Etiket arşivi: Kamu Özel Ortaklığı

Almanya’da Özlem Türeci ve Uğur Şahin’e Liyakat Nişanı verildi

Almanya’da Özlem Türeci ve Uğur Şahin’e Liyakat Nişanı verildi

Koronavirüse karşı ilk aşıyı bulan BioNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Liyakat Nişanı verildi. Törende Almanya cumhurbaşkanı ve başbakanı da hazır bulundu.

Almanya'da Özlem Türeci ve Uğur Şahin'e Liyakat Nişanı verildi

https://www.birgun.net/haber/almanya-da-ozlem-tureci-ve-ugur-sahin-e-liyakat-nisani-verildi-338151, 20.03.2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Koronavirüse karşı ilk aşıyı bulan ve Covid-19 mücadelesinde simge adlar durumuna gelen BioNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin’e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı verildi.

BioNTech’in kurucu ortağı ve CEO’su Şahin ve eşi Türeci’ye, Bellevue Sarayı’nda düzenlenen, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de katıldığı törende liyakat nişanı takdim edildi.

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, törende yaptığı konuşmada,

  • “Geliştirdiğiniz aşı insanlığa bir hizmettir. Şu anda bu yüzden burada bulunuyoruz. Bu aşı sadece hayat kurtarmıyor, aynı zamanda insanlığın sosyal yaşantısının devamını da kurtarıyor” ifadelerini kullandı.
  • “Sizlerin hikayesi insanlık için en iyi ilham kaynağıdır” diyen Steinmeier, Almanya’nın salgını kontrol altına alacağını söyledi.
detayAşıda coğrafya adaletsizliği

Törende Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’den sonra konuşma yapan Prof. Dr. Uğur Şahin, gelecekte insanlığın karşılaşacağı salgınların daha yıkıcı etkisi olabileceğinin altını çizdi. Şahin, hazır olmanın önemine vurgu yaparak,

  • “İlaç üreticilerinin ve hükümetlerin amacı, aşı geliştirildikten sonraki üç ay içinde tüm dünyayı aşılayacak üretim kapasitesine sahip olmak gerekir” diye konuştu. Şahin, mevcut aşı kampanyalarında dünyada birçok ülkeye hala aşı ulaşmadığını belirterek, “kamu-özel ortaklığının gerekliliği“ni vurguladı.
    ============================
    Dostlar,

    Meslektaşlarımız, Türkiye’miz kökenli hekimler Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türedi’yi elbette biz de ayakta alkışlıyoruz. Türkiye ve insanlık adına övünç duyuyoruz..Dr. Şahin’in son tümcesinde geçen “kamu-özel ortaklığının gerekliliği” saptamasını çok sakıncalı buluyoruz. Bu söylem (jargon) bir KüreselleşTİRmeci kapitalist dayatma / tuzak olup, kamu yetkesini (otoritesini) sermayenin yönlendirmesi amaçlı ve işlevlidir.Nitekim BioNTech&Pfizer’in geliştirdiği aşı için Alman ve ABD hükümetleri milyar Doları aşan AR-GE desteği vermişlerdir. Ama stratejik bir insancıl tıbbi ürün olan AŞILAR hakkında ilgili şirketler patent haklarını hala kıskançlıkla korumaktadırlar. Bu yüzden Aşı fiyatları çok yükselmekte, özellikle yoksul ülkeler altından kalkamamaktadır.Bir kamu – özel ortaklığını, kamu – özel dayanışması – işbirliği – ortak sorumluluğu olarak anlamak istiyoruz. Her 2 yan da İNSAN SAĞLIĞINI merkeze koyarak tarihsel bir sorumluluk içinde davranmak zorundadır. Örn. patent hakları olağanüstü salgın döneminde askıya alınmalı, ertelenmeli ya da simgesel bir düzeye düşürülmelidir. Unutulmasın, söz konusu aşıların geliştirilmesi aşamasında halkın vergilerinden milyarlarca Dolar / € kamusal destek (AR-GE finansmanı) sağlanmıştır. Bu olgunun göz ardı edilmesi asla Etik bir yaklaşım olamaz.

Kovit-19 salgını küresel ölçekte ciddi bir tehdit olma durumunu sürdürmektedir.

BM ve Dünya Ticaret Örgütü, Pandemi ortamında bu haksız / adil ve akılcı olmayan patent dayatması sorununa çözüm üretmek zorundadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün COVAX girişimi (Aşıya Adil Erişim Hakkı / Olanağı) mutlaka desteklenmeli ve yaşama geçirilmelidir. Dünya nüfusu hızla ve etkin aşılarla aşılanmadıkça pandemi bitmeyecektir. Salgın uzadıkça mutasyonlar da çoğalacak, sorun içinden çıkılmaz bir karmaşaya sürüklenebilecektir.

DSÖ Genel Başkanı Dr. T.A. Gebreyesus’a göre; IMF, tıbbi çözümlerin daha hızlı ve daha yaygın sunulması ile 2025 sonuna dek küresel gelirde yaklaşık 9 trilyon $ birikimli artış sağlanabileceğini kestirmektedir. (DSÖ Genel Direktörü, COVID-19 Salgınına Karşı Yapılan Mücadeleyi ve Aşı’yı anlattı. | Health World News, 24.12.20)

Bu salgın, İNSANLIK için sıkı bir sınavdır aynı zamanda. Kapsamlı bir KÜRESEL DAYANIŞMA ve İŞBİRLİĞİ tek akılcı – adil yoldur.

Sevgi ve saygı ile. 19 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Orada Bir Hastane Var Uzakta…

Orada Bir Hastane Var Uzakta…

sehir_hastaneleri

Dr. Güzide ELİTEZ

Şehir Hastaneleri  [Özel Sayı]

Tarih: 26/07/2019 –  Sayı: 43

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

  • Bursa Şehir Hastanesinin Haziran ayı içinde açılacağı şeklinde söylentiler hekim camiasında dolaşmaya, medyada gündem olmaya başladı. Ama şu güne dek Sağlık Bakanlığının Bursa’daki yöneticilerinden bir açıklama yapılmadı. O zaman aklımıza kimi sorular takılıyor. Kente yeni bir hastane kazandırılırken ve Bursa kentinin hastanelerindeki birçok soruna çözüm olacak, daha konforlu, daha modern belki daha ileri teknolojilere sahip yeni bir hastanenin açılacağını günlerce önceden duyurmamak beklenen teamüllere uyan bir davranış biçimi değil, değil mi?
Ancak sağlık yöneticilerinin herhangi bir açıklamadan uzak durmasının önünde bir gerçek yatıyor. Bursa Şehir Hastanesi açıldığında kentin merkezinde, köklü, hatta tarihsel, halen hizmet veren en az 4 hastanenin kapatılacağı gerçeği kamuoyundan gizleniyor. Bu açıklamanın yapılmasının önündeki en büyük engel, bu kent insanın, uzakta, “kentin 19 km ötesinde bir hastaneden sağlık hizmeti alacağı” gerçeğidir. Yalnızca Bursa Milletvekili Dr. Mustafa Esgin bu konuda kimi açıklamalarda bulundu. Önce iki hastanenin, “Dr. Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi ve Ayten Bozkaya Spastik Çocuklar Hastanesinin” kapatılacağı açıklamasını yaptı, sonraki açıklamaya Muradiye Devlet Hastanesi ve Çekirge Devlet hastanesi de eklendi. Çekirge ve Muradiye hastaneleri için kapatılmayacağı ancak “butik hastane” ye dönüştürüleceklerini söyledi.
Bursa’da yaşayan insanların sağlık hizmetini nereden nasıl alacağına ilişkin bir bilgiye gereksinimi vardır ve bu ilin sağlık yöneticileri bu açıklamayı, tüm gerçekleri ile bu kentte yaşayanlara yapmaya zorunludur. Nilüfer İlçesi Doğanköy bölgesindeki, 1355 yatak kapasiteli olduğu söylenen bu hastanenin açılması; Bursa’ya ne kazandıracak, ne kaybettirecek sorusunun yanıtını, Bursalılar sanırım yaşayarak öğrenecek. Bugün Bursa’nın en temel sağlık sorunlarının başında hasta yatağı, yoğun bakım yatağı, hekim sayısının yetersizliği, 112 hizmetlerindeki eksiklikler gelmektedir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Bursa ili tüm bu verilerde, Türkiye ortalamasının yıllardır altındadır. Bursa’nın bugün Türkiye ortalamasını yakalayabilmesi için yaklaşık bin dolayında daha hasta yatağına, 300’e yakın da yoğun bakım yatağına gereksinimi bulunmaktadır. Kaldı ki Bursa, tüm Güney Marmara’nın sağlık merkezi konumunda olup, tüm bu sağlık istemlerini de yanıtlamak durumundadır. Bu da, yatak sayısının Türkiye ortalamasının da üstünde olması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak Bursa’nın yeterli yatak sayısına ulaşması için varolan hastaneleri kapatmadan Bursa Şehir Hastanesinin açılması gerekmektedir.
Şehir hastanesinin açılmasındaki tek sorun yatak sayılarıyla sınırlı değildir. Bu hastanenin şehir merkezine uzaklığı, Bursa merkezinde hastane kalmaması ile çok büyük sorun oluşturacak, Bursalılar için sağlığa ulaşım sıkıntıya girecektir. Hastane şehir merkezine 19 km uzaklıktadır ve ulaşımı, ulaşım bağlantıları sıkıntılıdır. Bursa’nın trafik sorunu şehrin en önemli sorunlarından biriyken bu bölgeye hastaların ve hastanede görev yapacak sağlık çalışanlarının nasıl ulaşacağı meçhuldür. 24 saat sağlık hizmeti veren bir hastanenin ulaşım sorununun olması kabul edilemez. Acil hastaların, gebelerin, engelli hastalarımızın ulaşım sırasında yaşayacakları sağlık sorunları biz hekimleri kaygılandırmaktadır.
Tüm şehir hastaneleri; başka illerde yaşanan sorunlara bakılarak değerlendirildiğinde, çok fazla sorunu barındırdığı görülmektedir. Şehir hastanelerinin tasarımı, yataklı tedavi hizmetleri sürecine uygun değildir. Kimi bölümlerin başlangıçta mimari planda unutulduğu, sonradan bu bölümlere ilişkin uygun olmayan çözümlerin üretildiği görülmüştür. Bu nedenle çok sayıda işleyiş sorunu yaşanmaktadır. Şehir hastaneleri tasarlanırken otelcilik hizmetlerinin öne çıkarıldığı; acil, ameliyathane, yoğun bakımlar ve kliniklerde sağlık hizmeti sunulmasına ilişkin temel ilkelerin göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Şehir hastanelerindeki tasarım yanlışları nedeniyle, asansörlerden veya yangın merdivenlerinden yoğun bakımların veya ameliyathanelerin içine bile yanlışlıkla ilgisi olmayan kişiler ya da ameliyathanede çalışmayan sağlık çalışanları girebilmekte, sterilizasyon ve hasta/çalışan güvenliği ile ilgili sorunlar ortaya çıkabilmektedir.
Kamu-özel ortaklığı yönteminin sağlık alanında uygulandığı ülkelerde bu uygulamaların piyasa için yeni fırsatlar sağlayan bir yaklaşım olduğu, amacının kamu yararı olmadığı bilinmektedir. Ülkemizde “Şehir Hastanesi” olarak adlandırılan kamu-özel ortaklığı yöntemiyle kurulan ve işletilen hastanelerin sağlık hizmetleri sistemini eriten, özel ve kâr amaçlı hizmetler sunduğu ve bu hastanelerde sunulan sağlık hizmetinin odak noktasını insanın sağlığı değil, elde edilecek kârın oluşturduğu da bilinmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yürürlüğe konulmasıyla giderek artan iş yükü ve sağlık alanında yaşanan şiddet yüzünden zor günler yaşayan hekimler ve sağlık çalışanları, hastanelerinin şehir hastanelerine taşınması ile birlikte daha da zor günler yaşayacaklarını düşünmeye başlamıştır. Bu zorluğa daha çok katlanmak istemeyen ve emekliliğe yeni hak kazanmış olan meslektaşlarımızın şehir hastanesine geçiş süreci ile birlikte emeklilik kararı almaya başladıkları, bazılarının başvuruda bulundukları hekim arkadaşlarımız tarafından paylaşılmaktadır. Bursa, çok deneyimli bir hekim kadrosunun kamudan uzaklaşmasının zararlarını maalesef yaşayacaktır.
Sonuç olarak; Bursa, ülkemizin 4. büyük kenti olasına karşın hem hekim, sağlık çalışanı sayıları hem de hasta yatağı sayısı ülke ortalamasının altındadır. Bursa Şehir Hastanesi, Bursa’nın uzun yıllardır değişmeyen yatak sayısı sorununu çözmek için kullanılmalı ve hiçbir devlet hastanemiz kapatılmadan hizmete girmelidir. Hastanenin finansman ve yönetim sorunları nedeniyle Sağlık Bakanlığına devredilmesi, Bakanlık tarafından yönetilmesinin de bir an önce sağlanması gerekmektedir.
=========================================
Dostlar,

