Etiket arşivi: Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi

ADD’den 28 Mayıs Seçiminde Oy Kullanma Çağrısı


BASINA VE KAMUOYUNA 

YÜCE TÜRK ULUSU!

Yarın, 28 Mayıs 2023 Pazar günü sandığa gidip oy kullanacağız.

Oylarımızla yeni Cumhurbaşkanımız’ın kim olacağını belirlemekten öte; “eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya, kadın ve çocuk haklarından iç barışa, demokrasiden hukuk devletine her alanda ciddi krizler yaratan TEK ADAM REJİMİ Mİ, yoksa barış, huzur ve refaha ulaşma yolunu açacak DEMOKRATİK HUKUK DÜZENİ Mİ ?” sorusuna yanıt vereceğiz.

Yarın kullanacağımız oylar; “uygar dünyanın onurlu üyesi LAİK CUMHURİYET olmaya devam mı edelim, yoksa Batı Emperyalizminin öksesinde Orta Doğu bataklığında debelenen bir TEOKRATİK DEVLET olmaya mı yürüyelim ?” sorusunu yanıtlayacak.

Büyük çoğunluğuyla Atatürk aydınlığına, O’nun aklı ve bilim yoluna gönülden bağlı olduğunu bildiğimiz aziz milletimizin yarın DEĞİŞİM diyeceğine inanıyoruz.

Gün yalnızca oy kullanma günü değil, çevremizin de sandığa gitmesini sağlama, son oy sayılana dek sandıkları bırakmama ve ıslak imzalı tutanaklara sahip çıkma günüdür.

Ancak o zaman “Askıda ekmek”, “Askıda fatura” utancı son bulacak,

  • HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK!

Gelin, yarın akşamı bir düğün akşamı yapalım.

HAYDİ!

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

pdf biçimi : ŞUBELERE-BASIN AÇIKLAMASI

ADD Basın açıklaması : TIBBİYELİ HİKMET’TEN GÜNÜMÜZE TIP BAYRAMI

BASINA ve KAMUOYUNA

14 Mart; Tıbbiye öğrencilerinin okullarına yerleşen emperyalist işgalcilerin gözleri önünde Askeri Tıbbiye cephesine Türk Bayrağı asarak sergiledikleri vatansever protesto eylemi ile
Tıp Bayramı olmuş kutlu gündür.

14 Mart 1919, ‘’cebren ve hile ile aziz vatanının bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketinin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş’’ bir milletin evlatları olan Askeri Tıbbiyelilerin esaret (tutsaklık) ve zillet zincirlerine mahkum olmama kararlılıklarının ete kemiğe büründüğü ilk özgürlük adımı ve Milli Mücadele’nin İstanbul’da çakan ilk kıvılcımıdır.

Osmanlı Devleti’nin ömrünü sonlandıran Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasından (bağıtlanmasından) sadece (yalnızca) 15 gün sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul işgal edildi ve hemen ardından İngilizler Askeri Tıbbiye binasını karargâh olarak kullanmaya başladılar. Yatakhaneleri İngilizlere verilen öğrenciler tavan arasındaki ot şiltelerde yatmak zorunda bırakıldılar. Geceleri tuvaletler İngiliz askerlerine ayrıldı. Tıbbiyeliler için de tavan arasına idrar kovaları kondu. Aşağılama o boyuta vardı ki, askeri üniforma giymeleri de yasaklanan öğrencilerden sivil kıyafeti (giysisi) olmayanlar pijamaları ya da gecelik entarileri ile derslere girmek zorunda kaldılar.

İşgalciler Mütareke İstanbul’unda her türlü toplantıyı yasakladıkları için öğrenciler Okul Komutanı aracılığı ile Tıphane-i Amire’nin (sonra Askeri Tıbbiye-i Şahane) kuruluş günü olan 14 Mart 1827’nin yıldönümünde bir bilimsel toplantı düzenleme izni aldılar. Öğrencilerden Sırrı, Kazım, İsmail, Yusuf, Müfit ve Hikmet bu bilimsel (!) toplantıyı işgali protesto eylemi olarak değerlendirmek üzere harekete geçtiler. Büyük katılımla yapılan toplantı esnasında (sırasında) önceden okulun iki kulesi arasına gizlice astıkları, açıldığında tüm cepheyi kaplayan Türk Bayrağı’nı öğrencilerin alkışları ve İngilizlerin şaşkın bakışları arasında çatıdan aşağıya bıraktılar.

