Etiket arşivi: PKK

Atatürkçülük, milliyetçilik ve demokratlık

Emre Kongar
Emre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr
25 Mayıs 2023, Cumhuriyet

 

İkinci tura 4 gün kala, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini resmen duyurdu.

Böylece ATA İttifakı içinde, Vecdet Öz’ün Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi’nden sonra, ikinci parti de Kılıçdaroğlu’na destek açıklamasında bulundu.

Ümit Özdağ’ın bu ittifakın esas omurgasını oluşturan seçmenleri temsil ettiği düşünülürse, bu açıklamanın çok önemli sonuçlarının olabileceği görülür:

Bu açıklama, ikinci turda Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansını artırmış görünmektedir.
***
Özdağ, Kılıçdaroğlu ile olan müzakereleri hakkında:

  • “1 sene içinde uluslararası hukuka uygun, insan haklarını gözeten, Suriyelilerin Suriye’deki güvenliğini sağlayacak, uyuşturucu çetelerini okulların önünden kurtaracak bir model üzerinde kendisiyle fikir birliğine vardık ve Zafer Partisi olarak 2. turda Sayın Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararı verdik.” dedi.

***
Üzerinde anlaşma sağlanan mutabakatın tam metni şöyle:

“Kapsam:
Bu protokol, Zafer Partisi ile Millet İttifakı Bileşenleri arasında, Cumhurbaşkanlığı İkinci tur seçiminde ve sonraki süreçte yapılacak işbirliği esaslarını kapsamaktadır.

Amaç:
21 yıllık AKP hükümetlerinin yarattığı
sosyal yıkım, yolsuzluk, yoksulluk, devlet krizi,
sığınmacı sorunu,
rant-borç-talan ekonomisi ve neden olduğu ağır ekonomi sorunları
ve toplumun siyasi kutuplara bölünmesine karşı devletin yeniden düzenlenmesi;
milli birlik ve beraberliğin sağlanması, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar ve
ağır ekonomi sorunlarının çözümü, Türkiye için ağır bir güvenlik ve demografi sorunu oluşturan sığınmacı ve kaçakların gönderilmesi için ortak çalışma ve işbirliği detaylarının tespit edilmesidir.

Temel İlkeler:

1-Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. maddede yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır.

2-1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz (ödün) verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır.

3- Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içinde ülkelerine geri gönderilecektir.

4. Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir.

Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir.

  • Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir.

Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir.

5- Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır.

6- Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir.

7- Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır.”

***
Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıklayan Ümit Özdağ ile ilgili olarak:

“O mutabakat metninde bizi rahatsız eden bir şey yok” dedi.

Akşener, Zafer Partisi’ne bakanlıklar verildiğine ilişkin dedikodular konusunda ise:

“Biz henüz bakanlıklar konusunu hiçbir şekilde, Millet İttifakı’nın bileşenleri olarak, bir araya gelip konuşmadık” açıklamasında bulundu.
***
Bu destek ve açıklanan bu protokol, Erdoğan/AKP iktidarı tarafından Millet İttifakı’na ve Kılıçdaroğlu’na karşı montajlanmış sahte videolarla yürütülen kara propagandayı engelleyecek ve yapılan eleştirilere karşı da bir “emniyet supabı” fonksiyonu görecek maddeleri içermektedir:

1) Anayasa’nın ilk dört maddesi ve 66. maddesi güvence altına alınmıştır.

2) Irkçılığa dayanmayan, bütün vatandaşları eşit gören, “Milli Demokratik Devlet güvence altına alınmıştır.

3) Üniter Demokratik Devlet yapısı güvence altına alınmıştır.

4) Laiklik güvence altına alınmıştır.

5) İthal nüfus sorununun bir yıl içinde çözüme kavuşturulması üzerinde anlaşma sağlanmıştır.

6) Her türlü terörle müzakere yerine, ödünsüz bir mücadele, güvenceye kavuşturulmuştur.

7) Liyakat ilkesi güvence altına alınmıştır.

8) Yolsuzluk yapanlarla mücadele güvenceye kavuşturulmuştur.

9) Hukuk Devletinin kurulması güvence altına alınmıştır.

10) Şeffaf devlet yapısı ve işleyişi güvenceye kavuşturulmuştur.
***
Sonuç olarak bu destek, Kılıçdaroğlu’nun yolunu:

Atatürkçülük çizgisinde

Irkçılığa dayanmayan Demokratik Milliyetçilik bağlamında…

Bütün vatandaşları eşit gören, Demokratik Laik ve Hukuk Devleti olan bir Cumhuriyet idealine doğru…

Güçlendirmiş…

Ve 28 Mayıs’ta, seçmenin Aydınlık bir tercih yapması ihtimalini artırmış görünmektedir.

BÖLÜCÜLÜĞE ÖVGÜ

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Genellikle CHP çizgisine yakın muhalefetin sesi görüntüsündeki SÖZCÜ Gazetesi’nde 8 Ocak günü çıkan Ege Cansen’in, “Bölücülük gericilik” başlıklı yazısı çok dikkat çekiciydi.

Cumhuriyet tarihinin aşamalarını, laikliğe geçişte yaşanan zorlukları bilmezmiş gibi, “kemale erince laik olmuştur” girişi ile devrimleri küçümser bir tavır koymuş Cansen. Muhalefetin başkanlığa karşı güçlendirilmiş meclis sistemi istemini gereksiz bulmuş. “Yönetim erki her zaman bir kişinin şahsında ete kemiğe bürünür.” diyor.

Demokrasi tam işlesin diyenlere “Olmaz, boşuna çabalamayın, denemeyin, eskisi gibi devam edin” diyor, siyasi otorite Cansen.

Tek adam sisteminden yakınması yok herhalde.

Ecevit demokratlığını, koalisyon dönemlerini görmemiş olsa gerek. (AS: Yaşı uygun.. 80+)

Muhalefet cephesinin “Altılı Masa” olarak ünlendiğini söylüyor. O ünlenmenin RTE cephesinin algı çalışması sonucu olduğunun ayırdında da değil anlaşılan.

YANLIŞ ANLADI İSEM

Babacan’ın, Cumhuriyetin nitelikleri ile ilgili çıkışları ilgisini çekmiş Cansen’in.

Yanlış anladı isem Babacan, iki şey teklif ediyor” diye başlamış son bölüme.

Kaç yıllık yazardır, eğitimi nedir bilmiyorum (AS: ABD’de Ekonomi) ama bu ifade (anlatım) ile Türkçemize ve okuruna saygısızlık etmiştir (Basım hatası ise sözüm yok).

“Yanlış anlamadı isem” denir Sayın Cansen. Lütfen özen…

MERDİVEN ALTINDAN ÇIKIŞ

Sayın Cansen yanlış anla/ma/dı ise Babacan iki şey teklif ediyor:

  1. T.C. vatandaşlarına “Türk” demekten vazgeçilsin ve
  2. Dinsel örgütlenme özgürlüğü tesis edilsin.

Sayın Cansen iki konudaki Babacan önerisini halka anlatılmaya değer bulduğunu ifade ederek bitirmiş yazısını. Gerekçeleri çok da mantıklı. Çok da masum:

 Yasaklanınca merdiven altına iniyormuş. Toplum yaşamı yasal zemine oturtulmalıymış.