Konuya ilişkin TTB (Türk Tabipleri Birliği) Merkez Konseyi Başkanı, sevgili meslektaşımız, dostumuz Prof. Dr. Sinan Adıyaman‘ın iktidara yönelik kısa uyarısını (2 dk.) izlemenizi öneririz:

https://hekimcebakis.org/video/saglik-bakanligini-sehir-hastaneleri-ile-ilgili-uyariyoruz/ 

Yine, TTB (Türk Tabipleri Birliği) Merkez Konseyi 2014-16 dönemi Başkanı sevgili meslektaşımız, dostumuz Uzm. Dr. Bayazıt İlhan‘ın çok kısa (2 dk.) uayarısı da izlenmeli..
https://hekimcebakis.org/video/uyariyoruz-zararin-neresinden-donulse-kardir/
26 Temmuz 2019 günü web sitemize ŞEHİR HASTANELERİ ile ilgili birkaç yazı ve kısa sözlü değerlendirmeler koyduk. Bu içerikleri bütünüyle paylaşıyoruz.
Daha fazlasını ya da ağırını yazdık, söyledik… ŞEHİR HASTANELERİ bir TALANDIR!
AKP bu uluslararası proje üzerinden Türkiye’nin güncel ve geleceğe dönük birkaç on yıl TALANINA neden ya d ALET olmaktadır.
En iyimser yaklaşımla bir kez deha KANDIRILMAKTADIR! (??!!)
Bizler, bu alanın uzmanları hekimler olarak bu politikanın olağanüstü yanlış olduğunu elimizden gelen her olanakla duyurmaya çabalıyoruz..  Yandaş basın görmezden geliyor..
AKP = RTE ve destekçileri – yandaşları çok ağır bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıyadırlar.
* Bu ağır hatadan dönülmeli, ŞEHİR HASTANELERİ projesi hemen durdurulmalı, açılanlar kamulaştırılarak Sağlık Bakanlığınca yönetilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 26 Temmuz 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

TÜRK SİYASET ve GÜVENLİK AKADEMİSİ
SAĞLIK DOSYASI :

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/sehir-hastaneleri-kimler-nasil-kazaniyor-240260 10.4.19

ŞEHİR HASTANELERİ : KİMLER NASIL KAZANIYOR ?

Şehir Hastaneleriyle 2002-17 döneminde yapılan özelleştirmelerle sermaye aktarılan kaynağın en kötümser tahminle 1/4’ü kadar yeni bir aktarım yapılacağı tahmin ediliyor. AKP yandaşı sermaye gruplarının yanında, geleneksel sermaye grupları uluslararası sermaye ve finans tekellerinin de ihya olduğu görülüyor. Bir ucunda Dünya Bankası tasarımının durduğu model General Electric Siemens gibi ‘sağlık teknolojisi’ tekellerinin kısa sürede büyük kazançlar elde etmesini sağlarken Rönesans, Akfen, IC İçtaş, Türkerler, GAMA’nın yanı sıra Fransız ve İtalyan taahhüt şirketleri de kazanıyor.

Kamu planlarına göre 43 bin yataklı 30 şehir hastanesi yapılacak. Yatırım tutarı için 11 milyar, devletin 25 yıllık işletme dönemi boyunca ödeyeceği kira bedeli olarak da 31 milyar $ öngörülüyor. Sözleşmeler kamuya açık değil. Ancak model dikkate alındığında şehir hastanelerinin hem yapım hem de işletme sürecinde üç önemli kazanan grup olduğu görülüyor. İlki yüklenici firma olarak adlandırılan hastanelerin yapımını ve işletilmesini üstlenen gruplar. İkinci grupta bir bölümü aynı zamanda bu yüklenici gruplarla ortaklık yapan “sağlık teknolojileri çözüm ortakları” yer alıyor. Üçüncü grup ise esas olarak bir tür “finansman modeli” söz konusu olduğu için bankalar. Tabii bu üçlüye irili ufaklı danışmanlar, taşeron inşaat firmaları, sağlık hizmeti sağlayıcıları gibi ekler de yapılabilir.

Yatırım tutarının yıllık kira ödemelerinde içerildiğini varsayarak 31 milyar $ dikkate alındığında bu hacmin bir alt sınırı ifade ettiğini 30 şehir hastanesiyle hem sağlık alanı hem de öbür tamamlayıcı hizmetler ticari faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda özel sektör için çok daha büyük bir pasta yaratıldığını söylemek mümkün. Şehir merkezinden taşınacak hastanelerin bırakacağı boşluğu değerlendirecek özel sektör sağlık kuruluşlarının açacağı daha küçük çaplı hastaneler poliklinik hizmetleri vb. de bu hacme eklenmeli. Tüm bunlar dikkate alındığında 25 yıllık dönemde sermayeye 35-50 milyar dolar aralığında bir toplam gelir yaratıldığını söylemek mümkün. Ki bu tutar çok kaba bir hesaplamayla 2000’lerin çok büyük çaplı özelleştirmelerinin neredeyse dörtte birine denk gelen bir büyüklük.

PASTA BÜYÜK: ‘YANDAŞLAR’ KAZANIYOR AMA ULUSLARARASI SERMAYE DE İHYA OLUYOR

Peki bu büyük pastadan kimler pay alıyor?

İhalesi yapılmış inşaatı tamamlanmış ya da tamamlanmak üzere olan 21 hastanenin yüklenici firmalarına bakıldığında birkaç grubun öne çıktığı görülüyor. Çeçen ailesinin IC İçtaş’ının “kardeş” kuruluşu CCN Holding Putin-Erdoğan arasında “denge bulucu” kimliğiyle de bilinen Erman Ilıcak’ın Rönesans Holding’i AKP iktidarının ilk dönem özelleştirmelerinin “jokerleri”nden Akfen Holding tam anlamıyla bir AKP dönemi “yükseleni” YDA İnşaat ve içinde AKP dönemi “yükseleni” Türkerler geleneksel taahhüt sermayesinin tipik temsilcisi GAMA ve uluslararası teknoloji tekeli General Electric’i barındırdığı için bir tür “üçü bir arada” olan Türkerler-GAMA-GE ortaklığı.

