Etiket arşivi: Tayyip Erdoğan

Prof. Dr. Özer Ozankaya’dan…


Prof. Dr. Özer Ozankaya’dan…
Okunup, paylaşılması dileği ile..

E-adresime gelen aşağıdaki yazıyı, tüm ADD şube üyelerinin okuması,
okutması ve paylaşması dileği ile iletiyorum.
Saygılarımla.

Prof. Dr. Özer Ozankaya
ADD Kurucu Üyesi, 4. Genel Başkanı


Konu:: AKP’yi rahatsız ettiği söylenen e-ileti
100 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı gönderse 1.000 kişi yapar..
1.000 kişi, listesindeki 10 kişiye gönderse çağrı 10.000 kişi yapar..
10.000 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı yollasa 100.000 kişi yapar..

İŞTE AKP’nin CANINI SIKAN 7.000.000 KİŞİYE GİDEN e-ileti.
Bir süreden beri internette e-ileti kümelerinde dolaşan bir ileti var.
İçeriğine baktığınızda birtakım bilgilerin toplandığı ve bunların “ilkler” diye sunulmasından oluşuyor.

AKP Genel Merkezi’nin canını oldukça sıkan bu e-iletiyi bugüne dek tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş. Yahoo ve Gmail
e-ileti kümlerinde şu sıra en popüler içeriklerden birisi bu e-ileti.

*İşte AKP’nin canını çok sıkan o e-ileti.. Türkiye’deki icraatlarının unutulmaması ve bakar-körlerin gak guk etmemesi için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP’nin Türk siyaset tarihindeki kimi “İlk” lerini anımsatmakta yarar görüyorum.

*1- İlk kez bir Başbakan “Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz ” dedi.
*2- İlk kez ekonomi büyürken işsizlik arttı.
*3- İlk kez cari açık verilirken döviz kuru arttı.
*4-
İlk kez bir Başbakan zam isteyen memura “IMF’yi ikna edin,” dedi.
*5- İlk kez ithalat
(AS: dışalım) 100 milyar doları aştı.
*6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı
*7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye’de banka satın aldı.
*8- İlk kez domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
*9- İlk kez düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi.
*10- İlk kez bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
*11- İlk kez bir Başbakan “Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya.” dedi.
*12- İlk kez bir cami kiliseye çevrildi.
*13- İlk kez kilise ve havralar imar planında yer aldı.
*14- İlk kez bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan
“Üstün Cesaret Ödülü” aldı.
*15- İlk kez Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.
(AS: 4 Temmuz 2003, Irak)
*16- İlk kez bir Başbakan “Bir dönem dini kullandık..” dedi.
*17- İlk kez petrol yasası ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.
*18- İlk kez yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
*19- İlk kez iletişim sektörünün tümü yabancıların eline geçti.
*20- İlk kez, Tezkere’nin reddedilmesine karşın Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.
*21- İlk kez bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek
BOP’un eş başkanı oldu.
*22- İlk kez bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
(AS : Wall Street Journal’de RTE’nin demeci yayımlandı, yalanlanmadı)
*23- İlk kez İsrailli bir iş-adamına çok gizli bir şekilde 800 milyon $ 
kaynak aktarıldı.
*24- İlk kez bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes’e razı oldu.
*25- İlk kez fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.
*26- İlk kez bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
*27- İlk kez tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
*28- İlk kez bir Başbakan çiftçilere “Gözünüzü toprak doyursun.” dedi.
*29- İlk kez kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.
*30- İlk kez zina suç olmaktan çıktı.
(AS: zarar gören tarafın yakınmasına bağlı suç oldu..)
*31- İlk kez bir Başbakan en çok yurt dışı gezisi yaptı.
*32- İlk kez bir Başbakan “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanmayı başarı olarak gösterdi.
*33- İlk kez enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan
88 kuruşa indi.
*34- İlk kez çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
*35- İlk kez bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için
“Bu adamı kullanın, onu rögara süpürmeyin.” dedi.
(AS: Cüneyt Zapsu)
*36- İlk kez GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.
*37- İlk kez bir Başbakan TMSF katkısıyla bu denli çok TV ve
gazeteyi yönlendirdi.
*38- İlk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı,
konuk olarak gelen bir kralın ayağına gitti. Hem de 10 Kasım günü…
*39- İLK kez BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE “ANANI DA AL GİT!” dedi.
*40- İLK kez BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETİNDE “ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR.” dedi.
*41- İLK kez BİR BAŞBAKAN 300 METRELİK GEMİYE
“GEMİCİK”
dedi.
*42- İLK kez BİR BAŞBAKAN ….. GAZETELERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ.
*43- İLK kez BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.
*44- İLK kez BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.
*45- İLK kez BİR HALK KENDİ LÃİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKTU…
*46- İLK kez ATAMI ANLIYORUM.

*****
Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkemizde ki her şeyi özelleştirmiş olacak..İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?

*- Türk Telekom, Arap’ın.
*- Telsim (AS: Vodafone) İngiliz’in.
*- Kuşadası Limanı İsrailli’ nin.
*- İzmir Limanı Hong Konglu’nun…
*- Araç muayene işi Alman’ın.
*- Başak Sigorta Fransız’ın.
*- Adabank Kuveytli’nin.
*- İETT Garajı Dubaili’nin.
*- Avea Lübnanlı’nın.
*- Petkim? Ermeni’nin.
(Kazak’a sattık dediler, Kazağı bir çıkardık Ermeni…)
*- Rakı, Amerikalı’nın.
*- Finansbank Yunan’ın…
*- Oyakbank Hollandalı’nın.
*- Denizbank Belçikalı’nın.
*- Türkiye Finans Kuveytli’nin.
*- TEB Fransız’ın.
*- Cbank İsrailli’nin.
*- MNG Bank Lübnanlı’nın.
*- Alternatif Bank Yunan’ın.
*- Dışbank Hollandalı’nın.
*- Şekerbank Kazak’ın.
*- Yapı Kredi’nin yarısı İtalyan’ın.
*- Turkcell’in yarısı Finli’nin-Rus’un.
*- Beymen’in yarısı Amerikalı’nın.
*- Enerjisa’nın yarısı Avusturyalı’nın.
*- Garanti’nin yarısı Amerikalı’nın.
*- Eczacıbaşı İlaç, Çek’in.
*- İzocam, Fransız’ın.
*- TGRT (Fox) Amerikalı’nın.
*- Demirdöküm Alman’ın.
*- Döktaş Fransız’ın.
*- Süper FM Kanadalı’nın.

Hepsi TÜRK’tü bir zamanlar…
Yalnızca 5.5 yıl önce (AKP hükümetinden önce)..

Önemli!
Bor ile çalışan araba üretildi!
Türkiye kıskaçta. Arabayı BOR madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı.
Türkiye dünya Bor rezervinin %70`ine sahip.!

*********************************************************

AYDIN İNSAN ARAŞTIRIR, YARGILAR VE SONUCA VARIR.

CAHİL, YOBAZ; DUYAR, GÖRÜR VE HÜKME VARIR.

*********************************************************
100 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı gönderse 1.000 kişi yapar.
1.000 kişi, listesindeki 10 kişiye gönderse, çağrı 10.000 kişiye ulaşır.
10.000 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı yollasa 100.000 kişi yapar.

******
Bunları Biliyor muydunuz ?

1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde
sırt çantasından; Atatürk’ün Büyük NUTKU’nun çıktığını..
(AS: Fransızca çevirisi)

2- Fidel Castro’nun 12 Mayıs 1961’de Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir‘den ABD’nin BİLGİSİ OLMAMASI koşuluyla  “Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” istediğini…

Ve: “Devrimci M. Kemal ATATÜRK varken Türk gençleri
neden kendilerine başka önder arıyorlar?” dediğini,

* 3- 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan
yüz binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözlerinin :

“Ben, Çin’in Atatürk’üyüm. .” olduğunu

* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan
her Cumhuriyet bayramında Atina’daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

5- 1938’de, General McArthur’un en zor, en sorunlu, en bunalımlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden çok kişiye;

“Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal‘i görmek için neler vermezdim..” dediğini,

* 6- 1938’de Ata’nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;

“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse,
onun elinden tutmak isterse

başına Mustafa Kemal gibi lider getirir..” denildiğini

veee..

* 7- 2006’da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden
Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini …

Herkes bir kez paylaşssın lütfen.

Sevgi ve saygılarımla..

*****

Sevgi ve saygı ile.
09 Şubat 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

İskilipli Atıf Hoca ‘Şapka’ için mi idam edildi?


İskilipli Atıf Hoca ‘Şapka’ için mi idam edildi? 

Iskilipli_Atif_sapka_icin_mi_idam_edildi

 

Önceki gün Meclis Genel Kurulu’nda AKP ve CHP arasında İskilipli Atıf Hoca tartışması yaşandı.