Vakıf, Dernek adıyla faaliyet gösteren, Cumhuriyet ve Ulus düşmanlığı pompalayan, toplumu geriye götürmek için çabalayan, çocukların beynini yıkamakla kalmayıp taciz ve tecavüz objesi durumuna getiren, dini her türlü amaca alet eden tarikat ve cemaatler yasallaşsın isteniyor.

Merdiven altında yemedikleri halt kalmamışken, yasallaşınca neler yapacaklarını hiç düşünmez mi bu adamlar?

Toplum yaşamının yasal zemine oturtulması denince, bu çağ dışı oluşumlar mı geliyor akla?

Hangi tarikat veya cemaatten bir kez olsun çağdaş uygarlığa örnek bir davranış, yaklaşım veya öneri görmüş bu arkadaşlar?

Mafyatik örgütler için de aynı şeyi yapalım o zaman.

Uyuşturucu tacirlerini de çıkaralım merdiven altından.

Kadına eziyet, kadın cinayetleri de toplum gerçeği, yasallaşsın.

Çok mu fark var aralarında topluma verdikleri zarar yönüyle?

TARİHTEN DERS ALMAK YA DA AYNI YANLIŞI YİNELEYEREK DOĞRU SONUÇ BEKLEMEK

Sayın Cansen’in değerli bulduğu önerinin ikinci bölümü RTE/AKP’nin 2009’da adım attığı 2014’te resmi statü kazandırdığı “AÇILIM”ın yeniden başlatılması.

20 yıldır devleti yöneten, pek çok konuda sınama-yanılma yöntemi uygulayan RTE bunu denedi. Bahçeli’nin telkini ile değil oy yitirme ve iktidardan düşüş korkusu ile vazgeçti.

O Açılıma başlayınca PKK ve bölücü yandaşları da duvarlar, hendekler, yeraltı geçitleri ile yeni devletin savunma hatlarını oluşturmaya başladılar.

Asker kışlasına çekildi.

Yollar, meydanlar teröristlere kaldı.

Başka bir devletin otoritesi uygulanmaya başlandı.

Millet sandıkta tepkisini gösterince Açılım bitti.

Reis vazgeçti de millete neye mal oldu?

Yüzlerce şehit.

Yıkılan kentler.

Harcanan milyarlarca para.

Şimdi yeni Açılımı önerilir buluyor Sayın Cansen.

Tarihten ders alınırsa kötü olaylar yinelemiyor.

Aynı yanlışı yineleyerek de doğruya varılmıyor.

Ben de Sayın Cansen’e kendi sözleri ile sesleniyorum, “Gör, duy ve konuş
***

MİLLET İTTİFAKI’NA SESLENİŞ

Deva Partisi’nin bu söylemleri hiç olmamış gibi Millet İttifakı’ndan tek ses çıkmadı.

Masa dağılmasın, tamam.

Birlik bozulmasın, tamam.

İlk kez böyle güzel bir birliktelik sağlandı, tamam.

Şu AKP’yi yıkalım, tamam.

Soygun, talan, tek adam düzenini bitirelim, tamam.

Tam demokrasiyi getirelim, tamam.

Tamam da, Devrim Yasalarını kaldıralım mı?

Devleti din devleti, T.C. ‘yi İslam Cumhuriyeti mi yapalım?

Çağdaşlıktan vaz mı geçelim? Afganistan’dan, İran’dan haberiniz yok mu?

Ulus devleti yok mu edelim?

Federal yapıya mı geçelim?

Parçalanmayacağımızın güvencesini kim veriyor?

Babacan’ın bu önerilerine karşı çıkılmazsa, sizi canı gönülden destekleyen biri olarak tıpış tıpış sandığa gitmeyeceğimden emin olunuz.

On yıldır yazılarımın altına “TÜRK VATANDAŞI NACİ BEŞTEPE” diye imza koymamın nedeni, Açılım sürecinde “Türk” ifadesi ile oynanması idi.

Bir kez daha denenirse yeni imzam hazır…

Jeostratejik afyon

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen
Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türkiye’de yıllardır, emperyalizme karşı jeostratejik mücadele vermek iddiasıyla çeşitli senaryolar üretilmektedir. Buna bazıları “beka mücadelesi” adını da vermektedirler. Televizyonlardaki ve gazetelerdeki bazı yayınlara bakılacak olursa, Türkiye bir savaş tehlikesinin ortasında yer almaktadır.

Bu tür yayınlarla Türkiye’deki halkın ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları unutturulmaya çalışılmaktadır. Bir yandan dinle, bir yandan da dış düşmanlara dayandırılan korku iklimiyle, halk gerçek gündemden kopartılmaya çalışılmaktadır.

Oysa emperyalizm sadece (yalnızca) jeostratejik bağlamda değil, ekonomik, sosyal ve siyasal çerçevede de işlevini sürdüren bir sömürü düzenidir. Emperyalizmi, kapitalizmden ve laiklik karşıtı dinci hareketlerden bağımsız olarak ele alarak jeostratejik rekabete indirgemek, emperyalizme hizmet eder.

Emperyalizm sömürgelerini sadece (salt) jeostratejik ve askeri baskıyla değil, kapitalizmle, özelleştirmelerle, ekonomik ve sosyal adaletsizlikle, cehaletle, dincilikle, laiklik karşıtlığıyla, toplumu demokrasiden, bilimden, felsefeden, sanattan, uygarlıktan uzaklaştırmakla da yaratır.
***
Savunma amaçlı jeostratejik ve askeri önlem almak her devletin görevidir. Ancak bununla ilgili söylemler gerçeklikle orantısız bir duruma dönüşünce, halkı kandırma, uyutma ve uyuşturma işlevini görür.

Türkiye’nin komşusu olan ülkeler içinde askeri açıdan en güçlü ülke İran’dır. Ancak İran Türkiye’yi tehdit etmediği gibi, bu iki ülke ve toplum arasında yüzlerce yıldır bir savaş yaşanmamıştır.

Irak ve Suriye, kendi içlerinde yıllardır yaşadıkları iç savaştan dolayı, Türkiye’yi tehdit edebilecek bir askeri güce sahip değillerdir. Ermenistan’ın, Gürcistan’ın ve Bulgaristan’ın askeri gücü son derece zayıf olduğu gibi, Türkiye’nin Gürcistan ve Bulgaristan ile herhangi bir sorunu bulunmamaktadır.

Yunanistan’ın askeri gücü Türkiye’nin çok gerisindedir. 10 milyonluk nüfusa ve 145 bin kişilik aktif bir orduya sahip olan Yunanistan’ın, 80 (90!) milyonluk nüfusa ve 350 bin kişilik aktif bir orduya sahip olan Türkiye için ciddi bir tehdit oluşturması söz konusu değildir.

Ayrıca iki ülkenin de NATO üyesi olmalarından ve aynı askeri ittifak içinde yer almalarından dolayı, birbirleriyle savaşmaları oldukça zayıf bir olasılıktır. Başta ABD olmak üzere, NATO ülkelerinin, böyle bir savaşı önlemek için elinden geleni yapacakları açıktır. Türkiye ile Yunanistan arasında askeri ve stratejik gerginlik ve rekabet her zaman olmuştur. Ancak bu durum, bir savaş olasılığının yüksek olduğu anlamına gelmez.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de karşılaştığı baskılar ise büyük ölçüde, AKP hükümetinin dinci ve mezhepçi dış politikasının bir sonucu olarak, Suriye, İsrail ve Mısır ile ilişkilerinin çökmesinden kaynaklanmaktadır.
***

  • Türkiye’yi tehdit eden en önemli güvenlik sorunu PKK terörü sorunudur.

