Etiket arşivi: sayısal karar verme teknikleri

HALK TV Programımız – 26 Haziran 2021

Dostlar,

Bu gün, 26 Haziran 2021 Cumartesi,
akşam saat 20:00’de, HALK TV’de olacağız.

Sn. Fatih ERTÜRK‘ün çok başarılı programına haftalardır ardışık konuk oluyoruz.
Kendilerine ve HALK TV yönetimine, Ulusumuzun “doğru – yeterli – güncel” bilgiye erişme hakkına dönük yoğun çabaları için teşekkür ederiz, bize de ekran vermelerinin yanı sıra.


Konumuz,

“SALGIN GERÇEKTEN BİTTİ Mİ??”

olacak. Ülkemizdeki ve dünyadaki veriler ne yazık ki bu soruya “evet” dememize elvermiyor. Sağlık Bakanlığı’nın 25 Haziran 2021 “resmi” verileri, ünlü “turkuvaz tablo” da aşağıda.

Artık çok iyi biliniyor ki; bu tablo, birçok nedenle ve en diplomatik deyimle “çooooooook iyimser”. 28 Şubat 2021’de 2. acılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021 günü öncesinde “resmi” tablo aşağıdaki gibiydi :

Salgının ilk tepe yaptığı gündeki veriler ise şöyleydi :


Son veriler, 3 dev dalgayı yaşadığımız günlerin öncesinden “biraz” iyi.
1. dalgayı yaşadığımız 11 Nisan 2020 gününe benzer.
***
Aşılamada geldiğimiz yer (26.6.21, saat 15:07) :

Yapılan Toplam Aşı Sayısı : 46.705.855… 
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 31.904.210
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 14.801.645

2. dozu da alanlar, 90 milyonu bulan eylemli (de facto) nüfusumuzun 1/6’sı.
Ülkemizdeki her 6 kişiden yalnızca 1’i aşı bağışıklığına erişmiş sayılabilir.
Tersinden söylemek gerekirse, her 6 kişiden 5’i, ülkemizde hala aşı ile bağışık değildir. Aşılananlarda ve hastalığı geçirenlerde zaman geçtikçe bağışıklık sönümlenmektedir.

                             https://ourworldindata.org/covid-vaccinations 26.6.21

14 Ocak 2021’de başlatılan aşı çalışmasında Türkiye, 164 günün sonunda yapılan toplam aşılama sayısı 46.705.855 olup, günlük ortalama 284.792’dir. Dünya ortalaması günlük 41 milyon dozun üstündedir ve Türkiye buna göre, 41.2 m X % 1,15 (dünya nüfusundaki payımız) =  474 bin / doz / gün aşı yapabilirse Dünya ortalamasını yakalayabilecektir, ancak hala çok geridedir. Üstteki grafikte dünyada 8. sırada olduğumuz görülmekte ama hemen üstümüzdeki Fransa’da %51 oranını görüyoruz (Türkiye’de %37.8). Fark birden açılmaktadır ve Kanada, İsrail ve İngiltere’de %60’ı aşmış bulunmaktadır. Aşılamaya epey geç başlayabilmemiz ve sonrasında aşı dışalımı güçlükleri, kapatılması olanaksız bir fark doğurmuştur. Kuşkusuz bu gecikmelerin bedeli bildiğimiz “lanetli 3’lü“dür :

1. Daha çok hasta
2. Daha çok ölüm 
3. Daha çok ekonomik bedel..

  • Türkiye, deneyimlediği 3 dalgadan gerekli dersleri çıkarmak zorundadır!
    (Dalgaların altında kalan alana dikkat edilmelidir…)

    4. dalga, eldeki verilere göre, sonbaharı beklemek zorunda değildir! Boyutlarını kestirmek de hiç kolay değildir. Elde hala etkili bir sağaltım yoktur ve yeni varyantlar aşılardan kaçabilmektedir!
    Bizden çok daha yüksek oranda ve daha erken aşı yapmış olan İngiltere, İsrail, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, gevşetilen önlemler geri çağrılmıştır, çağrılmaktadır.Salgınlar dalgalarla giderler. Dalga dinamiğini bütünüyle çözmek neredeyse olanaksızdır.
    Karmaşık biyo-matematik modeller, ileri Epidemiyolojik yordamlar ve bilgisayar benzeşimleri (simülasyonlar) uygulamak gerekir. Ülkemizde bu sonkinin yapıldığına ilişkin Sağlık Bakanlığından günümüze dek hiçbir açıklama gelmemiştir. Dolayısıyla politik seçimlerin sayısal karar verme tekniklerine (quantitative decision making techniques – procedures; QDMT-P) dayanması kaçınılmazdır.

    Hiç kimsenin gelişigüzel hatta görgül (ampirik) kestirim (atma!) yapma hak ve yetkisi yoktur.
    Yapılacak olan, bilimsel “estimation, prediction, forecasting” dir; işte o denli! (QDMT-P)
    ***

Son haftada, milyon nüfusta doğrulanmış yeni kovit-19 olgu sayısı bakımından Türkiye’nin İngiltere’nin ardından dünyada 2. sırada olduğuna dikkat çekmek isteriz.

https://ourworldindata.org/covid-cases, 26.6.21

Dünya nüfusunun %22.6’sı en azından tek doz aşı almış durumdadır. Uygulanan toplam doz 2,8 milyara erişmiştir. Türkiye, 7.8 milyarlık dünya nüfusu içinde %1,15’lik payı ile zaten 2.8 milyar x 1.15 = 32.2 milyon doz aşı yapmış olmalıdır ki Dünya ortalamasından kopmasın.

Alarm verici olan, az gelirli (yoksul!) ülkelerde en azından 1 doz aşıya erişebilenlerin oranı yalnızca ve yalnızca %0.9’dur! (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 26.6.21)

Dolayısıyla salgın uzamakta, KÜRESELLEŞTİRİLEN ZAVALLI DÜNYAMIZ (!!??) yepyeni (!) ve giderek daha da yetkinleşen (!!) mutasyon ürünü mutant – varyant tiplerden başını alamamaktadır! Dünkü sömürgeler, tıpkı (adeta) intikam alırcasına, ağababaları İngiltere’yi sanki özellikle vurmaktadır!

G. Afrika, çooook hazin ve çoook uzun onyıllar İngiltere sömürgesi idi (Pretoria rejimi), patronuna G. Afrika varyantını armağan etti (!).

Hindistan altkıtası, 300 yılı aşkın kadim sömürgesi idi yine “Birleşik Krallık” ın.. Şimdilerde Delta ve Delta+ “gıcır gıcır” (!) varyantlarla İngiltere’nin başını çoooook fena ağrıtmakta..

Alaysılama (ironi) bir yana, görülen o ki, Küresel patronlar “ya hep – ya hiç” formülüne yanaşacaklardır. Üstelik kuzey yarımkürede mevsim yazdır ve 1-2 milyar dünyalı başka ülkelere turist olacaktır. Türkiye’de bu arada, her tür riski göze alarak kapılarını dış turizme ardına dek açmıştır.

Birkaç on milyon turist.. Türkiye için..
Birkaç yüzmilyon turist.. dünya için..
Veeee, kovit-19’un kümelendiği (öbeklendiği, konsantre olduğu) yoksul ülkelerden tüm dünyaya yeni mutasyonlarla dalga dalga yeni yayılımlar.. Bedeli kim ödeyecek? Gene Yoksullar!

  • Unutulmasın : Uzayan salgın = yeni mutasyon(lar)!

