Etiket arşivi: PKK

Doğu Perinçek: Eşkıyayı Meclis’e sokma planını bozuyoruz!

Doğu Perinçek:

Eşkıyayı Meclis’e sokma planını bozuyoruz!

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, partisinin düzenlediği mitinge katılmak üzere gittiği Trabzon’da gazetecilerle buluştu.
Yüksekova’da yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulunan Perinçek
“Amerikan yasağını çiğnediğimiz için boğuşa boğuşa o mitingi yapabildik
ve sonuçları da son derece tarihi önemdedir.” dedi.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek‘in açıklaması şöyle :

Hakkarimiz’in Yüksekova’sında Türk Bayrağı’yla miting yapan tek partiyiz.

Amerikan planını bozduk..
Amerikan planına göre Türkiyemizin Güneydoğu illerinde Türk Bayrağı yasak.
AKP yönetimine göre de yasak, PKK zaten Türk bayrağına düşman.

Bir polis memuru dün bize

“Mitinginizde Türk Bayrağı açacakmışsınız, emniyetten izin aldınız mı?” diye sordu.

Bu bir Yüksekova olgusu ve orada Vatan Partisi, Türk Bayrağı’yla miting yapan tek partidir. Trabzon, Artvin, Edirne neyse bizim için Yüksekova da odur.
Amerikan yasağını çiğnediğimiz için boğuşa boğuşa o mitingi yapabildik ve
sonuçları da son derece tarihi önemdedir..

TABANCALI İSTİFA

Mitingimizden sonra Hakkari 1. sıra adayımız Namık Ereli kardeşimizi silahla,
zorbalıkla tehdit ederek, mitingden yarım saat sonra istifa ettirip HDP’ye üye yapıyorlar.
Öğreniyoruz silah zoruyla istifa ettiriliyor. Zaten 15-20 gündür Namık Ereli arkadaşımız;

PKK’lılar beni tehdit ediyor, halk mahkemesine geleceksin seni yargılayacağız,
kurşuna dizileceksin, ailen burada barınamayacak istifa et..”
şeklinde sürekli tehditler aldığını söylüyordu.

HDP’YE VERİLEN OYLAR TERÖRE VERİLEN OYLARDIR

Buradan şu soruyu milletimize soruyorum:

Eşkiyayı, silahla tehdit eden teröristi nasıl Meclis’e sokacaksınız?
HDP’yi el birliğiyle kucaklayarak önümüzde sistemin merkezine oturtmak isteyenleri
buradan protesto ediyorum. Bir terör örgütünü siyasetin merkezine oturtuyorsunuz.
Önümüzdeki dönemde Meclis’in merkezine oturtuyorsunuz.

PKK’yı Meclis’e Amerika taşıyor!

Amerika önümüzde kurulacak hükümetin Türk Milleti’ni Anayasa’dan çıkarması için,
özerkliğin gelmesi için, Kemal Derviş’in sisteminin gaddarca sürdürülmesi için
PKK’yı Meclis’e sokuyor. Ve kurulacak AKP-CHP hükümetini desteklemede de PKK’ya
özel görev veriyor.

Kimi gafil aydınlarımıza soruyorum  : Kimi Meclis’e sokuyorsunuz?

Çarşıları yakanı, haraç toplayanı, yol keseni, Atatürk’ün heykelini tekmeleyeni,
bayrak yakanı Meclis’e sokuyorsunuz. 

Bu nasıl oluyor? Bir terör örgütü nasıl sistem tarafından siyasetin merkezine oturtuluyor?

Bütün Miletimizi uyarıyorum;
HDP’ye verilen oylar teröre verilen oylardır!

Dayayacaksın tabancayı şakağına, istifa et diyeceksin, böyle seçim olur mu?
Kaldı ki bu istifa geçersiz.

YÜKSEKOVA’DA TÜRK BAYRAĞI’YLA MİTİNG YAPTIK,
MİLLETİMİZE ARMAĞAN OLSUN

Türk Bayrağı dalgalandı ya, Yüksekova’da onu nasıl silecekler?
Beceremediler önleyemediler. Zor kullanmak yalnız PKK’nın bizim adayımıza silah dayatması değil. Miting yerimiz şehrin içinde olan top sahasıydı. Miting günü bir tebligatla resmi olan miting yerimiz şehrin 6-7 km uzağında stadyuma alındı. Miting yaptığımız yerden tek bir ev görünmüyordu.

İnsanlar gelmesin diye şehrin uzağında bir alan verildi.

O da yetmedi, insanlar gelmesin diye barikatlar çekildi.

Eskiden Milli Eğitim Bakanı, Maarif Nazırı varmış; “Okullar olmasa eğitim ne güzel idare edilir” diyormuş. Şimdi Yüksekova Kaymakamlığı da diyor ki;

– “Mitinge katılımı önleyelim ne güzel güvenlik olur.”

Bu mitingi yapana dek uçaklarımızı kaldırtmadılar, AKP hükümeti bir yandan, PKK bir yandan engellemeye çalıştı. Edirne, İstanbul, İzmir, Ankara Yüksekova’yla kucaklaşsın diye
3 uçak tuttuk. Mitinge 2 gün kala antlaşmalar iptal edildi. Biz dediğimizi yaptık.

Hükümetin engellerine, PKK’nın şiddetine – tehditlerine rağmen Yüksekova’da
Türk Bayrağı’yla mitingimizi yaptık. Bu da Türk Milleti’ne armağan olsun. 

Kaymakam, Hakkari Valisi bize “Buraya gelmeyin, can güvenliğinizi sağlayamayız.” dedi.

Onlara

“Sizin güvenlik sağlamanıza ihtiyacımız yok geliyoruz, kendi güvenliğimizi sağlarız.” dedik.

Şimdi hepsi hakkında suç duyurusu yapıyoruz. Can güvenliği sağlayamayız diyen bir Vali, mitingimizi şehir dışına taşıyan bir Kaymakam, Türk Bayrağı için izin aldınız mı diyen
bir emniyet.

Türkiye yi bölmek için Amerikan planı içinde AKP de PKK da el ele vermiş rolünü yerine getiriyor. 

VATAN PARTİSİ PLANI BOZUYOR

Oradaki halkımız bize şunu söylüyor :

– Burada seçim güvenliği yok, gizli oy ilkesi uygulanmıyor.
– Burada oylar açık veriliyor, herkesin ortasında pusulanı veriyor,
– PKK’nın yasal uzantısı HDP’ye oy basılıyor.
– Böyle olmasa orada HDP %2-3’ten çok oy alamaz.
– Türkiye’de seçim güvenliği hem AKP hem PKK tarafından ortadan kaldırılıyor.

Türkiye bu koşullarda seçime gitmektedir.
Bir silahlı terör örgütü Meclis’e sokulmak isteniyor.

PKK, Amerika’nın stratejik piyonudur.
ABD açıkça söylüyor, ABD yayın organlarını izleyenler bunu rahat bir şekilde saptarlar.

