Etiket arşivi: Dünya Sağlık Örgütü

‘Önce zarar ver’, Sağlık Bakanlığı’nın ilkesi mi?

Orhan BursalıOrhan Bursalı
Cumhuriyet, 09 Mayıs 2021
Şüphesiz ki değildir, öyle davrandıklarını hiç düşünmem ama bilimden uzaklaşırsanız, doktor da olsanız sağlık bakanı da insanları çok da sevseniz ve gözyaşı da dökseniz, insanlara zarar verirsiniz. Tıbbın temel ilkesi “önce zarar verme!yi (AS: Latince primum non necere!) unutursunuz, zarar vermeye dönüşür her şey.

Müjdeyi duyurdu Sağlık Bakanlığı, sıtma ilacı hidroksiklorokin, Covid hastalarının tedavi protokolünden çıkarıldı! Bu ilaç neredeyse bir yıldır hiçbir aklı başında ülkede kullanılmıyor. En azından 2020 sonuna doğru bu ilaca kapılar kapatıldı.

Bakanlık ve çevresindeki pek çok hastanedeki doktorlar bu ilacın Covid’e iyi geldiğine o kadar inanmışlardı ki Bakan Koca ve ekibi, geçen yıl Almanya’ya gittiklerinde bu sıtma ilacının çok iyi sonuçlar verdiğini söyleyip Avrupa’ya yol yordam öğretmeye bile kalktılar.

Tıp okumuş Bakan Koca, büyük bir övünçle, 15 Nisan 2020 tarihli basın toplantısında hidroksiklorokini dünyada en yaygın kullanan ülkenin Türkiye olduğunu gururla açıklıyordu “Türkiye, tedavide farklı bir yaklaşıma sahip. Hiçbir ülke pozitif, şüpheli tüm vakalarda hidroksiklorokin ilacını erken dönemde kullanmadı. Biz bu ilaçtan daha vaka görülmeden 1 milyon kutu alıp depoladık. Çin’den getirilen Favipiravir’i de bizdeki yaklaşımla kullanan ülke yok” demişti. Sözde, bu ilaçlarla başarı kazanmışlar!

Fransız ve Amerikalı şarlatan

Evet, bir Fransız şarlatan doktorla başladı ilaç. (Sonra diğer bir şarlatan Trump, övdü övdü bitiremedi, bu adam çamaşır suyu bile içilmesini istemişti.) Fakat klinik araştırmalarının yanlış olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Hiçbir araştırma, bu ilacın Covid’e iyi geldiğine ilişkin bir bulguya ulaşamıyordu. Yüzlerce araştırma yapıldı, sonuç sıfır.

Bakan övünürken, 2020 Mayıs’ında Dünya Sağlık Örgütü yaptırdığı araştırmayı açıklıyor ve hidroksiklorokini durduruyordu. Üstelik yan etkilerini de açıklayarak. Ülkemizin en gözde enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bulunduğu KLİMİK Derneği, 21 Eylül’de şu açıklamayı yapıyordu:

“Güncel in vitro / in vivo ve randomize kontrollü klinik çalışmalar, ayaktan veya yatan, hafif / orta / ağır seyirli Covid-19 olgularının tedavisinde hidroksiklorokinin etkili olmadığını göstermiştir. Hidroksiklorokin, aksini bildiren yeni randomize kontrollü klinik çalışma sonuçları olmadıkça Covid-19’un asemptomatik, hafif, orta, ağır formlarının tedavisinde veya profilaksisinde (önleyici olarak) kullanılmamalıdır.”

Ayrıca ilacın pek çok hastada, kalpte sonu ölümle sonuçlanabilecek ritm bozukluklarına yol açtığı da saptanmıştı. Hem dünyadan hem de ülkemizden araştırmalarla. (https://www.idcmjournal.org/adverse-events-of-hydroxychloroquine-in-covid-19)

Primum non nocere!

Yani “önce zarar verme!” ilkesini topyekûn bir çiğneme var. Dr. Bakan dahil. Çünkü bu ilacın tedavi edici olduğuna ilişkin ellerinde hiçbir kanıt yoktu. Mayıs ayında DSÖ bu ilacı kullanmayın demiş olmasına rağmen, mayıstan mayısa bir yıl boyunca bu ilacı kullandılar.

Bu ilacın tedavi edici yönü üzerine ülkemizde tek bir ciddi araştırma bile yaptırmadı Sağlık Bakanlığı. Yani bilime kulak vermedi! Bilimi kılavuz edinmedi. Kanıt aramadı, tüm hastalara dayattı ilacı.. Acaba bu ilacı aldıktan sonra aritmiye uğrayan kaç hastayı kaybettik, bilmiyoruz. Çünkü hastanelerimizde böyle bir kayıt kuyut tutulmadığı gibi, Sağlık Bakanlığı toplanan verilerin tam üzerine oturmuş durumda. Özgür, bilimsel araştırma ortamının oluşturulmasını kendi iznine bağladı ve elindeki verileri araştırmacılara açmadı.

Böylece ülkemizde bilimsel verilere, araştırmalara dayalı bilgi birikimi sağlanamadı. Bu hem böyle büyük bir pandemide insan sağlığı için bir suçtur hem de bilimi baltalama açısından bir suçtur.

Stokta kalmadı mı yoksa?

