Etiket arşivi: COVAX girişimi

Aşıyı paylaşmak

Dr. Ceyhun Balcı yazdı…

Aşıyı paylaşmak

Salgında küresel ölçekli iyimserliğin öne çıktığı ve ülkemizdeki aşılamanın hız kazandığı bugünlerde gevşemenin yaratabileceği olumsuzluklara karşı uyanık olmakta yarar var.

Yaklaşık bir buçuk yıldır yerküreyi değil ama insanlığı, deyim yerindeyse silkeleyen Covid 19’la başa çıkmada biricik gereç olan aşıya ilişkin yaşamsal önem taşıyan başlıkları yinelemekte ve anımsamakta yarar var.

1- Üretilen aşılar küresel ölçekte hakkaniyetli bir biçimde paylaşılmalıdır. Gelişmiş 7 ülkenin edindiği 1.3 milyar fazladan doz bu bağlamdaki sorunu gözümüzün içine sokarcasına yerli yerinde durmaktadır. Günümüz küresel erişim ve ulaşım olanakları göz önüne alındığında yerkürenin belirli bölümlerinde başarılı aşılama yapmanın salgınla başetmede yeterli olmayacağı unutulmamalıdır. Varlıklılardan gelen olumlu söylemler fazladan edinilen aşıların gereksinim duyanlara verilmesi eylemiyle tamamlanırsa anlam kazanacaktır.

2- Covid 19 aşılarının üretimi için gerekli olan her türlü araç ve gerecin dışsatımı ve dünya üzerindeki dolaşımını sınırlayan düzenlemeler ivedilikle kaldırılmalıdır. Şirketlerin değil insanlığın kazançları öncelenmelidir.

3- İçinde bulunduğumuz 2021 yılı için gerekli olan 14 milyar (AS: 7,8 milyar x 2 = 15,6 milyar doz ve + %10 fire payı.. tek doz J&J çok sınırlı, ayrıca 3. doz gereksinimi başlıyor..) doz aşının bir an önce üretilerek insanlara ulaştırılabilmesi küresel çaba gerektirmektedir. Bu amaca ancak (aşı) üretim araçlarının paylaşımı ve üretim ortaklıklarının desteklenmesiyle erişilebilir. Varsıl ülke önderlerinin paylaşımı özendiren söylemlerinin eylemlerle bütünleşmesi olmazsa olmaz gerekliliktir. Bu bakımdan dünyanın bir içtenlik sınavıyla karşı karşıya olduğu kuşkusuzdur.

4 – Aşının yeryüzündeki tüm bireylere eşit ve hakkaniyetli biçimde ulaştırılmasında bölgesel ve ulusal gözetim, izlem ve uyarı düzeneklerine ve var olanlarının da geliştirilmesine olan gereksinim üst düzeydedir. Bu bağlamda, Dünya Sağlık Örgütü merkezde olmak üzere sıkı işbirliği yapılması gereği ortadadır. (AS: Bu amaçla DSÖ’nün kurduğu COVAX girişimi çalıştırılmalıdır) Aşılanma sürecinde insanlık ve virüs sıkı bir yarışa tutuşmuş olmaktadır. Bu süreçte virüs de varlığını sürdürmek adına (AS: için) değişim göstermekte ve evrimleşmektedir. Buna ilişkin dizin taramalar ve anlık bilgi paylaşımları da bir o denli önem taşımaktadır.

5- Son başlık parasaldır. Dünyayı ve insanlığı bu denli uzun süre kısıtlayan salgının ciddi bir parasal kaynağın harekete geçirilmesini kaçınılmaz kıldığı açıktır. Bu bakımdan edinilecek deneyim birikimi güncel salgınla başetmede olduğu ölçüde uzak olmayan gelecekte patlaması beklenen olası salgınlarla baş etmede de işe yarayacaktır.

Yapılması gerekenler açıklıkla ortaya konduğuna göre akla gelen öbür soru :

  • “Bu gereklilikleri yerine getirecek bir istenç var mıdır?”

Varsıl ülke önderlerinin kulağa hoş gelen sözlerinin eylemlerle tamamlanması kaçınılmaz gerekliliktir.

Hiç unutulmasın :

  • Doğayı ve canlılığı hiçe sayan, azınlığın çıkarlarına hizmet eden KÜRESELLEŞME, salgından birinci derecede sorumlu etkendir.

Bu çıkmazdan kurtuluş ise ancak insan çoğunluğuna hizmet edecek KÜRESEL İŞBİRLİĞİ’ne bağlıdır.

Hiç olmazsa bu kez başarılması dileğiyle!

SÖZCÜ’de makalemiz : SALGINDA SON DURUM!..

SALGINDA SON DURUM!..

Değerli okurlarım,

Yukarıdaki bilimsel tabloyu, Kovit-19 salgınının başından bu yana, toplumumuza ve ülkemizi yönetenlere bilimsel doğruları ve mücadele etmek için alınması gereken önlemleri anlatmaya uğraşan, varlığından onur duyduğumuz saygın bilim insanlarımızdan, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, siz SÖZCÜ okurları için hazırladı. Gece gündüz demeden sürdürdüğü insanüstü çabaları nedeniyle değerli hocamıza sizler adına teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
13 Haziran 2021, SÖZCÜ, Uğur Dündar
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/ugur-dundar/salginda-son-durum-6483618/?utm_source=yazardetay&utm_medium=free&utm_campaign=widget_yazarlar 
***

“Aşılama çok yavaş da olsa yaygınlaşma eğiliminde iken, kimi aşı çekinceleri
doğal karşılanabilir. Bu çekincelerin giderilmesi, uzmanların katkısıyla başarılabilir.

  • Ancak AŞI KARŞITLIĞI ciddi bir halk sağlığı sorunudur.
  • Bu kişi ve çevreler, hem kendi hem de başkalarının yaşamını tehdit etmektedirler.
  • Tezleri asla bilimsel değildir, etik dışıdır, yasa dışıdır hatta suçtur.

Multisystem Inflammatory Syndrome in Children / MIS-C” adı verilen ağır – ciddi – öldürücü komplikasyon, ülkemiz dahil, giderek daha çok görülür olmuştur. Bu tabloda,
Kovit-19’a yakalanan çocuklarda, birkaç hafta (genellikle 3+ hafta) sonra çoklu organ yetmezliği gelişmekte ve yüksek oranda ölümcül gitmektedir. Dolayısıyla, henüz çocuklarda aşılama yaygınlaştırıl(a)mamışken, ülkemizde 18 yaş altında hiç başlan(a)mamış iken,
onların korunması ayrı bir boyut ve önem kazanmıştır. Bu da başlıca YAYGIN VE HIZLI AŞILAMA ile dolaylı olacaktır. Okulların büyük ölçüde yüz yüze eğitim yapmadığı ve
ay sonunda bütünüyle kapanmak üzere olduğu ek varsayımı ile…
***
BİR KEZ DAHA ANIMSATMA GEREĞİ DUYUYORUZ :

Anayasa madde 12 :
Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.

Anayasa buyruğu çok açıktır. Maddenin 1. fıkrasında tanımlanan temel hak ve özgürlükler
asla sınırsız ve hele hele KEYFİ DEĞİLDİR
!