Sonradan Tıp Bayramı olarak kutlanacak bu şanlı direniş eyleminden sadece (yalnızca) 2 ay sonra Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktı ve 22 Haziran 1919’da yayınladığı Amasya Genelgesi ile Eylül ayında Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması çağrısı yaptı. Tıbbiyeliler bu kongreye harçlıklarından toplayabildikleri para ile sadece (yalnızca) Hikmet’i delege (temsilci) olarak gönderebildiler. Delegelerin (Temsilcilerin) bir kısmının (bölümünün) kurtuluşun emperyal devletlerin mandasına (güdümüne) girmekle mümkün (olanaklı) olacağı yolunda konuşmalar yapması üzerine söz alan Tıbbiyeli Hikmet, Mustafa Kemal’e hitaben (seslenerek);

  • “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal (eğer, varsayalım ki), manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (kınarız). ” dedi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa;

  • “Efendiler, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır” dedikten sonra Hikmet’e dönerek “Evlat müsterih ol! Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklâl ya Ölüm! diyerek sözlerini tamamladı.

Büyük Önder, 1919 Eylül’ünün o kapkara günlerinde, ortada henüz hiçbir olanak yokken, devlet yokken, ordu yokken, silah yokken, her tarafı (yanı) düşman, hain ve yoksunluklar kaplamışken Tıbbiyeli Hikmet’te gördüğü Ulus inancına ve bağımsızlık aşkına dayanarak yaptığı bu konuşmayla, cesaret (yüreklilik) ve kararlılığı yanında “Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmedim.” deyişinin içtenliğini de ortaya koymuştur. Ulusal Bağımsızlık Savaşımızı zafere (utkuya) ulaştıran bu irade (istenç), bu cesaret (yüreklilik), bu kararlılıktır.

14 Mart 1919’da İstanbul’da işgale karşı direnişin fitilini ateşleyen Tıbbiyeli Hikmetler de, Atatürk’ün 20 Ekim 1927’de Büyük Nutuk’unu bitirirken “Ey Türk Gençliği” seslenişiyle Cumhuriyeti ve devrimleri emanet ettiği namuslu vatan evlatlarının ilklerindendir.

1911 Trablusgarp’ından 1922 İzmir’ine uzanan 12 yıllık dönem, Türk Ulusu için olduğu gibi, Tıbbiye için de çok netameli (kırılgan, engelli), çok meşakkatli (zorlu) bir dönem olmuştur. Bu dönemin birbiri ardına patlayan savaşlarında Tıbbiyeliler de cepheden cepheye koşmuş, büyük bedeller ödemiş, hatta 1921’de, (1915 Çanakkale savunmasında) bütün 1. sınıf öğrencileri şehit olduğundan, mezun bile verememiştir! Türk Ulus’unun dün olduğu gibi bugün de nice Tıbbiyeli Hikmetleri vardır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Tıbbiyeli Hikmet cesaret (yüreklilik) ve yurtseverliği ile Ulusumuzun özgürlük ve gönenci için mesleklerini icra eden (yürüten) değerli hekimlerimizin
Tıp Bayramı’nı kutluyor, sadece (yalnızca) salgın ya da deprem dönemlerinde değil, her zaman kıymetlerinin (değerlerinin) bilindiği, haklarının verildiği çalışma koşullarına kavuşmalarını diliyoruz.

Saygılarımızla. 14 Mart 2023

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

ADD Basın Açıklaması : 3. Kez Cumhurbaşkanlığına Adaylık Sorunu

BASINA VE KAMUOYUNA

U Y A R I Y O R U Z !

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. (Anayasa madde 2)

Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. (Anayasa madde 11)

Anayasamızın 101. maddesi Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” demektedir. Bu hüküm yorum gerektirmeyecek ölçüde açık ve kesindir.

Anayasamızın 116. maddesi ise; Cumhurbaşkanının ikinci döneminde (görev süresi tamamlanmadan) TBMM’nin beşte üç çoğunlukla (en az 360 oyla) seçimlerin yenilenmesine karar vermesi durumunda “Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” demektedir. Bir kimsenin 3. kez Cumhurbaşkanı adayı olabilmesinin tek koşulunu belirleyen bu hüküm de yorum gerektirmeyecek ölçüde açık ve kesindir.

Bu açık ve kesin Anayasa hükümlerine göre; TBMM beşte üç çoğunlukla seçimlerin yenilenmesi kararı almadıkça, mevcut Cumhurbaşkanının –kendisi seçimlerin yenilenmesine karar vererek– 2023 seçimlerinde bir kez daha aday olmasının önünde yasal engel bulunmadığı yolundaki
kimi talihsiz açıklamaların hukuksal temelinin olmadığı da açık ve kesindir.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Yürütme, Yasama ve Yargı organlarımızın karar vericilerini, bütün idare makamlarını ve tüm siyasal partilerimizi Anayasaya sadakatten ayrılmamaları ve Anayasayı ihlal edecek (çiğneyecek), Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti niteliğini ortadan kaldıracak, seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı makamının meşruluğunu zedeleyecek vahim (ürkünç) bir yanlışa düşülmesini önlemek üzere,
görevlerini yapmaları konusunda uyarıyoruz.