ABD, Avrupa Birliği, Irak, Suriye, İran gibi ülkelerdeki bazı odaklar PKK’ye ve onun uzantısı olan PYD/YPG’ye destek vermektedirler.

  • Terör örgütleri PKK, PYD ve YPG emperyalizmin tetikçisi konumundadır. 

Ancak bu örgütlerin, dünyanın en güçlü ordularından birisi olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yenebilecek güçte olmadıkları açıktır. Bu örgütler işledikleri cinayetlerle ve gerçekleştirdikleri katliamlarla Türkiye’yi rahatsız edebilirler, huzursuzluk yaratabilirler, ancak galip gelemezler.
***
Bir ülkenin sömürge olmaması için askeri açıdan güçlü olması, tek başına yeterli değildir. Bir ülkenin sömürgeye dönüşmemesi için demokrasinin, Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki güçler ayrılığının, laikliğin, hukuk devletinin, düşünce, ifade ve yayın özgürlüğünün, ekonomik ve sosyal adaletin, eğitim seviyesinin de güçlü olması gerekir. Aksi halde, o ülke askeri açıdan ne kadar güçlü olursa olsun, emperyalizmin sömürgesi olmaktan kurtulamaz.

Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Aydınlanma devrimlerinin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu da buydu. Atatürk’ün bu hedefinden sapanların sözde vatanseverlikleri bir yanılsamadan ibarettir.

Türkiye’de halkın yeni bir afyona değil, büyük bir uyanışa ve bilinçlenmeye gereksinimi vardır!

TUNCELİ’YE DERSİM DİYENLER…

TUNCELİ’YE DERSİM DİYENLER…

Özü sözü doğru ADAM Televizyon programındaki 4 konuktan ikisi, Sırrı Sakık ile Murat Bozlak’tı. Öbür ikisi ise Kamer Genç ile Mehmet Gül‘dü.
Programın ortasında Sırrı Sakık, Kamer Genç’e hücum eder:

-”Siz Atatürk’ü savunarak soykırıma uğrayan Dersimli Kürtlere ihanet ediyorsunuz.”

Kamer Genç anında şu karşılığı verir:

-”O kullandığınız cümlede birkaç tane büyük yalan var.”

Sırrı Sakık: Ne imiş o?

Kamer Genç: “Birincisi Dersim bir ilin değil bölgenin adıdır ve benim ilim Cumhuriyetle birlikte Tunceli olmuştur.”

Kamer Bey devam eder:

  • “İkinci husus Dersim’de olanlar soykırım değil, yeni kurulan bir devletin başkaldıranlara karşı önlem almasıdır.

Bir başka yanlışınız ise Tunceli asla Kürt değildir.

Biz Hazar kökenliyiz. Dilimiz de sizden farklı yani ne Kırmançi ne de Zazaca konuşuyoruz.”

Sırrı Sakık: Seyid Rıza’ya ne diyeceksin?

Kamer Genç: “İngilizlerin oyununa gelmiştir. Tuncelililerin o dönem önderi, Atatürk’ün yoldaşı olan Diyap Ağadır…

  • O yıllarda Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı kullananlar şimdi PKK’yı kullanıyor.”

İşte Kamer Genç’i bu milli duruşu için seviyor ve saygı duyuyoruz.

Kamer Bey’in şu sözü de alkışlanacak güzelliktedir:

  • Ben Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde okuyup milletvekili oldum. Cumhuriyet olmasa kuldum.”
    Seni hiç unutmayacağız KAMER GENÇ…

S-400 KRİZİ

S-400 KRİZİ

Suay Karaman

Ekonomik krizin iyice duyumsanmaya (hissedilmeye) başlandığı ve terörün yine azdırıldığı ülkemizde gündem sürekli değiş(tiril) mektedir. S-400 füze savunma sisteminin alınması ve ülkemize getirilmesi kimilerini sevindirirken, kimilerini de üzmüştür.

S-400 füze savunma sistemi, ülkemizin ileri savunma sistemlerinin geliştirilmesine katkı sağlayamaz. Çünkü bu sistemin üreticisi ve tüm teknolojisini elinde bulunduran Rusya’nın, yazılım kodlarını ülkemize vermesi söz konusu değildir. Böylelikle bu sistem, savunmamızda yeni bir bağımlılık sağlayacaktır. Ama bunların yanında bu sistemin, ülkemizi bölgesel olarak güçlendireceği de bir gerçektir.

Türkiye’nin S-400 tercihinde, ABD ve AB’nin ülkemize yüksek teknoloji ürünü savunma sistemlerini kısıtlama girişimlerinin de etkisi vardır. Bunun sonucunda Türkiye, S-400 füze savunma sistemine sahip ilk NATO üyesi ülke olmuştur. S-400 füze savunma sisteminin alınması, ABD ve AB’yi rahatsız etmiştir. ABD, ülkemize karşı kimi yaptırımlar uygulamaya başlamıştır. ABD yönetimi, Türkiye’nin ya S-400 füze savunma sistemini ya da F-35 savaş uçağını alabileceğini, ikisine birden sahip olamayacağını bildirmiştir. ABD, Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemini satın almasını, kendilerinin güvenlik hakkına doğrudan bir tehdit olarak algılamıştır.

Ülkemizin jeopolitik ve stratejik önemini bilen ABD, ülkemizi sömürmekten vazgeçemeyeceği için uygulayacağı yaptırımlar konusunda duyarlı yaklaşım göstermektedir. F-35 savaş uçağı eğitimi alan Türk pilotlara, eğitim vermeme kararı almış ve ülkemizi F-35 ortak savaş uçağı programından çıkarmıştır. AB ise, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaptığı enerji sondajlarının yasa dışı olduğunu öne sürerek, ülkemize bir dizi yaptırım uygulayabileceğini açıklamıştır.

S-400 mü, F-35 mi gerilimi üzerinden Rusya ile ABD arasında kalan Türkiye, S-400 alımıyla, Rusya’nın askeri, iktisadi, teknolojik etkisine daha açık duruma gelirken; ABD yönetimiyle de iyi ilişkilerini sürdürmektedir.

Eğer kendi ulusal savunma sanayinizi kuramazsanız, dışa bağımlılığınız artarak sürecektir. 1974’te Kıbrıs çıkartması sonrasında ABD’nin ülkemize uyguladığı silah ambargosu unutulmamalıdır. O yıllarda ulusal savunma sanayimiz için girişimlerde bulunulmuş ve Aselsan, Roketsan, Havelsan, TUSAŞ gibi yerli kuruluşlarımız kurulmuştu. Bugün bu kuruluşlarla savunma sanayimizi daha da geliştirmemiz gerekirken, yine, yeniden dışa bağımlı duruma getirilmekteyiz. Bunun sevinilecek bir yanı yoktur. Ergenekon – Balyoz vb. düzmece davalarla ordumuza tezgah kuranlar, ulusal tank fabrikamızı Katar’ın buyruğuna verenler, ülkemizi sürekli dışa bağımlı duruma getirmişlerdir.

Bugün ABD’ye kafa tuttuğunu sananlar ya da iç politikaya dönük olarak bu izlenimi vermek isteyenler, Kürecik radarını ABD’den almışlardı. ABD’nin ülkemize yaptırımlarına karşı, İncirlik başta olmak üzere tüm üsleri kapatamıyorsak, ne yaparsak yapalım, dışa bağımlıyız demektir.

