Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

Olası Bir Felaketi Önlemek!

Prof. Dr. Çağatay GÜLER
Halk Sağlığı Uzmanı, Çevre Sağlığı Uzmanı 

Cumhuriyet, 08 Temmuz 2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Gün boyu çok şiddetli yağışların etkisi altında kaldı kentlerimiz. Adana-Ankara-İstanbul tren seferleri durduruldu. Haberlerde, altı boşalarak toprak setleri arasındaki köprüler dizisine dönüşmüş rayların görüntüsünü veren televizyon kanalları tren seferlerinin durdurulmasıyla “olası bir felaketin” önlendiğini bildiriyorlardı. Ardından çöken asfalt görüntüleri, asfaltta oluşan derin kuyu. Bir başka görüntüde dörtte üçü yardan aşağı akmış şehirlerarası yollar. O sırada oradan arabaların geçmemiş olması, birkaç arabanın da durumun farkına varıp durabilmesi “olası bir felaketi” önlemiş!

Demek ki o yolun yapımındaki yanlışlıkları ve hırsızlıkları sorgulamakla zaman yitireceğimize, yağmur yağacağı zaman şehirlerarası ulaşımı durdurursak olası birçok felaketi önlemiş olacağız! Yıllar önce bir gece yarısı, salgın ihbarı yapan muhtarın söylediklerini anımsıyorum. Gerekli önlemleri almak ve filyasyon çalışmaları için hemen gitmemiz gereken köy coğrafi olarak yalıtılmış bir bölgedeydi. Ekibin güvenliği için ısrarla yolun durumunu sorgulayınca muhtar acımasız bir kara mizahla kestirip atmıştı:

  • “Merak etme, müteahhit yolu değil, kazma kürekle yaptık biz o yolu!”

DÂHİYANE YAKLAŞIM (!)

Kırk yıllık Halk Sağlığı Uzmanıyım. Eğitimimiz ve çalışma yaşamımız bu alanda çalışan bizlere koruyucu önlemlerin ne kadar önemli olduğunu yüzlerce kez göstermiştir. Birilerinin de bunların önemini kavraması için yıllarımızı verdik. Ama yukarıdaki “olası bir felaketi önlemeye” yönelik yaklaşımın teknolojik altyapıdan zarar görmemek için kullanılabileceğini bilmiyorduk.

Bize göre bilim ve teknoloji devreye girer ve sorun biterdi. Yeni yaklaşımı önce biraz yadırgasam da sonra mantıklı geldi! Bu yöntemin dünyanın hukuk, eğitim ve demokrasi yoksunu, geri kalmış bölgelerinde işe yarayacağını anladım. Bizim yöntemimiz yanlışmış. Ne diyordu aktör, güldürü sanatçısı, yazar ve yapımcı Emo Philips:

  • “Her akşam yatmadan önce yeni bir bisikletimin olması için Tanrı’ya dua ederdim. Ancak bir gün, yöntemin bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim; yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce günahlarımı affetmesi için dua ettim…”

Gerçek bir cinayet oldukları halde kaza, özellikle iş kazası süsü verilerek örtbas edilmeye çalışılan olayların gerçek nedenlerini, alınmamış olan önlemleri sıralamak sizi kötü adam yapacaktır. Demek ki “olası bir felaketi” önlemek için bu cinayetler görmezden gelinmelidir!

Çevre kıyımlarının bölgede yaşayanlara, gelecek kuşaklara ve diğer canlılara vereceği zararları önlemeye çalışırsanız kendi çocuklarınızı karşınıza diker, koşullandırılmış kalabalıkları üstünüze kışkırtırlar.

  • “Olası bir felaketi önlemek için” çevre ve ekoloji duyarlılığı bir yana bırakılmalıdır!

BİLMENİN HUZURSUZLUĞU…

Sorumluluk duygusu yaşamı zorlaştırır..

Gerekeni yapmak için hırpalanmayı, örselenmeyi göze alır, engelleri ve güçlükleri bahane olarak kullanamazsınız.

  • “Olası bir felaketi önlemek için” sorumluluk duygusundan kaçınılmalıdır!

Bilmek huzursuzluk nedenidir.
Bilgi sorgulamayı getirir.
Her türlü sorgulama düşünmeye “ve hatta” eleştirel düşünmeye yol açar.
Düşünürseniz konuşursunuz, haklarınızı kullanmaya kalkarsınız.
Sonuçta hırpalanır, dövülür, sövülür en sonunda bir bahaneyle tutuklanırsınız.

“Olası bir felaketi önlemek için” eğitim ve öğrenimden, okuyup yazmaktan bile kaçınılmalıdır!
===========================

Dostlar,

Bilge Çağatay Güler ile Hacettepe Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği Bölümünde 11 Kasım 1978’de birlikte Tıpta Uzmanlık Eğitimine başladık.
Demek oluyor ki, o gün başlayan kadim dostluğumuz 43. yılını bitirecek birkaç ay içinde. Çağatay 1975’te Hacettepe Tıp’tan mezun olmuş ve temel tıp dallarından Fizyoloji Uzmanlık eğitimini tamamlamıştı, 2. bir uzmanlığa başlıyordu. Biz 1977 İstanbul Tıp mezunu idik ve 1 yıllık alan (saha) çalışması sonrası Doğu Anadolu’dan geliyorduk.

Çağatay ayrıca Halk Sağlığı alanında Doktora da (PhD) yaptı.. MD, PhD dereceli yani.
İlerleyen yıllarda Yan Dal / İleri İhtisas / Süper İhtisas yaparak Halk Sağlığı Anabilm Dalının alt bilim Dallarından olan Çevre Sağlığı alanında da, 1219 sayılı yasaya dayalı Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca uzmanlaştı.

Mesudiye’de çalıştı..
Ordu Sağlık Müdürlüğü yaptı..
Şiir kitapları yazdı yürekleri işgal eden, gönülleri tutsak alan.
300’ü (üç yüz!) aşkın kitap yazdı! Üç yüz!
Emeklilik töreninde yayınevi onları sıra sıra masalarda sergiledi..
Çağatay o gün tek 1 kitap satışına izin vermedi ama..
**
Yetiştiği Anabilim Dalında kurucu üstadımız Prof. Dr. H. Nusret Fişek’in koltuğuna oturdu, Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı.
Sağlık Bakanlığında Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yaptı.
Hacettepe Tıp Fakültesi Dekan vekilliğini üstlendi..
Nükteleri (esprileri) dillerden düşmez, hazır yanıt, sıra dışı üstün zekalı..
Bu yazısında da hiçbir san (unvan) kullanmamıştı, biz izin almadan ekledik!
***
Şimdi sıra bam teli sorularda :

Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD neden emekli ve evinde oturuyor?
67. yaş bitimi emeklilik Tanrısal mıdır (İlahi mi dir) ?
Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD neden akademik etkinliğini kamusal alanda sürdür(e)memektedir?
Türkiye’nin “Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” donanımlı bir Hekimi, hele hele Halk Sağlığı – Çevre sağlığı alanlarında 2 ayrı dalda uzman 40+ yıllık birikimli bir hekimi köşesine itme hakkı, lüksü var mıdır?
“Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” neden örn. Cumhurbaşkanı danışmanı değildir?
O anlı – şanlı Cumhurbaşkanlığı ofis – büro – başkanlıklarında neden el üstünde değildir?
“Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” neden Sağlık Bakanı hatta kurumsal olarak Sağlık Bakanlığı onursal ve kıdemli (senior) danışmanlarından değildir?
S. Bakanı Dr. Koca, bu yakıp – yıkıp geçen Kovit-19 salgınında tek 1 kez olsun “Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” den danşımanlık almış mıdır??
***
Yaraşırlık (Liyakat) bu ülkede Kaf dağının ardında yitik midir?
“Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” için bu ülke, O’na sunduklarından yeterince – gereğince yararlanmış mıdır?
Tersine kimin hakkı, yetkisi olabilir?

20 yıldır AKP iktidarında yapılıp – edilenlerin kendilerince kutsal kitapta yeri neresidir?
Kökten din dışına düşmüşlerdir çünkü izledikleri yol, bütünüyle (harfiyen!) emperyalizmin güdümünde SİYASAL İSLAM olup, emin olunsun ki, Muhammet Peygamberin hatta Yüce Tanrı’nın havsalası (öngörüsü) dışındadır!

Haliyle, orada, “Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” gibi bilgelerin “hakkı” ndan söz etmek laf-ı güzaf ve de abesle iştigaldir..

Saray rejimi gerçekte ne ile / nelerle meşgul ya da tutsaktır!?

Ve izin verilsin, soralım :

  • Din bu mudur efendiler!!??

Veeeeeee                                   ;

Türkiye gibi gelişmekte olan yarı sömürge ülke – ulusların aşılamayan bu açmazlarında “Prof. Dr. Çağatay Güler MD, PhD” gibi uluslararası nitelikte yurtsever uzmanlarını gereğince değerlendiremeyişi kilit etmenlerden biri değil midir?

Tersini savlayacak babayiğit – anayiğit (devr-i AKP’de anlamsız ama!) varsa beri gelsin..