Otel gibi” hastane boyutu öne çıkmakla birlikte Türkiye’de yapılan bugüne kadarki “ticari bina” standartlarının ötesinde teknik standartlara ihtiyaç duyulduğu bu nedenle teknik şartnamede yeterlilikleri yerine getirmek amacıyla grupların yabancı ortaklar da edindikleri görülüyor. Sonunda bugüne dek yapılan hastanelerdekinden daha fazla sayıda hastaya hizmet verecek ameliyathaneler, laboratuvarlar, görüntüleme birimleriyle kompleks bir sanayi tesisine yaklaşan Meridiam Astaldi INSO Sistemi gibi ortaklar Fransız ve İtalyan ortaklar hijyen standartlarıyla teknik yeterlilik ölçütlerini karşılamak özel önem arz ediyor. GAMA Rönesans gibi grupların yurt dışı proje deneyimlerinin bu ölçütleri karşılamaya yeterli olduğu kestirilmekle birlikte “hastane spesifik” tecrübe açısından özellikle de uygulama deneyimlerinden yararlanmak danışmanlık desteği için bu tür ortaklar da dahil edilmiş durumda. Örneğin Astaldi İtalya’nın Toscana bölgesinde yer alan ve kamu-özel işbirliği modeliyle yapılmış orta ölçekli dört hastanede yüklenici firma olarak yer almış. (Astaldi aynı zamanda IC İçtaş’la birlikte 3. Boğaz Köprüsü’nün de yüklenici firması. )

Projelerle ilgili en net noktalardan biri tüm taraflar için proje yapımı ve proje finansmanından “kazanıldığı”. 2000’li yılların HES ağırlıklı enerji projeleriyle şehir hastaneleri arasında hem model hem de yükleniciler açısından büyük benzerlikler var. Enerji projelerinde kamu alım garantileriyle “şişirilen” yatırım tutarlarıyla büyük kazançlar sağlandı. HES yatırımlarında kabaca % 40’lık bölüm makine-ekipmandan oluşuyordu ve Türkiye’nin toplam 70 milyar dolarlık enerji yatırımının 25-30 milyar dolarlık bölümünün General Electric, Siemens, Alstom gibi enerji ekipmanları üreticilerine doğrudan transfer anlamına geldiği söylenebilir. Şehir Hastaneleri yatırımlarına bakarken de son derece pahalı MR cihazlarının yedekleri gibi zorunluluklar da dikkate alındığında 11 milyar dolarlık yatırımda teçhizat payının yüzde 30’lara ulaşacağı ve yine esas olarak General Electric ve Siemens’in medikal cihaz bölümlerinin ana “ortak” olarak öne çıktığı görülüyor. Nitekim GE Sağlık’ın doğrudan ortak olduğu hastaneler ve “çözüm ortağı” olarak işbirliği yaptığı hastanelere ilişkin açıkladığı sözleşme rakamları da bu oranı doğruluyor. GE Sağlık’ın iki hastaneyle imzaladığını açıkladığı anlaşmaların tutarı toplam proje bedelinin % 15’ine yaklaşıyor. Bu anlaşmaların tüm ekipmanı (AS: donanımı) kapsamadığı hem görüntüleme laboratuvar aygıtları sarf malzemeleri hem de ameliyathaneler başta olmak üzere donanım için gerekli malzeme eklendiğinde bu oranın çok daha yüksek olacağı açık. Bir de tabii 25 yıl boyunca tüm donanımların bakım onarımları ve yenileme ihtiyacı da dikkate alınmalı.

İŞİN MİMARLARI: ULUSLARARASI FİNANS KURULUŞLARI

Kamu-özel işbirliği modelinin mimarı Dünya Bankası. Özellikle 2008 krizi sonrası global (AS: küresel) ölçekte altyapı yatırımlarına uzun vadeli yatırımlara özel sektörün daha çok dahil edilmesine yönelik çalışmalar yapan Dünya Bankası Türkiye’deSağlıkta Dönüşüm Programı” ve 2000’lerin enerji yatırımlarının da mimarıydı. Hem Şehir Hastaneleri hem de son dönemin “mega projeleri”nde hem finansman modeli hem de bu projelere doğrudan finansman katkısında en iştahlısı IBRD olmak üzere Dünya Bankası’nın özel sektör finansmanı yapan kolu IFC Avrupa Yatırım Bankası gibi kuruluşlar rol üstlendi. Arada siyasal ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle yaşanan teklemelerde kamu bankaları geçmişe göre daha çok devreye girse de özellikle Şehir Hastaneleri özelinde sayılan uluslararası finansal kurumlar ve özel sektör bankalarının istekli olduğu görülüyor. Giderlerinin %70’e yakını yerli girdilerden oluşan bir yatırımda “Avroya endeksli” gelir garantisinin bankaların iştahını kabartmaması mümkün değil. Son birkaç aydaki gelişmelerle su yüzüne çıkan tüm risklere karşın.

YÜKLENİCİLER’: İNŞAAT ENERJİ TURİZMDEN SONRA SIRA SAĞLIKTA

Rönesans Holding: Önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yakın ilişkileriyle bilinen Erman Ilıcak’ın ana hissedarı olduğu Rönesans Holding SSCB’nin çözülüş sürecinin ardından Rusya’ya erken giren gruplardan. Konut, alışveriş merkezi, otel gibi işlerle Rusya’da belli bir ölçeğe ulaştıktan sonra Türkiye’de enerji otel alışveriş merkezi yatırımlarına yönelen Rönesans ENR adlı kuruluşun yaptığı En Büyük Uluslararası Taahhüt firmaları sıralamasında ilk sıralarda yer alan Türk taahhüt firmalarından. Fransız Meridiam ortaklığıyla dört Şehir Hastanesi’nin yapımını üstlenen Rönesans, 4 milyar $ dolayında yatırım yaparken, 25 yıl boyunca yalnızca kira geliri olarak 10 milyar $’ın üzerinde kazanacak. Ek hizmetler ticari alan gelirleri ve öbür“dışsallıklar”ın yaratacağı gelirleri tam olarak hesaplamak güç. Ancak 4 milyar $’lık yatırımla yıllık 500-750 milyon $ aralığında bir gelir sağlanacağı yatırımın % 75-80’inin Hazine garantili finansmanla karşılanıyor. Grubun Rusya dahil tüm cirosunun 3 milyar $ dolayında olduğu belirtiliyor. Şehir Hastanelerinden çok büyük bir katkı sağlandığı açık.

CCN Holding: IC İçtaş’ın kurucusu ve ana hissedarı İbrahim Çeçen’in oğlu Murat Çeçen’in sahibi olduğu CCN Holding IC İçtaş’ın “kardeş” kuruluşu. AKP döneminin hızlı büyüyenleri arasında yer alan IC İçtaş, Limak, Kolin Cengiz gibi gruplarla benzerlik gösteren AKP öncesinde kamu ihalelerinde yerel ağırlığı bulunan bir grup. Ancak 2000’li yıllardaki özelleştirmeler ve ulaştırma projelerinde elde edilen imtiyazlarla büyük bir sıçrama yaşayan grup Astaldi ile birlikte 3. Köprü yapımını üstlendi. CCN Holding’in üstlendiği ilk açılan Şehir Hastanesi olan Mersin ve Ankara Bilkent’in yatırım tutarı 1 5 milyar $ dolayında 25 yıllık kira ödemesi de 4 milyar $ dolayında estiriliyor. AKP iktidarı döneminde Antalya Havaalanı başta olmak üzere havalimanı işletmeciliği, liman marina işletmeciliği, enerji ve turizm yatırımlarıyla büyüyen grubun cirosu 1 5-2 milyar $ aralığında ve Şehir Hastanelerinden gelen katkının yine çok yüksek olacağı görülüyor.

Akfen Holding: Akfen Holding’in patronu Hamdi Akın AKP iktidarının ilk döneminde “erken inananlar”dan biri olarak en çok yarar sağlayanlardan biri oldu. İstanbul Atatürk Havalimanı’nı işleten TAV’ın, Doğramacıların Tepe Holding’i ile birlikte ortağı olan Akfen Holding, TAV’ın yurt dışı açılımlarının yanı sıra tek başına enerji turizm ve liman işletmeciliğinde AKP dönemi yaratılan fırsatlardan yararlandı. Uluslararası sermayeyle ilişkileri güçlü olan Akın’ın en büyük atılımı Türkiye’nin en büyük limanlarından biri olan Mersin Limanı’nı özelleştirmeden Singapur’lu PSA ile alması oldu. Birkaç yıl içinde yük hacmini iki katına çıkaran ve çok yüksek karlılıkla çalışan liman satın alma bedelini birkaç yılda ödedi. Akfen ayrıca global otel zinciri Accor ile şehir oteli yatırımları yaptı ve tabii olmazsa olmaz enerji yatırımları. Akfen Holding’in yüklenici firma rolünü üstlendiği Isparta, Tekirdağ, Eskişehir Şehir Hastanelerinin toplam yatırım tutarı 1 2 milyar $ dolayında ve 25 yıl için kira ödemesinin 2 milyar $’ın üzerinde olacağı kestiriliyor.

Türkerler – GAMA – GE Sağlık: Kocaeli ve İzmir Bayraklı Şehir Hastaneleri üstlenen ortaklıkta GE Sağlık’ın payı % 5. Ancak projeden kazancının ortaklık payının çok üzerinde olacağı kertiriliyor. Türkerler yerel sayılabilecek bir inşaat firmasıyken önce TMSF tarafından satılan Uzanlara ait eski kamu işletmesi çimento fabrikalarının satışında öne çıktı. Ardından ulaştırma projeleri enerji projeleri yatırım projeleri pek çok alana girdi. GAMA, Enka, Tekfen gibi şirketlerle birlikte Türkiye dışında en çok iş üstlenen mühendislik açısından güçlü özellikle enerji ve sanayi tesislerinde uzmanlaşmış bir grup. Doğrudan AKP bağlantılı bir grup olmamakla birlikte teknik avantajıyla da önemli ölçüde enerji yatırım yapan gruplardan. GE Sağlık uluslararası tekelin sağlık teknolojileri alanında uzmanlaşmış kolu. Hem doğrudan olduğu Şehir Hastaneleri hem de öbür Şehir Hastanelerinde makine-ekipman tedariğinden en büyük payı alması bekleniyor. Türkerler-GAMA- GE Sağlık ortaklığının üstlendiği iki hastanenin yatırım tutarı 1 milyar $’ı 25 yıl için kira ödemesinin de 2 milyar $’ı aşacağı kestiriliyor.

YDA İnşaat: Dört Şehir Hastanesinin İtalyan ortağıyla birlikte yüklenicisi olan firma AKP döneminde inşaat enerji ve turizmle yükselen gruplardan. 1 3 milyar $ yatırım karşılığında 25 yıllık kira ödemesi 3 75 milyar $ dolayında öngörülüyor.

SAĞLIK BAKANLIĞI BÜTÇESİNDEN AYRILAN PAY

Sağlık Bakanlığı Şehir Hastanelerine 2018 bütçesinden 2 544 317 000 TL ayırmış durumda. Bütçe kestirimlerine göre bu maliyet önümüzdeki iki yılda sekize katlanacak. Sağlık Bakanlığı bütçesinden kira bedeli’’ olarak 1 274 684 000 TL ödenek ayırırken otopark, market, kantin, laboratuvar, temizlik gibi giderleri içeren “hizmet bedeline” de 1 269 633 000 TL ödenek ayırdı. Şehir Hastanelerinin tümü bittiğinde toplam kira bedelinin yıllık 5 milyar TL olacağı öngörülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinde; şehir hastanelerinin kira ve hizmet bedeli olarak 2019 yılı için toplam 6 118 481 000 TL, 2020 yılı için de 10 452 256 000 TL kestirilen bütçe belirlendi.