Saygılarımızla. 23 Ocak 2023 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
              GENEL MERKEZİ

Not : Bu çağrı, 24 Ocak 2023 günü Cumhuriyet gazetesinde tam arka sayfa ilanı olarak da yayınlanmıştır.

ADD Genel Merkezi : UNUTMAYACAĞIZ! UNUTTURMAYACAĞIZ! 

BASINA VE KAMUOYUNA 

UNUTMAYACAĞIZ! UNUTTURMAYACAĞIZ! 

30. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda emperyalizm ve hain işbirlikçilerinin aramızdan aldığı Devrim Şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

31 Ocak 1990 akşam saatlerinde evinin önünde iki kahpe kurşunla katledilen Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy‘un ve 24 Ocak 1993 sabahı otomobiline tuzaklanan bomba ile paramparça edilen Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu‘nun yok edilmeleri, emperyalizmin ilk halka seri (ardışık) siyasal cinayetler tuzağının 2. halkasının başat kilometre taşlarıdır.

İlk halka cinayetlerle demokrasiyi katledip özgürlükçü 1961 Anayasası yerine getirdiği yasakçı 1982 Anayasası ve antidemokratik darbe yasaları ile örgütlü toplumu, özerk üniversiteyi, özgür kültür ve sanat iklimini dinamitleyen, ABD’nin “Bizim oğlanlar yaptı” dediği 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi‘ne zemin oluşturulup toplumsal meşruluk sağlanmış, 2. halka ile de ülkemiz 2000’li yılların emperyal güdümlü Siyasal İslam çıkmazına sokulmuştur.

Bu nedenle her yıl düzenlenen 24 – 31 Ocak Adalet ve Demokrasi Haftası‘nda çeşitli etkinliklerle andığımız aziz şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmama kararlılığımızı yinelerken hem bu emperyal tuzakların perde arkasını halkımıza gösterme çabamızı sürdürüyor, hem nedenlerini ve sonuçlarını irdeliyor, hem de Laik Cumhuriyetimiz’i ilelebet payidar kılma (sonsuza dek yaşatma) yolunda dersler çıkarıyoruz.

Muammer Aksoy, Cumhuriyetimiz’in kuruluş felsefesinden koparak Laik Hukuk Devleti olma niteliğini yitirip karanlık bir geleceğe sürüklenmesi tehlikesinin farkında olan 49 Cumhuriyet Aydını yol arkadaşıyla 19 Mayıs 1989’da Atatürkçü Düşünce Derneği‘ni kurdu. Derneğimizin kuruluş bildirgesi, Kurucu Genel Başkanımızın çalışma ve demeçleri emperyalistleri çok rahatsız etti ve Muammer Aksoy 8 ay sonra katledildi.

Hâlâ aydınlatıl(a)mamış olan bu cinayetin Ulusumuzu derinden yaraladığı ne denli gerçekse, Laik Cumhuriyet düşmanlarını, çok uluslu petrol tekellerini, 1961 Anayasası karşıtlarını, kadın haklarını ayaklar altına alanları, aklın özgürleşmesinden, özgür bireyden ve Uluslaşma bilincinden korkan Karşı Devrimcileri, emek, gençlik ve öğretmen örgütlenmeleri başta örgütlü toplumu tehdit olarak görenleri, üniversite özerkliğini hazmedemeyenleri ve Türkiye’yi Kemalizm’in Yurtta Sulh Cihanda Sulh rotasından saptırıp Yeni Osmanlıcılık ham hayali ile Orta Doğu bataklığına sokmak isteyenleri çok sevindirdiği de bir o denli gerçektir.

31 Ocak 1990 akşamı başlayan bu ikinci halka emperyal tertipler, üzerine kararlılıkla gidilmediği için sürdü. Kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter cinayetlerinin ardından 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu suikastı ile yeni bir boyut kazandı.

Uğur Mumcu’nun katli her kesimden halkımızda büyük infial yarattı. Devletin bütün kademeleri failleri ve azmettiricilerini bulmaya söz verdiler, ama çözüm için atılan her adım engellendi, “duvardaki o tuğla” bir türlü çekil(e)medi!

Uğur Mumcu da Muammer Aksoy gibi emperyal güçleri ve uşaklarını öylesine ürkütmüş, o denli çok hain odağın ipliğini pazara çıkarmıştı ki; O’nu bu odakların her biri öldür(t)müş, hatta cinayeti birlikte işle(t)miş bile olabilirlerdi. Örneğin bölücü terör örgütü PKK gibi, Abdi İpekçi’yi öldürtüp Papa’yı vurduranlar gibi, silah ve uyuşturucu kaçakçıları, kamu ihale vurguncuları, Kemalizm karşıtları gibi, imamların aylıklarını ödeyen ARAMCO’cular (AS: Rabıta örgütü), 12 Eylül faşizminin kucağında yaşam bulan teokratik devlet özlemcileri, tekerlerine çomak soktuğu yabancı gizli istihbarat servisleri gibi…

  • Atatürk laikliği; yalnız uygarlığın, demokrasinin ve özgürlüğün değil,
    aynı zamanda iç barışın ve ulusal birliğin de yolu ve güvencesidir.
  • Laikliğe karşı propagandaya, şeriat propagandasına müsaade etmek,
    Türkiye’nin geleceğinin yok edilmesini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
    intihar etmesini benimsemektir.

diyen Muammer Aksoy da,

  • “Ben Atatürkçüyüm. Ben cumhuriyetçiyim. Ben lâikim. Ben antiemperyalistim.
    Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım. Ben insan hakları savunucusuyum.
    Ben terörün karşısındayım. Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların,
    çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın beni.
    Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır.”

diyen öğrencisi, düşün yoldaşı Uğur Mumcu da cesur (yürekli) Kemalistler, kararlı Devrimciler, ödünsüz Cumhuriyetçiler ve son derecede saygın, sözlerine sonuna dek güvenilen Toplum Önderleri oldukları için hedef seçildiler.

Yılda bir gün evlerinin önüne, gömütlerine karanfiller bırakıp övgü dolu nutuklar (söylevler) atan kimilerinin söylediklerini benimsememeleri, savundukları fikir ve düşünceleri, uğruna can verdikleri değer ve idealleri unutmuş görünmeleri ne acı! Dediği gibi Mumcu’nun:

  • “Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil.”

İkinci halka siyasal cinayetler Uğur Mumcu’dan sonra da devam etti. Eşref Bitlis, Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, üyemiz Necip Hablemitoğlu ve yine bir 24 Ocak günü (AS: 2001) Diyarbakır halkının sevgilisi Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan aynı karanlık güçlerce katledildiler.

Emperyalizm ve işbirlikçileri bu seri siyasal cinayetlerle eşanlı olarak istihbarat kurumları eliyle bir başka yapıyı da örgütlediler. Önce “Cemaat” yaveleri ve “Hocaefendi” güzellemeleriyle el üstünde tutulan, ardından “Hizmet Hareketi” kılıfıyla semirtilerek “ne istedilerse verilen”, amacı emperyalizmin 100 yıllık hedefi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti’ni Din Devletine dönüştürmek olan, neden sonra FETÖ diye anılıp PDY (Paralel Devlet Yapılanması) adıyla tanımlanan bu hain örgüt, ortak olduğu iktidarın sağladığı olanaklarla devlette kadrolaştı. Mülki idare, yargı ve emniyeti neredeyse ele geçirdi. Ergenekon, Balyoz ve diğer kumpas davaları ile mıntıka temizliği yapıp adamlarının önünü açtı. Sonunda Orduya yerleştirdiği müritleriyle 15 Temmuz 2016 günü darbeye kalkıştı (AS: ABD maşası olarak). Bastırıldıktan sonra birilerinin “Allah’ın lütfu” saydığı bu hain kalkışmanın Anayasal düzene sadık Kemalist subaylar, namuslu emniyet mensupları ve milletimizce önlendiğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Aynı biçimde; bunca vahim (ürkünç) yaşanmışlıklara karşın, kimi siyasilerin hâlâ tarikat – cemaat adı altında örgütlenmiş emperyalizm taşeronu bu çağ dışı yapılardan medet ummakta olmalarının anlaşılabilir, bağışlanabilir yanı olmadığını da görmeliyiz.

Türk Ulusu siyasal cinayetlere kurban giden yiğit evlatlarını da, katillerini, işbirlikçilerini ve azmettiricilerini de unutmayacak, unutturmayacak, bir gün mutlaka hesabını soracaktır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma azim ve kararımızla başta Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu olmak üzere yitirdiğimiz bütün vatanseverlerimizi minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, sesimizi ve sözümüzü yükselterek “ÇARE YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ diyoruz.

Saygılarımızla.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
              GENEL MERKEZİ

ADD Basın Açıklaması : YETER ARTIK!

YETER ARTIK !

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ATATÜRKÇÜDÜŞÜNCE DERNEĞİ

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN İŞLEMLER SUÇTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR!

14 Aralık 2019 tarihli ve 30978 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar” düzenlemesinin Anayasamızın laiklik ilkesine, laik devlet ve laik toplum yapısına aykırı olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.

Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmünü içermektedir. Bu maddenin değiştirilmesi ve değiştirilmesinin teklif edilmesi bile Anayasa’nın 4. maddesi ile yasaklanmıştır.