Sevgi ve saygı ile. 11 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

ABD, NATO ve Türkiye

Erzincan Haberleri, Erzincan Haberleri, Erzincan Haber, Erzurum Haberleri,  Erzurum HaberTunçer KILINÇ
Em. ORGENERAL
ESKİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERİ

Cumhuriyet, 07 Temmuz 2021

ABD yönetimindeki NATO’nun varlığını koruyabilmesi için daima büyük hacimli bir tehdide ihtiyaç vardır. Tespit edilen tehditle başa çıkabilmesi için üye ülkelerin bir arada tutulması ve dayanışmanın sağlanması çok önemlidir. İtalya’da eğitim veren NATO Savunma Koleji’nin başlıca işlevi de üye ülkelerden seçilmiş sivil ve asker bürokratların tehdit konusunda motivasyonlarını sağlamak ve dayanışmaya yönelik propaganda yapmaktır.

Bu kolejde eğitim almış bir subay olarak bu değerlendirmeyi kurs sonunda, 1978’de verdiğim raporda belirtmiştim. O tarihte somut tehdit, Varşova Paktı’ydı.

DÜŞMANCA TAVIR

Varşova Paktı ve SSCB’nin dağılmasından sonra NATO’nun devam edebilmesi için kökten dinci terör, tehdit olarak tespit edildi. 1990’dan günümüze NATO bu tehditle oyalandı. ABD emperyalizmi, bu dönemde Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) Ortadoğu’daki enerji kaynaklarına el attı. Bu amaçla NATO güçlerini de kullandı. Sırasıyla

  • Afganistan, Libya, Irak ve Suriye parçalandı.

Günümüzde Çin ve Rusya, NATO’nun Haziran 2021’deki zirvesinde tehdit mevkiine oturtuldu. Oysa ABD’yle ekonomik rekabet dışında, bu ülkelerin ne Batı Avrupa ülkelerine ne ABD’ye karşı düşmanca bir eylemi söz konusudur.

  • Ana maksat, ABD savunma sanayisini güçlendirmek,
  • üye ülkelerden oluşan pazarı yeni ülkelerle genişletmektir.

ABD, her dönemde NATO birlikteliğini manivela olarak kullanarak üye devletleri, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda sömürmektedir.

Bir yandan silah ve teçhizat standardizasyonu ile pazarını korur bir yandan üye ülkelerin silahlı kuvvetlerini de kullanarak dünyadaki enerji kaynaklarına hâkim olmaya çalışır. Nitekim bir dönem hem Çin’in ihtiyaç duyduğu petrol yollarını tutmak hem İran’ı kontrol altında bulundurmak için NATO yapısıyla Afganistan’a girmiştir. Bu amaçla Uzakdoğu’da Çin’i, Karadeniz ve Kafkasya’da Rusya’yı çevrelemek suretiyle ve bu ülkelere karşı düşmanca davranışlarla dünya barışını tehlikeye atarak zorla hasım yaratmıştır. Şimdi de “tehdit var” diye, NATO’nun diğer üyelerini baskı altına almaya çalışmaktadır.

  • NATO ülkelerinin güvenliğini bahane ederek kendi çıkarlarını hayata geçirmenin zeminini hazırlamaktadır.

NATO’DA KALARAK BAĞIMSIZ OLAMAYIZ

  • Günümüzde NATO artık bir savunma örgütü değildir.

1990’dan beri, ABD’nin dünyayı hegemonyası altına alması için bir araçtır.

  • NATO ülkeleri arasında da asla dostluktan bahsedilemez.
  • Özellikle ABD, Türkiye’nin hiçbir zaman dostu olmamıştır.

Her zaman kendi çıkarını gözetmiştir. Ne var ki bizim aymaz liberallerimiz, aramızda bunca sorun varken yeniden beyaz sayfa açmak peşindedirler. 1980 darbesinden, FETÖ’nün darbe girişiminden, ABD Başkanı’nın geçen nisan ayında sözde soykırım iddialarını tanımasından,

  • önce Irak’ın sonra Suriye’nin kuzeyinde Kürt oluşumuna verdiği aktif destekten ders almamışlardır.

Düşmanla yeni bir beyaz sayfa, muharebedeki beyaz flamayla aynı anlamdadır

Bu şartlarda Türkiye yol ayrımındayken ABD’den destek almak isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afganistan bataklığında göreve talip olmuş, ülkemizi büyük riske atmıştır.

Bu girişim, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk devlet olan, tarihi dostluk bağlarımız bulunan Afganistan’ın ülkemize duyduğu sevgi ve saygıyı etkileyebilir.

Türkiye NATO’da daha fazla kalarak ABD vesayeti altında tam bağımsızlıktan bahsedemez

2023 seçimlerinde iktidara gelecek olan yönetim, bu hususları dikkate almak zorundadır. Muradımız, bir vesayetten kurtulup başka bir vesayet altına girmek değildir. Bu gerçekler karşısında ABD ve diğer NATO ülkeleriyle masaya oturmamız, açık yüreklilikle düşüncelerimizi belirtmemiz, NATO üyeliğimizin ancak bu çerçevede sürebileceğini anlatmamız gerekir. Sonuç alınmazsa coğrafyamızın bize bahşettiği jeostratejik özellikten yararlanarak ulusal çıkarlarımızı, onurumuzu, bağımsız olarak korumak, nihai hedefimiz olmalıdır.
=================================
Dostlar,

Sn. Em. Org. Kılınç gerçekte “çooook da kısa tutmuş!”

Ülkemizdeki gladyo – kontrgerilla operasyonları, iç çatışma çıkarma girişimleri, aydın cinayetleri, T.C. Devletinin aydınlatmaktan alıkonduğu cinayetler…

Bunları da yazmak, tarihe bir kez daha not düşmek gerek.

Yine de ABD – NATO kurgusunun iğren yüzünü sergilediği için Sn. Kılınç’a teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile. 09 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

Halk ozanı Hozatlı Ahmet Yurt Dede yaşamını yitirdi

Anadolu’nun Kayıp Şarkıları albümünde ‘Eşrefoğlu’ parçasını seslendiren Hozatlı Ahmet Yurt Dede yaşamını yitirdi

Tuncelili halk ozanlarından Hozatlı Ahmet Yurt Dede yaşamını yitirdi.
Hozatlı Ahmet Yurt Dede, Kalan Müzik’in geçen ay vefat eden kurucusu Hasan Saltık’ın da amcasıydı.

Hozatlı Ahmet Yurt Dede’nin eşi Fethiye Yurt 2 hafta önce yaşamını yitirmişti.

Sarı Saltık Ocağı Pirlerinden Ahmet Yurt Dede, bugün Hozat Cemevi’nden Hakka uğurlandı
(https://www.tum-haberler.com/haber/ahmet-yurt-dede-hakka-ugurlandi-18273, 09.07.2021)

Yaşa bağlı sağlık sorunları nedeniyle bir süredir sağaltım (tedavi) gören Ahmet Yurt Dede, dün gece saatlerinde yaşamını yitirdi. Bu gün Hozat Cemevinde düzenlenen cenaze töreniyle ilçedeki aile mezarlığına defnedildi. Cenazeye, Tunceli Valisi Mehmet Ali Özkan, kurum amirleri ve vatandaşlar katıldı.
***
KÜLTÜR BAKANLIĞI TAZİYE İLETİSİ YAYINLADI

Tuncelili Alevi Dedelerinden Hozatlı Ahmet Yurt, 87 yaşında vefat etti. Ahmet Dede için Kültür ve Turizm Bakanlığı taziye mesajı yayınladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın resmi sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda “Halk ozanlarımızdan Hozatlı Ahmet Yurt Dede’nin vefatını üzüntüyle öğrendik. Ailesine, yakınlarına ve tüm sevenlerine sabırlar diliyoruz” denildi.

Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener de başsağlığı iletisi yayınladılar.

HOZATLI AHMET YURT DEDE KİMDİR ?

1934 tarihinde Tunceli’nin Ovacık İlçesi’nin Güneykonak (Eski ismi Çakperi) köyünde doğdu.

Okuduğu deyişlerle Alevi inancını tüm dünyaya tanıtan bir kültür ataşesi olarak da bilinen Ahmet Yurt Dede uzun zamandır Hozat’da yaşıyordu.

ALEVİ OCAKLARINDAN SARI SALTIK OCAĞI MENSUBUYDU

Sevilen Halk Ozanı Ahmet Yurt, Sarı Saltık Ocağı mensubuydu. Anadolu’nun Kayıp Şarkıları albümünde “Eşrefoğlu” şarkısını seslendiren Hozatlı Ahmet Dede, geniş kitlelerce tanınmıştı. Yurt’un 600’ün üzerinde şiir ve deyişi bulunuyor.
(cumhuriyet.com.tr  ve basın 08 Temmuz 2021)
=========================================

Dostlar,

Can akrabamız Ahmet Yurt dedemizi de Hakka uğurladık..
Önceki ay Hasan Saltık‘ı..
Daha dün, Emre Saltık‘ı..
Kurşun mu döksek (!)…
***
Kişisel arşivimizden birkaç paylaşım…
14 Mayıs 2009, Ankara – Batıkent Cemevi, Cem’i yürütürken… yakaladığımız 3 kare..