Sözleşmeler « ticari sır » olarak saklandığı için Şehir Hastanelerinin yükümlülükleri nasıl işleyeceği de sır. Ama daha önemlisi bu hastanelerde nasıl bir istihdam modelinin ve emek rejiminin uygulanacağı açıklanmıyor ve örneğin kapatılan hastanelerden gelen sağlık çalışanlarının ve özellikle taşeron işçilerin akıbetinin ne olacağı da belirsizliğini koruyor.

TBMM’YE VERİLEN ÖNERGELERDEKİ SORULAR

Şehir Hastaneleri için muhalefet partileri ve Türk Tabipleri Birliği tarafından verilen önergelerde şu sorular soruldu:

  • Kamu Özel Ortaklığı ile ihale edilip yapımına başlanan ve yapımı biten kaç Şehir Hastanesi vardır?
  • Bu hastaneler hangi ilde kaç yatak kapasitesine sahiptir?
  • Yapımı süren ya da yapılan hangi ildeki Şehir Hastaneleri, hangi şirketlere, hangi bedel karşılığında ihale edilmiştir?
  • İhale aşamasında olan ve ihaleye çıkarılması planlanan hangi ilde kaç Şehir Hastanesi vardır?
  • Kamu Özel Ortaklığı ile yapımı biten sağlık kuruluşlarına Sağlık Bakanlığınca her biri için kaç TL kira bedeli ödenmektedir?
  • Kamu Özel Ortaklığı ile yapımı biten ya da süren hangi ildeki hangi sağlık kuruluşuna yüzde kaç doluluk garantisi verilmiştir?
  • Açılan Şehir Hastanelerinin aylar itibarı ile doluluk oranları nedir?
  • Yapılan anlaşma gereği doluluk oranının karşılanmadığı Şehir Hastanelerine bütçeden aktarılacak tutar kaç TL’dir?
  • Şehir Hastanesi yapılması gerekçesiyle hangi illerde hangi devlet hastaneleri kapatılmıştır? Kapatılan bu hastanelerin yatak kapasiteleri ve doluluk oranları nedir?
  • Şehir Hastanelerinin olduğu illerde kapatılacak olan hastanelerin çalışan personellerinin akıbeti ne olacaktır?
  • Yapımı devam eden ya da tamamlanan şehir hastanelerine personel alımı nasıl yapılacaktır?
  • Bugüne dek yapılan ihale bedellerinde yer alan kira miktarlarına bakıldığında kamu bütçesinden ödenecek 3 yıllık kiralarla bu hastanelerin bazılarının maliyetinin karşılanabileceği, 25 yılda ödenecek kira toplamı ile de aynı çapta 5-6 hastanenin yapılabileceği saptanmıştır. Neden bu yol tercih edilmemiştir?
  • Birden çok ihale alan şirketlerin toplam yatırım tutarına ilişkin gerekli öz sermayeleri var mıdır? Hangi ihale için ne kadar kredi kullanacaklar? Kredileri hangi kuruluşlardan alacaklar?
  • Şehir hastanesi ihalelerinde ihale aşamalarında sürekli şirket değişikliği yapılmasının nedeni nedir?
  • İhalelerde şirketler değiştirilirken ön yeterlik tarihi bakımından mesleksel teknik yeterlik koşulları ile öz sermayelerinin miktarı ve SGK primi ile vergi borcu olup olmadığı denetimi yapılmış mıdır?
  • Birden çok şehir hastanesi ihalesi alan şirketler aynı alt işverenler ile mi ihaleye katılmıştır? Böyle ise farklı bölgelerdeki hastanelerin hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi güvence altına alınmış mıdır?

SONUÇ

Bir soru cümlesiyle bitirelim:

  • Şehir Hastanelerinin bir yıllık kirasıyla 150 yataklı 64 hastane yapabiliyorsak,
    neden 25 yıl boyunca kira ödeyelim ?

Hekimler Şehir Hastaneleri Konusunda Kaygılı

Hekimler Şehir Hastaneleri Konusunda Kaygılı..

  • 19/02/2018, http://www.ato.org.tr/news/show/316 

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Kamu-Özel Ortaklığı modeli ile yaşama geçirilen Şehir Hastaneleri Türkiye genelinde teker teker tamamlanarak hizmet sunumuna başlıyor. Ankara özelinde ise yapımları devam eden Bilkent ve Etlik Şehir Hastanelerinden birinin içinde bulunduğumuz   yıl, öbürünün de  önümüzdeki yıl faaliyete geçeceğini biliyoruz.

Şehir Hastaneleri yüklenici firmalara bedelsiz tahsis edilen devlet arazileri, bu firmalara verilen hazine garantileri, işletme gelirleri ve 25 yıllık kira bedelleri ile çok kez gündeme geldi. Türkiye genelinde sağlık sunumunda ve halkın sağlığa erişiminde köklü değişikliklere yol açacağını da öngördüğümüz bu hastanelerde hekimlerin çalışma koşulları ve özlük haklarındaki olası değişiklikler bir bilinmeyen olarak karşımızda duruyor.

Ankara Tabip Odası olarak Şehir Hastaneleri sürecini hukuksal açıdan yakından izliyor ve meslektaşlarımızı bilgilendirmeye yönelik çeşitli araştırmalar yapıyoruz. Bu çalışmalardan biri de 22 Aralık 2017’de başlattığımız Şehir Hastaneleri Anketi oldu.

Üyelerimize gönderdiğimiz ve bilimsel olarak ölçtüğümüz bu anketin sonuçlarını paylaşmak isteriz. Ankette yöneltilen 7 soru, Ankara’nın farklı hastane ve sağlık kuruluşlarında görevli toplam 530 hekim tarafından yanıtlanmıştır.

Hekimlerin %73’ü şehir hastanelerinde çalışmak istemediklerini belirtirken, hekimlerin şehir hastaneleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadıkları ezici bir çoğunlukla %96 oranında ortaya çıktı. Bunun yanında, hekimlerin %86’sı şehir hastaneleri ile ilgili bilgilendirme toplantısı yapılmasını talep ediyor.

Hekimlerin yarıdan fazlası özlük haklarında kayıp olacağını düşünürken, %64’ü ise iş yüklerinin artacağı fikrine sahip.

Şehir hastanelerine ulaşımın büyük zorluk yaratacağı endişesinin haklılığı hekimlerin bu soruya verdikleri %86 evet cevabıyla kanıtlanırken, hekimlerin %66’sı Şehir hastanesinde göreve başladıktan sonra, hastalara şu anda verilen hizmete kıyasla, daha nitelikli bir sağlık hizmeti verilemeyeceğini düşünüyor.

Şehir hastaneleri anketinin sonuçlarını incelemek için tıklayınız :
ATO’nun_hekimlere_SEHIR_HASTANELERI_Anketi

=============================================
Dostlar,

Biz de bu anketi yanıtlayan “kaygılı” hekimlerden biriyiz..
Hatta çooooooooooook kaygılıyız çooooooooooooook…
Sözde “kamu – özel ortaklığı / işbirliği” ile yürütülüyor bu proje..
Emperyalizmin küreselleştiği günümüzde, “yepyeni” (!) bir postmodern sömürü aracıdır!

Devletin bu hastanelerin binalarını yapacak parası yok – muş!
Bunca adaletsiz vergi alınıyor, VERGİMİZ NEREDE??? (2018 bütçesinde 599 milyar TL)
Hem maddi gücün yok bu 5 yıldızlı otel standardında hastaneleri yapmaya, hem kefil oluyorsun yerli – yabancı sermaye ortaklıklarının dış borcuna Kur garantisi bile vererek!
(SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN (6428 sayılı yasa; RG 28582, 09 Mart 2013)

Üstelik bu binalarda sağlık hizmetinden de çekiliyorsun büyük ölçüde; satın alacaksın..
SGK her yıl genel bütçe açığının yaklaşık yarısı düzeyinde açık verirken nasıl öder bu bedeli?

Yandaş yerli – yabancı sermaye ileriye dönük 25-30 yıl halkın sırtından zengin edilecek, halkımızın ise salt yaşayanları değil, çocukları – torunları bile iktidar eliyle sermayeye borçlandırılacak… Küreselleşen vahşi kapitalizm artık günü kurtarmakla yetinmiyor; sermaye birikimi ve maksimum kâr “tunç yasaları” nı geleceğe yayıp uzatıyor..

  • Gelişmekte olan ülkelerde başa getirdiği siyasal kadroları da bu acımasız, kalleş
    TALAN DÜZENİNE taşeron olarak memur ediyor!

Ayrıntılı bilgi için tıklayınız : ŞEHİR HASTANELERİ TALANI

Uyan eyyyyyy necip millet, uyan artık bu ölümcül gaflet uykusundan…

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Şehir Hastaneleri: Arazinizi Alalım Sizi Kiracı Yapalım Projeleri

Şehir Hastaneleri: Arazinizi Alalım
Sizi Kiracı Yapalım Projeleri

Adana Şehir Hastanesi açıldı diye yılların Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi fiilen kapanmış durumda. Hastalara şehir hastanesine gidin diyorlarmış.

Güzel bir araziniz var diyelim. Biri gelip size “Burayı bir süreliğine benim üzerime geçir, ben buraya inşaat yapayım, bunun parasını ben bulurum ama biraz pahalıya bulurum, ama yine de sen bana kefil ol, buraya para koyacak banka da biraz pay ister, bir de tabii banka buraya sigorta yaptırır, hani sakat bir durum olur, deprem olur, savaş çıkar diye; o vakit banka gider sigortadan payını alır, eh tabii ben de alırım, ama sana veremeyiz. Tabii parayı biz verdiğimiz için sen bize 25 yıl kira ödersin. Sana kapıcı, bahçıvan, güvenlik kamerası, özel güvenlikçi, temizlikçi de ayarlarım. Asansör bakımı da benden, ama tabii bunların parasını da senden alırım” dese…

Tabii ki kabul etmezsiniz. Etmezsiniz değil mi?