Bu haklar aynı zamanda herkese ödev ve sorumluluklar da yüklemektedir:

  • Temel hak ve özgürlükler, kişinin topluma, ailesine ve öbür kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da içerir.
    ***
  • Ülkemizde ve dünyada tüm insanlara çağrımızdır :
  • Kovit-19 aşıları yeterince güvenilir ve etkilidir.

Son verilerle tüm dünyada 2,3 milyarı aşkın doz aşılama yapılmıştır. Şimdiye dek bu aşılara yüklenebilecek, aşılamayı durdurmayı gerektirecek ciddi olumsuzluk gözlenmemiştir.

Sağlık Bakanlığı, halkı aşıya teşvik için yaygın ve sürekli halk eğitimi yapmalıdır başta TV’lerde. Çekinceler giderilmeli, sorular yanıtlanmalı, alan aşı karşıtlarına bırakılmamalıdır. Ayrıca anımsanmalıdır ki; 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 72. maddesi, salgın hastalık durumlarında ZORUNLU AŞI UYGULAMASI için İdare’ye (Yürütme maddesinde Bakanlar Kuruluna) yasal yetki tanımaktadır. Bu yetki, günümüz rejimi ile partili Cumhurbaşkanındadır.

Madde 72/2 :  “Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbiki.”Dileriz yasal zorlamaya başvurmak gerekmesin. Ancak bu konunun Sağlık Bakanlığınca özenle izlenmesi ve aşıdan kaçınma – red sorununun bütün boyutlarıyla ortaya konması gereklidir. Böylesi tutum – davranış içinde olanlar ne orandadır? Yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, sosyo-ekonomik durum, ülkedeki dağılım…. ortaya konarak hızla bilimsel önlemler geliştirilmelidir.
***

  • Randevu alıp haklı neden olmaksızın aşı olmaya gelmeyenlere yaptırım uygulanmalıdır.
  • Aşılama çalışmalarının baltalanmasına (sabote edilmesine) kesinkes engel olunmalıdır.Kuşkusuz tüm bunlar, hedef kitleye yeterli aşı sağlanması önkoşuluna bağlıdır.

Aşılama yavaş olur ve zamana yayılırsa, en son erişilen aşılanma oranı “toplum bağışıklığı” ile eşanlamlı olmayabilir. 2. doz aşıdan sonra 6 aydan uzun zaman geçenlerin bağışıklığı azalmaya başlar; hastalığı geçirerek doğal bağışıklık edinenlerin de…

Son verilere ülkemizde durum şöyle : 11 Haziran 2021, T.C. Sağlık Bakanlığı (saglik.gov.tr)

Toplam Yapılan Aşı Sayısı : 32.762.205
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 19.189.762
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 13.572.443

Bu veriler 90 milyon eylemli (fiili) ülke nüfusuna göre sırasıyla %36.4, %21.3 ve %15.1 düzeyindedir ve salgını denetim altına almak için gereken %70-80’lerden henüz çok geridir. Üstelik sayıları çoğalan ve yaygınlaşan mutant- varyant tipler ciddi sorundur.

Türkiye, toplam aşılanan sayısı bakımından (32,8 milyon doz ile) dünyada 13. sıradadır (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 11.6.21)

11 Haziran 2021 tarihli “resmi” turkuvaz tablo verileri aşağıdadır, durum hala çok ciddidir.

***

DAHA ALINACAK ÇOK YOL VAR… 

Verilerle oynanması bir yana, pek çok nedenle gerçek verilere erişmenin güç olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) birkaç hafta önceki uyarısında ölüm sayılarının kayda girenlerin 2-3 katı olabileceğini vurgulamıştır. Toplam küresel ölüm sayısı 3.795.062’ye erişmiştir. 2 ile çarpılırsa 7.590.124, 3 ile çarpılırsa 11.385.186 tutarına erişilir ki; Türkiye’ye pratik bir yaklaşımla, dünya nüfusunun %1.1’ine denk nüfusumuz nedeniyle 83.483 – 125.237 arasında bir “ölüm” sayısı düşer!

Oysa ilan edilen 48.593’tür. Salgının başından bu yana Kovit-19 ölümü dünya genelinde %2 olarak verilmekte iken, bu oran (case fatality rate) Türkiye’de yalnızca %0.9 olup, dünya genelinin yarısından azdır! Gerçek ölüm sayıları için resmi verileri 2-3 ile çarpma gereği ortada iken, bu katsayı, PCR+ olanların yakalanmasında daha da yüksek olabilir. Ölüm, sonuçta gizlenebilecek bir olay değildir. Ancak gerçek nedenlerde saptırma yapılabilir.

Kovit-19 olgularının %85’e varan bir kesiminin hastalığı hafif, belirtisiz, ayakta geçirebildiği, PCR testlerinin virüs taşıyıcılarını yakalama yeteneği (en iyimser %70 dolayında) ve tarama amaçlı test yapılmadığı dikkate alınırsa,

  • Ülkemizde iyimser kestirimle günde 20 binden az yeni olgu olduğu söylenemeyecektir!

Klasik buzdağı yaklaşımı ise genel olarak olguların 1/10’unun yakalanabildiği yönündedir.
***
TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK SORUNU…

İki doz aşı olanlar %15,1… Hastalığı geçirip kayda alınan olgu sayısı 5.319.359.
Salgın “resmen” 11 Mart 2020’de duyuruldu. Aradan 15 ay geçti. 6. aydan sonra doğal bağışıklığın yetersizleşeceği göz önüne alınırsa, toplam 5.319.359 kayıtlı hastanın 1.780.673’ü 11 Aralık 2020 öncesine tarihleniyor. Dolayısıyla ancak 3.538.686 hasta son 6 aylık döneme ilişkin. 90 milyon nüfusta payı %3.9 olup, “hâlâ” yeterince bağışık varsayılırlarsa, 2 doz aşı olanlarla birlikte %3.9 + %15.1 =%19.

Tek doz aşı olanlarda genel anlamda %30 bağışıklık düşünülebilir ki çok yetersizdir. Dolayısıyla,

  • Türkiye’de toplum bağışıklığı oranı, 11 Haziran 2021 günü akşamı için %19 olarak kestirilebilecektir ki çok yetersizdir.
  • Bu oran hızla %80’lerin üstüne çıkarılmak zorundadır.
  • Tersinden bakılırsa, toplumun %81’i ya da her 5 kişiden 4’ü hala Kovit-19’a karşı duyarlıdır!