  • S-400 füze savunma sistemi alındıktan sonra birdenbire terör olaylarının artması da ilginçtir.

ABD ve AB’nin PKK, FETÖ, Cemalettin Kaplan ve Asala gibi terörist gruplara yıllarca yardım edip, destek verdiğini unutanların, yerli ve milli olmaları olanaklı değildir. Ege’de 18 ada ve bir kayalığımızı Yunanistan’a verenlerin, hangi sistemi alırlarsa alsınlar, yaptıkları hokkabazlıktan öteye gidemez..

Adana Mutabakatı

Sputnik ajansının Adana mutabakatıyla ilgili sorularına karşılık verdiğim mülakatın özeti

Onur Öymen

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Sputnik ajansının Adana mutabakatıyla ilgili sorularına karşılık verdiğim mülakatın özetini aşağıda sunuyorum:

Adana Mutabakatı’nın özü şudur : Türkiye ve Suriye arasında terörle mücadele konusunda kapsamlı bir işbirliği gereklidir. Adana Mutabakatı’nın ve sonrasında imzalanan anlaşmanın bir anlam ifade edebilmesi için Türkiye ve Suriye arasında bir işbirliği mekanizmasının çalıştırılması gerekiyor.

“Türkiye ile Suriye arasında mutlaka terörle mücadele konusunda bir işbirliği yapmasının çalıştırılması lazım. Çünkü bir ülkenin topraklarından teröristlerin bertaraf edilmesi öncelikle o ülkenin hükümetinin görevidir. Suriye’de terör faaliyeti varsa IŞİD, PYD, PKK, Nusra, kim olursa olsun, bunlarla mücadele etmek birincil olarak Suriye’nin görevidir. Suriye gerekirse başka ülkelerden de bunun için destek isteyebilir.

BM Yasasının 2. maddesinin en önemli hükmü;

devletlerin egemenliğinin,
bağımsızlığının ve
toprak bütünlüğünün korunması ve buna saygı gösterilmesidir.

‘Efendim, Suriye’de yanlış işler yapılmıştır, o zaman topraklarının bir kısmına el koyarız’ demek BM yasasına uygun bir yaklaşım değildir.

Şu anda Suriye topraklarının %33’ü PYD ve onun yönetimindeki gruplar tarafından işgal edilmiş vaziyettedir. Suriye’nin başka bazı bölümleri başkalarının denetimi altında, İdlib gibi. Bu uluslararası hukuka açıkça aykırıdır. Bunu hiç kimse savunamaz. Bu bakımdan öncelikle üzerinde durulması gereken bu ilkelerdir.

Bu çerçevede yapılmış olan mutabakatın ve antlaşmanın yürürlüğe konulması gerekiyor.. Bu antlaşmanın yürütülmesi için de Türkiye ile Suriye arasındaki mekanizmalarının faaliyete geçirilmesi bence en uygun yoldur.

Bir, doğrudan doğruya temas etme yolu var. Bu, bugünkü ortamda sağlanamıyorsa, bir ülkenin aracılığıyla bu temasları sağlama yöntemi var. Üçüncü bir ülkede temas imkanı var, Bir uluslararası kuruluşta, diyelim ki BM’deki Türk – Suriye temsilcileri arasında görüşme yöntemi var. Uluslararası alanda evvelce buna benzer yöntemlerin hepsi uygulanmıştır.

Terörle mücadele Türkiye’nin lehine olduğuna göre ve terörle mücadelede Suriye’ye çok önemli bir görev düştüğüne göre, böyle bir temas mekanizması terörle mücadelede daha etkili sonuç verir, ayrıca siyasi çözüm bulunmasına da katkıda bulunur.

Öte yandan terörle mücadelenin hep askeri boyutu düşünülüyor, diplomatik boyutu hemen hemen hiç düşünülmüyor . Oysa Adana Mutabakatı gösterdi ki; Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması, kampların kapatılması, hiçbir askeri güç kullanmadan dahi diplomasiyi etkili bir şekilde kullanarak sonuç alınabilir.

Saygılar, sevgiler.
=========================================
Dostlar,

Erdoğan bilmem kaçıncı kez Moskova’ya gitti önceki günlerde. Belki de Katar’ın “hibesi” (!?) yarım milyar Dolarlık uçağına binmek için gerekçe olmuştur. Kabindeki yandaş gazeteciler de dönüşlerinde kamuoyunu “biçimlendirmek” üzere görevlerini yapacak ya da borç ödeyecektir..

Artık Rusya – Putin de bıkmış olmalı benzer önerileri Erdoğan’ın önüne habire koymaktan ve ikircikli politika (double – track policy) gütmekten vazgeç(e)meyen bu iktidardan. Bir yandan 10-15 bin km uzaktaki bir küresel şeytanın Rusya karşıtı NATO’da sözde “stratejik müttefiki” olacaksınız, bu haydut devletin başı, önceki hafta “Türkiye’nin ekonomisini mahvederiz..” diye dünya diplomasi tarihinde görülmemiş nitelikte bir çıkışla küstah bir tehdit savuracak ve yutkunup yalnızca “üzüldük” diye geveleyecek ve utandırıcı bir siliklikle “stratejik müttefikler birbirine böyle yapmaz..” diye ağlaşacaksınız; bir yandan da yüzyılların sınır komşusu devasa ve kadim Rusya ile aşık atacaksınız..

Yemezler efendiler yemezler…

Sonra da dönüp gelecek ve “Adana mutabakatı” ndan söz edeceksiniz mal bulmuş mağribi gibi.. Sizin “monşerler” dediğiniz dünyanın önde gelen Dışişleri kadrolarından birini dağıtır ve hacı – hoca – takunyalı – çember sakallı – türbanlı – imam.. ehliyetsiz ama sadık (?) yandaş … takımını doldurursanız; 20 yılı geçmeyen yakın tarihte parlak bir diplomasi zaferiniz olan Adana Mutabakatını bile size Rus Dışişleri anımsatır!

Ne acınacak durumdur değil mi??

Ama daha da acınası olan, bu hazin tablo bile içeride AKP tabanına politik pazarlama aracı olabiliyor.. Kapalı salonlarda, ezici bölümü erkek, ezici bölümü türbanlı kadınlar hezeyanla alkışlıyor, alkışlatılıyor!

İnsanımızın düzeyi, eğitimi, politik bilinci böylesine vahim derecede geriletilmiştir.

Asıl endişe edilecek olgu budur ve böylesine afsunlanmış kitlelere tapılan karizmatik önderlerin neredeyse yaptıramayacakları şey yoktur.. Bu sosyo-politik tablonun adı nedir, nasıl kavramlaştırılır?

Kitlesel hipnotizma mıdır?
Sürü psikolojisi midir?
Sosyo-manyak absürdite midir?
Kitlesel dissosiyatif sendrom (sosyal şizofreni) mudur?
……
Nedir nedir ve sonucu nereye varır??
Yakın tarih yıkıcı örnekleriyle dolu..

Sevgi ve saygı ile. 28 Ocak 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

BİR ZAMANLAR 30 AĞUSTOS

Dostlar,

5/6 Eylül 1922 gecesi de sürüyordu büyük kovalamaca Ege topraklarında..
İkiyüz bine Mehmetçik, katmıştı önüne ikiyüzbini aşkın işgalci palikaryayı..
Sürüyordu Ege denizine doğru.. 400 km yol tüm olanaksızlıklara ve zorluklara karşın geçilecek ve düşman denize dökülecekti. Başkumandanın emri kesindi 30 Ağustos Zafer ardından :

  • Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!..

