Etiket arşivi: Tayyip Erdoğan

Rifat Serdaroğlu : MASUM PROVOKATÖRLER

 

 

MASUM PROVOKATÖRLER

portresi

Rifat Serdaroglu

Türkiye’de tüm siyaseti yönlendiren gerçek kişilerin sayısı 100 kişi dolayındadır.
Türkiye’de medya’ya yön veren gerçek kişilerin sayısı en çok 50 kişidir.
Türkiye’de iş dünyasına yön veren gerçek kişilerin sayısı 200 kişi kadardır.
Türkiye’de finans ve bankacılık sistemine yön verenlerin % 80’i yabancıdır.

Bu rakamlar sizlere çok şaşırtıcı gelebilir. Gelin birlikte bakalım :

*Bugün iktidar partisi AKP’dir.

AKP yaklaşık 12 yıldır Türkiye’yi tek başına yönetiyor.

AKP’de Recep Tayyip Erdoğan’ın istemediği bir kişinin, herhangi bir göreve gelebilmesi mümkün müdür? Siz, AKP Grup Toplantılarında veya İl Başkanları toplantılarında, Erdoğan’ı gayet ılımlı bir dille dahi olsa eleştirebilen bir yiğit (!) hatırlıyor musunuz?AKP= 1 kişi.

*Aynı durum MHP için geçerli değil mi? Devlet Bahçeli’yi eleştirip de,
MHP’den atılmayan birini biliyor musunuz? MHP= 1 kişi.

*Kemal Kılıçdaroğlu’nun istemediği bir kişi, halk tarafından ne denli sevilirse sevilsin, Belediye Başkan Adayı olabilir mi? CHP= 3-5 kişi.
*BDP / KCK/ DTK + Tüm Silahlı Katil sürüsü= Abdullah Öcalan adlı 1 kişi.

İş dünyası da, finans dünyası da, medya sektörü de cemaat ve tarikatlar da aynıdır.
Günümüzde, Erdoğan’a kayıtsız şartsız bağlı çok sayıda yayın organı vardır.
Bunların yayınlarını izleyenlerin, “Erdoğan bunların tümünün sahibi midir” diye sormaması mümkün müdür?

Aydın Doğan, Turgay Ciner, Ferit Şahenk, Mehmet Karamehmet ve
Cemaat Yayın Grubu.
Topu- topu 5-6 kişi. Yani bir avuç insan!…

Bu uzun girişi şunu söylemek için yaptım;

Bunların hepsi birbirlerini oldukça iyi tanırlar ve çok zorunlu kalmadıkça
birbirlerine dokunmazlar.

Türkiye eğer gerçek bir demokrasi ile idare edilecekse, kendini hür dünyanın uygar ve onurlu üyesi olarak görmek istiyorsa, bu sarmalı
“Demokratik Ülkelerdeki Uygulamaları” inceleyerek, gerekli denetim mekanizmalarını kurarak, örgütlü toplumu yaratarak, demokrasisinin standartlarını yükselterek, tüm tarafların katılımıyla tartışıp, karara bağlamak zorundadır.

Bu yapılamazsa, aşağıda yazacağım kimi yalanları daha çok dinleriz;

*ÇOK SAFMIŞIZ, CEMAAT BİZİ KANDIRDI

Bu sözleri, televizyonda Erdoğan söyledi. Erdoğan’ın bu sözleri baştan sona yalandır. Çünkü Erdoğan Gülen’i, Gülen Erdoğan’ı, birbirlerinin ciğer röntgenlerini bilecek kadar iyi tanırlar. Gerçek şudur;

Bu iki “Masum Provokatör” Türk Milletinin menfaatlerine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Lâik Cumhuriyete ve bağımsızlığımıza bağlılıkları tartışılmaz olan
Türk Ordusunun “Komuta Heyetini” felç edebilmek için “hisseleri oranında
pay sahibi oldukları
” bir ortaklık kurdular. Bu hedeflerine, her türlü yasayı,
kişi hak ve özgürlüklerini, hukuk devletini ve emniyet teşkilatını eğip bükerek ulaştılar.
Bundan sonra, içten içe başlayan daha fazla güç ve para elde etme mücadelesi sonucu, birbirine girdiler. İkisi de saf değildirler, şeytanın yattığı yeri bile bilirler. Kandırılan, aldatılan, saf sayılmak istenen biri varsa o sadece Türk Milletidir…

*Ertuğrul Özkök – Hasan Cemal – Nazlı Ilıcak – Derya Sazak (vb.);

Bu gazeteciler, Türkiye’nin son 30-40 yılına damga vurmuş ve bu yıllardaki tüm olayları ve siyasi figürleri yakından tanıma olanağı bulmuş kişilerdir. Yöneticileri oldukları
yayın organlarının etkin koltuklarında oturduklarında, aldıkları yanlış kararlarla
ülkeye çok zarar vermişlerdir.

Geçmiş zamanda, oluşmamış kişiliklerinin ve bilgisizliklerinin etkisiyle yaptıkları yayınlar ile çok sayıda gencimizi yanlışa sevk ederek, can yitiklerine bile neden olmuşlardır.

Bu gazeteciler 2002 yılına gelindiğinde, Tayyip Erdoğan’ın kapasitesini, aile yapısını, mal varlığını, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetip yönetemeyeceğini, yetiştiği biat kültürünün cemaat-tarikat yapısının asla demokrasi ile bağdaşamayacağını, Lâik Cumhuriyete bakışını, Erdoğan’ın kendisinden daha iyi bilmekteydiler.

Bildikleri halde, hiç rezerv koymadan ya korkaklıklarından, ya da patronlarının
üç kuruşluk menfaatleri için, 17 Aralık 2014 tarihine kadar Erdoğan’ı tüm güçleriyle desteklediler. Bu destekleri o kadar ileri noktalara götürdüler ki; kimi Erdoğan’ı “Demokrasi Kahramanı”, kimi “Ekonomi Dâhisi” kimi de “Dünya Lideri” ilan ettiler. Geçmişe küfretmekten, hakaret etmekten utanmadılar. O’na, koşulsuz destek vererek, hak etmediği seçimleri kazandırdılar.

17 Aralık’tan (2013) sonra ise bunlar Erdoğan’ı

“Yüce Divan’a gitmesi gerek”,
– “Adalete doğrudan müdahale” etmekle suçlamaya başladılar.

Hangi dediklerine inanacağız?

– Erdoğan “Melek mi” yoksa “Yolsuzluğa bulaşmış biri mi?”

“Erdoğan Demokrat mı” yoksa “Faşist bir Diktatör mü?”

Evet, bu gazetecilerin şimdi yazdıkları gibi Erdoğan demokratik rejim içinde
mutlaka Yüce Divan’da yargılanacak.

Ama bu yargı sürecinde Erdoğan asla tek başına yürümeyecek.
Belediyeden bu yana emrindeki ekibinin yanında sizler ve sizler gibi Türk Milletini, yazarak-konuşarak yanıltan “Masum Provokatörlerde” Yargıya gidecekler…

Not 1:
Erdoğan; “Boğazından haram lokma geçmemiş oğluma iftira ediyorlar” dedi.
Türkiyeli haklı, “Haram Havuzunda” yüzerken, milyarlarca avro ile oynayan
birinin boğazından “Helal ‘den” başka ne geçebilir ki!
Zaten Bilal oğlan serumla beslenmiyor mu?

Not 2:
Mehmet Barlas; Erdoğan’a “Başbakanım, ne yiyip, ne içiyorsunuz” diye sormuş?
Çok ayıp yaşlı liboşum. Erdoğan TL sevmediğini, Yeşil’e(Dolar) hasta olduğunu,Avro’yu ise tek geçtiğini, kendisi söylemedi mi?
Bakan bebişlerine baksana, onlar da Amcalarını örnek almışlar.
Ne yediklerini görmek istiyorsan, ayakkabı kutularına bakman yeter.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 08 Mart 2014

KUCAĞIMIZA DÜŞER…


Dostlar,

Sayın Melih AŞIK’ın yazısında adını vererek andığı kişinin avukatından
yasal bir uyarı aldık. Bu uyarı için yazının yorum bölümüne bakılabilir..

Bu yüzden biz, Sn. Melih AŞIK’tan aktardığımız yazıda söz konusu kişinin adını ve soyadını “_ _ _ _ _   _ _ _ _ “ biçiminde örttük (kamufle ettik..)

Üzüntüyle paylaşırız..

Sevgi ve saygı ile.
02 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

KUCAĞIMIZA DÜŞER...

MELİH AŞIK

portresi
Her akşam yeni bir ses kaydı düşüyor sosyal medyaya…
Son düşen kayıt Reuters Haber Ajansı dahil
yabancı yayın organlarında da yer buldu…

Başbakan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen kayıtta
Bilal Erdoğan babasına “_ _ _ _ _  Beyin 10 (milyon dolar) getirebildiğini” söylüyor… Sonrası şöyle:

Tayyip Erdoğan: Sakın Alma, Sakın Alma

Bilal Erdoğan: Ben almayacağım

Tayyip Erdoğan: Yok, Yok, Hayır Hayır alma, kendisi bize ne söz verdiyse onu getirecekse getirsin getirmeyecekse gerek yok. Başkaları getiriyor da O niye getiremiyor, laf mı? Bunlar ne zannediyor bu işi ya.
Ama şimdi düşüyorlar kucağımıza düşecekler merak etme.

Bu konuşmada adı geçen kişinin, uluslararası düzeyde petrol ticareti yapan Başbakan’ın arkadaşı _ _ _ _ _   _ _ _ _  olduğu yazıldı.
Dün akşam saatlerine dek _ _ _ _ _ _   _ _ _ _’dan bu konuda
herhangi bir açıklama gelmedi.