Üstelik düşlerimiz (hayallerimiz) boşa çıkmış ve yeni korona virüs (şimdilik hala SARS-COV2!) özlenen yönde mutasyonla özüne kıymayıp (intihar etmeyip) dünyamızdan çekip gitmemiştir. Yerleşe de bilir! Ardıl yepyeni salgınlara da “KüreselleşTİRilen = POST-MODERN SÖMÜRGE KILINAN dünyamız, büyük ölçüde savunmasızdır.

Ulaşılan aşılama düzeyinin yeni salgın dalgalarını engelleyemediği görülmektedir.

Küresel toplum usunu başına devşirmeli, salgın BM – DSÖ öncülüğünde bir küresel seferberlikle masaya konmalıdır : Eşgüdüm – İşbirliği – Dayanışma…

Örn. 24 Ekim 2020’de uluslararası çağrı yapmıştık;

  • 14 günlük eşzamanlı küresel kapanma!

Hala geç ve yersiz değil; küresel egemenler kapitale tapma hastalığından 2-4 hafta sıyrılabilse!

Solidarity, Co-ordination, Co-operation!

Uluslararası bir savsöz (slogan) deneyelim mi ?

SO-CO-CO,  SO-CO-CO,  SO-CO-CO,  SO…

Başka yolu yok; gemisini kurtaran kaptan falan değil; çünkü gerçekte kurtulan gemi (ülke!) de yok, kaptan da sanal! Uyan artık eyyyyy İnsanlık!

21. yy’ın şafağında bu bir evrensel – tarihsel ve de
çok ciddi bir SAĞKALIM sınavıdır eyy İnsanoğlu! 


Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Not : Bu hafta da bizim ilk konuşmacı olarak katıldığımız (20:00 – 20 : 30) HALK TV programı, Türkiye ölçeğinde derecelendirmede 1. oldu. İzleyicilere teşekkür ederiz..

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..

Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesinin usta ve en çok okunan yazarlarından Sn. Uğur DÜNDAR, kendilerine sunduğumuz aşağıdaki makalemize kendi köşelerinde TAM SAYFA olarak yer verdiler. Daha önce de 2 kez lütfetmişlerdi köşelerini. İçten teşekkür borçluyuz kendilerine ve SÖZCÜ Gazetemize.. Erişkeler (linkler) tıklanarak bu makalelerimiz çağrılıp web sitemizde okunabilir.

UZAT KOLUNU TÜRKİYE! 

KORONA AŞILAMASINDA ÖNCELİKLER SORUNU

Bu kez,

KÜRESEL SALGININ BAŞINDAN BERİ HEP DOĞRULARI SÖYLEYEN
SAYGIN BİLİM İNSANI PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN ACI TABLO :

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..

başlığı ile SÖZCÜ‘deki köşelerinde yine tam sayfa olarak yayınladılar. PDF biçimi aşağıda:

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..
***
Makalemizin tam metnini sunuyoruz..

SALGIN ve TIKANAN TÜRKİYE…
NE YAPMALI??

Bilindiği gibi 1 yılı aşkın zamandır salgına ilişkin hiçbir öngörümüz boşa çıkmadı ve tek 1 hecemiz yalanlanamadı. Bu sonucu, izlediğimiz bilimsel akılcılık – matematiksel düşünce – sayısal karar verme tekniklerini kullanmamıza borçluyuz. Halkımıza hep bilimsel gerçekleri sunduk. 2. açılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den 21 Nisan’a dek geçen 52 günde salgına ilişkin sayısal verilerden çıkarımlar yapmalıyız. 2. açılım – saçılım kumarı başlatılmadan, 28 Şubat 2021 verileri ile 21 Nisan 2021 verilerini karşılaştıralım ve yorumlayalım :

TEST POLİTİKASI ve UYARDIĞI SORULAR…

  • Toplam test sayısı 33,2 milyondan 44,7 milyona çıktı, 11.5 milyon ve 1/3’ten daha çok artarak. Ciddi bir artış, son 52 günde ortalama 221 bin, öncesinde ise 94 bin. Toplamda, hala, fiilen 90 milyon dolayında olan Türkiye nüfusunun yarısına bile erişilmiş değil. Oysa Dünya Sağlık Örgütü Türkiye ölçeğinde bir ülke için günlük 400 bin test önermişti. Yaygın test ile tüm taşıyıcıları erken bulmak, ayırmak, gerekenleri sağaltmak… yordam (strateji) buydu önerilen. Nüfusunu aşkın sayıda test yapan ülkeler az değil; ABD, Fransa, İngiltere, Çekya, Belçika, İsrail, BAE..
  • 21 Nisan 2021’de 318.839 test yapılmış ve 61.967 (+) olgu yakalanmış, oran %19.4. Kabaca, test yapılan her 5 kişiden 1’i (+). Bu çok yüksek bir oran, 28 Şubat’ta %7.7 idi. 52 günde neredeyse 3’e katlandı. O gün 109.639 olan test sayısı 21 Nisan’da 318.839’a yükseldi. Artan test sayısı ile yakalanan PCR (+) olgu sayısı arasında koşutluk var.
  • Ancak, 28 Şubat’ta 8424 olan test (+) olgu sayısı 21 Nisan’da 61.967’ye ulaştı. Günlük test sayısı yaklaşık 3’e katlanırken, günlük test (+) olgu sayısı 7,4 kata ulaşmış. Bu durum; testin duyarlığı (+ olguları yakalama yeteneği) sabit varsayılırsa, hatta yaygın mutasyonlar nedeniyle yeterince ve zamanında güncellenememiş olması nedeniyle azalmış bile olabileceğine göre, yakalanan + olgu sayısında bu patlama, Kovit-19’un toplum içindeki hızla artan yaygınlığının (prevalansının) göstergesidir. Bu verilerle DENETİMLİ NORMALLEŞME başlatılabilir miydi, sürdürülebilir mi? Yanıt çok net olarak HAYIR’dır! Hiçbir Epidemiyolojik ölçüt bu karar için uygun değildi.
  • Öte yandan, test sayılarının kişi mi, test sayısı mı olduğu belirsizdir. Bir süre önce Sağlık Bakanı “test sayısı” olarak bildirmişti. Bunu da geçelim, 318.839 test “kimlere” yapılmıştır? Sağlık kuruluşlarına başvuranlara ek olarak genel toplumda da “tarama”, erken taşıyıcı – temaslı bulma amaçlı yapıldı ise, topluma genellenebilir. Bu durumda, Türkiye’deki her 100 kişiden 19’unun PCR+ olabileceği öngörülebilir ki dehşet verici bir orandır. Bulaş zinciri toplum içinde kırılamamaktadır ve hastanelerin bu muazzam olgu yüküne yanıt verebilmesi olanak dışıdır. Yok hayır, “genel toplumda tarama yapılmadı” denirse, bu durumda da “neden yapmadınız?” sorusunu yanıtlamak gerekecektir. Kuşku yok, izlenmesi gereken bu 2. yoldur;

Aktif Sürveyans yöntemi ile genel toplumda tarama yapılması zorunludur.