ABD diyor ki;

“Benim Ortadoğu’daki müttefikim PKK ve Barzani.”

PKK da şunu biliyor :

ABD silahlı kuvvetleri geldi, Irak’ı işgal etti ve Barzanistan’ı kurdu. Amerikan
silahlı kuvvetleriyle kurulan sözüm ona Kürdistan yani ikinci İsrail olacaktır.

PKK bu modeli benimsedi ve Türkiye’de Amerika’nın nüfuzuyla Türkiye’yi bölme planını yürütüyor.

Bizim Yüksekova’da Türk bayrağı dalgalandırmamıza karşı bu nefret işte bu yüzden.
Biz Vatan Partisi olarak o planı bozuyoruz.

Dr. Taner ÖZEK Çizimi – 6.9.14


Dr. Taner ÖZEK Çizimi – 6.9.14

0000Batı emperyalizminin Ortadoğu’ya musllat ettiği taşeron bölücü terör örgütlerinin hüneri..

PKK, IŞİD, Afgan ticanileri vd.

Batı uygarlığı (!) övünebilir kanlı yapıtıyla..

Sevgi ve saygıyla.
6.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

E. Alb. Atilla Uğur’un Düzmece Ergenekon Davasında Yaptığı Savunma


E. Alb. Atilla Uğur’un Düzmece Ergenekon Davasında Yaptığı Savunma

Dostlar,

“Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer…”

Bilinen bir sözdür. Acaba daha çok yaşlılar mı kullanır yoksa uzak olmasa da
geçmişe gönderme yapacaklar mı?

Sorunun yanıt bir yana; E. Albay Atilla Uğur‘un düzmece Ergenekon Davasında yaptığı savunmayı paylaşarak dün ile bugün arasında kimi çağrışımlar uyanmasını ve bunların geleceğe bağlanmasını istiyoruz. Tarih bilimi ve amacı da bu 2’li eylemin ta kendisi değil mi?

O Albay ki, Apo Kenya’dan Türkiye’ye getirildiğinde sorgusunu ustalıkla yapan ve gerçekleri konuşturan kişi idi.. Temmuz 2001 seçimlerinde Antalya’dan bağımsız milletvekili adayı olmuş ama sevgili halkımız, bağımsız adaylara iltifat etmemişti..
Bu durumda olan Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Çetin Doğan, Erdoğan Karakuş.. da vardı.

*****

ANTALYA BAĞIMSIZ ADAYI E. ALB. ATİLLA UĞUR’UN SAVUNMASI

Sayın Başkan,

Sözlerimi 15 dakikalık (yaklaşık) sürede bitireceğim. Bu uydurma Ergenekon davası, emir ve talimatlarla başlatıldıktan sonra burada bulunan birçok insana yapıldığı gibi bana da yalaka ve yandaş medya tarafından olmadık saldırılar, hakaretler yapıldı. İddianamede bile bulunmayan birçok konuda iftiralar atıldı.
“Nasıl olsa yönetimin, yargının ve polisin büyük kısmı bizden, vurabildiğimiz kadar vuralım..” dendi.

Türk Milleti, Anadolu insanı önce “ Vay anasını ne biçim örgütmüş bu” dedi… Psikolojik harp o kadar yoğun uygulandı ki; insanımızın kafası karmakarışık oldu. Ardından saygıdeğer heyetiniz binlerce sayfadan oluşan ve iftiraname niteliğindeki bu uydurma iddianameyi çok CİDDİ bularak kabul etti.

O kadar kısa süre içinde tamamını inceleme olanağınız olmadığı gibi, sizi bu iddianameyi kabule zorlayan bir mevzuat hükmü de bulunmuyordu. Sonra usulsüzlükler, digital katliamlar, sehven yüklemeler, uydurmalar, gizli ve açık tanık komedileri yaşanmaya başladı. Önceleri bu davaya “evet, bir şeyler vardır” diyen vatandaş sayısı hızla düşmeye başladı. Son anketlerde bu davayı inandırıcı ve yargılamayı hukuka uygun bulanların oranı %29 çıktı. Yani millet uyanmaya başladı…!

İDDİANAMEDEKİ YALANLARIN HEPSİNİ BELGELERLE KANITLADIM..!

Sayın Başkan;

Genel görünüm ve gidişatı kısaca özetledikten sonra şahsımla ilgili trajikomik durumlardan örnekler vermek istiyorum. Hakkımda malum çete tarafından uygulamaya konulan karalama kampanyası sırasında gazeteci ve köşe yazarı olduklarını iddia eden yirmiye yakın şahıs ve gazeteleri hakkında suç duyurusunda bulundum. Gerçek savcılar suç duyurularımı ciddi bulup dava açtılar ve yine gerçek hakimler kovuşturmaya başladılar. Bunlardan en belirgin örnek Ayşe Nazlı ILICAK adlı kişinin İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince şahsıma hakaret ettiğinin sabit görülmesi ile daha sonra paraya çevrilen bir cezaya mahkum edilmesidir. Burada cezanın miktarı veya niteliği önemli değildir. Aslolan benim haklılığımın bağımsız Türk Mahkemesince TESCİL edilmiş olmasıdır.

Diğer bir önemli husus ise emrinde çalışmaktan onur duyduğum, terörle mücadeledeki başarımdan dolayı defalarca ödülünü aldığım şehit Albay Rıdvan ÖZDEN’in benim tarafımdan öldürüldüğü iddiasıdır. Bu iddia alçaklıktan öte şerefsizlik ve iğrençlik abidesidir..! Yalaka, tetikçi ve yandaş medyada günlerce bu hususta yayın yapılmıştır. Hepsi ile ilgili yaptığım suç duyuruları kabul edilmiş ve dava açılmıştır. Heyetiniz Mardin Başsavcılığından ilgili belgeleri istemiş ve bana ulaşmıştır.

İddianame adı verilen iftiralar manzumesi kabarık olsun diye, kamuoyunu ve kovuşturmayı yapan heyetinizi şahsım hakkında olumsuz etkilesin diye konulan Gizli Tanık Aydos ve Gizli Tanık Kıskaç’ın benimle ilgili iftiralarının yine tarafınızdan çeşitli makamlardan istenen resmi belgelerle YALAN olduğu anlaşılmıştır.