CHP dün soruyordu:

* Bu konuşmada adı geçen _ _ _ _ _ Bey kimdir?

* _ _ _ _ _  Bey’in verdiği söz nedir? Ne kadar getireceğinin sözünü vermiştir?

* 10 milyon Dolar, _ _ _ _ _ Bey’in getirmeyi söz verdiği tutarın
ne kadarlık bölümüdür?

* Başkaları ne kadar getirmektedir veya getirmişlerdir?

Başbakan Erdoğan dün Burdur’daki konuşmasında para işlerine
hiç değinmedi. Bol bol Cemaat ve CHP’yi suçladı…

Öte yandan ABD’de yapılan incelemeler Başbakan ile oğlu arasındaki konuşma kayıtlarının büyük ölçüde gerçek olduğunu gösteriyor.
Montaj iddiaları kabul görmüyor. Ülke kamuoyunda da
parasal konuşmaların montaj olmadığına ilişkin kanaat güçleniyor…

Obama dinledi mi?

Başbakan’ın oğluyla yaptığı telefon konuşmaları gündemi sarsarken… CHP’li Onur Öymen anımsatıyor:

– Benzer bir olay 2004-5 yıllarında Yunanistan’da yaşanmıştı. O zamanki Başbakan Karamanlis’in, aile bireylerinin ve 100’den çok bakanın veya üst düzeydeki kamu görevlisinin yaklaşık bir yıl boyunca dinlendiği
belirlenmişti. Ericsson firması, kendisini savunurken yasal dinleme aygıtlarının içine birilerinin yasa dışı dinleme sistemlerinin yerleştirdiğini bulmuştu. Bu işi yabancı bir ülkenin yaptığı öne sürülmüştü.

***

Bir süre önce İngiliz The Guardian gazetesi, Amerikan İstihbarat Örgütlerinden NSA’ın dünyadaki 35 ülkenin liderini dinlediği yolunda
bir haber yayınladı. Başbakan Merkel’in telefonlarının NSA tarafından dinlendiği yolundaki bilgiler üzerine Alman Hükümeti ve kamuyoyu
buna büyük tepki gösterdi.

Alman televizyonu ZDF’in Başbakan Erdoğan’ın da NSA tarafından dinlenip dinlenmediği yolundaki bir sorusuna Başkan Obama,
ABD istihbarat faaliyetlerinin sürdürüleceği yanıtını verdi.
Obama, yakın çalıştığı yabancı ülke liderleri ile arasında güvene dayalı ilişkiler olması gerektiğini belirttikten sonra; bununla birlikte dünyadaki hükümetlerin niyetlerini öğrenmeye de ilgi duyduklarını ifade etti.

ABD Tayyip Erdoğan’ı da dinledi mi? Eğer dinlediyse “montaj mı
değil mi?”
 sorusunun en sağlıklı yanıtını onlar biliyordur!

LOBBİ

CHP’li Umut Oran Başbakan’a soruyor:

* Daha önce yaptığınız açıklamalarda şu lobilere değindiğiniz görülmektedir:

“Faiz lobisi, Yahudi lobisi, borsa lobisi, sermaye lobisi, medya lobisi,
karanlığı özleyenler lobisi, kaybedenler lobisi, huzurdan barıştan rahatsız olanlar lobisi, içki lobisi, porno lobisi, patates lobisi, kuru fasulye lobisi,
vaiz lobisi, ananas lobisi, savaş lobisi, terör lobisi, kaos lobisi…

* Türkiye’de kaç adet lobi faaliyet yürütmektedir?

* Bilginiz dahilinde “Yolsuzluk lobisi”, “Hırsızlık lobisi”, “Rüşvet lobisi”,
“Kamu ihalelerine fesat karıştırma lobisi”, “Kamu bankalarından usulsüz
kredi alanlar lobisi” 
de var mıdır?

* Yolsuzluk lobisinin eylemleri arasında “yalan ve iftiralarla yolsuzluğun üstünü kapatmak” da var mıdır? Bu lobinin üyeleri kimlerdir, tarafınızla bir bağlantısı
var mıdır?

Hırsızlıktan yakalanmamanın tek yolu var: Çalmayacaksın…

Kasım Eren

***

Ülkenin Başbakanı yargıda değil de sandıkta aklanmak istiyorsa,
mahallenin hırsızından da bu hak esirgenmemeli.

Demokrasi bunu gerektirir.

Gözde Bedeloğlu

HIRSIZ

Kadıköy’de Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de gençler iki günün biri meydanlara çıkıyor:

– Hırsız vaaar, diye slogan atıyor…

Bir genç okurumuz not geçmiş…

– Gece evimize hırsız girecek diye çok korkuyorum…
Camı açıp
Hırsız vaaar – diye bağırsam kimse oralı olmayacak…
Komşular siyasal slogan attığımı düşünüp arkalarını dönerek uyuyacaklar..

*****

HSYK’da bin kişi görevden alındı.

Hayırlı olsun!
Yolsuzlukların üstünü örtmek adına
HSYK (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu)

YHSK (Yandaş Hâkimler ve Savcılar Kurulu) oldu demektir…

MİLLİYET, 28.2.14

CHP’den Abdullah Gül’e Çağrı : Yolsuzluğun Örtülmesini Engelleyin!


CHP’den Abdullah Gül’e Çağrı : Yolsuzluğun Örtülmesini Engelleyin!

Hirsiz_vaaar_29.12.13

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI UMUT ORAN

YOLSUZLUK SORUŞTURMASI KAPSAMINDA YAŞANAN GERGİNLİKLERE DEĞİNEREK CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL’E ÇAĞRIDA BULUNDU.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, AKP’ye büyük rüşvet operasyonuyla gündeme gelen yolsuzluk operasyonunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından örtülmesi girişimleri karşısında kolluk gücü ve savcılık arasında yaşanan gerilime
dikkat çekerek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e tarihsel bir çağrıda bulundu.

Umut_Oran_CHP_amblemiyle


Umut Oran

 

 

  • “Bütün Türkiye aynı soruyu sormaktadır, ‘Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?’ Cumhurbaşkanı’nın artık sessiz kalması kabul edilemez. Bakanlar Kurulunu toplama yetkisini kullanmalıdır. Cumhurbaşkanı yeminine sahip çıkmalı ve artık Türkiye’den yana tavır almalıdır. Bu tavrı göstermeyen Cumhurbaşkanı’nın da tarihe bu suçların ortağı olarak geçeceğinin bilinciyle, kendisini görevini yapmaya davet ediyor, o makamda oturandan gereken ciddiyeti bekliyoruz.”

diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, konuyla ilgili yazılı açıklama yaparak,

  • “Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan yolsuzluk iddiaları ortaya çıkmış,
    Yürütme Organı üyeleri ve yakınları
    rüşvet, kara para aklama,
    kaçak altın ihracatı
    gibi iddialarla soruşturulmaktadır.” dedi.Bu soruşturma ortaya çıktıktan sonra

    4 bakanın istifa ettiğini,
    görevden alındığını belirten Oran, “Uzun yıllardır Tayyip Erdoğan ile çok yakın ilişkisi olan
    Erdoğan Bayraktar ise ne yaptıysa Başbakan’ın emri üzerine yaptığı söyleyip, halkımızı ve ülkemizi rahatlatmak için kendisini istifaya davet etmiştir.” 

dedi.

Umut Oran açıklamasında şunları kaydetti:

  • Başbakan soruşturmanın üstünü kapatıyor

Başbakan bu konuda sorumluluğu üstlenmek yerine soruşturmanın üstünü kapatmak için girişimlerde bulunmuş, yüzlerce polis ve memur görevden alınmış,
yargıya baskı uygulanmıştır. 26 Aralık 2013 tarihinde başlayan bir yolsuzluk soruşturması sırasında Emniyet Birimleri açık mahkeme kararına uymayı reddetmiş, soruşturmayı yürüten savcı görevden alınmış,  HSYK bu yapılanların hukuka aykırı olduğuna dair bir karar vermiş, Danıştay da ilgili Adli Kolluk Yönetmeliğinin durdurulmasına karar vermiştir. Buna rağmen İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan Jandarmanın da açık mahkeme emrini uygulamadığı gözlenmektedir.

Erdoğan, 6 ay önce “Hukuksuz olan hukuktan korkar” diyordu

Demokratik ülkelerde iktidarda olanlar hesap vermekten gurur duyarlar.
Namuslu insanlar adaletten korkmaz. Yolsuzluk suçlamasıyla itham edilen
Almanya Cumhurbaşkanı istifa etmiş ve yargı önüne çıkmıştır. Oysa daha 6 ay önce “Hukuksuz olan hukuktan korkar” diyen Yürütme Organı Başkanı Erdoğan tarafından verilen talimatlarla yargıya müdahale edilmiş, mahkeme kararları uygulanamaz hale gelmiş, devlet tarafından deliller karartılmaya çalışılmış, hukukun üstünlüğü yerine Tayyip Erdoğan’ın hukuk üstüne çıkması gündeme gelmiştir.
Bugün Tayyip Erdoğan ve yakınları, hiçbir hukuksal temeli olmayan
bir dokunulmazlık zırhına sahiptir.

Diktatörlük veya padişahlık

Yargının soruşturma yapamadığı, engellendiği, iktidarın hesap vermeden halkın parasını alabildiğine kullanabildiği, yürütmenin yasamanın ve yargının doğrudan tek bir insana bağlı olduğu iki rejim vardır, diktatörlük veya padişahlık. Bu durum hiçbir demokraside gözlenemez.