Dünya tarihinde benzersiz o anları Nazım Hikmet ölümsüzleştirdi Kuvayı Milliye Destanı ile. E. General Sn. Dr. Noyan Umruk da 96 yıl sonra derin bir özdeşim (empati) ile bir kez daha yazdı ABC Gazetesinde.. Onbinlerce şehit – gazinin ödenemez borçları adına hulu ile bir kez daha okunmalı ve vatan için ne gerekiyorsa yapılmalı.. Biz de bu çok önemli tarihsel süreci salt 30 Ağustos ya da 9 Eylül’de bırakmak istemiyoruz.. Bu aralığa yayarak hemen her gün sitemize seçtiğimiz yazıları koyuyoruz.. Teşekkürler değerli Paşamız, Tarih doktoru Sn. Umruk..

Sevgi ve saygı ile. 06 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
========================================

BİR ZAMANLAR 30 AĞUSTOS…


Dr. Noyan UMRUK
E. General
ABC GAZETESİ, 28.08.2018  

Evet, “Büyük Taarruz” başlıyor… 30 Ağustos, yakın tarihimizin dönüm noktası…

”Makus talihimizin” yenildiği, diğer bir deyişle emperyalizmin çanına ot tıkandığı gün…

Kuvayı Milliye Destanını” küçümsetmeye çalışanları nafile çabalarıyla baş başa bırakıp, sözü büyük Ozan’a bırakalım; eşsiz dizeleriyle büyük utkuyu, daha içten anlatan çıkmadı çünkü…

Ateşi ve ihaneti gördük

Dayandık her yanda,

dayandık İzmir’de, Aydın’da

Adana’da dayandık,

Dayandık, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te

Sarışın bir kurt: Başkumandan…

 Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında O’nu gördü.
paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
paşalar : «üç,» dediler.
sarışın bir kurda benziyordu.
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
bıraksalar,
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
kocatepe’den afyon ovası’na atlıyacaktı.
Dünyanın hiç bir ordusunda bir nöbetçi, şairinin ağzından, dizeleri inci taneleri gibi dizerek, başkumandanını bu denli sade, derin ve de yürekten bir  sevgi ile anlatamadı…
Sarışın Kurt’un Memetçikleri…
saat 3.30.
izmirli ali onbaşı ve de mangası
karanlıkta göz yordamıyla
sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer :
sağda birinci nefer
sarışındı.
ikinci esmer.
üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne şarkı söyleyen.
dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
beşinci, vuracaktı amcasını vuranı
tezkere alıp Urfa’ya girdiği akşam.
altıncı, inanılmıyacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için
kardeşleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona «deli erzurumlu» derdiler.
yedinci, mehmet oğlu osman’dı.
çanakkale’de, inönü’nde, sakarya’da yaralandı
ve gözünü kırpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.

Ya Süleymaniyeli şoför Ahmet…

lastik hava kaçırıyor.
derdine deva bulmazsak eğer…
dur bakalım babacafer…

üç numrolu kamyonet durdu.
karanlık.
kriko.
pompa.
eller.
küfreden ve küfrettiğine kızan elleri
lastikte ve ihtiyar tekerlekte dolaşırken

sen süleymaniyelisin oğlum ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
süleymaniyeli şoför ahmet
soyun…

soyundu.
ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,

ahmet’i postallarının üstünde çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.

Karayılan’ı kim unutabilir…karayılan «karayılan» olmazdan önce
umurunda değildi karayılan’ın
kıyamete dek düşmana verseler antep’i.
çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.

karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini .
«ibret al, deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,

ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
…Sonra;
«karayılan der ki : harbe oturak,
kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür…»

Memetçik böyledir işte… Sesi, sedası çıkmaz; böbürlenmeyi pek beceremez. Düşünürsünüz, düşündürür sizi…Acaba bu işleri bilerek mi yapıyor, yoksa ayırdında değil mi? Pek de anlayamazsınız…Ancak, sonucu görürsünüz… Kıbrıs Barış Harekatında da, ateş altında, bir elinde karpuz dilimi ya da üzüm salkımı, pikniğe gider gibi düşman üzerine gittiği  görülmüştür… Yeter ki başında adam gibi bir komutanı olsun…

Ve sonra, imparatorluğun küllerinden doğan, tüm “mazlum milletlere” örnek, yurttaşlarına kıvanç veren, genç, gürbüz, bağımsız, saygın bir Cumhuriyet

Ve sonra, 60 yılda, özellikle amcaları ile birlikte ülkeyi yönetenlerce son 15 yılda bakın ne hale getirildi Türkiye…

-“Tüm okulları imam-hatip okulları yapma şansını yakalayarak”, “sabileri” sefil eden alt üst edilmiş bir milli eğitim sistemi, tarikatlara, cemaatlara teslim edilmiş binlerce çocuk,

Cari açık, dış borç, “ne idüğü belirsiz” net-hata noksana dayanan bir ödemeler dengesi ile kağıttan kaplan, yeterince üretmeyen, teknolojik zaafiyet içinde krizlerle boğuşan ekonomik yapı,

– Zorunlu tüketim üzerinden toplanan dolaylı vergilere dayanan adaletsiz bir mali sistem ve son derece eşitsiz bir gelir dağılımı,

— Her tarafına yerleştirdikleri, tıkıştırdıkları Fetö’nün “ak çocukları” ve “yeşil zeytin kılıklı hainleri “ile sonTürk devletini allak bullak eden ne idüğü belirsiz, melanetinin ayrıntıları zamanla açıklığa kavuşacak kökü dışarıda bir darbe denemesi…

-Elbirliğiyle moralman ve yönetimsel olarak çökme noktasına getirilmiş, ama yine kuvvacı omurgası ile Fırat Kalkanı’nda herşeye rağmen etkinliğini gösterebilen bir ordu,

-Açıla saçıla, Doğu Akdeniz’den, Kıbrıs ve Türk dünyasına ve  Pekin, Moskova, Erivan, Tahran, Bağdat, Şam altıgenine değin tüm komşu ülkeleri ciddi tehdit haline getirip, Habur-Oslo-Şemdinli-G.Antep sürecinde PKK’nın da bu konjonktüre eklemlenmesine göz yumulması ile iflas etmiş güvenlik ve dış politika süreci,

-Zavallı bir ulusal istihbarat sistemi,

-Yüz verilince astarını isteyen PKK, İŞİD gibi mel’un terör örgütlerinin istedikleri yeri hallaç pamuğu gibi attıkları bir ülke…

Sonuç                   :

“Bir türlü kendilerine saygı ve şükran duyulamayan” Cumhuriyet kurucularınca emanet edilen Mısak-ı Milli’nin, ülkenin “bekası”nın ciddi tehdit altında sokulması…Şaşkın, tüm politik tercihlerinde, kararlarında yanılmış, “kandırılmış” bir iktidar…Darbe girişimine karşı milyonları meydanlara toplayan, ama bin bir bahane yaratılarak kutlanması diğer ulusal bayramlar gibi kadük edilen bir 30 Ağustos…Ülkenin namus, haysiyet günü…

Aman kutlanacak neyi kaldı demeyin. Yaşadığımız karanlık günler bu büyük ulusun, bu halkın okyanusları andıran tarihinde sadece bir virgül…Küllerinden doğmaya alışıktır bu millet…