Bu husus heyetinizce de görülmüştür. Hatırlatmak için söylüyorum,
“Ben bir köylü kadına uyku hapı vermişim, teröristlerin yemeklerine koymuş sonra teröristler sarhoş gibi dağda dolaşırken ben de bunları yakalayıp öldürmüşüm(?).”
“Bir başka terörist grubu da caminin altında yakalayıp aynı şeyi yapmışım(?)”
Mardin C. Başsavcılığı’ndan gelen cevabi yazıda bu canilerin nerede, ne zaman güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda etkisiz hale getirildikleri açıkça belirtilmiştir. Heyetiniz bu konuya da vakıf olmuşlardır. Keza Kütahya’da Alay Kom.lığı yaptığım, ADD’ye üye olduğum iddialarının da doğru olmadığını sizlere gelen yanıt yazılarından anladınız. Ayrıca eşime ait şirketin askeri ihalelere girdiği ve aldığı iddiası ile ilgili iddia makamı salt eşime ait şirketin değil arkadaşım
“Dr. B. G.’nın M.” adlı şirketinin de ihalelere girip girmediğini, ihale alıp almadığının sorulmasını istedi. Sordunuz, yanıt geldi, zaten bunu da siz okudunuz, tek bir ihaleye girilmemiş ve de alınmamış olduğu ortaya çıktı. (Sayın Yetkili, Köksal&Partners olarak, müvekkillerimiz
B. G. ve M. I. şirketi adına sizinle iletişime geçmekteyiz.” içerikli e-iletinin bize 06.05.2015 günü ulaşması üzerine açık adlar tarafımızdan, biz Dr. Ahmet Saltık olarak kısaltılmıştır.)

Sayın Başkan;

Bir yıl kadar önce 4 No’lu da iken adsız ve imzasız mektuplar gelmeye başladı.
Bir kadın kocasının benim yüzümden battığını, perişan olduğunu, çocuklarının özel okul paralarını ödeyemediğini yazıyor, ilgili ilgisiz, saçma sapan hususlara vurgu yapıyordu. Kurum Müdürlüğü imzasız, adsız mektupları kabul etmeme kararı aldı. Şimdi öğrendim, yaklaşık bir aydır avukatlarım Sn. Celal Ülgen, Sn. Hüseyin Ersöz ve Sn. Serkan Günel’in bürolarına aynı doğrultuda telefonlar gelmeye başlamış. Anlıyorum ki artık her şeyi açığa çıkmış bir çete yeni numara ve düzmece senaryoların peşinde. Bana daha önce iftira atan, buradaki bütün insanları itibarsızlaştırmaya çalışan çete, iş bu çetedir.

Sayın Başkan,

Size de iğrenç iftiralar atan çete aynı çetedir.
Polis ve Yargı içine ustalıkla sızmış olan bu çetenin yemeyeceği herze yoktur.

ÇETENİN YENİ HEDEFİ 11. AĞIR CEZA HAKİMİ’DİR..!

Çok yakın bir gelecekte 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’na aynı iğrençlikleri uygulayacaklardır. Türk Milleti adına karar verdiğinin bilincinde olan bu hakim hem Balyoz düzmece davasında hem de Hanefi Avcı ile ilgili konuda korkmadan hukuk adamlığının gereğini yapmıştır. Bu yüzden çetenin hedefidir… Şimdi elimdeki bir başka resmi belgeden söz etmek istiyorum.

Heyetiniz üyesi hakimlerden duymadım ama Sayın Başkan, sizin tecrübeli bir hukukçu olarak sanıklara “Neden sen” “Neden bunlar sana yapılmış da bir başkasına yapılmamış” anlamında sorular sorduğunuza tanık oldum.
Aynı şeyi savunmamda bana da sordunuz.

EVET, NİYE BEN?
Bunun cevabı son derece açıktır;

EVET BEN, Çünkü; Bebek katilini İmralı’da sorgulamış Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; PKK, DHKP-C ve Hizbullah terör örgütleri ile mücadelede hasbelkader başarılı olmuş bir Türk subayıyım..!
EVET BEN, Çünkü; Hizbullah Terör Örgütü üst düzey yöneticilerinin yakalanması operasyonuna katılmış bir Türk subayıyım…!
EVET BEN, Çünkü; Allah’ını, milletini bilen Mustafa Kemal’in yolundan giden bir Türk Subayıyım…!

İŞTE “NEDEN” SORUSUNUN CEVABI KISACA BUDUR…!

Bana “Darbecisin, Teröristsin” deniyor. Darbeci de, terörist de şerefsizdir.

“Falanca milletvekili ile görüşüp onu AKP’den koparmaya çalışıyorsunuz” deniyor.
Darbe olduğunda milletvekilinin, rektörün, partinin hükmü mü kalır?
Darbe böyle mi yapılır?

Sayın Heyet,

Beni sevmiyor, hatta nefret ediyor olabilirsiniz… Hatta bu teröriste bir an önce ağırlaştırılmış müebbet verelim de gününü görsün diye düşünebilirsiniz…
Ama heyetiniz Türk Milleti adına karar veren bağımsız bir mahkemedir. “İddianamede bu sanık için şunlar şunlar yazılı ama gelen yanıt yazılarında
birçok konunun gerçek dışı olduğunu gördük, bu şüphelidir ve
şüpheden sanık yararlanır.” diye hiç mi düşünmüyorsunuz?

ABD, PKK’ya YARDIM GÖNDERDİ…!

Geçen duruşmada İbrahim Şahin, Amerikan helikopterinden teröristlere yardım malzemesi atıldığını söyledi. Siz de “Rapor yazdın mı, bildirdin mi?” diye sordunuz. İşin aslı şudur :

1992 yılında Şırnak ile Beytüşşebap arasındaki Hezil Çayı’nın batısındaki bölgede kalabalık bir terörist grubu ile çatışma çıkmıştı.

Ben de o sırada Pervari Kalmetepe ve Konisor sırtlarında başka bir terörist grup ile çatışmada idim. Hezil Çayı kenarındaki terörist grup güvenlik güçlerince tümüyle sarıldığında birçok yaralılarının olduğu bir zamanda, akşama doğru bir Amerikan Sikorsky helikopteri gelip teröristlerin bulunduğu alana 10-12 balya atıyor. Bu durum Şırnak Tugay Kom.lığınca üst makamlara arzediliyor, C. Başkanı’na kadar sunuluyor ve Amerikalılardan yanıt isteniyor. Çekiç Güç cevap veriyor ve yanlışlıkla atıldığını, Peşmerge sandıklarını söylüyor.

Ayrıca teröristlerle girdiğimiz birçok çatışma sonucunda bulduğumuz sığınak ve de sonucunda, bulduğumuz sığınak ve depolarında ABD Ordusuna ait çok sayıda matara, ilaç, harp paketi vs. gibi malzemeler bulup rapor ettik. Ele geçen malzeme dökümleri aynı zamanda ilgili savcılıklara da bildirildi. Yani bu husus tümüyle DOĞRUdur…!

Öbür önemli konu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Nutku,
Yurttaşlar İçin Medeni Bilgiler Kitabı ve Nutuk adlı eseridir.

Ben burada ”Bursa Nutku vardır, yoktur tartışmasına birkaç kez tanık oldum.
Ayrıca Ulu Önderin el yazısı ile notlar düşerek hazırladığı ve okullarda okutulması amacıyla ile 1930 yılında basılmış olan Medeni Bilgiler adlı kitabın 7 nci sayfasının suç kanıtı olarak 3. iddianame ek klasörlerine konulduğunu gördüm.