Bir “teselli”, kayda girmeksizin hastalığı geçirenlerin kayda alınabilen 5,3 milyondan çok daha fazla olabileceği – olduğudur. Ancak bu bilinmezliğe dayanılamaz. Bu yüzden de uygun aralıklarla, örneğin her ay, seroprevalans çalışması yapılarak toplum bağışıklığının oranı, ülkesel dağılımı ve temel Epidemiyolojik özellikleri tanımlanmalıdır.
***

UNUTULMASIN                                                :

  • Bulaş sürdükçe ve salgın uzadıkça virüs mutasyona uğrayarak tehlikeli mutant / varyant tiplere daha çok evrimleşebilecektir.
  • Bu olguaşılara direnç geliştirme sorunu doğurabilir ki, başlıca savunma aracından yoksun kalınması demektir; çok ağır küresel yıkımları olabilir.
  • Salgınlar dalgalanmalarla giderler.. Son haftada dünya genelinde yeni hasta yakalanma oranı %16, ölüm oranı ise yalnızca %1 azalmıştır. Türkiye’de bu oranlar aynı sırayla %14 ve %30’dur! Niçin, nasıl??
  • Özellikle ölüm sayılarında olağanüstü hızlı azalış, Epidemiyolojik açıklanabilirlikte değildir!
  • Kuramsal olarak yeni bir dalga olasılığı / riski sıfırlanabilmiş değildir!

15 aylık tablo aşağıda. İlk dalga oluşmadan önce ve sonrasında önerilerimiz olmuştu, çoook az uyuldu. 2. dalga için KASIRGA YAŞARIZ, yapmayın, etmeyin, demiştik 2020 sonbaharı – kışı boyunca; yaşadık! 3. dalga için Şubat 2021 boyunca kendimizi paraladık, 2. dalgayı ararız… diye ama 1 Mart 2021’de 3. açılım – saçılım kumarı, gördüğünüz en dev dalgayı doğurdu; kimse beklemiyordu!?

  • Şimdi : Kim verebilir 4. dalganın olmayacağının güvencesini??

    Türkiye aklını başına almalıdır..

  • Özellikle kuzey yarımkürede turizm mevsiminin ve hareketliliğinin başlaması ciddi bir potansiyel risktir. Teşvik edilmesi değil, olabildiğince sınırlandırılması önerilir.
    Sınır kapılarında uluslararası standart salgın denetim önlemleri titizlikle sürdürülmeli,
    Dünya Turizm Örgütü de bu bağlamda sorumluluk almalıdır.
  • DSÖ’nün COVAX Girişimi etkinlikle yaşama geçirilmelidir adil aşı hakkı için.
  • Ülkemizde de ÖNCELİKLE VERİLER SAYDAM – DÜRÜST PAYLAŞILMALI,
  • Salgın Yönetimi Epidemiyolojik ilkelerden asla sapmaksızın tümüyle bilimsel yürütülmelidir. 
  • Bilimsel özenlilik ilkesi kesinlikle elden bırakılmamalıdır.
  • SOSYAL DEVLET bir an bile desteğini eksiltmemelidir; TÜİK’in resmi verisiyle
    ülkemiz nüfusunun en az %27’si yoksuldur! Bu hazin – çok tehlikeli oran, Kovit-19 dahil,
    pek çok bulaşıcı olan – olmayan hastalıkla savaşta ve sağlıklı bir toplum yaratmada
    belki de en temel engeldir!..”
    ***
    Makalenin pdf biçimi: SÖZCÜ, Uğur DÜNDAR, SALGINDA SON DURUM, 12 Haziran 2021

Sevgi ve saygı ile. 13 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Covid-19 ve Aşılar, Salgında Güncel Durumumuz..

Dostlar,

Değerli meslektaşımız, Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Torun, dün çok yararlı bir sanal konferans verdi. Görseli (posteri) yanda.

Erişkesini (linkini) bize ulaştırdı sağolsun.

Aşağıdaki erişke (link) tıklanarak sunum izlenebilir. (39 dakika).

Aşılama çok yavaş da olsa yaygınlaşma eğiliminde iken, kimi aşı çekinceleri doğal karşılanabilir. Bu çekincelerin giderilmesi uzmanların katkısıyla başarılabilir.
Ancak AŞI KARŞITLIĞI ciddi bir Halk Sağlığı Sorunudur. Bu kişi ve çevreler hem kendi hem de başkalarının yaşamını tehdit etmektedirler. Tezleri asla bilimsel değildir, etik dışıdır, yasa dışıdır hatta suçtur.

Multisystem Inflammatory Syndrome in Children / MIS-C” adı verilen ağır – ciddi – öldürücü komplikasyon ülkemiz dahil, giderek daha çok görülür olmuştur. Bu tabloda, Kovit-19’a yakalanan çocuklarda, birkaç hafta (genellikle 3+ hafta) sonra çoklu organ yetmezliği gelişmekte ve yüksek oranda ölümcül gitmektedir.

Dolayısıyla, henüz çocuklarda aşılama yaygınlaştırıl(a)mamışken, ülkemizde 18 yaş altında hiç başlan(a)mamış iken, onların korunması ayı bir boyut ve önem kazanmıştır. Bu da başlıca YAYGIN VE HIZLI AŞILAMA ile dolaylı olacaktır. Okulların büyük ölçüde yüz yüze eğitim yapmadığı ve ay sonunda bütünüyle kapanmak üzere olduğu ek varsayımı ile..

Bir kez daha anımsatma gereği duyuyoruz, Anayasa md. 12 :

I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Madde 12 – Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder.

Anayasa buyruğu çok açıktır. Maddenin 1. fıkrasında tanımlanan temel hak ve özgürlükler asla sınırsız ve hele hele KEYFİ DEĞİLDİR! Bu haklar aynı zamanda kişiye ödev ve sorumluluklar da yüklemektedir:

  • Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
    sorumluluklarını da içerir.Ülkemizde ve dünyada tüm insanlara çağrımızdır;
  • Kovit-19 aşıları yeterince güvenilir ve etkilidir.
  • Son verilerle tüm dünyada 2,3 milyarı aşkın doz aşılama yapılmıştır. Şimdiye dek bu aşılara yüklenebilecek, aşılamayı durdurmayı gerektirecek ciddi olumsuzluk gözlenmemiştir.

Sağlık Bakanlığı, halkı aşıya teşvik için yaygın ve sürekli halk eğitimi yapmalıdır başta TV’lerde. Çekinceler giderilmeli, sorular yanıtlanmalı, alan aşı karşıtlarına bırakılmamalıdır.
Ayrıca anımsanmalıdır ki, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 72. maddesi, salgın hastalık durumlarında ZORUNLU AŞI UYGULAMASI için İdare’ye (Yürütme maddesinde Bakanlar Kuruluna) yasal yetki tanımaktadır. Bu yetki, günümüz rejimi ile partili Cumhurbaşkanındadır :

Md. 72/2 :  “Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbiki.

Dileriz yasal zorlamaya başvurmak gerekmesin. Ancak bu konunun Sağlık Bakanlığınca özenle izlenmesi ve aşıdan kaçınma – red sorununun bütün boyutlarıyla ortaya konması gereklidir. Böylesi tutum – davranış içinde olanlar ne orandadır; yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, sosyo-ekonomik durum, ülkedeki dağılım…. ortaya konarak hızla bilimsel önlemler geliştirilmelidir.

  • Randevu alıp haklı neden olmaksızın aşı olmaya gelmeyenlere etkili yaptırım uygulanmalıdır.
  • Aşılama çalışmalarının baltalanmasına (sabote edilmesine) kesinkes engel olunmalıdır.

Kuşkusuz tüm bunlar, hedef kitleye yeterli aşı sağlanması önkoşuluna bağlıdır.