Suriye’de durumun vaziyeti

Suriye’de durumun vaziyeti

Noyan UMRUK

Noyan UMRUK
noyanumruk@hotmail.com,
http://www.abcgazetesi.com/suriyede-durumun-vaziyeti-8283yy.htm 21.01.2018 16:58

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

TARAFLAR
Doğrudan Müdahil Süper Güçler: ABD, Rusya
Bölgesel Güçler: Türkiye, İran, İsrail, S. Arabistan
Uzaktan İzleyenler: Çin, Tarihi Ortadoğu uzmanı İngiltere ve AB ülkeleri

Yerel Güçler:
Esad Rejimi  – Hizbullah, Rusya, İran ve Şii Milisler
Muhalifler – Ahrar uş-Şam, Şam’ın Fethi Cephesi, ÖSO vb.
PYD/YPG  – SDG çatısı altındaki küçük gruplar ve PKK
IŞİD – Örgüte biat eden yerel milis güçler ve aşiretler

IŞİD’in tümüyle yerleşim merkezlerinden temizlendiği Suriye’de öne çıkan gelişmeleri ve haritadaki değişimler şöyle:

IŞİD Rakka’dan  tamamen çıkarıldı. ABD destekli savaş uçaklarının desteğiyle YPG unsurları şehir merkezinde ve kırsalda kontrolü sağladı. Güneydeki petrol şehri Deyri Zor’da ise ABD ve Rusya’nın farklı alanlarda YPG’ye hava desteği sağladığı gözlemlendi. Şu an Deyri Zor kuzey doğusu ve güneyindeki çöl bölgelerinde örgütün kontrol ettiği alanlar mevcut. Fakat bu alanlar içindeki yerleşim yeri sayısı çok az.

Muhaliflerin kontrolündeki Dera, Doğu Guta ve İdlib‘te ise yer yer rejim güçlerinin savaş uçaklarıyla saldırı düzenlediği tespit edildi. Kasım ayı sonrası bir yıl içinde ülkenin geçirdiği en sakin dönemlerden biri olduğu söylense de bine yakın sivilin saldırı ve çatışmalarda yaşamıı yitirdiği rapor edildi.

17 Aralık 2017 itibari ile ABD söylemlerinin aksine Suriye’de IŞİD’in kontrolünde hiçbir yerleşim yeri kalmazken, terör örgütü yalnızca kimi kırsal alanlarda (çöl bölgelerinde) işgali sürdürüyor.

Çekirdeğini birkaç yıl önce ülkemiz sınırları içinden “Biji Obama” yaygaraları ve zafer işaretleriyle, eller ve silahlar havada geçerken kendilerine kebap ve lahmacun ikram edilen peşmerge ve PKK militanlarının oluşturduğu diğer terör örgütü YPG ise ABD’ 4500 TIR’lık silah ve uzman asker personel desteğiyle, gerektiğinde ABD bayraklarının arkasında veya gölgesinde Fırat Nehri’nin kuzeybatı bölgesini, Suriye’nin, petrol üretim alanları (Rakka-Deyri Zor) da dahil %30’unu kontrol ediyor (Deyri Zor şehir merkezi hariç).

Gelelim Türkiye için durumun vaziyetine…

Eski kanka Esad’ı ünlü BOP eşbaşkanlığı çerçevesinde Esetleştiren,
ABD’nin gönüllü taşeronluğuna soyunan Türkiye,

bu kez de ABD tarafından kandırıldı ve Suriye’nin, İsrail’in güvenliği ve Amerikan çıkarları açısından bölünmesi ihalesini, bu iş için pek tabii ki daha uygun olan PKK-PYD taşeronuna kaptırdı.

İşte böylece Ülkemizin 911 km’lik güney sınırının güvenlik sorunu başladı ve gittikçe büyüyerek ciddiyet kazandı.

Oysa, ülke çıkarı ön planda tutularak daha ilk başta mezhepçi takıntı ya da hayallere kapılmadan, bağımsız bir ülkenin toprak bütünlüğüne saygı ilkesiyle Rusya, İran ile birlikte hala inat edilen Suriye merkezi hükümetiyle işbirliği yapılsaydı, sorun bu denli büyümeyeceği gibi yeni komşularımız ABD, Rusya, PKK-PYD olmayacaktı…

Şimdi 911 km’lik güney sınırımızın 250 km’lik kısmını güven altına almaya çalışıp, geri kalan kısmına Allah kerim derken, her zaman olduğu gibi tüm bu ciddi yanılgıların milli faturasını sırtlanan TSK’e ve gözbebeğimiz Memetçiğe milletçe yürekten başarılar ve can sağlığı diliyoruz…

İşte. özet olarak ayrıntılarda boğulmadan, kolay anlaşılır biçimde durumun vaziyeti budur…

suriye-son-harita-aralik2017.jpg

===================================
Dostlar,

AKP = ERDOĞAN’ın DIŞ POLİTİKA – ASKERİ OPERASYONLARA MAHKUMİYETİ!

Bilindiği gibi Sayın Noyan Umruk emekli generaldir. Ayrıca Doktora (PhD) derecesi vardır.
Son derece ağırbaşlı ve nitelikli – bilimsel değerlendirmeleri olmaktadır. Dün (21.1.18) abc gazetesi web sitesinde yayımlanan bu yazısı, ülkemizi AFRİN’e sıcak askeri harekata sürükleyen gelişmelerin ardalanını özlü ve çarpıcı biçimde sergilemekte.

Bir kez daha açıkça yazmak – tarihe not düşmek boynumuzun borcudur      :

Mart 2011’de Suriye’nin BOP kapsamında bölünmesi ve İsrail’in 2. İsrail = Büyük Kürdistan ile büyütülerek Ortadoğu egemenliğinin pekiştirilmesi planı uygulamaya kondu. BOP Eşbaşkanı Erdoğan‘a bu görev verildi ve Türkiye bütün legal – illegal araçlarla Suriye’ye daldı. Ancak Suriye yalnız değildi; başta Rusya – İran olmak üzere, Irak, Azerbaycan ve uzaklardan Çin, Almanya gibi ülkeler ABD – İsrail eksenine çıkarları gereği karşı durdular. Suriye bölünse idi, sıra İran ve Türkiye’nin de bölünmesi ile 4 ülkeden koparılacak topraklarla BÜYÜK KÜRDİSTAN, İsrail güdümünde bir kukla devlet olarak kurulacaktı. Rusya güneyden sınırlanacak, petrol-doğalgaz alanları hem Çin, Rusya hem de Almanya açısından denetim dışı kalacaktı. Rusya’nın sık sık ve kendince pek haklı olarak vurgulayageldiği üzere SURİYE’nin TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ YAŞAMSALDIR. Gerçekte bu saptama İran ve Türkiye için de daha az olmayan derecede yaşamsaldır. Unutulmamalı; Suriye ile muazzam uzunlukta, 911 km kara sınırı olan ülke Türkiye’dir. Ayrıca BM Anlaşması uyarınca da sınırların değişmezliği ülkesi uluslararası hukukta yürürlüktedir.