Sn. Başkan,

06 Şubat 1933 günü İzmir’den Bursa’ya gelen Ulu Önder, Çelik Palas’ta kalırken akşam Balıkesir Kolordu Kom., Bursa Valisi, İçişleri Bakanı ve Adliye Bakanı’nın olduğu toplantıda bu nutku irade buyurmuştur. Bu toplantıda ulusal ve yerel gazeteciler de bulunmaktadır. Bursa ilinde bazı Cumhuriyet düşmanlarının faaliyetlerinden söz edilirken, Bursa belediye başkanı ”Efendim Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama polis ve adliyeye olan güveninden ötürü …” diyor.

Ulu Önder, Başkanın sözünü keserek patlıyor ve ”Bursa gençliği de ne demek? Ülkede yer yer, parça parça gençlik yoktur, yalnızca ve yalnızca Türk gençliği vardır!” diyor ve hepinizin bildiği nutku söylüyor.

Bu söylevde özetle Türk Gençliğinin devrimlerin ve rejimin sahibi olduğunu,
bunlara saldırı olduğunda Cumhuriyetin polisi var, askeri var, adliyesi var demeden mücadele etmesi gerektiğini öğütlüyor Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya‘nın anılarında ve Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal Barış adlı eserinde bu husus vardır.

Sayın Başkan; Halen yürürlükte bulunan Anayasamızın 23 Temmuz 1995 gün ve 4121/ 1 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle başlangıç maddesinde aynen şöyle denilmektedir.

Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk Milletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusundadır.” denilmiş, 03.10.2001 gün ve 4709 / 1 sayılı yasanın değişik ibaresinde ise; “Hiçbir faaliyetin Türk Milleti menfaatlerinin, Türk varlığının Devlet ve Ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk’ün ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği..” hususu AÇIK ve NET OLARAK ORTAYA KONULMUŞTUR.
Ve en sonunda da şöyle denilmiştir:

”Bu Anayasa Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Sn. Başkan;

Nur içinde yatsın, rahmetli babam Ulu ÖNDERİN dönemine yetişmiş bir Türk genci idi. Hep Mustafa Kemal’in in yolundan gitti. Kardeşlerim ve bana ilk öğrettikleri Yüce Allah ve sevgili peygamberimizin sevgisinden sonra Atatürk ve Vatan aşkı idi. Ben de Atatürk’ün yolundan gittim ve gidiyorum, çocuklarım da aynı çizgiyi izleyecekler.

Artık tüm dünya alem tarafından bilinen malum çetenin de bütün korkusu Atatürkçüler ve Türk gençliğidir….

Çete, korkusunda haklıdır. Çünkü Mustafa Kemal’in yolundan giden bizler milyonlarız ve Cumhuriyet’i, Vatanı, Allah’ın izni ile bu çete ve yandaşlarına yedirmeyeceğiz.

Sözlerimi bitirirken çok küçük bir anımı nakletmek istiyorum :
2007 yılında 5.000 Mehmetçiğe emir komuta ederken icra ettiğimiz yemin töreninde
binlerce aileye seslenen bir konuşma yapmış ve Ulu Önderin Gençliğe Hitabe’ sinden söz etmiştim. Konuşma sonunda herkes heyecanla alkışladı.
Evimi bastıklarında aldıkları CD’lerden birinde bu da vardı. Tören sonunda verdiğim resepsiyonda Sn. Vali, Ağır ceza reisi ve Başsavcı ayakta sohbet ederken
Ağır ceza reisi arkadaşım ”Komutan güzel konuştun, hepimizi duygulandırdın ama Mustafa Kemal‘den o kadar sıklıkla söz ettin ki; bu kimilerini rahatsız etmiştir, maazallah başına bir şey gelir.” diye laf etti, gülüştük…

Aradan bir yıl geçmeden, “terörist” diye tutukladılar …

Ulu Önderin izinden gidip Silivri Zulümhanesi’ne atılmak benim için şereftir.

Teşekkür ederim.

Em. Albay Atilla Uğur
Silivri Esiri

———- Yönlendirilmiş ileti ———-
Kimden: Ömer Öztürkmen <alb.ozturkmen@gmail.com>
Tarih: 14 Nisan 2011 12:03
Konu: TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR..

Şiir : Bırak Artık Yetişir


Bırak Artık Yetişir

Bırak artık yetişir, şu dalâlet yetişir;
Vatan elden gidiyor, bunca gaflet yetişir!..
Yerin dibine batsın şu açılım zirvesi;
Güçlükleri yenmeğe milli kuvvet yetişir!

Türkiye’de yok artık demokrasi a dostlar;
Bütün güçler tek elde korku, şiddet yetişir!..
Gerçekleri gör atık, niye yumdun gözünü;
İmralı canisine etme hizmet yetişir!..

Atatürk, vatan, millet, Türk sözü eğer;
Yasalardan çıkarsa size zillet yetişir!…
Ellerini bağlatıp şanlı Türk ordusunun,
PKK ve de devlet bu pazarlıkta yetişir!..

Yeni vergi tufanı, yine sardı dört yanı;
Yeter artık millete bu eziyet yetişir!..
Ya bu “Deniz Feneri”. Söyle kimin hüneri
Bir ileri, bir geri olan niyet yetişir!..

Üç savcıyı bir anda yuttu “Deniz Feneri”
Canavar mı acaba ne bu dehşet yetişir!..
Bir köstebek bulmuşlar dosyalar arasında;
Yeter artık ortaklık, ve de şirket yetişir!..

Bir yanda aç millet, sizinkiler komprador;
Yeter artık a beyler bunca servet yetişir!..
Siyaset sahnesinde her gün, her gün rezalet;
Yetmez mi be kardeşim? Bu kıyamet yetişir!..

Şehitlerin kanları, eğer yerde kalırsa;
Buna sebep olana milli lânet yetişir!..
Her gün hain saldırı, her gün bunca felâket;
Yeter Allah aşkına, bu felâket yetişir!..

Abbas GÖKÇE

Açılımın İçyüzü

“Açılım”ın İçyüzü..

portresi_sina_aksinProf.Dr. Sina AKŞİN

  • “Analar ağlamasın”, “barış” gibi çekici sözlerle sunulan “açılım”, aslında Batı emperyalizminin karşıdevrimcileri kullanarak Türkiye’yi parçalama ve şeriat diktatörlüğüne dönüştürme planıdır.

Batılılar hiçbir zaman Rumeli ve Anadolu’nun Türklerce fethini kabullenemediler.
Sabırlı ve kurnaz siyasalarla Anadolu kadar Türk yurdu olan Rumeli’de etnik temizlik yapılmasını sağladılar. Kanlı bir tasfiye oldu. Aynı işi Sevr ile Anadolu’da yapmaya kalkıştılar, başaramadılar. Dünya hegemonu olan Batılıların bu heveslerinden vazgeçtiklerini düşünmek gaflettir.

Kürtlere verilecek özerklik, Rumeli’de hep tanık olduğumuz süreçle
bağımsızlığa dönüşecek ve Sevr’e doğru bir adım atılmış olacaktır.