Cumhurbaşkanı’na yeminini anımsattı

AbGül Arap giysili, Cumhuriyet, 15.11.07
Cumhurbaşkanı Anayasamızda ifadesini bulan “laik, demokratik, sosyal,
hukuk devleti” ilkelerini korumak üzere yemin etmiştir. Bugün devlet kurumları birbirleriyle çatışır, mahkeme kararları uygulanamaz hale gelmiş, hiçbir yasal geçerliliği olmayan uygulamalarla hukuk devleti anlayışı yok edilmiş, eski bakanlar bu işlerin arkasında Başbakan’ın olduğunu açıkça ifade etmiştir.

 

Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?

Bütün Türkiye aynı soruyu sormaktadır, “Cumhurbaşkanı daha ne bekliyor?” Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken,
yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor?

Cumhurbaşkanı sessiz kalamaz, Bakanlar Kurulunu toplasın

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı’nın artık sessiz kalması kabul edilemez.
Cumhurbaşkanı artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulunu toplama yetkisini kullanmalıdır. Bu şekilde Başbakan ve Bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.

Tavır göstermezse bu suçların ortağı olur

Cumhurbaşkanı yeminine sahip çıkmalı ve artık Türkiye’den yana tavır almalıdır.
Bu tavrı göstermeyen Cumhurbaşkanı’nın da tarihe bu suçların ortağı olarak geçeceğinin bilinciyle, kendisini görevini yapmaya davet ediyor,  o makamda oturandan gereken ciddiyeti bekliyoruz.

—–

Abdullah Gül’den böylesi bir tavır almasını beklemek gerçekçi değildir.
Halkı, CHP tabanını oyalamak, gazını almaktır.
CHP sonuç alıcı eylemler sergilemek zorundadır.
Suret-i haktan görünerek artık sabrı kalmayan halkı daha fazla oyalama olanağı yoktur.

  • CHP; CHP tarafından yönetilmelidir.

Yapılacak şey CHP’nin MHP ve BDP’ye de çağrı yaparak, demokratik kitle örgütleriyle birlikte AKP iktidarı karşısında bir toplumsal blok oluşturmaktır.

Bu çerçevede yaygın – ardışık – büyük halk mitingleri düzenlenerek
AKP hükümeti istifaya çağrılmalıdır.

Süleyman Demirel‘e kalsaydı sanırız AKP’yi 1 hafta – 10 gün içinde yıldırarak indidirdi..


Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!

Dostlar,

Sayın Ali Serdar Bolat epey emekle yine çok doyurucu ve tarihsel değeri olan
bir dosya hazırlamış.. Ellerine sağlık.. Paylaşalım..

Anımsanacağı üzere, Sayın Bolat’ın bu yazısında temel aldığı 04.12.13 günlü
AYDINLIK Gazetesi‘nin kapağını biz de aynı gün sitemizde irdelemiştik.
Ana haberlere gönderme yapmış ve kaygılarımızı dile getirerek,
Türk Ulusunu bir an önce seçimlerde gereğini yapmaya ve AKP iktidarından
kurtulmaya çağırmıştık :

http://ahmetsaltik.net/2013/12/05/aydinlik-gazetesi-4-aralik-2013-gunlu-sayisi/, 5,12.13

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Hrant’ın katili Emniyet’teki çete!
++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat
5 Aralık 2013
Fethullahçıların kimi gazetelere gönderdiği AKP yöneticilerinden birisi ile ilgili kaset (seks kasedi?) ve Taraf gaz tenekesi yazarı Baransu eliyle yayımlanan
2004 MGK belgesi ve bu belgenin uygulanması ile ilgili belgeler yüzünden telaşa düşen Tayyip Erdoğan, dershaneler konusunda geri adım atmıştı.
Ancak kavga bitmedi. Başta Sabahattin Önkibar olmak üzere birçok yazar ve Aydınlık gazetesi, bu savaşın süreceğini ve tarafların birbirlerinin pisliklerini açıklamaya devam edeceklerini yazdı. Lağım patlamıştı bir kere.
Saldırı sırası Tayyip Bey’e gelmişti. Fethullahçı Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek tarafından muhbir olarak kullanılmış olan “Büyük Ağabey” Erhan Tuncel,
Hrant Dink suikastı davasında yaptığı savunmada Fethullahçı çete elemanlarını suçladı. En başta da, kendisini polis muhbiri olarak kullanan Ramazan Akyürek’i.
Tuncel’in, AKP cenahından bir güvence almadan gerçekleri açıklamaya
cesaret edebilmiş olması çok zor görünüyor. Tayyip Bey, kaset ve MGK belgesi darbelerine bu şekilde daha güçlü bir darbe ile karşılık vermiş oluyor.
Aydınlık, 4 Aralık 2013
Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden görülmeye başlayan davanın
ikinci duruşmasında Erhan Tuncel özetle şunları anlattı:
Dink cinayetinin arkasında dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat Daire Başkanlığı C Masası Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer çetesi var.
Asrın operasyonu diye sunulan Ergenekon, Balyoz, Şike, Cübbeli Ahmet, odaTV operasyonlarının altında yine bu iki kişininimzası vardır.
Ben sanık değil, tanığım. Yaptığım ihbarlar sayesinde Dink cinayeti engellenebilirdi. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, verdiğim bilgiye karşın cinayeti önlemedi.
Jandarmanın bu işi (cinayeti) yapacak kapasitesi yoktur. Benim de cinayetle alakam yok. Beni dublör olarak kullanıyorlar. Dink cinayetini Ergenekon üstü bir şebeke işledi. Benimle ulaşabileceğiniz nokta, polislerdir. Jandarma ile hiçbir bağlantım yoktur.
Ali Fuat Yılmazer, kayıtları silerek kendisine ulaşılmasının önüne geçmiştir. Jandarma ile ilişkili olduğum yaygarasını koparıp Emniyet ile olan ilişkiyi örtbas etmeye çalışmaktadır. Ayrıca bu şahıs, son dönem yapılan birçok şaibeli sahte belge üretilen operasyonlara (Ergenekon, Balyoz gibi tertipleri kastediyor)
karar vermiş ve uygulamıştır. Bu iki kişi Akyürek ve Yılmazer) Cemaati aşan
bir konumdadırlar. AKP’li oldukları söylentisi yalandır.
Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun (BTK) bu iki kişiyi yargılamasını sağlamıştır.
Ancak bu iki kişi müfettiş görevlendirerek BTK raporunu işlevsiz kılmıştır.
Devlet otoritesini sarsacak tüm operasyonlarda bu iki kişinin imzası vardır.
Akyürek, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo görüşmelerini sızdırmıştır.
MİT ile Hükümetin arasını açmaya çalışmıştır. İstihbaratta tek söz sahibi olmaya çalışıp Dink cinayetindeki rolünü örtbas etmek amacıyla görevde kalmayı başarmıştır. Kendisini ve çetesini yargılatmamıştır.
Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de MİT içinnddeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir. Akyürek, ihtiyaç olmadığı halde guruba eleman yerleştirip (beni) daha sonradan altında çalışan çetesiyle birlikte davanın bir numaralı sanığı haline getirip kendisini ve çetesini gizlemiştir.”
***********
Dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır, Ramazan Akyürek’in siciline kendi eli ile
şöyle yazmıştı:

“Emniyetteki hizipleşme içinde – irticai akımlara (Fethulah) yakın.
Dikkat edilmelidir.”

Dikkat edilmeyinde de, Trabzon Emniyet Müdürü iken planladığı Dink cinayetini İstihbarat Daire Başkanı olunca uygulama fırsatını buldu.
Bu belge de Doğu Perinçek tarafından açıklandı ve Aydınlık dergisinde yayımlandı.
***********
Erhan Tuncel’in ifadesi, daha doğrusu itirafları, gerçek katilleri ortaya çıkarmış, Doğu Perinçek’in cinayet günü (19 Ocak 2007) ve daha sonra (31 Ocak 2007) günü yaptığı basın toplantılarındaki açıklamalar bir kez daha doğrulanmış,
“Katil Ergenekon” diye yaygara koparan, ABD elçisinin arkasında
“Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyen Dink’in şirret “arkadaş”ları bir kez daha
rezil olmuşlardır.
Aydınlık dergisi, 4 Şubat 2007 günlü sayısında, Perinçek’in açıkladığı
cinayet örgütü şemasını yayımladı. 
Üstteki fotoğraf: Doğu Perinçek, 2. basın toplantısında şemayı açıklıyor. 31 Ocak 2007 
Alttaki resim: İşte o şema…
Ve işte şemanın yayımlandığı Aydınlık dergisinin kapağı. 4 Şubat 2007
Doğu Perinçek ve diğer İP yöneticileri de Ergenekon (13. Ağır Ceza) Mahkemesindeki savunmalarında Dink cinayeti çetesini ayrıntılı olarak açıkladılar. Bu açıklamalar Erhan Tuncel’in itirafları ile doğrulanmış oldu.
Ancak Erhan Tuncel, yaptığı bu itiraflar yüzünden Fethullahçıların
Tayyip Erdoğan‘ı suçlamasının önüne geçebilmek amacıyla şöyle söyledi:

“Dink cinayeti organizasyonu ne Ergenekon, ne Hükümet, ne Cemaat, ne de
MİT içindeki bir yapıdır. Yalnızca Akyürek ve çetesinin imkan ve kabiliyetleri
buna müsaittir.”

Halbuki, Akyürek ve çetesi doğrudan Fethullah’ın Işık Evleri, Büyük Birlik Partisi ve Alperen Ocakları ile bağlantılı. Bu çete hakkında yapılacak bir yargılamanın Fethullah Cemaati’ne ulaşacağı apaçıktır.
Öte yandan, AKP’yi korumak için ek sözler söyledi:

“Cinayetin aydınlanması için Sayın Başbakan’ın olağanüstü çabası olmuştur.”

Halbuki, Akyürek’i 9 Mayıs 2006’da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı, 
1 Şubat 2012’de de Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı yapan Tayyip Erdoğan değil miydi? Dink cinayetinde suç ortağıdırlar.
Nasıl Akyürek suçu kurmuş olduğu ekibe yıkıp aradan sıyrılmış ise,
AKP de suçu Fethullah’a yıkıp aradan sıyrılmayı planlamaktadır.
AKP’nin Fethullah’ı kullandıktan sonra çöp sepetine atması mümkün değildir. Öbür tüm tertiplerde olduğu gibi, Dink cinayetinde de AKP ile Cemaat
suç ortaklığı yapmışlardır. Her iki örgüt de halkımız tarafından birlikte
çöp sepetine atılacaktır.
***********
***********
arşiv:
Rakel Dink’e ve çocuklarına çağrı
++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     
3 Şubat 2012
Hrant’ın eşi Rakel ve çocukları
Suçüstü yakalanan hırsız, kendisini yakalayanlarla birlikte bağırır:
“Hırsız kaçıyor, tutun!”

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012 günü, sanıkları;
“Cinayette örgüt yok, suçu kendi başlarına bireysel olarak işlediler.” gerekçesiyle, örgüt suçundan beraat ettirdi.

“Bireysel eylemlerinden dolayı” dört sanığı 2 ay ile 12 yıl arasında değişen
hapis cezalarına, Yasin Hayal’i ise “adam öldürmeye azmettirmekten”
müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Sahibin sesi “Taraf” ile bilumum F tipi (Fethullahçı) basın ve yandaşlar,
hep bir ağızdan manşetlerden bağırıyorlar:
“Cinayette örgüt gizlendi. Örgüt Ergenekon’dur.”
***********
SORUMLULAR
++++++++++++

Aslında, yakın tarihimizdeki önemli siyasal cinayetler içinde, belki de failin
kim olduğunun bu denli açık, bağıran kanıtlarla kendisini gösterdiği başka bir olgu yoktur.
Savcılık, siyasal iktidar, F tipi ve yandaş basın ve Hrant Dink’i sözüm ona savunan avukatlar elbirliği ile mahkemenin dünkü kararı almasını sağlamışlardır.
***********
1-
Savcı mütalaasında; “Elimde kanıt yok ama bu cinayeti Ergenekon’un
Trabzon hücresi işledi.”
 dedi
Elinde “kanıt” olmadan kanaat ifade eden bir kanun adamı!
Burada, gerçek faili karartma çabasının olduğunu görmemek mümkün değil.
***********
2-
AKP Hükümeti, cinayetin işlenmesine bir şekilde dahil olduğu anlaşılan Fethullahçı Emniyet görevlilerinin soruşturulmasına izin vermedi.
Tam tersine o görevlileri ödüllendirdi.

Olayın içindeki Erhan Tuncel, zamanın Trabzon Emniyet Müdürü
Fethullah sicilli Ramazan Akyürek
’in istihbarat elemanı.
Ali Fuat Yılmazer, İstanbul’da yetkili konumda.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu‘na göre, İstanbul İstihbarat C Şubesi Müdürü Ali Fuat Yılmazer, kendisine gelen “Yasin Hayal Hrant Dink’i ne pahasına olursa olsun öldürecek.” şeklindeki istihbaratı İstanbul Emniyeti’ne “Hrant Dink’e karşı eylem yapılacak” şeklinde sulandırarak vermiş, suikast bilgisini saklamış,
İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’a bile bildirmemiş.
Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altuntaş‘ın 2008 yılı başında hazırlayıp 5 önemli devlet kurumuna verdiği “Emniyet içindeki 57 Fethullahçı Polisler Listesi”nde Akyürek ve Yılmazer ön sıralarda…
Ve diğerleri…
AKP iktidarı bütün bu devlet görevlileri hakkında soruşturma açılmasına
izin vermiyor, aksine terfi ettiriyor Kısacası örgütü gizliyor.
***********
3-
F tipi ve yandaş basın son beş yıldır elbirliği ile büyük bir karartma ve yanıltma kampanyası yürütüyorlar.
Hrant Dink cinayeti, Danıştay cinayeti, Zirve Kitabevi katliamı ve Rahip Santoro cinayeti failleri, Fethullah destekli  Büyük Birlik Partisi (BBP) ile bağlantılı ve Fethullah’ın ışık evleri ile ilişkili.

Ama bu kadar açık gerçeği, bu “basın” görmedi.
Savcılık görmedi!
İktidar görmedi
ve sözüm ona Hrant Dink’i savunan avukatlar da görmedi.
 
***********
4-
Sözde Hrant Dink’i savunmakla yükümlü avukatlar beş yıl boyunca gerçek failleri bulmak için çaba göstermek bir yana, tam tersine olayı karartmak için deyim yerindeyse ellerinden geleni yaptılar.

Kendilerinin istediği telefon dinleme kayıtlarının ortaya koyduğu bağlantıların adını bile söylemekten aciz avukat olabilir mi?

Savcının, “Elimde delil yok ama bu cinayeti Ergenekon’un Trabzon hücresi işledi” sözüne, hukuksal bir değer ve cinayeti aydınlatacak bir saptama diye sarılan
mağdur avukatı olabilir mi?
Fethullah’ın Işık evlerini, BBP’yi ve “Alperenler Ocağı”nı gösteren onca kanıta karşın, “Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Oktay Yıldırım isimleri araştırılsın” diyen avukatlar, gerçekte kimin avukatlarıdır?

Genelkurmaydan başlayarak akla gelebilecek hemen herkesi sorumlu ilan eden avukatlar, cinayet faillerinin Fethullah destekli Büyük Birlik Partisi’yle bağlantısını ve Fethullah’ın ışık evleriyle ilişkisini görmemişlerdir.
Ramazan Akyürek’in ve Ali Fuat Yılmazer’in Fethullah ilişkisini görmemişlerdir.


Avukatların bu yaptığı, gerçeği açığa çıkarma çabası mıdır yoksa bütün kanıtlarıyla
orta yerde duran gerçek failleri gizlemek midir?
***********
RAKEL DİNK’E ve HRANT’IN ÇOCUKLARINA AÇIK ÇAĞRI
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Hrant Dink cinayeti, faili meçhul bir cinayet değil. Fail belli. İrtibatlı olduğu kişiler belli. Koruyanlar belli.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, cinayetten bir müddet sonra yaptığı basın toplantısında sorumluları tek tek açıkladı. Ve Doğu Perinçek o zamandan beri hapiste..
Hrant’ın katledilişinden bu yana beş yıl geçti.
“Hrant’ın arkadaşları” etiketi ile beş yıldır ortalıkta dolaşanlar, timsah gözyaşları dökenler, tetikçilerin arkasındaki örgüte ulaşmak için ne yaptılar?
“Ne yaptılar” demeyelim, çok şey yaptılar. Hrant’ın katili olan F tipi Gladyo’yu gizlemek için canla başla çalıştılar.
***********
TÜRKİYE’NİN AYDINI
++++++++++++++++++

Hrant’a gelince, o Türkiye’ye ait bir aydındı. Kayseri’de katıldığı panelde yaptığı konuşma, yurtsever bir aydın olarak O’nun, büyük sorumluluk bilincini göstermektedir:


  • “Kürtler, Ermenilerin yüzyıl önce yaşadıklarından ders almalıdır.
    Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, bizi birbirimize düşürür,
    sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur”.
  • “Geçmişte İngiliz, Fransız, Alman ve Rusların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol ne ise bugün başta ABD olmak üzere aynısı tekrarlanıyor. Ermeni halkı onlara güvendi. Kendilerine, ‘Osmanlı’nın zulmünden’ kurtaracakları vaat edildi. Ama öyle olmadı. Yanıldılar.
    Çünkü onlar geldiler, kendi işlerini,
    kendi hesaplarını yaptılar, çekip gittiler. Burada kardeşi kardeşe kırdırdılar. Kürtlerin yaşadığı aynı şey. ABD, Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere geldi. Bu çok tehlikeli…” HRANT DİNK

Bu anlayışa uygun davranmayanlar “Hrant’ın arkadaşları” olamazlar..
***********
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Mehmet Bedri Gültekin
Silivri Esir Kampı’ndan yazdı
Tarafımdan eklemeler ve kısaltmalar yapılmıştır ASB
***********
arşiv:
Hrant’ın “arkadaş”ları Fethullah’a siper oldular 3 Şubat 2012
Hrant: “Bu yasayı Fransa’da çiğneyeceğim”     31 Ocak 2012
Hrant da değilsiniz, Ermeni de. Sadece Amerikancısınız    29 Ocak 2012
Sosyalizmle yetişmiş yoksul Ermeni çocuğu    22 Ocak 2012
Doğu Perinçek Dink cinayetinin faillerini 2007’de açıklamıştı    22 Ocak 2012
Hrant Dink cinayetinin izleri Fethullah’a ulaşıyor    22 Ocak 2012

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

Dostlar,

“Entegrasyon Komitesi İsviçre – Vevey” imzalı bir yorum sitemize ulaştı (22.11.13).

“Türban” ın ülkemizin başına doğrudan Başbakan

RT Erdoğan’ın “Velev ki siyasal simge olsun!” meydan okuması ile

giydirilişini izleyen süreçte sitemizde yer alan yazılara yorum olarak ulaştı..
(Esin Duran imzasıyla, e.duran.ekomitesi@gmail.com ve IP no : 92.70.88.130)

Yazının altında çok sayıda başkaca imzada yer alıyor.. Yorumu aşağıya alıyoruz..
(http://ahmetsaltik.net/wp-admin/edit-comments.php?comment_status=approved)

Bir noktada önemli bir çekincemiz var, metinde belirttik :

“.. Kemalizm ve onu yaşatan askeri darbeciler, tek tip, her şeyi Türk ve Müslüman olarak algılayan, Anadolu’ya sanki uzaydan düşmüş bir insan tipini yaratmada
büyük ilerlemeler kaydettiler.. ”

Diye değerlendirme yapılmakta.. Biz ise şu çekinceyi koyuyoruz buaraya :

* Burada çekincemiz var : Kemalist rejim“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek meşru ve insan haklarına uygun, birleştirici – antiemperyalist bir uluslaşma süreci hedeflemiştir ve izlenecek biricik politika da budur.. Ahmet Saltık).

*****

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

başlıklı yazı, “Türban ve din faşizmi” bağlamında değerli bir yazı.
Gönlümüz, sitemizde vitrinde yer alan yazıların altında gözden kaçan bir yorum olmasına elvermedi; öne çıkarmak istedik.. Dilini bir parça arılaştırdık,
elbette öze dokunmadan..

Bu 186 kolektif imzalı değerli irdelemeye emek veren saygıdeğer sitemiz ortaklarına (okurlarına – izleyicilerine) teşekkür ederiz..

Turban_din_ticareti
Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Dinsel Nasyonalizm ve Üniformalar sorunu

Son dönemlerde özellikle Arap toplumlarında görülen ve Türkiye’de de yaygınlaşan
dinci milliyetçiliğin karakteristiklerine daha yakından bakıldığında, bunların 1930’larda Avrupa’ya egemen olmaya başlayan Nasyonal Sosyalizm ile örtüştüğünü görüyoruz.
Arap ülkeleri ve Türkiye’ye hızla yayılmaya başlayan bu türden Dinci milliyetçilik ile Askeri cuntalar arasında da önemli yakınlaşmalar olduğu da görülüyor.

Nasyonal Sosyalizm ırkçılığında <> vardır:

– tek millet
– tek bayrak 
– tek vatan
– tek din
– tek dil vs…

Dinci miliyetçilik olan Politik İslam‘da da bunların benzerlerini görüyoruz.

  • Türban bir üniformadır!
  • Arap ülkelerinde kara veya beyaz çarşaf, sistemi niteleyen ana önemli direklerden biridir.
  • Kadınların çarşafları atması demek, Arap ideoloji ve sisteminin yok olması demektir

Bu rejimlerin varlıklarını sağlayan kadın kölelerdir, bunlar petrol kadar değerli olup üniforma taşırlar.

* Türk islam sentezi ise Türban’ı resmi üniforma olarak benimsemiştir.

Nasyonal Soszyalizm’de olduğu gibi, Politik İslam’da da Üniforma önemlidir.
Üniforma taşımak ideolojinin vurgularından biridir. Müslüman kadınlara dayatılan Türban ve benzeri üniformalar, Cuntaların askeri kıyafetleri kadar önemlidir. Kadınların,
bizzat başbakanın önderliğinde bir çocuk doğurma makinası gibi değerlendirilerek
üç çocuk, beş çocuk tartışmasına muhatap kılındığı Tükiye’de, türban üniforması giderek daha çok önem kazanıyor.

  • Getirilmek istenen, gelen, Anadolu’daki kadınlarımızın yaşmağı,
    başörtüsü değildir.
  • Gelen, Arap-Vahabi ve Abbasi-Emevi İslam yorumunun, Türkiye’ye yönelik tasarımlarının bir simgesi olarak, Türkiye’deki işbirlikçileriyle birlikte
    Anadolu halkına dayatmaya başladığı bir kölelik üniformasıdır …

Bu, konsantrasyon (toplama) kamplarında taşınan Üniformalarla özde aynıdır.

Yeni Tek Tip, türbanlı üniforma, türbanı takmanın kılık kıyafet özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği bizzat Tayyip Erdoğan tarafından da itiraf edilmiştir.

Türban takan kadınlar, bunu, inandıkları dinin kurallarının toplumsal yaşama nüfuz edebilmesini sağlamak için ya da erkekler tarafından dikte edilerek takmaktadırlar.

  • Türban bir simgedir,
  • Türban, dinci gericiliğin yaygınlaştırılmasını sağlayan işlevsel bir araçtır.
  • Din sömürüsünün, yobazlığın, zenginleşme çabasının ürünüdür türban.
  • Tarikat liderlerinin, patronların, din tüccarlarının gücünü pekiştirmeye,
    cüzdanını şişirmeye yarayan, bunun için de zavallı kadınların gözlerini bağlayan ideolojinin yayılmasının simgesidir.

Şeriatla yönetilen ülkelerde bu zorunluluk yaşamı etkileyebilmektedir,
bu ülkelerde kadınlara üniforma gibi giysi zorunluluğu getirilmiştir

  • İslam’a göre kadın ikinci sınıf bile değildir, kadının hiçbir değeri yoktur.
  • Kadının erkekler için yaratılmış olduğu kabul edilir.

Bu yüzden de AKP rejimince hedeflenen kadınlara, ancak kocanın veya abi ya da babanın yanında ve özel durumlarda bunların izni ile seyahat edebilir. Çocuklar üzerinde hiçbir hakkı olmadığı gibi, maddi açıdan da kendi geliri olamaz. Mirastan da eşit yararlanamaz. Eğitim görmek kadınlar için gereksizdir, zaten eğitimli olsa da çalışmasına izin verilmez. Bu kuralların dışında yaşamak isteyen kadınlara,
-ki çoğunlukla buna cüret eden çıkmaz,- hayat zindan edilir.

İşte Dershane ve öğrenci yurtları tartışmaları, bu yönde atılacak adımların
ilk sinyalleridir.. Ayrıca, birçok kız yurdunda kız öğrencilerin kapanması için (veya erkek yurtlarında erkeklerin oruç tutmaya ve namaz kılmaya zorlanması, baskı yapıldığı, baskıyla halledilemediğinde yoksul öğrencilere vakıflardan para yardımı ve kalacak yer sağlamak yoluyla onları aralarına kattıkları ortadadır.

Ne kadar çok türbanlı olursa o kadar örgütlenmiş olacaklar ve arzuladıkları şeriata
biraz daha yaklaşmış olacaklardır. Bu nedenle de türban sorununun dinsel gereksinim olmaktan çıkıp siyasal bir üniforma, siyasal bir araç durumuna geldiği kesinleşmiştir.

  • Türban savunuculuğu özgürlüğün değil gerici bir kısıtlayıcılığın savunuculuğudur. 

Kadınları baskı (tahakküm) altına almak isteyen bir kısıtlayıcılığın savunusudur.
Türban savunuculuğu, kadınların İslami kurallara göre giyinmesinin zorunluk olduğunu savunanların, kadına “güdülmezse yoldan sapar” gözüyle bakmanın bir başka anlatımıdır. Bu düşünce aslında kadınları, kendileri için birer yumurtlayıcı makine gören geri kalmış Müslüman erkeklerin beyinlerindeki yanlış bir işlevden kaynaklanmaktadır. AKP, dershane ve yurtlara bu denli önem veriyorsa, burada, Müslüman üretim mekanizmasının zaafa girme riskini taşıyan etmenlerin denetiminin endişesi yatıyor.

Yalnızca tek parti döneminde yoğunluklu olarak değil, öbür bütün otoriter ve tek parti rejimlerinin önem verdiği bir konudur üniforma kullanımı ve yeni kuşak üretiminin kesintisizliğini sağlayan makinenin sağlam işleyişi. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
etkin olan İtalya faşizmi ve Alman nasyonalizmi, sözde modernleştirici elitler tarafından yapacakları değişikliklerde esin kaynağı olmuştur. Örneğin Anadolu’daki bütün etnik topluluklar resmen ölü sayılmıştır. Bütün insanlara bellek yitimi terapisi uygulanmış, herkes kendisini Orta Asya’dan gelen birer yabancı kişi diye algılamaya başlamıştır.

Bilindiği gibi her siyasal rejimin, ana beslenme kaynağı yaslandığı ideoloji doğrultusunda yetişecek kuşaklardır. Askeri kanatlar 1980’lerde yeni bir yol belirlediler ve şimdiki AKP
kadrosu o zamandan başlayarak yetiştirilmeye başlandı.

Kemalizm ve onu yaşatan askeri darbeciler, tek tip, her şeyi Türk ve Müslüman olarak algılayan, Anadolu’ya sanki uzaydan düşmüş bir insan tipini yaratmada
büyük ilerlemeler kaydettiler..
(Burada çekincemiz var : Kemalist rejim, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek meşru ve insan haklarına uygun, birleştirici – antiemperyalist bir uluslaşma süreci hedeflemiştir ve izlenecek biricik politika da budur.. Ahmet Saltık)

Her dikta rejimi, aile ve okul eğitimini kendi doktrini çizgisinde topluma dayatmayla başlar. İşte AKP bu yolu izliyor. R.T. Erdoğan da kendi doktirinini uygulamak zorundadır. Aksi halde AKP’nin varlık temelleri ortadan kalkacaktır.

Hiç kuşkusuz bu tek tipleştirici projeyi uygulayanların ana amacı, rejime sadık vatandaşlar yetiştirmektir. Askeri cuntalar bunu yaptı ve AKP sürdürüyor.
AKP rejimi Askeri cuntalar gibi tek tip insan yaratma yolunda sürekli yeni değişiklikler yapıyor, toplumu kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden biçimlendirmeye devam ediyor.. Bu haliyle dikta rejimlerini karakteristiklerini taşıyan, Ümmetçilik diye de adlandırılan İslamcı nasyonalizm değişik adlar almasına karşın ortak payda da
aynı kalmaktadır.