HIZLA ARTAN OLGU (Vaka, hasta) SAYISI 

28 Şubat’ta havuzda olgu sayısı 100.785 idi. 52 günlük sözde denetimli normalleşme serüveninde bu sayı 565.274’e tırmandı, 5.6 kat büyüdü! Toplam olgu sayısı 2.702.588 iken 4.446.591’e fırladı %46 artışla. 1,745.003 olgu artışı oldu 52 günde, ortalama 33.558/gün ile. 28 Şubat’tan geriye 2.701.588 olguyu 355 günde kaydeden ülkemiz (ortalama 7610), son 52 günde ortalama 33.558 olgu / gün gibi anormal verilere ulaştı. 1 Mart açılım kumarı sonrası 52 günde ortalama 33.558 olgu, öncesi 355 günde 7610 olan ortalama sayının 4.4 katı. Tüm bu çarpıcı gelişmeler karşısında 2 soru sorulabilir, sorulmalıdır :
1. “Denetimli normalleşme” ile böylesine “anormal” yükselmeler neden öngörü(e)memiştir? Üstelik, Şubat başından beri, gevşeme için Epidemiyolojik verilerin asla elverişli olmadığı, Eylül – Aralık 2020’de yaşanan 2. dalgadan beter bir KASIRGA yaşanabileceği uyarımıza karşın! Örneğin okullar için “.. sakın haa, sakın haaa, aklınızdan bile geçirmeyin, bu dönem böyle gitsin, uzaktan eğitimle, ileride bir telafi yolu bulunur..” demiştik.

2. Roket hızıyla artan olgu ve ölüm sayıları karşısında bu 2. açılım – saçılım kumarı neden ısrarla sürdürülmekte ve işe yaramayacağı belli pansuman önlemlerle ülkemiz oyalanmaktadır??

Bunca masum insanın hastalanması ve ölmesinin hesabını kim verecektir?

Gerçek sorumlu nedir, kimdir? Salgın mıdır, izlenen akıl – bilim dışı AKP politikaları mıdır??

Üstelik veriler “resmi” sayılardır… Değişik nedenlerle gerçek verilerin çok daha yüksek olduğu tartışma dışıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı suçüstü yakalanmıştır. Bakan, ulusal – uluslararası çıkarları korumak için gerçek sayıların saklandığını itiraf etmek zorunda kalmıştır, yakalanan bir bilgisayar ekranı yüzünden. O gün 1500 ilan edilen hasta sayısı ekranda 30 bin idi (10 Eylül 2020).. “Fahrettin katsayısı-1“, 20 idi! Daha sonra, biriken ve saklanan 1,7 milyon hasta turkuvaz tabloya eklenmek zorunda kalındı. Benzer kabul ve itiraf ölüm sayıları için hala gelmedi! Oysa Dünya ortalaması %2, bizde %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında..

  • Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!!??

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148!
Bu rakam 28 Şubat 2021’de 829 idi. Çarpan katsayı 5,6’dır! Bu tırmanış göz göre göre olmuş ve önlemlerde sıkılaştırmaya gidilmemiştir. Oysa salgının ilk tepesinde 11 Nisan 2020 günü 5138 olgu yakalanmış, ölüm sayısı ise 19 Nisan 2020’de 127’ye erişmişti. O zaman alınan önlemler, şimdikinden çok daha sıkı ve disiplinli idi.

  • Pekii, AKP iktidarı neden bu 3. dalgada gerekli Epidemiyolojik önlemlere, örneğin 4 haftalık sıkı bir kapanmaya gitmemektedir?? Bu kritik bir sorudur ve İktidar yanıtlamalıdır.

Ne yazık ki, çıplak tablo; Salgın yönetil(e)memekte, KULLANILMAKTADIR!

  • Ülkemizde her 148 kişiden 1’i, 21 Nisan 2021’de aktif olarak virüs taşıyıcısıdır, PCR (+) tir.
  • Bu muazzam bir hastalık yükü, ürkütücü bir prevalans hızıdır! Toplumda bulaş zinciri kırılmadan salgını sönümlendirme olanağı yok – tur.

AĞIR HASTA ve ZATÜRRE ORANLARI, Sui Generis Filyasyon Ekipleri

Zatürre oranları 28 Şubat’ta %4.2 iken, 21 Nisan’da %2.9’a inmiştir her nasıl oldu ise. Bir yandan mutasyonlar sayıca çeşitlenir ve oran olarak egemenleşirken. Örn. İngiliz mutantının %85’lere vardığını Sağlık Bakanı geçtiğimiz hafta açıkladı. Bu varyant tiple bulaşın (enfeksiyonun) daha ağır ve öldürücü olduğu bilinirken..

Öte yandan, 28 Şubat’ta havuzdaki 100.785 hastanın 1191’i ağır hasta iken, 21 Nisan’da havuzda biriken 565.274 hastanın 3398’i ağır hastadır (sırasıyla %1.2 ve %0.6!). Bu oranlar, son Dünya ortalaması olan %0.6 ile uyumlu olsa da açıklanma gereksinimlidir. Çünkü 21 Nisan 2021 verisiyle hastaların / olguların / vakaların filyasyon oranı %99.9 gibi olağanüstü yüksek düzeyde verilmekte, üstelik ortalama filyasyon süresi de 8 saat olarak ilan edilmektedir. Bu son 2 veri “olağanüstü yüksek bir başarı göstergesidir ve ağır hasta oranlarının daha da aşağılarda olmasını sağlayabilir. Ne var ki, Filyasyon ekipleri standartlara uygun olmaktan çok uzaktır. Örn. daha önce hiçbir Filyasyon eğitimi almayan bir Dişhekimi, yanı sıra herhangi bir memur, kamu çalışanı (çaycı, marangoz, kaportacı dahil!), kiralık bir araç ve şoförü ile ülkemizde Filyasyon (tanı konan kovit-19 hastasının hastalığı nereden – kimden aldığının saptanması, kaynağın bulunması) çalışmaları tıp tarihine geçecek biçimde özel, “Sui generis” (kendine özgü) yürütülmektedir!?

Bu çarpıcı olgu, Kamuda sağlık çalışanı eksikliğini nicel ve nitel boyutta çok açık biçimde sergilemektedir. Gerçekten 1,1 milyonu biraz aşkın sağlık çalışanı ile Türkiye, OECD ülkeleri içinde sonlardadır. 83,6 milyon / 1,1 milyon = 76 kişiye 1 sağlık çalışanı düşerken, ABD’de bu oran 332 milyon / 21 milyon = 16 kişidir. Atama bekleyen 400 bini aşkın sağlık emekçisinden, salgının başından bu yana Sağlık Bakanlığı salt 12.500 emekçi alma ilanı vermiştir.

Sağlık hizmetlerinin omurgası olan 1. Basamak Sağlık Hizmetleri son derece zayıf, dağınık ve salgına hazırlıksızdır. 27 bin dolayındaki Aile Hekimliği Biriminin yaklaşık 3500’ünde aile hekimi yoktur. 2 bin dolayında aile hekiminim aile sağlığı elemanı yoktur, yalnızdır ve bu çok cılız yapı, salgını göğüsleyip bulaş zincirini kıramamakta, hastaneler dolup taşmaktadır. Şehir hastaneleri de elbette yetmemektedir çünkü gerçek anlamda yatak sayısı artışı olmamıştır. 2010 öncesinde ülkemizde kurulu olan Sağlık Ocakları sistemi geçerli olsaydı, salgın yönetimi çok daha başarılı olurdu bu birimlerdeki deneyimli takımlarla.

İYİLEŞEN HASTALAR… NE ÇABUK, BU NE HIZ??

28 Şubat’ta havuzda 100.785 hasta varken, o gün iyileşen hasta sayısı 6511 (%6,4) olarak verilmişti. Buna göre havuzda kalma süresi ortalama 16 gündür. Ancak, son 52 günde havuzdaki hastalarda iyileşme oranı da her nasılsa, hızlı bir artışa geçmiştir. 21 Nisan’da havuzdaki 565.274 hastanın 52.213’ü iyileşmiştir (%9,2). Buna göre, hastaların havuzda kalma süresi ortalama 11 güne in(diril)miştir!? Sağlık Bakanlığı karantina süresini 14 günden aşağı çekerek, test yinelenmesine bile gerek duymaksızın, 9-10 günde hastaları otomatik olarak havuzdan çıkarmaya başlamıştır. Böylelikle hasta havuzundaki toplam sayının “şişkin” görünmesi sözde engellenerek bir algı yönetimine yönelinmektedir. Ancak bulaştırıcılık 14 gün sürebildiğinden, karantinanın erken sonlandırılması toplumda bulaş zincirinin kırılmasına engel oluşturmaktadır. Bu süre 14 gün olmalı ve PCR testi (-) kılınmadan karantina sonlandırılmamalıdır.

Ve ÖLÜMLER…

28 Şubat 2021’de, 11 Mart 2020 sonrası 355 günde 28.569 idi “resmi” ölüm sayısı. Ortalama 80 ölüm / gün. Bu sayı 2. açılım – saçılım kumarının oynandığı son 52 günde 36.975’e fırladı, 8406 artış ile. 355 günde saptanan 28.569 ölüm, %29 artış gösterdi. Son 52 günde ortalama 162 insanımız öldü, her gün. Önceki dönemde bu ortalama 80 idi ve 2’ye katlandı! 28 Şubat’ta 66 olan o günün resmi ölüm sayısı, 21 Nisan’da 362’ye çıkarak 5.5 kat büyüdü. Aynı sırayla 8424 olan günlük olgu/vaka/hasta sayısı ise 7.4 kat büyüyerek 61.967 oldu. Ağır hasta sayıları ise 1191’den 3398’e 2.9 kat arttı. Bu veriler de çelişkili.

Ölüm hızı Dünya ortalaması %3’lerden %2’lere gerilerken, Türkiye hep %1 ölüm oranı verdi, dünyanın 3’te 1’i ya da yarısı. Dünya ortalaması son zamanlarda %2, bizde hep %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında. Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!?

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148 olup, her 148 kişiden 1’inin PCR (+) olduğu yukarıda da vurgulanmıştı (21 Nisan 2021). Buna göre, ortalama 4 haftada sonucun belli olması verisinden kalkarak şu acı hesaplamayı yapmak zorundayız :

565.674 olgu/vaka/hasta X %3 ölüm hızı = 16.958 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!!
Ya da daha “iyimser” (!),
565.674 olgu/vaka/hasta X %2 ölüm hızı = 11.305 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!!

Ülkemizi bekleyen yürek yakıcı tablo budur. Salgın bu gün, büyülü biçimde durdurulsa bile! Üstelik, her gün 50 – 60 bin yeni hasta havuza eklenirse, 28 güne kalmadan erken ölümler de olabilecektir.

  • Bu durum dehşet vericidir ve hızla OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER almayı zorunlu kılmaktadır.

DÜNYA VERİLERİYLE KARŞILAŞTIRMALAR

21 Nisan 2021’de :
ABD : 60.317 yeni olgu-vaka-hasta / 335 milyon; milyon nüfusta 180 insidens hızı
Hindistan : 294.290 yeni olgu-vaka-hasta / 1,4 milyar; milyon nüfusta 210 insidens hızı
Brezilya : 73.172 yeni olgu-vaka-hasta / 215 milyon; milyon nüfusta 344 insidens hızı
Fransa : 42.498 yeni olgu-vaka-hasta / 65 milyon; milyon nüfusta 644 insidens hızı

TÜRKİYE : 61.967 yeni olgu-vaka-hasta / 84 milyon; milyon nüfusta 738 insidens hızı

Görüldüğü gibi, 21 Nisan’dan geriye son 1-2 haftadır, Türkiye, milyon nüfus başına günlük yeni olgu sayısı (insidens hızı) bakımından açık ara ile DÜNYA ŞAMPİYONUDUR!

Üstelik, yine 21 Nisan 2021’de tüm dünyada tanı konan toplam Kovit-19 hasta sayısı 832.133 olup, bu toplamın % 7.4’ü, 61.967 hasta ile Türkiye kaynaklıdır. Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun %1,1’idir (7.8 milyar / 83.6 milyon). Ülkemiz, nüfusuna göre 7 kat dolayında yoğunlukla kovit-19 hastası barındırmaktadır!

  • Oysa AKP iktidarı, Erdoğan salgında destan yarattıkları propagandası yapmakta!!??

SONUÇ                                 :

Sayısal veriler, nesnel olarak dehşet vericidir. Salgın yönetiminde son derece başarısız bir tablo tartışmasız olarak ortadadır. Aynı yöntemler sürdürülerek farklı sonuçlar alınamaz. İktidar, Pandemi ortamını her tür muhalefeti baskılamak – engellemek – yasaklamak için kullanmaktadır. Bu yaklaşım etik dışıdır ve hiçbir biçimde kabul edilemez, sürdürülemez. Hukuka, ahlaka, insan haklarına apaçık aykırıdır ve derhal sonlandırılması zorunludur.

Masum insanların salgına kurban verilmesi temelli bir siyaset asla inşa edilemez.

  • Verileri Türkiye’den görece çok çok daha iyi olan Avrupa ülkeleri 3-4 kez çok sıkı
    ve 4 haftadan uzun süreli tam kapatmaya başvurmuştur.
  • AKP = Erdoğan, neden ısrar ve inatla bu yöntemden uzak durmaktadır? Üstelik aşılama oranları çok yetersiz, yavaş, aşı sağlama çok sorunlu iken.. Sağlık sistemi tıkanmak üzere iken!

Turizm sezonu yaklaşmıştır. Önümüzdeki 2 ayda, Mayıs – Haziran’da salgın sınırlanamazsa, bu yıl da turizm sektörü düş kırıklığı yaşatabilir ve bedeli çok ağır olur. Ayrıca genel ekonomi de uzayan salgın nedeniyle, “4 hafta kapatma”dan çok daha ağır bedel ödemektedir, bu da sürdürülemez.

Resmen ilan edilen ölümler 37 bindir ancak en az 2 katı olup 74 binden az değildir. Hatta 3 ile çarparak 110 bin ölümden söz edilebilir! TÜİK ölüm istatistiklerini açıkladığında tablo netleşecektir. Bu sayılara yarısı dolayında dolaylı – ikincil kovit ölümleri de eklenmelidir. Toplum ağır travmalıdır!

İktidarların en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini / YAŞAM HAKKINI sağlamaktır.

Salgın politik beklentilerle değil, kesin olarak Epidemiyolojik ilkelerle yönetilmelidir.

  • Görünen o ki, salgından çok izlenen bu bilim dışı politikalar insanlarımızı öldürmektedir.

Bu politikaların özneleri, masum onbinlerce insanın ölümünün tartışmasız sorumlusudur.
Tarih asla bağışlamayacaktır bu sorumluları ve mutlaka yargılanacaklardır.

DERHAL                    ;

  • 4 HAFTA boyunca %95’ler düzeyinde tam kapanmaya gidilmelidir!