  • 1950’den bu yana Türkiye’de her seçimi Karşıdevrim partileri kazanmıştır (Meclis’teki koltukların çoğunluğuna sahip olmak anlamında).

Bu iktidarlar uluorta harcamalar yapıp borçlanarak maliyeyi iflas ettirmiş ve askeri darbelere yol açmışlardır. Dış borçlar Türkiye’nin bağımsızlığını gölgelemiştir. 24 Ocak 1980 kararları ile Türkiye kalkınmaktan, sanayileşmekten vazgeçmiş, binbir özveriyle oluşturulmuş kamu varlıklarını özelleştirme diye tasfiyeye başlamış, kapılarını Batı sermayesine açmıştır.

  • Artık Türkiye bağımlıdır, borca batıktır.
    2002’de 130 milyar dolar borçluyduk. 2012’de 336,8 milyar borçluyuz.
    Borçsuz yaşayamıyoruz, borçkoliğiz. (AS : Yalnız dış borçlar!)

1974’te Türkiye Batıyı çok kızdıran istisnai bir bağımsız davranışla
Kıbrıs Barış Harekatını yaptı. Ensemizde boza pişirmek için başımıza önce ASALA‘yı, 1984’ten başlayarak PKK‘yı musallat ettiler.

  • PKK ve Fetullah Batı emperyalizminin maşasıdırlar. 

– Karşı devrim hükümetleri ve muhalefet partileri de büyük ölçüde maşadırlar.
– Batılıların (özellikle ABD’nin) yönetiminde kanlı bir tiyatro oynanıyor.
Maşalar tiyatrosu.

Emperyalizmin planlarını gerçekleştirmek için ülkemizin yargısı maskara edilerek iktidarın emrine verildi.

Ordudan bir karşı çıkışı önlemek için eski Genelkurmay Başkanı dahil, 500’den fazla subay terörist diye ve hep orada kalmak üzere, hapse atıldı (birçok Atatürkçü aydınla birlikte).

Kürdistan’ı kurabilmek için Türk’ten ve Atatürk’ten arıldırılmış bir anayasa yapılmaktadır.

  • Karşı devrim iktidarı, Batının desteğinden yararlanarak
    Türkiye’yi İran’a benzetecek bir şeriat diktatörlüğü hazırlıyor.

Prof. Dr. Sina AKŞİN
05.10.13

SİZ SAVAŞLA İLGİLENMEYEBİLİRSİNİZ; SAVAŞ SİZİNLE İLGİLENİR..

SİZ SAVAŞLA İLGİLENMEYEBİLİRSİNİZ; SAVAŞ SİZİNLE İLGİLENİR..
 SİZ SAVAŞLA İLGİLENMEYEBİLİRSİNİZ, SAVAŞ SİZİNLE İLGİLENİR!.
Osman Pamukoğlu
E. Tümgeneral
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

osman_pamukoglu_portresi

Savaş, büyük bir oyundur. Yaşam ve ölüm için, zafer ve yenilgi için ilk çağlardan bugünlere büyük bir dünya oyunudur..

Savaşın özü, insanların ikiyüzlülüğü, aç gözlülüğü ve iktidar hırsıdır. Savaşın temelinde ise, elindekileri başkalarına kaptırmamak veya başkalarının elindekini almak isteği yatar..

Siyasetin silahla yapıldığı her yerde, her an, herkes ölebilir. Savaşın suçluları
bizzat cephede çarpışanlar değil, sebep olanlar ve savaş çığırtkanlarıdır..

  • Barış barış denilen şey bir ütopyadır ve savaşlar arasındaki molalardır.

5000 yıllık yazılı tarihi olan dünyanın sadece 236 yılı mutlak bir barış halinde geçmiştir..

Savaş; ıssız, karanlık, korkunç ve kederlidir. Savaşın acımasız gerçekliğini, vicdansız demagog ve fesat kumkumaları bilmez..

Cephenin kokusunu, günlerini gecelerini, “ Bekle Beni” şiirindeki yüksek duyguyu,
hiçbir atasözünün kalpleri coşturmaya yetmediğini, kahverengi bir suyla yıkanıp botsuz uyuyabilmenin, savaşın en büyük konforu olduğunu nereden bilsin, ulusal özelliklerini yitirmiş kozmopolitler..

Kar içindeki tarlanın ortasında uyumak zorunda kalan bir savaşçı “Sanki ben mi ona savaş açtım? Biz kendi ülkemizde savaşıyoruz. Bana göre biz yenmek zorundayız.” der. Karlı savaş alanının üzerindeki ay onu hayallere götürür. “Tan ağarırken savaşmak iyidir, işe gider gibi..” diye algılar.. Cephede olanların çoğunun ruhu ve düşünceleri tertemizdir ve alçak gönüllüdür..

Savaşta önceden alışılmış hiçbir şey olmadığından her şey korkunçtur ama her şeye alışılır. Ama ölüme asla! Bu yüzden bir kez ölünür. Bir kez olan bir şeye de alışılmaz zaten..

Kış gelince, soğuk amansızdır. Bıkarsın ikide bir burnum, kulaklarım yerinde duruyor mu diye yoklamaktan..Parçalanmış botlar, çamurlu giysiler ve küf kokan siperlerde çakılmış gibi beklerken, gökteki turnaların güneye uçarak yer değiştirmelerine imrenirsin..

Bozkır sincabı gibi başkalarını kaldırıp indiren, yılan gibi tıslayan savaş çığırtkanı
siyasi pigmeler; inancı aşındırır, yüreklerdeki ateşi söndürür, “yakında topraklarımızı kaybedeceğiz.” duygularını depreştirir. Cephede göreceli bir sessizlik varsa,
bil ki çok yakında kızılca kıyamet kopacaktır..

Şanı ve şerefi olmayan barış, daha büyük çatışmaları ve kayıpları getirecektir.
Dünya siyasi ve harp tarihine düşülen kayıt budur..

Savaş, vaktinin yarısını üstlerini selamlayarak geçirenlerle, evcil ve uysalların işi değildir. Onun ihtiyacı önce savaşçı ve doğuştan savaşçı olanlardır..

Akşamları çiçeklenen elma ağacının altında oturup bülbül dinlemek, barış, sessizlik ve huzur istiyorsanız; bunu size, cephede yırtıcı bir kuşun pençesi gibi duracak olan çocuklarınız sağlayacaktır. Çünkü, bütün sorunların ve kaderlerin çözümü cephedir..

Kaybedenin düşmanlık duyguları bir günden ötekine ortadan kalkmaz.
Yenilenler, sürekli bu mağlubiyeti nasıl hak ettiklerini sorar kendilerine, aralarından mutlaka hain ve beceriksizleri bulmadan rahat edemezler. Anadolu hezimetinden sonra Yunanlar bile, hemen hükümetin başı, sorumlu bakan ve görevli generalleri yargıladı ve bir bölümünü astı..

Gelelim Türkiye’nin haline, tam bir dram!..