Ellerinin altında tuttukları Bilim Kurulu da kendilerine bile ulaştırılmayan bilgilerden yoksun olarak nasıl bir “danışmanlık görevi” yerine getirdi, bilinmez. Ayrıca bu kurulda çok az sayıda üye sıtma ilacının kaldırılmasını gündeme getirmiş ama Bakanlık kulak asmamıştı.

Şunu da belirteyim: Hastanelerimizde çok sayıda doktor bu ilacın yararlarına sonuna kadar inanıyordu. Şimdi hastalara verilmemesini şaşkınlıkla karşılıyor olabilirler.. Aslında Bakan ve destekleyici arkadaşları hâlâ inanıyor olabilirler.

  • Ortadan kaldırılmasının nedenini kestiriyorum: Stokları bitmiştir!

Sağlık Bakanı ve arkadaşları çok kötü bir süreç yönettiler ve yönetmeye devam ediyorlar.

Çünkü hastalara bu kez Favipiravir adında, Avrupa ve ABD tedavi protokollerinde olmayan başka bir sözde ilaçları var.

Yarına…

Aşı emperyalizmi

Aşı emperyalizmi

Erinç YeldanErinç Yeldan
Başlık, Uluslararası Kalkınma İktisatçıları Birliği (IDEAs) üyesi iki meslektaşımıza ait. Anis Chowdhury ve Jomo Sundaram, Covid-19’a karşı geliştirilen aşıların patent yasaları, milliyetçi şoven adımlar, küresel tekellerin kâr iştahları ve piyasaların anarşik kargaşası yüzünden yeterince yaygınlaştırılamaması nedeniyle pandemiyle mücadelede başarı elde edemediğimizi vurguluyor. Chowdhury ve Sundaram’ın uyarılarına göre aslında önlenebilir engeller yüzünden aşılanma gereken hızda ilerlememekte. Şimdiye değin sadece 70 ülke kendi vatandaşlarını aşılamaya başlayabilmiş durumda ve dolayısıyla aşılanma bu hızda devam edecek ise küresel düzeyde dünya nüfusunun, örneğin, yüzde 75’inin aşıya ulaşması, bir iki değil, en az altı sene sürecek.
Bu gerçekleri iktisatçıların ilgi duyacağı dille özetleyelim: Aşılanmanın gecikmesi şimdiye değin (yetersiz ve ağır aksak da olsa) alınmış olan önlemlerin boş harcanması ve küresel ekonomide yaşanacak talep daralması nedeniyle 28 trilyon dolarlık bir üretim ve gelir kaybı ve gelişmiş ülkelerde de yüzde 7 düzeyinde bir gerileme anlamına gelecek.
Patent yasalarının koruma duvarları altında, dizginlenemeyen kâr dürtüsü, aşıya erişim hızının son derece yavaş ilerlemesine neden olmakta. 17 Ocak tarihli Economist dergisi 85 yoksul ülkenin aşıya erişimini 2023 sonrası olarak tahmin etmekte. 5 Şubat tarihi itibarıyla 2.5 milyar insanı barındıran toplam 130 ülkede tek bir doz aşı dahi uygulanabilmiş değil.
University World News ağ-sitesi, 8 Şubat itibarıyla uygulanmış olan 131 milyon doz aşının yüzde 78’inin ABD, Çin, AB ülkeleri ve İngiltere tarafından gerçekleştirildiğini; Afrika ülkelerinin payının ise sadece binde 2 düzeyinde kaldığını duyuruyor. Brezilya haricindeki Latin Amerika ülkeleri için ise toplam 250 milyonluk nüfusa karşın sipariş edilen aşı miktarı sadece 150 milyon. ABD, 1.2 milyar doz aşı siparişi ile kendi nüfusunu iki kez aşılayabilecek bir stoku garantiye almış durumda.
2021 sonuna değin zengin ülkeler kendi nüfuslarını neredeyse üç kez aşılayabilecek konumda iken, 70 yoksul ülkede sadece on insandan birisi aşıya ulaşabilecek. Bu gerçekten hareketle, Oxfam ve Uluslararası Af Örgütü’nün de katkıda bulunduğu Halkın Aşı Birliği, ilaç tekellerinin ellerinde tuttukları teknoloji ve araştırma deneyimlerini kamuya açmadıkları takdirde bu eşitsizliğin küresel bir soykırıma dönüşeceğini ilan ediyor.
Diğer yandan, sanıldığının aksine, küresel ilaç tekellerinin Covid aşısının geliştirilmesi sürecinde uğradıkları sabit maliyetleri kendi öz kaynaklarıyla değil, bilakis daha büyük oranda devlet yardımlarıyla kamunun kaynaklarını kullanarak karşıladığı biliniyor. Chowdhury ve Sundaram, bizlerle en büyük altı uluslararası ilaç tekelinin şimdiye değin 12 milyar dolar düzeyinde kamu kaynaklı devlet desteği kullandığı bilgisini paylaşıyor. Moderna, ABD’den 955 milyon dolar Ar-Ge fonu yanında 1.5 milyar dolarlık peşin alım desteği; Pfizer/BioNTech ise Almanya’dan 375 milyon Avro, Avrupa Yatırım Bankası’ndan ise 100 milyon Avro’luk destekleri kullanmış durumda. Yoğun kamu desteğine karşın, küresel aşı piyasalarında beklenen 40 milyar dolarlık kârın yarattığı cazibe, ilaç tekellerinin aşılanma teknolojisini patent yasaları ardına gizlemesini engelleyemiyor. Aşı şirketlerinin borsalarda hisse değerlerinin gelişimi ise Forbes sayfalarında izlenmeye devam ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ise tüm bu gerçekler karşısında, yetersiz aşılanma sürecinin dünyamızı bir ahlaki çöküşün eşiğine getirmekte olduğunu vurgulamaktaydı. Doğrudur, ancak DSÖ daha çok öncesinde, tüm insanlara sosyal mesafe tedbirleri ve ellerimizi en az yirmi saniye süreyle yıkamamızı öğütlediği günlerde, dünyamızda 1 milyar insan içilebilir suya erişimden yoksun, 2.6 milyar sanitasyon hizmetlerinden yoksun ve 1.5 milyar kişinin elektriğe erişimden yoksun yaşadığı gerçeklerini de göz önüne almak zorundaydı.
  • Yoksul uluslar emperyalist küreselleşme ve yapısal reform şantajları altında küresel finans sermayesinin ve ulusötesi şirketlerin kararlarına boyun eğdirilirken,
  • Tüm dünyada sosyal dışlanma, eşitsizlik ve doğamızın tahribatı hızlandırılıyordu.
Küresel kapitalizmin emperyalist rekabet ve yükselen milliyetçilik söylemleri altında, Covid-19 aşısının paylaşımında eşitlikçi davranması beklenebilir miydi?