Olabildiğince aşı sağlanmalı (halen 10 aşı dünyada acil kullanım onayı aldı) ve 4 hafta kapanmada olağanüstü seferberlikle yaygın aşılama yapılmalıdır. Yine bu sürede yaygın aktif sürveyans uygulanarak burun sürüntü örnekleri alınmalı ve toplumda saklı – gizli taşıyıcılar bulunarak evlerinde değil KARANTİNA MEKANLARINDA gözetime alınmalıdır. Sahra hastaneleri açılmalı ve 1. Basamak hızla güçlendirilmelidir. Gereksinimli kitlelere sosyal devlet desteği mutlaka verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

Sedef KABAŞ TV Programımız – 21 Nisan 2021

Dostlar,

Dün 21 Nisan 2021 Çarşamba günü akşam 21:00’de, Sayın Dr. Sedef Kabaş‘ın youtube kanalına canlı yayın konuğu olduk. 2 saate yakın sürdü. Kapsamlı değerlendirmelerimizi özetlemek istiyoruz. Programı izlemek için erişke (link) aşağıda. (1 günde 20 bine yakın izlendi..)

https://youtu.be/m3HFngSUwW4?t=267

Bilindiği gibi Sn. Kabaş, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Boston Üniversitesinde Televizyon Haberciliği yüksek lisansından sonra Marmara Üniversitesinde iletişim doktorasını aldı. Birikimlerini youtube ortamlarında TV yayıncılığı ile kamuoyuna sunuyor. Son olarak bizi konuk aldı sağolsun.

Konumuz gene salgın ve kaçınılmaz olarak bağlantılı konulardı. Bilindiği gibi 1 yılı aşkın zamandır salgına ilişkin hiçbir öngörümüz boşa çıkmadı ve tek 1 hecemiz bile yalanlanamadı. Bu sonucu, izlediğimiz bilimsel akılcılık – matematiksel düşünce – sayısal karar verme tekniklerini kullanmamıza borçluyuz. Sn. Kabaş da ısrarla, “bu güne dek söyledikleri istisnasız doğru çıktı” diye gönderme yaptı bizim değerlendirmelerimize.
***
2. açılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den 21 Nisan’a dek geçen 52 günde salgına ilişkin sayısal veriler üzerinden çıkarımlar yaparak ilerledik. Arada Sn. Kabaş’ın kendi soruları ve izleyicilerden gelen sorular bize yöneltildi.

  • 2. açılım saçılım kumarı başlatılmadan, 28 Şubat 2021 akşamı verileri ile 21 Nisan 2021 akşamı verilerini ÖNCEKİ – ŞİMDİKİ diye 52 gün ara ile karşılaştıralım ve yorumlayalım..
    TEST POLİTİKASI ve UYARDIĞI KRİTİK SORULAR…
  • Toplam test sayısı 33,2 milyondan 44,7 milyona çıktı 11,5 milyon ve 1/3’ten daha çok artarak. Ciddi bir artış, son 52 günde ortalama 221 bin, öncesinde ise 94 bin. Toplamda, hala fiilen 90 milyon dolayında olan Türkiye nüfusunun yarısına bile erişilmiş değil. Oysa Dünya Sağlık Örgütü Türkiye ölçeğinde bir ülke için günlük 400 bin test önermişti. Yaygın test ile tüm taşıyıcıları erken bulmak, ayırmak, gerekenleri sağaltmak… yordam (strateji) buydu önerilen. Nüfusunu aşkın sayıda test yapan ülkeler de var; ABD, Fransa, İngiltere, Çekya, Belçika, İsrail).
  • 21 Nisan 2021’de 318.839 test yapılmış ve 61.967 (+) olgu yakalanmış, oran %19.4. Kabaca, test yapılan her 5 kişiden 1’i (+). Bu çok yüksek bir oran, 28 Şubat’ta %7.7 idi. 52 günde neredeyse 3’e katlandı. O gün 109.639 olan test sayısı 21 Nisan’da 318.839’a yükseldi. Artan test sayısı ile yakalanan PCR (+) olgu sayısı arasında koşutluk var.
  • Ancak, 28 Şubat’ta 8424 olan test (+) olgu sayısı 21 Nisan’da 61.967’ye fırlamış durumda. Günlük test sayısı yaklaşık 3’e katlanırken, günlük test (+) olgu sayısı 7,4 kata ulaşmış. Bu durum; testin duyarlığı (+ olguları yakalama yeteneği) sabit varsayılırsa, hatta yaygın mutasyonlar nedeniyle yeterince ve zamanında güncellenememiş olması nedeniyle azalmış bile olabileceğine göre, yakalanan + olgu sayısındaki bu patlama, Kovit-19’un toplum içindeki hızla artan yaygınlığının (prevalansının) göstergesidir. Bu verilerle DENETİMLİ NORMALLEŞME başlatılabilir miydi, sürdürülebilir mi? Yanıt çok net olarak HAYIR’dır!
  • Öte yandan, test sayılarının kişi mi, test sayısı mı olduğu belirsizdir. Bir süre önce Sağlık Bakanı “test sayısı” olarak bildirmişti. Bunu da geçelim, 318.839 test “kimlere” yapılmıştır? Sağlık kuruluşlarına başvuranlara ek olarak genel toplumda da “tarama”, erken taşıyıcı – temaslı bulma amaçlı yapıldı ise, topluma genellenebilir. Bu durumda, Türkiye’deki her 100 kişiden 19’unun PCR+ olabileceği öngörülebilir ki dehşet verici bir orandır. Bulaş zinciri toplum içinde kırılamamaktadır ve hastanelerin bu muazzam olgu yüküne yanıt verebilmesi olanak dışıdır. Yok hayır, “genel toplumda tarama yapılmadı” denecek ise, bu durumda da “neden yapmadınız?” sorusunu yanıtlamak gerekecektir. Kuşku yok, izlenmesi gereken bu 2. yoldur;Aktif Sürveyans yöntemi ile genel toplumda da tarama yapılması zorunludur.

HIZLA ARTAN OLGU (Vaka, hasta) SAYISI 

28 Şubat’ta havuzda olgu sayısı 100.785 idi. 52 günlük sözde denetimli normalleşme serüveninde bu sayı 565.274’e tırmandı, 5.6 kat büyüdü! Toplam olgu sayısı 2.702.588 iken 4.446.591’e fırladı %46 artışla. 1,745.003 olgu artışı oldu 52 günde, ortalama 33.558/gün ile. 28 Şubat’tan geriye 2.701.588 olguyu 355 günde kaydeden ülkemiz (ortalama 7610), son 52 günde ortalama 33.558 olgu / gün gibi anormal verilere ulaştı. 1 Mart açılım kumarı sonrası 52 günde ortalama 33.558 olgu, öncesi 355 günde 7610 olan ortalama sayının 4,4 katı…

Tüm bu çarpıcı gelişmeler karşısında 2 soru sorulabilir, sorulmalıdır :

1. “Denetimli normalleşme” ile böylesine “anormal” yükselmeler neden öngörü(e)memiştir? Üstelik, Şubat başından beri, gevşeme için Epidemiyolojik verilerin asla elverişli olmadığı,  Eylül – Aralık 2020’de yaşanan 2. dalgadan beter bir KASIRGA yaşanabileceği uyarımıza karşın! Örneğin okullar için “.. sakın haa, sakın haaa, aklınızdan bile geçirmeyin, bu dönem böyle gitsin, uzaktan eğitimle, ileride bir telafi yolu bulunur..” demiştik.

2. Roket hızıyla artan olgu ve ölüm sayıları karşısında bu 2. açılım – saçılım kumarı neden ısrarla sürdürülmekte ve işe yaramayacağı belli pansuman önlemlerle ülkemiz oyalanmaktadır??