1200 km’lik sınırı boydan boya folluk. Ortalık düşmandan geçilmiyor.
Oraya buraya horozlanmaya kalkanı artık tavuklar bile iplemiyor..

PKK’nın, “Ya dediklerimi yapacaksın, ya da ben ne yapacağımı bilirim.” demekten dilinde tüy bitti. Şiddet bir tür kendini sahneleme ve methetme tarzıdır;

  • PKK, ne yönetim kadroları ne de dağdakiler olarak siyasi amaçları sağlanmadan, silahlı mücadeleden vazgeçemeyecektir..

Bu hükümet ve Meclisteki klasik düzen partileri ile ülkeye huzur ve güven geleceğine inananlar:

“Oy, Fırat fırat, uzaktan akıyorsun ve gözyaşlarım gibidir suların” ağıtını yakmaya da hazır olsunlar..

Madem içerde ve dışarıda savaş rüzgarları esiyor, bir tarihi olayla yazıyı bitirelim..

1941 Haziranında Almanların şimşek gibi Sovyet topraklarına dalmasıyla,
başlangıçta Ruslar fenersiz yakalandı..

Birlikleri dağılmış, kendisi kuşatmadan kurtulmuş bir general, ipe bağladığı bir keçiyle güvenli bölgelere gitmeye çalışıyordu..
O’nu tanıyanlar oldu.

“General yol nereye?” diye sordular.
O’da “Keçi yolu gösteriyor..” dedi…

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

Rifat SERDAROĞLU : MADDE ELLİ SEKİZ


MADDE ELLİ SEKİZ

portresi3

 

 

 

 

 

Rifat SERDAROĞLU

Başbakan Erdoğan, “Alkol Yasağı” ile ilgili olarak kendisine sorulan her soruya
şu şekilde yanıt veriyor;

“Anayasamızın 58 inci maddesi, Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli tedbirleri alır, diyor. Alabilir demiyor.
Yani emredici hüküm var. Biz Anayasamızın gereğini yapıyoruz.”

Başbakan Erdoğan’a tümüyle katılıyorum ve kendisinin nasıl bir
“Anayasa sever” olduğunu bildiğimden, bu konuda destekliyorum.
Fakat Türk Milletinin çoğunluğunun Anayasamızın 58 inci maddesini tam olarak bildiğini düşünmediğimden, önce neymiş bu 58 inci madde ona bir bakalım,
sonra devam ederiz.

Anayasa madde 58              : 

“Devlet İstiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkılâpları doğrultusunda ve Devletin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”

58 inci madde tam tamına – tıpatıp bu.

Başbakan nedense maddenin üstünü görmemiş, maddenin alt tarafı ile ilgileniyor.
Mademki Anayasamızın gereğini yerine getirdiğinizi söylüyorsunuz niçin gençlerimizi müsbet (pozitif) bilim yerine dinci eğitime yönlendiriyorsunuz?

Atatürk’ün adını dahi ağzınıza almıyorsunuz!

Atatürk İlke ve Devrimlerini yok sayıyorsunuz!

Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne kast etmiş PKK terör örgütünün önderi ile neyin pazarlığını yapıyorsunuz?

Avrupa’nın en büyük uyuşturucu kaçakçısı bir örgütün (PKK) liderini serbest bırakarak,
sağlıklı bir kuşağı nasıl yetiştireceksiniz?

Anayasamızın 58 inci maddesinin yalnızca alt tarafını gören Başbakan,
Anayasamızın 1-2- ve 3 üncü maddelerini neden görmezden gelmektedir?

Değerli Okurlar;

  • Başbakan Erdoğan’ın akıl-ruh sağlığı hakkında ciddi endişeler var.

Bir Başbakan, “Onlar yüz bin kişi toplarsa, ben milyon toplarım.” diyebilir mi?
Bir Başbakan, kendi ülkesinin insanlarını çatışma ortamına atabilir mi?
Bir Başbakan, ülkesinin insanlarını “Üç-Beş Çapulcu” diye nitelendirebilir mi?.
Bir Başbakan, “Benim muhatabım kim?” diye sorabilir mi?.
Bir Başbakan, muhatabının Türk Milleti olduğunu bilmiyor olabilir mi?.
Bir Başbakan, Anayasasının yalnızca işine gelen maddelerini sahiplenip,
öbürlerini çiğneyebilir mi?.
Bir Başbakan, “Ben tabanımın istemediği bir şeyi yapamam.” deyip,
kendini yalnızca kendi tabanının Başbakanı konumuna indirebilir mi?.

Başbakan Erdoğan’ın yönetiminde;

“Çözüm Süreci” denilen illetin ve Suriye politikasının Türk Milletine çok büyük zararlar vereceği, Dış Politika uzmanları tarafından ısrarla bildirilmektedir.
Taksim olayları sırasında Başbakan Erdoğan’ın diktatör benzeri şiddet uygulamaları, O’nun dış dünyadaki karizmasını çizmiş ve
“Dünya Erdoğan’a hayran” balonunu da patlamıştır.

AKP Hükümeti bu haliyle, rampa aşağı giden freni patlamış kamyona benzemektedir.

Varsa AKP içindeki deneyimli adamların, yoksa “Ulemanın” Başbakanı sakinleştirmeleri ve “kurşun döktürmek” dahil aklını başına almasını öğütlemeleri koşul haline gelmiştir.

Bu gidiş iyi değildir. AKP, Türk milleti ile kavga etmeyi bırakmalı ve kendine
çeki düzen vermelidir. Türkiye kimsenin babasının çiftliği değildir.
Kimse de şah ve padişah değildir.

Not: İzmir’in yeni Valisi;

Alsancak Plevne Bulvarında dün gece yarısı, elinde sopalarla kadınlara saldırıp döven hayvanlar kimler idi? Bu sorunun yanıtını bu gün İzmirlilere vermek zorundasınız. Vereceğiniz yanıt, “Devletin Valisi” olup olmadığınızın kanıtı olacaktır. Bir kez daha soruyorum. Kimdir bu hayvanlar ve bunları İzmirli kadınların üzerine kim salmıştır?

Sağlık ve başarı dileklerimle, 03 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11

Rifat SERDAROĞLU : Operasyon Ümmet

 

Rifat SERDAROĞLU
portresi3
Operasyon Ümmet

  • Türkiye, bilimsel bir deyişle bir eriyiktir, mozaik değil. Mozaiğe vurdun mu darmadağın olur. Hâlbuki eriyik aynen kalır. Daha hoş bir ifadeyle,
    çağdaş anlamıyla Türklük, aşure gibidir. En ufak parçası eksilirse
    tadı bozulur. Bu memlekette altmışın üzerinde etnik kimlik, daha da fazla
    dinî unsur var ve bu aziz memleketi omuz omuza savaşarak kurduk. Kimliğimiz de belliydi: Türklük
    (Prof. Dr. M. Kerem Doksat)

Türkiye Cumhuriyeti, öncelikle “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini ilan ederek
şunu diyordu;

  • Ey Dünya, ben bazılarınız gibi istilacı ve sömürgeci değilim. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Bizim bir karış toprağımıza göz koyanla da
    ölümüne savaşırız .”
Cumhuriyeti kuranlar, bir daha cahiliye devrinin karanlıklarına düşmemek için
Lâiklik” ilkesini ilan ettiler. Devlet herkesin inanışına saygı duyacak ve
onun güvencesi olacaktı. Fakat din üzerinden insanların sömürülmesine,
toplumun geri götürülmesine karşı çıkılacaktı. Nitekim öyle oldu.