Nasip değil, siyasal tercih

Nasip değil, siyasal tercih

Gaye Usluer - BiyografyaGaye USLUER
Prof. Dr., Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı

COVID-19 salgınının bir yıllık öyküsünde tıp tarihinde benzeri görülmemiş bir hızda geliştirilen aşılar ve hâlâ geliştirilmekte olan çok sayıda aşı, şüphesiz salgından çıkışın da en güçlü silahları olacak. Covid-19 aşılaması aralık ayında birçok ülkede başladı. Halen 57 ülkede Covid-19 aşılaması devam ediyor. Gelinen aşamada biliyoruz ki elimizdeki en büyük stratejik silah, mevcut Covid-19 aşıları ile aşılanmak. Burada unutulmaması gereken, hayatları kurtaracak ve enfeksiyonun yayılımını azaltacak olanın aşılar değil, doğru aşılama/aşılanma stratejisi olduğu…

Doğru aşılanma/aşılama stratejisi nedir?

Elinizde ne kadar çok aşı olursa, ne kadar çok kişiyi aşılayabilirseniz, ne kadar hızlı aşılama yapabilirseniz, salgının yayılımını o ölçüde durdurabileceksiniz. Aksi durumda ise virüs toplumsal dolaşımına devam edecek, bu da daha fazla mutasyon olasılığı anlamına gelecektir. Bugünkü bilgilerimiz ışığında mutasyon sonucu gelişen bazı yeni varyantların daha bulaşıcı olduğunu biliyoruz. Zaman içinde ortaya çıkabilecek bir başka tehlike ise mevcut aşıların yeni oluşan/oluşabilecek varyantlara karşı etkisiz olabilme durumudur. İşte tam da bu nedenle aşılama stratejisinin temelini zamana karşı yarışmak yani hızlı aşılamanın oluşturması gerekmektedir.

ARZ AZ, TALEP FAZLA

Aşıya ilişkin en büyük sorun arzın az, talebin çok olması. Bu nedenle ülkeler arasında aşıya ulaşımda müthiş bir eşitsizlik var. AB ülkeleri ve dünyanın en zengin 5 ülkesi bu yıl için üretilebileceği öngörülen aşı miktarının %50’sine el koymuş durumda. Öngörülen üretim miktarları azaldığında, hiç kaybetmeyecek ülkeler bunlar. Olması gereken bağlantıları –koordinasyon ve finansal anlamda- zamanında yaptıkları için daha avantajlı konumdalar.
Türkiye özelinde sorunların ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Siyasal iktidar aşıya ulaşım konusunda gerekli stratejik adımları atmadı, atmakta geç kaldı. Neden, sorusuna verilecek cevap çok. Ancak bunu tek bir başlıkta özetlememiz gerekirse mevcut durumu ve çaresizliğimizi “siyasal tercih” olarak adlandırabiliriz.

Tek bir firmanın ürettiği tek bir tipte aşıyla bağlantı yapılması elimizi kolumuzu bağlıyor. Tam bir “muhtaçlık” durumu içindeyiz. Her şey yolunda giderse, planlamalarda hiçbir aksama olmazsa elimize geçebilecek aşı miktarının 50 milyon dozla sınırlı olacağı belli. Bu ne demek? Her şeyin yolunda gitmesi koşuluyla ülke nüfusunun ancak %30’unu aşılayabilecek kapasitemiz mevcut olacak. Esasen “mevcut” sözcüğü bu aşamada çok da doğru bir kullanım değil. Aralık 2020 ve Ocak 2021 için ülkeye 10’ar milyon yani toplamda 20 milyon doz aşı geleceğini söyleyenlerin dedikleri doğru çıkmadı. Daha şimdiden planlama planlandığı şekilde gitmiyor. Halen Türkiye’ye ulaşmış aşı miktarı 9,5 milyon doz. Bugün itibariyle toplumsal aşılanma oranımız ise %1,8. Günlük aşılayabildiğimiz kişi sayısı ise 70 bin civarında. Bu aşı miktarı ve bu aşılama hızı ile salgının önümüzdeki birkaç ay içinde kontrol altına alınabilmesi çok güç hatta mümkün değil dersek abartmış olmayız.

