri Birliği

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ – ATO BAŞKANI Prof. Dr. Vedat BULUT

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

Prof. Dr. Vedat BULUT
Ankara Tabip Odası Başkanı
HEKİM POSTASI, Aralık/Ocak 2020, syf. 3
http://www.hekimpostasi.org.tr/2020/01/27/polis-siddet-atolyesi/

Bu yılın ilk yazısını 2020 yılı Sağlık Bütçemize ayıracaktık. Malum nedenlerle başlık değiştirmek zorunda kaldık. Bütçe cephesinde değişen bir şey yoktur. Yine sermayenin lehine, emekçilerinse aleyhine bir bütçe ile karşılaştık. Halk Sağlığı, Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Koruyucu Hekimlik için ayrılan pay % 4’lerde kaldı. Böylece insanlar daha da artan pahalılıkla birlikte bozulan yaşam koşulları ve koruyucu hekimlikten uzaklaşan politikalarla daha çok hasta olacaklar, böylece sermaye çevrelerinin kendi söylemiyle “müşteri” sayısı artacak.1  Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya saysanız sayısı 10’dan çok olmayan şirketlerin iştahına göre planlanmış bir bütçede, emekçilere, sağlık çalışanlarına yine enflasyonun altında eriyen maaşlarıyla dar geçimlilik uygun görülmüştür.

  • İlan ettikleri enflasyon rakamları sahtedir,
  • hükümet yetkililerinin dillerinde ekonomiye ilişkin yalanları dinlemekten usandık.

Asur Kralı 2. Sargon’u hayırla yad ediyoruz.2

Türk Tabipleri Birliği olarak 14 Mart Tıp Bayramımızın 101. Yılına doğru yol alırken, “HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ” ana temasıyla bir dizi eylemlilik planı yaptık. Bu programda 17 Ocak 2020’de tüm şehirlerde

  • “Sağlıkta Şiddet Sona Ersin”

başlığıyla iyi hekimlik yapmak için hastaya yeterli süre ayrılması gerektiğini vurgulayan, 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinin verimsizleştirilmesine karşı çıkan ve sağlıkta şiddetin en yoğun olduğu alan olan acil servislerde izdihamın önlenmesine yönelik istemler içeren bir basın açıklamasını hastaneler önünde yapacaktık. Bizler de Ankara’da bu yıl Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni tercih ederek, acil servis önünde basın açıklamamızı yapmak istedik.

Sağlıkta Şiddet Sona Ersin” basın açıklamasını Anayasanın 34. maddesini açıkça ihlal eden polisler şiddet kullanarak engellemiştir. Dört arkadaşımız gözaltına alınmıştır.

Ancak çok daha önemlisi yapılan bu alçakça uygulama hastanelerde şiddet uygulayan suça eğilimli bireyler için de teşvik edici olmasıdır. Adeta, “şiddet böyle uygulanır” tatbikatıyla Polis Şiddet Atölyesi bir hastanenin acil servisi önünde gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta şiddeti özendiren bu alçakça emri verenler ve uygulayanlar hakkında suç duyurumuz gerçekleştirilecek ve sonuna kadar takibi yapılacaktır.

  • Bu suç çetesinin çekirdeği ortaya çıkarılarak teşhir edilecektir.

Her ilde serbest olan Anayasal hakkımızı ”Burası Ankara” diyerek engelleyen yasa tanımaz suçlulara burasının Ankara olduğunu öğretme zamanıdır.

Anayasal haklarımızın keyfi telsiz konuşmalarıyla verilen bir emirle ayaklar altına alınmasına tahammülümüz kalmamıştır.

Bu kentte elbette ki işçi cinayetleriyle ilgili bir basın açıklamasının “Madenci Anıtı” önünde, insan haklarıyla ilgili bir basın açıklamasının “İnsan Hakları Anıtı” önünde, sağlıkta şiddetle ilgili bir açıklamanın hastane çalışanlarımızla birlikte hastane önünde yapılmasından daha doğal bir uygulama olamaz.

Bizim diktatörlüğe alışmamızı arzu edenler varsa, dönüp 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Askeri Darbesi dönemlerine baksınlar.

O günlerde diz çökmeyenler olarak, bu dönemde de diz çökmeyeceğimizi anlamaları için icat edilmiş bir zeka aşısı maalesef elimizde bulunmuyor.

Bu açıklamaya izin veren ve olay sonrası Ankara Tabip Odasını arayarak geçmiş olsun dilekleriyle üzüntümüzü paylaşan Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi yöneticilerine ve bu hastanenin sağlık çalışanlarına teşekkür ediyoruz.

15 Mart 2020’de hep birlikte Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya gelecek sağlık çalışanlarıyla “BEYAZ MİTİNG” gerçekleştireceğiz ve 17 Nisan 2020’de

  • SAĞLIKTA ŞİDDETE KARŞI GöREVDEYİZ, İŞ BIRAKIYORUZ” temasıyla GöREV yapacağız.

Acil servisler ve ameliyathanelerde işlerin aksamaması için bu alanlarda çalışma sürdürülecektir. “Sağlıkta Şiddet Yasası” TBMM’den çıkıncaya ve bu konuda hükümet tarafından gerekli önlemler alınıncaya dek mücadelemiz bitmeyecektir.

  1. https://www.youtube.com/watch?v=3lAJi8fE0Yk
  2. Rahiplerin ne kadar çok yalan söylediklerini herkes bilir. Onların ağızlarından çıkanla benim bağırsaklarımdan çıkan arasında pek fark yoktur. Asur Kralı II. Sargon. (MÖ 765 – 705 )

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 22 Ocak 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 22 Ocak 2020


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ESER
Yandaş Yeni Şafak Gazetesi, ”FETÖ, CHP’nin eseri” manşeti attı.
Öyleyse CHP de AKP’nin eseridir…

DOĞUM
Konya İl Sağlık Müdürlüğü, Suriyeli kadınlar için özel doğum hastanesi açma girişimi başlatmış.
Reisin “en az 3 çocuk” kampanyasına uyanlara ödül…

DEVE
“Sanata ayıracak paramız yok” diyen Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan deve güreşi için 255 bin TL harcamış.
Yok deve!…

ŞİDDET
Türk polisi, Türk Tabipleri Birliği’nin şiddete karşı yaptığı eylemde tabiplere şiddet uyguladı.
Şiddete karşı eylemlere şiddetle karşıyız!…

KANAL
ÇED raporuna yapılan on binlerce itiraz dilekçesine karşın Çevre Bakanlığı ÇED raporunu onayladı.
Halk ne demek? Bilim ne işe yarar? Bizde REİS var…

KÖR
RTE, “Kanal İstanbul’a karşı kör düşmanlık yapanlara rağmen Allah’ın izniyle tamamlayacağız.”
On binlerce dilekçe, onlarca bilimsel açıklama kör düşmanlık oluyor.
Allah’tan izinin nasıl alındığını kim biliyor?…

ALDATMA
RTE’nin memleketi Güneysu’da “yol yapıyoruz” diye boru döşemişler, HES yaptıkları ortaya çıkmış.
Ora insanı aldatılmaya yatkınlığı ile bilinir…

ZİK ZAK
Yargıtay Başkanı Rüştü Cirit, “Yargıda zikzak olmaz”
Çay toplamaya git, sonra dürüstlük tasla,
Geçmiş ola…

AYAK
CHP’nin FETÖ’nün siyasal ayağının ortaya çıkarılması için verdiği araştırma önergesiyle ilgili olarak RTE, “Siyasi ayağa meclisi karıştıramazsınız.” dedi.
Kendini, yakınlarını ve AKP’yi koruma ayağı…

VİCDAN
Korg. Metin İyidil’in ağırlaştırılmış müebbetten tahliyeye, sonra yeniden tutuklanması sürecine ilişkin RTE;

“Bu, yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur ve ilginç olan şey şu; tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik” dedi.

RTE’nin sözüne inanıp vicdanına göre karar verenler Ankara dışına sürüldü,
Talimata uyanlar öne sürüldü…

GEÇİŞ
YSS Köprüsü geçiş garantisi
karşılığı olarak müteahhite (AS: yükeniciye) bu yıl 3 milyar TL ödenecek.
Millet köprüden geçiriliyor…

Raporlar, Sağlık Bakanlığı’nın yorumlarından farklı bir Türkiye’yi yansıtıyor

Raporlar, Sağlık Bakanlığı’nın yorumlarından farklı bir Türkiye’yi yansıtıyor

TTB (Türk Tabipleri Birliği)
http://www.ttb.org.tr/245yhvo 15.11.19

Türkiye sağlık gündemi açısından son derece önemli veriler içeren iki rapor geçtiğimiz günlerde arka arkaya yayımlandı:

  1. 8 Kasım 2019 tarihli “2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması
  2. 12 Kasım 2019 tarihli “Sağlık Harcamaları İstatistikleri, 2018

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, bu iki raporda yer alan ve sağlık ortamının içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren verilere yönelik değerlendirmesini, 15 Kasım 2019 tarihinde düzenlediği basın toplantısı ile kamuoyuna sundu.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, TTB Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz ve TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Selma Güngör’ün katıldığı basın toplantısında, raporlardaki verilerin Sağlık Bakanlığı’nın yorumlarından farklı bir Türkiye’yi yansıttığına dikkat çekildi. Basın toplantısında iki ayrı rapora ilişkin olarak özetle şu değerlendirmeler aktarıldı:

Sağlık yatırım harcamaları da vatandaşın cebinden çıkıyor

TÜİK tarafından yayımlanan “Sağlık Harcama İstatistikleri”ne göre Türkiye’de 2018 yılında muayene, ameliyat, ilaç, hastane, aşı vb.’yi içeren cari sağlık harcamalarının %72’si, cari ve yatırım harcamalarından oluşan toplam sağlık harcamalarının ise %70’i kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Merkezi ve yerel devlet tarafından yatırım için yapılan harcamaların toplam yatırım harcamaları içindeki payı, 2017’de %80 iken, 2018’de %64’e gerilemiştir. Buna karşın, prim ve cepten ödeme gelirleri üzerinden yapılan yatırım harcamalarının toplam yatırım harcamaları içindeki payı 2017’de % 15 iken, 2018’de yaklaşık 2 katına çıkarak, % 30’a yükselmiştir. Yani, yıllar içinde sağlık yatırım harcamalarında genel ve yerel devlet harcamalarının payı azalmakta, prim ve cepten ödeme gelirleri üzerinden yatırım için yapılan harcamaların payı artmaktadır.