Türklerin “Ümmet- Ahali-Sürü” olmaktan kurtulup “Millet” olması,
adına Şıh-Tarikat ve Cemaat Piri denen adamların kulluğundan kurtulup
“Vatandaş” olmaları bugünkü “Bademlerin dedelerini” çok rahatsız etti.
Osmanlı zamanında bunlar ayrıcalıklı sınıf idiler. Bunlar hiç çalışmazlar,
halktan aldıklarıyla çok zengin bir yaşam sürerlerdi. Adeta devlet içinde devlet gibiydiler. Anadolu gençleri Kafkas- Yemen-Balkan Cephelerinde savaşıp
şehit olurlarken, tarikat müritleri askerlik yapmıyorlardı!Bunların çoğunluğu savaş zamanı, işgalcilerle işbirliği yaptılar, vatanı sattılar.
Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan yıllarca yalan söyleyerek
Büyük Atatürk’ü din düşmanı diye karaladılar. Her geçen gün, Atatürk’e olan “kinlerini” büyüttüler. Kendi mevkileri ve üç kuruşluk menfaatleri uğruna,
Türk Milletine bilerek ihanet ettiler.

Gerekçeleri de hazırdı; Türkiye bir İslam Devleti değildi. Dar-ul harp’tı.
Yani Türkiye’de İslam Devleti kurulana kadar, çalmak-soymak-düşmanla işbirliği yapmak günah değildi!

Yıllarca kinlerini büyüttüler. Cumhuriyet ilanından bu güne kadar,
Kürtçü-Bölücüler ve İslam Devleti isteyenler birleşip, T.C. Devletine
tam 28 kez isyan ettiler. Hiçbirinde muvaffak olamadılar. 
İşte son olarak,
dış destekli operasyonu 2002 yılından önce uygulamaya karar verdiler.
Bunun için 22 Ülkenin sınırlarının değişeceği, emperyalistlerin Müslümanları
yok edeceği bir plana “Eşbaşkan” oldular.

Bakın neler yaptılar?
-AKP İktidara getirildiğinde, PKK Narko-Terör Örgütünün
silahlı gücü büyük ölçüde bitirilmişti. Örgütün önderi, Suriye’den çıkartılmış ve paketlenerek Türkiye’ye teslim edilmişti.-AKP çıkardığı yasalarla ve Başbakan Erdoğan’ın Cumhuriyeti kuranları aşağılayan konuşmalarıyla, Bölücü örgüte ve taraflarına moral verdi.

-Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde askeri kışlasına, polisi karakoluna çektiler.
Terör örgütü takipten kurtuldu. Güvenlik güçleri çekilince, bölge halkı terör örgütünün silahlı militanlarına bırakılmış oldu.

-Sınır ötesi operasyonlar durduruldu.
Kandil yeniden PKK’nın toplanma merkezi oldu.

-PKK’ya bir de Barzani koruması sağlandı. Barzani, Türkiye üzerinden yaptığı
ticaret nedeniyle çok zengin edildi. Barzani ile ortak yatırımlara girildi.
Yetmedi, ellerinde Türk gençlerinin kanı olan bu eşkıya, AKP Büyük Kongresinde
“Onur Konuğu” ilan edildi.

Büyükşehirler Kürtçü Mafyanın eline bırakıldı. 11 yıldır bir tane Kürtçü Mafyası çökertilmedi. Kürt kökenli İçişleri Bakanları sokakları bile bunlara teslim ettiler.
İstanbul sokakları bugün bile birinin oğlundan, diğerinin kardeşlerinden sorulur.

PKK bu dönemde, Türkiye üzerinden elini kolunu sallayarak
uyuşturucu ticareti yaptı.

-Habur’da Türk Devletinin Yargıçları-Savcıları, terör örgütünün önünde yem yapıldı. Habur olayı örgüte, “Gördünüz mü, devletin Yargıcı-Savcısı bile
bizim emrimizde. Bizi nasıl saldılar.”
 deme olanağını sağladı.

-Oslo’da Türk Devletini, PKK Narko-Terör örgütünün önünde çöktürdüler.
T.C. Devletinin memurları, Başbakan Erdoğan adına yaptıkları bu görüşmede,
Sizinle savaşan Ordu şimdi içerde.” diyecek kadar ihanet içinde oldular.

-Türk Ordusu’nun kahramanları, Cemaat-AKP-ABD işbirliğinde, sahte dijital deliller üretilerek zindanlara atıldılar. Türk Ordusu’nun komuta heyetinin neredeyse yarısını içeri atıp, Ordu’nun direnme gücünü kırdılar. Cemaat yetiştirmesi,
satılmış bir-iki komutan bozuntusu da bunlara dörtayak durdu.

Herkesi dinlediler, herkesi fişlediler. İşadamlarını, Gazete Patronlarını
tehdit ettiler, herkesi korkuttular. “Başbakan benim velinimetimdir.
O ne isterse o yazılacak..” diyen lavuk patronlara gazeteler satın aldırdılar.

PKK asker-polis öldürdü, “Provokasyon var, Ergenekoncular yaptırdı” dediler.

-Türk Milleti demek, Türk’üm demek ırkçılık-ayrımcılık oldu.

-PKK Narko-Terör örgütünün liderini, Anayasa için talimat verecek,
kandildeki çakalı da “Ya diz çökersiniz ya da savaşırsınız” diyecek hale getirdiler.

-Kanlı terör örgütünün Kandildeki başı ile PKK bayrağı ve Öcalan resmi önünde
poz verdiler. Bu fotoğraf ile Kürdistan’ın bayrağı-lideri işaret ediliyor ve
Kürdistan’ın kuruluşu ilan ediliyordu.

Tüm bunlar, adım-adım şunları diyebilmek için yapıldı.Kanın dinmesini istemiyor musunuz?
Analar ağlamaya devam mı etsin?
Kandan-ölümden mi besleniyorsunuz?
Yaptığımız terörü sona erdirmek içindir!”

Gerçek ise, BDP-PKK ile anlaşıp, yeni hazırlayacakları Anayasa’yı referanduma sunmak, hileli seçim sistemi sayesinde Türk Milletine kabul ettirip,

Federe İslam Devleti‘ni ve Büyük Kürdistan’ı kurmak!İstenen bu, yapılan da bu..