Bunca masum insanın hastalanması ve ölmesinin hesabını kim verecektir?

Gerçek sorumlu nedir, kimdir? Salgın mıdır, izlenen akıl – bilim dışı AKP politikaları mıdır??

Üstelik veriler “resmi” sayılardır… Değişik nedenlerle gerçek verilerin çok daha yüksek olduğu tartışma dışıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı suçüstü yakalanmıştır, sabıkaldır. Bakan, ulusal – uluslararası çıkarları korumak için gerçek sayıların saklandığını kabul ve itiraf etmek zorunda kalmıştır, yakalanan bir bilgisayar ekranı karşısında.. O gün 1500 ilan edilen hasta sayısı o ekranda 30 bin idi (10 Eylül 2020).. “Fahrettin katsayısı-1“, 20 idi! Daha sonra, biriken ve saklanan 1,7 milyon hasta turkuvaz tabloya eklenmek zorunda kalındı. Benzer kabul ve itiraf ölüm sayıları için hala gelmedi! Oysa Dünya ortalaması %2, bizde %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında idi..

  • Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!!??

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148!
Bu rakam 28 Şubat 2021’de 829 idi. Çarpan katsayı 5,6’dır! Bu tırmanış göz göre göre olmuş ve önlemlerde sıkılaştırmaya gidilmemiştir. Oysa salgının ilk tepesinde 11 Nisan 2020 günü 5138 olgu yakalanmıştı, ölüm sayısı ise 19 Nisan 2020’de 127’ye erişmişti. O zaman alınan önlemler, şimdikinden çok daha sıkı ve disiplinli idi.

  • Pekii,  AKP iktidarı neden bu 3. dalgada gerekli Epidemiyolojik önlemlere, örneğin 4 haftalık sıkı bir kapanmaya gitmemektedir??

Ne yazık ki, çıplak tablo;
Salgın yönetil(e)memekte, KULLANILMAKTADIR!

  • Ülkemizdeki her 148 kişiden 1’i halen, 21 Nisan 2021 verisiyle aktif olarak virüs taşıyıcısıdır, PCR testi (+) tir.
  • Bu muazzam bir hastalık yükü, ürkütücü bir prevalans hızıdır! Toplumda bulaş zinciri kırılmadan salgını sönümlendirme olanağı yok – tur.

AĞIR HASTA ve ZATÜRRE ORANLARI, Sui Generis Filyasyon Ekipleri

Zatürre oranları 28 Şubat’ta %4,2 iken, 21 Nisan’da %2.9’a inmiştir her nasıl oldu ise. Bir yandan mutasyonlar sayıca çeşitlenir ve oran olarak egemenleşirken. Örn. İngiliz mutantının %85’lere vardığını Sağlık Bakanı geçtiğimiz hafta açıkladı. Bu varyant tiple bulaşların (enfeksiyonun) daha ağır ve öldürücü olduğu bilinirken..

Öte yandan, 28 Şubat’ta havuzdaki 100.785 hastanın 1191’i ağır hasta iken, 21 Nisan’da havuzda biriken 565.274 hastanın 3398’i ağır hastadır (sırasıyla %1,2 ve %0,6!). Bu oranlar, son Dünya ortalaması olan %0.6 ile uyumlu olsa da açıklanma gereksinimlidir. Çünkü 21 Nisan 2021 verisiyle hastaların / olguların / vakaların filyasyon oranı %99.9 gibi olağanüstü yüksek düzeyde verilmekte, üstelik ortalama filyasyon süresi de 8 saat olarak ilan edilmektedir. Bu son 2 veri “olağanüstü yüksek bir başarı göstergesidir ve ağır hasta oranlarının daha da aşağılarda olmasını sağlayabilir. Ne var ki, Filyasyon ekipleri standartlara uygun olmaktan çok uzaktır. Örn. daha önce hiçbir Filyasyon eğitimi almayan bir Dişhekimi, yanı sıra herhangi bir memur, kamu çalışanı (çaycı, marangoz, kaportacı dahil!), kiralık bir araç ve şoförü ile ülkemizde Filyasyon (tanı konan kovit-19 hastasının hastalığı nereden – kimden aldığının saptanması, kaynağın bulunması) çalışmaları tıp tarihine geçecek biçimde özel, “Sui generis” (kendine özgü) yürütülmektedir!?

Bu çarpıcı olgu, Kamuda sağlık çalışanı eksikliğini nicel ve nitel boyutta çarpıcı biçimde sergilemektedir. Gerçekten 1,1 milyonu biraz aşkın sağlık çalışanı ile Türkiye, OECD ülkeleri içinde sonlardadır. 83,6 milyon / 1,1 milyon = 76 kişiye 1 sağlık çalışanı düşerken, ABD’de bu oran 332 milyon / 21 milyon = 16 kişidir. Açıkta bekleyen 400 bini aşkın sağlık çalışanından, salgının başından bu yana Sağlık Bakanlığı salt 12.500 emekçi alma ilanı vermiştir.

Sağlık hizmetlerinin omurgası olan 1. Basamak Sağlık Hizmetleri son derece zayıf, dağınık ve salgına hazırlıksızdır. 27 bin dolayındaki Aile Hekimliği Biriminin yaklaşık 3500’ünde aile hekimi yoktur. 2 bin dolayında aile hekiminim aile sağlığı elemanı yoktur, yalnızdır ve bu çok cılız yapı, salgını göğüsleyip bulaş zincirini kıramamakta, hastaneler dolup taşmaktadır. Şehir hastaneleri de elbette yetmemektedir çünkü gerçek anlamda yatak sayısı artışı olmamıştır. 2010 öncesinde ülkemizde kurulu olan Sağlık Ocakları sistemi geçerli olsaydı, salgın yönetimi çok daha başarılı olurdu bu birimlerdeki deneyimli takımlarla.

İYİLEŞEN HASTALAR… NE ÇABUK, BU NE HIZ??

28 Şubat’ta havuzda 100.785 hasta varken, o gün iyileşen hasta sayısı 6511 (%6,4) olarak verilmiştir. Buna göre havuzda kalma süresi ortalama 16 gün dolayındadır. Ancak, son 52 günde havuzdaki hastalarda iyileşme oranı da, her nasılsa, hızlı bir artışa geçmiştir. 21 Nisan’da havuzdaki 565.274 hastanın 52.213’ü iyileşmiştir (%9,2). Buna göre, hastaların havuzda kalma süresi ortalama 11 güne in(diril)miştir!? Sağlık Bakanlığı karantina süresini 14 günden aşağı çekerek, test yinelenmesine bile gerek duymaksızın, 9.-10. günde hastaları otomatik olarak  havuzdan çıkarmaya başlamıştır. Böylelikle hasta havuzundaki toplam sayının “şişkin” görünmesi sözde engellenerek bir algı yönetimine yönelinmektedir ancak bulaştırıcılık 14 gün sürebildiğinden, karantinanın erken sonlandırılması toplumda bulaş zincirinin kırılmasına engel oluşturmaktadır. Bu süre 14 gün olmalı ve PCR testi (-) kılınmadan karantina sonlandırılmamalıdır.

Ve ÖLÜMLER…

28 Şubat 2021’de, 11 Mart 2020 sonrası 355 günde 28.569 idi “resmi” ölüm sayısı. Ortalama 80 ölüm/ gün.. Bu sayı 2. açılım – saçılım kumarının oynandığı son 52 günde 36.975’e fırladı, 8406 artış ile. 355 günde saptanan 28.569 ölüm, %29 artış gösterdi. Son 52 günde ortalama 162 insanımız öldü, her gün.. Önceki dönemde bu ortalama 80 idi ve 2’ye katlandı! 28 Şubat’ta 66 olan o günün resmi ölüm sayısı, 21 Nisan’da 362’ye çıkarak 5,5 kat çoğaldı. Aynı sırayla 8424 olan günlük olgu/vaka/hasta sayısı ise 7,4 kat büyüyerek 61.967 oldu. Ağır hasta sayıları ise 1191’den 3398’e 2,9 kat arttı. Bu veriler de çelişkili…

Ölüm hızı Dünya ortalaması %3’lerden %2’lere gerilerken, Türkiye hep %1 ölüm oranı verdi, dünyanın 3’te 1’i ya da yarısı.. Dünya ortalaması son zamanlarda %2, bizde hep %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında. Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!!??

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148 olup, her 148 kişiden 1’inin PCR (+) olduğu yukarıda da vurgulanmıştı (21 Nisan 2021). Buna göre, ortalama 14 günlük hastalık kursu, ortalama 4 haftada sonucun belli olması verisinden kalkarak şu acı hesaplamayı yapmak zorundayız :

565.674 olgu/vaka/hasta X %3 ölüm hızı = 16.958 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde
Ya da daha “iyimser” (!),
565.674 olgu/vaka/hasta X %2 ölüm hızı = 11.305 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde

Ülkemizi bekleyen yürek yakıcı tablodur.. Salgın bu gün, büyülü biçimde durdurulsa bile..
Üstelik, her gün 50 bin – 60 bin yeni hasta havuza eklenmeyi sürdürürse, bunlardan da 28 güne kalmadan erken ölümler kuşkusuz olabilecektir.

  • Bu durum dehşet vericidir ve OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER almayı zorunlu kılmaktadır.

SON OLARAK    : DÜNYA VRİLERİYLE KARŞILAŞTIRMALAR

21 Nisan 2021 verileriyle;
ABD : 60.317 yeni olgu-vaka-hasta / 335 milyon; milyon nüfusta 180 insidens hızı
Hindistan : 294.290 yeni olgu-vaka-hasta / 1,4 milyar; milyon nüfusta 210 insidens hızı
Brezilya : 73.172 yeni olgu-vaka-hasta / 215 milyon; milyon nüfusta 344 insidens hızı
Fransa : 42.498 yeni olgu-vaka-hasta / 65 milyon; milyon nüfusta 644 insidens hızı

TÜRKİYE : 61.967 yeni olgu-vaka-hasta / 84 milyon; milyon nüfusta 738 insidens hızı

Görüldüğü gibi, 21 Nisan’dan geriye son 1-2 haftadır, Türkiye, milyon nüfus başına günlük yeni olgu sayısı (insidens hızı) bakımından açık ara ile DÜNYA ŞAMPİYONUDUR!

Üstelik, yine 21 Nisan 2021’de tüm dünyada tanı konan toplam Kovit-19 hasta sayısı 832.133 olup, bu toplamın % 7.4’ü, 61.967 hasta ile Türkiye kaynaklıdır. Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun %1,1’idir (7,8 milyar / 83,6 milyon). Ülkemiz, nüfusuna göre 7 kat dolayında yoğunlukla kovit-19 hastası barındırmaktadır!

Oysa AKP iktidarı, Erdoğan salgında destan yarattıkları propagandası yapmaktadırlar!!??

SONUÇ                                 :

Veriler, nesnel olarak dehşet vericidir.
Salgın yönetiminde son derece başarısız bir tablo tartışmasız olarak ortadadır.
Aynı yöntemler sürdürülerek farklı sonuçlar alınamaz.
İktidar, Pandemi ortamını her tür muhalefeti baskılamak – engellemek – yasaklamak için kullanmaktadır. Bu yaklaşım etik dışıdır ve hiçbir biçimde kabul edilemez, sürdürülemez.
Hukuka, ahlaka, insan haklarına apaçık aykırıdır ve derhal sonlandırılması zorunludur.

Masum insanların salgına kurban verilmesi temelli bir siyaset inşa edilemez.

  • Verileri Türkiye’den görece çok çok daha iyi olan Avrupa ülkeleri 3-4 kez çok sıkı ve 4 haftadan uzun süreli tam kapatmaya başvurmuştur.
  • AKP = Erdoğan, neden ısrar ve inatla bu yöntemden uzak durmaktadır? Üstelik aşılama oranları çok yetersiz, yavaş, aşı sağlama çok sorunlu iken.. Sağlık sistemi tıkanmak üzere iken!

Turizm sezonu yaklaşmıştır. Önümüzdeki 2 ay içinde, Mayıs – Haziran’da salgın denetim altına alınamazsa bu yıl da turizm sektörü düş kırıklığı yaşatabilir ve bedeli çok ağır olur.
Ayrıca genel ekonomi de salgın nedeniyle ağır bedel ödemektedir, bu da sürdürülemez.

Resmen ilan edilen ölümler 37 bindir ancak en az 2 katı olup 74 binden az değildir. Hatta 3 ile çarparak 110 bin ölümden söz edilebilir. TÜİK ölüm istatistiklerini açıkladığında tablo netleşecektir. Bu sayılara yarısı dolayında dolaylı – ikincil kovit ölümleri de eklenmelidir.

İktidarların en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini / YAŞAM HAKKINI sağlamaktır.
Salgın politik beklentilerle değil, kesin olarak Epidemiyolojik yordamlarla (stratejilerle) yönetilmelidir.

  • Görünen o ki, salgından çok izlenen bu bilim dışı politikalar insanlarımızı öldürmektedir.

Bu politikaların özneleri, masum onbinlerce insanın ölümünün tartışmasız sorumlusudur.
Tarih asla bağışlamayacaktır bu sorumluları ve mutlaka yargılanacaklardır.

DERHAL                    ;

4 HAFTA boyunca %95’ler düzeyinde tam kapanmaya gidilmelidir.
Olabildiğince aşı sağlanmalı (halen 10 aşı dünyada acil kullanım onayı aldı) ve 4 hafta kapanmada olağanüstü seferberlikle yaygın aşılama yapılmalıdır.
Yine bu sürede yaygın aktif sürveyans uygulanarak burun sürüntü örnekleri alınmalı ve toplumda saklı – gizli taşıyıcılar bulunarak evlerinde değil KARANTİNA MEKANLARINDA gözetime alınmalıdır. Sahra hastaneleri açılmalı ve 1. Basamak hızla güçlendirilmelidir.

Gereksinimli kitlelere sosyal devlet desteği mutlaka verilmelidir.

Bilgi ve ilginize kaygı ve gene de umutla sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 22 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

ÇİFTÇİYE MAZOT DESTEĞİ

ÇİFTÇİYE MAZOT DESTEĞİ KONUSUNDA BİLGİ NOTU (Mazot Desteği Dosyası)

Mahmut ESEN
E. Mülkiye Başmüfettişi

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

1-Cumhurbaşkanı adaylarından Muharrem İnce, çiftçilere tarımsal faaliyetlerinde kullanacakları mazotun litresini 3 TL’den vereceği vaadinde bulunmuştur.