Ama koskoca Sağlık Bakanlığı kabul ediyor. Yukarıda unsurları sayılan teklif sadece benzetme olsun diye değil, şehir hastaneleri aşağı yukarı böyle yapılıyor. Örneğimizin içine sağlık hizmeti ekleyelim mesela. Şirket size “evde sağlık hizmetlerini de veririm, eve gelen gidene otopark hizmeti veririm, senin yemek yapmana gerek kalmaz, çayını kahveni de yaparım. Tabii bunların parasını da senden alırım” diyebilir.

Gördüğünüz gibi tek bir şey için girip hiç gerekli olmayan koca bir araba dolusu şeyle çıkılan marketler gibi kamu-özel ortaklığının mantığı. Hiç lazım olmayan büyüklükte, hiç gerekli olmayan şeyleri çok iyiymiş gibi satıyorlar. Üstelik bunun muhatabı bizler gibi gariban tüketici değil, koskoca Sağlık Bakanlığı. Koskoca değil mi? Gerçi Sağlık Bakanlığı Bilkent Şehir Hastanesi ihalesine eklenen bonusla kendi ana hizmet binasının kiracısı olmayı başardı.

Başa dönecek olursak Adana Şehir Hastanesine, Dünya Bankasının finans birimi IFC ortak oldu. Hatta burayı bir de DB’nin sigorta birimi MIGA’ya sigortalatmış. Güvenli ve garantili yatırım yapmayı bizden öğrenecek değil tabii koskoca Dünya Bankası. Nasıl iş? Güzel! Güzel değil mi?

Yani parayı verenle şirketin ortağı bir olmuş. Biz bunları nereden öğreniyoruz? İngiltere’de, dili kamu-özel ortaklığından yanan vatandaşların kurdukları yapıların raporlarından.

Raporda “bu çıkar çatışması yaratmaz mı?” diye sormuşlar. Ben kendi adıma “daha oraya kadar okuyamadım öğretmenim” dedim. Bilenler buyursun.

Rapordan daha güzel bilgiler de alıyoruz. İngiltere’nin kamu-özel ortaklığı pazarlama birimi Sağlık Bakanlığı ve şirket yetkililerini ağırlamış, güzelce bu işlerin nasıl yapılacağını öğretmişler. Raporu yazanlar diyor ki “Bizim başımıza açtığınız dertler yetmedi de gidip başkalarının başına neden bela oluyorsunuz?”. İngilizler haklı! Kendi milli projelerinin sonuçlarını biliyorlar elbet.

Yıllardır bakla falı bakar gibi konuşuyorduk. Sonunda söylenenler olmaya başladı. Adana Şehir Hastanesi açıldı diye yılların Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi fiilen kapanmış vaziyette. Hastalara şehir hastanesine gidin diyorlarmış. Eskiden eze eze hatta döve döve çalıştırılan doktorlara da çok fazla hasta bakmamaları tembihlenmiş! İyi mi? O halde şehir hastanelerinde şirketler bir koyup beş alma fazına geçmişler, dersek çok da yalan olmaz. Yalan olmaz değil mi?
=================================
Teşekkürler Av. Özgür Erbaş..

Sevgi ve saygı ile. 29 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Cumhuriyet‘in değerli yazarı Çiğdem Toker, sebatla, bu ŞEHİR HASTANELERİ SOYGUNU‘nu işlemeyi sürdürüyor sağolsun.. (Son olarak “Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli?”, http://ahmetsaltik.net/2017/09/23/sehir-hastanelerinde-hangi-hukuk-gecerli/, 22.9.17)

Kullanılan terimlere özen göstermek ve açıklıkla tanımlamak uygun olur. KÖİ : Kamu Özel İşbirliği uygun bir tanımlama değil. İngilizce aslı “PPP – Public Private Partnership”, dolayısıyla “Kamu – Özel Ortaklığı” diye tanımlamak gerekir. Ama ne yazık ki ilgili yasada KÖİ : Kamu Özel İşbirliği sözcükleri kullanılmakta. Bu da yanıltıcı.. Devlet – sermaye arasında tarafların denkliği de söz konusu değil.. Sermaye “has ya da esas oğlan”, Devlet üvey, yanaşma!

  • Bilindiği gibi “De-regülation”, KüreselleşTİRmecilerin en önemli silahlarındandır.

Açığı, toplumsal yaşamı düzenleyen mevzuat kurallarının bir bütün olarak esnetilmesi, kuralların gevşetilmesi, özellikle ticaret – ekonomi alanında neredeyse mutlak bir de-regülasyon / kuralsızlaştırma (Anomi) ile yerel ve özellikle küresel sermayeye ve bunların ortaklıklarına açılması, dikensiz gül bahçesi olarak sömürüye sunulması demektir..

Anayasa’nın 47. maddesinde yapılan kritik değişiklik gözden kaçırılmamalıdır :

  • ANAYASA md. 47 / (Ek fıkra: 13/8/1999-4446/1 md.) Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri
    ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin
    özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceği
    kanunla belirlenir. (AS: Devletin.. diye başlamalı, tümce düşük!)

Değişiklik tarihi 1999’dur ve 57. koalisyon hükümeti dönemidir; Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcıları – ortakları ANAP-Mesut Yılmaz ve MHP-Devlet Bahçeli’dir.
Küresel sermaye bastırmış ve koparmıştır bu muazzam ödünü.. hatta Kapitülasyonu!
Böylelikle Devlet, dilediği yatırım ve hizmeti kamu hukuku alanı dışına çıkararak, özel hukuk alanına aktarabilecek, bu yolla, olası davalarda şirketler güçlenirken Kamu’nun eli zayıflatılacaktır.

Buna koşut olarak özel sektöre sağlanan güvence pekiştirilerek (tahkim edilerek) Anayasa md. 125’e de çok kritik ekleme yapılmıştır aynı Anayasa değişikliği paketiyle :

  • ANAYASA md. 125– ……. (Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.

Açıkçası; …. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklar Türk yargısı önünde değil, tarafların belirleyeceği yargıç olmayan yerli – yabancı “hakemler” eliyle çözüme kavuşturulacaktır. Oysa Anayasa md. 36 aşağıdaki gibi..

  • Hak arama hürriyeti
    Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
    Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Öte yandan YARGI yetkisi, devleti egemen kılan 3 ana erkten biridir Yasama ve Yürütme ile birlikte. Böylelikle yerel – küresel sermaye Devletin Yargı erkini dışlamakta ve uyuşmazlıkları kendilerinin belirleyeceği yerli yabancı hakemlerin çözümüne bırakmaktadır.. Bu şirketlerle anlaşmazlığa düşen yurttaşlar, bağımsız-yansız Türk yargısı önünde hak arayamayabilecektir. Buyurun Tahkime!

Bunun açık adı YARGISAL – HUKUKSAL KAPİTÜLASYONDUR! Devletin Egemenlik hak ve yetkisinden – gücünden çok ciddi bir ödün vermektir ve kabul edilemez. Günümüz ŞEHİR HASTANELERİ vb. lerinin adeta dokunulmaz statüsü, yıllar önce Anayasa düzeyinde sağlama bağlanmıştır. Nitekim,

“SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ ve HİZMET ALINMASI ile BAZI KANUN ve
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” (yasa no. 6428, RG: 09.03.2013) md. 1/ö şöyle :

md. 1/ö) Sözleşme: Yapım işlerinde özel amaçlı şirketle idare arasında; yenileme işleri ile
bu Kanun çerçevesinde ihtiyaç duyulan araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya
ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin gördürülmesi için
yüklenici ile idare arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılan sözleşme ve eklerini…

Anayasa md. 47’de yapılan değişiklikle getirilen sözleşmenin hukuksal statüsünü “yasa ile belirleme” yetkisi İdarece bu yasayla (6428) kullanılarak, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek ve olan ve dahi Devletin kendini soyutladığı “araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin” de satın alınması için girişimci(ler) arasında “sözleşme” kamu hukuku değil, özel hukuk kapsamında düzenlenmiştir. Tahkim yolu da pekala Sözleşmeye konabilir (Sözleşmeler ticari sır olarak korumaya alındığından, içeriğini bilemiyoruz), yasal ekleme ya da çooooooook kolaylıkla gece yarısı bir OHAL KHK’sı ile dayatılabilir.. OHAL KHK’ları ile Türkiye’de yapılamayacak iş yok gibi.. Çünkü AYM (Anayasa Mahkemesi) kendisini yetkisiz saydı, CHP’nin açtığı bunların anayasa yargısınca denetlenmesi davasında. Dolayısıyla bir OHAL KHK’sı AYM’yi kaldırırsa, bu Mahkeme kendini baştan felç ettiğinden, kendisinin yok edilmesine bile “gık” çıkaramayacak.. Oh ne ala hukuk devleti!

İşte bu yüzden, Şehir Hastaneleri kumpası ile ülkemize kurulan büyük tuzak örtük kalabilsin diye bunlar hakkında hemen hemen hiçbir temel veriye erişemiyoruz, tek yanlı olarak ilkesiz ve ölçüsüz ileri sürülen “ticari sır” kalkanına çarpmaktayız. Bilgi Edinme Yasası da işlevsiz.

Lütfen tıklar mısınız :

  • Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip-GötürdükleriTaa 24 Mart 2013’te, yasanın çıkarılmasından 2 hafta sonra, günümüzden 4,5 yıl önce yazmıştık.. Şimdi soralım mı :
  • Türkiye’de hala, bu halkın bir devleti var mı;
  • Yoksa Devletimizi yerli – yabancı sermaye gasp etti de biz hala yanılsama içinde
    Devletimiz olduğunu sanıp oyalanmakta mıyız?? Hangisi??

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 24 Eylül 2017, Ankara

Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli

Şehir hastanelerinde hangi hukuk geçerli?

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 22 Eylül 2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Sıklıkla değiniyoruz. Şehir hastanelerinin açıldığı illerde, kamuya bağlı hastaneler kapatılacak/kapatılıyor. Bu, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modelinin işleyebilmesi için kurgulanmış bir “gereklilik” Şöyle: Sağlık Bakanlığının kiracı olduğu müteahhit şirketlerin, olabildiğince şehirden uzak, doktorların içinde “ginger” ile dolaşacağı büyüklükte, iktidar medyasının “5 yıldızlı otel gibi” diye takdim edeceği standartlarda hastane yaparak devlete her ay yüklü işletme faturaları kesebilmesi, kentin içindeki kurulu kamu hastanelerinin kapatılmasıyla mümkün.

***
Bu hafta başı hasta kabulüne başlayan Adana Şehir Hastanesinde öyle oldu mesela. 
Cumhurbaşkanlığı Sarayını da yapan Rönesans’ın üstlendiği Adana Şehir Hastanesi açılınca Adana Numune Hastanesi devreden çıktı. Adana Numune Hastanesi, eğitim-araştırma hastanesiydi. Eğitim hastaneleri de bir süre önce Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlanmıştı. 
Şimdi bir sorun çıktı. Şehir hastaneleri ile eğitim araştırma hastaneleri arasında, diğer anlatımla şehir hastaneleri ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi arasında kurulmuş bir hukuksal bağ bulunmuyor. Bu nedenle üç gün öncesine dek Numune Hastanesi’nde görev yapan doktorların, bugün Adana Şehir Hastanesi’nde hangi yasal çerçeveye göre çalıştırıldığı açık değil. 
Adana Numune Hastanesi personeli, Sağlık Bakanlığı onayıyla şehir hastanelerine devredildi. Fakat şehir hastanelerinin statüleri Devlet Memurları Kanunu ya da Devlet Personel Başkanlığı’yla ilgili KHK’de sayılan kurum ve kuruluşların hiçbirine uymuyor. 
Bütün şehir hastaneleri gibi Adana Şehir Hastanesi de görüntüleme, laboratuvar ve diğer tıbbi destek hizmetleri, bilgi işlem, sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemeği de içine alır şekilde ticari alanların yapım ve işletilmesini üstleniyor. 
Ancak bütün bu hizmetlerde kamu çalışanlarının yer alıp almayacağı, kamu çalışanları olacaksa nasıl işleyeceği, ödemeler vs. gibi konuların kapsamı bilinmiyor. 
Bu tür konular “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Devlet kurumları, açık açık şirket çıkarlarını kamu çıkarlarının önüne koymuş durumda. Kapatılacak yer ve birimlerde çalışan kamu görevlilerinin akıbeti de belirsizliğini koruyor. Kamu çalışanlarının özlük haklarında kayıplara yol açan, kamu çalışanlarını şirket yetkilileriyle karşı karşıya bırakan tuhaf bir tablo ortaya çıkıyor. 
Dahası bu tablo Adana ile sınırlı değil. Şehir hastanelerinin açıldığı her ilde benzer sorunlar yaşanıyor. Şehir hastanelerinin 25 yıllık sözleşmelere dayandığı hatırlanırsa, bu koşullar altında nitelikli bir sağlık hizmetinin nasıl olup da uzun süre aksamadan verileceği büyük bir soru işareti olarak havada asılı duruyor. Doktorların özlük hakkı belli olmasın varsın. Nasılsa “ticari sır” diye açıklanmayan sözleşmelere dair en mühim bilgiyi biliyoruz:

  • Şirketler, 25 yıl boyunca Hazine’den kazanacak.
    =====================================
    Dostlar,

ŞEHİR HASTANELERİNE SAĞLANAN HUKUKSAL DOKUNULMAZLIK 

Cumhuriyet‘in değerli yazarı Çiğdem Toker, sebatla, bu ŞEHİR HASTANELERİ SOYGUNU‘nu işlemeyi sürdürüyor sağolsun..

Kullanılan terimlere özen göstermek ve açıklıkla tanımlamak uygun olur. KÖİ : Kamu Özel İşbirliği uygun bir tanımlama değil. İngilizce aslı “PPP – Public Private Partnership”, dolayısıyla “Kamu – Özel Ortaklığı” diye tanımlamak gerekir. Ama ne yazık ki ilgili yasada KÖİ : Kamu Özel İşbirliği sözcükleri kullanılmakta. Bu da yanıltıcı.. Devlet – sermaye arasında tarafların denkliği de söz konusu değil.. Sermaye “has ya da esas oğlan”, Devlet üvey, yanaşma!

  • Bilindiği gibi “De-regülation”, KüreselleşTİRmecilerin en önemli silahlarındandır.

Açığı, toplumsal yaşamı düzenleyen mevzuat kurallarının bir bütün olarak esnetilmesi, kuralların gevşetilmesi, özellikle ticaret – ekonomi alanında neredeyse mutlak bir de-regülasyon / kuralsızlaştırma ile yerel ve özellikle küresel sermayeye ve bunların ortaklıklarına açılması, dikensiz gül bahçesi olarak sömürüye sunulması demektir..

Anayasa’nın 47. maddesinde yapılan kritik değişiklik gözden kaçırılmamalıdır :

  • ANAYASA md. 47 / (Ek fıkra: 13/8/1999-4446/1 md.) Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veya devredebileceği kanunla belirlenir. (AS: Devletin.. diye başlamalı, tümce düşük!)

    Değişiklik tarihi 1999’dur ve 57. koalisyon hükümeti dönemidir; Başbakan Bülent Ecevit ve yardımcıları – ortakları ANAP-Mesut Yılmaz ve MHP-Devlet Bahçelidir.
    Küresel sermaye bastırmış ve koparmıştır bu muazzam ödünü..
    Böylelikle Devlet, dilediği yatırım ve hizmeti kamu hukuku alanı dışına çıkararak, özel hukuk alanına aktarabilecek, böylelikle olası davalarda şirketler güçlenirken Kamu’nun eli zayıflatılacaktır.

    Buna koşut olarak özel sektöre sağlanan güvence pekiştirilerek (tahkim edilerek) Anayasa md. 125’e de çok kritik ekleme yapılmıştır aynı Anayasa değişikliği paketiyle :

  • ANAYASA md. 125 – ……. (Ek hüküm: 13/8/1999-4446/2 md.) Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir.Açıkçası; …. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıklar Türk yargısı önünde değil, tarafların belirleyeceği yargıç olmayan “hakemler” eliyle çözüme kavuşturulacaktır.

Oysa Anaysa md. 36 aşağıdaki gibi..

Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.(1)
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

Öte yandan YARGI yetkisi, devleti egemen kılan 3 ana erkten biridir Yasama ve Yürütme ile birlikte. Böylelikle yerel – küresel sermaye Devletin Yargı erkini dışlamakta ve uyuşmazlıkları kendilerinin belirleyeceği yerli – yabancı hakemlerin çözümüne bırakmaktadır.. Bu şirketlerle anlaşmazlığa düşen yurttaşlar da, bağımsız – tarafsız Türk yargısı önünde hak arayamayabilecektir.

Bunun açık adı YARGISAL – HUKUKSAL KAPİTÜLASYONDUR, egemenlik hak ve yetkisinden – gücünden çok ciddi bir ödün vermektir ve kabul edilemez

Günümüz ŞEHİR HASTANELERİ vb. lerinin adeta dokunulmaz statüsü böylelikle ve yıllar önce Anayasa düzeyinde sağlama bağlanmıştır. Nitekim,

  • “SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN” 
    (yasa no. 6428, RG: 09.03.2013) md. 1/ö şöyle :

    md. 1/ö) Sözleşme: Yapım işlerinde özel amaçlı şirketle idare arasında; yenileme işleri ile bu Kanun çerçevesinde ihtiyaç duyulan araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin gördürülmesi için yüklenici ile idare arasında özel hukuk hükümlerine göre yapılan sözleşme ve eklerini… 

    Anayasa md. 47’de yapılan değişiklikle getirilen sözleşmenin hukuksal statüsünü “yasa ile belirleme” yetkisi İdarece kullanılarak, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek olan, İdarece bu yasayla (6428) kullanılarak Sağlık Bakanlığı ile şehir hastanelerini yapan – işletecek ve olan ve dahi Devletin kendini soyutladığı “araştırma, geliştirme, danışmanlık hizmetleri veya ileri teknoloji ya da yüksek mali kaynak gerektiren bazı hizmetlerin” de satın alınması için girişimci(ler) arasında “sözleşme” kamu hukuku değil, özel hukuk kapsamında düzenlenmiştir. Tahkim yolu da pekala Sözleşmeye konabilir (Sözleşmeler ticari sır olarak korumaya alındığından, içeriğini bilemiyoruz), yasal ekleme ya da çooooooook kolaylıkla gece yarısı bir OHAL KHK’sı ile dayatılabilir.. OHAL KHK’ları ile Türkiye’de yapılamayacak iş yok gibi.. Çünkü AYM (Anayasa Mahkemesi) kendisini yetkisiz saydı, CHP’nin açtığı bunların anayasa yargısınca denetlenmesi davasında. Dolayısıyla bir OHAL KHK’sı AYM’yi kaldırırsa, bu Mahkeme kendini daha başından felç ettiğinden, kendisinin yok edilmesine bile “gık” çıkaramayacak.. Oh ne ala hukuk devleti..İşte bu yüzden, Şehir Hastaneleri kumpası ile ülkemize kurulan büyük tuzak örtük kalabilsin diye bunlar hakkında hemen hemen hiçbir temel veriye erişemiyoruz, tek yanlı olarak ilkesiz ve ölçüsüz ileri sürülen “ticari sır” kalkanına çarpmaktayız. Bilgi Edinme Yasası da işlevsiz.

    Lütfen tıklar mısınız : Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip-Götürdükleri

Taa 24 Mart 2013’te, yasanın çıkarılmasından 2 hafta sonra, günümüzden 4,5 yıl önce yazmıştık..

Şimdi soralım mı :

  • Türkiye’de hala, bu halkın bir devleti var mı; yoksa Devletimizi yerli – yabancı sermaye gasp etti de biz hala yanılsama içinde Devletimiz olduğunuz sanıp oyalanmakta mıyız?? Hangisi??

Sevgi ve saygı ile. 23 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

ŞEHİR HASTANELERİ SEMPOZYUMU

Bilkent ve Etlik Şehir Hastaneleri Vesilesiyle, 11 Mart 2017 – Ankara

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası,13 Ocak 2016’da “Mimarlar ve Doktorlar Entegre Sağlık Kampüslerini Masaya Yatırıyorlar-
Sağlıkta Dönüşüm / Entegre Sağlık Kampüsleri Tartışmaları
 -1”
başlığında bir araya gelerek şehir hastaneleri hakkında bilgi paylaşmışlardı.
Toplantıda kamu özel ortaklığıyla yapılacak bu hastanelerin kente, sağlığa, halka,
sağlık emekçilerine ve ülke ekonomisine etkilerini değerlendirmişlerdi.