Ne yaparlarsa yapsınlar, ellerinden geleni arkalarına koymasınlar.
Sonunda gelecekleri yer Türk Milleti’nin önü olacaktır. Türk Milleti o gün
bu badem takımına da, Kürtçü-Bölücü takımına da, Barzani’nin adamlarına da kahredici şamarını indirecektir.

İşte o zaman benim işim “Barış sürecini destekliyoruz” diyen safları
Türk Milletine teşhir etmek olacaktır.

 

GİZLİ İŞBİRLİĞİ

E. Amiral Türker ERTÜRK

GİZLİ İŞBİRLİĞİ

Geçtiğimiz Salı günü ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone basınla bir araya gelerek bazı açıklamalarda bulundu ve soruları cevaplamaya çalıştı.

Ricciardone basın mensuplarına “Türkiye’ye terörle mücadelede işbirliği konusunda yeni bir öneri getirdik. Usame Bin Laden operasyonunda da kullanılan yöntemleri paylaşmayı önerdik……Biz daha yakın şekilde çalışmaya hazırız. AKP hükümetiyle yaptığımız gizli çalışmalara girmeyeceğim.” dedi.

  • ABD’nin PKK ayrılıkçı terörünün bitirilmesi için Türkiye’ye samimi bir teklif getirmesi ve bu mücadelede Türkiye’nin yanında olmasının imkan ve ihtimali yoktur.

Yakın tarihimiz bunun sayısız örnekleri ile doludur. ABD’nin bu teklifleriyle niyeti, Türkiye’yi oyalamak ve kandırmaktır. Bugüne kadar PKK konusunda ne yaptıysa şimdiden sonra da aynısını yapmayı planlamaktadır.

PKK, ABD’nin operasyonel silahıdır !

1999’da Abdullah Öcalan’ın Kenya’da Türkiye’ye teslim edilmesinden itibaren sürdürülen politikalarla PKK, ABD’nin operasyonel silahı haline gelmiştir. ABD’nin Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye yönelik planlarının gerçekleştirilmesinde PKK ABD lehine top koşturan önemli bir oyuncudur. ABD işi bitene kadar bu oyuncunun yok olmasına asla müsaade etmeyecektir.

  • PKK terörünün bataklığı Kuzey Irak’tadır

Türkiye’nin yapması gereken birincil iş bu bataklığı yok ederek kurutmaktır. Fakat ABD bugüne kadar bunu bazen oyalayarak bazen de diş göstererek engellemiştir.

21 Şubat 2008’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ağır kış şartlarında Irak’ın kuzeyine PKK terör yuvalarına karşı hava harekatı ile de desteklenen bir kara harekatı başlatmıştır. Fakat harekat hedeflerine ulaşmadan ABD’nin baskısı ile 29 Şubat 2008 tarihinde TSK’ya bağlı birliklerin Türkiye sınırları içine dönmesi ile son bulmuştur.

Çünkü ABD PKK varlığının Kuzey Irak’tan yok edilmesi tehlikesi belirdiğinde duruma müdahale etmiş ve harekatın sonlanmasını sağlamıştır. İşin acı tarafı ABD baskısını Türk halkından gizlemek amacıyla yapılan “Harekatın süresi önceden belliydi” açıklamasının TSK’nın en tepesinden yapılmış olmasıydı.

ABD, PKK’ya yardım etmiş ve etmektedir

ABD, bölgeye ve Türkiye’ye yönelik siyasi hedeflerinin gerçekleşmesi için kullandığı ve kullanmaya devam ettiği PKK’yı aynı zamanda aktif olarak da destekledi ve desteklemeye devam ediyor. Bu konuda da sayısız örnekler var. Saddam döneminde Irak’ta 36. paralelin kuzeyinde Çekiç Güç kapsamında denetleme görevi yapan ABD’ye ait uçak ve helikopterlerin PKK’ya yardım malzemesi attığı ve istihbarat desteği verdiği belirlendi ve ABD ilgililerine de anlatıldı. Cevap; yalan dolan, yanlış anlaşılma feşmekan.

ABD yalnızca şehitlerimizin sayısı çok arttığında mahdut hedefli ve gaz alıcı operasyonlara müsaade etmekte nihai hedefi PKK’yı Irak’ın kuzeyinden temizleyecek operasyonlara bugüne kadar müsaade etmemiştir ve etmeyecektir. Hal böyle iken siz terörle mücadelenizi ABD ile götürmeye kalkarsanız bu ihanet olur.

Sayın Büyükelçi “Biz daha yakın çalışmaya hazırız.” demiş. Esas sorun çok yakın olmaktan kaynaklanıyor, aynı yataktayız zaten. Bu kadar tecavüz yeter, kalkmalıyız artık bu yataktan. Ricciardone sözlerine devamla

  • AKP hükümetiyle yaptığımız gizli çalışmalara girmeyeceğim.” demiş.

Askerler ABD’nin düşmanı, Erdoğan ise dosttur

Bakınız selefi Robert Pearson (2000-2003) 1 Mart 2003 tezkeresinin Meclis’te reddedilmesi üzerine 22 Mart 2003’te Washington’a gönderdiği raporda

“Generallerin tutumu Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Kendisine desteğin devamı halinde Türk hava sahasını, kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir.”
 
şeklinde yazıyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin ülkesine gönderdiği bu raporu tam olarak okursak;

  • “Askerler ülkelerinin çıkarları peşindedir işbirlikçilik yapmayı kabul etmemektedirler. Erdoğan ise, eğer O’nu destekler ve askerin tepesine binmesine imkan sağlarsak, ABD çıkarlarına hizmet edeceğine dair söz veriyor.” şeklinde anlamlandırabiliriz.

Sanırım gizli işbirliği bu sözün üzerine inşa edilmiş, bugüne kadar başarı ile götürülmüştür. Silivri, Hasdal ve diğerleri ABD ve Erdoğan arasında varılan bu mutabakatın toplama kamplarıdır.

  • Türkiye, bütünlüğünü koruyabilmek ve terörle etkin bir şekilde mücadele edebilmek için bölge ülkeleri ile işbirliği yapmak zorundadır. 
  • Ülkemizin çıkarları Rusya, İran, Irak ve Suriye ile ortak hareket edilmesini gerektirmektedir.
  • PKK ile mücadelede ABD ile işbirliği yapmak kafaya kurşun sıkarak intihar etmek anlamındadır. Bölge ülkeleri ile itişmek ve düşmanca ilişkiler geliştirmek ise uçurumdan aşağıya atlamakla eş anlamlıdır.
    AKP hükümeti ikisini birden yapmaktadır.

Bunu anlamamak, analiz edememek ve resmi görememek, ya saf olmak, ya kişisel çıkarların esiri olmak, ya da işbirlikçi hain olmak durumu ile açıklanabilir.

Saygılar sunarım.

(İLK KURŞUN, 19.10.12)

E.Sarızeybek:EN TEHLİKELİ ÖRGÜT AKP’dir! / The Most Dangerous Terrorist Organisation is JDP-AKP in Turkey!

Okumaya devam et