Bu düzenleme, idare hukukunda “yok hükmünde” olan idari işlemler denen; sakatlıkları çok ağır olan ve hukuk dünyasında hiç doğmamış kabul edilen “batıl” işlemlerdir.  Söz konusu idari işlem de “ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN” bir işlem olduğu için “yok” hükmündedir.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi, yukarıda sözü geçen ve Resmi Gazetede yayınlanan düzenleme için Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetimi Standartları Kurumu Yöneticileri ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Anayasamızın laiklik ilkesine, laik toplum ve laik devlet yapısına aykırı işlem uygulama ve eylemlerde direnen siyasal iktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Laiklik yalnızca Anayasa hükümleri ile değil; yurtsever, aydınlıktan, bilimden yana olan demokratik kitle örgütleri ve yurttaşlarca da korunmaktadır. Anayasamıza 5 Şubat 1937’de giren Laiklik İlkesi tüm vatan toprağımıza sarsılmaz şekilde kök salmıştır.

Bu tür girişimler sonuçsuz kalacak demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. 25.12.2019

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL YÖNETİM KURULU
===============================================
Dostlar,

ADD’nin bu girişimini yerinde buluyor ve destekliyoruz.

Ek olarak, 30978 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan bu düzenleyici idari işlemin Danıştay’a taşınarak iptal davası açılmasını da öneriyoruz. ADD’nin basın açıklamasında RG’de yayın tarihi yanlışlıkla 12 Aralık olarak belirtilmiştir. Biz metinde düzelterek yayınlıyoruz. Dava zaman aşımına uğramadan, 60 gün içinde Danıştay’da dava açılarak, anayasal lalik sisteme meydan okuyan bu şeriatçı düzenlemenin, yürütülmesinin durdurulması da istenerek iptali sağlanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Başkan Yard. (2004-2006)
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ADD : 15 Temmuz “Hükümet Darbesi” Değil, Cumhuriyete Saldırıdır 

15 TEMMUZ 2016 DARBE GİRİŞİMİNİN 2. YILINDA
ADD GENEL MERKEZİNİN DEĞERLENDİRMESİNİ OKUMANIN ZAMANIDIR..

Atatürkçü Düşünce Derneği

15 Temmuz “Hükümet Darbesi” Değil, Cumhuriyete Saldırıdır 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

15 Temmuz 2016 gecesi yaşadığımız ABD destekli FTÖ darbe girişiminin üzerinden iki yıl geçti. Darbe girişimi sonrası açılan yüzlerce dava, kamudan atılan yüz bini aşkın memura karşın henüz darbe girişiminin perde arkası aralanamadı. Darbenin siyasi ayağı ise neredeyse dokunulmaz olarak kaldı.

Siyasal iktidar mağduriyet üzerinden oy devşirme hesapları ile olayın bir “hükümet darbesi” girişimi olduğunu söylese de darbe girişiminin hedeflerine bakıldığında gerçek hedefin laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti olduğu bütün çıplaklığı ile ortada duruyor.

Darbe girişimi bastırıldıktan sonra yapılan tasfiyeler, darbecilerin Cumhuriyetin temel kurumlarına nasıl sızdığını açıkça gösteriyor. TSK bünyesinden temizlenen 35 bin dolayında asker, polis teşkilatından bunun yarısına yakın üst düzey polis, içlerinde HSYK üyesi, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay üyesi beş bine yakın yargıç-savcı, onlarca vali, kaymakam, binlerce öğretmen, imam ve kamu görevlisi hep Cumhuriyetimizin temel kurumlarında yuvalanmıştı. Bu kurumlardan tasfiye edilenler, siyasal iktidarın darbeci cemaate “Ne istediler de vermedik?!” diyerek yerleştirdiği unsurlar.

Darbe girişiminin esas hedefinin hükümet değil, Cumhuriyet kurumları olduğunun esas göstergesi ise darbe girişimi sonrası kapatılan kurumların önemli bir bölümünün siyasal iktidarın önceden beri hedefinde olan kurumlar olması. Darbe girişiminden hemen sonra Türk Silahlı Kuvvetlerine kaynak sağlayan askeri liseler başta olmak üzere öbür okulların ve GATA’nın kapatılmış olması ilginçtir.

Yine darbe girişiminin üzerinden altı ay geçmeden Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi TBMM’yi devre dışı bırakıp işlevsizleştiren, hükümet sistemini kaldıran, yasama, yürütme ve yargı erkini tek adam buyruğunda toplayan Başkanlık Anayasasının dayatılması ve 24 Haziran 2018 seçimleri ile fiilen tek adam yönetimine geçilmesi rastlantı değildir.

15 Temmuz darbe girişiminde gözlerden kaçırılan en önemli konu ise darbe girişiminin ardındaki emperyalist merkezler, özellikle ABD emperyalizmi ve NATO’dur. Darbenin lideri olarak bilinen Fethullah Gülen’in 20 yıla yakın süredir ABD’de tam bir koruma altında yerleşik olması, darbe girişimi öncesi uygulayıcıların ABD ile Türkiye arasında mekik dokuması, darbe girişimi süresince girişime katılan savaş uçaklarının İncirlik üssünden kalkan tanker uçaklardan yakıt alması, darbenin başarısızlığa uğraması sonrası tarihimizde hiç olmadık ölçüde subay ve resmi görevlinin NATO ülkelerine sığınma istemi ve bu istemlerin kabul görmesi, darbenin dış ve esas ayağını apaçık göstermektedir.

16 yıl önce iş başına gelen siyasal iktidar, uzun yıllar Cumhuriyetin en önemli kurum ve kadrolarını FETÖ vb. tarikat ve cemaatlerle paylaşmış, kendilerine engel olabilecek en önemli kurumları “kumpas” davaları ile bertaraf etmiş, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği ile yargıyı tümüyle ele geçirmiş, ÖSYM ile sınav sistemini ele geçirerek devlete egemen olmuştur. Ne var ki FETÖ’cü örgüt tek başına iktidar olmak üzere darbe girişiminde bulunmuş ancak başaramamış; darbe girişimi, yok edilmek istenen Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyete bağlı subayları ve “kumpas” davaları ile ordudan atılan yurtseverlerin üstün çabaları sonucu bertaraf edilmiştir.

Yöneticileri darbecilerin ölüm listesinde yer alan Atatürkçü Düşünce Derneği, daha ilk andan, “Türkiye Muz Cumhuriyeti Olmayacak diyerek bu darbe girişiminin karşısında durmuş, yalnızca bu girişime karşı olmakla yetinmeyerek daha sonra Cumhuriyet’e karşı her girişime de kararlılıkla karşı durmuş, durmayı da sürdürecektir.

Bu 16 yıl sonunda Cumhuriyet’in pek çok kalesini yitirdik.  Ancak Cumhuriyet bir devrimdir. Devrim başlamıştır, kuşkusuz kesintilere uğrasa da, sürecek ve sonuçta mutlaka kazanacaktır.

Nehirler geriye akmaz, tarihin akışı hep aydınlığa, ileriye dönüktür. Sonunda Cumhuriyet kazanacaktır. Bu inançla savaşımımızı (mücadelemizi) eksiksiz sürdüreceğiz.

Yaşasın Bağımsız, Demokratik, Laik Türkiye Cumhuriyeti!

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ Genel Merkezi
=================================

Dostlar,

ADD Genel Merkezinin, FETÖ’nün maşa olarak kullanıldığı 15 Temmuz gladyo darbe girişiminin 2. yılında yaptığı ve yukarıda aktardığımız değerlendirmesine büyük ölçüde biz de katılıyoruz. Paylaşılmasını ve kamuoyunun yaygın olarak bilgilendirilmesini dileriz.

Metinde çok sayıda yazım (imla) hatası vardı.. Noktalama, harf, ayrı – birleşik yazma.. Bunları düzelttik. Üzüntü verici, olmamalı bunlar ADD’nin kamuoyuna sunulan önemli metinlerinde.

Ayrıca dili oldukça eski.. ADD’nin Yüce ATATÜRK’ün DİL DEVRİMİ‘ne herkeslerden önce sahip çıkması zorunluluğu tartışma dışıdır. Birkaç kez bu düşüncemizi yetkililere aktardık ama somut sonuç yok. Bu eski sözcüklerin güncel Türkçesini koyduk metne, anlama dokunmadan.

Son olarak, bu tür metinlerin coşkulu savsözler (sloganlar) düzeyinde kalmayıp, ne yapılması gerektiğine ilişkin somut öneriler sunması gereğine inanıyoruz.. ADD savaşımını sürdürecek.. elbette çok hoş – önemli. Ama ne yapacak bu savaşımda; somutlanmalı kanısındayız..

Biz, etkin görevde olduğumuz 1996-2006 arası 10 yılda bu noktaya çok özen gösterdik.

AKP’nin, FETÖ ile bağlantılarını sonuna dek örtmeye çabalayacağı çok açıktır. Oysa tersi eşyanın doğasına aykırıdır. Bu olgunun sürekli gündemde tutulması, muhalefet tarafından kamuoyunda tartışılmasının sürdürülmesi ve TBMM’de önergeler verilmesi uygun olur. Etkili sonuç alınamayacak olsa da..