Tarihin diyalektiği öngörüsüz, ufuksuz, kimi hayallerle taşeronluğa, emperyalizmin sopalığına soyundurulan… AKP iktidarını terbiye etti bereket. Bu süreçte Rusya ve İran son derece özverili ve ustaca, sabırla, Erdoğan’ın çok güçlü ve o ölçüde handikap oluşturan narsisistik kişiliğini aşmak için didindiler. Rusya – İran devlet başkanları, yöneticileri kezlerce Ankara’ya geldiler. Çok ustalıklı bir dış siyaset satrancı oynadılar, gerçekten büyük iş çıkardılar, onları kutlarız!
Azerbaycan da öyle.. Esad rejimi ise bu ülkelerin telkinlerine uyarak, yutkunarak sabretti ve ülkemizle doğrudan çatışmadan hep kaçındı. Türkiye’de ise, tüm engellere karşın DEVLET AKLI – BEKA REFLEKSİ Erdoğan’ı zamanla sınırladı.

Sonuçta şimdilerde Türkiye, örn. Afrin operasyonu ile, Mart 2011’de başladığı emperyalist güdümlü taşeron bölücü politikalarının ağır hatalarının bedelini ödemektedir ne yazık ki. Geçtiğimiz yıl da Fırat Kalkanı operasyonu ülkemize son derece ağır bedeller ödetmişti. Her şeyden önce 75 dolayında Mehmedimizi şehit vermiştik. Mali faturanın birkaç milyar dolara erişmiş olması işten bile değildir.

AKP = ERDOĞAN fahiş hatalar yaparak ülkemizi uçurumun kıyısına sürüklemekte, sonra tüm ülke hatta ülke dışından uyarılar – frenlemeler – çabalar – çırpınmalar ve çırılçıpak ortaya çıkan tarihsel gerçekler ile 180 derece dönüş yapılmaktadır.

Sonra da, tüm bunlardan asıl sorumlu olanlar bu kez 1 numara yerli – milli – ulusalcı – vatansever kesilmekte ve eleştirileri, –adeta yansıtma ile– vatan hainliği suçlaması ile boğmaya çalışmaktadırlar. Demokratik bir ülkede bu olabilir mi? OHAL sopası ile en küçük haklı – doğru muhalefet, suçluluk psikolojisi ile boğulmaktadır.

Çooook daha can sıkıcı olan ise bu partinin VATAN – MİLLET (sıkılmadan ÜMMET diyorlar!) savunucusu kesilmesidir. BOP ve eşbaşkanlığı, apaçık Türkiye’nin de bölünmesini öngören haritalara dayanıyordu. Erdoğan Eşbaşkanlığını TV kameraları önünde onlarca kez açıklar ve adeta övünerek itiraf ederken bu gerçeği gör(e)memiş olabilir mi? Hiiiç sanmıyoruz. Ancak ülkemizin namuslu yurtsever direnci, Erdoğan’ı da bu beladan kurtarmış, kurtaracak gibidir. Erdoğan bu kesimlere minnet ve şükran dolu olmalıdır.

Fırat Kalkanı, Afrin harekatı vb. asla ve asla
iç politikada seçime malzeme yapılmamalıdır

Bu utanç verici olur. Ne var ki tablo öyle görünmüyor. AKP = Erdoğan‘ın ciddi biçimde düşen oyları nedeniyle mutlaka farklı – yeni birşeyler yapmaları ve halkın yurtseverlik duygularını kullanması gerek! İşte asıl kahredici olan budur.. Önceki gün Bursa konuşması niyeti açıkladı!

  • Birilerinin oyları artsın ve  seçim kazansın diye ülkemiz maddi – manevi muazzam bedeller öderken, asker – sivil şehir ve gazi verirken, başlarına roketler düşerken.. gerçeği çırılçıplak görmek… Yalaka basının  gerçekleri ters yüz etmesi ve sesini duyurmak için çırpınan aydının ateşten gömleği.. (Not : İYİ Parti Gn. Skrt. Dr. Aytün ÇIRAY’ın 21.1.18 günü SÖZCÜ’de Emin Çölaşan’ın köşesinde yayınlanan mektubundan kısa bir bölüm yazımızın sonundadır..)Keşke tarihi yazanlar, Büyük ATATÜRK‘ün uyarısı gibi yapana sadık kalsa..
    Keşke namuslu tarihçiler, bu olup bitenlerin içyüzünü yazsalar ve bugün değilse bile gelecek kuşaklara olsun bir yarar sağlasa.. Kamuoyuna dönük aldatan algı yönetimi kahredici..
    Siyasal iktidar elbette değişecek ve ülkemizin başına bu yıkımları getiren siyasetçiler mutlaka yargılanacaktır.. Erdoğan şu dakikalarda Ankara Sanayi Odası ödül töreninde konuşuyor.. Hamasete ve de salondan gelen alkışa sınır yok, yok, yok! Heyhaaatt.. Peki Afrin – Fırat Kalkanı…  operasyonlarında çarpışan Mehmetçikler içinde AKP vekillerinin – üst düzey yönetcilerinin çocukları – yeğenleri var mı, yoksa onlar zaten ”bedelli askerlik” mi (!) yapmışlardı? Bu arada, vatanın çıkarları için şahinler şahini kesilen iktidara soralım :
  • İşgal edilen Ege ada – adacık – kayalıkları vatan toprağı değil mi? Neden son birkaç yıldır susuyor ve bu işgale ses çıkar(a)mıyorsunuz???? Bunu adı vatana …….. değil de ne??

Sevgi, saygı, derin KAYGI ve UMUT ile. 22 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
============================================

Dr. AYTUN ÇIRAY’dan AFRİN operasyonuna ilişkin çok ciddi uyarılar…

AKP’nin yanlış dış politikaları Suriye’de zirve yapmış ve Türk Milleti’ne çok ağır can ve mal kayıplarına neden olmuştur. 2012’de birkaç hafta içinde Şam’da Emevi Camisi’nde cuma namazı kılma gibi ideolojik hayallerle olağan rotasından çıkarılan Suriye politikaları, bugün Türkiye’yi, Irak’ın yaşadığı gibi bir cehenneme sürüklenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakabilir. Biz bunu savunup çözümün Suriye ile barıştan geçtiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ancak adına merkez medya denilen medyanın da artık yok olma aşamasına geldiğini üzülerek  görüyoruz… evlâtlarımızın kanlarının boşuna dökülmesini önlemenin tek çaresi Sayın Erdoğan’ın sözde “Milli ve yerli” politikalarının iç yüzünü milletimize anlatmaktan geçiyor… Çünkü AKP’nin dış politikası tam bir fiyaskodur ve bunun bedeli şu an için insanımızın kendi refahından ve mutluluğundan çalınan yüzlerce milyar dolardır. Bu maddi bedel her geçen gün biraz daha katlanmaktadır. Manevi maliyet ise her türlü parasal bedelin üzerindedir ve olumsuz etkileri kuşaklar boyu sürecektir.
* * *
AKP ve yandaşlar Afrin meselesini yine iç politikaya alet etmekte ve seçim süreçlerinde kendi hedeflerine ulaşmak için kullanmak niyetindedir.
Dış politikanın Sayın Erdoğan tarafından şehitler vermemiz pahasına ve tekrar seçilmek için kullanılması ‘yerli ve millî’ sıfatları ile örtülemez…
(SÖZCÜ, Emin Çölaşan’a mektubu, 21.1.18)

ELEKTRONİK İSTİHBARAT

ELEKTRONİK İSTİHBARAT

portresi

Nurullah AYDIN
7 Mayıs 2016-ANKARA 

İstihbarat örgütleri; dünya pazarlarında rekabet eden uluslararası şirketler, organize suç örgütleri hatta sıradan vatandaşlar bile bugün teknolojik yöntemlerle bireylerin ya da kurumların iletişimine müdahale edebilmektedirler. Gelişen teknoloji; bireylerin adam adama markaj yöntemiyle izlenmesi metodu yerine teknik takip ya da elektronik harp denilen metotları öne çıkarmıştır. 