İnsanın içini yakan deyişlerinden birkaçını izlemek için..

https://www.youtube.com/watch?v=u6-U7q7GDZA

https://www.youtube.com/watch?v=DXqog9hzHDM

https://www.youtube.com/watch?v=c7UAP2KCcnQ

https://www.youtube.com/watch?v=-6ta9njqF98

Sevgi ve saygı ile. 09 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

26. ölüm yıldönümünde Aziz Nesin’e saygı ile

Sayın bayanlar baylar merhaba…

Sayın olmayan bayanlar baylar sizlere de merhaba ..

Bindiği dalı kesenler Öksürüğe göre esenler
Çabuk kırılıp küsenler Kendi yağlarıyla kavrulanlar
El kapılarına savrulanlar, merhaba.

Merhaba bal börek
Merhaba zehir zemberek
Konuşurken mangalda kül bırakmayanlar
Halka talkın verip kendileri salkım yutanlar
Dönme dolaplar, çarkıfelekler Sayın dönek. Bay fırıldak ..
İlericiler, gericiler
Ben demiştimciler
Neme gerekirciler
Hepinize merhaba…..

Düşükler, kalkıklar, düşecekler
Düşecekleri yerlere tırmananlar, merhaba.
Aslanın ağzındaki ekmek
Kendinden başkasına yarayan emek
Zemzem’den kutsal alınteri
Göz nuru, gözümün nuru Caaanım efendim, merhaba…..

Merhaba ulan kör kadı…
Merhaba. Ey, düşüp takkesi keli görünen
Hak deyip halk cebinde eli görünen
Ali’nin başından Veli’nin başına Veli’nin başından Ali’nin başına geçirilen külah
Tek sigortamız : Maşallah Tek umudumuz : İyi olur inşallah ….
Merhaba. Ey sırça köşkte oturup da komşusuna taş atanlar
***
Merhaba.

Ey sırça köşkte oturup da komşusuna taş atanlar
Teker kırıldıktan sonra yol gösterenler
Vakitsiz öttü diye başı kesilen horoz
Suyu pisletti diye kurdun yediği kuzu
Uyan artık heey, Üsküdar’da sabah oldu …..
Merhaba.
Gözünün üstünde kaşın var dedirtmeyenler
Üstü bıyık altı sakal diye tükürtmeyenler
Mersin’e tersine gidenler
Ey, dokunulmayan zülfi yar ….
Merhaba.
Merhaba, verilip de tutulmayan sözler
Merhaba doymayan gözler
Merhaba dolmayan göbekler ….
İskemleler, işkembeler, merhaba.
Yurdumun ağaçsız toprakları
Topraksız ağaçları
İnsansız topraklarım
Topraksız insanlarım ….
Merhaba özgürlük yolunda yaralanıp yitenler
Merhaba bu yolda dökülüp bitenler
Merhaba söylenmemiş en güzel söz
Merhaba güzel yarınlar
Merhaba güzel yarınlar ……
İşte girdik alana
Selam verdik dört yana
Sözümüz anlayana
Merhaba….”

AZİZ NESİN
==============================

Not : Yazıyı yollayan değerli meslektaşımız Dr. Serdar KOÇ‘a çok teşekkür ediyoruz..
DR. A. Saltık, 06 Temmuz 2021

TELE1 Programımız – 4 Temmuz 2021

Dostlar,

4 Temmuz 2021 Pazar, sabah 11:00’de TELE1’de Sayın Namık Koçak’ın konuğu olacağız.. / OLDUK..

Konumuz aşağıdaki gibi :
İzlemek için tıklayınız: https://youtu.be/DHqGsUBRdis

3. aşı ALATURKALIĞI ve salgının eriştiği güncel durumu, VARYANTLAR..

3 Temmuz 2021 günü akşam HALK TV’de de benzer konuyu kapsamlı değerlendirdik Sn. Fatih Ertürk ile.. (36 dk.) O programında izlenmesini, web sitemizdeki dosyanın okunmasını dileriz :

HALK TV Programımız – 3 Temmuz 2021 – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Ulusumuzdan gelen çok sayıda soruyu yanıta kavuşturacağız..

https://ourworldindata.org/coronavirus/country/turkey, 03.07.2021

Aşağıdaki çizime göre Türkiye’nin, milyon nüfus başına doğrulanmış birikimli (yığışımlı, kümülatif) olgu-vaka-hasta sayısı bakımından Dünya 3. sü olduğunu dikkate sunuyoruz.

https://ourworldindata.org/coronavirus#coronavirus-country-profiles, 04.07.2021

TÜRKİYE AŞI TABLOSU,
04 Temmuz 2021, Pazar 00:03 (T.C. Sağlık Bakanlığı (saglik.gov.tr)
Yapılan toplam aşı sayısı 52.353.282
1. doz uygulanan kişi sayısı 35.789.528
2. doz uygulanan kişi sayısı 15.583.999 / 90 milyon; %17,3!

Dünyada 8. sıradayız.. (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 04.07.2021)

2. doz aşılananların tümü Kovit-19’a karşı bağışıklandı “VAR SAYILIR İSE” bu oran görüldüğü gibi %17.3 olup, kabaca her 6 kişiden 1’idir. Ki bu varsayım gerçekçi değildir, çünkü doğrudan

  • Sağlık Bakanlığı 3. doz aşıya ısrarla çağrı yaparak, apaçık biçimde 2 doz CoronaVac’ın yeter bağışıklık sağla(ya)madığını kabul ve itiraf etmektedir.
  • Hastalığı geçirerek erişilen doğal bağışıklık oranı bilinmemektedir.
  • Varyantlar tüm dünyada kol gezmektedir, ülkemizdeki durum belirsizdir /karanlıktır).
  • Türkiye ve dünya salgını henüz yenebilmiş değildir.
  • Günlük Turkuvaz tablo verileri güvenilir / gerçekçi değildir
  • 4. dalga riski vardır ve sonbahardan da önce yaşanabilir.
  • Korunma önlemleri kapsamlı olarak özenle sürdürülmelidir.

Ayrıca halen dünyanın hiçbir ülkesinde Kovit-19 aşıları ücretli yapılmamaktadır.
AKP’li CB Erdoğan‘ın aksi yönde ülke örneği ve fiyat vererek 2 kez yaptığı açıklama doğru değildir. Tümü ile popülisttir ve halk aldatılmıştır. Açık özür ve açıklama borcu oluşmuştur.

Halkı paralı aşıya hazırlama amaçlı ise, der – hal gündemden atılmalıdır.
Salgında paralı aşılama akıl, bilim, etik hukuk….. insanlık dışıdır, asla kabul edilemez!

Bilgi ve ilginize sunarız.
Youtube erişkesi (linki) : https://youtu.be/DHqGsUBRdis

Sevgi ve saygı ile. 04 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

HALK TV Programımız – 3 Temmuz 2021

Dostlar,

03 Temmuz 2021 akşamı saat 20:00’de, HALK TV‘de, başarılı programcı Sn. Fatih Ertürk‘ün konuğu olacağız yine.. Değerli Ertürk, bizi bu çok izlenen programında kendi deyimi ile “Demirbaş kadroya” aldı!

Güncelleme (03.07.2021, saat 22:05) : Program yapıldı ve 36 dakika sorunu irdeledik.

8,5 dakikalık kısa bir bölümü izlemek için lütfen tıklayınız..

(177) Prof. Ahmet Saltık: Sağlık Bakanlığı bir panik içerisinde! Ne yapacağını bilmeyerek adımlar atıyor. – YouTube

Sn. Ertürk’ün “TÜRKİYE NEREYE?” balıklı programı neredeyse 5 saatlik bir maraton her Cumartesi / Pazar akşamı ve izlenme (rating) rekorları kırıyor. Geçen hafta da öyle oldu.

Biz genellikle ilk yarım saat konuk oluyoruz. Bu bölüm de çok izleniyor. Doğallıkla Ulusumuzun bilimsel – nesnel – doğru – güncel, özetle NAMUSLU BİLGİYE gereksinimi var.. Bilim, bunlardan farklı bir nitelik taşıyabilir mi? Olağan koşullarda hayır!

Ancak, anlı – şanlı Küreselleşme çağında yaşamaktayız; gerçek yüzü ile YENİ EMPERYALİZM! Dolayısıyla bilgi de artık egemenlerin güdümünde.. 11 yıl önce ODTÜ’de bir bilimsel toplantıda bir sunumumuz olmuştu :

POST-MODERN BİLİM KARABASANI: NASIL BAŞETMELİ?

***
Günümüzde bu sorunsal (problematik) daha da katmerleşmiş durumda. Tipik, güncel örneklerden biri de Yeni Koronavirüs salgını ve aşılar.. Özellikle sorunun ülkemizdeki yönetimi (!) AKP tarafından zıvanadan çıkarıldı

  • Dünyada ilk ve tek ülke olarak 3. doz uygulamaya koyulduk!

Böylesine kapsamlı ve Halk Sağlığını doğrudan ilgilendiren bir politika kararı nasıl alındı? Gerekçeleri ve bilimsel kanıtları var mı, nerede ve ne zaman yayınlandı?
Bunları bilmiyoruz! Sağlık Bakanlığı her akşam, “çooook su götürür” turkuvaz (!) tablo yayınlamayı sürdürüyor. 2 Temmuz 2021 tablosu aşağıda.. Her gün hala 5 bin dolayında yeni “olgumuz” var, 50+ ölüm.  Elbette yakalanabilenler, açıklanması uygun bulunanlar…

İlk dalganın tepe yapığı 11 Nisan 2020 tablosu ise aşağıdaki gibiydi..

Karşılaştırmayı size bırakalım. 11 Nisan 2020 tepesinin ardından 1 Haziran 2020 açılım – saçılımı geldi ve bedelini 2. dalga olarak 2020/21 sonbahar – kışında ağır ödedik. Bu dalgayı tam sönümlendirmeden 1 Mart 2021 açılımı geldi ve fatura çok ağırlaştı 3. dalga ile.
**
İktidar, “resmen” açıkladığı 5.4 milyon insanımızın hastalığı geçirerek doğal bağışıklık sağlamış olmasına güveniyor olmalı. Bir de 50 milyonu bulan ilk doz aşılananların sayısı. Bunlar, diyelim ki +’lar. Ama eksiler de çok ciddi.. İlki, çok sayıda mutasyon geçiren KOVİT-19 hastalığı etmeni Yeni Koronavirüs’ün (SARS-COV2) varyantları. Sayıca çok çoğaldılar, küresel ölçekte büyük başağrısı durumundalar, bunlar “dün” yoktu, bu gün varlar ve düşçü beklentilerin tersine, olumsuz mutasyonlar ile. Bir de, Türkiye’nin kendine özgü, SUİ GENERİS bir siyasal iktidarı var :

  • Şahsım devleti / TEK ADAM REJİMİ!

“Reis” (sahi biz kabile miyiz??) durup dururken 3. aşısını olduğunu duyurdu övünçle ve partililerine de önerdi geçtiğimiz ay. Henüz Ulusumuzun çok az bir kesimi tek doz aşılanabilmiş iken! Şimdilerde ise Sağlık Bakanlığı bir çaba, bir çaba… yığınları 3. aşıya çağırmakta bir “telaş” ile! Bu “telaş” neyin telaşı acaba? Turist gelsin diye, Delta varyantı kaynayan ve yeni bir dalga yaşayan Rusya’ya sınır kapıları ardına dek açık.. İngiltere’ye göre hala “kırmızı” listedeyiz. Almanya, ABD, Fransa… gevşettikleri ulusal – uluslararası önlemleri yeniden sıkılaştırmakta. Fransa zorunlu aşıyı değerlendirmekte.. DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) alarmda.

Hastalığa karşı hala etkili bir sağaltım yok! Geliştirilebilmiş yerli aşı yok. Oysa Eylül 2020’de 1-2 ay içinde hazır olacağını söylemişti Sağlık Bakanı D. Koca!? Kaldı ki, halen Türkiye’de uygulanan 2 aşının Evre 3 raporları bile uluslararası saygın tıp dergilerinden yayınlanmadı!
***
Topu topu, 90 milyonda 5,4 milyon insan doğal bağışık;
– açıkladığınız resmi veri ile
– hala bu doğal bağışıklık sürüyor ise?
– yoksa gerçek sayı çoooooooook  daha yüksek de ona mı güveniliyor?? Bu da bilinmez!

Aşılama durumuna gelince                    :

Sağlık Bakanlığının yine resmi verisi ile, 03 Temmuz 2021 günü saat 16:17’de durum şöyle:

1. doz uygulanan kişi sayısı 35.713.381
2. doz uygulanan kişi sayısı 15.546.903
Yapılan toplam aşı sayısı 52.202.938

İlk doz aşıda korunma oranları %30 dolayında. 2. doz aşıdan 1-2 hafta sonra korunma oranları aşıya göre değişebiliyor. Bizde baskın olarak ilk 2 doz ölü (inaktif) aşı (SINOVAC – KORONAVAC) YAPILDI. Ne ölçüde koruyucu, belirsiz. Son zamanlarda m-RNA aşısı (BioNTech&Pfizer) da uygulanmaya başladı, sayıları bilmiyoruz.

Sonuç olarak toplum bağışıklığımız ne düzeyde??

Neden 3. doz aşıya gereksinim duyuldu, bilimsel kanıtı / kanıta dayalı açıklaması yok.
Bir başka aşıya neden geçtik, bilmiyoruz. 2 doz farklı aşıdan sonra 3. doz için süre neden kısaltıldı, bilmiyoruz. Hastalığı geçirenlere de kısaltılan ara ile aşı öngörülüyor, hikmeti; belirsiz..
***
Telefonlarımız ve iletişim kanallarımız susmuyor. İnsanlarımız ciddi bir aranış içinde, kaygılı..
90 milyon gibi dev nüfuslu bir ülke – halk nereye sürükleniyor? İnsanlar aşı randevularını iptal etmeye başladı.. Toplumda aşı karşıtlığı ve çekincesi yükselmeye başladı. Oysa 2. doz uygulanan kişi sayısı salt  15.546.90 ve hala Ülkemiz nüfusunun 1/6’sını çok az aşmış durumda. Dünyada hala 8. sıradayız, 7. sıradaki Fransa’dan epey geride kalarak.
***
İktidar, ülkemizi genelde nasıl yönetmekte ise, salgın yönetimi de kaçınılmaz biçimde aynı kıratta.

Neden dünyada 3. doz aşıya geçen İLK VE TEK ÜLKEYİZ??!

Şahsım devletinin alamet-i farikası mıdır? Dünya alem bizi kıskanmakta – kıskanacak mıdır?
Bu politikaların bilimsel gerekçeleri nelerdir? Neden Bilim Kurulu konuşmamakta – konuşturulmamaktadır? Neden en “basit” ama temel bilgiler toplumla paylaşılmamaktadır? Örneğin;

– Şu ya da bu aşı olanlarda tek doz ve 2. doz sonrası yeniden hastalanma oranı nedir?
– Şu ya da bu aşı olanlarda tek doz ve 2. doz sonrası hastalıktan ölüm oranı nedir?
– Şu ya da bu aşı olanlarda tek doz ve 2. doz sonrası hastalanma toplamın içinde ne oranda?
– Şu ya da bu aşı olanlarda tek doz ve 2. doz sonrası ölümler, tüm Kovit-19 ölümleri içinde ne orandadır?

Geçelim toplum tabanlı karmaşık sero-prevalans çalışmaları ile aşı – hastalık sonrası toplum bağışıklığı oranını ve düzeyini (gücünü) saptamayı e salgın yönetimini bu kanıtlara dayandırmayı; üstte saydığımız 4 basit orana (hıza) bile sahip değiliz.

* Veri tabanı demokrasi – hukuk – bilim – etik… dışı biçimde bilim insanlarına hala kapalı tutulurken, siyasal iktidar neyi – neleri perdeleme peşindedir?

Bu arada 5 şehir hastanesinin işletme ruhsatının (lisansının) yabancılara (Danimarka) devrinin anlamı ve amacı nedir? Türkiye bu hastaneleri işletmekten aciz midir? Türkiye 19 yıldır tek başına AKP iktidarınca yönetildiğine göre, eğer varsa böyle bir “işletme aczi” sorumlusu kimdir?

3. kez kabak çiçekleri gibi açıldık.. Aman turist gelsin de… piyasalar nefes alsın da.. Sonra da, yeni varyantları da dikkate alarak, sonbaharda hatta daha erken bir 4. dalgaya hazırlık mıdır bu 3. aşı alaturkalığı??

Tüm bunları konuşmaya çalışacağız bu akşam saat 20:00’de HALK TV‘de, Sn. Fatih Ertürk’ün “Türkiye Nereye??”  programında.. / KONUŞTUK…

Bilgi ve ilginize sunarız.. Sevgi ve saygı ile. 03 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik
=======================================

Not  : Bu akşam 2115 dolayında RUDAW TV’den arandık ve Aile Hekimlerine getirilen ifade açıklaması kısıtlamasını değerlendirmemiz istendi. RG: 30 Haziran 2021, sayı : 31527, 4198 s. Cumhurbaşkanlığı kararı ile yürürlüğe konan “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği

Aile hekimlerinin sosyal medya paylaşımı yapması, demeç vermesi yasaklanıyor

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ ne göre sosyal medya paylaşımı yapan hekime 50 ceza puanı kesilecek, basına 3 kez izinsiz konuşan işsiz kalacak! Yeni aile hekimliği sözleşmesinde, doktorların izinsiz basına demeç verme ve sosyal medya aracılığıyla bilgi paylaşımları, ihtar ve sözleşmenin feshine dek gidecek cezalandırma doğurabilecek. Hekimler sussun, halk gerçekleri bilmesin dayatması bu. Aile hekimleri hakları için eylemlerini ve basına demeç vermeyi sürdürecekler. Tüm hukuksal yollara başvuracaklar doğallıkla.

Aile hekimlerinin başında Demokles’in kılıcı gibi duran bir yönetmelik getirildi. Aile hekimleri Kovit-19 salgınında aile sağlığı merkezindeki aksaklıkları, sorunları dile getirince, aşı sorunlarını açıklayınca, Bakanlığı eleştirince.. bir yönetmelikle sesleri kısılmak istendi.. Bunları dile getiren aile hekimleri sözleşmesinin feshi ve işini yitirme tehdidi ile yüz yüze. Yönetmeliğe karşı Danıştay’da dava açılmalı. İfade özgürlüğü Anayasal bir haktır (m. 25 ve 26). Aile hekimi meslektaşlarımız haklı olarak çok tepkili. Yayımlanan ücret yönetmeliği değil, baskı, ceza ve ücret ödememe yönetmeliği adeta. İş güvencesini ortadan kaldırıyor.

Bir Firavun ülkesi gibi..

Çok yazık. Salgını yönetemeyen iktidar, halkın gerçekleri öğrenmesini de istemiyor!
Dileriz bu hukuk dışı yönetmelik geri alınır ya da Danıştay’da iptal edilir.
***

Uluslararası Tahkim ve Bazı Gerçekler

Prof. Dr. Rona AYBAY
Cumhuriyet, 29 Haziran 2021

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır.) 

1999 yılı ortalarıydı, bazı “ekonomik-siyasal” çevrelerin isteklerini dile getiren gazete yazarları bir “keşifte” (!) bulundular: Türkiye’ye yabancı sermayenin gelmesinin, çok gereksinim duyulan bazı (AS: kimi) büyük yatırımların yapılmasının önünde büyük bir engel vardı. Anayasa, bu tür sözleşmelerden doğan çekişmelerin uluslararası tahkim yoluna başvurulmasına elverişli değildi.

Çünkü anayasaya göre imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinin, Danıştay’ca incelenmesi gerekiyordu (m. 155). Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın içtihatları, Cumhuriyetimizin ilk Anayasası olan 1924 Anayasası’ndan gelen bu hüküm karşısında, uluslararası tahkim yolunu kabul etmesine yani Türkiye’nin çıkarlarıyla ilgili davaların Türk yargısı önünde değil de yurtdışı yerlerde, gözden uzak biçimde “çözümlere” bağlanmasına elverişli değildi.

Basında ise uluslararası tahkimin lehinde adeta bir kampanya başlatılmıştı. Bu kampanyaya katılmayan belki de tek gazete Cumhuriyet’ti. Özellikle “Ankara Bürosu” ve Işık Kansu, “tahkim”le ilgili sakıncalar konusunda kamuyu bilgilendirmek görevini yerine getirdi.

Cumhuriyet, Mümtaz Soysal ve Türkel Minibaş gibi ne yazık ki yitirdiğimiz değerlerin ve aralarında benim de olduğum Yıldırım Uler, Yekta G. Özden gibi hukukçuların görüşlerine geniş yer verdi. Ama bütün bunlar uluslararası tahkimi savunan çevreler ve onların sözcüleri ve uygulayıcıları üzerinde etkili olamamış ve sonunda hızlı bir biçimde yapılan anayasa değişikliğiyle anayasaya şu hüküm girmişti (m. 125/I) :

  • “Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli ya da milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.”

Aynı değişiklikle, Danıştay’ın bu tür sözleşmeleri incelemesi yerine “düşüncesini bildirmesi” ve bunu da en geç iki ay içinde bitirmesi koşulu da getirilmişti.

TAHKİM NEDİR?

Tahkim, bir hukuksal çekişmenin, mahkeme yerine “özel” bir yöntemle çalışan “tahkim kurulları” aracılığıyla çözüme bağlanması yöntemidir. Ancak tahkimin, her türlü hukuk sorunu için başvurulacak bir yol olmadığı da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin ceza hukuku alanında tahkim söz konusu olamaz, boşanma davaları tahkimle çözüme bağlanamaz vb. Tahkimin geçerli olduğu başlıca alan, ticaret yaşamıdır. Bu alanda tahkimin yeğlenmesinin önde gelen nedenlerinden biri, çekişmenin tarafı olan şirketlerin ya da iş insanlarının “ticari sır”’ saydıkları hususları “aleni” (AS: açık) olarak mahkeme önünde tartışmaya istekli olmamalarıdır.

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır.” (Anayasa m. 141/1; AİHS m. 6/1) Ancak genel ahlakın ya da kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, duruşmalar kapalı yapılabilir. Oysa tahkim herhalde ve kesinlikle “kapalı kapılar arkasında” işleyen bir yöntemdir; tarafların birbirlerine karşı ileri sürdükleri savların, yaptıkları savunmaların, verdikleri ya da aldıkları ödünlerin ne olduğunu kamunun öğrenmesine olanak yoktur.

Özel kişiler ve ticaret şirketleri bakımından, mahkeme yerine tahkimin yeğlenmesi için haklı sayılabilecek bir neden olan bu “gizlilik”, kamu hizmetlerinin görülmesiyle ilgili çekişmeler bakımından kabul edilebilir mi? Kamu hizmetinin görülmesiyle ilgili olarak ortaya çıkan çekişmelerde yargılamanın, tahkime bırakılıp “kamudan gizli” tutulması, affedilmez (AS: bağışlanmaz) bir çelişkidir. Mahkemelerde duruşmaların kamuya açık (aleni) oluşu, hem davanın tarafları açısından bir güvencedir hem de halkın doğrudan doğruya ya da basın-yayın organları aracılığıyla bilgilendirilmesi bakımından çok önemlidir.

Anayasa, idarenin her türlü işlemine karşı yargı yolunun açık olduğunu belirtiyor (m. 125). Yine Anayasaya göre herkes yargı mercileri önünde iddia ve savunma hakkına sahiptir (m. 36). Bu hak, “üçüncü kişi (müdahil – katılan) olarak” (İYUK m. 31) bir davaya katılma hakkını da kapsar.

Kamu hizmetiyle ilgili bir çekişmenin, mahkemede değil de tahkim yoluyla çözüme bağlanması, bu hak açısından da kabul edilemez. Çünkü kamu hizmetinin görülmesiyle ilgili çekişmenin sonuçlarından öncelikle etkilenecek kişilerin (yurttaş, hemşeri) ve sivil toplum örgütlerinin, Avrupa’nın ya da Amerika’nın bilmem hangi kentinde kapalı kapılar arkasında yürütülen tahkimle ilgili bilgilere ulaşması olanaksızdır. Bilgileri olduğunu varsaysak bile tahkime “üçüncü kişi (müdahil – katılan) olarak” katılmaları hiçbir biçimde, söz konusu olamaz, tahkimin niteliği buna elvermez.

SONUÇ

  • Kamuyu ilgilendiren konularda, yargılamanın kamuya açık olarak yapılması gerekir.
  • Kamu hizmetinin görülmesiyle ilgili çekişmelerin “uluslararası tahkim” denilen yolla, kamuya kapalı bir yöntemle çözüme bağlanması, öteki sakıncalarının yanı sıra bu bakımdan da kesinlikle uygun değildir.

Öte yandan, uluslararası tahkimi öngören bir anlaşmanın, istenci (iradeyi) sakatlayan nedenlerle bozulmasına da olanak vardır. Uluslararası hukuk, bu konuda borçlar hukukunun geleneksel nedenleri olan aldatma (hile), yanılma (hata) gibi kavramlara ek olarak temsilcilerin “ayartılmasına”, yoldan çıkarılmasına da (corruption) yer vermiştir. Bu tür kusurları olan bir sözleşmeyi bağıtlamış olan kişilerin, duruma göre özel hukuk ve ceza hukuku açısından sorumlukları da söz konusu olabilir.
=============================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Rona Aybay ustamızı kutluyoruz bu “anlayana” damgalı yetkin – özlü yazısı nedeniyle.

Bu gece 02:56’da web sitemizde yayınladığımız, değerli dostumuz Suay Karaman’ın kaleme aldığı “SÖKE SÖKE” başlıklı yazının da okunmasını dileriz (SÖKE SÖKE – Prof. Dr. Ahmet SALTIK). Bu son yazıda bir yerde ayraç içinde, aşağıdaki tümceyi yazmadan duramamıştık.

  • AKP Gn. Bşk. RT Erdoğan kimin sözcüsü? Türkiye’nin mi uluslararası sermayenin mi??!

AKP Gn. Bşk. R.T. Erdoğan, Türk TELEKOM’un yutulduğu devasa peşkeşte 6,5 milyar Dolar soyulduğumuz özelleştirmede Başbakan idi; neden günümüze dek Uluslararası Tahkime giderek ülkemizin yaşamsal haklarını koruma çabası içinde olmamış ama bu soygunun temel aktörü – ortağı dönemin Lübnan başbakanı Hariri’yi resmi törenle kaçak sarayda ağırlamıştır, neden?!