Öte yandan, OHAL, 20 Temmuz 2018 günü, 2 yıllık ceberrut uygulamanın ardından gönülsüz de olsa sonlandırılıyor. TMK (Terörle Mücadele Kanunu) başta olmak üzere pek çok yasada, neredeyse OHAL’i örtük biçimde sürekli kılabilecek değişiklikler yapıldı. İktidarın bu müdahalesi öne çıkarılarak demokrasi – insan hakları ekseninde tartışılmalı..

Demokratik hukuk devleti tüm kurum ve kurallarıyla yaşama geçirilmedikçe ülkede barış ve esenliğin sağlanması ve özellikle EKONOMİK BUNALIMDAN ÇIKMAK olanaksız; bunlar vurgulanıp işlenmeli..

Biz, web sitemizde böylesi bir yol izliyoruz.. Gerek doğrudan yazdığımız makalelerde – raporlarda – incelemelerde – notlarda; gerekse imzalı metinlerde, özgün yazının altında irdelemelerimiz bu amaca dönük..

  • Hiç ama hiç, zerrece kuşku yok ki; insanlığın tarihsel ekseni AYDINLANMA – ÇAĞDAŞLAŞMA yönelimlidir.

Ancak bu süreç taşlık – kayalık – engebelidir. İnsanlığı bu badireli süreçte ileriye taşıma sürecini ölçülü biçimde hızlandırmanın ve ödenen çok ağır – kanlı bedeli olanaklı olan en alt düzeye çekmenin yol ve yöntemlerini göstermek, bilimsel olarak bulmak ve topluma önermek, aydın – devrimci önderlerin tarihsel sorumluluğudur ve bu insanlık ödevi ATEŞTEN GÖMLEKTİR!

Sevgi ve saygı ile. 16 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Genel Başkan Yrd. 2004-2006
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ADD GENEL MERKEZİ BASIN AÇIKLAMASI : 16 Eylül 2015

ADD_logosu_adiyla

BASIN AÇIKLAMASI :

“DÜNÜN DE, BUGÜNÜN DE SORUMLUSU 13 YILLIK İKTİDAR
VE CUMHURBAŞKANIDIR.”

Bugün Türkiye 7 Haziran seçimleri sonucunda Meclis’te tek başına iktidar olamayan zihniyetin yitirdiği oyu yeniden kazanmak uğruna oynadığı OYUNU şehitler vererek izliyor.

UYAN TÜRKİYE; BU OYUNA GELMEYELİM.

Terör bir ülkeyi tutsak almışsa, ülkede siyasal anlamda bir “yönetim” zaafiyeti var demektir. Devlet, yönetimde zaafiyet kaldırmaz. Sorumluları bulmak, DUR demek, sorunu çözmek gerekir.

Cumhurbaşkanı sorumluları belirlemiştir: O’na göre “Suçlu aranacaksa bakılacak yer Kandil’dir, sorumluları Hükümette değil; örgütün yönetiminde ve tercihlerini demokrasiden yana kullanmayan onların güdümündeki partilerde aranmalıdır.”

Evet, terörün kaynağı kuzey Irak’ta “Kandil”dedir. Arkasındaki KANDİL, PKK, KCK’dır. “Üst akıl” da ABD ve AB’dir.

Evet, HDP terörle arasına mesafe koymamış, sıkışınca Brüksel’i, Ankara’ya tercih etmiş, Türkiye Partisi olması için kendisine “verdirilen” oyların, şansın değerini kavrayamamış, Meclis’i görmezden gelmiş, geçmişi ile birlikte, Türkiye’yi bu günlere getiren yolun yapı taşlarını 13 yıllık iktidarla birlikte döşemiştir. SORUMLUDUR.

Evet, Meclisteki muhalefet partileri de, 7 Haziran sonrası aralarında anlaşarak bir Meclis başkanı seçip Meclis’i çalıştırmadıkları, yolsuzluğa hukuksuzluğa batmış geçmiş iktidardan hesap sormadıkları ve en azından halkın “oy”una her türlü “kirli” yoldan konan ipoteği kaldırmak üzere bir “geçiş dönemi hükümeti kurup”, bugünden çok daha farklı bir ortamda ülkeyi seçime götürmeye çalışmadıkları için sorumludurlar.

Ancak asıl sorumlu;
90’lı yıllar sonunda askeri mücadele ile etkisiz hale getirilen terörle mücadeleden vazgeçip, müzakere yolunu açan ve bir yandan, içeriği Türk milletinden gizlenen Oslo, İmralı ve Dolmabahçe görüşmeleri çerçevesinde “çözüm-barış” adları altında yürütülen AÇILIM politikaları ile Ülkeyi bölünmenin eşiğine getiren; öbür yandan, Balyoz-Ergenekon gibi siyasal davalarla Ordu’nun yönetim kademelerini ve içini boşaltıp mücadele gücünü kıran, terörle mücadele yerine O’nu kışlasına kapatan, polisi karakollara hapseden, PKK’nın güçlenmesine, silahlanmasına Doğu ve Güney Doğu’da özerk bölgeler ilan etmesine göz yuman, kısacası ülkeyi bugünlere getiren;

2002’de seçimle iktidar olup, 7 Haziran’a kadar üç dönem ülkeyi tek başına YÖNETEN, Anayasa gereğince yönetme görev ve YETKİSİNE sahip ve bu nedenle Meclis’e ve doğalki millete karşı SORUMLU olan 13 yıllık AKP hükümetidir.