Toplanan sağlık primleri üzerinden, yalnızca SGK tarafından yapılan yatırım harcamaları 2017’de 249 milyon TL’iken, 2018’de 1,523 milyar TL’ye yükselmiştir. SGK’nin tedavi hizmet giderleri için topladığı sağlık prim gelirlerinden 2018’de yatırım harcamaları için kullandığı pay, 2017’ye göre 6 kat artmıştır. Başka bir anlatımla;

  • Hükümet, sağlık hizmetlerinde yatırım harcamalarını da genel bütçe yerine,
    toplayabildiği sağlık sigortası primleriyle gerçekleştirilmektedir.

Değerlendirmenin tam metni için tıklayınız.

Bebek ve çocuk ölümlülüğü bilgileri saklanıyor

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968 yılından bu yana her beş yılda bir, başka bir veri kaynağından sağlanamayan pek çok nüfus ve sağlık göstergesine ilişkin bilgi üretmek amacıyla gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda (TNSA) son 10 rapordan farklı olarak ilk kez “Bebek ve Çocuk Ölümlülüğü” bilgilerine yer verilmemiştir. Oysa raporun ekleri arasında bulunan soru formundan bu verilerin toplandığı anlaşılmaktadır.

Bebek ve çocuk ölümlülüğü verileri halk sağlığı açısından son derece önemli bilgilerdir. Hiçbir gerekçe, toplanmış olan bu bilgilerin toplumla paylaşılmasını engellememelidir. 2018 yılı TNSA bebek ve çocuk ölümlülüğü bilgileri açıklanmalıdır. Bunun yanı sıra;

  • Türkiye’de aile planlaması gereksinimi karşılanamayan 15-49 yaş evli kadınların oranı 2018 döneminde bir önceki döneme göre 2 katına çıkmıştır.
  • Sezaryenle doğumlar artmıştır. 1998’de %14 olan sezaryenle doğum, 2018’de %52’ye yükselmiştir.
  • Gebelikleri süresince doğum öncesi bakım verilmemiş gebelerin oranı % 62’lik bir artışla; 2013’te %6.2 iken, 2018’de %10’a yükselmiştir.
  • Doğum yapan gebelerden ilk 24 saat içinde doğum sonrası bakım (ilk sağlık kontrolü) alan gebelerin oranı 2013’te % 84’ten 2018’de %71’e gerilemiştir.
  • Yaşlarının gerektirdiği aşıların tümü yapılmış (tam aşılı) çocukların oranında da düşüş yaşanmıştır. 2008’de %77’si, 2013’te %74’ü tam aşılı olan çocukların oranı 2018’de %%67’ye düşmüştür. Anne eğitimi ve hanehalkı eğitimi, refahı azaldıkça tam aşılı çocukların oranı da azalmaktadır.

Sağlıkta Dönüşüm Programı çöktü

Basın toplantısında, var olan bu tablonun, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın çöktüğünün bir başka işareti olduğu belirtilerek;

  • Sorunların çözümü için;
  • herkese parasız, nitelikli,
  • kamusal,
  • bölge ve nüfus temelinde örgütlenmiş,
  • ekip tarafından sunulan,
  • harcamaların genel bütçeden yapıldığı bir sağlık hizmeti sağlanmalıdır.” denildi.

******
TTB değerlendirmesinin tam metni

Nitelikli sağlık hizmetini rakamlara feda eden anlayış ivedilikle çözülmesi gereken bir halk sağlığı sorunudur

Nitelikli sağlık hizmetini rakamlara feda eden anlayış ivedilikle çözülmesi gereken bir halk sağlığı sorunudur

Kocaeli “Kamu Hastane Hizmetleri Başkanlığı” üyeleri Kasım ayından itibaren MHRS (Merkezi Hasta Randevu Sistemi) üzerinden Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde her hekim için 72 hastaya randevu verileceği kararını almış, Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü de bu kararı tüm sağlık kurumlarına ve hekimlere tebliğ etmiştir.

  • Hekimlerin günlük muayene edebileceği hasta sayısı idarecilerin keyfine ve politikacıların oy kaygısına göre belirlenemez.
  • Hiçbir eğitim ve araştırma hastanesinde bir hekimin her gün 72 hasta bakması tıbben ve fennen doğru olmadığı gibi fiilen de mümkün değildir.
  • Tıbbın gerektirdiği  “anamnez, muayene, değerlendirme, tetkik, gerekiyorsa tıbbi girişim ve reçete düzenlenmesini” bir hekimin 72 hasta için yapmasını beklemek, o hekimin hastaları muayene ve tedavi etmesini istemek değil, hastalara yalnızca “bakmasını” emretmek anlamına gelir.

Öncelikle söylenmesi gereken, gerek hekimlere yönelik şiddetin katlanılamaz hale geldiği, gerekse sağlık hizmetinin niteliğine ilişkin güvensizliğin üst boyutlara sıçradığı bu sağlık ortamında, MHRS üzerinden her hekim için 72 hastaya randevu vermek ve hastalarla hekimleri karşı karşıya getirmek sağlık yöneticiliği değildir. Bu kararı alanların ve uygulamaya çalışanların çağdaş sağlık hizmetinin gereklerinden ve niteliklerinden habersiz olduğunu düşünüyoruz.

Kuşkusuz hekimler yalnzıca Kocaeli’nde değil, ülkemizin bütün illerindeki hastanelerinde randevu sisteminden gelen hastaların yanı sıra, randevusuz gelen onlarca hastayı muayene etmeye çalışmakta ve kimi bölümlerde bu sayılar, anılan yazıdaki rakamları da geçebilmektedir. Acil servislerde hekim başına düşen hasta sayısının bu rakamların çok daha üzerinde olduğu da bir başka gerçektir.

Kocaeli sağlık yöneticilerinin belirlediği rakamlar bir hekimin hastalarına ortalama olarak 5 – 6 dakika zaman ayırması anlamına geliyor. Bu sürede hekim iyi bir öykü alamaz. Kapsamlı bir muayene yapamaz. Hekimliğin özü olan öykü ve muayeneyi yeterli düzeyde yapamadığını düşünen hekim, tanıyı atlamamak için gereksiz tahlil istemek zorunda kalır. Tahlil sonuçlarını sağlıklı değerlendiremez. Hastalara ilaçlarını nasıl kullanacaklarını anlatamaz.

Sonunda hekimler işlerine yabancılaşır, hastalar hekimlerine ve sağlık sistemine güvenlerini yitirir.

Etkili bir tanı ve tedavi sürecine izin vermeyen bu sistem, hastaların hastane hastane dolaşmasına, hasta sayısının giderek çoğalmasına, şimdi 72 olan bu sayının yakın gelecekte daha da artmasına yol açar.

Bu kısır döngünün kırılması etkili 1. Basamak sağlık hizmetinden ve düzgün işleyen bir sevk sisteminden geçer.

  • Çözüm; sorunun kökenine inilmesinden, uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı adlı tüketime odaklanmış sistemin sorgulanmasından geçmektedir.

Sağlık hizmeti, hekimlere tanı koyup tedavi edemeyecekleri ölçüde çok hasta dayatarak ve bu sayede sağlık piyasasını büyüterek değil; kamusal bir bakışla hastalıkları azaltmaya, etkili bir Basamaklandırılmış sağlık sistemi kurmaya, böylece sağlıktaki gereksiz tüketimi ve harcamayı denetim altına almaya çalışmakla olanaklı olabilir.

Meslektaşlarımız hastalarının muayene ve tedavileri icin gerekli süreyi kullanabilmelidir. Sağlık Bakanlığı’nın yapması gereken, başta sevk zinciri ve altyapı düzenlemesi olmak üzere, bunun için gereken koşulları yaratmak olmalıdır.

  • MHRS üzerinden hekimlere günde en az 72 hasta bakmalarını dayatan sağlık yöneticileri de hastaların nitelikli  sağlık bakımı hakkına, hekimlerin özlük haklarına saygı göstererek bu kararlarını geri almalıdır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak, hekimlik değerlerinden uzak her uygulamada olduğu gibi, Kocaeli’deki bu dayatma için de Sağlık Bakanlığı’na itirazlarımızı yapacak, hukuksal ve eylemli mücadelemizi sürdüreceğiz.