Sağlıkta dönüşümün, hukukla, iktisatla, finansmanla, kentle, yaşamla, sağlık çalışanlarına ve sağlık hizmeti alacaklara etkilerini bütünlüklü olarak ele almak gerektiği açık. Bilgi alışverişi ve tartışmaya devam etme kararı verildi. Ankara’da yapılacak ve “dünyanın
en büyük sağlık tesisleri” olacağı söylenen Etlik ve Bilkent şehir hastaneleri üzerinden
ülke ölçeğine bakmanın konuyu anlamayı kolaylaştıracağı düşünüldü.

Hastanelere kilit, yollarımıza kilit, şehrimize kilit

Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yaptığı incelemeye göre ruhsat sorunu olduğu, kaçak inşaat olabileceği değerlendirilen Bilkent Şehir Hastanesi 1 milyon metrekare alanda giderek yükseliyor, büyüyor. Mega projeler, kimilerine göre kalkınmanın ifadesi. Ama bütüncül planlama ilklerinden yoksun, kent hayatını al üst edecek ve kentsel ulaşımı tıkayacak bir mekansallığın karşılığı olarak ortada duruyor. Şehir hastanelerine ulaşılacak yol yok.Böylesine büyük metrekareleri kaldıracak alt yapı yok. Şehir hastaneleri, kentimizi kilitlemeye, yollarımızı işgal etmeye, ormanlarımızı yok etmeye aday mekanlar olarak şehirlerimizi hapishaneye, sağlığımızı bozmaya aday. Etlik Şehir Hastanesi de yine 1 milyon metrekare alan büyüklüğüne sahip, yine binlerce odalı…Ama oraya da gidecek yol, oluşacak yükü alacak kapasite yok.

Hasta garantili hastane!

Kentin üzerine gelen bu plansız yük işin bir yanı. Şehir hastaneleri, var olanları yutan bir canavar aslında. Etlik ve Bilkent açılınca, Ankara kent merkezindeki Cumhuriyetin tarihsel ve planlı döneminin izlerini taşıyan bir çoğu tescilli kültür varlığı olan 13 erişimi kolay devlet hastanesi kapatılacak. Sağlık Bakanlığı, şehir hastaneleri için şirketlere yüzde 70 doluluk oranı garantisi verdi. Hastalıkları önlemek değil Sağlık Bakanlığı’nın işi, hasta vaat ediyor artık şirketlere.

Maliyeti Ticari Sır!

Kalkınma Bakanlığı, Dünyada ve Türkiye’de Kamu-Özel İşbirliği Uygulamalarına İlişkin Gelişmeler başlıklı Ocak 2016 tarihli raporunda, ilk defa şehir hastanelerinin maliyeti resmi olarak açıkladı. Tabii bir de kamu özel ortaklığının imtiyaz/özelleştirme uygulaması olduğunu Kalkınma Bakanlığı da itiraf etti bu raporda. O tarihe kadar maliyete dair sorularımız “ticari sır” denilerek yanıtsız bırakıldı. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamaktan imtina ettiği rakamlar bu rapor ile gün ışığına çıktı. Gerçi bugün hala bakanlıkların açıkladıkları rakamlar birbirini tutmuyor.

Özelleştirme 40 yıla yaklaşan “savaşında” sağlığın, kentlerin, hastaların,
sağlık çalışanlarının ve kenti paylaşan herkesin atardamarına dişini dayadı.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası dünden başlayarak bugüne, bugünden başlayarak yarına bakmak için sorular sormaya ve yanıtları birlikte bulmaya davet ediyor.

Şehir Hastanelerinin bir bütün olarak masaya yatırılacağı Sempozyum’da;

  • Bir hastanenin adı “şehir hastanesi” olunca ne değişir? 
  • Bir hastane kamu özel ortaklığıyla yapılırsa aslında ne olur?
  • Bir hastane hem sağlığa, hem kente, hem çevreye hem hastalara hem sağlık çalışanlarına hem Hazine’ye hem bütçeye zararlı olabilir mi?
  • Bir hastane yaptırabilmek için gelecek üç kuşak borçlandırılabilir mi?
  • Bir hastane yaptırmak için sırf şirketler istiyor diye defalarca kanun değiştirilir mi?
  • Arazisi devletten, kirası çalışanların hakkı olan döner sermayeden, kur farkı garantili, aldığı kredisi Hazine garantili, tüm hizmetlerin de şirketten satın alındığı, devletin kiracı şirketin mülk sahibi olduğu, şirketlere otoyollar gibi doluluk garantisi verilen hastane yaptırılabilir mi?

Yukarıda sayılanlar sadece örnekler… Evet, tüm bunlar ve çok daha fazlası
“şehir hastaneleri” diye diye geliyor… Devlet sağlığa yatırım yapmıyor!
Devlet, sağlığı özelleştirip şirketlerin hayal bile edemeyeceği olanaklar sunuyor!
Bunların hiçbiri haber olmuyor, konuşulmuyor. Peki, bu işin aslı esası ne?
Şehir hastanelerinin gerçeği ne?
Gerçekleri konuşmak için mimarlar, doktorlar, hukukçular, iktisatçılar ve bu konuda sözü olanlar bir araya geliyor. Şehir efsanelerine karşı gerçekler ortaya çıkıyor.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi              Ankara Tabip Odası
===========================================
Dostlar,

11 Mart 2017 günü 10:00 – 19:00 saatleri arasında gün boyu bu kurultayda idik.
Sitemiz okurları anımsayacaklar, bu sitede 10’a yakın yazı yayımlandı “şehir hastaneleri” hakkında. Örn. bir yazımız aşağıdaki erişke (link) ile çağrılabilir :

  • ŞEHİR HASTANELERİ BİR SOYGUN – TALANDIR..

    Biz de oturumlar boyunca 3 kez söz alarak kapsamlı katkılar verdik.
    Tüm etkinlik kamera kaydına alındı. Yakında kitaplaştırılacağını umuyoruz.
    Metin elimize geçtiğinde, bu sitede sizlerin bilgisine (pdf olarak) sunacağız.
    ****
    Vatan Partisi’nin 10. Genel Kurultayı

    Bu dizeleri yazarken bir yandan da TV’de Vatan Partisi’nin 10. Genel Kurultayını izlemeye çalışıyoruz. Her şeyden önce tam bir sanat şöleni izliyoruz. Sahne performansı, dekor, kostümler, arka fonlar, ışıklandırma, koreografi, effekt müzik, seslendirme ve sözler (içerik), verilen iletiler son derece başarılı, coşku verici, sürükleyici, güç verici ve düşündürücü.. Bu boyutuyla yapımcı ve sergileyici sanatçıları içtenlikle kutlarız. Elbette Kurultaya böylesi bir yaratıcı boyut katan
    Vatan Partisi yöneticilerini de..
    Arena salonunu dolduran, yurdun her yerinden özveri ile koşan 10 bini aşkın yurtseveri de.. Biz profesyonel sorumluluğumuz ağır basınca Şehir Hastaneleri Kurultayına katıldık. Önceki yıl aynı salonda yapılan Vatan Partisi kongresinde bulunmuştuk. Anadolu Otelinde sürecek olan Kurultaya içtenlikle başarı diliyoruz. Genel Başkan Sayın Dr. Doğu Perinçek önderliğinde Vatan Partisi’nin ülkemizi – halkımızı bütünleştirici sorumlu ve ağırbaşlı politikalarını saygı ile selamlıyoruz.

*****
46 Yıl Sonra Gene 12 Mart..

Tarih 12 Mart 2017… 46 yıl önce 12 Mart 1971‘de Hacettepe Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencisi idik. Ülkede askeri darbe yapılmış, tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmişti..
9,5 yıl sonra 1 kez daha, 12 Eylül 1980’de yine askeri darbe yapılmış ve tüm ülkede gene sıkıyönetim ilan edilmişti..
Aradakileri geçersek… 15 Temmuz 2016’da bir “tuhaf” darbe girişimi (!?) ve
20 Temmuz 2016’dan bu yana neredeyse 8 aydır Türkiye OHAL rejimi altında
AKP iktidarınca inletiliyor
..
Ve akıl dışı biçimde, adına “anayasa değişikliği halkoylaması” (!?) denerek
zihni tuzaklanmak istenen Türk Ulusu, en az 100 yıl geriye savrularak,
büyük ATATÜRK sayesinde kan ve canla kazandığı egemenliğini Beştepe sarayına devretmesi isteniyor.. Bir karabasan (kâbus) gibi.. “Hayır” dır inşallah..

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

“Sağlıkta Dönüşüm – Entegre Sağlık Kampüsleri Tartışmaları” başlıyor..

“Sağlıkta Dönüşüm – Entegre
Sağlık Kampüsleri Tartışmaları” başlıyor..

ATO_logosu

 

 

 

Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Sağlık Kampüslerinin sağlık sistemine ve kent yaşamına yansımalarını değerlendirmek, bu konuda yol haritası çizmek, bilgi birikimi ve deneyimleri paylaşmak için

“Sağlıkta Dönüşüm-Entegre Sağlık Kampüsleri Tartışmaları”nı başlatıyor.

İlki 13 Ocak saat 18.30’da yapılacak panelde Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Çetin Atasoy, “Sağlıkta Dönüşüm” konusunu anlatacak. Oturum Başkanlığını Bilkent Üniversitesinden
Doç. Dr. Bülent Batuman’ın yapacağı panelde Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri
Dr. Ebru Basa “Sağlık Turizmi”, Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosundan Av. Özgür Erbaş da “Kamu Özel Ortaklığı, PPP Hastaneleri Hukuk Süreci” konusunda bilgi verecek.

Kampüs Hastaneleri Nedir? Neden  Yapılıyor? Sağlık Nasıl Dönüşüyor? sorularının tartışılacağı  etkinliğe katılımınız değerlidir.