 

AKP Çorum milletvekili Salim Uslu, “Hemşerim İskilipli Atıf Hoca ve arkadaşları 89 yıl önce Ankara’da idam edilerek kimsesizler mezarlığına defnedilmişlerdi. Bir hukuk cinayeti işlenmiştir.” dedi. CHP Grup Başkanvekili Gök de, “Meclis’te Atatürk’e hakaret eden kişilerin savunulmasını dehşetle karşıladım. Atatürk’e ‘hain, eşkıya’ demiş bir şahsiyetin burada konuşulması skandaldır. Böyle terbiyesizliğe müsaade edemeyiz.”
diye tepki gösterdi.

Hikmet Çiçek
AYDINLIK Gazetesi portalı, 06 Şubat 2015

İskilipli Atıf Hoca’nın torunu Ahmet Faruk İmal, AKP’nin 2013 yılında çıkardığı “Demokratikleşme paketi” ile Şapka Kanunu’nun kaldırılacak olmasını sevinçle karşılamış. Dedesi için “iade-i itibar” istemişti.
Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP sözcüleri, Kemalist rejimin “terörüne” örnek olarak
sık sık Atıf Hoca öyküsü anlatırlar. İskilipli hocanın “şapka giymeyi reddettiği için”
idam edildiğini söylerler. Gerçek öyle mi?

31 MART’IN İSYANCISI

20 Aralık 1923 tarihli Vatan gazetesi, tramvaylarda haremlik- selamlık uygulamasının kalktığını, artık tüm toplu taşıma araçlarında kadın ve erkeğin birlikte seyahat edebileceğini yazdı. Daha ortada ne Şapka Kanunu vardır ne de öbür Devrimler. İlk tepki İskilipli
Atıf Hoca’dan geldi. Hoca’ya göre böyle yapılırsa gayri meşru istekler artacak,
fuhuşa kapı açılacaktır.

Hoca’nın tarih sahnesine ilk çıkışı değildir bu. 31 Mart gerici isyanına katılanlar arasındadır (1909). Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra (1913) İstanbul’dan sürgün edilenler arasında
O da vardır. Daha sonra Mustafa Sabri ve Saidi Nursi ile Cemiyet-i Müderrisin’in kurucularından olacaktır. Cemiyet, mütareke yıllarında Teali-i İslam Cemiyeti adını alacaktır (1919). Başkanı Atıf Hoca’dır.

‘KATLİ VACİPTİR’

Teali-i İslam, bir siyasal parti gibi çalışacak İstanbul’da 8, Anadolu’da 17 şube açacaktır.
“Allah’a, peygambere ve Halife-i Müslimin”e bağlı Atıf Hoca, Yıldız Sarayı’nın müdavimlerinden ve işbirlikçilerinden biridir. Sonradan “150’likler” listesine girip Türkiye’den sürgün edilen Ref’i Cevat’ın (Ulunay) Alemdar gazetesi, İskilipli Atıf Hoca’nın açıklamalarına sıkça yer verir.

Prof. Dr. Sina Akşin bu cemiyeti, “Saray cephesinin ideolojik örgütü”,
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ise “molla-papaz işbirliğinin bir kurumu” olarak niteler.
Onlar için Kuvayı Milliye taraftarlarının katli vaciptir. İdam fetvaları bunun için çıkarılır.

Cemiyet’in yayınladığı bildirilerde milli mücadele yanlıları;

– “Mustafa Kemal ve Kuva-yı Milliye maskaraları”,
– “Selanik dönmeleri”,
– “Kuva-yı Milliye eşkıyası”

olarak nitelenir. “Anadolu’nun masum ve mazlum ahalisine” başlıklı beyannameler,
Eskişehir- Kütahya bölgelerinde askerlerin üzerine Yunan uçaklarıyla atılır.
Bunları okuyup Sakarya cephesinden kaçan askerler olur.

DEVRİMDEN SONRA

İskilipli Atıf Hoca, kurtuluştan sonra da boş durmaz. Bütün gerici eylemlere destek verir.
Şapka Kanunu’ndan sonra çıkan isyanları kışkırtır.

Ancak şapkaya karşı çıktığı için değil,
yukarıda saydığımız eylemlerinden dolayı yargılanır. Ankara İstiklal Mahkemesi O’nu
vatana ihanetten (Hıyanet-i Vataniye) suçlu buldu.
Ankara’da ilk Meclis binasının önünde 4 Şubat 1926’da idam edildi.

İskilipli Hoca için “şapkaya karşı çıktı, idam edildi” demek,
Erdoğan için “bir şiir okudu, hapse girdi..” demeye benzer!

Ermeni Patrik Vekilinden soykırım dersi : ‘Emperyalistler devre dışı bırakılsın.’


Ermeni Patrik Vekilinden soykırım dersi    :

Türkiye Ermenileri Patrikvekili Başpiskopos Ateşyan;

‘Yabancı devletlerin müdahaleleri ile çözüm olamaz’ mesajı verirken, Ruhani Meclisi Birinci Başrahip Anuşyan da ‘Emperyalistler devre dışı bırakılsın.’ dedi.

Ermeni Patrik Vekilinden soykırım dersi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Ocakları İstanbul Şubesi, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü işbirliğiyle düzenlenen

19-20. Yüzyıllarda Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu,

önceki gün Ord. Prof. Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda başladı. Sempozyuma Türkiye Ermenileri Patrikvekili Başpiskopos
Aram Ateşyan
, Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclisi 1. Başrahip Tatul Anuşyan, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Ak, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cezmi Eraslan, İstanbul Türk Ocağı Başkanı Dr. Cezmi Bayram, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Özkan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen konuşmacı olarak katıldı.

Açılış konuşması yapan Ateşyan, 1915 olaylarında uluslararası güçlerin etkisine dikkat çekerek Ermeni meselesinin yabancı devletlerin müdahaleleri ile çözülemeyeceğini söyledi.

Ateşyan, Anadolu toprağının asırlardan beri var olan Türk-Ermeni ilişkilerinin beşiği olduğunu anlatarak, Tayyip Erdoğan’ın
24 Nisan 2014’te yayınladığı mesajın bir dönüm noktası olduğunu savundu. Ateşyan şöyle devam etti:
  • “Anadolu beşiğinin iki çocuğu bugün sakatlanmış durumda.
    Bu sakatlığın tedavi edilmesi, sakatlanmış iki çocuğun el ele yürümesi ve hatta sağlıklı geleceğe koşması bir gerektir. Bu sakatlığı tedavi edecek hekimler, Türk ve Ermeni taraflarıdır, yabancı hekimlerin ise sakatlığın giderilmesinden ziyade bunu daha da ilerletecekleri açıktır. Özellikle parlamentoların asli görevleri olan yasamayı bir yana bırakıp, yargıçlık, hele hele uzmanı olmadıkları tarih konusunda kararlar oluşturma mekanları haline gelmelerini anlamak mümkün değildir.
  • Ermeni sorununun uluslararası platformlarda iskambil kağıdı destesindeki joker olarak kullanılmasına bir son verilmesinin zamanı gelmiştir. Türkiye ve Ermenistan halklarının acılarının dinmesi, yaraların sarılması için düşmanlığı körükleyen kin ve nefret söylemlerinin sarsılmaz bir azimle terk edilmesi gerekir.
    Tanrı barışa, esenliğe ve kardeşliğe hizmet etmek üzere yola çıkmış olanların çalışmalarını bereketlesin.” 
  • Tatul Anuşyan da “Emperyalist devletlerin devre dışı bırakılması gerekir. Kendi topraklarımızdaki sorunu sadece biz çözebiliriz.” dedi.
‘TARİHİMİZDE SOYKIRIM VAKİ DEĞİLDİR’
Prof. Dr. Mustafa Özkan da Türk-Ermeni ilişkilerinin, tarihi oluşum koşulları içinde ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi. Özkan, “Türk milletinin insana bakışı ayrımcı değil birleştiricidir. Tarihimizde dil, din, ırk ayrımı asla olmamıştır. İşkence ve soykırım vaki değildir.” diye konuştu.
Prof. Dr. Mahmut Ak, kırgınlıklara saplanmak yerine yeni arayışlarda bulunmak gerektiğini belirterek “Ermeni milleti için Osmanlı, ‘milleti, sadıka‘ tanımlamasını yapmıştır. Dostluğumuzun kadim olduğu kadar ebedi olması gerek” dedi.
Prof. Dr. Cezmi Eraslan, Türk-Ermeni ilişkilerinin son 150 yılının kırgınlık ve ayrılık dönemi olduğunu ve meselenin tarihi olmaktan çıkıp siyasallaştığını dile getirdi.

(http://www.aydinlikgazete.com/politika/ermeni-patrik-vekilinden-soykirim-dersi-h60331.html, 07.01.2105)

Melih Aşık : Proje kimin?


Dostlar,

Sayın Melih Aşık, her zamanki gibi zarif üslubu ile keskin değerlendirmelerde bulunmakta.. “Zor sorular” sormakta..

Okuyucu notlarına da yer veriyor ve köşesi zenginleşiyor..

Sevgi ve saygı ile.
12.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Melih Aşık : Proje kimin?

epYG2n
m.asik@milliyet.com.tr
Milliyet, 12.8.2014

Kemal Kılıçdaroğlu kendisi adına tatsız biten seçimin ardından:

Bugün seçim olsa yine Sayın İhsanoğlu’nu aday gösterirdim.
– Tatilciler, boykotçular olmasaydı Erdoğan %51 oy oranını bulamayacaktı…
– Erdoğan’ı %55-57 gösteren o araştırmalar, yurttaşlarımızın sandığa gitmesini engelledi.

Gibi tesellilere yöneldi. Ama bunlar boş teselliler.
Aslında sorun seçim sonucunun da ötesinde bir yerde duruyor…
Sorun Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilme biçimidir.
Malum… Ekmeleddin İhsanoğlu adı ne CHP yetkili kurullarının toplantılarında… Ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı toplantılarda geçti.
Tek bir kişinin bile aklına “Ekmeleddin” adını telaffuz etmek gelmedi.
Kemal Bey son gün Devlet Bahçeli ile görüştükten sonra elini şapkanın içine soktu, oradan tavşan çıkarır gibi İhsanoğlu adını çıkarıp masaya koydu…

Genel Başkan, eğer CHP’de görevine devam edecekse Ekmeleddin İhsanoğlu adının kendisine hangi çevrelerden fısıldandığını hatta dayatıldığını açıklamalıdır. Yoksa partililer ve seçmenler şöyle düşünecekler…

“Demek ki bu partinin bir görünen yetkili kurulları var… Bir de perde arkasında görünmeyen beyinleri. Kritik zamanlarda o meçhul kaynaklar Genel Başkan’ın kulağına kimi isimler veya siyasetler fısıldıyor. Genel Başkan da o kaynakları partinin yetkili kurullarının önüne geçirerek gelen talimatı uyguluyor.”

Partililerin ve seçmenin bu kuşkulara kapılmaması için sebep var mı?
O yüzden Kemal Bey, Ekmel Bey projesinin kaynağını açıklamalıdır.

Mahşere doğru…

İktidar partisinde itişme ve çekişme beklenenden önce başladı…
Abdullah Gül görevi bitince partiye döneceğini dün açıklarken…
Tayyip Erdoğan olağanüstü genel kurul tarihini Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını devredeceği 28 Ağustos’tan bir gün önceye aldı. Böylece Gül’ün kongreye katılımının önünü kesti. Peki Gül daha önce istifa edip olağanüstü kongrede başkanlığa adaylığını koyar mı? Tartışmalar bu soru üzerinde odaklandı dün…
Bu arada önemli bir başka sorun var… Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu diyor ki;

  • ”Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” 

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği YSK tarafından kesin olarak … Ağustos’ta açıklanacak…
Bu durumda Tayyip Erdoğan’ın partisi ile ilişiğinin o gün kesilmesi, milletvekilliğinin düşmesi gerekiyor. Bu şartı son olarak Tarhan Erdem CNN’de ifade etmişti.
Ancak Erdoğan bunu kabul etmiyor. Kendi hukukçu arkadaşlarına dayanarak diyor ki:
– 28 Ağustos’ta mazbata alınır, devir teslim töreni yapılır, başbakanlık ve milletvekilliği o zaman biter..
Erdoğan, Kongreye partisinin başında girmek istiyor. Bu konunun da açıklığa kavuşması gerekiyor.

**************

ŞİŞİR

Anket şirketleri seçim kestirimlerinde nal topladı.

İşte şirketlerin Erdoğan kestirimleri:

KONSENSÜS: %58,2.

GENAR: % 57,6.

KONDA: %57

A&G: %55.

DENGE: %54,9.

GEZİCİ: %55,3.

ANDY-AR: %53.

SONAR: %53.

OPTİMAR: %53.

Bu şirket yöneticileri dün çeşitli mazeretler ürettiler.

Muhteremler; eğer siz bu yanlış tahminleri Tayyip Erdoğan aleyhine yapsa idiniz işiniz o zaman bitikti. Erdoğan lehine tahmin şişirmenin zararı değil geleceğe dönük faydası olacağını nasıl olsa biliyordunuz… Şişirdiniz…

*****

Cumhurbaşkanlığı artık protokol makamı olmayacakmış!
Evet! Değişen roller gereği artık Başbakanlık protokol makamı olacak…

***

Kılıçdaroğlu hâlâ “Yolsuzlukların peşindeyiz” diyor. Hırsızı yakaladıklarında teslim edecekleri polis ya da savcı bulabilecekler mi acaba?
Akif Kökçe

ÇEREZ

Reza Zarrab pazar günü oy kullanmaya neden üzerinde beyaz tişörtla gitti?
Çiğdem Toker sütununda açıklıyor:
“Beyaz tişört temizliğin ve saflığın sembolü…”
***
Günümüzün yükselen yıldızlarından Acun Ilıcalı için Perihan Mağden’in tanımı:
“Başbakan’ın fiks menü yüzlü Propaganda Bakanı.”

ABDÜL

Eskişehir Mihalgazi’nin AKP’li Belediye Başkanı Zeynep Akgün demiş ki:

“Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile 2. Abdülhamit Han’ın yeniden doğuşunu hep birlikte göreceğiz.”

İleri demokrasi tramvayı bizi sonunda Abdülhamit dönemine götürdü demek ki…

Operasyon sırası onlarda!


Operasyon sırası onlarda!

posteri_AYDINLIK_ile

 

 


 

 

AYDINLIK, 23 Temmuz 2014
sonkibar@gmail.com 

Tayyip Erdoğan‘ın ama 17 Aralık (2013) intikamı ama gündem değiştirme ama ulusalcı ve milliyetçi oylara göz kırpma adına ne olursa olsun yaptığı
F tipine operasyonu destekliyorum.

Niye mi?

Devlete sızan emperyal ve alçak bir örgütün tasfiyesi adına!

Evet her şerden bir hayır doğar misali,
AKP şerrinden F Tipi örgütün tasfiyesi hayrı doğsun istiyorum.

Başkentteki fısıltılara göre bu operasyon seçimlere dek sürecek ve kimi yargı mensupları ile bürokratlar, gazeteciler, işadamları ve
TSK mensupları tutuklanacaklar
.

Dahası, açılacak örgüt davası ile pek çoğunun devletle ilişkisi kesilecek ve Cemaatin finans kaynakları kurutulacak.

Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu‘nun aday yapılması sonrasında küresel irade tarafından üstünün çizildiğini düşünerek emperyalizmin tabancası olan F tipi örgüte karşı harekete geçti ki, bu konuyu seçim sürecinde alanlarda yine kullanacaktır.

Benim gibi kimi okurlarımın hep ihtiyatla yaklaştığı bu operasyon,
Sulh Ceza mahkemelerindeki son düzenlemelerle (AS: Sulh Ceza Mahkemeleri kaldırılarak tek yargıçlı Sulh Ceza Yargıçlıkları kuruldu) birlikte ciddiyet arz etmeye başladı. Dileriz yanılmayız.

Tam bu noktada söyleyeceğimiz CHP ile MHP’nin F tipi örgüte
kalkan olma garabetidir
.

MHP sözcüsünün dünkü arka çıkan ifadesi, örgütle dayanışma ve
dahası hainle işbirliğidir.

Evet, F tipi örgüt bu ülke için PKK misali tehlikelidir.

Keza CHP’liler de bu rezil örgütün pisliklerini sahiplenir konuma girmemelidir.

Son satırlarım, F Tipi örgüt medyasının sahurda da gözaltı olur mu acındırmasıdır!

Bre utanmazlar; o kelepçelenenlerle türdeşleri değil miydi Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde yaşı 80’e gelmiş kahramanlara gece yarıları zulmeden!

Bir şey daha:

Bugün cemaat yarın AKP yaptıklarının hesabını bir bir verecekler bundan emin olun!..

ZIRHLI ARABAYI SEN VERMEDİN Mİ?

Bir savcı Başbakan’ı Twitter ile nasıl tehdit edermiş!

Tayyip Erdoğan, Zekeriya Öz için bunu söylüyor!

Pardon ama aynı Zekeriya Öz Türk Ordusu’na terör örgütü, Genelkurmay Başkanı ile generallerine terörist derken O’nu kahraman ilan edip
zırhlı araba ile ödüllendiren kimdi acaba?

Devam edelim; o Zekeriya Öz 17 Aralık soruşturmasını yapmasa
Tayyip Erdoğan bugünkü noktada olur muydu?

Evet, Zekeriya Öz mutlaka ama mutlaka adaletin önüne çıkarılıp yaptığı hukuksuzlukların hesabını vermeli ama o hukuksuzluk sürecinde Zekeriya ile bizzat ortaklık yapan Tayyip Erdoğan, böylesi beyanlarla ortak olan günahlarından kendini arındıramaz. Zira beraber işlediler o günahları ki bunu itiraf eden Ali Fuat Yılmazer‘dir…

KATİL PKK’YI KAÇAKÇI DİYE GİZLİYORLAR!

PKK önceki akşam Ceylanpınar’da iki askerimizi şehit etti.

Valilikten hemen açıklama:

– “Asker kaçakçı ile çatıştı ve iki erimizi kaybettik.”

Genelkurmay dün bu açıklamaya yalan dedi ve
katilin PKK olduğunu açıkladı.

  • Evet, artık askerlerimizin kiminle çatıştığı ve kimler tarafından şehit edildiği bizzat iktidar ve onun valileri tarafından gizleniyor.

Sahi Güneydoğu’da PKK bayrağını dikip Apo posteri açanlar da
yoksa kaçakçılar mı?

Tayyip Erdoğan’a şirinlik adına PKK’yı gizleyen valiler bilsinler ki
gün gelecek, F tipi örgüt örneği bu yaptıklarının hesabını
adalet önünde verecekler.

TAYYİP, GÜL’Ü ÇÖPE ATTI!

Tayyip Erdoğan’ın havuz başyazarı Mehmet Barlas ile yaptığı
komik TV programında 
haber değeri taşıyan iki açıklamasından biri
Abdullah Gül’ü çöp tenekesine atmasıydı.

Erdoğan’a göre Gül geçiş sürecinde değil ama isterse ileride
AKP’ye katılabilirmiş!

Bu beyan ile Abdullah Gül’ün Başbakan’ın gündeminde olmadığı
kendi ifadesi ile ortaya konmuş oldu.

Evet isterse ileride katılabilir sözü, Gül ile Erdoğan’ın geleceğe ilişkin
ortak bir planlarının olmadığının kanıtıdır.

Bu durumda Gül ile 3 dönemin sonuna gelen kimi arkadaşlarının
yeni arayışlara girecekleri kesindir ki, bu da siyasetin sonbaharda
çok ısınacağını gösteriyor.

Bütün bunları hesap edecek olan Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda baskın bir seçime gitmesi, “hayır” dese bile hâlâ güçlü olasılıktır.

Danışıklı TV programında haber değeri olan 2. beyan ise Başbakan’ın Obama tarafından dışlandığı, yani adam yerine konmadığını ağzından kaçırmasıydı ki; bu Türkiye Cumhuriyeti devleti adına utanç vericidir.

Erdoğan’ın CV’si

 


Erdoğan’ın CV’si

Başbakan Erdoğan‘ın herkesi şaşırtarak cumhurbaşkanlığı için aday gösterdiği Tayyip Erdoğan‘ın cv’si (AS: CV Latince “Curriculum Vitae” sözcüklerini kısaltması olup özgeçmiş – biyografi anlamına gelmektedir) işe başarılarla dolu:

– Kendisinden önceki dönemde yılda ortalama ancak %4.8 büyüyebilen Türkiye’yi,
12 yıllık iktidarı boyunca ortalama 4.9 hızla büyüyen bir ülke haline getirerek
ekonomik anlamda çağ atlattı.
Bu atılımla birlikte Türkiye, ekonomik büyüklük sıralamasında dünyada 17. sıradan
17. sıraya yükseldi.

Aynı dönemde sırasıyla iphone 3, 4 ve 5 çıktı, teknoloji çok ilerledi.
Önceki iktidarlarda teknoloji bu kadar ilerlememişti…

– Etkili dış politikası sayesinde Türk vatandaşlarının Irak, Mısır, Libya, Tunus ve Suriye’den çıkarılmasını sağlayarak bu az gelişmiş ülkeler nedeniyle çekilen
gurbet acısının önüne geçti. Aileleri kavuşturdu…

– Türkiye’yi uzun yıllardır meşgul eden Kürt sorununun çözümünü konusunda
önemli mesafeler kat eden Erdoğan; onun yerine Suriye, mülteciler, Irak, IŞİD gibi
yeni sorunlar kazandırarak bu alandaki monotonluğa son verdi.

– Bugüne dek 7 kez batılı liderler karşısında bacak bacak üstüne attı…

– Olimpiyatların Tokyo’ya kazandırılmasının yanı sıra, ilk kez bir Türk takımının
UEFA kupasını kendi iktidarından 2 yıl önce almasını sağlayarak dünyanın
sportmen liderleri arasına adını yazdırdı.

Başbakanlığı sürecinde ülkemizde top koşturan kimi ünlü futbolcular ise şöyle :

Alex de souza, Didier Drogba, Ricardo Quaresma, Pierre van Hooijdonk,
Wesley Sneijder, Stephen Appiah…

– Erdoğan, 2013’te yayınlanan “Ben Diktatör Olsam Yapamayacağınız
100 Şey”
 adlı 
eseriyle de Sait Faik Öykü Ödülünü kazandı…

– Devlet yönetimine saydamlık ve katılım kazandırdı. Ekibinin Suriye sorununa ilişkin çözümleri bir biçimde banda kaydedilerek vatandaşla paylaşıldı…

– Twitter’ı ve Youtube’u yasaklatarak vatandaşlarda bilişim kültürünün gelişmesi yönünde önemli çalışmalara imza attı.

Ayrıca Ak troller adlı dünyanın ilk maaşlı twitter kullanıcıları kendisi döneminde yetiştirildi…

– B sınıfı sürücü ehliyetiyle metro dahil her türlü ulaşım aracını büyük bir ustalıkla kullanabilen ilk başbakan oldu…

– 3 çocuk ve 1 Bilal babası olup “one minute” düzeyinde İngilice bilmektedir…

From: Ilhan Gunalp 

SONAR’ın son anketi: İhsanoğlu; Tayyip’e ilk turda kazandırıyor

SONAR’ın son anketi: İhsanoğlu; Tayyip’e ilk turda kazandırıyor

(AYDINLIK portalı, Salı, 24 Haziran 2014 04:44)

sonaranketekmel

Erdoğan’ı yenmek için yeni aday şart

Aydınlık’a açıklama yapan Hakan Bayrakçı,

  • Tayyip Erdoğan ilk turda seçimi kazanabilir. Kazanmasa bile %50’nin biraz altında kaçırır. Bu durumda 2. turda Cumhurbaşkanı seçilmesi mukadderdir.”

SONAR Araştırma Şirketi’nin 10 Ağustos’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik yaptığı ankette; iki adayla girilmesi durumunda Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçimleri kazanma ihtimali ortaya çıktı.

Partilerin ve adayların oy oranlarını saptamak amacıyla yapılan ankette “Cumhurbaşkanı seçiminde hangi partinin adayına oy vereceksiniz?” sorusuna %46’sı “Tayyip Erdoğan” yanıtı verirken, “İhsanoğlu’na oy vereceğim” diyenler %35.3’te kaldı. Katılanların %6.2 si BDP/HDP’nin adayına oy verdi. Kararsızlar orantısal olarak dağıtıldığında Erdoğan %52.6 İhsanoğlu 40.3 oy alıyor. Türkiye genelinde farklı
sosyo-ekonomik ve sosyo-demografik gruba mensup kişilerden, yaş, cinsiyetten
26 ilden 2.800 kişi ile görüşülerek gerçekleştirilen anketin sonuçları şöyle:

Anket sonuçlarını büyütmek için üzerine tıklayın

sonar1sonar2

sonar3sonar4

ÖNCEKİ ANKETTE AKP %34.2 ÇIKMIŞTI

Sonar’ın Cumhurbaşkanı seçimleri için Haziran ayı araştırma sonuçlarında
AKP’nin çıkaracağı adaya oy vereceklerin oranı %32.4 çıkmıştı

Sonar’ın yüz yüze anket yöntemi kullanarak yaptığı araştırma 2850 kişiyle görüşülerek gerçekleştirildi. 26 il ve 30 köyde gerçekleştirilen anketin %20’si kır özelliği taşıyan ilçe ve köy merkezlerinde yapıldı. Ankete katılanlara, Cumhurbaşkanı adayı için ad belli olmadan hangi partinin adayına oy vermeyi düşündükleri soruldu. Ankete katılanların %34.2’si AKP derken, %13.5 CHP, %10.2 MHP, %1.4 ise diğerlerini tercih etti.
Ankete katılanların %18.8’i muhalefetin ortak aday çıkarması halinde o adaya
oy vereceğini belirtirken, %15.1’i adaylara bakarak oy vereceğini, % 6.8’i ise
kararsız olduğunu kaydetti.

Deniz Yıldırım
Son Güncelleme: Salı, 24 Haziran 2014 04:50

Merdan YANARDAĞ : Seçimlerin Siyasal ve Teknik Analizi


Seçimlerin Siyasal ve Teknik Analizi

portresi_olgun

 


Merdan YANARDAĞ
YURT Gazetesi
6.4.14

 

 

Yerel seçimlerin üzerinden tam bir hafta geçti. (AS : Bu gün 2 hafta..)
Dolayısıyla bu önemli siyasal gelişmeyi değerlendirmek ve kimi sonuçlar çıkarmak için yeterli bir süreyi geride bıraktık. Gerçi, başta Ankara olmak üzere kimi illerde seçim sonuçlarına ilişkin tartışma ve yeniden sayım işlemleri sürüyor ama Ankara’da ortaya çıkacak sonuç siyasal atmosferi değiştirecek bir etki gücüne sahip olsa bile, genel tabloyu teknik bakımdan etkilemeyecek. Dolayısıyla elimizde, hem sıcağı sıcağına bir çözümleme hem de soğukkanlı bir yorum için yeterince veri bulunuyor.