COVAX’A DAİR…

Dünya Sağlık Örgütü’nün Ağustos 2020’de kurmuş olduğu COVAX örgütlenmesi Covid-19 aşılarına ulaşımda eşitsizliğin giderilmesi ya da eşitliğin sağlanması açısından çok önemli bir organizasyon. Bu oluşum içinde 80 zengin ülke 92 düşük/orta gelirli ülke mevcut. G-20 ülkelerinin %50’si de bu oluşum içinde yer alıyor. COVAX’ın 3 önemli hedefi mevcut:

1) Düşük/orta gelirli ülkelerin Covid-19 aşılarına erişimini sağlamak.
2)Yeni aşıların kullanıma girebilmeleri için AR-GE oluşturmak.
3)Tüm ülkeler için aşı havuzu yaratmak ve bu havuzdan eşit paylaşımı sağlayabilmek.

Tüm bunların olabilmesi için COVAX oluşumuna katılan ülkelerin oluşturulan fon hesabına finansal katkıda bulunmaları gerekiyor. Türkiye, COVAX oluşumuna katılacağını bildirmesine karşın, halen katkıda bulunmadığı için bu oluşum içinde yer almıyor. Bu ne demek? COVAX aracılığıyla oluşabilecek bir fırsattan da faydalanamayacağız. Burada da siyaset kurumu bir siyasal tercih yapmıştır ve bunun nedenini açıklamak zorundadır.

Sağlık Bakanlığı günlük yeni vaka/hasta sayılarını, ölüm sayılarını kendi belirledikleri sınırlar çerçevesinde vermeye devam ediyor. Olması gerekenden farklı, sınırlı açma ve kapamalarla giden kısıtlamalara karşın, salgının eylül ayında başlayan ve yükselen yeni dalgasını dikkatle değerlendirdiğimizde, mevcut vaka sayıları ve günlük ölüm hızlarının Nisan 2020 sayılarının çok üzerinde olduğunu görebiliyoruz.

  • Oysa en az 14 günlük bir tam kapanma yapılmış olsaydı, bugünkünden daha iyi bir duruma, üstelik de daha kısa sürede ulaşabileceğimiz belli olduğu halde yapmadılar.

Ne yazık ki hâlâ çabuk çabuk, suni bir başarı öyküsü oluşturulmak isteniyor. Ve bu başarı öyküsünü yazmak isteyenlerin acele etmelerinin tek nedeni var: “Erken normalleşebilmek ve ekonomiyi kurtarmak”. Bunu da siyaset kurumunun siyasal tercihi olarak yorumlamalıyız.

  • Salgın yönetimi ciddiyet ister. Salgın yönetimi bilimsellik ister.

    Salgın yönetiminde nasip ve kısmet kelimeleri ciddiyetle bağdaşmadığı gibi, bilimsellikle de bağdaşmaz.

    Sürekli yineledik, bir kez daha tekrarlayalım:

  • Salgınlarda siyasal tercihiniz insan sağlığından yana değil ise ne normalleşebiliriz ne de ekonomiyi düzeltebiliriz.

Dr. Arif Güvenir: ”ÖLÜYORUZ, TÜKENİYORUZ”

Dr. Arif Güvenir:

”ÖLÜYORUZ, TÜKENİYORUZ”

Dr. Arif Güvenir: ''ÖLÜYORUZ, TÜKENİYORUZ''

Doktor Arif Güvenir sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada sağlık çalışanlarının haklı isyanını dile getirdi. İşte Dr. Güvenir’in sosyal medya üzerinden yaptığı açıklama :

…ÖLÜYORUZ, TÜKENİYORUZ !

-Aile Sağlığı Merkezinde,COVID-19 pozitif ya da temaslı, günlük ortalama 80 hasta aramam gerekiyor. Her hastaya üçer dakika ayırsam ki üç dakika yetmez, 240 dakika eder. Böl 60 dakikaya, 4 saatimi alır.

-Yaklaşık günlük muayene sayımız ortalama 70-80. Her hastaya Dünya Sağlık Örgütüne göre 20 dakika ayırmalıyım. Bu hesabı hiç yapmayayım. Yaparsam gün içinde uyumamam gerekir.

-Güzel ülkemin koşullarında her hastaya 5 dakika ayırabilirsem, 400 dakika harcarım. Böl 60 dakikaya, 6.66 saat eder.

-Şimdi toplayalım bakalım: 4+6.6 =10.6 saat çalışmam gerekiyor.

-Verilen bunca emeğin karşılığı ne mi ?

1-Hastalarla zorunlu temastan,Covid-19’a yakalanır, ölür ya da sağ kalırım meslek hastalığı sayılmaz.

2-Telefonda hastadan hakaret işitir yutkunurum. ASM’de hakaret ve fiziksel şiddet görürüm, yakınmacı olduğumda, şüpheli ifadesini verir, Emniyetin öbür kapısından benden önce çıkar gider.

3- Kendimizi korumak için Kişisel Koruyucu Donanım isteriz, utanmadan merdiven altı üretilmiş kalitesiz maske sağlık çalışanına gönderilir.

4- Tulum, el dezenfaktanı, bone vb. donanımları Bakanlık karşılamıyor, kendiniz sağlayın diye sarı zarfla yazı gönderilir.

-Vurun abalıya.

-Ölüyoruz, tükeniyoruz!