Elektronik takip, İşitsel takip, (taşınabilir minyatür vericiler, telefon dinleme aygıtları, gizli mikrofonlar ve kaset kaydediciler).

Görüntülü takip (fotoğraf makineleri, kapalı devre ve kablolu televizyon, gece görüş araçları veya uydular) ve

Algılayıcılarla takipte ise, manyetik algılayıcılar, sismik algılayıcılar, gerilim algılayıcıları, kızılötesi algılayıcılar ve elektro manyetik algılayıcılar kullanılmaktadır. 

Silahlarımıza hedef saptırılabilir.

Atış kontrol sistemlerimizin modernizasyonunun asla İsrail’e yaptırılmamalıdır.

Atış kontrol sistemlerimizin modernizasyonunun zulüm ile anılan ülkelere yaptırmak büyük yanlıştır. Motor yurtdışından zaten temin ediliyor. Montajı burada yapılacaktır. Yani büyük bir sorun olmaz. Bu sistemler programlanabilir. Yani bizim bilgimiz dışında yazılımlar ve programlar yüklenirse bir savaş durumunda verilen sinyaller ile hedeften sapması sağlanabilir. Öte yandan sinyaller aracılığıyla hareketleri modernizasyon yapan ülke tarafından kontrol edilebilir. Hedefler vurulmaz, komuta kontrol sistemleri bir yerlere kod gönderebilir. O bir yerlerde terör ile anılan İsrail olunca tehlikenin boyutu iyice artmış olur. 

Savunma sanayimiz bunun üstesinden gelir

Atış kontrol sistemi elektronik optik esaslı olup tankların en önemli ve teknolojik yeridir. Bu daha önce tank modernizasyonu kapsamında İsrail’e yaptırılmıştı. Oysa Türkiye’de bu teknoloji mevcuttur. Savunma firmalarımız bu işin üstesinden gelecek durumdadır..

Türkiye’nin bu elektronik araç ve gereçler açısından 1951 yılında NATO’ya girmesi ile (AS: 1952 olacak) birlikte ABD askeri ağına fiilen girdi. Türkiye göbekten İsrail, ABD ve İngiltere’ye bağlanmıştır. 

Komple bir paket olarak başta tank modernizasyonu olmak üzere araçlarımızın bakım onarımları emperyalist ülkelere yaptırılmamalıdır. 

Şifreler ellerinde

NATO doğrultusunda yapılan askeri anlaşmalar ile teknik donanım haberleşme ve tüm iletişim faaliyetlerinin ortak NATO şifreleme sistemine göre şekillenmiştir.

Ağırlıklı olarak hava ve deniz araçlarındaki yazılımlar ABD firmalarınca dizayn edilmiştir. Türk yazılım firmaları bu konuda yer almamıştır. 1990’dan sonra ise İsrail teknoloji transferi ile özellikle hava kuvvetlerinde elektronik mekanizma İsrail teknolojisine dayanmış kara birliklerinde ise tank modernizasyonu İsraillilere verildiği için tank atışlarındaki mekanik yapı şifreleme kodu yine İsrail’in eline geçmiştir.. 

İnsansız uçak anlaşması da belli ülkelerle yapılmıştır.

2005 yılında ise insansız uçak anlaşmasının da İsrail ile yapıldı. İsrail ve ABD insansız uçak olayını Lübnan, Filistin, Irak ve Afganistan’da uygulamaktadır. Yalnızca iddia edildiği gibi bir coğrafi alan fotoğraflaması için değil, silah ile donatılarak yerdeki hedefleri de yok etmektedir. Irakta birçok kişi bu yolla katledilmiştir.. 

MİT’in araç gereçleri de ülkemiz için risk oluşturan gizli servisler tarafından sağlanıyor. 

MİT’in tüm istihbarat araç gereçleri tümüyle İsrail-MOSSAD, ABD-CIA, İngiltere-MI6 ağına göre dizayn edilmiştir (AS: tasarlanmıştır). Dolayısıyla TSK’nın, Emniyet Teşkilatının ve MİT’in ABD, İngiltere ve İsrail elektronik ağı içinde olduğu bir durumda bunlardan ayrı bir şekilde hareket kabiliyetimiz yoktur. İşte Türkiye’nin elini kolunu bağlayan budur. Türkiye hareket edememektedir.

  • Askeri casus uyduları ile Türk güvenlik güçlerinin hareket alanı belirlenebilmekte koordinatları tespit edilebilmekte ve PKK’ya rahatlıkla yansıtılabilmektedir. 

Güvenlik güçlerinin büyük yitiklerinin nedeni budur. Ulusal yazılım için ASELSAN artık devreye sokulmalıdır. 

Dış güdümlü elektronik sistemlerin denetim dışı bırakılacak, uydu müdahalesini bertaraf edecek (AS: dışlayacak) yeni elektronik sistemleri geliştirilerek silahlı gücümüz millileştirilmelidir.. 

Günün Sözü: Olan biteni doğru kaynaktan öğren ki yanılmayasın.

==============================================================

Dostlar,

Sayın Nurullah Aydın’ın uyarıları son derece yerinde..
AKP hükümeti gereğini yapar mı, yaptırır mı ki??
Genelkurmay yeterince ağırlığını koyabilir mi??
Ulusal güvenliğimiz ve şehit – gazi olan vatan evlatlarının vebali, bu zorunlu ulusal politikaları uygulamayan – uygulatmayanların olacaktır.

Sevgi ve saygı ile.
09 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dağlıca ve Aktütün kırımları bize ne anlatıyor ? / What says Daglica & Aktutun massacres to us?

Dostlar,

20 Haziran 2012 tarihli yazımızı, PKK’nın Dağlıca baskınının ardından yazmıştık.

Bu gün, 3 yıl sonra benzer bir baskın daha ve ilk bilgilere göre 16 şehit daha!

AKP’yi suçluyoruz, haklıyız; ama bu karakol daha önce feci vurgun yemiş..

Onu gereğince tahkim etmek gerekmez miydi?
Bu yapılmadı ise sorumluları kimler??

Yüreğimiz yangın yeri olarak soruyoruz..

Ve bu 3 yıl önceki yazımızı öne bu güne çekerek yeniden yayımlıyoruz..

O zaman “muhasebe zamanı”.. demiştik..
İyice anlaşılsın (!) diye İngilizcesini de yazmıştık..

  • AKP damgalı seçim hükümeti derhal istifa etmeli ve öbür 3 parti ortaklığında olağanüstü geçiş / seçim hükümeti kurulmalıdır.

Makaleyi okumak için lütfen tıklar mısınız??

Daglica_ve_Aktutun_Sinir_Karakolu_Baskinlari_Tarih_Laboratuvari_4.10.08_ve_20.6.12


Sevgi, saygı ve kahreden bir acıyla.
06.09.2015, Datça


Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

======================================

Lütfen tıklar mısınız??

Daglica_ve_Aktutun_Sinir_Karakolu_Baskinlari_Tarih_Laboratuvari_4.10.08_ve_20.6.12

Sevgi ve saygı ile.
20.06.2012, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com