Bu yazıda, seçimleri esas olarak politik düzlemde değerlendirmeyi deneyeceğim. Ancak, yalnızca politik bir çözümleme değil, deyim uygunsa poli-teknik bir değerlendirme olacak. Çünkü geride bıraktığımız son yerel seçimlerin
teknik düzeyde de üzerinde durulması gereken boyutları var.

Şimdi hem bir okuma kolaylığı sağlamak hem de net vurgular yapabilmek için ortaya çıkan seçim sonuçlarını ve bu süreçte yaşanan siyasal gelişmeleri madde madde değerlendirelim :

1- Öncelikle vurgulanması gereken olgu şudur: Ortada bir AKP zaferi yoktur.
Eğer bir zaferden söz edilecekse bu ancak bir ‘Pirus zaferi’ olabilir. Yani yenilgiden daha beter bir zafer… Çünkü AKP bu seçimleri bir referanduma çevirdi. Sandığa giden Türkiye yerel yöneticileri seçmekten çok, AKP iktidarının genel politikalarını değerlendirdi. Seçimlere bu pencereden bakıldığında, Türkiye yaklaşık %60 oranında AKP iktidarına “hayır” demiş oldu. Dolayısıyla AKP hem 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’yla hem de 2011 genel seçimleriyle karşılaştırıldığında
ciddi düzeyde oy yitirdi.

2- Seçimler AKP iktidarının baskı, sansür ve polis terörü altında yapıldı.
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve ailesi olmak üzere, AKP Hükümeti hakkında ortaya çıkan yolsuzluk skandalından toplumun büyük kesiminin haberi olmadı. Sızdırılan telefon kayıtları, soruşturma dosyaları ve her biri ağır suçlamalara temel oluşturacak belgeler, hükümetin örneği görülmemiş baskısı ve sansürü nedeniyle kitlelere ulaşamadı. Bu belgelere ancak eğitimli, bilgisayar / internet kullanıcıları ulaşabildi.

3- Cumhuriyet’in bir avuç seçkinin rejimi değil, toplumun büyük kesimleri tarafından benimsenen, içselleştirilen ve sahip çıkılan bir siyasal ve tarihsel formasyon olduğu kanıtlandı.

4- Seçimler AKP ile Cemaat arasında geçti. Toplum, en az AKP kadar bir Cumhuriyet ve halk düşmanı olan Fethullah Gülen Cemaati’nin açıklayacağı yeni ses kayıtları ve yolsuzluk dosyalarına kilitlendi. Siyasal ve toplumsal bir muhalefet eylemi, başka bir anlatımla sol bir seçenek geliştirmek yerine, Cemaatin istihbarat örgütlenmesinin marifetlerine endekslenen bir seçim yaşandı. Buna karşın AKP iktidarı, 2010 Referandumu’na göre %13, 2011 seçimlerine göre ise yaklaşık %6 oranında oy yitirdi.

5- AKP Hükümeti, elinde bulundurduğu devlet olanaklarını ve kamu gücünü kullanarak seçmeni yönlendirmeye, hakkındaki yolsuzluk iddialarını karartmaya, soruşturmaları bastırmaya ve her yola başvurarak seçimleri 1. parti olarak bitirmeye yöneldi. Durum böyle olunca,

– tam 40 ilde ve yüzlerce ilçede seçim sahtekârlıkları yapıldı.
– Sonuçlar değiştirildi, muhalefet partilerine verilen oylar çalındı ya da iptal edildi.
– Kaba bir hesaplama ile bu seçimlerde %3 ila 5 arasında oyları AKP’ye aktaran bir sahtekârlık yapıldığını söyleyebiliriz. Bu oranın daha yüksek olmamasının tek nedeni, önceki seçimlere göre hem toplumun hem de muhalefet partilerinin konuya ilişkin duyarlılığının artması nedeniyle alınan önlemlerdir. Özetle bu seçimler kirlidir.

6- Bu seçimlerin ortaya koyduğu en önemli göstergelerden biri şudur:

İnsanların sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel konumları ile seçmen davranışları ve siyasal tercihleri arasındaki pozitif ilişki kopmuş durumda. Daha doğrusu, uzun süredir yaşanan bu kopukluğun sürdüğü ortaya çıktı. Yani yurttaşlar, sınıfsal ve toplumsal konumlarından hareketle akılları ve bilinçleri ile değil, inançlarına göre oy kullandı. Başka bir anlatımla, bu seçimlerde de toplumun yoksul, ezilen ve sömürülen kesimleri, içinde yaşadıkları bu durumun sorumlusu olan iktidara sırf “dindar”
(AS: AKP iktidarı dindar mı, dinci mi??) diye oy vermeye devam etti.

  • Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın evinden çıkan ve
    yaklaşık 1 katrilyon dolayında olduğu belirtilen paranın “zekât” ya da
    “cihat” parası olduğuna inandı.

7- Dolayısıyla, laiklik ve aydınlanma konusunda gösterilen duyarlılıkların ve
siyasal tepkinin, sahte bir tartışma değil, insanların ve toplumun somut yaşamını temelden ilgilendiren sahici bir çatışma alanı olduğu bir kez daha anlaşıldı.
İnsan aklının ve vicdanının özgürleşmesi ile demokrasi arasındaki doğrudan ilişki görüldü. Bu seçimlerde toplumun önemli bir kesimi kendi cellatlarını seçmeyi sürdürdü.

8- Ahlaksızlığın, hoyratlığın, hırsızlığın, yağma düzeninin, cehaletin ve yolsuzluk kültürünün bütün toplumu sardığı ve kirlettiği gözlendi.

Siyasal İslamcı iktidarın yaptığı yolsuzluğun, akıl tutulması yaşayan toplum kesimleri tarafından benimsendiği, kutsal amaçlar için ahlaksızlık yapılabileceğine ilişkin zihniyetin yaygınlaştığı görüldü. Siyasal İslamcılığın ve kasaba dinciliğinin toplumu çürüttüğü ortaya çıktı. Laik hukukun önemi anlaşıldı.

9- AKP ve Cemaat arasında, ülkeye ve “cumhuriyet ganimetine” kimin egemen olacağına ilişkin başlayan ve sert bir siyasal ve teolojik çatışmaya dönüşen mücadele, siyasal İslamcılığın bu topraklarda da ağır bir başarısızlığa uğradığını tescil etti. Siyasal İslam, Afganistan, Pakistan, Tunus, Mısır, Irak, Filistin ve Libya’dan sonra, Türkiye’de de iflas etti. Bölgeye model ülke olarak sunulan Türkiye, İslam dünyası için büyük önem taşıyordu. Ilımlı İslam projesi çöktü.

10- AKP ve Cemaat arasındaki koalisyon kesin olarak çöktü.
Siyasal İslam’ın başarısızlığı nedeniyle “sivil İslam” diye kavramsallaştırılan yeni bir arayış şekillenmeye başladı. İslamcıların moral üstünlüğü ve “ideolojik” inisiyatifi yıkıldı. Liberallerin ideolojik-siyasal hegemonyası bitti.

11- Seçimler, AKP için bir zafer olmadığı gibi, sonuçlar CHP bakımından da bir başarı sayılamaz. Oyunu artırmakla birlikte CHP seçimlerden başarısızlıkla çıktı. CHP’nin merkeze, dolayısıyla eski konumuna göre sağa kayarak büyüme, iktidara tırmanma siyaseti de başarısızlığa uğradı. CHP’nin Cemaat’le örtülü ittifak kurup, ABD’ye göz kırparak iktidar olma stratejisi iflas etti.

12- İstanbul’da Mustafa Sarıgül projesi başarısız oldu. Partide sağa kayışın simgelerinden biri olan Sarıgül’ün CHP liderliğine oynama şansı, ortadan kalkmadıysa bile azaldı. Sarıgül’ün sol ve toplumcu politikalardan uzak, apolitik ve merkezci söylemi karşılık bulamadı ve toplum bu söylemi içten  görmedi.

13- Daha sağa kayarak kitleselleşmek ve iktidar olmak efsanesi ağır yara aldı.
Tam tersine topluma güven verecek sol ve toplumcu bir siyasal hattın
daha başarılı olabileceği, 1977 ve 1987 örneklerinin de desteklediği gibi, görüldü.

14- Toplumun dokusunun tahmin edilenden daha derin şekilde değiştirilerek dinselleştirildiği bir kez daha tescil edildi. AKP’den kayan oyların CHP’den çok MHP’ye gittiği anlaşıldı. Cemaat, İstanbul ve Ankara gibi iller dışında MHP’yi destekledi.

15- CHP’nin sağa kayması, solda büyük bir siyasal boşluk bıraktı. CHP’nin cumhuriyetçi ve sol tabanındaki rahatsızlık büyüdü. CHP’nin merkez yönetimi ile köken olarak daha sol bir geçmişe sahip olan il ve ilçe örgütleri (önde gelen üyeler) arasındaki çelişkiler derinleşti. CHP içi yeni bir mücadelenin tohumları atıldı.