Aşılama yavaş olur ve zamana yayılırsa, en son erişilen aşılanma oranı Toplum Bağışıklığı ile eşanlamlı olmayabilir. 2. doz aşıdan sonra 6 aydan uzun zaman geçenlerin bağışıklığı azalmaya başlar; hastalığı geçirerek doğal bağışıklık edinenlerin de. Son verilerle ülkemizde durum şöyle :
(11 Haziran 2021, saat 18:43, T.C. Sağlık Bakanlığı (saglik.gov.tr) )

Toplam Yapılan Aşı Sayısı : 32.762.205
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 19.189.762
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 13.572.443
Bu veriler 90 milyon eylemli (fiili) ülke nüfusuna göre sırasıyla %36.4, %21.3 ve %15.1 düzeyindedir ve salgını denetim altına almak için gereken %70-80’lerden henüz çok geridir.
Üstelik sayıları çoğalan ve yaygınlaşan mutant / varyant tipler ciddi sorundur. Türkiye, toplam aşılanan sayısı bakımından (32,76 milyon doz) dünyada 13. sıradadır : (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 11.6.21)

11 Haziran 2021 “resmi” verileri aşağıdadır :

Daha alınacak çok yol var..

Verilerle oynanması bir yana, pek çok nedenle gerçek verilere erişmenin güç olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü birkaç hafta önceki uyarısında ölüm sayılarının kayda girenlerin 2-3 katı olabileceğini vurgulamıştır. Toplam küresel ölüm sayısı 3,795,062’ye erişmiştir. 2 ile çarpılırsa 7.590.124, 3 ile çarpılırsa 11.385.186 tutarına erişilir ki; Türkiye’ye pratik bir yaklaşımla, dünya nüfusunun %1.1’ine denk nüfusumuz nedeniyle 83.483 – 125.237 arasında bir “ölüm” sayısı düşer! Oysa ilan edilen 48.593’tür. Salgının başından bu yana Kovit-19 ölümü Küre genelinde %2 olarak verilmekte iken, bu oran (case fatality rate) Türkiye’de yalnızca %0.9 olup, dünya genelinin yarısından azdır!??

Gerçek ölüm sayıları için resmi verileri 2-3 ile çarpma gereği ortada iken, bu katsayı, PCR+ olanların yakalanmasında daha da yüksek olabilir. Ölüm, sonuçta gizlenebilecek bir olay değildir ancak gerçek nedenlerde saptırma yapılabilir. Ancak Kovit-19 olgularının %85’e varan bir kesiminin hastalığı hafif, belirtisiz, ayakta geçirebildiği, PCR testlerinin virüs taşıyıcılarını yakalama yeteneği (en iyimser %70 dolayında) dikkate alınırsa, ülkemizde iyimser kestirimle günde 20 binden az yeni olgu olduğu söylenemeyecektir! Klasik buzdağı yaklaşımı ise genel olarak olguların 1/10’unun yakalanabildiği yönündedir.

Toplumsal bağışıklık sorunu
2 doz aşı olanlar %15,1…
Hastalığı geçirip kayda alınan olgu sayısı 5.319.359.. Salgın “resmen” 11 Mart 2020’de duyuruldu. Aradan tam 15 ay geçti. 6. aydan sonra doğal bağışıklığın yetersizleşeceği göz önüne alınırsa, toplam 5.319.359 kayıtlı hastanın 1.780.673’ü 11 Aralık 2020 öncesine tarihleniyor. Dolayısıyla ancak 3.538.686 hasta son 6 aylık döneme ilişkin. 90 milyon nüfusta payı %3.9 olup, “hala” yeterince bağışık varsayılırlarsa, 2 doz aşı olanlarla birlikte %3.9 + %15.1 =%19.
Tek doz aşı olanlarda genel anlamda %30 bağışıklık düşünülebilir ki çok yetersizdir.
Dolayısıyla,

Türkiye’de toplum bağışıklığı oranı, 11 Haziran 2021 günü akşamı için %19 olarak kestirilebilecektir ki çok yetersizdir.
Bu oran hızla %80’lerin üstüne çıkarılmak zorundadır.
Tersinden bakılırsa, toplumun %81’i ya da her 5 kişiden 4’ü hala Kovit-19’a karşı duyarlıdır ki son derece yüksektir.

Bir “teselli”, kayda girmeksizin hastalığı geçirenlerin kayda alınabilen 5,3milyondan çok daha fazla olabileceği / olduğudur. Ancak bu bilinmezliğe dayanılamaz. Bu yüzden de uygun aralıklarla, örneğin her ay, seroprevalans çalışması yapılarak toplum bağışıklığının oranı, ülkesel dağılımı ve temel Epidemiyolojik özellikleri tanımlanmalıdır.

Unutulmasın                :

  • Bulaş sürdükçe ve salgın uzadıkça virüs mutasyona uğrayarak tehlikeli mutant / varyant tiplere daha çok evrimleşebilecektir.
  • Bu olgu, aşılara direnç geliştirme sorunu doğurabilir ki, başlıca savunma aracından yoksun kalınması demektir; çok ağır küresel yıkımları olabilir.
  • Salgınlar dalgalanmalarla giderler.. Son haftada dünya genelinde yeni hasta yakalanma oranı %16, ölüm oranı ise yalnızca %1 azalmıştır. Türkiye’de bu oranlar aynı sırayla %14 ve %30’dur!?
  • Özellikle ölüm sayılarında olağanüstü hızlı azalış, Epidemiyolojik açıklanabilirlikte değildir!??
  • Kuramsal olarak yeni bir dalga olasılığı / riski sıfırlanabilmiş değildir.
    Özellikle kuzey yarımkürede turizm mevsiminin ve hareketliliğinin başlaması ciddi bir potansiyel risktir. Teşvik edilmesi değil, olabildiğince sınırlandırılması önerilir. Sınır kapılarında uluslararası standart salgın denetim önlemleri titizlikle sürdürülmeli, Dünya Turizm Örgütü de bu bağlamda sorumluluk almalıdır. DSÖ’nün COVAX Girişimi etkinlikle yaşama geçirilmelidir.
  • Ülkemizde de ÖNCELİKLE VERİLER SAYDAM – DÜRÜST PAYLAŞILMALI, Salgın Yönetimi Epidemiyolojik ilkelerden asla sapmaksızın tümüyle Bilimsel yürütülmelidir. 
  • Bilimsel özenlilik ilkesi (scientific precautionary principle) kesinlikle elden bırakılmamalıdır.
  • SOSYAL DEVLET bir an bile desteğini eksiltmemelidir; TÜİK’in resmi verisiyle ülkemiz nüfusunun en az %27’si yoksuldur! Bu hazin – tehlikeli oran, Kovit-19 dahil, pek çok bulaşıcı olan olmayan hastalıkla savaşta ve sağlıklı bir toplum yaratmada belki de en temel engeldir!

Sevgi ve saygı ile. 11 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

SALGIN YÖNETİMİNDE TIKANAN TÜRKİYE… NE YAPMALI?? 

07 Şubat 2021 Günü Yazdıklarımız…
48 Gün Sonra Neden Hala Geçerli??

Çoook zor günlerden geçmekteyiz Türkiye ve uluslararası / küresel toplum olarak.
Özellikle Türkiye’de sorunlar çok boyutlu ve derin.
Yaşanan sorunların çok önemli bir kesiminin doğrudan nedeni ise, tek başına iktidarının 19. yılındaki AKP’nin demokrasi ve hukuk karşıtı ölçüsüz baskıları, din sömürüsü, kötü yönetimi.

Doğallıkla KOVİT-19 Salgını da bu genel olumsuz tablodan payını ağır biçimde almakta.

Örn. Aşı kıtlığı – yoksunluğu sorunu içindeyiz ve bu sorun mutlaka, yeterince irdelenmeli.

Buna ek 3 milyon doz ilk bölüm aşının 14 Ocak’tan bu yana 24 günde bitirilemediği, günde yaklaşık 110 bin doz uygulama yapılabildiğini, bu durumun kabul edilemezliği vurgulanmalı.

Oysa yaygın – hızlı aşılama (roll out) için mutlaka “seferberlik” mantığı ile düzenleme gerekliydi, AKP iktidarı bu kapsamda hiçbir ek önlem almadı. “Yavaş” gitmek işine geliyor galiba!?
Elimizde aşı var, sırası gelene yapıyoruz, gelen insanlar bu denli..” denmek isteniyor galiba!?

Hiç aşı teşviki kamu duyuruları (spotları) göremiyoruz TV’lerde, niçin acaba!?
***

Çin Üretimi Aşıyı Olmalı mıyız?

Kaplumbağa hızı ile aşılama… yeterli toplum bağışıklığına hızla erişme olanağı yok bu gidişle!

Bunu sağlayamazsanız, geçelim sönümlendirmeyi, salgını denetleyemezsiniz bile.

Öte yandan Türkiye’de uygulanan Çin kökenli SİNOVAC aşısının hastalığa yakalanmayı önleme gücü %50,65 olarak açıklandı ilgili firma tarafından. Kıl payı %50’nin üstünde. İlgili makale The LANCET‘te yayınlandı (Evre 3 ara raporu). DSÖ ve CDC, salgın nedeniyle, %50 koruyucu aşıya bile ivedi (acil) kulanım onayı vereceğini açıklamıştı daha önce.

Oysa Sağlık Bakanlığı, bu aşının Türkiye ayağında yürütülen Evre-3 çalışmasını çooooook erken sonlandırdı Çin kökenli aşıyı hemen uygulamaya geçmek için. %91,25 koruyuculuk oranı açıklandı. Bu oranın tümüyle “bilim dışı, geçersiz, yok hükmünde” olduğunu, ülkemizde söz konusu aşının koruyuculuk oranını bil(e)mediğimizi duyurmuştuk o gün(lerde) TV konuşmalarımızda, web sitemizde. Bilimsel, matematik temelli tartışma çağrısı yapmıştık ancak buna yanaşan ol(a)madı..

Bu arada, yaygın ve ciddi mutasyonlar nedeniyle (3 varyant tip 70’i aşkın ülkede görülmekte), mRNA aşıları ve viral vektör aşıların koruyucu etkinlikleri henüz bilinmeyen / açıklanmayan ama ciddi oranda azalmış olabilir.

  • Zaman aleyhimize, mutasyonlar istenmeyen yönde.

Öte yandan 100 doz aşıdan 75’i, 10 varsıl ülkece gasp edilmiş durumda! Küresel ölçekte salgın nasıl denetlenir bu durumda?? DSÖ’nün COVAX girişimi işletilemedi, aşıya adil erişim hakkı çiğnendi.

Koruyuculuk oranı yüzde kaç olursa olsun, aşı olup Kovit-19’a yakalananlar hastalığı hafif – belirtisiz geçirmekte ve yoğun bakıma vb. ağır sağaltıma pek gerek kalmamakta, ölümler çok azalmaktadır.

Aşı sonrası yan etki oluşma riski, Kovit-19 hastası olma riskine göre çok çok düşüktür. Yan etkiler bakımından da mRNA tabanlı ve viral vektör tekniğine dayalı aşılar ile ölü aşı arasında önemli farklılık yoktur.

  • Aşı olmak bedensel, ulusal korunma ve özgürlüklerimizi geri kazanmak, olağan yaşama dönmek için tek yoldur.

Kitle aşılamaları hızla ve gereken oranda toplumsal bağışıklıkla sonuçlanmazsa, birkaç ay içinde virüste olası kaçınılamayan mutasyon (Evrim!) nedeniyle, eldeki aşıların da yeterince koruyamayacağı yeni tip Kovit-19 salgını ile yüzleşebiliriz.

Bu nedenlerle aşı olmak / aşıya erişim hakkı yalnızca bireysel korunma yolu değil; bir yurttaşlık, ulusalcılık, insan haklarına saygı ve küresel dayanışma gereğidir. BM bunu mutlaka sağlamalıdır.

Anayasa md. 12 :Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”

Anayasa md. 56 :Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.”

Dolayısıyla Anayasal bir yükümlülüktür de aşı olmak; keyfi – sınırsız – gerekçesiz bir “aşı reddi” ya da çekincesi kabul edilemez, savunulamaz. Hele salgınlarda! Kaldı ki, Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nı 72. maddesi, salgınlarda İdare’ye zorunlu aşı uygulaması yetkisi tanır.

DSÖ’nün çabaları yetersiz kalıyor, BM ise suskun

Bu tablo nasıl açıklanabilir? Oysa BM etkin rol üstlenmeli ve salgının küresel ölçekte yönetimine hakkaniyet temelli dayanışma için ağırlık koymalı. Hep söyledik, yazdık BM’nin 75. Kuruluş yıldönümü olan 24 Ekim 2020’den bu yana;

  • BM Genel Kurulu, tüm dünyaya 2-4 hafta eşzamanlı bir küresel kapanma çağrısı yapmalı.

Ancak böylelikle yangının azgınlığı baskılanabilir, salgınla savaşım zamana yayılarak sürdürülebilir.

Zaman geçtikçe aşılara direnç, dezenfekten – antiseptiklere direnç, sağaltımda (tedavide) kullanılan destek ilaçlara (anti-viral birkaç antibiyotik) direnç gelişebilir – gelişmektedir;
üstüne üstlük daha kolay yayılabilen – bulaştırıcılığı artmış, daha öldürücü yeni varyantlar (mutasyon geçirmiş türler) ile yüz yüze geliyoruz. 3 ciddi mutant tip 70 ülkeye yayılmış durumda.

  • Çözümsüzlüğe sürükleniyoruz!

Okullar bu koşullarda açılabilir mi?

Pek çok ülkede sıkı sıkıya kapalı iken!? Türkiye’de böylesi bir yol, yangına benzin dökmek anlamına gelebilir.

  • Aklınızdan bile geçirmeyin!

Öğretmenler ve tüm okul çalışanları aşılansa bile %50 bağışıklık! Bu yarıyıl böyle gitsin.. bir giderim (telafi) yolu bulunur ama giden canlar geri gelmez!

Sağlık Bakanlığına Çağrı

Ayrıca, Çin firması SİNOVAC’ı yeter hız ve miktarda aşı üretemiyorsa, lojistik tedarik sıkıntılı ise, -ki apaçık öyle- Reis Hazretleri Çin’li mevkidaşını telefonla arayıp desin ki:

  • Türkiye’de uluslararası yetkilendirilmiş (akredite) GMP ve GLP standartlı farmasötik ürün kuruluşlarımız var, sizin lisansınız altında burada da üretelim, hız kazanalım…
    ***
    O halde yapılacak daha çoook iş var..

Sonuç olarak;

Refik Saydam Hıfzıssıhha (Koruyucu Sağlık) Enstitüsü AKP iktidarınca 663 s. KHK ile Kasım 2011’de kapatılmıştır. Oysa bu Kurum 1928’de Atatürk döneminde kurulmuş ve Anadolu’da bulaşıcı hastalıklarla savaşta olağanüstü başarılara imza atmış çok yetkin, sıra dışı bir Bilim kurumu idi. Çin’e, ABD ordusuna aşı sağlamış üretken ve saygın bir Kurumdu.

KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm dayatmaları ile, dünyada uzmanlaşma ve işbölümü aldatıcı gerekçeleri ile, “ucuza üretenden satın alırım” kolaycılığı ile Ulusal stratejik sorunlar çözülemez. Bu Kurum stratejik işlevdedir ve hızla, bir yasa ile bilimsel açıdan özgür, yönetsel ve akçalı bakından özerk bir konum (statü) ile yeniden açılmalıdır. Batı’da Almanya’da Robert Koch, Fransa’da Louis Pasteur, İngiltere’ de Edward Jenner Enstitüleri uluslararası ölçekte parlak örneklerdir. Bu Kurum açılmalı ve Salgın Yönetimi oraya bırakılmalıdır. Türkiye görüldüğü gibi parası olsa bile yeterli aşıya erişememektedir!

  1. Aşılamayı mutlaka hızlandırmak ve 0-18 yaş dilimi dışında kalan 70 milyon tüm nüfusu hedeflemek zorunludur. Çünkü %50 koruyucu aşı ile ancak 35 milyon insanı bağışık kılabilirsiniz. Yine de 35/90 milyon, %39 toplum bağışıklığı ile bu salgın baskılanamaz.
  2. Okulları bu ortamda açmak yangına benzin dökmektir, bu yarıyıl böyle kapanmalıdır.
  3. İlaç devi Merck-S&D bile aşı geliştiremedi havlu attı; Çin’e Sinovac lisansıyla Türkiye’de üretim önerilmelidir GMP-GLP standartlı ilaç fabrikalarımızda. Refik Saydam açılmalı, aşı üretmelidir.
  4. 2-4 hafta tam kapatma hala zorunludur, ülkeyi A.Ş. gibi yöneterek direnmek boşunadır!

Salgınları siyasetçiler değil Bilim insanları yönetir. Oysa Türkiye’de araba atın önünde; bu olmaz!

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2021.
(DİKKAT: 07 Şubat 2021 günü yazılmıştır)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Em.)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD Genel Başkan Yrd. / Vekili (2004-2006)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Almanya’da Özlem Türeci ve Uğur Şahin’e Liyakat Nişanı verildi

Almanya’da Özlem Türeci ve Uğur Şahin’e Liyakat Nişanı verildi

Koronavirüse karşı ilk aşıyı bulan BioNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Liyakat Nişanı verildi. Törende Almanya cumhurbaşkanı ve başbakanı da hazır bulundu.

Almanya'da Özlem Türeci ve Uğur Şahin'e Liyakat Nişanı verildi

https://www.birgun.net/haber/almanya-da-ozlem-tureci-ve-ugur-sahin-e-liyakat-nisani-verildi-338151, 20.03.2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Koronavirüse karşı ilk aşıyı bulan ve Covid-19 mücadelesinde simge adlar durumuna gelen BioNTech’in kurucuları Dr. Özlem Türeci ve Prof. Uğur Şahin’e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı verildi.

BioNTech’in kurucu ortağı ve CEO’su Şahin ve eşi Türeci’ye, Bellevue Sarayı’nda düzenlenen, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de katıldığı törende liyakat nişanı takdim edildi.

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, törende yaptığı konuşmada,

  • “Geliştirdiğiniz aşı insanlığa bir hizmettir. Şu anda bu yüzden burada bulunuyoruz. Bu aşı sadece hayat kurtarmıyor, aynı zamanda insanlığın sosyal yaşantısının devamını da kurtarıyor” ifadelerini kullandı.
  • “Sizlerin hikayesi insanlık için en iyi ilham kaynağıdır” diyen Steinmeier, Almanya’nın salgını kontrol altına alacağını söyledi.
detayAşıda coğrafya adaletsizliği

Törende Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’den sonra konuşma yapan Prof. Dr. Uğur Şahin, gelecekte insanlığın karşılaşacağı salgınların daha yıkıcı etkisi olabileceğinin altını çizdi. Şahin, hazır olmanın önemine vurgu yaparak,

  • “İlaç üreticilerinin ve hükümetlerin amacı, aşı geliştirildikten sonraki üç ay içinde tüm dünyayı aşılayacak üretim kapasitesine sahip olmak gerekir” diye konuştu. Şahin, mevcut aşı kampanyalarında dünyada birçok ülkeye hala aşı ulaşmadığını belirterek, “kamu-özel ortaklığının gerekliliği“ni vurguladı.
    ============================
    Dostlar,

    Meslektaşlarımız, Türkiye’miz kökenli hekimler Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türedi’yi elbette biz de ayakta alkışlıyoruz. Türkiye ve insanlık adına övünç duyuyoruz..Dr. Şahin’in son tümcesinde geçen “kamu-özel ortaklığının gerekliliği” saptamasını çok sakıncalı buluyoruz. Bu söylem (jargon) bir KüreselleşTİRmeci kapitalist dayatma / tuzak olup, kamu yetkesini (otoritesini) sermayenin yönlendirmesi amaçlı ve işlevlidir.Nitekim BioNTech&Pfizer’in geliştirdiği aşı için Alman ve ABD hükümetleri milyar Doları aşan AR-GE desteği vermişlerdir. Ama stratejik bir insancıl tıbbi ürün olan AŞILAR hakkında ilgili şirketler patent haklarını hala kıskançlıkla korumaktadırlar. Bu yüzden Aşı fiyatları çok yükselmekte, özellikle yoksul ülkeler altından kalkamamaktadır.Bir kamu – özel ortaklığını, kamu – özel dayanışması – işbirliği – ortak sorumluluğu olarak anlamak istiyoruz. Her 2 yan da İNSAN SAĞLIĞINI merkeze koyarak tarihsel bir sorumluluk içinde davranmak zorundadır. Örn. patent hakları olağanüstü salgın döneminde askıya alınmalı, ertelenmeli ya da simgesel bir düzeye düşürülmelidir. Unutulmasın, söz konusu aşıların geliştirilmesi aşamasında halkın vergilerinden milyarlarca Dolar / € kamusal destek (AR-GE finansmanı) sağlanmıştır. Bu olgunun göz ardı edilmesi asla Etik bir yaklaşım olamaz.