TTB Merkez Konseyi

TTB’den Kanada Tabipler Birliği’ne Kaz Dağları için mektup

TTB’den Kanada Tabipler Birliği’ne Kaz Dağları için mektup

08.08.2019, http://www.ttb.org.tr/325yhsu

Kanada Tabipler Birliği Başkanı

Dünya Tabipler Birliği Tarafından benimsenen Çevresel Konularda Hekimlerin Rolü Bildirgesi, hava, su ve toprak gibi insanlığın yaşam ve sağlık için gerekli ortak kaynaklarının korunması ve bu kaynakların tahribatının engellenmesi konusunda tabip kuruluşlarının rolüne ve uluslararası çabaların koordinasyonunda ortaklık sağlama gerekliliğine işaret eder. Türk Tabipleri Birliği olarak bir çevresel ‘saldırı’ konusunda sizi bilgilendirmek istiyor ve bu konuda işbirliğinizi rica ediyoruz.

Bugün Türkiye’de insanlar, özellikle tarihsel / mitolojik önemiyle insanlığın ortak mirası olan bir coğrafi bölgede büyük bir çevresel tehlikeyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin batısında Ege Denizi kıyısında pek çok uygarlığa beşik olmuş, mitolojideki İda dağı olarak bilinen Kaz dağları ve çevresi, biyolojik çeşitlilik açısından biricik özelliğe sahiptir. Homeros’un İlyada’sında anlatılan Truva savaşının geçtiği yer bu dağın eteklerindedir. Türkiye’nin en iyi zeytinleri bu bölgede yetişmektedir. Çağlar boyunca yöreye yerleşenler burada sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmüşlerdir.

Bugün ne yazık ki bu bölgede Kanada kökenli ALAMOS GOLD INC. 25 kilometrelik bir havzada üç ayrı proje ile altın madeni ruhsatı almıştır. Bu şirket tarafından işletme ruhsatı alınan altın madeni alanı, yakındaki Çanakkale ilinin tek içme suyu kaynağının yer aldığı Kirazlı Atikhisar’ı da kapsamaktadır. Maden hazırlık çalışmaları için 45 bin ağacın kesilmesi planlanmıştır; ancak daha altının çıkarılacağı alan açılmadan 195 bin ağaç kesilmiştir. Çevredeki yaban yaşamı şimdiden çok ciddi zarar görmüştür.

İşletme açıldığında 20 bin ton siyanür kullanılacak; arsenik, antimon, kurşun, kadmiyum, krom gibi binlerce ton ağır metal işlem sırasında çözünecek ve çevreyi kontamine edecektir.  Çıkan toz, olası kazalar (benzer durumlarda tanık olunduğu gibi) ve deprem, esasen olumsuz olan durumu daha da ağırlaştıracak etmenler arasındadır.

Bunlara ek olarak, madencilik sektörü ormansızlaşmaya yol açan faaliyetlerin başında gelmektedir. Karbon salınımlarının azalmasına, dolayısıyla iklim krizine karşı mücadeleye katkı sağlayan ormanlar tahrip edilmektedir. Günümüzde iklim krizine karşı mücadelede başlıca stratejilerden biri, ormansızlaşmadan kaçınılması, biyolojik çeşitlilik kaybının azaltılması ve ekosistemler üzerinde baskı oluşturan faaliyetlerle ilgili olarak “önce iklim” diyen adaptasyon stratejileri geliştirilmesidir. Hükümetler Arası İklim Panelinin (IPCC) son raporu da iklim kriziyle mücadelede ormansızlaşmanın azaltılmasının taşıdığı önemi özellikle vurgulamaktadır. Dolayısıyla, İda Dağındaki madencilik faaliyetlerinin sonuçlarının belirli bir alanla sınırlı kalacağını düşünmek doğru olmayacaktır.

En önemlisi ise yörede yaşayan halkın hemen hemen tümünün bu ‘saldırıya’ karşı olmasıdır. Yöre halkı sesini duyurmak için toplantı, gösteri ve dilekçe dahil düzenli olarak protesto eylemleri düzenlemektedir (imzacı sayısı bugün 500 bini aşmıştır ve imza kampanyası sürmektedir).

Ne var ki gerek Türkiye Hükümeti gerekse şirket CEO’su John McCluskey bu konuda işbirliğine yanaşmamakta, protestocuların gündeme getirdikleri çok yönlü insani ve çevresel kaygılara duyarsız davranmaktadır. McCluskey protestocuları ‘siyasal gündem’ izlemekle suçlamaktadır: “Bu saldırının, çevresel duyarlılık örtüsüyle gizlenmiş derin bir siyasal gündemden kaynaklandığını düşünüyorum.” 

Ayrıca Kanada Hükümeti siyanür kullanımının insan ve çevre sağlığı açısından ciddi bir sakınca taşıdığını açıkça belirtmiştir. Halen, siyanür kullanımıyla ilgili riskler karşısında çok daha titiz risk yönetimi usulleri ve çevresel etki izleme çalışmaları önerilmektedir.

Kanada Hükümeti adına yapılan böylesine net bir açıklama, Kanadalı şirketler Kanada sınırları dışındaki duyarlı ortamlarda madencilik faaliyetleri yürütürken de dikkate alınmalıdır.

Türk Tabipleri Birliği olarak ciddi kaygılarımız vardır ve tarihsel ve doğal varlıkları ile biricik olan bölgenin daha çok tahrip edilmemesi, binlerce insanın yaşam alanlarını yitirmemesi, yerel habitatın zarar görmemesi ve insanların hastalanmaması için mücadele vermekteyiz. Türkiye’deki ALAMOS GOLD projesinin sonuçları iklim değişimini ve çevresel bozulmayı ulusal sınırları aşacak biçimde etkileyecektir. Bu konuda tabip kuruluşlarının küresel ölçekte çaba göstermesi gerekmektedir ve Kanada Tabipler Birliği de Kanada Hükümeti’nin siyanür ve çevre konusundaki titizliği dikkate alındığında konuya müdahale açısından özel bir konumda yer almaktadır. ALAMOS GOLD INC’in yol açtığı çevre yıkımına son verilmesinde; ortak evimiz, insanlığın belleğinin bir parçasını oluşturan bu değerli yörede habitat ve sağlığın korunmasında yardımlarınıza ihtiyacımız var. Bu bağlamda Kanadalı meslektaşlarımızdan Kanada resmi makamlarını ve kamuoyunu ALAMOS GOLD INC’in ülkemizdeki faaliyetleri ve bu faaliyetlerin sonuçları konusunda bilgilendirmelerini, söz konusu faaliyetlerin durması için demokratik bir basınç yaratmalarını istiyoruz.

İşbirliğiniz ve değerli çabalarınız için şimdiden teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Saygılarımla,

Prof. Dr. Sinan Adıyaman
Türk Tabipleri Birliği Başkanı

Kanada Tabipler Birliği’ne gönderilen mektup için tıklayınız.

==================================
Dostlar,

Söz konusu mektubun İngilizcesini biz de pdf olarak sitemize yüklüyor ve okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.

Kazdaglari_Katliami_Icin_Kanada_Tabipler_Birligine_Mektup

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 15 Ağustos 2019, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

TÜRK SİYASET ve GÜVENLİK AKADEMİSİ
SAĞLIK DOSYASI :

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/sehir-hastaneleri-kimler-nasil-kazaniyor-240260 10.4.19

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

Şehir Hastaneleriyle 2002-17 döneminde yapılan özelleştirmelerle sermaye aktarılan kaynağın en kötümser tahminle 1/4’ü kadar yeni bir aktarım yapılacağı tahmin ediliyor. AKP yandaşı sermaye gruplarının yanında, geleneksel sermaye grupları uluslararası sermaye ve finans tekellerinin de ihya olduğu görülüyor. Bir ucunda Dünya Bankası tasarımının durduğu model General Electric Siemens gibi ‘sağlık teknolojisi’ tekellerinin kısa sürede büyük kazançlar elde etmesini sağlarken Rönesans, Akfen, IC İçtaş, Türkerler, GAMA’nın yanı sıra Fransız ve İtalyan taahhüt şirketleri de kazanıyor.

Kamu planlarına göre 43 bin yataklı 30 şehir hastanesi yapılacak. Yatırım tutarı için 11 milyar, devletin 25 yıllık işletme dönemi boyunca ödeyeceği kira bedeli olarak da 31 milyar $ öngörülüyor. Sözleşmeler kamuya açık değil. Ancak model dikkate alındığında şehir hastanelerinin hem yapım hem de işletme sürecinde üç önemli kazanan grup olduğu görülüyor. İlki yüklenici firma olarak adlandırılan hastanelerin yapımını ve işletilmesini üstlenen gruplar. İkinci grupta bir bölümü aynı zamanda bu yüklenici gruplarla ortaklık yapan “sağlık teknolojileri çözüm ortakları” yer alıyor. Üçüncü grup ise esas olarak bir tür “finansman modeli” söz konusu olduğu için bankalar. Tabii bu üçlüye irili ufaklı danışmanlar, taşeron inşaat firmaları, sağlık hizmeti sağlayıcıları gibi ekler de yapılabilir.