16- BDP/PKK hareketinin AKP ile önümüzdeki dönemde de ittifak yapacakları bir tablo oluştu. BDP’nin desteğiyle Türkiye’nin batısı, kuzeyi, kuzeydoğusu ve güneybatısı için oluşturulan ve neredeyse Türkler hariç bütün etnik toplulukları içerdiği belirtilen HDP, başarısız oldu. BDP ise, hedeflerine önemli oranda ulaşarak
başarılı çıktı.

AKP NEDEN SIFIRLANAMIYOR??


AKP NEDEN SIFIRLANAMIYOR??

portresi
Arslan BULUT

Başka bir siyasal parti olsa, bu denli yolsuzluk ve beceriksizlikten sonra siyaset sahnesinden tümden silinirdi. Peki AKP nasıl ayakta duruyor?

“Uzun adam” gibi bir sürü ideolojik laf edilebilir ama
somut gerçek şu ki, sorun tümüyle duygusal!

***

Örnek verelim… AKP’li başkanlar, belediyeleri nasıl yönetiyor?

Bu konuda en güvenilir ve tartışılmaz kaynak, belediyelerin kendi faaliyet raporlarıdır.

Elimde İstanbul’da bir ilçe belediyesinin faaliyet raporu var.
Rapora göre yıllık bütçe 320 trilyon lira. Kimi harcama kalemleri ise şöyle:

1-Özel güvenlik firması: Belediye Başkanı, kendisi ile halk arasında duvar oluşturmaktan başka bir işe yaramayan 200 kişilik güvenlik taburu için
firmaya 12 trilyon ödedi.

2-Belediye binalarının iç temizliği: 80 kişilik hizmet alımı yapılmış görünüyor ve harcanan para 1.5 trilyon. Oysa bu hizmet, belediyenin kendi maaşlı personeli tarafından yapılabilirdi.

3- Meydanlara led ekran sistemi kurmak: Belediye Başkanı, kendi fotoğraflarını  ve etkinliklerini yayınladığı bu sistem için 741 milyar TL lira harcadı

4- Spor salonları onarım ve bakım teknik hizmet alımı: 926 milyar!
Bu hizmetlerde 18 eleman görünüyor!

5- Özel günleri kutlama organizasyonları: 2 trilyon 452 milyar lira!

Sevgililer Günü kutlaması ve karanfil dağıtımı için 129 milyar lira!
-Anneler Günü kutlaması ve çiçek dağıtımı organizasyonu için 153 milyar lira.
-Piknik organizasyonu hizmet alımı için 301 milyar lira!
24 Kasım Öğretmenler Günü kutlamaları hizmet alımı için 171 milyar lira!
-Otobüsler ile düzenlenen kültür turları yani yandaş gezdirme hizmet alımı için
1 trilyon 698 milyar lira!

6-Patates alımı: 153 milyar lira! Sosyal yardım amaçlı olduğu söylenen ancak yandaşlara dağıtılan, 300 ton patates alımı yapıldı. Patateslerin 80 tonu da
çürük olduğu için elde kaldı.

Bütün alımların kimlerden, yani hangi yandaş firmalardan alındığı faaliyet raporunda var!

Bunların yanında, imar yolsuzlukları ve rantlar da faaliyet raporunu okuduğunuzda anlaşılıyor.

20 dairelik bir bina yapılabilecek yere 100 dairelik ruhsat vermek gibi…

Bu faaliyet raporu, İstanbul Bahçelievler Belediyesi’ne ait!

Üstelik Bahçelievler’de vatandaşın bir bölümü, henüz açılışı yapılmamış,
ruhsatı da bulunmayan, fakat yaklaşık bir yıldır, belediyenin sosyal yardım dağıtım merkezi olarak kullandığı yani bütünüyle belediyenin denetiminde bulunan bir spor salonunda oy verecek? Böyle bir binada yapılan oy verme işlemine güvenilebilir mi?

***

Tayyip Erdoğan ise

“İstihbarat teşkilâtımızı hallaç pamuğu gibi atmışlar, emniyet istihbarat öyle, MİT’imiz, diğer istihbarat kuruluşlarımız öyle. Bütün bunlar üzerinden demokrasi tahribata uğruyor. Bizim de bunları güçlendirmemiz gerek,
onun için de önemli adımlar atmamız gerekiyor.
Şu anda bütün bunların çalışmalarını yapıyoruz. Güçlü bir istihbarat örgütünü bir an önce kurmanın çabası içindeyiz” diyor.

12 yıla yaklaşan iktidarı döneminde, devletin bütün istihbarat kuruluşları
hallaç pamuğu gibi atılıyor ve bunun sorumlusu halkın karşısına geçmiş,
şikâyette bulunuyor!

***

A’dan Z’ye devletin çivisi çıkmış durumdadır.
Bir ilçe belediyesini örnek olarak alırsanız, halkın vergilerinin yandaşları
zengin etmek için nasıl çar-çur edildiğini görüyorsunuz; Başbakanlık makamında bulunan kişi ise devleti yönetemediğini, paralel bir örgütün her yere sızdığını
itiraf ediyor.

Açıkça görülüyor ki; bu kadroların, devleti, milleti daha ileri götürmek için
hiçbir projesi yok! Bütün hesapları, yandaşları maddi olarak tatmin ederek
iktidarı sürdürmek! Tatmin edilen yandaş sayısı da çok olduğu için evdeki paraları sıfırlamak gibi her alanda foyaları ortaya çıktığı halde tek bir seçimde
tümden sıfırlanamıyorlar! (YENİÇAĞ, 27.3.14)

MİLLETİN HUKUKUNU ULUSLARARASI HUKUKA FEDA EDENLER ve İdris Üsteğmen’den Osman General’e Sessizliği Yırtanlar

Dostlar,

İbretlerle dolu bir yazı..

Özenle okunmalı ve gereği yapılmalı..

Sevgi ve saygı ile.
9 Mart 2014, Yozgat

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

MİLLETİN HUKUKUNU ULUSLARARASI HUKUKA FEDA EDENLER 
ve İdris Üsteğmen’den Osman General’e Sessizliği Yırtanlar 

http://www.acikistihbarat.com/Jeo-Kritik/jeokritik160204.html, 24.2.14

Baykal’ın bir sözü; bizim aylardır somut örnekleri ile desteklediğimiz ve ayrıntılı olarak analizimizi yaptığımız, “ABD-NATO ekseninde AKP-TSK İşbirliği” tezini bir kez daha ortaya koydu.

AKP’ye karşı ara sıra kükrüyor görüntüsü veren TSK’nın aslında; NATO-ABD’nin orkestrasyonunda ülkenin küresel plana göre yeniden dizayn edilmesi konusunda tam bir işbirlikçi tutuma girdiğini Jeo-Kritikler ve özel raporlarımız bünyesinde ortaya koyduk. Baykal’ın ; “Özellikle Doğu ve Güneydoğu`da komutanlar da
AK Parti`nin adaylarını destekliyor. Bizim çok çalışmamız lazım“
(Kaynak : http://www.pressturk.com/ic.php?id=4207&g=2) sözleri, bazılarının bazen “susarak”, bazen “konuşarak” veya “gibi yaparak” söz konusu dönüşümde geldikleri işbirlikçi noktanın boyutunu ortaya koymaktadır.  

NELER UNUTTURULMAK İSTENİYOR ? 

Son günlerin en gözde kitaplarından “Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey YOk”‘un yazarı emekli General Osman Pamukoğlu; Star’da Hulki Cevizoğlu’nun Ceviz Kabuğu programında, “susmak yalanın bir çeşididir” şeklinde konuştu. Pamukoğlu; “siz bütün bunlar yaşanırken görevdeydiniz, o zaman neden sustunuz?” biçiminde sorulara yanıt verirken, “biz komuta kademesi içinde söylenmesi gerekenleri söyledik” diyordu ama beden dili içindeki sancıyı fazlası ile ortaya koyuyordu. Ve “Susmak yalanın bir çeşididir” sözü, Türkiye’nin getirilmek istendiği nokta karşısında artık canı acımaya başlayan Türk subayının en derin çığlıklarından biri olarak tarihe geçti.

Yazgının cilvesi olsa gerek; bu konuşmadan bir kaç gün sonra, Tayyip Erdoğan’ın yükselişindeki para dinamiklerini ortaya koyan operasyonları yapan ve Erdoğan’ın başbakanlığı sonrasında “işkenceci” suçlaması ile görevden alınan Adil Serdar Saçan, Objektif programında çarpıcı savlarda bulundu ve Tayyip Erdoğan’ın belediye döneminde 1 milyar doları nasıl kendi hesaplarına geçirdiğinin belgelerinin bulunduğunu vurguladı.

Bu iki alakasız olay; Türkiye’de en susmaması gerekenlerin suskunluklarının; Türkiye’yi batağa sürüklemekte olan tarihsel bir yalanın zeminini nasıl hazırladığının ipuçlarını bünyesinde barındırıyor. Önce biraz tarihe geri dönelim.

TARİHTEN BİR ÜSTEĞMEN ÖYKÜSÜ

Öykümüz 1878 yılında geçiyor. Osmanlı-Rus savaşı sırasında donanmamıza atılan bir torpido patlamayıp sahile saplanınca, paketlenerek İstanbul’a getiriliyor ve tersanede koruma altına alınarak, başına bir nöbetçi dikiliyor.

O zamanların subaylarının “acaba uluslararası hukuka aykırı davranır, büyük güçleri kızdırır mıyım” şeklinde günümüzün moda düşünce yapısına sahip değiller.

Zamanın çalışkan ve vatanperver subaylarından Hilmi İdris Üsteğmen, koruma altındaki depoya sızarak, torpido üzerinde çalışmayı başarıyor ve torpidonun “beyni”ni deşifre ederek, teknik mekanizmayı çözmeyi başarıyor. Elinde teknik çizimlerle birlikte zamanın Donanma Komutanlığı’nın kapısını çalan İdris Üsteğmen, torpido yapabileceğini bildiriyor. Bu haber Donanmayı harekete geçiriyor ama torpidoyu yapma yönünde değil, torpidoyu keşfeden İngiliz Whitehead’i harekete geçirme yönünde. Haberdar edilen İngilizler anında Türkiye’ye geliyorlar ve Tophane’de üsteğmenimizi bir kahvede otururken buluyorlar. İngiliz Whitehead, İdris Üsteğmen’in torpidonun teknik mekanizmasını nasıl keşfettiğini kendisinden dinledikten sonra; kendisinin bunu yapamayacağını ve patentle ilgili kanunları gündeme getiriyor.

İdris Üsteğmen’in ise İngiliz’e yanıtı, torpidonun bir savaş ganimeti olduğu ve üstünde her türlü işlemi yapabileceği yönünde oluyor. Bunun üzerine İngilizler uluslararası hukuka güvenerek dava açıyor ama mahkeme üsteğmenimizi haklı buluyor. Bu gelişme karşısında İngilizlere tek bir çözüm kalıyor :

Özel izinle üsteğmenimizi İngiltere’ye götürüyorlar ve Türkiye ilk torpidosunu bu olaydan 7 yıl sonra 1885 yılında İngilizlerden alıyor.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nı ilgilendiren bu olaydan 126 yıl sonra Deniz Kuvvetleri’nde bir olay daha meydana geldi. Deniz Kuvvetleri, gemi devir teslimlerinde kaptanların ettiği yemine ilk bakışta önemsiz bir ayrıntı gibi gözüken bir ekleme gerçekleştirdi.

“Uluslararası hukuk kurallarına uyacağıma”

Önümüzdeki süreçte; Türk Silahlı Kuvvetleri tarihin kendisine verdiği misyona gittikçe yabancılaşıp, Türk milletinin vicdanı ile birebir ters düşecek ve çizmeye çalıştığı “Cumhuriyetin bekçisi” imajının içini boşaltacak bir dönüşümün sancılarını daha derinden yaşamaya başlarken, bu dönüşümün kılıfı hazırlanmıştır : “Uluslararası hukuk”

“Uluslararası hukuk” başlığı altında gerçekleşecek dönüşümün kurumsal kılıfı ise “NATO” olacaktır. “Uluslararası hukuka saygı” yemini eden bir Deniz Kuvvetleri’ne sahip olan Türkiye’nin; Ege’deki Kıta Sahanlığı konusundan, Kıbrıs’a kadar ne Yunanistan, ne de küresel güçler için bir tehdit oluşturmayacağı ortadadır.

Bu çerçeveden bakıldığında, TSK’nın Türkiye’nin bekaasına yönelik temel konularda (kamu yönetimi reformu, Kıbrıs vs.) derin bir suskunluğa ve hatta aktif desteğe bürünürken; göstermelik konularda (Hüsrev Kutlu krizi, vs.) “kükreyen aslan” görüntüsü vermesi karşısında şaşkına dönen Türk milletinin, aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin söz konusu dönüşüm çerçevesinde hayli tutarlı bir çizgi üzerinde hareket ettiğini görmeleri gerekmektedir.

Bir partinin milletvekili Atatürk’ün asker üniformalı resmine laf etti diye ortalığı ayağa kaldırıp, Cumhuriyet havarisi kesilen bir kurumun, aynı partinin en üst düzey kadroların Kıbrıs’tan, kamu yönetimine Türkiye’nin üniter ve bağımsız yapısına dinamit koyan hamleleri karşısında bu kadar uysal ve işbirlikçi durması görünüşte çelişki gibi gözükse de; bu kurumun referansının NATO ve “uluslararası hukuk” durumuna geldiğini gördüğünüz noktada ortada ne denli tutarlı bir tablo olduğunu göreceklerdir. 

Geçen Jeo-Kritik’te; AKP’ye karşı “kaygılı” görüntüsü veren TSK’nın aslında “NATO çerçevesi içinde Türkiye’ye çizilen rol” ışığında AKP ile ne denli uyumlu hareket ettiğini analiz etmiş ve bunu somut bir örnekle pekiştirmiştik. Bu sayıda; sizlere yeni bir örnek sunuyoruz.

ERDOĞAN’A EN BÜYÜK DESTEKKONUŞANLARDAN DEĞİL SUSANLARDAN 

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde hakkında ortaya atılan iddialar ve bu iddiaların ayrıntıları fazlası ile ortaya çıkmıştır. Fakat bu iddiaların kanıtları ve davaları, Tayyip Erdoğan’ın başbakan olması ile gündemden düşürülmüş ve zamanında Tayyip Erdoğan’a neredeyse küfür eden Fatih Altaylı gibi isimlerin yeni Başbakan’a iman etmeye başlaması ile birlikte psikolojik tablo tamamlanmıştır. Bu suskunluk o denli vahim boyutlara ulaşmıştır ki; bir İtalyan gazetesinde Aycell’in Aria’ya ihalesiz peş keş çekilmesi
(bu operasyonda tahkime gitmekle tehdit eden Aria’ya karşı uluslararası hukuka saygılı olmak bahanesi ile yapıldı) ile ilgili olarak Berlusconi’nin 79 milyon $ rüşvet aldığı ve bunu Tayyip Erdoğan ile paylaştığı yolundaki iddialar karşısında ülkede tek bir yaprak kımıldamamıştır.

Tayyip Erdoğan‘ı iktidara taşıyan servet birikiminin arkasındaki süreci ortaya koymada yaptığı operasyonlarla gündeme gelen ve en son Erdoğan’ın arkasındaki en büyük sermaye gruplarından Albayraklara karşı yaptığı operasyonun kurbanı olan İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü
Adil Serdar Saçan’ın Star’da Objektif programında iddiaları yeniden gündeme getirmesinin ardından Star’a “Uzan Holding Operasyonu” çerçevesinde el konulmuştur.

  • Bu röportajı sırasında Saçan; Tayyip Erdoğan’ın 1 milyar doları belediye kaynaklarından nasıl kendi hesaplarına geçirdiğine
    dair belgeli kanıtlardan söz etmiştir.

Kritik soru şudur                          :

Saçan’ın söz ettiği ve Türkiye’nin Başbakan’ın hangi süreçlerden buralara geldiğini ortaya çıkaracak belgeler nerededir? Bu belgelerin asılları Saçan’ın elinden alınmış ve bir kopyası savcılık bünyesinde bulunmaktadır. Bu belgelerin öbür kopyası ise Genelkurmay’a iletilmiştir. 

Kısacası; kullanılmak istense Tayyip Erdoğan’ı, bu kadar “AK Günlerinde” oldukça karanlıkta bırakacak binlerce sayfalık somut belge vardır. Bu belgeler arasında; Tayyip Erdoğan’ın bugün örtülü ödeneğin başına getirdiği zamanın Vakıfbank şube müdürünün gerçekleştirdiği para operasyonlarını ayrıntıları ile ortaya koyan kanıtlar da vardır.

Buna karşın; zamanında Demirel’in “itidalli bir NATO paşasıdır, kırıp dökmez” diye övdüğü, bugünlerde ise Cengiz Çandar‘ın Annan Planı’na desteğinden dolayı “vizyoner bir paşa” olarak göklere çıkardığı Özkök liderliğindeki Genelkurmay kadroları bu belgeleri değerlendirmeme konusunda büyük başarı göstermektedir. Bu başarı; medyanın tükürdüğünü yalama konusundaki omurgasızlığı ile birleşince, Tayyip Erdoğan’a en büyük desteği taraftarlarının seslerinin değil, karşıt görünenlerin suskunluğunun verdiği gün gibi ortaya çıkmaktadır.

EMEKLİ GENERALLERİN YIRTILAN SUSKUNLUĞU

Böyle bir ortamda; emekli generaller en az muvazzaf generaller kadar önemli bir dinamiğin ortasında kendilerini bulmaktadır. “Kol kırılır, yen içinde kalır” felsefesi ile yetiştikleri kurum bu denli kritik bir dönüşüm sürecinden geçerken, kendilerini huzursuz bir toplum bünyesinde bulan bu isimlerin içlerindeki sancıyı dile getirme konusunda başlatacakları dinamik toplumdan çok, içinden çıktıkları kurumu suskunluğundan kurtarma açısından önem taşımaktadır.

Burada en önemli tehlike; Osman Pamukoğlu gibi isimlerin toplumsal ve kurumsal şuur altına hitap eden ve bu yolla Türkiye’nin içine düştüğü girdaba karşı kontra bir dinamik yaratmayı hedefleyen bu girişimlerin; reel bir çaba olmaktan çıkarılıp, toplumun gazını alma düzeyinde tutulmasıdır.

Bu noktada; susmaktan vazgeçenlerin en önemli zaafı, içlerindeki birikmiş enerjiyi dışa boca etmenin reel bir sonuç üreteceği yolundaki yanlış kanıdır. Aksine; bu toplumun kendi suçluluk hissini bu tür kahramanlar üzerinden tatmin etmesini sağlayarak ve toplumun eylemsizliğini (ataletini) daha da uzatarak ters yönde sonuçlar doğurabilir.

Susmaktan vazgeçenler; Türk toplumunun içine alındığı psikolojik savaş cenderesinin karmaşıklığı ve derinliğini çok iyi tahlil ederek; enerjilerini çok kapsamlı dinamikler yaratmak yönünde kullanmalıdırlar. Aksi takdirde; içlerinde yetiştikleri kurum, kendi milletinin hukukunu, NATO gibi “fundamentalist-şeriatçı” (Ayrıntılar NATO’nun simgesinde ve NATO bünyesinde görev yapan misyoner subaylarda gizlidir) yapıların dayattığı küresel güvenlik anlayışlarına ve bunların kılıfını oluşturan uluslararası hukuka kurban eden süreçlere en anlamlı desteği suskunluğu ile verirken; kendi çığlıkları Türk milletinin vicdanında hoş bir sedadan öteye geçmeyecektir. Bu noktada tarihi;

1) Bir milletvekili Atatürk’ün fotoğrafı ile ilgili bir demeç verdi diye ortalığı ayağa kaldırdıktan birkaç ay sonra; Kıbrıs gezisini “siyasi mesaj” olur kaygısı ile ertelediğini beyan ederek, Türk milletinin zekası ile dalga geçenlerin mi?

2) Türkiye Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı gibi kritik gündemlerle karşı karşıya iken Türk deniz kuvvetlerinin subayına, “uluslararası hukuka saygı duyacağım” yemini ettirecek ölçüde küresel bürokrata dönüşenlerin mi ?

3) “Eğer Süveyş Kanalı‘nı işgal etmeyi düşünmüyorsak, Kıbrıs’ın stratejik bir önemi yoktur.” diyecek denli üzerindeki üniformanın ağırlığı altında ezilenlerin mi?

4) ABD’nin PKK’ya destek verdiğini bile bile, Türk milletinden bu gerçeği gizleme suçu ile yetinmeyip, bir de hala ABD ile stratejik ortaklık/müttefiklik masallarını anlatmaya devam edecek kadar omurgasızlaşanların mı ?

5) Ülkesi için İngilizlerin torpidosunu gizli gizli deşifre eden ve uluslararası hukuk karşısında kendi hukukuna sığınan İdris Üsteğmenlerin mi ?

6) İçlerinde biriken çığlığı kitaplarla ortaya koymaya çalışan emekli generallerin mi biçimlendireceğini hep birlikte göreceğiz.

Önümüzdeki süreçte; egemen güçlerle girdikleri işbirliği çerçevesinde susanların üzerinde, susmayı reddedenlerin baskısı arttıkça; bu baskıyı azaltmak için göstermelik hamleler artarken, bu göstermelik adımların perdelediği bir ortamda arka plandaki satış süreci daha da derinleşecektir. Susmayı reddedenlerin bu makro tuzağa karşı çok dikkatli ve akıllı olması gerekmektedir.

BÜYÜK İSRAİL’i “BÜYÜK ORTADOĞU”‘YA SARIP PAZARLAMAK

Son günlerde web sitemizde başlattığımız Irak Günceli bölümü hayli ilgi görüyor.
Sahadaki kaynaklarımızdan topladığımız bilgilerle oluşturduğumuz bu bölümü izleyenler, Irak’taki durumun medyaya yansıyanın çok ötesinde karışık ve içinden çıkılmaz bir hal aldığının farkındalar.

SESAR okuyucuları; bir yandan MOSSAD’ın Irak’ta nasıl bir bilim adamı katliamına giriştiğinden, dinsel ve etnik kümeler arasındaki etkileşimlerin ayrıntılarına, hatta İsrail ve ABD’nin özel birimlerinin nerelerde konuşlandıklarına dek birçok ilginç bilgiyi yakalama şansına sahipler.

Denetimli Kaos” projesi her boyutu ile belli bir olgunluğa erişmiş iken, medyadaki yorumcuların hala kamuoyunu salak yerine koyup, sanki “ABD düzen getirmek istiyor da, getiremiyor; demokrasi ve düzen için çabalıyorlar” tarzı bir hava yaratmaları SESAR’ın sunduğu haber ve analizlerin değerini bir kez daha artırıyor. Bu noktada olaya stratejik bir derinlik katması açısından herkesin diline pelesenk olan “Büyük Ortadoğu” kavramının neyin paravanı olabileceğinin sorulması gerektiğini düşünüyoruz.

Ana akbabanın ağızlarına verdiği her çiğnenmiş lokmaya saldıran aç akbaba yavruları gibi, küresel odaklar tarafından ortaya atılan her kavramı ve projeyi sakız gibi çiğneyenlerin prim yaptığı bir ortamda SESAR; “Büyük Ortadoğu” projesinin, “Büyük İsrail” projesinin bir kılıfı olduğunu öne sürüyor. 

Her makro projenin belli başarı eşiklerini geçebilmesi için, bir sualtı, bir de su üstü motivasyon kaynaklarının olması gerekir. Bölgede bir “Büyük İsrail” projesi olduğu artık bütün kaynakları ile deşifre edilmişken, bu proje için su üstünde bir toplu kamuoyu dinamiği yaratmanız mümkün değildir.

Daha somut konuşmak gerekirse; ilgili ülkelerde beslediğiniz kalemşör ve yorumcularınızı, medya ve sosyal kanallarınızı toplumu şekillendirmek için “Büyük İsrail” sloganı ile ortaya salamazsınız. Fakat bu satılık kalem ve kanallar “Büyük Ortadoğu” projesini belli meşruiyet kılıfları içinde çok rahat dile getirebilir. 

İşte bu nedenledir ki; gaipten bir yerden birilerinin “Büyük Ortadoğu” masalını kulaklara fısıldamasının üzerinden bir hafta geçmeden; Türkiye’nin besleme yorumcuları, besleme kanallarda, “Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki yerinden” söz etmeye başlamış ve Erdoğan’ın Diyarbakır’ın Ortadoğu projesinde yıldız olacağı yönündeki tarihi incisi (Bir önceki tarihi inci için Mesut Yılmaz‘a bakınız) açılan yeni kulvarı bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarmıştır.

Bu noktada; çok derin ve kapsamlı bir vizyonmuş havasında sunulan ama aslında coğrafyayı ve tarihi ancak bir ABD’linin anlayabileceği kapasitede anlayabilen bir kaç beynin masa başı hayal ürünü olan bu konsepti, kamuoyuna bir “vizyon”muş gibi sunanlara sormak gerekir :

Söz konusu kendi devletinizin toplumsal projeleri olduğunda, “derin devlet baskısı”ndan, “psikolojik savaşla beynimiz yıkanıyora” dek ortalıkta kül bırakmayan sizler; söz konusu “toplumsal” ve hatta “tarihsel/coğrafi mühendislik” projeleri başkasının devletinden çıkınca bunları neden “vizyoner”, “kaçınılmaz”, “tarihi” gibi sıfatlarla toplumun önüne kaçınılmaz fırsatlar sunuyorsunuz?

Bu devletin hatası sizin gibileri ABD devleti kadar beslememiş olması mıdır;
yoksa bu tarz projeleri üretememiş olması mı? Belki de ikisi birden.

“Büyük küresel odakların himayesinde”, “Büyük İsrail” projesine hizmet etmek için
gerekli meşruiyet zemini “Büyük Ortadoğu” kavramı ile masaya servis edilmiştir.

Bunu Türkiye’dekinin kursağından “Osmanlı”, Lübnan’dakinin kursağından
“Arap Birliği”, Türkmen’in kursağından “Türk Birliği” diye geçirmeye çalışacaklardır. Bu noktada; Diyarbakır’ı “Büyük Ortadoğu”‘nun yıldızı yapan da, “Büyük Ortadoğu vizyonundan” söz eden de, masaya konulan yemeği servis eden garsondan başka bir şey değildir.