Ayrıca, Kovit-19 salgını ortasında ülkemiz kavrulurken, Sağlık Bakanı Koca’nın deyişiyle Çin SINOVAC firması, kamuoyundan ısrarla kaçırılan – saklanan, tecimsel (ticari) sır gerekçesiyle perdelenen sözleşme gereklerini yerine getirmemiş ve yeterli aşıyı ülkemize yollamamıştır!? Çaresizlik içinde kıvranılacağına neden o dönemde Uluslararası Tahkime giderek insanımızın yaşam hakkını korumak akla gelmemiş, gelememiştir? İktidarın hangi saklı zaafları yüzünden?

  • AKP iktidarı gerçekten yerli ve milli midir yoksa tam tersi misyonla işbaşında mıdır?

Yapıp ettikleri ortadadır, tarih – güncel gelişmeler peçeyi her geçen gün kaldırmaktadır.

Son sözü Türk halkı söyleyecek ve ilgililer yargı önünde mutlaka tarihe hesap vereceklerdir.
***
Sayın Prof. Dr. Rona Aybay hocamızın sözünün üstüne söz söylemek haddimiz değil ama, bu makale için bizden erken davrandı, varolsun. Şunu vurgulayalım ki;

  • Uluslararası tahkimin arkasına saklanarak biçimsel hukuk bakımından ön almaya yeltenmek şaibelileri ve eylemlerini aklamaya yetmeyecektir, çünkü gayrı-meşru kaygan zemindedirler!

Sevgi ve saygı ile. 29 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Em.)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

HALK TV Programımız – 26 Haziran 2021

Dostlar,

Bu gün, 26 Haziran 2021 Cumartesi,
akşam saat 20:00’de, HALK TV’de olacağız.

Sn. Fatih ERTÜRK‘ün çok başarılı programına haftalardır ardışık konuk oluyoruz.
Kendilerine ve HALK TV yönetimine, Ulusumuzun “doğru – yeterli – güncel” bilgiye erişme hakkına dönük yoğun çabaları için teşekkür ederiz, bize de ekran vermelerinin yanı sıra.


Konumuz,

“SALGIN GERÇEKTEN BİTTİ Mİ??”

olacak. Ülkemizdeki ve dünyadaki veriler ne yazık ki bu soruya “evet” dememize elvermiyor. Sağlık Bakanlığı’nın 25 Haziran 2021 “resmi” verileri, ünlü “turkuvaz tablo” da aşağıda.

Artık çok iyi biliniyor ki; bu tablo, birçok nedenle ve en diplomatik deyimle “çooooooook iyimser”. 28 Şubat 2021’de 2. acılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021 günü öncesinde “resmi” tablo aşağıdaki gibiydi :

Salgının ilk tepe yaptığı gündeki veriler ise şöyleydi :


Son veriler, 3 dev dalgayı yaşadığımız günlerin öncesinden “biraz” iyi.
1. dalgayı yaşadığımız 11 Nisan 2020 gününe benzer.
***
Aşılamada geldiğimiz yer (26.6.21, saat 15:07) :

Yapılan Toplam Aşı Sayısı : 46.705.855… 
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 31.904.210
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 14.801.645

2. dozu da alanlar, 90 milyonu bulan eylemli (de facto) nüfusumuzun 1/6’sı.
Ülkemizdeki her 6 kişiden yalnızca 1’i aşı bağışıklığına erişmiş sayılabilir.
Tersinden söylemek gerekirse, her 6 kişiden 5’i, ülkemizde hala aşı ile bağışık değildir. Aşılananlarda ve hastalığı geçirenlerde zaman geçtikçe bağışıklık sönümlenmektedir.

                             https://ourworldindata.org/covid-vaccinations 26.6.21

14 Ocak 2021’de başlatılan aşı çalışmasında Türkiye, 164 günün sonunda yapılan toplam aşılama sayısı 46.705.855 olup, günlük ortalama 284.792’dir. Dünya ortalaması günlük 41 milyon dozun üstündedir ve Türkiye buna göre, 41.2 m X % 1,15 (dünya nüfusundaki payımız) =  474 bin / doz / gün aşı yapabilirse Dünya ortalamasını yakalayabilecektir, ancak hala çok geridedir. Üstteki grafikte dünyada 8. sırada olduğumuz görülmekte ama hemen üstümüzdeki Fransa’da %51 oranını görüyoruz (Türkiye’de %37.8). Fark birden açılmaktadır ve Kanada, İsrail ve İngiltere’de %60’ı aşmış bulunmaktadır. Aşılamaya epey geç başlayabilmemiz ve sonrasında aşı dışalımı güçlükleri, kapatılması olanaksız bir fark doğurmuştur. Kuşkusuz bu gecikmelerin bedeli bildiğimiz “lanetli 3’lü“dür :

1. Daha çok hasta
2. Daha çok ölüm 
3. Daha çok ekonomik bedel..

  • Türkiye, deneyimlediği 3 dalgadan gerekli dersleri çıkarmak zorundadır!
    (Dalgaların altında kalan alana dikkat edilmelidir…)

    4. dalga, eldeki verilere göre, sonbaharı beklemek zorunda değildir! Boyutlarını kestirmek de hiç kolay değildir. Elde hala etkili bir sağaltım yoktur ve yeni varyantlar aşılardan kaçabilmektedir!
    Bizden çok daha yüksek oranda ve daha erken aşı yapmış olan İngiltere, İsrail, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, gevşetilen önlemler geri çağrılmıştır, çağrılmaktadır.Salgınlar dalgalarla giderler. Dalga dinamiğini bütünüyle çözmek neredeyse olanaksızdır.
    Karmaşık biyo-matematik modeller, ileri Epidemiyolojik yordamlar ve bilgisayar benzeşimleri (simülasyonlar) uygulamak gerekir. Ülkemizde bu sonkinin yapıldığına ilişkin Sağlık Bakanlığından günümüze dek hiçbir açıklama gelmemiştir. Dolayısıyla politik seçimlerin sayısal karar verme tekniklerine (quantitative decision making techniques – procedures; QDMT-P) dayanması kaçınılmazdır.

    Hiç kimsenin gelişigüzel hatta görgül (ampirik) kestirim (atma!) yapma hak ve yetkisi yoktur.
    Yapılacak olan, bilimsel “estimation, prediction, forecasting” dir; işte o denli! (QDMT-P)
    ***

Son haftada, milyon nüfusta doğrulanmış yeni kovit-19 olgu sayısı bakımından Türkiye’nin İngiltere’nin ardından dünyada 2. sırada olduğuna dikkat çekmek isteriz.

https://ourworldindata.org/covid-cases, 26.6.21

Dünya nüfusunun %22.6’sı en azından tek doz aşı almış durumdadır. Uygulanan toplam doz 2,8 milyara erişmiştir. Türkiye, 7.8 milyarlık dünya nüfusu içinde %1,15’lik payı ile zaten 2.8 milyar x 1.15 = 32.2 milyon doz aşı yapmış olmalıdır ki Dünya ortalamasından kopmasın.

Alarm verici olan, az gelirli (yoksul!) ülkelerde en azından 1 doz aşıya erişebilenlerin oranı yalnızca ve yalnızca %0.9’dur! (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 26.6.21)

Dolayısıyla salgın uzamakta, KÜRESELLEŞTİRİLEN ZAVALLI DÜNYAMIZ (!!??) yepyeni (!) ve giderek daha da yetkinleşen (!!) mutasyon ürünü mutant – varyant tiplerden başını alamamaktadır! Dünkü sömürgeler, tıpkı (adeta) intikam alırcasına, ağababaları İngiltere’yi sanki özellikle vurmaktadır!

G. Afrika, çooook hazin ve çoook uzun onyıllar İngiltere sömürgesi idi (Pretoria rejimi), patronuna G. Afrika varyantını armağan etti (!).

Hindistan altkıtası, 300 yılı aşkın kadim sömürgesi idi yine “Birleşik Krallık” ın.. Şimdilerde Delta ve Delta+ “gıcır gıcır” (!) varyantlarla İngiltere’nin başını çoooook fena ağrıtmakta..

Alaysılama (ironi) bir yana, görülen o ki, Küresel patronlar “ya hep – ya hiç” formülüne yanaşacaklardır. Üstelik kuzey yarımkürede mevsim yazdır ve 1-2 milyar dünyalı başka ülkelere turist olacaktır. Türkiye’de bu arada, her tür riski göze alarak kapılarını dış turizme ardına dek açmıştır.

Birkaç on milyon turist.. Türkiye için..
Birkaç yüzmilyon turist.. dünya için..
Veeee, kovit-19’un kümelendiği (öbeklendiği, konsantre olduğu) yoksul ülkelerden tüm dünyaya yeni mutasyonlarla dalga dalga yeni yayılımlar.. Bedeli kim ödeyecek? Gene Yoksullar!

  • Unutulmasın : Uzayan salgın = yeni mutasyon(lar)!

Üstelik düşlerimiz (hayallerimiz) boşa çıkmış ve yeni korona virüs (şimdilik hala SARS-COV2!) özlenen yönde mutasyonla özüne kıymayıp (intihar etmeyip) dünyamızdan çekip gitmemiştir. Yerleşe de bilir! Ardıl yepyeni salgınlara da “KüreselleşTİRilen = POST-MODERN SÖMÜRGE KILINAN dünyamız, büyük ölçüde savunmasızdır.