  • Dinsel Nasyonalizmin Türkiye’deki adı Türk İslam sentezidir.

Örneğin Tayyip Erdoğan, Barzani’yle yaptığı Diyarbakır gösterisinde bile,
Nasyonal İslam’ın sloganlarını yinelemekten vazgeçmedi:

”ein volk ein reich ein führer’ sloganlarının Türkçesini, Kenan Evren gibi ezbere okuyup duran AKP lideri, burada, amaç için her aracın denenebileceği mesajını verdi.

Erdoğan, T.C. Ordusu’nun, eski ideolojisini İslam nasyonalizminin yayılmacı amaçları doğrultusunda AKP ideolojisine entegre ederek, Askeri kesimleri Türk milliyetçiliği alanında yakın görüşlere yöneltti.

Çobancılık, Dikta ve Baskı sistemi Tarih boyunca İslamiyet’in ayrılmaz bir parçası olmuştur.

İslamcı ümmet Nasyonalizminin, hem siyasal, hem de ideolojik olarak uygulanması, günümüz koşullarının demokratik devlet sistemiyle çelişkiye düşmektedir.

İslamcı kuram, siyasal – dinsel iktidarların birliğini öngörerek Milliyetçiliğini inşa etmektedir.

AKP hükümeti gelinen noktada asker – sivil devşirme güçlerden devraldığı yapının
resmi milliyetçilik söylemini sürdürüyor.

  • T.C. devleti hükümeti olmak, ABD’den verilecek mazbata olmadan olamaz. Mazbata el değiştirdi. Yeni vali Erdoğandır.

Şimdi aynı biçimde aynı Ordu üst yönetimi ve yüksek bürokrasi içindeki
milliyetçi-ulusalcı-Türk-İslam Sentezcisi çevrelerin işbirliği ve teslimiyetiyle rejimin mazbatası AKP’ye verilerek,12 Eylül rejiminin temellerini oluşturan anayasa ile dikta rejimi revize edilmiştir.

  • Erdoğan ve AKP hükümeti iktidara, ABD onayını alarak geldi.

Şu anda AKP, MİT ve öbür çekirdek kadrolarını Başbakanın izni olmadıkça yargılanmaktan koruyacak bir yasaya sahipler; işte bu, her diktatörlüğün çıkış noktasıdır. Her otoriter rejim, çekirdek kadroyu yasa üstüne koyarak işe başlar.

* Erdoğan sorunlu adamları için hemen, <> diyerek onları yasa üstü yapıyor.

Topluma hoş görünmek başka, kendi arkadaşlarını özel yasalarla koruma altına almak başka..! Herkes hukuk önünde eşit ise, ‘yedirmem, ettirmem’ nereden çıkıyor?

Sevgi ve saygılarla.

Suay Karaman : COŞKU..


COŞKU

portresi2

 

 

 

 

Suay Karaman

Büyük kurtarıcımız, eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün
75. yıldönümünde, her zaman olduğu gibi yine en derin saygı, şükran ve özlemle andık. 75. ölüm yıldönümünde bu büyük insanın değeri, her geçen yıl daha da artmaktadır. Atatürk’ün emperyalizme verdiği unutulmaz dersler, günümüzde anısına ve emanetlerine yönelik giderek artan saldırıların asıl nedenidir. Ancak bu saldırılar püskürtülecek ve emperyalizme bir kez daha hak ettiği ders verilecektir.

İlk kez bu yıl saat 21’e dek ziyarete açık kalan Anıtkabir’e, bir milyondan çok insanın gitmesi, Atatürk sevgisinin ve laik cumhuriyet coşkusunun bitirilemeyeceğini kanıtlamaktadır. Benzer görüntüler, öbür illerimizde de sergilendi.

“Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” diyenlerin,
“bu cumhuriyetin sonu geldi” diyenlerin, bu görüntüler karşısında şaşırmaları doğaldır. Çünkü halkın Atatürk sevgisi, bunları söyleyenlere de günü gelince gereken yanıtı verecektir.

Adana’da halkın Atatürk’e olan coşkulu sevgisi karşısında, siyasi iktidarın Adana Valisi Hüseyin Avni Coş da coşarak, kendisini protesto eden vatandaşı polise göstererek;

  • “O gavatı bana getirin!” dedi.

Hüseyin Avni Coş, müfettişken yine coşarak, başbakanı belediye başkanlığı döneminde aklamıştı. “Gavat” kelime anlamı olarak; karısını başkalarına satan demektir. Bir valinin bu derece düzeysiz, basit ve ilkel bir söylemde bulunması,
ancak AKP iktidarı sayesinde gerçekleşmektedir.

28 Ekim 2010’da, şimdi CHP’nin sessiz milletvekillerinden Oktay Ekşi’nin
Hürriyet Gazetesi’ndeki yazısında “analarını bile satan işte o zihniyetin marifetleri” sözlerine kızıp, köpürenler “gavat” diyen valiyi “yedirmeyiz” demektedirler.

Atatürk, 16 Kasım 1937 tarihinde Diyarbakır’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaretten tam 76 yıl sonra Başbakan Erdoğan, ‘teröre yataklık yapıyor’ dediği Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile görüşmek için Diyarbakır’a gitti. Daha önce hükümet için sert sözler söyleyerek, has bir küfür eden Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, kendisini bu kez ‘hoşgeldin’ diyerek karşıladı. Düşmanı dost, dostu düşman yapan emperyalizmi tanımadan, bu topraklara barış gelmesi hayaldir.

“Türkiye terörist devlettir, Apo barış savaşçısıdır” diyen Şivan Perver kod adlı İsmail Aygün isimli sanatçı da, bölünme senaryosunda rol almış ve başbakandan övgü dolu sözler işitmiştir. Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses, sahneye çıkınca, başbakanın eşi ağlamıştır. PKK terör örgütü tarafından masum insanlarımız öldürülürken, güvenlik güçlerimiz şehit edilirken ağlamayanlar, bölünme sürecine destek olmaktadırlar.

Başbakan yerel seçimler öncesinde genel af sinyali vererek, bebek katillerini, canileri salıvermek düşüncesindedir.

  • Bölünme sürecinin kolay olmasını sağlamak için Türk ordusu zindandadır, yurtsever insanlar hapistedir ama terör örgütünü dışarı çıkarmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Toplumu uyutarak, ülkeyi bölmeye ve vatanı satmaya çalışanlara dur demenin zamanı gelmiştir.

  • AKP ile Barzani’nin işbirliğini, ABD istemektedir!
  • Ama unutulmamalıdır ki ABD’nin asıl isteği Türkiye’nin bölünmesidir.

Diyarbakır’da bölünme görüşmelerinde, Kürdistan kelimesini kullananlar,
suç işlediklerinin farkındadırlar. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olmakla övünen Tayyip Erdoğan, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda ülkeyi yönetmektedir. Sandık diyerek, demokrasi diyerek halkı kandıranlar, demokrasilerde vatanı parçalama hakkı olmadığını seçimlerde göreceklerdir.

Karısını satanlara “gavat” deniyorsa, ülkesini satanlara ne denmelidir?

Bu ülkenin tarihinde, ‘Vatana İhanet Yasası’ var. Bunu bilmeyenler, emperyalizme meze olmaktan kurtulamayacaklardır.

  • Mustafa Kemal Atatürk’ün;
    “Vatana ihanetin nedeni olmaz, er ya da geç bedeli olur.” sözü,
    siyasal iktidarın kulağına küpe olmalıdır.

Bu ihaneti görmek istemeyenlerin ve sessiz kalanların da, yaşanan olaylardan
aynı derecede sorumlulukları bulunmaktadır.

Her 10 Kasım’da büyük bir coşkuyla Anıtkabir’e giderek, Atatürk’e sahip çıkmak, aslında laik cumhuriyetimizi korumaktır, tam bağımsızlığa sahip çıkmaktır ve emperyalizme karşı olmaktır. Bunu herkesin, özellikle de siyasal iktidarın çok iyi bilmesi gerekmektedir.

  • Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetimizi emanet ettiği gençler;
    bu ülkeyi böldürmeyecektir, vatanı sattırmayacaktır…

(İlk Kurşun Gazetesi, 18 Kasım 2013)

Kürtler İçin Türkleri Reddetmek…


Kürtler İçin Türkleri Reddetmek…

portresi_resmiEmre KONGAR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
“Artık bu ülkede ulusalcı-mulusalcı diye bir şey yok. Bu ülkede artık millet gerçeği var,
bunu göreceksiniz.” demiş.

Pek çok bakımdan kendi içinde çelişik ve sorunlu olan bu ifadenin sadece ulusalcılık yönüne bakalım bugün.

***
Türkiye’de, Kürtlere, Kürt açılımına, demokratikleşmeye yapılacak en büyük kötülük, Kürtlüğü, Kürt milliyetçiliğini, Kürtçülüğü tanırken;
Türklüğü, Türkçülüğü, Türk milliyetçiliğini ya da ulusçuluğunu,  ulusalcılığını reddetmektir!

***
Atatürk milliyetçiliğinin 2 ilkesi vardır:

1) Kan bağına değil, “halk olma bilincine” yani vatandaşlığa,
siyasal iradeye dayanır.

Nitekim bizzat Mustafa Kemal Atatürk,

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir.” 

diyerek bu ilkeyi dile getirmiştir.

2) Demokratiktir, eşitlikçidir.