-Devlet bir an önce tedbir almalı, yeni yöntemler geliştirmelidir.

-Yoksa biz bitiyoruz.,,

https://www.kent20haber.com/saglik/dr-arif-guvenir-oluyoruz-tukeniyoruz-h2032.html 13.11.2020

10 MADDELİK SALGIN REÇETESİ

10 MADDELİK SALGIN REÇETESİ

AKP İKTİDARINA;
(Her kim tam yetkili ve sorumlu ise..)

Sağlık Bakanlığı öylesine şaibeli duruma geldi ki, Bu Bakanlığı dağıtıp, yeni baştan kurmalı..

Orta düzeyde bir “sudoku oyununu” (!) bile yüzüne gözüne bulaştırdı, oynadığı sayıları tutturamadı. Oysa dürüst olmalı, verilerle hiç oynamamalı idi.

Sorunun temeli : Salgını başarıyla yönettiği algısı yaratmak ve RTE’ye yaranmak..
Sorunun bedeli : Türk halkını, Dünya Sağlık Örgütünü ve dünya kamuoyunu aldatmak.
Oyunun Faturası : Rezil olmak ve ülkemizin saygınlığını ağır biçimde yaralamak;
görünür görünmez ulusal çıkarlarına ağır biçimde zarar vermek..
Önlenebilecek ölümleri önleyememek, salgının yersiz uzaması ve çok ağır ekonomik yitikler..
AKP oylarının belirgin düzeyde düşmesi.

****
Reçete                  :

1. Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın derhal istifası ya da Reis = TEK ADAM = RTE tarafından azledilmesi.
2. Tarafsız ve yetkin bir hekim akademisyenin, bir Halk Sağlığı Profesörünün tam yetki ile Sağlık Bakanı olarak atanması ve kadrosunu oluşturması.
3. Ulusal ve uluslararası bağımsız uzmanların daveti ile Salgın Veritabanının bütünüyle saydam biçimde erişime ve yönetime açılması.
4. Yanlış, oynanmış, eksik… tüm verilerin geçmişe doğru tümüyle düzeltilmesi.
5. Türk ve Dünya kamuoyundan, başta DSÖ olmak üzere uluslararası kurumlardan
özür dilenmesi.

6. TBMM’de salgın hakkında genel görüşme açılması gerekli mevzuatın ortaklaşa çıkarılması. 
7. Salgında kamu kurumlarının hatası nedeniyle ölenlerin ailelerine tazminat ödenmesi.
8. Sağlık çalışanları için meslek hastalığı hakkının geriye doğru kabulü, geride kalanlarına ölüm aylığı bağlanması ve hak edilen tazminatların ödenmesi.
9. Dr. Refik Saydam Ulusal Sağlık Kurumu’nun yasa ile bilimsel olarak özgür, yönetsel ve
akçalı (mali) olarak özerk statüde yeniden açılması; insangücü ve teknik donanımının
hızla sağlanarak salgın yönetiminin bu Kuruma devredilmesi.

10. Kökü dışarıda, asla yerli ve milli olmayan SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM dayatmasının durdurulması, şehir hastanelerinin kamulaştırılması, koruyucu sağlık hizmeti temelli ve öncelikli kamusal sağlık sistemine dönülmesi.

Sevgi ve saygı ile. 12 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

14 Ekim 2020’de Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Balbay’ın köşesinde yayınlanmıştır..

TELE1 TV Programımız : 02 Ekim 2020

Dostlar,

02 Ekim 2020 Cuma günü, TELE1 TV‘de, başarılı programcı Sn. İsmail Dükel‘in konuğu olduk..
Gündem, 30 Eylül 2020 akşamı Sağlık Bakanı Dr. F. Koca’nın yaptığı kafa karıştıran açıklamalar idi. Bakan, PCR testi (+) çıksa bile, bulgu vermeyen kişileri = olguları = vakaları (İngilizce “case”) “hasta” kabul etmediklerini ve turkuvaz – AKP yeşili tabloya yansıtmadıklarını açıklamıştı. Bu durum tıp biliminin temel ilkelerine / yasalarına aykırı olduğu gibi, Uluslararası kurallara (normlara) da aykırı. Nitekim Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yönergelerine de aykırı.
Tümü ile keyfi, alaturka, oryantal bir şark kurnazlığı bu..
DSÖ hemen tepki verdi ve açıklama istedi, yanlışın düzeltilmesini istedi.
Bu durumda, temel bilgi, KOVID-19 için, yine DSÖ kaynaklarına göre 15/125 oranında belirti verme söz konusu olduğu için, 29 Temmuz’dan bu yana ve öncesinde ilan edilen günlük hasta / vaka sayısını en az 8 ile çarpmak gerekiyor..
“En az” dedik, çünkü PCR (+) kişileri için geçerli bu oran. Türkiye’de kullanılmakta olan test %40-70 arasında duyarlık sahibi. Uygun örnek alma, laboratuvara zamanında ulaştırma, laboratuvar hataları da eklenirse, iyimser olarak ortalama %50 duyarlık kabulü ile 8 değil 16 çarpanını kullanmak gerekiyor.
Ayrıca test yapılması gerekirken yapılmayan, yapılamayan, erişilemeyen, kimi insanlarda test yinelemesi ve uygun riskli kümelerin test yapılması için seçiminde hatalar, toplumdaki tüm taşıyıcıları bulmada engellerdir. Bunlar da katılırsa, çarpan 20 dolayında olmak beklenir / gerekir.
Ve CHP Milletvekili Dr. Murat Emir‘in 10 Eylül 2020 günü Sağlık Bakanlığı bilgisayarlarından elde ettiği tabloda o gün ilan edilen 1512 “hasta” nın 20 katı PCR (+) kişi olduğu ortaya konuyor..

  • Aradığımız çarpan 20! Ya da %5!

AKP iktidarının T.C. Sağlık Bakanı / Bakanlığı, her gün yakaladığı PCR (+) 100 kişiden ancak 5’ini, 1/20’sini, %5’ini “hasta” olarak açıklıyor..
Kalan 95 kişinin kendilerini evlerinde karantinaya almaları / yalıtmaları isteniyor ve olabildiğince evde izlenmesi için Aile Hekimlerine, yer yer de çok hatalı olarak filyasyon ekiplerine görev veriliyor.
Bu izlemin nicelik ve nitelik olarak son derece yetersiz olduğuna ilişkin çok veri var. Örneğin Aile Hekimlerinin, yatırılmayarak evlerine yollanan hastaları = vakaları izleme oranı %82 olarak verildi 30 Eylül’de, izleyen gün bu oranın çok düşük olduğu farkedilerek tablodan kaldırıldı!
…..
Tüm bunları, tümüyle bilimsel temelde değerlendirdik, Sn. Dükel’in akılcı ve yerinde sorularını yanıtlamaya çalıştık.
İlgi ve bilginize sunuyoruz..
İzlenmesi, paylaşılması, gereğinin yapılması dileğiyle..
Youtube’a yüklenmesi TELE1‘e uygulanan ambargo nedeniyle gecikti ve ancak bu gün paylaşabiliyoruz sitemiz okurlarıyla.. (33 dakika)

Sevgi ve saygı ile. 06 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

AÜTF Dönem 3 Dersi : Alan (Saha) Araştırmaları (Field Surveys)


Sevgili AÜTF Dönem 3 Öğrencilerimiz.
.

 

SAHA  – ALAN ARAŞTIRMALARI konulu dersimizin yansıları pdf olarak aşağıdadır.

Güncellenmiştir..

Ders, COVID-19 salgını nedeniyle sanal ortamda, Ankara Üniversitesi ANKÜZEM
web ortamında işlenmektedir.

Yansıları okumak, dosyayı indirmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Saha_Arastirmalari_Dr.Ahmet_SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 25.09.2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Uzman,
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı The LANCET’te

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı (‘Letter’) dünyanın en önde gelen tıp dergilerinden The Lancet’de yayınlandı.

Türk Toraks Derneği (@ToraksDernegi) | Twitter

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Dünyanın en eski ve en iyi bilinen genel tıp dergilerinden biri The Lancet bu haftaki sayısında Türkiye’deki pandemi süreci ve konuyla ilgili bilimsel çalışmalara yer verdi. Söz konusu yazının Türkçe çevirisine ve orijinaline ana sayfamızdaki
https://www.toraks.org.tr/site/community/news/10006 linkinden ulaşabilirsiniz. Yazıda ne anlatılıyor?

Yazıda, SARS-CoV-2 virüsünün 7 Ocak 2020 tarihinde Wuhan’da ortaya çıktığı ve hızla
dünyaya yayıldığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart tarihinde pandemi ilan edildiği,
aynı tarihte Türkiye’de ilk vakanın rapor edildiği anlatılmaktadır. Yazıda ayrıca SARS-CoV-2
virüsünün genomik epidemiyolojik analizine göre Türkiye’deki tipinin İran ve Suudi Arabistan
kökenli olduğuna değinilmektedir.

Pandemi sürecinde Türkiye’de bildirilen olguların sadece PCR testi pozitif olan hastalara ait
olduğu belirtilip, resmi olarak bildirilenin üzerinde “artık ölüm” olması Dünya Sağlık Örgütü
tarafından belirtilen hastalık kodlama sisteminin kullanılmaması ile açıklanmaktadır.
Yine bu yazıda, pandeminin başlangıcında Bilimsel Danışma Kurulunun kurulması ile Sağlık
Bakanlığı, Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu ve Türkiye Sağlık Enstitülerinin bilimsel
araştırmayı teşvikinin çok takdir topladığı ifade edilerek ilerleyen süreçte konuyla ilgili meslek
kurumları ile işbirliği yapılmaması ve bilgi paylaşılmamasının, sağlık personelinin korunması
konusundaki eksikliklerin üzüntü yarattığı belirtilmektedir.

Pandemi konusunda yapılacak araştırmaların etik kurul onayı öncesi Sağlık Bakanlığı özel
iznine bağlanmasının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rastlanmamış bir girişim olduğu, Türk
Toraks Derneği ve birçok bilim insanının araştırma talebinin gerekçesiz reddedilmesinin kaygı
ile karşılandığı ifade edilmektedir. Türkiye’de bilimsel araştırma yapma ve yazı yazmanın
anayasal bir hak olduğundan bahsedilerek bu konudaki taleplerin yetkili mercilere sözlü, yazılı
ve basın aracılığıyla ulaştırıldığı aktarılarak bu yazı aracılığıyla kararın yeniden
değerlendirilmesi talep edilmektedir.

  • Türk Toraks Derneği pandemi boyunca taleplerini kamuoyuna ve yetkililere açıkça
    sundu

Mart ayının ortasından bu yana Türk Toraks Derneği yönetimi;

-Hastalara tanı koyarken PCR testinin yeterli olmadığını, yüksek klinik şüphenin de tanısal değer taşıdığını,
– PCR testi güvenilirliğinin yüksek olmadığını,
– Dünya Sağlık Örgütü tanı kodlama rehberinin uygulanması gerekliliğini,
– Resmi hasta ve ölüm kayıtlarının artık ölüm verileri ile farklılık gösterdiğini,
– Sağlık çalışanlarının ve dernek üyesi göğüs hastalıkları uzmanlarının yeterince
korunamadığını,
– Ülke verilerinin ilgili meslek kurumları ile paylaşarak hastalık yükünün ve pandemi kontrol  planlanmasının yapılması gerekliliğini,
– Ülkeye özgü bilimsel çalışmaların hastalık yükü hesabı ve tedavi planlanması için elzem olduğunu,
-Başka ülkelerin verilerine ulaşılabilirken, ülkemizin verilerini bilemediğimizi,
-Bilimsel araştırma yapmanın anayasal hak olduğunu, etik kurulların tarafından onay
verilmesinin uygun ve yeterli olması gerektiğini,

yetkili makamlar ile ve basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bu paylaşımlarımıza www.toraks.org.tr (https://www.toraks.org.tr/site/news/)

sayfamızdaki haberler arasından ulaşılabilir. COVID-19 mücadelesinde Türk Toraks Derneği’nin gerçekleştirdiği bütün etkinlikler Türk Toraks Derneği perspektifi olarak bir elektronik kitap hâlinde ISBN: 978-605-06717-1-1 numarası ile ana sayfasında yayınlanmıştır. Ulaşmak için https://www.toraks.org.tr/site/community/downloads/nDQxie_Cxq8IOotq linkine tıklayınız.

Ayrıca Turkish Thoracic Journal adlı dergide 10.5152/TurkThoracJ.2020.20174 DOI numarası
ile yayına kabul edilmiştir. Ulaşmak için https://turkthoracj.org/en/covid-19-pandemic-andthe-global-perspective-of-turkish-thoracic-society-131680 linkine tıklayınız.

Bütün bu çabalara, dernek üyelerimizin çalıştığı farklı merkezlerde izledikleri hastaların
verileriyle bilimsel araştırma makalesi ekleme girişimimize izin verilmemesi bilim dünyası
açısından önemli bir kayıp olmuştur.

Tıp Biliminin amacı, gerçekleri bulmak, sorunları doğru tanımlamak ve saptanan verileri genel
olarak doğru sağlık politikaları ya da bireysel düzeyde daha akılcı hasta yönetimi planlamalarını
uygulamak için kullanmaktır.

Bu süreç yalnızca bilimsel ve etik kurumlar tarafından denetlenir.

Ülkemizin deneyimleriyle bilimsel alana sunulacak her tür katkının pandemiyle mücadelede
Dünya için büyük önem taşıyacağı düşüncesiyle, araştırma yapmanın önündeki engellerin
kaldırılması talebimizi bir kez daha kamuoyu ve yetkililerle paylaşıyoruz.

Yazı Derneğimizin beş aydır yaptığı paylaşımların özetidir;
bilime, bilimsel özgürlüğe, bilim insanlarına saygımızın gereğidir.

Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

Türk Toraks Derneği
==========================

Dostlar,

Türk Toraks Derneği’nin yukarıdaki açıklamasına ve çabalarına bütünüyle katılıyoruz..

  • Sağlık Bakanlığının SAKLANACAK verileri var halktan ve dünya kamuoyundan; bunu anlıyoruz bir kez daha açık açık.. 

    Hatta bu Bakanlığın kurduğu Bilimsel danışma Kurulundan bile!Bu Kurulun kimi üyeleri de turkuvaz tabloda açıklananın ötesinde bilgileri olmadığını kamuoyu ile paylaştılar..Bu durumda, adı geçen kurul gerçekten salt “ad hoc” bir kurul mudur, neden eli – kolu siyasal yetkece (otorite tarafından bağlanmıştır.. Turkuvaz tabloda son 2 haftadır yoğun bakımdaki entübe edilenler dahil hasta sayısını bile artık bilmiyoruz. Nasıl toplandığı belli olmayan 3-5 rakam her gün Sağlık Bakanının kişisel tweet iletisi ile kamuoyuyla sözde paylaşılmaktadır. Sağlık Bakanı artık basın toplantısı da yapmamakta, kendisine hiçbir soru yöneltilememektedir.

    Niçin !!??

Bu tablo, demokratik bir toplumda asla kabul edilemez. Türkiye’nin rejimi nedir??

Öte yandan, kamuoyu ile paylaşılandan öte veri sahibi olamayan bir Kurula, Bilimsel Danışma Kurulu bile denemez. Siyasetin güdümünde vitrine konan kimi uzmanlar denebilir belki de ve bu kişilerin genel geçer bilimsel yazın (literatür) temelli önermelerden başka katkısı olamaz, beklenemez.. İktidar bu olgunun kuşkusuz bilincindedir. Ancak Kurul üyelerinin, kendilerine yüklenen işlevle yetinmelerini anlamak olanak dışıdır.

  • Saray’da “has uzmanlardan” oluşan paralel bir kurul mu TEK ADAMA gereğini arz etmektedir?

Kaldı ki, 160 gününü dolduran salgının ilk dalgası hala sönümlendirilememiştir.

  • Olgu sayısı resmen 250 bini, ölüm sayısı da resmen 6 bini aşmıştır. Gerçek verilerin bunların çok üstünde olduğu su götürmez bir gerçektir.

Dolayısıyla salgın yönetimi başarısızdır; aynı yöntemler / hatalar sürdürülemez.

AKP İktidarı, salgın verilerine dayalı bilimsel araştırma yapılmasını özel izin koşuluna bağlamıştır ve başvurular reddedilmektedir; Anayasal hak çiğnenmek pahasına!

Nedir paylaşılamayan ve SAKLANIP – GİZLENEN ve ne amaçla??

Gelinen yerde, tıkanmayı aşmada Bilimsel Danışma Kurulu üyelerinin alacakları tutum ve kamuoyuna yapacakları çooook geciken bir açıklama belirleyici olabilecektir.

Öte yandan, bunca uyarılara ortadaki net başarısızlığa karşın, MASUM İNSANLAR, ÖNLENEBiLECEK İKEN ÖLÜRKEN…  iktidar neden salgın yönetimi girişimlerinde anlamlı düzeltmeler yapmamaktadır??

Bu soru derin ve ciddi olup, zihinleri giderek daha çok kurcalamaya başlamıştır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

Dünya Sağlık Örgütü Acil Durum Program Direktörü Mike Ryan,

  • Birçok ülkede vaka sayısı haftalık % 25-50 artış gösteriyor.
  • Sabit ve korkutucu bir artışla karşılaşıyoruz,” 

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yeni tip koronavirüs salgınına ilişkin yeni kestirimini açıkladı.

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Salgının ilk ayında DSÖ’ye 10 binden az vaka bildirildi. Geçtiğimiz ay ise bildirilen vaka sayısı neredeyse 4 milyona ulaştı” dedi.

Tüm dünyaya yayılan salgına ilişkin Dr. Ghebreyesus, “Önümüzdeki haftada 10 milyon vakaya ulaşacağımızı tahmin ediyoruz” diye konuştu. Dr. Ghebreyesus,

salgının sona ermediğini,

bu verilerin aşı çalışmalarının önemine işaret ettiğini aktardı. Ghebreyesus, “Yayılmayı önlemek ve yaşam kurtarmak için sahip olduğumuz tüm kaynaklarla, mümkün olan her şeyi yapmak gibi bir sorumluluğumuz var” dedi.

LATİN AMERİKA ALARM VERİYOR

DSÖ verilerine göre Aralık 2019’da başlayan

koronavirüs salgını şimdiye dek 216 ülke ve bölgeye yayıldı.

DSÖ Acil Durum Program Direktörü Mike Ryan ise Latin Amerika’da etkisini artıran salgına ilişkin bilgilendirme yaptı.

DSÖ’den ‘virüs çekip gitmiyor’ uyarısı

Ryan bölgedeki salgının yoğun olduğunu belirterek,

  • “Özellikle Orta ve Güney Amerika’daki ülkelerde salgın etkili.
  • Sabit ve korkutucu bir artışla karşılaşıyoruz.

Birçok ülkede vaka sayısı haftalık % 25-50 artış gösteriyor” dedi. Latin Amerika’da salgının henüz zirve noktasına ulaşmadığını belirten Ryan, “Bu da bölgede vaka ve can kaybı sayısının artış göstermeye devam edeceğine işaret ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
https://www.birgun.net/haber/dso-sabit-ve-korkutucu-bir-artisla-karsi-karsiyayiz-305924 25.6.2020

 

DSÖ’den koronavirüs hakkında korkutan açıklama!

DSÖ’den koronavirüs hakkında korkutan açıklama!

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü
Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus,

  • Kovid-19 çekip gitmiyor.
  • Aksine, pandemi büyüyor.
  • Vaka ve ölüm sayısı artmaya devam ediyor.”

SON DAKİKA HABERİ: DSÖ'den koronavirüs hakkında korkutan açıklama!

Ghebreyesus, Birleşmiş Milletler (BM) Kamu Hizmeti Günü nedeniyle video konferans yöntemiyle düzenlenen programın açılışında konuştu.

Kamuda görevli sağlık çalışanlarının durumuna değinen Ghebreyesus,

  • “Sağlık çalışanlarının ihtiyacı olduğu şekilde vardiyalar arasında kalacakları güvenli bir yer temin ederek ve fiziksel güvenliklerini sağlayarak damgalanma, taciz ve saldırılara karşı korunmalarını sağlamalıyız.” dedi.

Ghebreyesus, ülkelere çağrıda bulunarak, güvenli şekilde hizmet verebilmeleri için sağlık çalışanlarının desteklenmesi ve korunması gerektiğini vurguladı.

Sağlık çalışanlarına gerekli ekipman ve malzemelerin de sağlanması gerektiğinin altını çizen Ghebreyesus, sağlıklı bir toplum için mevcut sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi ve sağlık ve sosyal hizmetlerde daha çok iş fırsatı oluşturulmasının önemine işaret etti.

Konuşmasında, Kovid-19 salgınının gidişatına da değinen Ghebreyesus,

  • Kovid-19 çekip gitmiyor.
  • Aksine, pandemi büyüyor.
  • Vaka ve ölüm sayısı artmaya devam ediyor.”uyarısında bulundu.

https://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-haberi-dsoden-koronavirus-hakkinda-korkutan-aciklama-41548825 24.6.2020