Bugünün Cumhurbaşkanı da, tam 12 yıl bu hükümetin başı ve Bakanlar Kurulu ile birlikte ülkenin genel siyasetinin yürütülmesinden Anayasa’nın 112. maddesi gereğince sorumlu olan kişidir.

Kısacası “AÇILIMI” AÇAN da, bugün “yanıldığını söyleyip buzdolabına KALDIRAN” da kendisidir.

DÜN, NASIL Türk Ordusu’na Ergenekon ve Balyoz davalarında Fetullah’la birlikte KUMPAS kurduğu halde, sonra “YANILMIŞIM” deyip, cemaati hedef gösterip, kendisini aklamaya çalıştıysa;

BUGÜN DE; Türk Ordusu’nun içini bu davalarla boşaltıp, teröre karşı mücadelede elini kolunu bağlayan CUMHURBAŞKANI, yine “YANILMIŞIM” diyor ve BÜYÜTTÜĞÜ TERÖRÜ VE TERÖR ÖRGÜTÜNÜ HEDEF GÖSTERİP, KENDİSİNİ AKLAMAYA ÇALIŞIYOR.

DÜNÜN SORUMLUSU DA 13 YILLIK İKTİDAR VE ONUN BAŞBAKANIDIR. BUGÜNÜN SORUMLUSU DA 13 YILLIK İKTİDAR VE ONUN CUMHURBAŞKANIDIR.

“Devlet” ciddiyet ister. Bundan böyle her konuda “yanılıp” politika değiştiren, bu yolda Ülkeyi kaosa (AS: karmaşaya) sürüklemekten çekinmeyenlere HALK, 1 Kasım’da “YÖNETİMİ” teslim etmemelidir.

TÜRK Milletine saygı ile duyurulur. 16.09.2015

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ABONELİK DUYURUSU ve ÇAĞRISI

  • ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
    ABONELİK DUYURUSU ve ÇAĞRISI
Add dergi

Derneğimizin çıkarmakta olduğu Düşün Dergisi ve Dergi Eki‘ni daha kolay elde edip okuyabilmek için sizlerin isteği doğrultusunda “ABONE OLMA” olanağı sağladık.
İki ayda bir çıkan bu dergilerimizin birlikte adresinize gönderilmesin istiyorsanız,
lütfen abone olunuz. Çevrenizdeki tanıdıklarınızı abone olmaya teşvik ediniz. Katkılarınız için teşekkür ederiz.

Abonelik, posta ücreti karşılığı yıllık yurt içi ;25 T.L., yurt dışı 35 T.L. dir.

Ad, Soyadı:
Posta Adresi:
e-İleti:
Telefon numarası:

Ücretin yatırılacağı banka hesabı: T.C. İŞ Bankası Maltepe Şubesi.Hesap No.1026384
TR 28 0006 4000 0014 2121 0263 84

Lütfen dekont örneğini yukarıdaki bilgilerle birlikte aşağıdaki adrese gönderiniz.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No.102/8- Maltepe-Ankara
Not: Yatırılan paradan banka havale ücreti alınmayacaktır.

==========================================

Dostlar,

Bir kez daha duyurmuş olalım ve ilginizi dileyelim…

Asıl emek sahibi, GYK üyesi ve Yayın Kurulu Başkanı seçkin dostumuz
Sayın – Sevgili Prof. Dr. Naki Selmanpakoğlu‘na ve öbür emek veden tüm dostlara
içten teşekkür ederek..

Son sayıda bizim de bir makalemizin yayımlandığını Naki ağabeyden öğrendik.

  • Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

Sevgi ve saygıyla.
9.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Panele çağrı : TEMİZ ve ADİL SEÇİM


Panele çağrı : TEMİZ ve ADİL SEÇİM

Atatürkçü Düşünce Derneği 
GENEL MERKEZİ’nden

P A N E L

TEMİZ ve ADİL SEÇİM 

Yöneten : Tansel Çölaşan

Konuşmacılar              :

D. Ali Ercan
Uluç Gürkan
 

26 Ocak 2014 Pazar, saat 15 : 00
Çağdaş Sanatlar Merkezi Kennedy Cd. 4, Kavaklıdere / Ankara

Cankaya_Cagdas_Sanatlar_Merkezi