Hiçbir milliyetçiliği kendinden üstün kabul etmez ama kendini de
başka milletlerden üstün görmez.

Nitekim bu gerçeği de Türk milliyetçiliğinin çağdaş milletler arasında eşit yer istediğini belirterek yine bizzat Atatürk çeşitli yerlerde dile getirmiştir.

***

Bu kuramsal temellere karşın, Türk milliyetçiliği konusundaki uygulamalarda aşırıya kaçışlar olmamış mıdır?
Olmuştur elbette.
Sıfırdan yaratılan bir millet bilinci, ümmetten millete dönüşme,
kulluktan vatandaşlığa geçiş süreci sırasında pek çok aşırılık yaşanmış, pek çok haksızlık da yapılmıştır.

Bırakın tarihi kurcalamayı, Tek Parti dönemini suçlamayı, daha otuz yıl kadar önce 1980 askeri darbesinde Türkiye, “Kürt yoktur” noktasında duraklatılmış ve yeni düşmanlıklar yaratılmıştır!

***

Şimdi Kürtlerin varlığı, millet bilinci (ulusçuluğu, ulusalcılığı, milliyetçiliği) tanınıyor.

Bu durum kaçınılmazdır:

Aynı topraklarda Türk milliyetçiliği filizlenir, gelişirken, hele hele mikromilliyetçiliklerin desteklendiği, moda haline geldiği küresel dönemde, öteki milliyetçiliklerin durağan kalması beklenemez!

***

Türkiye’de Kürt Açılımı veya demokratikleşme adımları atılırken,
Türk milliyetçiliğinin reddiyesi, hem toplumsal hem de siyasal bilince
ve gerçeklere aykırıdır:

Hiçbir sorunu çözemeyeceği gibi yeri sorunlar yaratır!

Emre Kongar
15 Ekim 2013, Cumhuriyet

Seks cihadının pezevengi!


Seks cihadının pezevengi!

portresi_kravatli

Sabahattin Önkibar

AKP’nin son başarısı (!) Türkiye’yi pezevenk imasına sokmasıdır!

Adı: Lotfi bin Ceddu.

Tunus İçişleri Bakanı.

Ülkesinin Ulusal Meclisinde kürsüye çıkan Ceddu
Türkiye’nin seks cihadında aracı olduğunu söyledi.

Tunuslu bakana göre seks cihadı için toplanan kadınlar Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirilip El Kaide azgınlarına sunuluyor.

Yoksa bu bölge artık bizden sorulur cakası ile kastedilen bu gibi şeyler miydi?

Öyle ya, ciğer söken katil El Kaide çetelerinin eğitiminden silahı ve iaşesine kadar Türkiye başrolde!

Sarin gazı ve kimyasal bomba hadisesinde de hedefe konan yine Türkiye!

Yetmedi bir de seks cihadında aracılık ithamı!

Türkiye’nin böyle rezil bir ithamın merkezine oturtulması mıdır stratejik derinlik
Ahmet Davutoğlu?

Müslümanlığın yüzüne zift sıkmak!

“Kenya, Pakistan ve Suriye’de İslam adına işlenen cinayetler,
Müslümanlığın yüzüne zift sıkmaktır”

Bu ifadenin sahibi Fethullah Gülen’dir ve İslamı cinayetlerle kirletenleri hedef alıyor.

Doğrudur, Hazreti Muhammed’in İslamında bir kişiyi öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir.

Ama aynı Hazreti Muhammed’in Müslümanlığında güya İslam adına Ergenekon ve Balyoz olaylarında olduğu gibi masum insanlara komplolar kurup tertipler yapmak ve hayatlarını karartmak da yoktur ki; bu gibi şeyleri Türkiye’de
F Tipi Cemaat’e mensup müritlerin yaptığını artık bebeler bile söyler durumdadır.

Buradan hareketle Fethullah Gülen’in bu sözlerinde samimiyet ve inandırıcılık olamaz;
zira “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyor Ziya Paşa !

*****

Bahçeli’den Akşener’e ‘İstanbul’a aday ol’ baskısının gerekçesi 

Meral Hanım ise ısrarla “Beni affedin” diyor ama MHP Müdürü
“Bu, parti ve dava görevi” deyip diretiyor.

Peki, Bahçeli’nin bu ısrarının ardında ne mi var?

Meral Akşener’i böyle bir adaylıkla harcamak ve MHP’de kendine alternatif olmasına engel olmak ki, Akşener’in İstanbul’a MHP adayı olması AKP’nin de çok arzuladığı bir şey; zira Tayyip Erdoğan’a göre Meral Akşener aday olursa MHP ile laik merkez sağ oylar CHP adayına gitmeyip Meral Akşener’e gidecek ve AKP seçimi zorlanmadan kazanacak.

Dahası Akşener’in Bahçeli’ye MHP’de alternatif olması da Erdoğan’ın işine gelmiyor; zira malum Bahçeli kolay lokma ve o var oldukça MHP kendini siyaseten tehdit edemeyecek!

Karar verildi, iki sandık bir arada!

Dinlediklerimin özeti şudur:

-Yerel seçimlerin hemen sonrasında Tayyip Erdoğan erken genel seçim kararı alacak.

-Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçim aynı tarihte yapılacak ve iki sandık konacak.

-Bu şekilde Erdoğan hem Cumhurbaşkanlığına aday olacak, hem AKP’nin başına
kimin geçeceğine karar verecek hem de milletvekili listesini bizzat hazırlayacak.

-Tayyip Erdoğan bunun dışında bir formülü, yani genel seçimi zamanında yapmayı AKP’ye hâkim olma ve de partisinin iktidarını sürdürmesi bağlamında güvenli bulmuyor; zira kendisi devreden çıktığında muhalif egemen unsurların korkuyu aşacağını ve
AKP dışındaki seçeneklere omuz verebileceğini düşünüyor.

-Erdoğan’ı bu kararında düşündüren tek husus, üç dönemlilerle Abdullah Gül ve Cemaat’in ortaklaşa takınabileceği tutumlardır…

Seçim öncesi 10 bin palalı ve imam hatipli SS!

Kafalarına koydular; şimdi ambalaja, yani örtmeye gerekçe arıyorlar!

Bir ara üniversitelerin güvenliği için dediler, inandıramadılar.

Şimdi de stadyumların güvenliğini bahane ediyorlar.

Amaçları, polis yetkisinde 10 bin imam hatipli İslamcı militanla devletin içinde yandaş bir çete oluşturmak!

Hitler’in SS’lerinden farkı olmayacak bu çete, gerçekte üniformalı satırlılar olacak.

Birisi hükümetin aleyhinde slogan mı attı, bu çete sivil ya da resmi elbiseleri ile devreye sokulacak ve pala sallayacak!

Farklı bir tanımla, AKP’nin kontrgerillası yaratılmak isteniyor.

Öyle; çünkü polisi devreden çıkarıp böyle bir yapı niçin?

Polis kafi gelmiyor ise sayısını artır değil mi?

(AYDINLIK, 27.9.13)

TUNCELİ CUMHURİYETTİR DOKUNAMAZSINIZ!


TUNCELİ CUMHURİYETTİR DOKUNAMAZSINIZ!

Doğu_Perinçek_bir_inanmis_adam_portre

 

DOĞU PERİNÇEK

 

 

BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan Yeni Demokrasi Paketini 30 Eylül Pazartesi günü açıklayacak.

Paketin içindeki bomba: Tunceli’yi Dersim yapmak.

AKP’nin suç ortağı yine PKK.

Çam budaktan yarılır

Çam budaktan yarılır.

Planları, Cumhuriyeti Dersim’den vurmak!

Cumhuriyete karşı Dersim Harekâtı!

Hedef, Atatürk’ü yargılamak. Özellikle Tunceli halkı bunu iyi görmeli!

Cumhuriyet yıkıcılarına göre, Dersim Cumhuriyetin budağı oluyor.
Oradan yarabiliriz hesabındalar.

Alevi Kürdümüz ile Sünni Kürdümüzü Dersim seferinde birleştirebileceklerini umuyorlar. F tipi Cemevi girişimiyle hedef aldıkları Aleviyi Dersim’den avlayacak,
hinoğlu hinlik burada.

Bütün Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını, Dersim harekâtıyla birleştirebilirler, plan bu!

Yine mayın temizleme rolü

CHP’yi AKP-PKK cephesine katıp ateşe sürmenin yolu da Dersim’den geçiyor.

Nitekim Tayyip Erdoğan’dan önce CHP fırladı sahneye.

Yine mayın temizleme rolü!

Mayın var!

Çünkü AKP tabanı dahil, millet Dersim Harekâtının karşısına dikilecek!

Planın fedai görevini CHP Genel Merkezi üstlendi.
Suçu paylaşarak AKP’yi rahatlatacak, görev bu!

İşareti Kemal Kılıçdaroğlu Milliyet’ten verdi (20 Eylül 2013). Parti talimatıyla aynı gün, çok yazık Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ve Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, yasa önerisini verdiler. Cumhuriyet yıkıcılığında AKP’nin önünü geçtiler. İntihar ederek oy toplamak CHP’nin bulduğu bir çözüm.

CHP Dersim partisi mi oluyor?

Kamer Genç, olayın farkında. Hemen ertesi günü, “İçime sinmedi, ancak Parti talimatı” diye durumunu açıkladı. Bu tavırla Kamer Genç, ancak Dersim Cumhurbaşkanlığı için aday olabilir.

CHP de Türkiye Partisi olmaktan vazgeçip Dersim Partisi olmaya özeniyor.
AKP-PKK ortaklığı tarafından içine itildikleri yol budur!

CHP kimin “enstrümanlığına” soyunuyor?