Bu vaat üzerine; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı A. Eşref Fakıbaba yaptığı açıklamada :

2018 yılından bu yana çifçilerin kullandıkları mazotun yarısının Devlet tarafından ödenmeye başlandığını, bu bağlamda  çiftçilerin kullandıkları mazotun 2,35 TL’ye karşılık geldiğini belirtmiştir.[i]

2-5488 sayılı Tarım Kanun’unda çiftçilere yapılacak (doğrudan gelir / fark ödemesi / telafi edici ödemeler / hayvancılık destekleri / kırsal kalkınma destekleri vb.) destekler ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Bu yasa uyarınca bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi millî hasılanın % 1’inden az olmaması gerekmektedir.

Tarımsal destek bağlamında merkezi yönetim bütçelerinden; 2017’de 12,7 milyar TL harcama gerçekleştirilmiş, 2018 bütçesinde ise 14,5 milyar TL ödenek ayrılmıştır.

Tarımsal destek için harcanmış / ayrılmış bu miktarların; aynı yıllara ait GSYİH tahminlerinin, ancak % 0,4’leri düzeyinde kaldığı görülmektedir.

3-Doğrudan gelir destekleri kapsamında çiftçilere mazot desteği de verilmektedir. Çiftçilere yapılacak mazot desteğinin usul ve esasları (AS: ilke ve yöntemleri) her yıl Bakanlar Kurulunca yeniden karara bağlanmakta ve R.G.’de yayımlanmaktadır. Ayrıca Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca konuya ilişkin ayrıntılı hükümleri içeren bir Tebliğ de çıkarılmaktadır.

Bu düzenlemelere göre sisteme kayıtlı çiftçilere, destek kapsamındaki tarım ürünlerinin üretiminde kullanılan mazot için alan (AS: ekim alanı) bazlı destek ödemeleri yapılmaktadır. Baz olarak ele alınmış hububat ürünleri için dekar (AS: Dönüm, 1000 m2) başına 2017’de 13,49 TL, 2018 için 15 TL mazot desteği öngörülmüştür.

Çiftçilere destek ödemeleri ekim ve hasattan sonra (bir yıl gecikmeli) yapılmaktadır.

Çiftçilere mazot desteği bağlamında merkezi yönetim bütçesinden toplam olarak, 2017’de 700 milyon TL, 2018’de 1,9 milyar TL harcama yapılmıştır.

Ödemelerinin (transferlerin) gerçekleştiği fiili tarihler (Şubat/2018) üzerinden yapılacak bir hesaplamaya göre; 2017 yılındaki üretimi için hububat çiftçisine dekar başına ödenen 13,49 TL destek, (13,49/5,80=2,43) 2,32 TL / 1 Lt mazota karşılık gelmektedir. Oysa hububat üretiminde dekar başına asgari 8 (Lt) mazot tüketildiği bilinmektedir.

Böylelikle çiftçilerin hububat üretiminde tükettikleri motorinin yaklaşık 1/3’ünün  desteklenebildiği anlaşılmaktadır.

Bir başka anlatımla mazot desteğinden yararlanan hububat çiftçilerinin kullandıkları motorinin (Lt) fiyatı 4,11 TL’ye gelmektedir.

Bu yüzden Sayın Fakıbaba’nın, ödemelerin bir yıl gecikmeli yapılmasını ve hububat üretiminde dekarda 8 (Lt) üzerinde motorin tüketildiğine ilişkin yerleşik hesaplamaları[ii] göz ardı ederek; çiftçilere mazotu 2,35 TL’den verdikleri şeklindeki açıklamaları / hesaplaması gerçeği yansıtmamaktadır.

Öte yandan 2018 yılında yapılan / yapılmakta olan 1,9 milyar TL destek ödemesi ile 327,5 milyon litre mazot alınabilmesi olanaklıdır. Oysa  çiftçilerimiz tarımda yıllık olarak ortalama 3.5 milyar litre mazot kullanmaktadır. Bu yüzden tarıma sağlanan mazot desteğininin yalnızca %9,4 oranında kaldığı görülmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvanclık Bakanlığının 2007 yılı verilerindeki tarımda kullanılan mazot miktarını 1,3 milyar Lt olarak gösteren rakam esas alınsa bile, sağlanabilmiş mazot desteğinin oranı % 25’i geçmemektedir.[iii]

Mazottan alınan yüksek oranlı vergiler dikkate alındığında, çiftçilerimize sağlanmış desteğin, mazotu alırken ödedikleri vergileri bile karşılayamadığı anlaşılmaktadır.

Öbür yandan, çiftçilerimize mazotun 3 TL üzerinden verilmesi ve tarımda kullanılan tüm mazotun destek kapsamına alınması durumunda; bu yıl için ayrılmış 1,9 milyar TL ödenek yerine, (tarımda yıllık olarak ortalama kullanıldığı varsayılan) tüketim miktarlarına göre 3,6-9,8 milyar TL arasında değişen ödeme yapılması için, Bütçede öngörülmüş 65,9 milyar TL net borçlanma rakamının daha da artırılması gerekmektedir.

Değerli dostumuz E. Mülkiye Başmüfettişi Sayın Mahmut Esen‘in bu irdelemesi ders vericidir. İşte Mülkiye, bizim de mezunu olduğumuz SBF, böylesine bir seçkin bilim – eğitim kurumudur ve Sn. Mahmut Esen gibi nitelikli Mülkiye Başmüfettişleri yetiştirmektedir (temel eğitimi).

Öte yandan günlük siyasetçinin ne denli ucuz, matematikten uzak uluorta söylemler içinde olduğunu üzülerek izliyoruz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı A.E. Fakıbaba bir Tıp Doktorudur (Atatürk Üniv. Tıp Fak. 1975 mezunu, genel cerrahi uzmanı). Meslektaşımız olarak kılı kırk yaran davranışlar içinde olması ve cerrah titizliği ile Bakanlığında bilimsel yönetim sergilemesini beklemek hakkımız değil midir? Düşsel (Ütopik) midir bu dileğimiz? Bizi geçelim, Bakan’ın kendisinin güvenilir – güncel sayısal verilere dayalı bilimsel siyaset – yönetim yükümü etik ve yasal olarak yok mudur?!

Sayın Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’in yaptığı 4 işlemdir. Karmaşık / ileri matematik değil yalın bir aritmetik söz konusudur. Yanı sıra, emek vererek mevzuat araştırması yapmıştır. Günceli doğallıkla izleyen Sayın Esen, aydın yurttaş – uzman kimliği ve sorumluluğu ile kamuoyunu aydınlatmak ve gerçekleri sunmak istemiştir. Emekliliği biçimseldir görüldüğü üzere..

Bilimsel nesnelliği ise ilkeli duruşuna omurgadır, gerçeğe erişimin pusulasıdır.

Öte yandan, geçelim yalın aritmetiği, ileri matematik kullanarak tarımsal üretimde, gıda gereksiniminde, dağıtımında…… bu alanın girdi ve çıktılarında matematiksel modellemeler yaparak sayısal karar verme tekniklerinin (quantitative decision making procedures) kullanılması artık çağımızda kaçınılmazdır.

Yaşamın her alanında olduğu gibi, Yönetimde de özellik ve öncelikle BİLİMSEL AKILCILIK biricik yol gösterici olmak zorundadır. Artık “Yöneticileri” analar doğurmamakta; nitelikli eğitim – araştırma – hizmet kurumlarında alın teri ile ve yıllarca emek ile İYİ YÖNETİCİ olunabilmektedir. Bu niteliğe erişmek, kişinin kendisine ve halkına – çağına karşı vazgeçilmez insansal (insani) sorumluluk, yükümlülük ve kazanılması gerek zorunlu bir erdemdir.

Sevgi ve saygı ile. 17 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com