Etiket arşivi: Prof. Dr. Ahmet SALTIK

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

Sevgili Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 2 öğrencilerimiz,
Asistanlarımız, lisansüstü öğrencilerimiz ve sitemiz okuyucuları,

Sağlıklı Yaşam Biçimi“, kişi ve toplum sağlığı açısından temel belirleyicilerden biri.

Sınırlı ekonomik olanaklarla da “bir yere dek” sağlıklı yaşam biçimi sürdürülebilir.

Üstelik, “sağlıklı yaşam biçimi“, uygulanabildiği ölçüde daha sağlıklı bir topluma erişilmesine elverdiği gibi, toplumsal kaynak tasarrufu da sağlayabilir.

Kritik ve vazgeçilmez olan ise;

  • Sağlığın / Sağlıklı Yaşamın her – kes için doğuşta kazanılan temel bir insan hakkı olduğunu benimsemek. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 ve pek çok ulusal – uluslararası norm..)

Bu temel ilke ancak koruyucu sağlık hizmetlerio arada  sağlıklı yaşam biçimi– öncelenerek ve kamusal sorumlulukla sosyal devlet eliyle yaşama geçirilebilir.

Türkiye ve Dünya / Uluslararası toplum – sistem; sağlık alanında yabanıl (vahşi) özelleştirme politikalarından artık vazgeçmek zorundadır. Özellikle 1975 sonrası dayatılan KüreselleşTİRme süreçleri ile olabildiğince piyasalaştırılan sağlık hizmetleri, küresel toplumun sağlık düzeyi göstergelerinde beklenen iyileşmeyi sağlamaktan çok uzak kaldığı gibi, sağlıkta eşitsizlikleri kabul edilemez ve sürdürülemez biçimde artırmıştır.

  • Çok uluslu / trans-nasyonel hastane zincirleri,
  • Farmasötik teknololji tekelleri (ilaç devleri) ve
  • Tıbbi teknoloji tekellerinin oluşturduğu şeytan üçgenine insanlık yenilmemeli, tutsak olmamalıdır.

Bu ders bağlamında hazırladığımız 74 yansıdan oluşan (3,16 MB) power point sunumlarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Saglikli_Yasam_Nedir_Toplum_Sagligi_Acisindan_Onemi_AHMET_SALTIK_AUTF_D2

Paylaşalım, bilgilenelim ve en temel insanlık hakkı olan YAŞAM HAKKI‘nı anlamlı kılan sağlık hakkımıza sahip çıkalım..

J. J. Rousseau‘ya şükranla, sahip olduğumuz TOPLUMSAL SÖZLEŞME (1762) gereği Devletten, vergilerimiz karşılığında 4 temel kamu hizmetini mutlaka bekliyor, istiyoruz :

  1. Sağlık hizmetleri
  2. Eğitim hizmetleri
  3. İç ve dış güvenlik hizmetleri (can ve mal güvenliği)
  4. Adalet hizmetleri..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Meşruluğunu Apaçık Yitiren AKP = Erdoğan İktidarı Ulusumuz Tarafından Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Meşruluğunu Apaçık Yitiren
AKP = Erdoğan İktidarı

Ulusumuz Tarafından
Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Sayın Fatih Yaşlı‘nın başlattığı “Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün” bildirgesine biz de imza verdik, metni ve imzacıları web sitemizde yayınladık. İmza verenlerin sayısı hızla artıyor.
(http://ahmetsaltik.net/2020/02/29/suriyeden-elinizi-cekin-askerler-evlerine-donsun/)

Sayın Yaşlı’nın yukarıda aktardığımız açıklamalarından bir paragrafı paylaşmak istiyoruz :
****

Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok.

Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve emperyal hevesleri var.

Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri, ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.

Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

****
Yukarıdaki 4 saptama son derece önemlidir ve sorunun özünü ortaya koymaktadır.

  • Ulusumuzun artık, AKP = Erdoğan‘ın hemen hemen hiçbir söylemine inancı kalmamıştır.
  • Erdoğan, içeride bütünüyle tıkanmıştır, tükenmiştir.
  • Dış politikada ulusal duyguları istismar etme dışında seçenek kalmamıştır ancak bu kez de ölçü elden kaçırılmıştır. Şehit sayıları halkın sabrını taşırmış durumdadır.
  • Nitekim Erdoğan bu yıkıcı – yakıcı tabloyu halka açıklayamamış, olaydan yaklaşık 36 saat sonra kamuoyu önüne çıkabilmiştir.

Aşağıdaki 2 fotoğraf, tarihe düşülen utanç kareleridir, suçüstü yakalanmışlardır.


Bütün Ulus tam anlamıyla “kan ağlarken”, ağzımızı bıçak açmazken, Erdoğan ve damadı Hazine Bakanı Berat Albayrak, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman her nasılsa ve nedense, içleri nasıl kaldırdı ise, iç dünyalarını adeta ele verircesine, gülmekte hatta kahkaha atmaktadırlar!?

Bu fotoğrafları Ulusumuzun dikkatine, bilgisine, ilgisine ibret belgeleri olarak sunuyoruz..

Özellikle inançlı ve AKP’ye sadakatla oy veren, Reis’e kul gibi körü körüne tapan” (!?) insanlarımıza..

  • Artık uyanın.. uyanın deriiiin mi derin gaflet uykusundan, uyanın lütfen..