Saygılarımızla.
Ankara Tabip Odası

“Sağlıkta Dönüşüm-Entegre Sağlık Kampüsleri Tartışmaları”

Yer: Mimarlar Odası Toplantı salonu(Konur Sokak no:4 Kızılay Ankara)
Tarih: 13 Ocak 2016 Çarşamba, saat 18:30
=========================================

Dostlar,

Yukarıdaki duyuruyı önemsiyoruz…

Bu gün sitemizde SGK’nın yeni girişimlerini (!) işlerken, hekimlere yıkılmak istenen inanılmaz (akıl dışı!) yüküm nedeniyle kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM dayatmasının ne mene bir şey olduğunu bilmem kaçıncı kez yazdık.. Bakılmasını dileriz.. Bu dizelerimizi facebook’ta paylaşamadık! Sakımcalı sözcükler buldu facebook hazretleri ve sansürledi..

Bilginize..
Lütfen tıklayarak bakar mısınız??

http://ahmetsaltik.net/2016/01/12/sgk-hastanelere-yaptigi-haksiz-odemelerden-hekimleri-sorumlu-tutamaz/

Sevgi ve saygı ile.
12 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Başkan girmeyen eve doktor girer!

Aman diim ha…
Başkan girmeyen eve doktor girer!

portresi_Yimaz_Ozdil_yazdi

Yılmaz ÖZDİL, 09.01.2016, SÖZCÜ

Meclis’in çoğunluğu saçma sapan tiplerden oluşuyor ama, varlığıyla onur duyduğumuz milletvekilleri de var. Dr. Ceyhun İrgil mesela… Bursa milletvekili. Hekim.
Çıktı meclis kürsüsüne “yeni anayasa” tartışmalarıyla resmen uyutulan, gerçekleri görmemesi için adeta uyuşturulan milletimize hitaben, tek tek anlattı.

  • “Devlet hastanelerindeki ölüm oranı %40 arttı. Devlet hastanelerinde 2010’da 83 bin kişi yaşamını kaybederken, 2014’te 114 bin kişi yaşamını yitirdi. Çünkü… Durumu kritik hastaların çoğuna özel hastanelerde bakılmıyor, zordaki hastalar Özel’den devlete sevkediliyor, ;
    devlet hastanelerinde yeterli bakım sağlanamıyor, bu ağır istatistikler oluşuyor.”
    *
    “Hekime başvuru rakamlarına bakalım… AKP iktidara geldiğinde 2002’de 209 milyon insan hastaneye gitti. 2014’te bu rakam 644 milyon oldu! Ülke nüfusunun neredeyse dokuz katı.”
    *
    “2002’de 769 milyon kutu ilaç satıldı. 2014’te 1 milyar 970 milyon kutu ilaç satıldı.”
    *
    “Acil servise başvuran vatandaş sayısı kaç biliyor musunuz? 100 milyon! Ülkenin nüfusu 78 milyon… Dünya rekorudur bu. Dünyada nüfusundan daha çok acile başvuran tek ülke, biziz.”
    *
    “Çünkü… Acil servise gidince fark ödemiyorsun. İnsanlarımız iki – üç lira farkı bile ödeyemeyecek durumda olduğu için, acil servislere yığılıyor. Kadının çocuğu ateşleniyor,
    farkı ödeyebilecek durumda olmadığı için mecburen akşamı bekliyor, acil servise götürüyor.”
    *
    “2002’de bu ülkede 2 milyon kişi ameliyat olmuştu. 2014’te kaç kişi ameliyat olmuş? 14 milyon! Bunun nedeni ne? Halka hizmet mi? Hayır. Bunun adı, performans… Hükümet, performans
    adı altında, doktorlara hastanelere ameliyat karşılığı para ödüyor, bu yüzden habire ameliyata yükleniliyor.”
    *
    Bıçak parası kaldırıldı deniyor. Halbuki, bıçak parası resmileştirildi. Özel hastanelere giden vatandaşlar %200 fark ödüyor. (AS: 2008’de % 20 ile başlanmıştı..) Bu farkın adı ne Allah aşkına? Bıçak parası işte o… Açıktan alınan bıçak parası, resmi bıçak parası haline geldi.“
    *
    “Bu performans sistemi nedeniyle, bu gidişle, memlekette neşter değmeyen insan kalmayacak!”
    *
    “Milleti kandırmayalım. Madem sağlık sisteminde her şey yolunda… O halde neden insanlarımız hastanede yer bulabilmek için, ameliyat olabilmek için habire bizi,
    milletvekillerini arıyor?”
    *
    “AKP yalnızca parası olanların sağlıklı hizmet alabildiği bir sistem yarattı. Katkı payı,
    katılım payı, reçete parası gibi çeşitli yollarla fark ücreti alarak, hasta vatandaşları
    müşteri konumuna getirdi.” (AS: AKP’nin ilk Sağlık Bakanı R. Akdağ bunu açık açık söylemişti; Milliyet, 26 Temmuz 2003)
    *
    “Piyasacı sağlık hizmetiyle anne ve bebek ölüm hızları arttı. Anne ve bebek ölümlerini bile küçük göstermeye çalışıyorlar, TÜİK rakamlarını bile küçük göstermeye çalışıyorlar.”
    *
    “Şimdi ne yapıyorlar? Şehir hastaneleri yapıyorlar. Şehir hastaneleri, özelleştirmenin
    Truva atıdır. Adama arsayı buluyorlar, adam o arsaya bina yapıyor, o binayı o adama
    49 yıllığına kiralıyorlar, %70 doluluk güvencesi veriyorlar, doktoru hemşireyi Devlet veriyor, doktorun hemşirenin maaşını Devlet veriyor, hastanenin gelirini o adam alıyor;
    binadaki kafeterya, kuaför gibi işletmeler bile o adama ait oluyor.
    Böyle bir şey dünyada nerede var?”
    *
    “Şehir hastaneleri, kamu-özel ortaklığı kisvesi altında, kamu adını kullanarak,
    küresel sermayeye kaynak yaratıyor. Halkın sağlığı, yandaş işadamlarına pazarlanıyor.”
    *
    “Sağlık çalışanlarının özlük hakları verilmiyor. Fazla mesaiye zorlanıyor.
    İtiraz edenler sürülüyor, taciz ediliyor.”
    *
    “Altı bin doktor istifa etti. Şu anda devlet hastanelerinde kritik ameliyatları yapacak adam yok. Bursa Devlet Hastanesi’nde mesela, neredeyse beyin ameliyatı yapılmıyor, tümör ameliyatı yapılmıyor.”
    *
    “Sağlık personeli mutsuz, bıkkın… Nasıl sağlık hizmeti verecekler?”
    *
    “Her dört sağlık çalışanından biri taşeron… Taşeron kafayla sağlık hizmeti olur mu?”
    (AS: “Taşeron” değil “Taşeron elemanı” demek gerekiyor.. Taşeron altişverendir,
    çalışan değildir.. İnsan çalıştırır.. Çalışanlar taşeron değil, taşeron elemanı olabilirler..)
    *
    “Eğer sağlığı bu taşeron kafayla yürütmeye devam ederseniz, bunun acı sonuçlarını gün gelir, herkes sevdikleriyle öder. Sağlık denilen kavram, ne ekonomiye benzer, ne siyasete benzer. Unutulmasın… Dünyada sağlıktan, hastalıktan daha demokratik bir şey yoktur.
    Bu meclis bile hastalıktan daha demokratik değildir.”
    *
    (Nedir bu hastalık-demokrasi ilişkisi diye merak ettim. Biraz daha açması için değerli vekil Ceyhun İrgil’i aradım. İzah etti.)“Dünyada en demokratik kavram, hastalıktır. Etnik köken, mezhep, cinsiyet, zengin-fakir ayırmaz, herkese eşit davranır, kimseye ayrıcalık tanımaz. AKP’linin prostatı da aynıdır, CHP’linin prostatı da… MHP’linin diabeti de aynıdır, HDP’linin diabeti de… Bu nedenle, sağlığın siyaseti olmaz. Asla olmamalı. İngiltere kraliçesine hangi ilacı veriyorsan,
    aynı hastalıktan muzdarip Fatma teyzeye de aynı ilacı verirsin. Sağlık hizmetinde lüks olmaz. İnsanlarımız parası olsa da olmasa da ilacını alabilmeli, hekimine ulaşabilmeli.
    İnsan için daima en iyisi olmalı. Eğer sağlığı bu kafayla yürütmeye devam edersek,
    bunun acı sonuçlarını gün gelir, herkes sevdikleriyle öder.”
    *
    Benim anladığım şu :

Asrın liderimizi Başbakan seçtik, Cumhurbaşkanı seçtik, sonuçta turp gibiyiz maşallah…
Yılda  644 milyon kez doktora gidip, 100 milyon kez acil servise yatıp, 14 milyon kez
ameliyat olup, 2 milyar kutu ilaç içiyoruz, sağlık sıhhat afiyetteyiz.

Üstüne başkan seçelim.. Yanaklarımıza renk gelsin.. Ay parçası olalım!

=======================================

Dostlar,

Usta gazeteci, araştırmacı yazar, yurtsever insanımız Sayın Özdil dün de SÖZCÜ‘deki köşesinde son derece başarılı yukarıdaki yazıyı yayımladı. Kendisine teşekkür borçluyuz. Konuşmasını alıntıladığı meslektaşımız Dr. Ceyhun İrgil ve bizim gibi Halk Sağlığı öğretim üyesi olan
hekim eşlerii yakın dostlarımızdır. Dr. İrgil’e bu çok öneml – sağır uyandıracak uyarısı için sağolsun diyoruz..

Umarız AKP’li yetkililer de duyar.. Dünya Bankası – IMF güdümünde sürdürülen
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM saçmalığının daha fazla daytılmasının olanaksılığını
ya da olağansütü yüksek – sürdürülemez faturasını
algılayabilirler..

Hastalar_musteri_olacak_Recep_Akdag

Yıllardır bu sitede yazıyoruz, konferanslarda, derslerde anlatıyoruz..
17 Ocak 2016 Pazar günü Ulusal Kanal’da Alternatif Programında Sayın Sebahattin Önkibar’ın konuğu olacağız (Sabah saat 11:00’e doğru).. Sağlık sisteminde neler yaşandığını, talanı, rantı.. bir kez daha anlatmaya çabalayacağız..

AKP iktidarını bir kez daha, iyice geç olmadan, bu dış güdümlü ve ancak dayatanlara
yararı olacak, ülkemiz – halkımız için ise yıkımdan başka sonuç vermeyen SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM politikasına son vermeye çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com