Kovit-19 salgını küresel ölçekte ciddi bir tehdit olma durumunu sürdürmektedir.

BM ve Dünya Ticaret Örgütü, Pandemi ortamında bu haksız / adil ve akılcı olmayan patent dayatması sorununa çözüm üretmek zorundadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün COVAX girişimi (Aşıya Adil Erişim Hakkı / Olanağı) mutlaka desteklenmeli ve yaşama geçirilmelidir. Dünya nüfusu hızla ve etkin aşılarla aşılanmadıkça pandemi bitmeyecektir. Salgın uzadıkça mutasyonlar da çoğalacak, sorun içinden çıkılmaz bir karmaşaya sürüklenebilecektir.

DSÖ Genel Başkanı Dr. T.A. Gebreyesus’a göre; IMF, tıbbi çözümlerin daha hızlı ve daha yaygın sunulması ile 2025 sonuna dek küresel gelirde yaklaşık 9 trilyon $ birikimli artış sağlanabileceğini kestirmektedir. (DSÖ Genel Direktörü, COVID-19 Salgınına Karşı Yapılan Mücadeleyi ve Aşı’yı anlattı. | Health World News, 24.12.20)

Bu salgın, İNSANLIK için sıkı bir sınavdır aynı zamanda. Kapsamlı bir KÜRESEL DAYANIŞMA ve İŞBİRLİĞİ tek akılcı – adil yoldur.

Sevgi ve saygı ile. 19 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Nasip değil, siyasal tercih

Nasip değil, siyasal tercih

Gaye Usluer - BiyografyaGaye USLUER
Prof. Dr., Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı

COVID-19 salgınının bir yıllık öyküsünde tıp tarihinde benzeri görülmemiş bir hızda geliştirilen aşılar ve hâlâ geliştirilmekte olan çok sayıda aşı, şüphesiz salgından çıkışın da en güçlü silahları olacak. Covid-19 aşılaması aralık ayında birçok ülkede başladı. Halen 57 ülkede Covid-19 aşılaması devam ediyor. Gelinen aşamada biliyoruz ki elimizdeki en büyük stratejik silah, mevcut Covid-19 aşıları ile aşılanmak. Burada unutulmaması gereken, hayatları kurtaracak ve enfeksiyonun yayılımını azaltacak olanın aşılar değil, doğru aşılama/aşılanma stratejisi olduğu…

Doğru aşılanma/aşılama stratejisi nedir?

Elinizde ne kadar çok aşı olursa, ne kadar çok kişiyi aşılayabilirseniz, ne kadar hızlı aşılama yapabilirseniz, salgının yayılımını o ölçüde durdurabileceksiniz. Aksi durumda ise virüs toplumsal dolaşımına devam edecek, bu da daha fazla mutasyon olasılığı anlamına gelecektir. Bugünkü bilgilerimiz ışığında mutasyon sonucu gelişen bazı yeni varyantların daha bulaşıcı olduğunu biliyoruz. Zaman içinde ortaya çıkabilecek bir başka tehlike ise mevcut aşıların yeni oluşan/oluşabilecek varyantlara karşı etkisiz olabilme durumudur. İşte tam da bu nedenle aşılama stratejisinin temelini zamana karşı yarışmak yani hızlı aşılamanın oluşturması gerekmektedir.

ARZ AZ, TALEP FAZLA

Aşıya ilişkin en büyük sorun arzın az, talebin çok olması. Bu nedenle ülkeler arasında aşıya ulaşımda müthiş bir eşitsizlik var. AB ülkeleri ve dünyanın en zengin 5 ülkesi bu yıl için üretilebileceği öngörülen aşı miktarının %50’sine el koymuş durumda. Öngörülen üretim miktarları azaldığında, hiç kaybetmeyecek ülkeler bunlar. Olması gereken bağlantıları –koordinasyon ve finansal anlamda- zamanında yaptıkları için daha avantajlı konumdalar.
Türkiye özelinde sorunların ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Siyasal iktidar aşıya ulaşım konusunda gerekli stratejik adımları atmadı, atmakta geç kaldı. Neden, sorusuna verilecek cevap çok. Ancak bunu tek bir başlıkta özetlememiz gerekirse mevcut durumu ve çaresizliğimizi “siyasal tercih” olarak adlandırabiliriz.

Tek bir firmanın ürettiği tek bir tipte aşıyla bağlantı yapılması elimizi kolumuzu bağlıyor. Tam bir “muhtaçlık” durumu içindeyiz. Her şey yolunda giderse, planlamalarda hiçbir aksama olmazsa elimize geçebilecek aşı miktarının 50 milyon dozla sınırlı olacağı belli. Bu ne demek? Her şeyin yolunda gitmesi koşuluyla ülke nüfusunun ancak %30’unu aşılayabilecek kapasitemiz mevcut olacak. Esasen “mevcut” sözcüğü bu aşamada çok da doğru bir kullanım değil. Aralık 2020 ve Ocak 2021 için ülkeye 10’ar milyon yani toplamda 20 milyon doz aşı geleceğini söyleyenlerin dedikleri doğru çıkmadı. Daha şimdiden planlama planlandığı şekilde gitmiyor. Halen Türkiye’ye ulaşmış aşı miktarı 9,5 milyon doz. Bugün itibariyle toplumsal aşılanma oranımız ise %1,8. Günlük aşılayabildiğimiz kişi sayısı ise 70 bin civarında. Bu aşı miktarı ve bu aşılama hızı ile salgının önümüzdeki birkaç ay içinde kontrol altına alınabilmesi çok güç hatta mümkün değil dersek abartmış olmayız.

COVAX’A DAİR…

Dünya Sağlık Örgütü’nün Ağustos 2020’de kurmuş olduğu COVAX örgütlenmesi Covid-19 aşılarına ulaşımda eşitsizliğin giderilmesi ya da eşitliğin sağlanması açısından çok önemli bir organizasyon. Bu oluşum içinde 80 zengin ülke 92 düşük/orta gelirli ülke mevcut. G-20 ülkelerinin %50’si de bu oluşum içinde yer alıyor. COVAX’ın 3 önemli hedefi mevcut:

1) Düşük/orta gelirli ülkelerin Covid-19 aşılarına erişimini sağlamak.
2)Yeni aşıların kullanıma girebilmeleri için AR-GE oluşturmak.
3)Tüm ülkeler için aşı havuzu yaratmak ve bu havuzdan eşit paylaşımı sağlayabilmek.

Tüm bunların olabilmesi için COVAX oluşumuna katılan ülkelerin oluşturulan fon hesabına finansal katkıda bulunmaları gerekiyor. Türkiye, COVAX oluşumuna katılacağını bildirmesine karşın, halen katkıda bulunmadığı için bu oluşum içinde yer almıyor. Bu ne demek? COVAX aracılığıyla oluşabilecek bir fırsattan da faydalanamayacağız. Burada da siyaset kurumu bir siyasal tercih yapmıştır ve bunun nedenini açıklamak zorundadır.