(Sait Munzur, İdlib’te yaşananların ardından çizdi: Sarıkamış’tan İdlib’e…, sol.org.tr)

Tarih okumalarımızdan bir söz beynimizde zonkluyor :

  • Ekonomi kötüye gidiyor, kriz ve işsizlik artıyor, memnuniyetsizlik yayılmaya başlıyordu; sonra aklıma mükemmel bir fikir geldi; savaşmak!Benito Mussolini

Sayın Rifat Serdaroğlu‘nun dünkü (29.02.2020) “NE YAPMALISINIZ?” başlıklı yazısından çok önemsediğimiz bir bölümü paylaşalım (yazının tümünün okunmasını öneriyoruz : https://rifatserdaroglu.net/2020/02/28/ne-yapmalisiniz/)

  • Öyle bir noktadayız ki; ya AKP iktidarını demokratik yolla göndereceğiz
    ya da son devletimiz
    olan T.C. Devleti için Fatiha okuyacağız.
  • Eğer Türk Milleti olarak, seccademize dadanmış şeytanları, İhvancıları, Muaviye özentilerini, devlet hazinesini talan eden soyguncuları, biatçıları iktidardan indirmeyi beceremezsek önümüz çok karanlık!
  • Artık gerçekleri görmek zorundayız.
  • Konu Türk Vatanı olunca, kimseye keyif bağışlayacak halimiz yok.
  • Kripto AKP’lilere, tarikat artıklarına, “istikrar var para kazanıyoruz” diyen eblehlere, demokratik rejimi korumanın hepimizin görevi olduğundan habersiz fikirsizlere
    acıyacak durumumuz yok…
    ****
    Lütfen, AKP’den istifa ederek ayrılan bağımsız milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun Ruşen Çakır ile söyleşisini ve ibretlik itiraflarını, isyanını ve önerilerini izler misiniz? (5 dk.)
    https://www.facebook.com/623224320/posts/10158062008014321/

Bu tür sağduyulu / yurtsever çıkışların AKP içinden artık çığ gibi büyümesi gerekiyor.

  • Sorun Erdoğan iktidarının bekası değil, TÜRKİYE’nin BEKASI’dır.

Medyada yansımayan / yansıtılmayan, şehit yakınlarının yürekleri paralayan feryatlarını izlemeye gücünüz var mı AKP = Erdoğan ve hala körü körüne alkışlayanlar, tapanlar, kula kul olarak dinden çıkanlar???

Tek çözüm                                   ;

  • Artık, meşruluğunu apaçık yitirmiş olan AKP = Erdoğan iktidarının,
    Ulusumuz tarafından görevden uzaklaştırılmasıdır.Muhalefet, bu meşru savunmanın tüm demokratik – hukuksal yollarını hazırlamaya koyulmalıdır.

Birinci öncelikli görev budur ve yitirilecek zaman yoktur.

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 01 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Toplum savaş siyasetini kabul etmiyor

Toplum savaş siyasetini kabul etmiyor

Fatih Yaşlı

(AS: Bizim kapsamlık katkımız yazının altındadır..)

Cuma akşamı yayımlanan ve kısa sürede büyük ilgi ve destek gören ‘Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün’ bildirgesinin ilk imzacılarından Fatih Yaşlı’ya yaptıkları çağrıyı ve ilk tepkileri sorduk.

soL – Haber Merkezi, 01 Mart 2020
https://haber.sol.org.tr/turkiye/fatih-yasli-toplum-savas-siyasetini-kabul-etmiyor-281636

Cuma akşamı açıklanan ve bir gün içinde büyük ilgi gören ‘Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün’ çağrısının altında imzası olanlardan birisi de Fatih Yaşlı.

Bir grup siyasetçi, sanatçı, aydın, gazeteci ve yazarın yayımladığı bu çağrıya bir gün içinde aralarında sendika genel başkanlarının, eski milletvekillerinin bulunduğu yüzlerce yeni ad eklendi. Çağrı, yayımlanmasından 24 saat sonra evedonsunler.net sitesinde yaygın imzaya açıldı.

Türk sağının ve İslamcı siyasal akımların ülkemizdeki düzen ve emperyalizm açısından işlevlerini merkeze koyan çalışmalarıyla uzun süredir ülkemiz düşünce dünyasına etkili katkılarda bulunan Yaşlı’ya çağrı metnini ve arka planını sorduk.

Askerler evlerine dönsün” dediniz. Toplumun bu kısa cümleyle arası nasıl sizce ve tepkiler nasıl?

  • Hem Türkiye aydınının hem de Türkiye toplumunun, geçmişi oldukça uzun olan, güçlü ve sağlam bir savaş karşıtı geleneği var. Behice Boran ve arkadaşları 1950’ler Türkiye’sinde bir avuç kişi olsalar da Menderes istibdadına karşı “Kore’de askerimizin ne işi var?” sorusunu sorabilmişlerdi. Nazım, Menderes’e yönelik en öfkeli şiirlerini Kore savaşı vesilesiyle yazmıştı. Vietnam halkının ABD emperyalizmine karşı direnişi bu toprakların devrimcilerine ilham kaynağı olmuştu. 1. ve 2. Körfez Savaşlarında yüz binler sokağa çıktı, Irak işgalinde Meclis’ten işgale ortak olma tezkeresi geçmediyse (AS: 1 Mart 2003) bunun gerisinde sokaktaki yüz binler vardı. Bunun dışında, Afganistan işgaline, Lübnan’a asker gönderilmesine, Suriye’ye yönelik yıkım politikalarına karşı da Türkiye toplumu sesini yükseltmekten kaçınmadı.
  • Gezi’ye giden yolda iktidarın Suriye siyasetine yönelik tepkinin de azımsanmayacak bir payı vardı.
  • Şimdi de bu gelenekten gelen insanlar benzer bir mücadeleye çağrı yapıyor,
  • Yoksul halk çocuklarının birilerinin kişisel istikbal, ikbal ve beka mücadelesi uğruna ölmesine, cihatçılarla yapılan işbirliğine, komşu bir devlete yönelik yıkım politikalarındaki ısrara, savaş siyasetine itiraz ediyor ve bu çağrı toplumda bir karşılık buluyor.
  • Toplum Suriye’ye yönelik yıkım politikalarına en başından beri bir tepki verse de, özellikle bu son süreçte İdlib’de olan biteni daha yüksek bir sesle sorguluyor.
  • Biz de bu metnin, bu çağrının, bu sesi yükseltmeye, iktidarın Suriye politikalarının daha çok sorgulanmasına ve bu politikalara itiraz edilmesine bir katkı olacağını düşünüyoruz, bu çağrıyı yapmış olmamızın en temel gerekçesi bu.