Ulaşılan aşılama düzeyinin yeni salgın dalgalarını engelleyemediği görülmektedir.

Küresel toplum usunu başına devşirmeli, salgın BM – DSÖ öncülüğünde bir küresel seferberlikle masaya konmalıdır : Eşgüdüm – İşbirliği – Dayanışma…

Örn. 24 Ekim 2020’de uluslararası çağrı yapmıştık;

  • 14 günlük eşzamanlı küresel kapanma!

Hala geç ve yersiz değil; küresel egemenler kapitale tapma hastalığından 2-4 hafta sıyrılabilse!

Solidarity, Co-ordination, Co-operation!

Uluslararası bir savsöz (slogan) deneyelim mi ?

SO-CO-CO,  SO-CO-CO,  SO-CO-CO,  SO…

Başka yolu yok; gemisini kurtaran kaptan falan değil; çünkü gerçekte kurtulan gemi (ülke!) de yok, kaptan da sanal! Uyan artık eyyyyy İnsanlık!

21. yy’ın şafağında bu bir evrensel – tarihsel ve de
çok ciddi bir SAĞKALIM sınavıdır eyy İnsanoğlu! 


Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Not : Bu hafta da bizim ilk konuşmacı olarak katıldığımız (20:00 – 20 : 30) HALK TV programı, Türkiye ölçeğinde derecelendirmede 1. oldu. İzleyicilere teşekkür ederiz..

102 Yıl Sonra Amasya Genelgesi

102 Yıl Sonra Amasya Genelgesi

Mustafa Kemal Paşa Samsun’da bir aya yakın kaldı. 12 Haziran’da Havza yoluyla Amasya’ya geçti. Orada eski Bahriye Nazırı Rauf Bey, 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ve 3. Kolordu Kumandanı Refet Bey ile buluşup toplantılar yaptı. Görüşmeler sonunda, Mustafa Kemal Paşa’nın önceden hazırladığı ilkeleri kapsayan bir metin üzerinde anlaşma sağlandı.
12. Kolordu Kumandanı Mersinli Cemal ve 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşaların da görüşleri alındıktan sonra kimi düzeltmelere uğrayan metin, 21/22 Haziran gecesindeki
son toplantıda kesin biçimini aldı. Bu “Amasya Kararları” ertesi gün, yani 22 Haziran 1919’da asker ve sivil ilgililere telgrafla bildirildi. Amasya Tamimi olarak tanınan altı maddelik metnin 1. maddesi şöyledir:

Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir. Hükûmeti merkeziyetimiz
İtilâf Devletlerinin tesir ve murakabesi altında mahsur bulunduğundan deruhde ettiği mes’uliyetin icabatını ifa edememektedir. Bu hal milletimizi madum (yok) tanıttırıyor. Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır. Milletin halü vaz’ını
derpiş etmek (göz önüne almak) ve sadayı hukukunu cihana işittirmek için her türlü tesir
ve murakabeden azade bir heyeti milliyenin vücudu elzemdir.

Anadolu’nun bil-vücuh en emin mahalli olan Sivas’ta millî bir kongrenin serian in’ikadı takarrür etmiştir. Bunun için tekmil vilâyatı osmaniyenin her livasından ve fırka ihtilâfatı nazarı dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin itimadına mazhar üç kadar zatın
sürati mümkine ile yetişmek üzere hemen yola çıkarılması icap etmektedir.”
(Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, C. III, Vesikalar, İstanbul 1934, s. 47)

Amasya Kararları‘na genelde bakılınca, bunların Türk Millî Mücadelesi’nin ana programını oluşturduğu, Mustafa Kemal Paşa’nın siyasal dehası ve yüksek askeri yeteneği sayesinde
adım adım gerçekleştirildiği gözlenir.

Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan sonra, Rauf Bey ile birlikte, Sivas ve Erzincan üzerinden Erzurum’a gitti. İngilizlerin baskısı sonucunda 8 Temmuz 1919 gecesi askerlikten ayrılmak zorunda kalan Kemal Paşa, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan Doğu vilâyetleri temsilcilerinin kongresine sivil olarak “Sine-i millette bir ferd-i mücahit” olarak katıldı ve kongreye başkan oldu. Onun ustaca yönetimi sayesinde, Erzurum Kongresi’nin
7 Ağustos 1919’da yayınlanan bildirisi, Amasya Kararlarına uygun olarak hazırlandı.

On maddelik Bildirgede Millî Mücadele’nin hedeflerini daha ayrıntılı olarak belirliyor ve
bu hedeflere varmak için yapılacak işleri belirliyordu. 2. maddede “Osmanlı vatanının tamamiyeti ve istiklali millimizin temini ve makamı saltanat ve hilafetin masuniyeti için
Kuvây-ı Milliye’yi âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esastır” hükmü açıklanıyordu.
4. maddede, merkezi hükümetin yabancı bir devletin baskısı altında kalması halinde
“Hukuku milliyeyi kâfil tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur” ibaresi bulunuyordu.
6. maddede “30 Teşrinievvel sene 1334 (AS: 30 Ekim 1918, Mondros Silah Bırakışması) tarihindeki hududumuz dahilinde kalan… ezici çoğunluğu İslamlar teşkil eden… ve yekdiğerinden gayrikabili infikâk (ayrılamaz) özkardeş olan din ve ırkdaşlarımızla meskûn memâlikimiz” cümlesi, vatan sınırlarını Mondros Mütarekesi imzalandığı gün ordularımızın hakimiyeti altında bulunan toprakları çeviren hatla çiziyordu. 8. maddede “Milletin içinde bulunduğu hâli zücret ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat tevessülüne hacet kalmadan hükümeti merkeziyetimizin Meclisi Milli’yi hemen ve bilâ ifâtei zaman (zaman kaybetmeden) toplaması” isteniyordu. (Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul, 1960, s. 106-107)

Kaynak : http://www.tarihtarih.com/?pnum=8&pt=Cumhuriyet+D%C3%B6nemi
*****
Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere,
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın bu kritik dönemecinde emeği geçen tüm vatanseverlere şükranla..

Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir.
Milletin istiklâlini gene milletin azmü kararı kurtaracaktır.

Sevgi ve saygı ile. 22 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

ANAYURT GAZETESİ SÖYLEŞİMİZ – 22 Haziran 2021

Dostlar,

Bu gün, ANAYURT Gazetesinde bir söyleşimiz yayınlandı. Sayın Uğur Duyan‘ın sorularını yanıtladık :
https://anayurtgazetesi.com/haber/Saltik-4-dalga-riski-halen-apacik-surmekte/735637

SORU 1       :  Türkiye’de aşılamada gelinen son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Aşılama süreçlerinde stoksuz olarak yalnızca 1. dozun uygulanması ve 2. doz için yurt dışından gelecek olan aşıların beklenmesi salgın yönetimi açısından riskler taşımakta mıdır?

Dr. Ahmet SALTIK :

Son verilerle aşılama durumu şöyle
: Yapılan toplam aşı sayısı 41.588.607, 1. Doz uygulanan kişi sayısı 27.193.172 ve 2. Doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 (21.6.2021, saat 02:53). Türkiye aşı üreten ülkelerden biri ne yazık ki olamadı. Büyük ATATÜRK döneminde 1928’de açılan Dr. Refik Saydam Ulusal Hıfzıssıhha Enstitüsü AKP tarafından 2011’de kapatılmamış olsaydı, KOVİT-19’a karşı aşı geliştirme olanağımız olabilirdi. Küreselleşme çağında işbirliği – uzmanlaşma gerekçesiyle, “en uygun yerden en uygun fiyata aşı sağlarım” savının ne denli yanlış olduğu kanıtlanmış ve ülkemiz AŞI gibi stratejik bir koruyucu tıp aracından, salgının ortasında neredeyse yoksun bırakılmıştır. Bu çok ağır ve bağışlanmaz aymazlığın faturası ülkemize çok ağır olmuştur. Milyonlarca insan önlenebilecek iken bu hastalığa yakalanmış, onbinlerce masum insan ise kurban verilmiştir. Sorumluları mutlaka siyasal hukuksal bedelini ödemelidir. Başka salgınların da KAÇINILMAZ olarak yaşanabileceği somut riski (olasılığı değil!) karşısında, daha çok oyalanıp – inatlaşıp – gecikmeden Dr. Refik Saydam Ulusal Hıfzıssıhha Enstitüsü yeniden, yasa ile, özerk bir bilim kurumu olarak açılmalıdır. Ulusal kaynaklar betona, verimsiz harcamalara ve yolsuzluklara değil, bilime – ulusal ekonomiye – eğitime – sağlığa – iş yaratmaya – yoksulluğu yenmeye … yönlendirilmelidir.