Sağlık Bakanlığı günlük yeni vaka/hasta sayılarını, ölüm sayılarını kendi belirledikleri sınırlar çerçevesinde vermeye devam ediyor. Olması gerekenden farklı, sınırlı açma ve kapamalarla giden kısıtlamalara karşın, salgının eylül ayında başlayan ve yükselen yeni dalgasını dikkatle değerlendirdiğimizde, mevcut vaka sayıları ve günlük ölüm hızlarının Nisan 2020 sayılarının çok üzerinde olduğunu görebiliyoruz.

  • Oysa en az 14 günlük bir tam kapanma yapılmış olsaydı, bugünkünden daha iyi bir duruma, üstelik de daha kısa sürede ulaşabileceğimiz belli olduğu halde yapmadılar.

Ne yazık ki hâlâ çabuk çabuk, suni bir başarı öyküsü oluşturulmak isteniyor. Ve bu başarı öyküsünü yazmak isteyenlerin acele etmelerinin tek nedeni var: “Erken normalleşebilmek ve ekonomiyi kurtarmak”. Bunu da siyaset kurumunun siyasal tercihi olarak yorumlamalıyız.

  • Salgın yönetimi ciddiyet ister. Salgın yönetimi bilimsellik ister.

    Salgın yönetiminde nasip ve kısmet kelimeleri ciddiyetle bağdaşmadığı gibi, bilimsellikle de bağdaşmaz.

    Sürekli yineledik, bir kez daha tekrarlayalım:

  • Salgınlarda siyasal tercihiniz insan sağlığından yana değil ise ne normalleşebiliriz ne de ekonomiyi düzeltebiliriz.

Dünyanın aşı hali: Bilimsel gelişmişlik, ahlâki çöküş

Dünyanın aşı hali:
Bilimsel gelişmişlik, ahlâki çöküş

author

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı dünyanın Covid-19 aşısında feci bir ahlaki çöküşün eşiğinde olduğunu duyurdu. Salgının başlamasıyla 1 yıl içinde değişik tekniklerle çok sayıda aşı geliştirildi. Burada bilimin ve teknolojinin geldiği noktayı gösteren, önceki salgınlarda ulaşılamayan büyük bir başarı var. Bunun yanında insanlığın bazı kadim hastalıklarının artarak devam ettiği de tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı:

Eşitsizlikler, kâr hırsı, ahlaki çöküntü.
BİLİMDE BAŞARI ADALETSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRMIYOR
DSÖ ve aşı ile ilgili uluslararası kurumların yerinde girişimiyle COVAX adında yapı kuruldu. Bu yapı aşının tüm ülkelere önceliklere, ihtiyaca göre adil dağılımını hedefliyor. Ancak DSÖ Başkanı Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus’un açıklamalarından görüyoruz ki, zengin ülkeler ve aşı şirketleri kendi aralarında yaptıkları kimi ikili anlaşmalarla COVAX’ın etrafından dolanıyorlar, fiyatları yükseltiyorlar, öne geçiyorlar. Yoksul ülkelerde sağlık çalışanları, yaşlılar aşıya ulaşamazken zengin ülkelerde gençler aşılanıyor. Şu ana kadar en az 56 ikili anlaşma yapılmış durumda. Şirketler yaptıkları bu anlaşmalarla kârlarını katlama telaşındalar. DSÖ bunun sebep olabileceği stoklamadan, kaostan, devam edecek sosyal ve ekonomik yıkımdan söz ediyor.
Dünyanın zenginlerinin “önce ben” hırsı artarak devam ediyor. DSÖ aşıda eşitliğin sadece ahlaki değil, stratejik ve ekonomik zorunluluk olduğunu belirterek bu açgözlü tutumun pandemiyi uzatacağı uyarısını tekrarlıyor. Bunu yaparken de en zengin 10 ülkeye anlayacakları dilden sesleniyor, aşıyı adil dağıtırlarsa 2021 yılı içinde 153 milyar, 2025 yılına kadarsa 455 milyar dolar kârlı çıkacaklarını söylüyor.
Türkiye’nin aşı tedarikini önerildiği biçimde çeşitlendirmemesi, sadece CoronaVac aşısı ile yol alması, gelen 3 milyon dozun devamını getirmedeki belirsizlikler tartışma ve kaygı konusu olmaya devam ediyor.
AŞI SIRASINI BEKLEMEYENLER
Türkiye dahil değişik ülkelerden aşı sırasını bozanların haberleri geliyor. 85 yaşında kanser hastası aşı için sırasını beklerken, ayrıcalıklı gruplar aşılanabiliyor. İçinde 23 yaşında bir gencin de bulunduğu iktidar partisi yöneticilerinin, milletvekillerinin, kimi genç siyasi parti liderlerinin “topluma örnek olmak için” aşılandıkları duyuruldu. Eskişehir’de belediye meclisi üyesi genç bir avukat aşısını yaptırdığını sosyal medya hesabında yazınca tepki aldı. Özel hastanelerin avukatlığını yaptığını ve sağlık çalışanlarıyla temaslı olduğu için bu kararın alındığını duyurdu. Ancak Türkiye’de aşıda öncelik için sağlık çalışanlarıyla temaslı olmak kavramı hiç söylenmemişti.
Aşıda yaşadıklarımız şu ana kadar 2 milyondan fazla kişinin salgın hastalık nedeniyle öldüğü dünyanın yeni halini gösteriyor. Tarihte aşı geliştiren büyük bilim insanları, kuduz aşısının mucidi Louis Pasteur, bulduğu çocuk felci aşısına patent soranlara “Güneşi patentleyebilir misiniz?” diyen büyük bilim insanı Jonas Salk, bugünlerin aşı gündemini görseler ne derlerdi? Büyük düşünürler, edebiyatçılar için de çok malzeme var, “Veba” yazarı Albert Camus şimdiki salgından ve tanımlanan bu ahlaki çöküşten eminim yazacak çok malzeme çıkarabilirdi, yazanlar olacaktır.
SAĞLIKTA EŞİTSİZLİKLER
  • DSÖ bu yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü ana temasının sağlıkta eşitsizlikler olduğunu duyurdu, bunu sağlık alanında karşılaştığımız belâların çoğunun temel nedeni olarak açıkladı.
Pandemi temel bir gerçeği ortaya koydu, sağlıklı olmamız için herkesin sağlığını düşünmemiz gerekiyor.
İnsanın sağlıklı olması için hayvanların, ekosistemin de sağlıklı olması şart, yani “tek sağlık” kavramı da önemini gösteriyor.
Başkasının sağlıksız olmasını dert edinmeyen insanoğlu bu tutumunu sürdürürse yeni salgınlarla sarsılması kaçınılmaz.
Dert edinir mi?
Yoksullar kendilerini dünyanın efendilerinin insafına bırakırsa en önce kendilerinin yanacağını çok kez deneyimlediler.
Salgın hastalık ve aşı süreci bunu bir daha hatırlatıyor, haklarımız için mücadeleye çağırıyor.
(https://www.birgun.net/haber/dunyanin-asi-hali-bilimsel-gelismislik-ahlaki-cokus-331318, 22.01.2021)