Erdoğan’ın en duyarlı olduğu noktalardan birisi “İdlib’de ne işimiz var?” sorusu oldu sanki? İdlib’de ne işimiz var? Ülke çıkarlarıyla ilgisi var mı bu varlığın?

  • İdlib’de bir “El Kaide otonom bölgesi” kurulmuş, iktidar partisi ise o otonom (AS: özerk) bölgenin “garantör”lüğünü üstlenmişti.
  • Soçi Mutabakatı ise bütünüyle bir oyalama taktiğiydi, sözde orada radikaller silahsızlandırılacak, kritik olan M-4 ve M-5 yolları ulaşıma açılacak, İdlib’den öbür bölgelere yönelik saldırılar duracaktı; ancak bunların hiçbiri olmadı ve zaten o mutabakatta verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmediği için bugünlere gelindi. (AS: AKP verdiği sözleri tutmadı!)
  • Suriye ordusu ülkenin geri kalanında egemenlik sağladıkça yüzünü İdlib’e çevirdi ve yaklaşık iki yıldır gündemde olan İdlib harekâtına Rusya’nın da desteğiyle başladı. İktidar ise İdlib’in yitirilmesinin Türkiye’nin Suriye’nin öbür bölgelerindeki askeri varlığı açısından kötü örnek oluşturacağına inandığı, sıranın oralara da geleceğini bildiği ve bütün bir Suriye siyasetinin buna bağlı olduğunu düşündüğü için, İdlib’de devletten devlete bir cephe savaşını da göze alabilecek bir konum aldı.
  • Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok.
  • Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve emperyal hevesleri var.
  • Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri, ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.
  • Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

İktidarın Suriye macerası hakkında farklı yorumlar yapılıyor. Erdoğan’ı kişisel olarak bu maceradan sorumlu tutanlar da var. Türkiye’nin Suriye politikaları sizce ne kadar Erdoğan’a ya da AKP’ye bağlı?

Türk sağı Menderes’ten beri hep emperyal fantezilere sahip oldu. Demirel’de, Erbakan’da, Özal’da bu fantezilerin yansımalarını görebilirsiniz. Ancak bu fantezileri retorik (AS: söylemsel) düzeyden çıkarıp pratiğe dökmeye kalkışmak bu iktidar döneminde söz konusu oldu. Bunun çeşitli nedenleri var. Emperyalizmin yaşadığı kriz, iktidarın İhvan networkü ile Ortadoğu’da kurduğu ilişki, özellikle Arap Baharı sürecinin ilk yıllarında ABD katında taşeronluğa talip olunması ve ABD’nin bunu kabul etmesi, Türkiye sermaye sınıfının hırsları ve ihtirasları

Suriye sorununda ben esas motivasyon kaynağının

  • Yeni-Osmanlıcılık, hilafet hayalleri, İslamcılık ve İhvancılık olduğunu ve buna Suriye’deki askeri varlığın iç politika açısından işlevselliğini de eklemek gerektiğini düşünüyorum.
  • Ancak burada “büyük resim”e bakarak söylemek gerekirse;
  • Siyasal İslam tüm dünyada olduğu gibi bizde de emperyalizmin bir projesidir ve emperyalizm içsel bir olgudur; yani Türkiye sermaye sınıfı siyasal İslam’ı çağırmış, sola karşı siyasal İslam’a sarılmıştır,
  • siyasal İslamcı iktidar da (AKP) bugünkü Suriye siyasetinin asıl failidir demek gerekiyor.
  • Tam da bu nedenle, bugün Türkiye’de siyasal İslam karşıtlığı ile sermaye düzenine karşıtlık, sermaye düzenine karşıtlıkla siyasal İslam’a karşıtlık iç içe geçmiş durumdadır ve biri hakkında sessiz kalanın öbürü hakkında konuşma hakkı bulunmamaktadır. ====================================

Meşruluğunu Apaçık Yitiren
AKP = Erdoğan İktidarı

Ulusumuz Tarafından
Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Sayın Fatih Yaşlı‘nın başlattığı “Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün” bildirgesine biz de dün akşam imza verdik, metni ve imzacıları web sitemizde yayınladık. (http://ahmetsaltik.net/2020/02/29/suriyeden-elinizi-cekin-askerler-evlerine-donsun/)

Sayın Yaşlı’nın yukarıda aktardığımız açıklamalarından bir paragrafı bir kez daha paylaşmak istiyoruz :
****

Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de
elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok
.

Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve
emperyal hevesleri var.

Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri,
ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.

Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu
çok daha iyi anlaşılıyor.

****
Yukarıdaki 4 saptama son derece önemlidir ve sorunun özünü ortaya koymaktadır.

Ulusumuzun artık, AKP = Erdoğan‘ın hemen hemen hiçbir söylemine inancı kalmamıştır.  Erdoğan, içeride bütünüyle tıkanmıştır, tükenmiştir. Dış politikada ulusal duyguları istismar etme dışında seçenek kalmamıştır ancak bu ez de ölçü elden kaçırılmıştır. Şehit sayıları halkın sabrını taşırmış durumdadır. Nitekim Erdoğan bu yıkıcı – yakıcı tabloyu halka açıklayamamış, olaydan yaklaşık 36 saat sonra kamuoyu önüne çıkabilmiştir.

Aşağıdaki 2 fotoğraf, tarihe düşülen utanç kareleridir, suçüstü yakalanmışlardır.

Bütün Ulus tam anlamıyla “kan ağlarken”, ağzımızı bıçak açmazken, Erdoğan ve Damadı Albayrak, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman her nasılsa ve nedense, içleri nasıl kaldırdı ise, iç dünyalarını adeta ele verircesine, gülmekte hatta kahkaha atmaktadırlar..

Bu fotoğrafları Ulusumuzun dikkatine, bilgisine, ilgisine ibret belgeleri olarak sunuyoruz..

Özellikle içten inançlı ve AKP’ye oy veren, Reis’e kul gibi körü körüne tapan insanlarımıza..

Artık uyanın.. uyanın deriiiin mi derin gaflet uykusundan..


(Sait Munzur, İdlib’te yaşananların ardından çizdi: Sarıkamış’tan İdlib’e…, sol.org.tr)

Tarih okumalarımızdan bir söz beynimizde zonkluyor :

  • Ekonomi kötüye gidiyor, kriz ve işsizlik artıyor, memnuniyetsizlik yayılmaya başlıyordu sonra aklıma mükemmel bir fikir geldi; savaşmak!Benito Mussolini

Sayın Rifat Serdaroğlu‘nun dünkü (29.02.2020) “NE YAPMALISINIZ?” başlıklı yazısından çok önemsediğimiz bir bölümü paylaşalım (yazının tümünün okunmasını öneriyoruz : https://rifatserdaroglu.net/2020/02/28/ne-yapmalisiniz/)

  • Öyle bir noktadayız ki, ya AKP iktidarını demokratik yolla göndereceğiz
    ya da son devletimiz
    olan T.C. Devleti için Fatiha okuyacağız.
  • Eğer Türk Milleti olarak, seccademize dadanmış şeytanları, İhvancıları, Muaviye özentilerini, devlet hazinesini talan eden soyguncuları, biatçıları iktidardan indirmeyi beceremezsek önümüz çok karanlık!
  • Artık gerçekleri görmek zorundayız.
  • Konu Türk Vatanı olunca, kimseye keyif bağışlayacak halimiz yok.
  • Kripto AKP’lilere, tarikat artıklarına, “istikrar var para kazanıyoruz” diyen eblehlere, demokratik rejimi korumanın hepimizin görevi olduğundan habersiz fikirsizlere
    acıyacak durumumuz yok…
    ****
    Lütfen, AKP’den istifa ederek ayrılan bağımsız milletvekilinin Ruşen Çakır ile söyleşisini ve ibretlik itiraflarını izler misiniz? (5 dk.)
    https://www.facebook.com/623224320/posts/10158062008014321/

Bu tür sağduyulu / yurtsever çıkışların AKP içinden artık çığ gibi büyümesini bekliyoruz.

  • Sorun Erdoğan iktidarının bekası değil, TÜRKİYE’nin BEKASI’dır.

Medyaya yansımayan, şehit yakınlarınn yürekleri paralayan feryatlarını izlemeye gücünüz var mı AKP = Erdoğan ve hala körü körürne alkışlayanlar, tapanlar???

Tek çözüm artık, meşruluğunu apaçık yitirmiş olan AKP = Erdoğan iktidarının,
Ulusumuz tarafından görevden uzaklaştırılmasıdır.
Muhalefet, bu meşru savunmanın tüm demokratik – hukuksal yollarını hazırlamaya koyulmalıdır.

Birinci öncelikli görev budur ve yitirilecek zaman yoktur.

Sevgi ve saygı ile. 01 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

 

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odasınca, Salı Akşamları toplantıları kapsamında düzenlenen etkinlikte, 18 Şubat 2020 akşamı biz, çağrı üzerine yukarıdaki konuyu sunduk.

 

 

 

 

 

 

 

 

73 yansıdan oluşan bu dosyayı (3,65 MB) indirmek için lütfen tıklayınız :

Hava_Kirliligi_ve_Saglik_AHMET_SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 18 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye/SBF) 
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Konferansa çağrı : ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

Dostlar,

Konferansa çağrımızdır… Poster aşağıda..

Konu : ÇALIŞMA ORTAMI ve HAVA KİRLİLİĞİ

Yer             : Ankara Tabip Odası, Mithatpaşa Cd. 62/18, Ankara
Gün – saat : 18 Şubat 2020 Salı, akşam 18:30

Uygun olanları bekleriz..

Sevgi ve saygı ile. 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc,
AÜTF Halk Sağlığı AbD, Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı,
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI KONUŞMA METİNLERİ

TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI KONUŞMA METİNLERİ


Dostlar,

Geçtiğimiz yıl, 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü ile Türk Nefroloji Derneği’nin ortak etkinliği olarak 1 günlük bir bilimsel toplantı yapıldı 14 Mayıs 2019’da..

Konu şöyleydi :

  • 1. TÜRKÇE TIP DİLİ BİLİMSEL TOPLANTISI

Düzenleme kurulu başkanlığını sevgili dostumuz Sn. Prof. Dr. Taner Çamsarı üstlenmişti.

Hemen hepsi meslektaşımız, arkadaşımız – dostumuz olan katılımcıların konuşmaları kitaplaştırıldı ve çok değerli bir kalıcı yapıta dönüştü.

Konuşma metinleri 9 Eylül Üniversitesi yayını olarak Eylül 2019 sonunda basıldı (200 adet).

92 sayfalık kitapta 10 bildiri ve serbest tartışma, katkılar yer alıyor (3.8 MB)..

Türkçe’nin nasıl yetkinlikle bir bilim dili, o arada Tıp Dili olabileceğini bir kez daha anlıyoruz kitabı okudukça.
Lütfen tıklayınız : 1._TURKCE_TIP_DILI_BILIMSEL_TOPLANTISI_KONUSMA_METINLERI_IZMIR_2019

Salt Türkçe sevdalısı Tıp Bilimcileri değil,  Dilbilimciler de bu sonuca varıyorlar bir kez daha.

Dolayısıyla ülkemizde, bir sömürge devleti gibi yabancı dilde eğitim çarpıklığı içimizi acıtıyor.

2. Türkçe Tıp Dili Bilimsel Toplantısı Mayıs 2020’de Kocaeli’de tasarlanıyor.

Büyük ATATÜRK, son derece yerinde gerekçelerle, görkemli Devrimleri içinde Dil Devrimi‘ne ayrı bir önem vermiştir.

Bu sitede Türkçemiz, Dil Devrimi konularında epey yazı yazdık.

Örneğin

ATATÜRK; TÜRK DİLİ ve Günümüz Kültür Emperyalizmi

Türk Yazı Devrimi

……….

Atatürk’ün kurduğu ve kalıtından (mirasından) gelir bırakarak bağımsızlıklarını ve üretkenliklerini sürekli kıldığı Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, 12 Eylül 1980 darbecilerince kapatılarak Devlet dairesine dönüştürülmüştür. T.C.’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün vasiyeti, hukuk dışına çıkılarak çiğnenmiştir.

Bu açık aykırılığın – ihlalin daha fazla sürdürülmemesi gerekir.

Ne var ki, günümüz AKP siyasal iktidarı, Arap – Osmanlı hayranlığı – takıntısı ile Türkçemize karşı da düşmanca bir tutum – davranış içinde..

Tipik biçimde Arap emperyalizminin asimilasyon dışavurumu bu tablo gerçekte.. Çok yazık..

Gelişmiş ülkelerin Ulusal Dil Akademileri / Kurumları stratejik önemde kurumlar olarak görülmekte ve tüm ülke – halk – devlet tarafından bilinçli biçimde desteklenmektedir.  Ülkemizde, Dil Devrimine düşman bir karşıdevrim olgusu acı vericidir. Ulusumuz, bu sorunu da aşmalıdır, aşacaktır..

Sevgi ve saygı ile. 17 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Dil Derneği Üyesi, Hekim,
Siyaset Bilimci (Mülkiye – SBF),
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Yeni Koronavirüs Salgını

Yeni Koronavirüs Salgını


Değerli okurlarımız,

Yeni Koronavirus salgını tüm hızıyla sürmekte..
Ölenlerin sayısı 500’ü, doğrulanmış olgu sayısı 20 binleri aştı.
Ülkemizde henüz hastalık yok.
Gerekli tüm bilimsel önlemleri almak zorundayız.
Bu bağlamda Ankara Tabip Odamızda 4 Şubat 2020 akşamı, geleneksel Salı toplantıları kapsamında bir sunum gerçekleştirildi.

Konuşmacı, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan meslektaşımız Sn. Prof. Dr. Özlem KURT AZAP idi.

Özenle hazırlanmış ve güncel bilgiler içeren 59 yansı ile bilgilerimizi tazeledik. ardından soru – katkı – tartışma bölümü oldu. Prof. Ö.K. Azap’tan yansılarını web sitemizde yayınlamak üzere izin aldık ve aşağıda sunuyoruz. Kendisine emeği ve izni için teşekkür ederiz.

Yansıları PDF olarak izlemek için lütfen tıklayınız.. (3 MB)

Yeni Koronavirüs-4 Şubat 2020

Tartışma bölümünde, Türkiye’de ve genelde alınan önlemlerin dengeli – abartılı olup olmadığı gündeme geldi. Prof. Ö.K. Azap “abartılı” bulmaktaydı özellikle Türkiye’de alınan önlemleri. Biz karşı görüşü savunduk.. “Ro değeri”nin üstel olarak katlanarak büyüdüğünü belirttik. 4 Şubat 2020 günü okuduğumuz Çin kaynaklı bir makalede [ Shi Zhao ve ark. Preliminary estimation of the basic reproduction number of novel coronavirus (2019-nCoV) in China, from 2019 to 2020: A data-driven analysis in the early phase of the outbreak; doi: https://doi.org/], 17 Ocak 2020 günü, bir bulaşıcı hastalığın salgın yapıp yapmadığını değerlendirme ölçütü olan bu değerin –1’i aştığında, yayılma hızının salgın sayılabileceği bilinmektedir– ortalama Ro değeri aralıklarının 2.24 [ %95GA: 1.96-2.55] ile 3.58 [% 95 GA: 2.89-4.39] olarak hesaplandığını ve bu ölçütün üstel (ekponansiyel) olarak büyüdüğünün belirtildiğini aktardık. Dolayısıyla yayılma hızının tartışmasız bir SALGIN oluşu ve aritmetik hızla (eklemeli) değil üstel hızla (katlamalı) yayılma hızı nedeniyle, alınan önlemlerin abartılı sayılmaması gerektiği yönünde görüş sunduk.

Sonuç olarak;

Dünya Sağlık Örgütü‘nün “ALARM DURUMU” yerindedir.
Uluslararası toplumun işbirliği içinde uyumlu önlemler alması ile bu salgın önümüzdeki günlerde – haftalarda sönümlendirilebilecektir.
Sağlık Bakanlığı’nın, BİLİM KURULU  son derece yerindedir ve tüm politikalar bu Kurulun önerileri doğrultusunda özenle sürdürülmesini dileriz.

  • PANİK tepkisi vermek yersiz ve gereksizdir.
  • Bilimsel önlemleri uygulamak ve sakin olmak gerekir.Bu arada, yeri gelmişken, Yeni Koronavirüs küresel salgını (Pandemi) ile ilgili kamuoyuna her gün açıklamaları Sağlık Bakanı yerine, “Bakanlık Sözcüsü“nün yapmasını öneriyoruz.
    ABD’de bu bağlamda görevlendirilen “Surgeon General” kurumu / makamı vardır.
    Uzun yıllar içinde bu makam halkın büyük güvenini sağlamıştır ve kamuoyunu aydınlatmada etkili bir araç olarak yararlanılmaktadır.

    Koronavirüs salgını ile ilgili Dünya Sağlık Örgütü‘nün toplumu bilgilendirme amacıyla hazırladığı görseller, Sağlıkta Hamilik Topluluğu (SAHA) ve gönüllü öğrenciler tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Toplumun koronavirüs farkındalığını artırmak için hazırlanmış olan bu çalışmanın görsellerine aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir…

  • DSÖ – Koronavirüs Salgını Türkçe Görselleri-20200206T205425Z-001

    Sevgi ve saygı ile. 06 Şubat 2020, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı / AÜTF Halk Sağlığı AbD
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

SURİYE BUNALIMI ve AKP = ERDOĞAN REJİMİNİN AĞIR TARİHSEL SORUMLULUĞU

SURİYE BUNALIMI ve
AKP = ERDOĞAN REJİMİNİN
AĞIR TARİHSEL SORUMLULUĞU

 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Gelinen aşamada acı süreci irdeleyecek çeşitli değerlendirmeler yapılabilir.
Türkiye’nin askeri birliklerinin egemen bir devlet olan Suriye topraklarındaki varlığı uluslararası hukuka, BM Andlaşması‘nın 51 ve ilgili maddelerine dayandırılabilir.
Ne var ki bu hukuksal dayanak biçimseldir.
Özünde, Suriye’de Esad yönetimine karşı ABD – AB emperyalizminin başlattığı iç savaş vardır.
Türkiye, ne yazık ki, kadim komşu Suriye’de emperyal planlara alet edilmiştir AKP = Erdoğan rejimi tarafından.

Nitekim Erdoğan, Suriye’deki Türk askeri varlığını kendi sözleri ile  “kapı gibi Adana mutabakatı”ba dayandırırken, Şam Dışişleri çok farklı yönde bir açıklama yaptı :

Erdoğan’ın Suriye’deki Türk askeri varlığını Adana Mutabakatı’na dayandırmasını yanıtlayan Suriye Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin söz konusu mutabakat uyarınca Suriye’ye asker gönderme ve terörle tek başına mücadele etme hakkına sahip olmadığını ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, aşağıdaki açıklamayı yaptı (www.abcgazetesi.com)

Şam, yalan söylemeye ve Suriye’deki eylemleri konusunda halkı yanıltmaya devam eden Erdoğan’ın inatçılığını kınıyor. Bu bağlamda Adana Mutabakatı’nın Türkiye’nin Suriye hükümetiyle koordinasyonunu tanımladığını, bunun bir uluslararası anlaşma olması nedeniyle Erdoğan’ın tek başına hareket edemeyeceğini hatırlatmak isteriz.

Adana Mutabakatı’nın terörle mücadeleye ilişkin olduğunu belirterek,

  • Erdoğan’ın denetimi altındaki terör örgütlerini koruduğunu ve
  • onlara çeşitli yardımlar sunduğunu..

iddia eden Suriye Dışişleri, Türk hükümetinin bu tür eylemlerinin Ankara’ya güveni zedelediğini savundu.
****
Suriye’nin içişlerine BM hukukunun (BM Ana Sözleşmesinin) en temel ilkeleri olan İÇİŞLERİNE KARIŞMAMA ve SINIRLARIN DEĞİŞMEZLİĞİ ilkeleri (1648 tarihli Westphalia Barışı gereği, devletler kesin sınırlara sahiptir ve sınırları içindeki ahali
üstündeki iktidarları mutlaktır..) çiğnenerek müdahale edilmiş, Türkiye de Batı emperyalizmince kimi vaatlerle istismar edilerek kullanılmıştır. Oysa BM Antlaşması’nın  m. 1/2, 55 ve 76. maddeleri, bir ülkenin halkları içinde kendi geleceğini belirleme (self determinasyon)  hakkını kullanmaları durumunda bile sınırların değişmezliği ilkesini benimsemiştir.

BM Antlaşması‘nın 1. ve 55. maddesinde; uluslararası alanda, halkların eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için gerekli uygun önlemleri alınması kararlaştırılmıştır. (Charter of the United Nations, https://www.un.org/en/charter-united-nations/, erişim 04.02.2020)

  • Dolayısıyla Suriye’nin nasıl yönetileceğine Suriye halkı dışında hiç kimsenin karar verme hak ve yetkisi yoktur. Karşımızda, egemen – bağımsız ve BM tarafından tanınan – BM üyesi bir ülke vardır. Kabul edilsin ya da edilmesin, gerçek budur. Ayrıca bu ülkenin topraklarında askeri varlığımız söz konusudur. Suriye resmi güçleri, bu varlığı işgal olarak kabul etmekte ve eylemlerini meşru görmektedir. Kuşku yok, Rusya’nın açık onayı olmaksızın Suriye bu saldırıyı yapamazdı. Dolayısıyla kritik kırılma noktası tam da buradadır. Salt İran ile şimdiki Suriye politikasını / düşmanlığını AKP = Erdoğan rejiminin sürdürme olanağı yoktur.

    ****
    Şehit edilen asker ve sivil yurttaşlarımızın acıları yüreğimizdedir. Yakınlarına başsağlığı ve sabır dilemek klişedir ve kolaydır. Yaralılara acil şifa dilemek de öyle.. Hatta bu dilekleri dinci hamaset sözcükleri ile bezmek de.. Tıpkı iktidarın başı ve öbür kimi yetkililer ve yalaka basın gibi.. Asıl olan ise, Büyük ATATÜRK‘ün YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ ilkesini dış politikada şaşmaz eksen edinmek ve ulus üyelerinin burnunu bile kanatmamaktır.

Bu acı sonuç ile önceki Suriye operasyonlarında verilen şehitlerin, yaralıların, maddi yıkımların sorumlusu çok net ve tartışmasız biçimde AKP = Erdoğan iktidarıdır. Öylesine boş sözler ve hamasi, duygu sömürüsüne dönük girişimlerle bu yürek yakan sorumluluk perdelenemez.

Bahçeli‘nin, Suriye’de rejim değişmedikçe rahat yok… içerikli sözleri bir başka talihsizliktir. Suriye’de rejimi değiştirmek kimsenin haddi değildir. Suriye’de uluslararası hukuka göre egemen ve meşru bir devlet ve yönetim vardır. Onu beğenmeyebilirsiniz ama İHVANCI bir rejimi bu ülkede kurma heveslerinin bedeli işte böyle ağır olur..

Önemli bir nokta da İSTANBUL KANALI bağlantısıdır… Bu Kanal Rusya’nın güvenliğini olağanüstü düzeyde tehdit edicidir ve bu ülke tarafından kabulü olanaklı değildir. Dolayısıyla, bu Kanal girişimleri gündeme geldiğinden bu yana Rusya – Putin, Türkiye’ye açık – dolaylı iletiler vermektedir. Daha önceki bir yazımızda da konuya değinmiştik.

AKP = Erdoğan rejimi, kendi aklınca ABD – AB – Rusya’yı (+ İran’ı) yönlendirebileceği boş hayallerini kurmuştur. Sonuç hüsrandır. Yapılacak şey, Atatürk’ün  YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ politikasına sarılmak ve büyük güçler arasında dinamik denge stratejisine yönelmektir.

AKP = Erdoğan rejimi, gelinen çok kritik yerde, bu ağır sorun üzerinden iç politikaya dönük gündem oyunları ve kısır oy hesaplarına asla ve asla girmemelidir. TBMM ivedilikle toplanarak kapalı oturumda ulusal politikalar belirlenmeli ve kamuoyu bilgilendirilerek, saplanılan bataklıktan geri çekilmeye çalışılmalıdır.

Erdoğan bunu yap(a)mayacaksa, bir biçimde çekilmeli / istifa etmeli ve ülkemizi hızla büyüyebilecek kanlı ve çok tehlikeli serüvenlere sürüklemekten mutlaka kaçınmalıdır.

Batı’nın emperyal abanmaları, Rusya ile önemli ölçüde dengelenebilirdi..
Erdoğan’ın Ukrayna ziyaretinde açıkça Rusya’yı karşısına alan irrasyonel girişimleri, sorunun tuzu biberidir.
Çok yazık oldu..
Türkiye bir kez daha, çok dezavantajlı koşullarda, örneğin çok ağır borç yükü – ekonomik bunalım konjonktürü içinde… Batı emperyalizminin kucağına sürüklenmiştir.

SONUÇ                                             :

  • Siyasal tarihte bu denli akıl ve bilim dışı, ülkesine çok ağır zararlar veren bir dış politika örneği anımsamıyoruz..

Dinci – gerici -baskıcı AKP = Erdoğan rejiminin Türkiye’ye kestiği en ağır son fatura bu paralizi olsa gerektir.

  • 17+ yıldır vahşetle dayatılan değerler erozyonu ve ekonomik talana ek olarak..

Sahi, 4+ milyon Suriyeli Türkiye’de iken ve bir o kadarı sınırın hemen güneyinde iken Suriye ile bir sıcak çatışma nasıl göze alınabilir ki??!

İçerideki ağır ekonomik bunalıma, işsizliğe, yoksulluğa, sosyal güvenlik krizine, dinci dayatmalara, halkı kutuplaştırmaya…  odaklanmamız gerek.. Değişik gündem oyunları bu sorunları çözmediği gibi daha da büyütür. Halk da daha çok aldatılamaz. çünkü somut – ağır – yakıcı – bunaltıcı, kendisini yakan… ailece intihara sürükleyici kertede deneyimlemekte, yaşamaktadır.

  • Asıl rejim bunalımı Türkiye’dedir.
    – TEK ADAM REJİMİ tıkanmıştır ve Türkiye adeta boğulmaktadır.
  • Değişmesi gereken AKP = ERDOĞAN rejimidir..

Sahi, Esat kalksa ve

“…Türkiye’de demokratik parlamenter düzen yıkılmıştır.
TEK ADAM diktatörlüğe sürüklemektedir komşumuz Türkiye’yi. Buna seyirci kalamayız. Türkiye’de demokratik rejim yeniden kurulmadan Suriye’ye rahat yok. Türkiye yaparsa ne ala,
yoksa biz ne gerekiyorsa yapacağız….”

dese… AKP = Tek adam Erdoğan ne buyururlardı acaba???

  • Bir kez daha yanıldınız ve yenildiniz..
  • Kabul edecek ve usulünce geri çekileceksiniz..
  • Masum vatan evlatlarının kanını daha çok dökmeyeceksiniz.. 

    Sevgi, saygı ve ACI ile. 06 Şubat 2020, Ankara

     

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ATATÜRKÇÜDÜŞÜNCE DERNEĞİ

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN İŞLEMLER SUÇTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR!

14 Aralık 2019 tarihli ve 30978 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar” düzenlemesinin Anayasamızın laiklik ilkesine, laik devlet ve laik toplum yapısına aykırı olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.

Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmünü içermektedir. Bu maddenin değiştirilmesi ve değiştirilmesinin teklif edilmesi bile Anayasa’nın 4. maddesi ile yasaklanmıştır.

Bu düzenleme, idare hukukunda “yok hükmünde” olan idari işlemler denen; sakatlıkları çok ağır olan ve hukuk dünyasında hiç doğmamış kabul edilen “batıl” işlemlerdir.  Söz konusu idari işlem de “ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN” bir işlem olduğu için “yok” hükmündedir.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi, yukarıda sözü geçen ve Resmi Gazetede yayınlanan düzenleme için Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetimi Standartları Kurumu Yöneticileri ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Anayasamızın laiklik ilkesine, laik toplum ve laik devlet yapısına aykırı işlem uygulama ve eylemlerde direnen siyasal iktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Laiklik yalnızca Anayasa hükümleri ile değil; yurtsever, aydınlıktan, bilimden yana olan demokratik kitle örgütleri ve yurttaşlarca da korunmaktadır. Anayasamıza 5 Şubat 1937’de giren Laiklik İlkesi tüm vatan toprağımıza sarsılmaz şekilde kök salmıştır.

Bu tür girişimler sonuçsuz kalacak demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. 25.12.2019

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL YÖNETİM KURULU
===============================================
Dostlar,

ADD’nin bu girişimini yerinde buluyor ve destekliyoruz.

Ek olarak, 30978 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan bu düzenleyici idari işlemin Danıştay’a taşınarak iptal davası açılmasını da öneriyoruz. ADD’nin basın açıklamasında RG’de yayın tarihi yanlışlıkla 12 Aralık olarak belirtilmiştir. Biz metinde düzelterek yayınlıyoruz. Dava zaman aşımına uğramadan, 60 gün içinde Danıştay’da dava açılarak, anayasal lalik sisteme meydan okuyan bu şeriatçı düzenlemenin, yürütülmesinin durdurulması da istenerek iptali sağlanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Başkan Yard. (2004-2006)
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Halk Sağlığı Anabilim Dalımızın Uzmanlık Eğitimi Akredite Oldu

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’na Akredidasyon..


Değerli Site okurlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığının bu gün Fakülte öğretim üyelerine e-ileti olarak duyurduğu sevindirici haber başlıkta..

Biz de bu Anabilim Dalı’nın 20 Mayıs 2004’ten bu yana 15,5 yılı aşan süredir emek veren bir öğretim üyesi olarak sevinçli ve gururluyuz.

Dekanlık yazısında da özenle vurgulandığı üzere, bu aşamaya erişilmesinde emeği geçen herkesi şükran ve saygı ile selamlıyoruz. Anabilim Dalı Başkanımız “Sevgili Meltem hocamız” başta olmak üzere.. Emeğimizi değerlendiren Akredidasyon Kuruluna da teşekkür ederiz.

Tıpta Halk Sağlığı Uzmanlık alanının tartışılmaz yer ve önemi ortadadır.

Dolayısıyla bu bilim ve uygulama alanında Uzman Hekimlere olan yaşamsal gereksinim de her türlü tartışmanın dışındadır..

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı, ülkemize nitelikli Halk Sağlığı Uzmanı hekimler yetiştirmeyi coşku ile sürdürecektir.

Kuşku yok, bu “niteliklilik” salt teknik bağlamda bilgi – beceri yetkinliği ile sınırlı olmayıp, “değerler” ve Halk Sağlığına / Halkın Sağlığına katkı verme coşkusu eksenlerinde de geçerlidir.

Dekanlık yazısı aşağıdaki gibi :

Değerli Öğretim Üyesi,

Geçtiğimiz haftalarda akreditasyon için ziyaret edilen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın, “Uzmanlık Eğitimi” 27 Kasım 2019 tarihi itibariyle akredite oldu.

Bu sonuçta, emeği olan başta Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Meltem Çöl olmak üzere tüm öğretim üyelerimizi, emekli öğretim üyelerimizi, öğretim elemanlarımızı ve Anabilim Dalının çalışanlarını kutluyoruz.

Bilgilerinize sunarız. 28 Kasım 2019

Tıp Fakültesi Dekanlığı
(Tip.Fak.Dekanligi@medicine.ankara.edu.tr)
********

Sevgi ve saygı ile. 28 Kasım 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com