Yatırım tutarının yıllık kira ödemelerinde içerildiğini varsayarak 31 milyar $ dikkate alındığında bu hacmin bir alt sınırı ifade ettiğini 30 şehir hastanesiyle hem sağlık alanı hem de öbür tamamlayıcı hizmetler ticari faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda özel sektör için çok daha büyük bir pasta yaratıldığını söylemek mümkün. Şehir merkezinden taşınacak hastanelerin bırakacağı boşluğu değerlendirecek özel sektör sağlık kuruluşlarının açacağı daha küçük çaplı hastaneler poliklinik hizmetleri vb. de bu hacme eklenmeli. Tüm bunlar dikkate alındığında 25 yıllık dönemde sermayeye 35-50 milyar dolar aralığında bir toplam gelir yaratıldığını söylemek mümkün. Ki bu tutar çok kaba bir hesaplamayla 2000’lerin çok büyük çaplı özelleştirmelerinin neredeyse dörtte birine denk gelen bir büyüklük.

PASTA BÜYÜK: ‘YANDAŞLAR’ KAZANIYOR AMA ULUSLARARASI SERMAYE DE İHYA OLUYOR

Peki bu büyük pastadan kimler pay alıyor?

İhalesi yapılmış inşaatı tamamlanmış ya da tamamlanmak üzere olan 21 hastanenin yüklenici firmalarına bakıldığında birkaç grubun öne çıktığı görülüyor. Çeçen ailesinin IC İçtaş’ının “kardeş” kuruluşu CCN Holding Putin-Erdoğan arasında “denge bulucu” kimliğiyle de bilinen Erman Ilıcak’ın Rönesans Holding’i AKP iktidarının ilk dönem özelleştirmelerinin “jokerleri”nden Akfen Holding tam anlamıyla bir AKP dönemi “yükseleni” YDA İnşaat ve içinde AKP dönemi “yükseleni” Türkerler geleneksel taahhüt sermayesinin tipik temsilcisi GAMA ve uluslararası teknoloji tekeli General Electric’i barındırdığı için bir tür “üçü bir arada” olan Türkerler-GAMA-GE ortaklığı.

Otel gibi” hastane boyutu öne çıkmakla birlikte Türkiye’de yapılan bugüne kadarki “ticari bina” standartlarının ötesinde teknik standartlara ihtiyaç duyulduğu bu nedenle teknik şartnamede yeterlilikleri yerine getirmek amacıyla grupların yabancı ortaklar da edindikleri görülüyor. Sonunda bugüne dek yapılan hastanelerdekinden daha fazla sayıda hastaya hizmet verecek ameliyathaneler, laboratuvarlar, görüntüleme birimleriyle kompleks bir sanayi tesisine yaklaşan Meridiam Astaldi INSO Sistemi gibi ortaklar Fransız ve İtalyan ortaklar hijyen standartlarıyla teknik yeterlilik ölçütlerini karşılamak özel önem arz ediyor. GAMA Rönesans gibi grupların yurt dışı proje deneyimlerinin bu ölçütleri karşılamaya yeterli olduğu kestirilmekle birlikte “hastane spesifik” tecrübe açısından özellikle de uygulama deneyimlerinden yararlanmak danışmanlık desteği için bu tür ortaklar da dahil edilmiş durumda. Örneğin Astaldi İtalya’nın Toscana bölgesinde yer alan ve kamu-özel işbirliği modeliyle yapılmış orta ölçekli dört hastanede yüklenici firma olarak yer almış. (Astaldi aynı zamanda IC İçtaş’la birlikte 3. Boğaz Köprüsü’nün de yüklenici firması. )

Projelerle ilgili en net noktalardan biri tüm taraflar için proje yapımı ve proje finansmanından “kazanıldığı”. 2000’li yılların HES ağırlıklı enerji projeleriyle şehir hastaneleri arasında hem model hem de yükleniciler açısından büyük benzerlikler var. Enerji projelerinde kamu alım garantileriyle “şişirilen” yatırım tutarlarıyla büyük kazançlar sağlandı. HES yatırımlarında kabaca % 40’lık bölüm makine-ekipmandan oluşuyordu ve Türkiye’nin toplam 70 milyar dolarlık enerji yatırımının 25-30 milyar dolarlık bölümünün General Electric, Siemens, Alstom gibi enerji ekipmanları üreticilerine doğrudan transfer anlamına geldiği söylenebilir. Şehir Hastaneleri yatırımlarına bakarken de son derece pahalı MR cihazlarının yedekleri gibi zorunluluklar da dikkate alındığında 11 milyar dolarlık yatırımda teçhizat payının yüzde 30’lara ulaşacağı ve yine esas olarak General Electric ve Siemens’in medikal cihaz bölümlerinin ana “ortak” olarak öne çıktığı görülüyor. Nitekim GE Sağlık’ın doğrudan ortak olduğu hastaneler ve “çözüm ortağı” olarak işbirliği yaptığı hastanelere ilişkin açıkladığı sözleşme rakamları da bu oranı doğruluyor. GE Sağlık’ın iki hastaneyle imzaladığını açıkladığı anlaşmaların tutarı toplam proje bedelinin % 15’ine yaklaşıyor. Bu anlaşmaların tüm ekipmanı (AS: donanımı) kapsamadığı hem görüntüleme laboratuvar aygıtları sarf malzemeleri hem de ameliyathaneler başta olmak üzere donanım için gerekli malzeme eklendiğinde bu oranın çok daha yüksek olacağı açık. Bir de tabii 25 yıl boyunca tüm donanımların bakım onarımları ve yenileme ihtiyacı da dikkate alınmalı.

İŞİN MİMARLARI: ULUSLARARASI FİNANS KURULUŞLARI

Kamu-özel işbirliği modelinin mimarı Dünya Bankası. Özellikle 2008 krizi sonrası global (AS: küresel) ölçekte altyapı yatırımlarına uzun vadeli yatırımlara özel sektörün daha çok dahil edilmesine yönelik çalışmalar yapan Dünya Bankası Türkiye’deSağlıkta Dönüşüm Programı” ve 2000’lerin enerji yatırımlarının da mimarıydı. Hem Şehir Hastaneleri hem de son dönemin “mega projeleri”nde hem finansman modeli hem de bu projelere doğrudan finansman katkısında en iştahlısı IBRD olmak üzere Dünya Bankası’nın özel sektör finansmanı yapan kolu IFC Avrupa Yatırım Bankası gibi kuruluşlar rol üstlendi. Arada siyasal ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle yaşanan teklemelerde kamu bankaları geçmişe göre daha çok devreye girse de özellikle Şehir Hastaneleri özelinde sayılan uluslararası finansal kurumlar ve özel sektör bankalarının istekli olduğu görülüyor. Giderlerinin %70’e yakını yerli girdilerden oluşan bir yatırımda “Avroya endeksli” gelir garantisinin bankaların iştahını kabartmaması mümkün değil. Son birkaç aydaki gelişmelerle su yüzüne çıkan tüm risklere karşın.

YÜKLENİCİLER’: İNŞAAT ENERJİ TURİZMDEN SONRA SIRA SAĞLIKTA

Rönesans Holding: Önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yakın ilişkileriyle bilinen Erman Ilıcak’ın ana hissedarı olduğu Rönesans Holding SSCB’nin çözülüş sürecinin ardından Rusya’ya erken giren gruplardan. Konut, alışveriş merkezi, otel gibi işlerle Rusya’da belli bir ölçeğe ulaştıktan sonra Türkiye’de enerji otel alışveriş merkezi yatırımlarına yönelen Rönesans ENR adlı kuruluşun yaptığı En Büyük Uluslararası Taahhüt firmaları sıralamasında ilk sıralarda yer alan Türk taahhüt firmalarından. Fransız Meridiam ortaklığıyla dört Şehir Hastanesi’nin yapımını üstlenen Rönesans, 4 milyar $ dolayında yatırım yaparken, 25 yıl boyunca yalnızca kira geliri olarak 10 milyar $’ın üzerinde kazanacak. Ek hizmetler ticari alan gelirleri ve öbür“dışsallıklar”ın yaratacağı gelirleri tam olarak hesaplamak güç. Ancak 4 milyar $’lık yatırımla yıllık 500-750 milyon $ aralığında bir gelir sağlanacağı yatırımın % 75-80’inin Hazine garantili finansmanla karşılanıyor. Grubun Rusya dahil tüm cirosunun 3 milyar $ dolayında olduğu belirtiliyor. Şehir Hastanelerinden çok büyük bir katkı sağlandığı açık.

CCN Holding: IC İçtaş’ın kurucusu ve ana hissedarı İbrahim Çeçen’in oğlu Murat Çeçen’in sahibi olduğu CCN Holding IC İçtaş’ın “kardeş” kuruluşu. AKP döneminin hızlı büyüyenleri arasında yer alan IC İçtaş, Limak, Kolin Cengiz gibi gruplarla benzerlik gösteren AKP öncesinde kamu ihalelerinde yerel ağırlığı bulunan bir grup. Ancak 2000’li yıllardaki özelleştirmeler ve ulaştırma projelerinde elde edilen imtiyazlarla büyük bir sıçrama yaşayan grup Astaldi ile birlikte 3. Köprü yapımını üstlendi. CCN Holding’in üstlendiği ilk açılan Şehir Hastanesi olan Mersin ve Ankara Bilkent’in yatırım tutarı 1 5 milyar $ dolayında 25 yıllık kira ödemesi de 4 milyar $ dolayında estiriliyor. AKP iktidarı döneminde Antalya Havaalanı başta olmak üzere havalimanı işletmeciliği, liman marina işletmeciliği, enerji ve turizm yatırımlarıyla büyüyen grubun cirosu 1 5-2 milyar $ aralığında ve Şehir Hastanelerinden gelen katkının yine çok yüksek olacağı görülüyor.

Akfen Holding: Akfen Holding’in patronu Hamdi Akın AKP iktidarının ilk döneminde “erken inananlar”dan biri olarak en çok yarar sağlayanlardan biri oldu. İstanbul Atatürk Havalimanı’nı işleten TAV’ın, Doğramacıların Tepe Holding’i ile birlikte ortağı olan Akfen Holding, TAV’ın yurt dışı açılımlarının yanı sıra tek başına enerji turizm ve liman işletmeciliğinde AKP dönemi yaratılan fırsatlardan yararlandı. Uluslararası sermayeyle ilişkileri güçlü olan Akın’ın en büyük atılımı Türkiye’nin en büyük limanlarından biri olan Mersin Limanı’nı özelleştirmeden Singapur’lu PSA ile alması oldu. Birkaç yıl içinde yük hacmini iki katına çıkaran ve çok yüksek karlılıkla çalışan liman satın alma bedelini birkaç yılda ödedi. Akfen ayrıca global otel zinciri Accor ile şehir oteli yatırımları yaptı ve tabii olmazsa olmaz enerji yatırımları. Akfen Holding’in yüklenici firma rolünü üstlendiği Isparta, Tekirdağ, Eskişehir Şehir Hastanelerinin toplam yatırım tutarı 1 2 milyar $ dolayında ve 25 yıl için kira ödemesinin 2 milyar $’ın üzerinde olacağı kestiriliyor.

Türkerler – GAMA – GE Sağlık: Kocaeli ve İzmir Bayraklı Şehir Hastaneleri üstlenen ortaklıkta GE Sağlık’ın payı % 5. Ancak projeden kazancının ortaklık payının çok üzerinde olacağı kertiriliyor. Türkerler yerel sayılabilecek bir inşaat firmasıyken önce TMSF tarafından satılan Uzanlara ait eski kamu işletmesi çimento fabrikalarının satışında öne çıktı. Ardından ulaştırma projeleri enerji projeleri yatırım projeleri pek çok alana girdi. GAMA, Enka, Tekfen gibi şirketlerle birlikte Türkiye dışında en çok iş üstlenen mühendislik açısından güçlü özellikle enerji ve sanayi tesislerinde uzmanlaşmış bir grup. Doğrudan AKP bağlantılı bir grup olmamakla birlikte teknik avantajıyla da önemli ölçüde enerji yatırım yapan gruplardan. GE Sağlık uluslararası tekelin sağlık teknolojileri alanında uzmanlaşmış kolu. Hem doğrudan olduğu Şehir Hastaneleri hem de öbür Şehir Hastanelerinde makine-ekipman tedariğinden en büyük payı alması bekleniyor. Türkerler-GAMA- GE Sağlık ortaklığının üstlendiği iki hastanenin yatırım tutarı 1 milyar $’ı 25 yıl için kira ödemesinin de 2 milyar $’ı aşacağı kestiriliyor.

YDA İnşaat: Dört Şehir Hastanesinin İtalyan ortağıyla birlikte yüklenicisi olan firma AKP döneminde inşaat enerji ve turizmle yükselen gruplardan. 1 3 milyar $ yatırım karşılığında 25 yıllık kira ödemesi 3 75 milyar $ dolayında öngörülüyor.

SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇESİNDEN AYRILAN PAY

Sağlık Bakanlığı Şehir Hastanelerine 2018 bütçesinden 2 544 317 000 TL ayırmış durumda. Bütçe kestirimlerine göre bu maliyet önümüzdeki iki yılda sekize katlanacak. Sağlık Bakanlığı bütçesinden kira bedeli’’ olarak 1 274 684 000 TL ödenek ayırırken otopark, market, kantin, laboratuvar, temizlik gibi giderleri içeren “hizmet bedeline” de 1 269 633 000 TL ödenek ayırdı. Şehir Hastanelerinin tümü bittiğinde toplam kira bedelinin yıllık 5 milyar TL olacağı öngörülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinde; şehir hastanelerinin kira ve hizmet bedeli olarak 2019 yılı için toplam 6 118 481 000 TL, 2020 yılı için de 10 452 256 000 TL kestirilen bütçe belirlendi.

Sözleşmeler « ticari sır » olarak saklandığı için Şehir Hastanelerinin yükümlülükleri nasıl işleyeceği de sır. Ama daha önemlisi bu hastanelerde nasıl bir istihdam modelinin ve emek rejiminin uygulanacağı açıklanmıyor ve örneğin kapatılan hastanelerden gelen sağlık çalışanlarının ve özellikle taşeron işçilerin akıbetinin ne olacağı da belirsizliğini koruyor.

TBMM’YE VERİLEN ÖNERGELERDEKİ SORULAR

Şehir Hastaneleri için muhalefet partileri ve Türk Tabipleri Birliği tarafından verilen önergelerde şu sorular soruldu:

  • Kamu Özel Ortaklığı ile ihale edilip yapımına başlanan ve yapımı biten kaç Şehir Hastanesi vardır?
  • Bu hastaneler hangi ilde kaç yatak kapasitesine sahiptir?
  • Yapımı süren ya da yapılan hangi ildeki Şehir Hastaneleri, hangi şirketlere, hangi bedel karşılığında ihale edilmiştir?
  • İhale aşamasında olan ve ihaleye çıkarılması planlanan hangi ilde kaç Şehir Hastanesi vardır?
  • Kamu Özel Ortaklığı ile yapımı biten sağlık kuruluşlarına Sağlık Bakanlığınca her biri için kaç TL kira bedeli ödenmektedir?
  • Kamu Özel Ortaklığı ile yapımı biten ya da süren hangi ildeki hangi sağlık kuruluşuna yüzde kaç doluluk garantisi verilmiştir?
  • Açılan Şehir Hastanelerinin aylar itibarı ile doluluk oranları nedir?
  • Yapılan anlaşma gereği doluluk oranının karşılanmadığı Şehir Hastanelerine bütçeden aktarılacak tutar kaç TL’dir?
  • Şehir Hastanesi yapılması gerekçesiyle hangi illerde hangi devlet hastaneleri kapatılmıştır? Kapatılan bu hastanelerin yatak kapasiteleri ve doluluk oranları nedir?
  • Şehir Hastanelerinin olduğu illerde kapatılacak olan hastanelerin çalışan personellerinin akıbeti ne olacaktır?
  • Yapımı devam eden ya da tamamlanan şehir hastanelerine personel alımı nasıl yapılacaktır?
  • Bugüne dek yapılan ihale bedellerinde yer alan kira miktarlarına bakıldığında kamu bütçesinden ödenecek 3 yıllık kiralarla bu hastanelerin bazılarının maliyetinin karşılanabileceği, 25 yılda ödenecek kira toplamı ile de aynı çapta 5-6 hastanenin yapılabileceği saptanmıştır. Neden bu yol tercih edilmemiştir?
  • Birden çok ihale alan şirketlerin toplam yatırım tutarına ilişkin gerekli öz sermayeleri var mıdır? Hangi ihale için ne kadar kredi kullanacaklar? Kredileri hangi kuruluşlardan alacaklar?
  • Şehir hastanesi ihalelerinde ihale aşamalarında sürekli şirket değişikliği yapılmasının nedeni nedir?
  • İhalelerde şirketler değiştirilirken ön yeterlik tarihi bakımından mesleksel teknik yeterlik koşulları ile öz sermayelerinin miktarı ve SGK primi ile vergi borcu olup olmadığı denetimi yapılmış mıdır?
  • Birden çok şehir hastanesi ihalesi alan şirketler aynı alt işverenler ile mi ihaleye katılmıştır? Böyle ise farklı bölgelerdeki hastanelerin hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi güvence altına alınmış mıdır?

SONUÇ

Bir soru cümlesiyle bitirelim:

  • Şehir Hastanelerinin bir yıllık kirasıyla 150 yataklı 64 hastane yapabiliyorsak,
    neden 25 yıl boyunca kira ödeyelim ?

TTB : 1 Aralık Dünya AIDS Günü – Bilmek ve Korkmamak

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu, 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla açıklama yaptı.

1 Aralık Dünya AIDS Günü – Bilmek ve Korkmamak

Bu yıl dünya AİDS gününün teması “durumunu bil” olarak açıklandı. UNAIDS, Birleşmiş Milletler’in HIV/AIDS konusunda uzmanlaşmış organı, dünyada 9,4 milyondan çok insanın HIV durumunu bilmediğini kestiriyor. Bunun temelde iki nedeni var:

İlki anonim ve ücretsiz test hizmeti veren laboratuvarlara erişimin kısıtlı olması ya da olmaması; ikincisi testin pozitif çıkacağı korkusuyla test yaptırmaktan kaçınmak. Bunlara, Türkiye gibi ülkelerde toplumsal cinsiyet örüntülerinden temellenen  “bana bir şey olmaz” algısı / yanılsaması da eklenebilir.

Oysa Türkiye’de bir şeyler oluyor!

  • HIV/AIDS Dünya genelinde düşme eğilimi gözlenmesine karşın Türkiye,
    yeni olguların “en hızlı arttığı” ülkelerden biri.

Ülkede son on yılda HIV olgularında %465 artış kaydedildi. Üstelik yeni tanı alanların %49’u, 25-49 yaş aralığındaki genç insanlar. Bu veriler, bize HIV enfeksiyonunun yakın gelecekte de önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya sürdüreceğini gösteriyor.

Bu veriler bize başka bir şey daha gösteriyor: Bu zamana dek yaptıklarımızdan daha çoğunu yapmamız gerektiğini. Öncelikle, HIV’in “artık korkulacak bir enfeksiyon olmadığını” her fırsatta yinelememiz gerekiyor. Geçen yıl 21.000’den çok kişi ile yürütülen bir araştırma, katılımcıların %77.3’ünün HIV/AIDS ile ilgili “hiçbir bilgisi” olmadığını ortaya koymuştu. Hiç bilginin olmaması kötü ama yanlış bilgi çok daha kötü.

  • HIV ile ilgili korkunun üretilmesinde sorun, bulaş yollarının yanlış bilinmesi kaynaklı.

Bu nedenle, TTB Halk Sağlığı Kolu olarak HIV’in hangi yollar ile bulaşmadığını hatırlatmakta yarar görüyoruz. HIV;

  • HIV ile yaşayan insanlar ile tokalaşmak, öpüşmek, kucaklaşmak veya onlara sarılmak;
    kısaca herhangi bir sosyal temas ile BULAŞMAZ,
  • HIV ile yaşayan insanlarla aynı okulda okumak, aynı işyerinde çalışmak, aynı yerde yemek yemek,  aynı havuzda/denizde yüzmek, aynı tuvaleti/banyoyu kullanmak; kısaca hava, su, gıda veya doğrudan temas yolu ile BULAŞMAZ,   
  • Sinek veya böceklerden BULAŞMAZ.

HIV;
– korunmasız (kondomsuz) cinsel ilişki,
– test yapılmamış kan, doku ve organ nakilleri,
– damar-içi ortak kullanılan şırıngalar ve
– kesici / delici alet yaralanmaları ile bulaşır.

Bir başka bulaş yolu da anneden-bebeğe bulaştır ki, doğru tedavi ile bu bulaş %100 engellenebilmektedir.

  • HIV’den korkmaya gerek yoktur.

Bugünkü tedavi seçenekleri, kişinin yaşama niteliğini etkilemeden, genelde günde tek bir ilaç alarak sağlıklı yaşamasını olanaklı kılmaktadır.

Dolayısıyla bugün HIV ile yaşamak, diyabet veya hipertansiyon gibi bir süregen hastalık ile yaşamaktan farklı değildir.

Elbette öncelik riskli davranışlardan kaçınmak, dolayısıyla korunmadır.

Ancak kuşkulu bir durum var ise test yaptırmak ve HIV durumunu bilmek kritiktir.

Test sonucu HIV (+) ise tedaviye bir an önce başlamak ve düzenli tedavi alarak viral yükün baskılanmasını sağlamak temel anahtardır.

  • Unutmayınız ki; gerek test ve tanı hizmetleri, gerekse tedavi hizmetleri ülke genelinde yaygın ve ücretsizdir.

Ayrıca bu konu özelinde destek ve danışmanlık hizmeti veren sivil toplum kuruluşlarına ulaşmak da mümkündür.

Bilmek, korkularımızla baş etmenin en kısa yolu.
Bu kısa yol, uzun ve sağlıklı bir yaşama açılıyor üstelik…

TTB Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu

DOKTORLAR..

DOKTORLAR..

Ataol BEHRAMOĞLU
Cumhuriyet
, 14.08.18

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Doktor (ya da hekim), pek çok anlam ve çağrışım içeren bir sözcük… 
Hepimizin, herkesin yaşamının bir döneminde bir doktor, doktorlar vardır.. 
Onlar en çok gereksinim duyduğumuz, yaşamlarımızı emanet ettiğimiz, tanılarını ve önerilerini can kulağıyla dinlediğimiz bir mesleğin mensuplarıdır. 
Bir toplulukta bir doktorun bulunuşu güven kaynağıdır. 
Herhangi bir yerde, örneğin bir uçak yolculuğunda, aramızda bir doktor var mı denildiğinde, herkes bir kahramanın, bir kurtarıcının ortaya çıkmasını bekler gibi dikkat kesilir… 
Zorlu, çileli, uzun süreli bir eğitim sonrasında doktor titrini kazanan kişi, insanların en çok gereksinim duyduğu, en çok çaba ve özveri gerektiren bir mesleğe adım atmış demektir. 
Onun artık gecesi ve gündüzü birbirine karışacak; her an, her zaman, her yerde, her koşulda, mesleğini insanların hizmetine sunmak üzere denebilir ki hazır olda bekleyecektir… 
Bunları yalnızca genel geçer bilgiler olarak değil, çocukluğumdan bugünlere, kişisel deneyimlerimin, gözlemlerimin sonucu olarak da söylüyorum. 
Her meslek alanında olduğu gibi bu alanda da mesleğin hakkını veremeyen, gereklerini yeterince yerine getirmeyen kişiler mutlaka vardır ve olacaktır. 
Fakat doktorluk alanında bunun ben, başka bütün mesleklere oranla, en küçük sayıda olacağından kuşku duymuyorum. 
Çünkü doktorluk mesleği, ona layık olmamayı en az kaldırabilecek mesleklerin en başında gelmektedir…
***
Her yerde olduğu gibi yakın zamanlara dek bizde de gereken saygıyı gören bu meslek, günümüz siyasal iktidarı döneminde horlanmakta, aşağılanmakta, değersizleştirilmek istenmekte ve mensupları, ne bizim tarihimizin ne de bütün insanlık tarihinin hiçbir döneminde görülmüş ölçüde saldırı ve cinayetlerin hedefi olmaktadır. 
Böyleyken, siyasal yönetimin hiçbir kademesinden bu vahim yozlaşma ve cürüm ortamıyla ilgili bir kaygı ve kınama sözü duyulmamakta, önlem alınacağına ilişkin bir girişim görülmemektedir. 
Tam tersine, bu siyasal iktidar, en saygın bir meslek kuruluşu olan Türk Tabipleri Birliği yöneticilerine karşı bu yıl Ocak ayında, söz konusu olan bir suç örgütüymüşçesine barbarca bir saldırıda bulunmuş, yükselen tepki üzerine geri adım atmak zorunda kalmıştır. 
Aslında artık var olmayan, göstermelik TBMM’nin ilgili komisyonunda, geçen hafta iktidar partisi temsilcilerinin oylarıyla kabul edilen bir yasa önerisinin 5. maddesi ise, doktorluk mesleğinin bu iktidarın elinde nasıl bir oyuncağa dönüştürülmek istendiğinin son bir örneğidir… 
Maddenin içeriği özetle, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işinden çıkarılan doktorların, kamuyla bağlantılı hiçbir kurumda çalışamayacağı, yazdıkları raporların da adli ve idari geçerliliği olamayacağıdır.
***
OHAL resmen sona erdi. 
Kanun hükmünde kararnamelerin nasıl keyfi, insan haklarını tanımaz uygulamalara yol açtığı sayısız örnekle gözler önünde. 
Buna karşın her yaştan binlerce hekimin nice emek ve umutla elde ettiği, nice emek ve özveriyle sürdürdüğü meslekleri; kanun hükmünde kararname denilen, ne olduğu, nasıl kotarıldığı belirsiz ucube bir yasa taslağı ve uygulamasıyla ellerinden alınmış ve alınmaktadır. 
25 yıldır acil tıp uzmanı olarak çalışan bir doktor, kendisini kimin terörist olarak suçladığını bilmediğini, kamudaki işinden atıldıktan sonra özel hastanede bulduğu işini de kaybetmekten korktuğunu söylüyor. 
Aynı ucubenin mağduru bir başka doktor, özel hastanelerin de kendilerine iş vermekten çekindiğini belirtiyor. 

  • Siyasal yönetimin doktorluğa ve doktora karşı açtığı savaşım giderek daha da vahimleşmektedir. 

Tıp eğitimi ve doktorluk mesleği ağır darbeler almış ve almaktadır. 
8 Kasım tarihli gazetemizin ilk sayfasında Hekimlerin Çığlığıüst başlığı yer alıyor. 
Bu çığlığa kulak vererek Türk Tabipleri Birliği öncülüğündeki direniş eylemlerine destek olmak, varlığını ve özgürlüğünü demokrasiye borçlu bütün kişi ve kurumların acil görevidir.
================================

Dostlar,

Teşekkürler değerli dostumuz Prof. Ataol Behramoğlu’na..
Bu utanç verici saldırıların artık durması gerekiyor..
AKP iktidarı saçmalıklarına son vermeli ve ülkeyi akılcı (rasyonel) yönetmeye geçmeli

  • Meslek örgütümüz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) ve hukuksuz biçimde mağdur edilen hekim meslektaşlarımızın yanında ve arkasındayız.

Hukuk devletinde, suçu kanıtlanana dek herkes masumdur, buna hukukta, insan hakları öğretisinde (doktrininde) “masumluk – masumiyet karinesi” denir ve evrensel bir temel ceza, insan hakları ve Anayasa hukuku kurallarındandır.

Anayasa md. 38/3 : Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

OHAL döneminde çoğu sağlıksız KHK’lar ile mağdur edilen – işten atılan yüz bini aşkın kamu görevlisinden kabaca 1/10’u ancak görevlerine dönebilmiştir. Kurulan Komisyon kaplumbağa hızıyla ilerle(yebil)mektedir. Oysa geç kalan adalet, adalet değildir! Bu OHAL başvurularını inceleme komisyonu, AHİM’e başvurunun önünü kesmiştir. O halde sayısı hala yüz bin dolayında olan bu dosyaların hızla ve fakat mutlaka ADİL BİÇİMDE – HUKUKA SAYGI ve BAĞLILIK ile sonlandırılması zorunludur. Ancak bunun ardından insanlar yönetsel (idari) yargıda hak arayabilecektir..

Ne idüğü belirsiz 15 Temmuz olayından sonra AKP ülkeyi tar-u mar etmiştir.
Gün olur her şey açığa çıkar.. Bunun için uğraşmak ve zorluklara direnmek gerekir..
Hekimler bu bilinç ve örgütlülüğe sahiptir..

  • Unutulmasın;
  • TIBBİYE (1827) – HARBİYE (1834) – MÜLKİYE (1859) bu ülkenin sacayağıdır..

Bu kadim kurumlara Donkişotça saldıranların kılıçları er ya da geç kırılmıştır

Tarihe bakınız, kolaylıkla göreceksiniz..
Biz, üstelik, bu 3 şapkadan 2’sine birden sahip bir Tıbbiyeli – Mülkiyeli olarak uyarıyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 14 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bu iktidar doktorları neden sevmiyor?

Bu iktidar doktorları neden sevmiyor?

Emre Kongar

06.11.18, Cumhuriyet

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Bu iktidar, kendisinden ve kendisine kayıtsız koşulsuz boyun eğenlerden başka kimseyi sevmiyor. 

Profesyonel meslek ahlaklarına sahip çıkan, bu yüzden de iktidarın dayattığı yalan – yanlış kurallara boyun eğmeyen meslek mensuplarından, özellikle hoşlanmıyor: 
Çünkü doktorlar, avukatlar, mühendisler hem kendi meslek ahlâkları olduğu için iktidarın yanlış uygulama ve baskılarına karşı direniyorlar, hem de iktidara dalkavukluk yapmadan uyguladıkları mesleklerindeki başarılarıyla, yaşamlarını siyasete bağımlı olmadan sürdürebiliyorlar.
***
Bu iktidar, profesyonel meslek mensuplarının meslekî ahlâk ve uygulamalarını geliştirmek için onlara eğitim veren ve onları denetleyen Sivil Tolum Kuruluşlarını da bırakın sevmeyi, adeta kendisine düşmanmış gibi görüyor. 
Toplumun refah ve uygarlık düzeyinin yükselmesinde çok önemli işlevler yüklenen Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği gibi Sivil Toplum Kuruluşları, bu iktidar tarafından sürekli suçlanıyor, engelleniyor, baskı altına alınmaya ve yetkileri daraltılmaya çalışılıyor.
***
İktidarın yeterince güdümleyemediği Sivil Toplum Kuruluşlarının, STK’ların başında gelen Türk Tabipleri Birliği’ne ve doktorlara karşı olan düşmanca tutumu, “Sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesine yönelik” diye pazarlanmaya çalışılan 44 maddelik son “Torba Yasa” ile iyice belirginleşti. 
Torba yasa teklifi ile olağanüstü hal döneminde “kamudan ihraç” edilmiş olan hekimler ile diş hekimlerinin özel sektörde çalışmaları da sınırlandırılıyor ve neredeyse olanaksızlaştırılıyor. 
Güvenlik soruşturmalarının olumsuz gelmesi nedeniyle zorunlu hizmet yapamayan doktorların, zorunlu hizmet süreleri boyunca herhangi bir yerde çalışmaları yasaklanıyor.
***
Teklif ile Türk Tabipleri Birliği, TTB, Diş Hekimleri Birliği, DHB ve Türk Eczacılar Birliği, TEB’in kimi yetkileri de bu kuruluşlardan alınıyor. 
Buna göre 1’den çok kurumda çalışmak için TTB’den ve DHB’den izin almak zorunluluğu kaldırılıyor. 
Aynı şekilde piyasada bulunmayan ilaçların ithalinde, TEB’in yanı sıra Sağlık Bakanlığı’nın izin vereceği kurum ve kuruluşlar ile SGK’ya da yetki veriliyor.
***
Hekimlere ve sağlık çalışanlarına saldırı bu kez ‘Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ ile Hükümet’ten geldi” diyen Türk Tabipleri Birliği, bu yasa tasarısına karşı direniş kararı aldığını bir bildiri ile açıkladı ve buna karşı doktorların nöbet eylemlerini başlattı.
***
12 Eylül 2010 ve 16 Nisan 2017 halkoylamalarıyla delik deşik edilmiş olan bugünkü “Ucube Anayasa” bile, meslek örgütlerini temsil eden Sivil Toplum Kuruluşlarının haklarını ve görevlerini 135’inci madde ile koruyor. 

  • TBB BAŞTA OLMAK KAYDI İLE BÜTÜN MESLEK ÖRGÜTLERİNİ DESTEKLEMEK, VATANDAŞLARIN KENDİLERİNE YAPILAN HİZMETLERE SAHİP ÇIKTIKLARI ANLAMINI TAŞIR.
    =======================================
    Dostlar,

    AKP, TTB’den ve Türkiye’den Ne İstiyor??

    Bir iktidar, güdümüne alamadığı kendi kurumlarına saldırarak onları felç etmeye, işlevsiz bırakmaya girişirse meşruluğu sorgulanır olmaz mı??

    12 Eylülcülerin ürünü 1982 Anayasasında bile 135. madde ile toplum yaşamında ve demokratik düzen açısından vazgeçilmez yeri – önemi olan profesyonel mesleklerin örgütlenmesi istenmiş ve daha da ileri gidilerek bu yapılanmalara “Kamu Kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” nitemi / ayrıcalığı öngörülmüştür.

    Türk Tabipleri Birliği (TTB)
    Türk Dişhekimleri Birliği (TDB)
    Türk Eczacıları Birliği (TEB)
    Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)
    Türkiye Barolar Birliği (TBB)

    ayrı ayrı yasalarla kurulmuşlardır. Yasal Organlarını yargı gözetiminde üyeleri seçer ve gelir kaynaklarını da kendileri üretirler. Bir yandan o meslek üyelerinin hakları korunur, disiplin ve meslek etiği ilkeleri konur ve korunur, bir yandan da bu meslekler üzerinden kamu yararı gözetilir.

Örn. 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinde bu 2 temel amaç ve işlev tanımlanır.
Ne var ki AKP bu bağlamda sabıkalıdır ve sicili temiz değildir. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile (SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME; 02.11.2011, RG 28103 Mükerrer) Bakanlar Kurulu eliyle yasal düzenleme yaparken, bu KHK içine gizlenen bir madde ile TTB yasasının 1. maddesinde son derece anti – demokratik bir değişikliğe gitmişti.

Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, 1 gecede 35 KHK çıkararak ülkemiz kamu yönetimini neredeyse DNA’sına dek değiştirmişti. Cumhurbaşkanı Sezer’in veto ettiği, emperyalist Batı dayatması ve güdümlüsü sözde Kamu Yönetimi Reformu bu yolla fiilen yaşama geçirilmişti.

6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinden adeta cımbızlanarak çıkarılan içerik şöyle idi :

  •  “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”

Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ, kendisinin de muayenehanesi nedeniyle üye olmak zorunda kaldığı hekim meslek örgütünden neden rahatsızdı(r)??

TBMM tarafından 1953’te yüklenen tırnak içindeki yasal işlev – yüküm neden AKP iktidarına batmaktadır? O ibare çıkarıldığında TTB’den geriye ne kalacaktır? TTB, Anayasanın muradı olan görevleri yerine getiremez kılınırsa, bu, Anayasaya aykırı olmaz mı??

Yasaklara – Yolsuzluklara – Yoksulluğa (3 Y) savaş açarak (!!??) 3 Kasım 2002 seçiminde %34 oyla TBMM’nin %65’ini ele geçiren ve 16 yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten (!) AKP iktidarı, kendisini ve ülkemizi nereye savurmaktadır??

  • Örtük amacı nedir AKP’nin??Beraber yürünen yollar” ülkemizi nereye taşıyacaktır??
    ****

    TTB Yasasının 1. maddesinde, hiç ilgisi olmayan bir KHK içinde, açıkça halka ve hekimlere tuzak kurularak yapılan yıkıcı ve etik dışı değişiklik, TTB’nin girişimleri ve anamuhalefet CHP eliyle Anayasa Mahkemesine iptal için taşınmıştır.

Altını bir kez daha çizelim :

  • Neden “6023 Sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” başlığı altında “mertçe” yap(a)madınız bu değişikliği? Neden sakladınız, gizlediniz??

Farkına varılmasa ve 60 günlük iptal davası açma süresi geçirilse idi (hak düşürücü süre)
Anayasa Mahkemesine de gidilemeyecek ve değişiklik kesinleşecekti değil mi??

Zaten 12 Eylül faşist rejimi tüm meslek odaları, sendikalar, siyasal partileri iğdiş etmişti. Birkaç yıl kapalı kaldıktan, malvarlıklarına, kayıtlarına…  el konduktan sonra yavaş yavaş açılmaya başlandı bu örgütlenmeler.. Tüm hekimlerin TTB’ye üye olmaları yasal zorunluk iken, asker hekimlerin üye olması yasaklandı, sivil hekimlerden de tam gün kamuda çalışanlara üye olup – olmama seçeneği getirildi. Amaç zayıflatmak, işlevsiz kılmaktı.. Ne var ki günümüzde 150 bini aşkın hekimden 100 binden çoğu TTB’ye üyedir. Sayıları 100 bini aşan tüm avukatlar TBB’ye üyedir… Örgütlenme bilincinin ve örgütlü savaşım (mücadele) bilincinin yansımasıdır bu tablo ve güçlenerek sürdürülecektir. AKP dahil, her şeye karşın!
****

663 s. KHK’nın 58. maddesinin 14. fıkrası ğ bendi aşağıdaki gibiydi :

ğ) 23/1/1953 tarihli ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunun 1 inci maddesinde geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”
ibaresi,
yürürlükten kaldırılmıştır.

Bereket, 663 sayılı KHK ile bu maddede yapılan değişiklik, Anayasa Mahkemesi’nin 25.6.2013 tarih ve 28688 sayılı R.G.’de yayımlanan, 14.2.2013 T., 2011/150 E. ve 2013/30 K. sayılı Kararı ile iptal edilmiştir!

Ne var ki; mevzuat.gov.tr resmi kurumsal web sitesinden çağrılan 6023 s. TTB yasasının 1. maddesine bu değişiklik, aradan 5+ yıl geçmesine karşın nedense hala yerine işlenmemiştir!?

Bu madde metni mevzuat.gov.tr den çağrıldığında / indirildiğinde aynen şöyle gelmektedir :

Madde 1 : “Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, (…)(1) “

Bitmedi! Dipnot olarak (1) no ile ise şu içerik var sayfanın altında :

(1) 11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı KHK’nın 58 inci maddesiyle, bu maddede geçen “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak
ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

****
Peki, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı neden işlenmedi madde metnine??
Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü’nün görevi bu değil mi?
Üstelik aradan 5 yıldan uzun zaman geçmesine karşın?!

Bu davranış AKP’nin “hukuk devleti“ne karşı olağanüstü hazımsızlığını sergileme ötesinde
açık “suç” değil midir??

Halk, yasalarla ve iktidar eliyle kandırılabilir mi?!

Buradan Cumhuriyetin savcılarına suç duyurusu yapıyoruz!

Yetkili – sorumluları ise bir kez daha, derhal bu zorunlu görevlerini yapmaya çağırıyoruz.
*****
Bu sitede sayısız kez yazdık…
Gidiş gidiş değildir!
AKP ülkemizi hemen her bakımdan derin bir karmaşaya (kaosa) sürüklemiştir.
10 Ağustos’tan bu yana 3 aydır yaşanan yakıcı – yıkıcı ekonomik bunalımın ülkemize yükü algılanabildiğinden – saklandığından kezlerce daha ağırdır ve önümüzdeki yıllara yayılacaktır.

  • Sorumlusu apaçık AKP yönetiminin yağma – talan – dinci yandaş kayırma – soygun düzenidir!

AKP artık Cumhuriyetin – hukuk devletinin – demokratik değerlerin – laikliğin –
Ulus birliğinin… üstüne üstüne gitmeye son vermek zorundadır.

  • Bu gerilim ve boğucu dayatmalar sürdürülürse ülkede iç çatışmalar çıkabilir.

AKP’nin bu ağır riski gör(e)mediği söylenebilir mi? O halde murat nedir?
Artık bıçak, kemiği de kesip bitirmek üzeredir.

AKP Türkiye’den ve Türk halkından ne istiyor?

  • 2023’e “beraber yürünen kutlu yürüyüş” (!?) ün son durağı neresidir?
    HİLAFET VE DİN DEVLETİ MİDİR??
  • Dinci hanedan saltanatı mıdır??

İşin giderek yeşillenen rengi artık iyice anlaşılır olmuştur.

AKP, ateşle oynamaya der-hal ama der-hal son vermeli, önce kendisi normalleşmeli; sonra da

Türkiye bir bütün olarak Anayasal hukuk devleti kodlarına hızla geri döndürülmelidir.

  • Güdülen – gidilen – dayatılan yol çıkmaz sokaktır ve 21. yüzyılda hiçbir şansı YOK-TUR!


Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 06 Kasım 2018, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı (41 yıllık hekim)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat: Doktora saldırı üzerine…

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat’tan.. (Doktor babası)

İstanbul'da öldürülen psikiyatristin adı ile ilgili görsel sonucu

Dr. Fikret Hacıosman’ı kaybettik, Türkiye sağlık camiasına ve tüm hekimlere başsağlığı diliyoruz

Doktora saldırı üzerine…

Tanrı şifa verir doktor eliyle,
Yazık ki saldırır kulu doktora.
Cahil hesap sorar ilkel haliyle,
Bıçak gibi batar dili doktora.

Doktoru şikâyet moda olmuştur,
İhbar hattı vardır; o da olmuştur.
Suçlayan gizlidir, bu da olmuştur,
Perişan görünür, hâli doktora.

Değilse ihmalkâr ya da dolapçı,
Her an nöbettedir ya da icapçı;
Toplumun ittiği esrarkeş, hapçı,
Emanet edilir deli, doktora.

Olsa da doktorun elleri kanda,
Umudu yeşertir her bir insanda.
Anlamazsa bunu kıro, maganda,
Öfkeyle saldırır eli doktora.

Doktora saldırı önlensin artık,
Kanlı cinayetler sonlansın artık.
Sağlık sistemimiz canlansın artık,
Ağıt yakmayalım ölü doktora?

Yıllarca öğrenir verir hakkını,
İnsan hizmetine sunar aklını.
Nankörlük etmesin hasta yakını,
Kalbi sevgi ile dolu doktora.

Kötüler doktora zehir kusmasın,
İyi destek olsun, devlet susmasın.
Acılı olanlar sakın küsmesin,
Dokunur sitemin yeli doktora.

Doktoru sevenler sessiz kalmasın,
Çaresiz olanlar kusur bulmasın.
Nefret söylemleri engel olmasın,
Ulaşsın sevginin seli doktora.

Acil hizmet verir bakar anında,
Lokman Hekim vardır onun şanında.
Doktor yalnız değil, halkı yanında,
Sevenin siperdir kolu doktora.

Nevzat nerde görse doktora pusu,
Doktor babasıdır, artar kaygusu.
İçini doldurur minnet duygusu,
Ne zaman düşerse yolu doktora.

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat

 


Dostlar,

Çok acı bir cinayetle daha yüz yüzeyiz.. Psikiyatri uzmanı meslektaşımız Dr. Fikret Hacıosman, 18 yaşında bir katil tarafından İstanbul’da öldürüldü.. Bu kaçıncı sağlık çalışanı cinayeti?? Artık sabrımız ve dayancımız (tahammülümüz) kalmadı. SAĞLIKTA ŞİDDET hakkında yeterince çalışma, rapor, belge, araştırma özellikle TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından yapıldı ve yayınlandı ama AKP iktidarı yıllardır göz yummayı sürdürdü.

Çünkü kök nedenler Sağlıkta Dönüşüm denilen kökü dışarıda sağlıkta vahşi özelleştirme – piyasalaştırma politikalarında saklı. Yerli – Milli olduğu safsatasını halka yutturmaya çalışan AKP’nin sermaye yanlısı politikaları ülkemizi çok yönlü çıkmaza sürükledi. Sağlıkta Şiddet bu genel yozlaşmanın (dejenerasyonun) bir türevi.

Bütünüyle AKP’nin sorumlu olduğu, içine sokulduğumuz derin bunalım giderek daha çok can yakmaya başladı. 1 kg domates 12 TL’yi geçti ama AKP Genel Başkanı Erdoğan, vatandaşı muhbirliğe yönlendirerek çare arama (!) çaresizliğinde ne yazık ki..

ABD Başkanı Trump, BM genel kurulunda geçtiğimiz hafta son derece ilginç sözler söyledi..

  • Küreselleşmeyi reddediyoruz... dedi!
  • Amerika’yı Amerikalılar yönetir… dedi!

Biz hala deriiiiin gaflet uykusunda KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmin uyduluğunu südrürüyoruz.

Erdoğan’a soruyoruz : Yerli Domatesin kg’ını 12 TL’nin de üstüne dış güçler mi çıkardı!?

Korkumuz, Erdoğan’ın politik kaygılarla kitlelerde algı yönetimi amaçlı söylediği krizi görmezden gelmeye – üstünü örtmeye dönük sözlerine kısa sürede kendisinin de inanması!

İşte o zaman Nasreddin Hoca’nın ünlü fıkrasındaki “büyük kıyamet” kopacak!
*****
Efendiler; 
Sağlık – Eğitim – Sosyal Güvenlik başta olmak üzere halktan yana kamusal politikalara geri dönünüz..
Sonra da Kamu öncülüğünde, üretime dayalı planlı karma ekonomiye dönünüz..
Başka hiç-bir çıkar yolumuz yok-tur..
Bu azgın sel katar önüne götürür sizi, tarihin çöplüğüne süpürür sizi..

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BS
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com