Atatürk’ü Dersim’den vurma projesi kimin?

– ABD’nin, AKP’nin, PKK’nın!

– Proje nerde hazırlandı?

– Atlantik ötesinde.

– Başrollerde kimler oynuyor?

– Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Hakan Fidan, Abdullah Öcalan.

– CHP bunların arasında ne arıyor?

En büyük kışkırtma

  • Tunceli’yi Dersim yapmaya kalkışmak,
    Cumhuriyet tarihimizin en büyük kışkırtmasıdır.

Tunceli halkı ve bütün Kürtlerimiz, Cumhuriyet Devrimine ve Atatürk’e karşı kışkırtılıyor.

Tunceli halkına Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan’ın projesinde görev veriyorlar,
olay budur.

– Bunu nasıl yapacaklar?

– Tunceli halkının yarasını kaşıyarak! Onu yarasından vurarak!
Onun acılarını Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı yönlendirerek!

Tunceli halkını devrim düşmanı Haçlı gericiliğin piyonu yapmak istiyorlar,
planları budur.

Tunceli üzerinden Solun şaşkın örgütlerini Tayyip Erdoğan’ın oyuncağı yapacaklar,
bu da artısı oluyor.

Atatürk ve Seyyit Rıza barış için bir arada yaşayabilirler mi?

ABD emperyalizmi ve Tayyip Erdoğanlar,
Dersim seferine Seyyit Rıza heykeli dikerek başladılar. Aletleri PKK!

Apo, 2000 yılında Seyyit Rıza ve Şeyh Sait‘e “gerici”, “İngiliz işbirlikçisi” sıfatlarını
layık görüyordu. “Mustafa Kemal, onları bastırmakta haklıydı” diyordu. (Serxwebûn, sayı 222, Haziran 2000’den aktaran Doğu Perinçek, Türkiye Solu ve PKK, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2013, s. 47 vd.)

Dersim seferi başlayınca, PKK Seyyit Rıza yandaşı oldu.

Atatürk’ü Dersim’de yitiren CHP, Seyyit Rıza heykellerinin önünde pozlar verdi.

Umurlarında değildi, bu işin sonu nereye gider?
Atatürk ve Seyyit Rıza, barış ve sevgi içinde birbirlerine bakıp dururlar mı?

Ya Atatürk Ortaçağı temizler ya da Ortaçağ Atatürk’ü yıkar!
CHP, bunu göremeyecek kadar Atatürk’ten kopmuştur;
kurduğu Cumhuriyeti unutmuştur.

O kadar unutmuştur ki, CHP Genel Başkanı, Dersim’in acılarını kötüye kullanarak, Tayyip Erdoğan’ın kışkırtmasıyla özür dilemiştir.

Gelinen nokta: CHP, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Güllerin Dersim üzerinden Cumhuriyetle hesaplaşmasına ortak oluyor.

Türkiye’nin adını değiştirmeye kalkıyorsunuz!

Sakın şu dolduruşa gelmeyin:

– Efendim, her yeri tarihi adıyla anacağız!

– Dersim halkı böyle istiyor, demokrasi var!

Kandırılıyorsunuz!

Enstrümanlaşıyorsunuz!

Tunceli’nin adını değiştirmek, bütün Türkiye halkının geleceğiyle oynamaktır.

Ey, AKP, Ey PKK/BDP ve Ey CHP!

Siz Tunceli’nin adını değiştirmiyorsunuz, bütün Türkiye’nin adını değiştiriyorsunuz!

  • Cumhuriyeti yıkmak için tam teşebbüs halindesiniz!
  • Atatürk’ü sanık sandalyesine oturtacak planın içindesiniz!
  • Devrimle hesaplaşıyorsunuz!

Bazıları “oy toplarım” yanılgısıyla bunlara alet olabilir. O hesabınız yanlıştır.
Halkı kaybediyorsunuz, Ardahan’dan Edirne’ye oyları da kaybediyorsunuz.

Türkiye halkını kaybeden, Tunceli halkını da kaybeder.
Bu gidişle oradan da oy alamazsınız!

AKP-CHP-BDP tabanına ve milletvekillerine çağrı

Haçlının Dersim seferi bozguna uğrayacak!

AKP’nin tabanına sesleniyoruz.

CHP’nin tabanına sesleniyoruz.

BDP’nin tabanına sesleniyoruz.

AKP, CHP, BDP milletvekillerine sesleniyoruz:

Cumhuriyeti ve vatan bütünlüğünü hedef alan bu ihanet harekâtına karşı ayağa kalkın!

Suspus oturmayın, ayıptır, ayağa kalkın!

Milletle birleşin, millet bu sinsi planı bozguna uğratacak!

Hepimiz Tunceliliyiz

Dersim, Ortaçağdır.

Tunceli, Cumhuriyet çağıdır.

Dersim, şeyhliktir, ağalıktır, eşkiyalıktır.

Tunceli, özgürlüğe ve uygarlığa yürüyüştür.

Dersim, bölünmeye dönüştür!

Tunceli birlik ve dirliktir.

Dersim, kandır, gözyaşıdır.

Tunceli barıştır.

Bütün milletimizi, İşçi Partisi olarak Cumhuriyetin Tuncelisi için direnişe çağırıyoruz.

Meclis’e çağrı

  • Meclis’i bu hain plana dur demeye çağırıyoruz.

Meclis, bu hain plana evet derse, Meclis olmaktan çıkar.

Tunceli’nin adını değiştirme girişimi, kesinlikle referanduma götürülecektir!
Bu milletin buna gücü vardır!

Hodri meydan

Haydi referanduma!

AKP’ye, CHP’ye, BDP’ye hodri meydan diyoruz.

Eğer Tunceli’yi Dersim yapmaya kalkarsanız, halk referandumda sizlere
Tunceli şamarı indirecektir.

Halk, seçimlerde de sizi mahkûm edecektir.

Tunceli adını değiştirmeye kalkan Cumhuriyet yıkıcılığına HODRİ MEYDAN!

(http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/dogu-perincek/25516-tunceli-cumhuriyettir-dokunamazsiniz.html, son güncelleme: Çarşamba, 25 Eylül 2013 19:34)

Suriye helikopteri düşürüldü.. Aman oyunlara gelmeyelim!

Dostlar,

Suriye helikopteri düşürüldü!

Maalesef iğrenç kışkırtmalar tarih boyunca eksik olmadı..

Türkiye, uluslararası hukuk bakımından geçerli kanıtlarını dünya kamuoyuna açıklamalıdır. Genelkurmay ve / veya Dışişleri Bakanlığı web sitelerine gerçek görüntüler gecikmeden konmalıdır. Uyarı iletişimi ses kayıtları da açıklanmalıdır.
Suriye de benzer biçimde karşı verilerini, örn. helikopeterin kara kutu ses kayıtlatını paylaşmalıdır.

Bu arada bölgedeki güçlü yabancı askeri istihbarat örgütlerinin elde ettkleri kanıtlar da önümüzdeki zamanda yayımlanabilir bakarsınız..

Suriye’nin düşürdüğü / düşürmek zorunda kaldığı / düşürmesi için bizim provokasyon yaptığımız 2 jetimizi ve şehit pilotlarımızın acısı hala içimizdedir. Uçaklarımız av, pilotlarımız da kurban verilmişlerdir kanlı dış politikalarına alet edilerk. Bereket bu acı
ve ciddi olay bile Suriye’ye savaş ilanına yetmemiş, halkımız sağduyulu davranrak galeyana gelmemiş ve oyunu bozmuştur. Bu kez de böyle olacaktır dileriz.

Bu arada, 6-7 Eylül 1955 kanlı olaylarını kurgulayan / uyduran ve halkı gayrımüslim yurttaşlara karşı galeyana getirten ve bu olayı iç – dış politika malzemesi yapan dönemin
DP’li Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu,
bu kanlı kışkırtmalarının hesabını hükümetten devrildikten sonra Yassıada mahkemesinde vermişlerdir. Haklarında çıkan idam hükmünde ve hükmün infazında bu bağışlanmaz suçun belirgin payı olmuştur.

Halkımız bu iğrenç oyunlara dileriz bu kez de izin vermez..

Suriye yönetimi de kendine yaraşır olgunluğu gösterir..

Komşu 2 halkın kardeşliğini bozmaya dönük kanlı planları tasarlayan ve oynayanları kınıyoruz.

İP Genel Başkanı Sayın Av. Hasan Basri Özbey‘in demeci çok yerindedir :

İşçi Partisi Genel Başkanı Vekili
Av. Hasan Basri Özbey özetle şunları söyledi :

Düşen bir helikopter değil, bölgemize atılan yangın bombasıdır

ABD planlarında öne fırlayıp ancak yalnız kalan Tayyip Erdoğanlar
şimdi de provokasyonlarla Türkiye’yi dost ve kardeş Suriye’yle
savaşa sürüklemek istemektedirler.

Tayyip Erdoğanlar, vatanını savunan Suriye ordusuna karşı, 2 yıldır besleyip, saldırttıkları teröristlerle aynı safta savaşmaktadır.

Suriye helikopterine atılan bombalar, bölgemizdeki barışa,
Suriye ile dostluğumuza sıkılmıştır.

Düşen bir helikopter değil, bölgemize atılan yangın bombasıdır.

  • Suriye’nin güvenlik, huzur ve bütünlüğü; 
    Türkiye’nin güvenlik, huzur ve bütünlüğüdür.

Komşuya ihanet vatana ihanettir.
ABD de, BOP Eşbaşkanlıkları da gidicidir.
Suriye ile komuşluk ve dostluğumuz ise kalıcıdır.”

Sevgi ve saygı ile.
17.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net