Türkiye’nin eylemli nüfusu 90 milyondur. 2. doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 olup, toplam nüfusun %16’sına karşılıktır. Tersinden söylemek gerekirse, halkın %84’ü henüz 2 doz aşı olamadı. 14 Ocak 2021’de başlatılan aşılamanın 158. gününde erişilen ortalama 263 bin / doz / gündür ve son derece yetersizdir. Üstelik toplumun aşılanmaya istekli kesimleri aşılanmaktadır şimdilik. Deneyimlere göre zamanla bu istem azalabileceği gibi, değişik nedenlerle çekince yaşayan ya da aşıyı reddeden kesimlere özellikle ulaşmak gerekecektir. Bu dönemlerde aşılama hızı düşebilecektir. Oysa hızla %80’leri aşan oranlara erişim zorunludur salgını denetlemek, giderek sönümlendirebilmek için.

Türkiye, TAM BAĞIMLI olarak, çok sınırlı tutarda, çok zorlanarak ve gecikerek sağlayabildiği 2 ayrı aşıyı (Çin Sinovac üretimi CORONAVAC ve BioNTech&Pfizer) stoklamadan, başka deyimle 2’ye bölmeden yaygın aşılama yolunu seçmiştir. Tek doz aşılamada erişilebilen bağışık yanıt %30’larda kalmaktadır. 2-4 hafta ara ile 2. dozun 2 hafta ardından o aşıdan beklenen en yüksek kuramsal bağışık yanıta ulaşılabilmektedir. Aşı etkinliği %70-95 arasında değişmektedir. Dolayısıyla Aşılama, Bağışıklama ile kesinlikle eşdeğer değildir. CORONAVAC için Türkiye’de yürütülen Evre 3 çalışmasında koruyuculuk %83 olarak açıklanmıştır. BioNTech&Pfizer için ise %90’ın biraz üzerinde oran verilmiştir. Dolayısıyla, 2 doz aşılanma oranı %16 gerçekte bağışıklanma oranı değildir. Öte yandan, etik nedenlerle, aşıları bekleterek aynı insanlara 2. dozu ayırmak kabul edilemez.

Ayrıca, “görece” rahatlayan üretim – dağıtım, akla, ülkemize ve gelişmekte olan ülkelere yollanan aşıların varyant tiplere karşı etkinliğini getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uyarılarına göre, aşıları, mutant tipler karşısında, etkililiklerini korumak üzere güncellemek gerekebilecektir.

  • Aşı tekelleri, mutasyonlar yüzünden etkililiği azalan aşıları gelişmekte olan ülkelere pazarlarken, kendileri için “güncelledikleri” aşıları mı uygulayacaktır, uygulamaktadır?
  • Bu kritik bir sorunsaldır ve BM – DSÖ öncülüğünde yansız bilimsel kurumlarca açıklığa kavuşturulmalıdır.
  • Türkiye ise, dışalım sırasında ilgili firmalardan bu bağlamda, açık bildirim – yüklenim bildirimleri istemelidir.
  • Etkililikleri %50’lerin de altına düşmüş olabilecek aşılar yüksek beklentilerle halka uygulanamaz, insanlığa karşı suçtur.
  • Ne var ki, emperyalizmin ve çokuluslu şirketlerinin elleri çok kirlidir ve sicilleri sabıkalıdır.

SORU 2       : Türkiye’de toplumsal bağışıklığın kazanılması için uygulanan aşılama stratejisi yeterli midir? Bu bağlamada olgu (vaka) ve ölüm sayılarının halen yüksek düzeylerde olması ve yurt dışından turist çekme arayışları toplumsal bağışıklık için bir risk etkeni midir?

Dr. Ahmet SALTIK :

Mutasyon ürünü varyant tiplerin sayıca çok artması, dünyada yaygınlaşması ve yeni varyantların daha bulaştırıcı – daha ağır gidici bulaşa yol açması gerçeği karşısında yapılması gereken, aşılamayı hızla ve yaygın olarak ülke – küre genelinde tamamlamaktır. Türkiye verilerini ilk soruda sunduk. Güncel verilerle dünya nüfusunun %21,5’i tek doz aşıya erişebilmiştir. Toplam aşılanan sayısı 2.6 milyar ile küresel nüfusun 2.6/7.8 = 33.3’ü ya da 1/3’üdür. Bu oran Türkiye’de %30.2’dir. Her gün 36.1 milyon insan aşılanmaktadır Dünyada. Türkiye dünya nüfusunun %1,15’ine sahiptir ve her gün ortalama 417 bin doz aşılama yaparsa dünya ortalamasına erişebilecektir. Ancak 263 bin doz ile geridedir. Vurgulamak gerekir ki, tek doz aşı alabilen nüfus oranı, gelişmekte olan ülkelerde yalnızca %0.8’dir ve bu, küreselleşme çağında uluslararası toplumun utancıdır, dayanışma yoktur!

Türkiye’de Toplum Bağışıklığının ne düzeye ulaştığını kestirmek güçtür. 2. Doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 ile nüfusun %16’sıdır ve 2 ayrı aşıya dayalıdır. Sinovac aşısı öbüründen daha çok yapılmış olmakla birlikte, eş oranda uygulandığı varsayımı ile %83 ve % 93 dolayında koruyculuğun ortalaması %88 alınırsa, 2 doz aşılanan 14.395.435 kişinin gerçekte %88’i bağışık sayılabilir, bu da %16 x % 88 = %14 demektir. Aşılamaların üzerinden 6-9 ayı aşkın zaman geçmediğinden, sönümlenme dikkate alınmamaktadır. Öte yandan Türkiye’de hangi varyantların dolaşmakta olduğu da bilinmemektedir ve aşılamanın bunlara etkili olacağı varsayılmaktadır.

Ek olarak, resmi verilerle (20.6.2021, turkuvaz tablo) 5.370.299 insanımız hastalığa yakalanmıştır 11 Mart 2020’den bu yana. Bu insanların 6 aydan daha geride (20 Aralık 2020 öncesi) hastalananların (2.024.601) doğal bağışıklık düzeyinin yetersizleştiği kabul edilebilir. Bu takdirde, doğal bağışıklığın sürdüğü hastalık geçirenler 3.345.698 kişi olup, 90 milyon nüfusun %3.72’sidir. 2. Doz aşılananlardan beklenen bağışıklanma oranı yukarıda %14 olarak hesaplanmıştı, eklenirse %17.72 oranı bulunur ki, halen ülkemizde toplum bağışıklığının vardığı düzey budur. Tersinden söylemek gerekirse, Türkiye’de hala, nüfusun %82’si Kovit-19’a karşı bağışık değildir. Hastalık geçirenlerin resmen açıklanan 5.370.299’dan daha çok olduğu ileri sürülecekse, Sağlık Bakanlığı kendini ele verir, verileri makyajladığı için. Yine de iyi niyet verili (karine) kabul edilip, tüm hastalananların istense de yakalanamayacağı gerçeğinden kalkarak, gerçek olgu (vaka-hasta) sayılarının açıklananın iki katı olabileceği kabul edilirse %3.72 daha ekleme yapılabilir ki, % 21.44’e erişilir. Bu veriyle, ülkemizde nüfusun %78.5’inin halen Kovit-19’a karşı bağışık olmadığı kaydedilmelidir. Oysa olması gereken tam da tersidir.

Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki;
Türkiye’de 4. dalga riski halen apaçık sürmektedir!

18 yaş altı çocuklar ülkemizde 24 milyonu aşkındır. Bu kesime hiç aşı yapılmamıştır. Oysa son zamanlarda çocuklar da daha çok hastalanmakta, bulaştırmakta ve ardından MIS-C adlı ağır komplikasyonu yaşamaktadırlar. Bu bakımdan, 18+ yaş tüm nüfus %100 koruyucu bir aşı ile aşılansa (ki böyle bir aşı yok elde!) ya da hastalığı geçirerek doğal bağışık olsa bile, Türkiye nüfusunda ancak ¾’e yakın bir TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI düzeyi yakalanabilecektir. Görüldüğü gibi sorunun ağırlığı – ciddiliği Türkiye’de ve dünyada sürmektedir. Kuzey yarımkürede turizm mevsimi apayrı ve ciddi bir risk kaynağıdır.

Türkiye ve Dünya, sonbaharda 4. bir dalga yaşayabilir.

Küresel dayanışma ile yaygın- etkin – hızlı aşılama en etkili korunmadır. Salgın uzadıkça yeni mutasyonlar çözümü tıkayacaktır. Halk – Sosyal Devlet el ele, küresel eşgüdümle, Epidemiyoloji biliminin ilkelerinden asla ayrılmadan, saydamlıkla, politik kaygılar kesinkes dışlanarak, salgın yönetimi bilimsel akılcılıkla sürdürülmelidir.
===============

Dün öğleden sonra, yakın bir içerikle, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kabine üyelerine anımsatmalarda bulunan bir yazı yayınlamıştık. Yeni “gevşeme” önlemleri öncesinde Salgında güncel durumu irdelemiş ve önerilerde bulunmuştuk :

KABİNE TOPLANTISI ÖNCESİNDE
CB ERDOĞAN ve KABİNE ÜYELERİNE
SALGINA İLİŞKİN ANIMSATMALAR

Bu yazı içeriğini 4 tweet iletisi ile paylaştık.. 300 bini aştı okunma sayısı.

 

 

 

Sevgi ve saygı ile. 22 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik