Toplum savaş siyasetini kabul etmiyor

Toplum savaş siyasetini kabul etmiyor

Fatih Yaşlı

(AS: Bizim kapsamlık katkımız yazının altındadır..)

Cuma akşamı yayımlanan ve kısa sürede büyük ilgi ve destek gören ‘Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün’ bildirgesinin ilk imzacılarından Fatih Yaşlı’ya yaptıkları çağrıyı ve ilk tepkileri sorduk.

soL – Haber Merkezi, 01 Mart 2020
https://haber.sol.org.tr/turkiye/fatih-yasli-toplum-savas-siyasetini-kabul-etmiyor-281636

Cuma akşamı açıklanan ve bir gün içinde büyük ilgi gören ‘Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün’ çağrısının altında imzası olanlardan birisi de Fatih Yaşlı.

Bir grup siyasetçi, sanatçı, aydın, gazeteci ve yazarın yayımladığı bu çağrıya bir gün içinde aralarında sendika genel başkanlarının, eski milletvekillerinin bulunduğu yüzlerce yeni ad eklendi. Çağrı, yayımlanmasından 24 saat sonra evedonsunler.net sitesinde yaygın imzaya açıldı.

Türk sağının ve İslamcı siyasal akımların ülkemizdeki düzen ve emperyalizm açısından işlevlerini merkeze koyan çalışmalarıyla uzun süredir ülkemiz düşünce dünyasına etkili katkılarda bulunan Yaşlı’ya çağrı metnini ve arka planını sorduk.

Askerler evlerine dönsün” dediniz. Toplumun bu kısa cümleyle arası nasıl sizce ve tepkiler nasıl?

  • Hem Türkiye aydınının hem de Türkiye toplumunun, geçmişi oldukça uzun olan, güçlü ve sağlam bir savaş karşıtı geleneği var. Behice Boran ve arkadaşları 1950’ler Türkiye’sinde bir avuç kişi olsalar da Menderes istibdadına karşı “Kore’de askerimizin ne işi var?” sorusunu sorabilmişlerdi. Nazım, Menderes’e yönelik en öfkeli şiirlerini Kore savaşı vesilesiyle yazmıştı. Vietnam halkının ABD emperyalizmine karşı direnişi bu toprakların devrimcilerine ilham kaynağı olmuştu. 1. ve 2. Körfez Savaşlarında yüz binler sokağa çıktı, Irak işgalinde Meclis’ten işgale ortak olma tezkeresi geçmediyse (AS: 1 Mart 2003) bunun gerisinde sokaktaki yüz binler vardı. Bunun dışında, Afganistan işgaline, Lübnan’a asker gönderilmesine, Suriye’ye yönelik yıkım politikalarına karşı da Türkiye toplumu sesini yükseltmekten kaçınmadı.
  • Gezi’ye giden yolda iktidarın Suriye siyasetine yönelik tepkinin de azımsanmayacak bir payı vardı.
  • Şimdi de bu gelenekten gelen insanlar benzer bir mücadeleye çağrı yapıyor,
  • Yoksul halk çocuklarının birilerinin kişisel istikbal, ikbal ve beka mücadelesi uğruna ölmesine, cihatçılarla yapılan işbirliğine, komşu bir devlete yönelik yıkım politikalarındaki ısrara, savaş siyasetine itiraz ediyor ve bu çağrı toplumda bir karşılık buluyor.
  • Toplum Suriye’ye yönelik yıkım politikalarına en başından beri bir tepki verse de, özellikle bu son süreçte İdlib’de olan biteni daha yüksek bir sesle sorguluyor.
  • Biz de bu metnin, bu çağrının, bu sesi yükseltmeye, iktidarın Suriye politikalarının daha çok sorgulanmasına ve bu politikalara itiraz edilmesine bir katkı olacağını düşünüyoruz, bu çağrıyı yapmış olmamızın en temel gerekçesi bu.

Erdoğan’ın en duyarlı olduğu noktalardan birisi “İdlib’de ne işimiz var?” sorusu oldu sanki? İdlib’de ne işimiz var? Ülke çıkarlarıyla ilgisi var mı bu varlığın?

  • İdlib’de bir “El Kaide otonom bölgesi” kurulmuş, iktidar partisi ise o otonom (AS: özerk) bölgenin “garantör”lüğünü üstlenmişti.
  • Soçi Mutabakatı ise bütünüyle bir oyalama taktiğiydi, sözde orada radikaller silahsızlandırılacak, kritik olan M-4 ve M-5 yolları ulaşıma açılacak, İdlib’den öbür bölgelere yönelik saldırılar duracaktı; ancak bunların hiçbiri olmadı ve zaten o mutabakatta verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmediği için bugünlere gelindi. (AS: AKP verdiği sözleri tutmadı!)
  • Suriye ordusu ülkenin geri kalanında egemenlik sağladıkça yüzünü İdlib’e çevirdi ve yaklaşık iki yıldır gündemde olan İdlib harekâtına Rusya’nın da desteğiyle başladı. İktidar ise İdlib’in yitirilmesinin Türkiye’nin Suriye’nin öbür bölgelerindeki askeri varlığı açısından kötü örnek oluşturacağına inandığı, sıranın oralara da geleceğini bildiği ve bütün bir Suriye siyasetinin buna bağlı olduğunu düşündüğü için, İdlib’de devletten devlete bir cephe savaşını da göze alabilecek bir konum aldı.
  • Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok.
  • Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve emperyal hevesleri var.
  • Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri, ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.
  • Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

İktidarın Suriye macerası hakkında farklı yorumlar yapılıyor. Erdoğan’ı kişisel olarak bu maceradan sorumlu tutanlar da var. Türkiye’nin Suriye politikaları sizce ne kadar Erdoğan’a ya da AKP’ye bağlı?

Türk sağı Menderes’ten beri hep emperyal fantezilere sahip oldu. Demirel’de, Erbakan’da, Özal’da bu fantezilerin yansımalarını görebilirsiniz. Ancak bu fantezileri retorik (AS: söylemsel) düzeyden çıkarıp pratiğe dökmeye kalkışmak bu iktidar döneminde söz konusu oldu. Bunun çeşitli nedenleri var. Emperyalizmin yaşadığı kriz, iktidarın İhvan networkü ile Ortadoğu’da kurduğu ilişki, özellikle Arap Baharı sürecinin ilk yıllarında ABD katında taşeronluğa talip olunması ve ABD’nin bunu kabul etmesi, Türkiye sermaye sınıfının hırsları ve ihtirasları

Suriye sorununda ben esas motivasyon kaynağının

  • Yeni-Osmanlıcılık, hilafet hayalleri, İslamcılık ve İhvancılık olduğunu ve buna Suriye’deki askeri varlığın iç politika açısından işlevselliğini de eklemek gerektiğini düşünüyorum.
  • Ancak burada “büyük resim”e bakarak söylemek gerekirse;
  • Siyasal İslam tüm dünyada olduğu gibi bizde de emperyalizmin bir projesidir ve emperyalizm içsel bir olgudur; yani Türkiye sermaye sınıfı siyasal İslam’ı çağırmış, sola karşı siyasal İslam’a sarılmıştır,
  • siyasal İslamcı iktidar da (AKP) bugünkü Suriye siyasetinin asıl failidir demek gerekiyor.
  • Tam da bu nedenle, bugün Türkiye’de siyasal İslam karşıtlığı ile sermaye düzenine karşıtlık, sermaye düzenine karşıtlıkla siyasal İslam’a karşıtlık iç içe geçmiş durumdadır ve biri hakkında sessiz kalanın öbürü hakkında konuşma hakkı bulunmamaktadır. ====================================

Meşruluğunu Apaçık Yitiren
AKP = Erdoğan İktidarı

Ulusumuz Tarafından
Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Sayın Fatih Yaşlı‘nın başlattığı “Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün” bildirgesine biz de dün akşam imza verdik, metni ve imzacıları web sitemizde yayınladık. (http://ahmetsaltik.net/2020/02/29/suriyeden-elinizi-cekin-askerler-evlerine-donsun/)

Sayın Yaşlı’nın yukarıda aktardığımız açıklamalarından bir paragrafı bir kez daha paylaşmak istiyoruz :
****

Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de
elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok
.

Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve
emperyal hevesleri var.

Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri,
ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.

Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu
çok daha iyi anlaşılıyor.

****
Yukarıdaki 4 saptama son derece önemlidir ve sorunun özünü ortaya koymaktadır.

Ulusumuzun artık, AKP = Erdoğan‘ın hemen hemen hiçbir söylemine inancı kalmamıştır.  Erdoğan, içeride bütünüyle tıkanmıştır, tükenmiştir. Dış politikada ulusal duyguları istismar etme dışında seçenek kalmamıştır ancak bu ez de ölçü elden kaçırılmıştır. Şehit sayıları halkın sabrını taşırmış durumdadır. Nitekim Erdoğan bu yıkıcı – yakıcı tabloyu halka açıklayamamış, olaydan yaklaşık 36 saat sonra kamuoyu önüne çıkabilmiştir.

Aşağıdaki 2 fotoğraf, tarihe düşülen utanç kareleridir, suçüstü yakalanmışlardır.

Bütün Ulus tam anlamıyla “kan ağlarken”, ağzımızı bıçak açmazken, Erdoğan ve Damadı Albayrak, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman her nasılsa ve nedense, içleri nasıl kaldırdı ise, iç dünyalarını adeta ele verircesine, gülmekte hatta kahkaha atmaktadırlar..

Bu fotoğrafları Ulusumuzun dikkatine, bilgisine, ilgisine ibret belgeleri olarak sunuyoruz..

Özellikle içten inançlı ve AKP’ye oy veren, Reis’e kul gibi körü körüne tapan insanlarımıza..

Artık uyanın.. uyanın deriiiin mi derin gaflet uykusundan..


(Sait Munzur, İdlib’te yaşananların ardından çizdi: Sarıkamış’tan İdlib’e…, sol.org.tr)

Tarih okumalarımızdan bir söz beynimizde zonkluyor :

  • Ekonomi kötüye gidiyor, kriz ve işsizlik artıyor, memnuniyetsizlik yayılmaya başlıyordu sonra aklıma mükemmel bir fikir geldi; savaşmak!Benito Mussolini

Sayın Rifat Serdaroğlu‘nun dünkü (29.02.2020) “NE YAPMALISINIZ?” başlıklı yazısından çok önemsediğimiz bir bölümü paylaşalım (yazının tümünün okunmasını öneriyoruz : https://rifatserdaroglu.net/2020/02/28/ne-yapmalisiniz/)

  • Öyle bir noktadayız ki, ya AKP iktidarını demokratik yolla göndereceğiz
    ya da son devletimiz
    olan T.C. Devleti için Fatiha okuyacağız.
  • Eğer Türk Milleti olarak, seccademize dadanmış şeytanları, İhvancıları, Muaviye özentilerini, devlet hazinesini talan eden soyguncuları, biatçıları iktidardan indirmeyi beceremezsek önümüz çok karanlık!
  • Artık gerçekleri görmek zorundayız.
  • Konu Türk Vatanı olunca, kimseye keyif bağışlayacak halimiz yok.
  • Kripto AKP’lilere, tarikat artıklarına, “istikrar var para kazanıyoruz” diyen eblehlere, demokratik rejimi korumanın hepimizin görevi olduğundan habersiz fikirsizlere
    acıyacak durumumuz yok…
    ****
    Lütfen, AKP’den istifa ederek ayrılan bağımsız milletvekilinin Ruşen Çakır ile söyleşisini ve ibretlik itiraflarını izler misiniz? (5 dk.)
    https://www.facebook.com/623224320/posts/10158062008014321/

Bu tür sağduyulu / yurtsever çıkışların AKP içinden artık çığ gibi büyümesini bekliyoruz.

  • Sorun Erdoğan iktidarının bekası değil, TÜRKİYE’nin BEKASI’dır.

Medyaya yansımayan, şehit yakınlarınn yürekleri paralayan feryatlarını izlemeye gücünüz var mı AKP = Erdoğan ve hala körü körürne alkışlayanlar, tapanlar???

Tek çözüm artık, meşruluğunu apaçık yitirmiş olan AKP = Erdoğan iktidarının,
Ulusumuz tarafından görevden uzaklaştırılmasıdır.
Muhalefet, bu meşru savunmanın tüm demokratik – hukuksal yollarını hazırlamaya koyulmalıdır.

Birinci öncelikli görev budur ve yitirilecek zaman yoktur.

Sevgi ve saygı ile. 01 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir