Etiket arşivi: Hidroksiklorokin

Bakanlık ve Covid için neler yapılıyor?.. Bir hastane sonuçları

Orhan BursalıOrhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet, 11 Mayıs 2021

 

İki gündür sürdürdüğüm, Covid vakalarında hastalara verilen iki ilaç üzerine yazılarıma çeşitli tepkiler geliyor. Şüphesiz ki gelecek, antibiyotik vermeyin diyorum, streoid vermeyin diyorum, doktorlardan tepki geliyor. Ama koruyucu olarak kullandıklarını hâlâ yazan doktorlar var, Sağlık Bakanlığı’nın tedavi protokollerinden kaldırdığı hidroksiklorokin için.. Aman neler neler… Birçok ülke kullanıyor da bir gerekçe. Tıp bakımından gelişmiş hiçbir ülkede neden kullanılmadığını açıklayan yok…

Bugün KLİMİK’e sordum, Türkiye’nin nasıl bir tedavi protokolü uygulaması gerektiğini. Bu konuda kısa sürede bir öneride bulunacaklarını açıkladılar, hazırlıyorlar.

Ben gelişmiş ülkelerdeki tedavi protokolleri üzerinde uzman bilim insanlarının önerilerinden yola çıkacağım.

Önce bazı saptamalar:

– Sağlık Bakanlığı pek çok uzmanı şüphesiz ki dinliyor ama bildiğini okuyor. Acı olan budur.

– Türkiye’nin akli bir tedavi programı oluşturması gerekir.. Fakat nasıl oluşturacak? Birincisi, en gelişmiş ülkelerin yaptıklarına bakılacak. Neden diyeceksiniz: Biz tüm Covid konusunda yeni bilgilerin hemen hepsini bu ülkelerde yapılan araştırmalardan ediniyoruz. Herkese Bilim Teknoloji dergisi her hafta Covid üzerine edinilen yeni bilgileri yayımlarken, aralarında neden Türkiye’den en azından arada sırada bir araştırma sonucu bilgisi haberi yok diye dizini dövüyor insan.

– İkincisi, akli bir tedavi programını geliştirebilmemiz için, şüphesiz kendi deneyimlerimizi 1.5 yıldır yapılan tedavi vb. sonuçlarını da buna katmamız gerekir. Peki, bu nasıl olacak? Biz, Sağlık Bakanlığı’nın elindeki tüm bilgileri tüm bilim dünyasına açıklamasını yazıp çiziyoruz. Doğrusu ben ne kadar dişe dokunur ciddi sayılabilecek ve bir tedavi protokolü oluşturulmasına yardımcı olacak bilgi olduğunu bilmiyorum ve varlığından da şüphe etmeye başladım… Evet, vakaların yaş hastalık dağılımları vb. olabilir… Bunları bile açıklamıyorlar. Bir protokol oluşturulması için bu bilgilerin yeterli olabileceğini ise düşünmüyorum.

– Covid vakalarında filyasyon ekipleri hemen evlere Bakanlığın emriyle bildiğiniz ilaçları dağıtıyor. Fakat şu yok: İlaçların etkilerini sonuçlarını izleyecek bir mekanizma sıfır. Bir okur, “Ya, bizim millet aldığı ilacı hiçbir zaman tam kullanmaz, atar, şükür ki!” demez mi!

– İlaçları verdiniz, bunları kullanın, ateşinizi ölçün, ağırlaşırsanız hastaneye gelin, dediniz. Bu ilaçların hastanelik olmayan insanların üzerinde iyileştirici etkisi olduğunu mu sanıyorsunuz? İyileşen hastalar verdiğiniz ilaçlar sayesinde mi vartayı atlatıyor?

YÜZDE 80-90’ı ZATEN İYİLEŞİYOR

Evet, kendiliğinden. İlaç vermeseniz de! Bu oranda hasta hastalığı hafif geçiriyor. Peki, gelişmiş ülkelerde ne yapıyorlar, testi pozitif çıkanlarda? Eğer ağır bir hastalık durumu yoksa, oksimetre ile kanda oksijen doygunluğunu parmak ucundan düzenli ölçmesini istiyorlar. Termometre ile düzenli ateş ölçümü yaptırıyorlar. Ateşin yükselirse parasetamol al, diyorlar. Kanda oksijen %93’ün altına düşerse hastaneye çağırıyorlar. Bu arada en önemli risk obezite ve yüksek tansiyon, zaten bu vakalar daha sıkı kontrole alınıyor.

Oksijen için solunum desteği veriliyor hastanede.. O aşamada steroid veriyorlar. ABD’de Remdesivir devreye giriyor. Daha ciddiye giderse hastaya özellikle sitokin frtınasını engellemek için monoklonal antikor olan Tosilizumab veriyorlar… Kan sulandırıcı yalnızca hastaneye yatınca söz konusu… antibiyotik yok!

Vakanın sonrası entübe – yoğun bakım durumu.

Yukarıda yazdıklarım hastaya yönelik bir uygulama önerisi değil, sadece bir genel bilgi amaçlıdır.

Şimdi bizde gelişmiş ülkelerle eşadım giden bir hastaneden aldığım bilgi: Covid kapanların % 15-20’sini yatırmışlar. Yatanların da %20’si entübe olmuş. Entübe olan hastalar arasında ise ölüm oranı % 10. Yoğun bakımda yatanların oranı %30. Her yoğun bakımlık hasta entübe olmuyor. Ciddi hastaların % 30’u kaybedilmiş. (AS: yitirilmiş)

Peki, öbür normal hastanelerde bu tablo nasıldır, bilen var mı?

Covid’de sıtma ilacı.. Peki, Favipiravir’in etkisi var mı?

Orhan Bursalı
Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr 
Cumhuriyet, 10 Mayıs 2021

 

Dünkü yazımda Covid hastalarının tedavi protokolünde öncelikli bir ilaç olarak en azından dört milyon hasta / vakada kullanılan hidroksiklorokin sıtma ilacının artık ilaç / tedavi protokolünden çıkarıldığını belirtmiş, ancak Sağlık Bakanlığı’nın, bilimi kılavuz almadığı için bir yıl boşu boşuna bu ilacı kullandırttığını yazmıştım.

Üstelik profilaktik (hastalıktan koruyucu) olarak.

Bu yazıda şimdi tedavi protokolünde Sağlık Bakanlığı’nın her hastaya verilen diğer gözde ilacı Favipiravir’i ele alacağım, ama şu hidroksiklorokin veya Plaquenil ile ilgili birkaç yeni notu daha paylaşmadan edemeyeceğim.

Bir okurum yazdı: “Hidroksiklorokin diğer kinin türevlerinde olduğu gibi çok uzun bir plazma eliminasyon yarı ömrüne sahiptir. Yayınlarda 30-50 gün gibi sayılar var. Bu şu anlama gelir, bu ilacı kullanan kişilerin kanında tek doz ilaç verilmesinden 30-50 gün sonra bile ilacın yarısı hâlâ vücutta bulunmaktadır. Her gün vermeye devam ederseniz yüksek bir plazma konsantrasyonu oluşur ve ilaç kesildikten aylar sonra bile dokularda bulunur, özellikle gözlerde birikir ve retinaya geri dönüşümsüz hasar verir. Bu nedenle deneme yanılma işleri için iyi bir aday değildir..”

KORUYUCULUĞU YOK

Prof. Önder Ergönül de 21 Eylül’de şöyle diyordu:

“Çok önemli bir yan etkisi var. %10, hatta bazı çalışmalara göre %20’ye varan oranlarda kalpte ritim bozukluğuna yol açıyor. Bu da ani kalp yetmezliğine neden olarak bayılma ve ölümle son bulmakta. Ki bunlar oldu Türkiye’de. Pandeminin başlarında, mart-nisan aylarında pek çok meslektaşımız hastalığa yakalanmamak için profilaktik (koruyucu) olarak kullandı. Sırf bu nedenle yoğun bakıma alınan oldu. Koruyuculuğu da olmadığı kanıtlandı.”

Diğer bir uzman bilimcimiz Prof. Özlem Azap da aynı tarihte, “Bütün bilimsel veriler eşliğindeki önerimiz ve beklentimiz, hidroksiklorokinin Sağlık Bakanlığı’ndaki tedavi algoritmasından tümüyle çıkarılması” talebini dile getiriyordu.

Ayrıca dünya çapında etkili ve önemli Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (IDSA), güncellediği 25 Eylül tarihli “Covid-19’lu Hastaların Tedavisi ve Yönetimine İlişkin Kılavuzu” açıklamasında, Covid-19 ile hastanede yatan hastalar için hidroksiklorokin kullanılmasını tavsiye etmiyor ve tedavi protokolünden çıkarıyordu. Covid-19 tedavisinde yararının gösterilememesini ve ciddi yan etkilerini, neden olarak gösteriyordu.

İNANCIN KÖKENİ NE?

Ne araştırmaların sonuçlarına bakıldı, incelendi, tartışıldı ne bu konuda uzmanların söyledikleri ciddiye alındı, buna uygun olarak tedavi kılavuzları değiştirildi…

Neden? Verdiğiniz ilaca güveninizin, inancınızın kaynağı, dayanağı neydi? Bu ilacı her şey anlaşıldıktan sonra da bir yıl boyunca dört milyon kişiye sürü sepet içirttiniz! Hangi inançla, bilgiyle?!

Bu arada şunu merak ediyorum : İlacı Sağlık Bakanlığı’na veren / satan şirket, tüm bu bilgilerden haberdar olduğu halde, Sağlık Bakanlığı’na “ilacın Covid’e iyi geldiğine ilişkin bir kanıt bulunamadı ve üstelik ciddi yan etkilere sahip, biz üretici olarak bunu kullanmayın tavsiyesinde bulunuyoruz” dedi mi?

Bu şirketlerin böyle bir toplum sağlığı anlayışı olmalı mı, olmamalı mı?

Yoksa “Ticari bir şirketin malını satmaktan başka düşüncesi olabilir mi, durup dururken böyle bir tavsiyede neden bulunsun?” diyecek okurlar, böyle bir soru yönelttiğim için beni çok saf mı bulacaklar! Bilmiyorum, belki de aralarında bir görüşme geçmiş olabilir. O zaman şu soru gündeme gelir: Bakanlığın bu ilacı her şeye rağmen hastalara kullandırtmasının ticari bir yönü var mı?

FAVİPİRAVİR

Bakanlığın ilaç algoritmasında ana ilaç olarak Favipiravir var. Favipiravir’i bir Japon şirketi üretti. İlk başta Covid’e iyi gelebilir düşüncesiyle kullanıldı, fakat bunu kanıtlayan hiçbir ciddi araştırma elde yok. Japon hükümeti bile Covid vakalarında bunu kullanmıyor. Avrupa’da sıfır.

KLİMİK daha geçin yıl açıklamıştı: Ülkemiz dışında hiçbir ülkede ayakta hasta tedavisinde kullanılmıyor. Favipiravir ilacı, ayakta hastalarda yararına dair yeterli bilimsel kanıt elde edilmemişken neden ayakta hastalara rutin olarak dağıtılmakta?

Hükümet ve Bakanlık bu ilacın biyoeşdeğerinin ülkemizde üretildiğini büyük bir olay olarak duyurmuştu. İyi güzel, ama Covid’e karşı etkili olduğuna ilişkin kanıt yok!

Ne kadar ödeniyor kutu başına, toplam ne kadar ödendi? Peki, sıtma ilacına?

Bunların hepsi “devlet sırrı” biliyoruz.

Yarın: Tedavi protokolü nasıl olmalı?

‘Önce zarar ver’, Sağlık Bakanlığı’nın ilkesi mi?

Orhan BursalıOrhan Bursalı
Cumhuriyet, 09 Mayıs 2021
Şüphesiz ki değildir, öyle davrandıklarını hiç düşünmem ama bilimden uzaklaşırsanız, doktor da olsanız sağlık bakanı da insanları çok da sevseniz ve gözyaşı da dökseniz, insanlara zarar verirsiniz. Tıbbın temel ilkesi “önce zarar verme!yi (AS: Latince primum non necere!) unutursunuz, zarar vermeye dönüşür her şey.

Müjdeyi duyurdu Sağlık Bakanlığı, sıtma ilacı hidroksiklorokin, Covid hastalarının tedavi protokolünden çıkarıldı! Bu ilaç neredeyse bir yıldır hiçbir aklı başında ülkede kullanılmıyor. En azından 2020 sonuna doğru bu ilaca kapılar kapatıldı.

Bakanlık ve çevresindeki pek çok hastanedeki doktorlar bu ilacın Covid’e iyi geldiğine o kadar inanmışlardı ki Bakan Koca ve ekibi, geçen yıl Almanya’ya gittiklerinde bu sıtma ilacının çok iyi sonuçlar verdiğini söyleyip Avrupa’ya yol yordam öğretmeye bile kalktılar.

Tıp okumuş Bakan Koca, büyük bir övünçle, 15 Nisan 2020 tarihli basın toplantısında hidroksiklorokini dünyada en yaygın kullanan ülkenin Türkiye olduğunu gururla açıklıyordu “Türkiye, tedavide farklı bir yaklaşıma sahip. Hiçbir ülke pozitif, şüpheli tüm vakalarda hidroksiklorokin ilacını erken dönemde kullanmadı. Biz bu ilaçtan daha vaka görülmeden 1 milyon kutu alıp depoladık. Çin’den getirilen Favipiravir’i de bizdeki yaklaşımla kullanan ülke yok” demişti. Sözde, bu ilaçlarla başarı kazanmışlar!

Fransız ve Amerikalı şarlatan

Evet, bir Fransız şarlatan doktorla başladı ilaç. (Sonra diğer bir şarlatan Trump, övdü övdü bitiremedi, bu adam çamaşır suyu bile içilmesini istemişti.) Fakat klinik araştırmalarının yanlış olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Hiçbir araştırma, bu ilacın Covid’e iyi geldiğine ilişkin bir bulguya ulaşamıyordu. Yüzlerce araştırma yapıldı, sonuç sıfır.

Bakan övünürken, 2020 Mayıs’ında Dünya Sağlık Örgütü yaptırdığı araştırmayı açıklıyor ve hidroksiklorokini durduruyordu. Üstelik yan etkilerini de açıklayarak. Ülkemizin en gözde enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının bulunduğu KLİMİK Derneği, 21 Eylül’de şu açıklamayı yapıyordu:

“Güncel in vitro / in vivo ve randomize kontrollü klinik çalışmalar, ayaktan veya yatan, hafif / orta / ağır seyirli Covid-19 olgularının tedavisinde hidroksiklorokinin etkili olmadığını göstermiştir. Hidroksiklorokin, aksini bildiren yeni randomize kontrollü klinik çalışma sonuçları olmadıkça Covid-19’un asemptomatik, hafif, orta, ağır formlarının tedavisinde veya profilaksisinde (önleyici olarak) kullanılmamalıdır.”

Ayrıca ilacın pek çok hastada, kalpte sonu ölümle sonuçlanabilecek ritm bozukluklarına yol açtığı da saptanmıştı. Hem dünyadan hem de ülkemizden araştırmalarla. (https://www.idcmjournal.org/adverse-events-of-hydroxychloroquine-in-covid-19)

Primum non nocere!

Yani “önce zarar verme!” ilkesini topyekûn bir çiğneme var. Dr. Bakan dahil. Çünkü bu ilacın tedavi edici olduğuna ilişkin ellerinde hiçbir kanıt yoktu. Mayıs ayında DSÖ bu ilacı kullanmayın demiş olmasına rağmen, mayıstan mayısa bir yıl boyunca bu ilacı kullandılar.

Bu ilacın tedavi edici yönü üzerine ülkemizde tek bir ciddi araştırma bile yaptırmadı Sağlık Bakanlığı. Yani bilime kulak vermedi! Bilimi kılavuz edinmedi. Kanıt aramadı, tüm hastalara dayattı ilacı.. Acaba bu ilacı aldıktan sonra aritmiye uğrayan kaç hastayı kaybettik, bilmiyoruz. Çünkü hastanelerimizde böyle bir kayıt kuyut tutulmadığı gibi, Sağlık Bakanlığı toplanan verilerin tam üzerine oturmuş durumda. Özgür, bilimsel araştırma ortamının oluşturulmasını kendi iznine bağladı ve elindeki verileri araştırmacılara açmadı.

Böylece ülkemizde bilimsel verilere, araştırmalara dayalı bilgi birikimi sağlanamadı. Bu hem böyle büyük bir pandemide insan sağlığı için bir suçtur hem de bilimi baltalama açısından bir suçtur.

Stokta kalmadı mı yoksa?

Ellerinin altında tuttukları Bilim Kurulu da kendilerine bile ulaştırılmayan bilgilerden yoksun olarak nasıl bir “danışmanlık görevi” yerine getirdi, bilinmez. Ayrıca bu kurulda çok az sayıda üye sıtma ilacının kaldırılmasını gündeme getirmiş ama Bakanlık kulak asmamıştı.

Şunu da belirteyim: Hastanelerimizde çok sayıda doktor bu ilacın yararlarına sonuna kadar inanıyordu. Şimdi hastalara verilmemesini şaşkınlıkla karşılıyor olabilirler.. Aslında Bakan ve destekleyici arkadaşları hâlâ inanıyor olabilirler.

  • Ortadan kaldırılmasının nedenini kestiriyorum: Stokları bitmiştir!

Sağlık Bakanı ve arkadaşları çok kötü bir süreç yönettiler ve yönetmeye devam ediyorlar.

Çünkü hastalara bu kez Favipiravir adında, Avrupa ve ABD tedavi protokollerinde olmayan başka bir sözde ilaçları var.

Yarına…

Covid-19 Bilim Kurulu bilimsel midir?

Covid-19 Bilim Kurulu bilimsel midir?

Covid-19 ölümlerinin ağırlıklı olarak 75 yaş üstünde toplandığından eminiz. Yani bu virüs salgını ağırlıklı olarak yaşlıları öldürüyor. 29 Mayıs tarihli “Aging” isimli bir dergide yayınlanan makaleye göre hastaneye yatırılmak zorunda kalanların %80’i 65 yaş üzerinde ve bu gruptaki ölüm 65 yaş altındakilere göre tam 23 kat fazla. Yaşa ve altta yatan diğer kronik hastalıklara bağlı olarak ölüm oranları yükseliyor. Batı toplumlarında yaşlıların ağırlıklı olarak bakımevlerinde ve rehabilitasyon merkezlerinde yaşaması dolayısıyla, ölümler bu merkezlerde yoğunlaştı. Ölümlerin %80’i bu merkezlerde yaşayan insanlardaydı ve bu kişilerin %90’ında Covid-19 enfeksiyonuna eşlik eden bir kronik hastalık; %70’inde de iki kronik hastalık mevcuttu. Covid-19 ölümlerinde eşlik eden kronik hastalıkları kalp hastalıkları, kanser, akciğer hastalıkları, felç, nörolojik hastalıklar, diyabet, böbrek hastalığı ve obezite şekilde sıralayabiliriz. Kısaca söylemek gerekirse enfeksiyon, yaşlı ve kronik hastalıklarda ölüme davetiye çıkardı.

Covid-19 ölümlerinde, vücudu ölüme götüren en önemli son noktanın kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu olduğunu bilmek zorundayız. İşte tam bu noktada tedaviye yaklaşımda ve Covid sürecinin idare edilmesinde ülkeler bazında sıkıntılar olduğunu bilmek zorundayız. Buna ülkemizi de dahil edebiliriz.

Biliyorsunuz ülkemizde pandemi sürecini idare etmek, tavsiye niteliğinde kararlar vermek için bir bilim kurulu kuruldu. Kurulmasında hiçbir sakınca yoktu, belki de bilimsel duruş adına özlediğimiz bir görüntüydü. Ancak açıkça söylemek gerekirse bilim adına GÖRÜNTÜ sürecinin dışına çıkamadı. Zira her toplantı sonrası sosyal mesafeye uyun, ellerinizi yıkayın, maske takın, evinizde kalın dışında bilimsel bir argüman üretemedi ve tedavi sürecini tam olarak yürütemedi.

Neden mi? Bilimin ve pandemi sürecinin multidisipliner bir yaklaşımla yürütüleceğini bilemedi. Siyasiler multidisipliner yaklaşımın anlamını çözememiş, algılayamamış olabilirdi. Fakat bunu bilim kurulu olarak tanımlanan grubun bilmesi ve kurulu genişletmek üzere siyasileri uyarması gerekirdi. Kamuya yansıyan görüntülerde ve ifadelerde böyle bir yaklaşımın olmadığı görüldü. Multidisipliner yaklaşımı reddeden bilim kurulunun üzerinde bir şaibe oluştu.

Neden mi? Covid-19 ölümlerinde, vücudu ölüme götüren son noktanın en önemli ölçütlerinden birisinin kalp yetmezliği ve ritim bozukluğu olduğunu söylemiştim. Yapılan çalışmalar, Covid-19 ölümlerinde en önemli sorunun miyokard (Kalp adalesi) hasarı olduğunu ve enfeksiyonla gelen genel popülasyonun %17’sinde miyokard hasarının göstergesi olan TROPONİN isimli kalp kaynaklı bir enzimin hastanın kanında yüksek göründüğü tespit edilmiştir. Wuhan’da yapılan bir çalışmada, 191 hastanın %23’ünde kalp yetmezliği olduğu tespitlidir. Yine Çin’de yapılan bir çalışmada daha önce kalp sorunu olan hastaların %54,5 inde Troponin-T (TnT) isimli kardiyak enzimin yüksek bulunduğu ifade edilmiştir. Yine Wuhan’da gelen ağır hastaların, kalp kaynaklı ritim bozuklukları ve ağır miyokard hasarı ile geldiği ifade edilmiştir. Hastane takibi sırasında Troponin-T yüksek bulunan hastalarda solunum yetmezliği, ventriküler taşikardi ve fibrilasyon gibi malign aritmiler (ölüme götüren aritmiler), akut pıhtılaşma bozuklukları ve akut böbrek yetmezliği geliştiği tespitlidir. Kısaca söylemek gerekirse hastaları ölüme götüren son nokta kalp ve dolaşım mekanizması ağırlıklıdır. Hem tedavi öncesi hem tedavi sırasında Covid-19 pandemi sürecinin idaresinde dolaşım sistemi kaynaklı sorunların tespiti ve idaresi için standardizasyon gereklidir. Bunu bilim kurulunun bilmesi ve hem kamu bilgilendirmelerinde hem hekimlere gönderilen tedavi ve takip stratejilerinde açıkça yazılması gereklidir. Ancak yapılmamıştır.

Şimdi neler yapılmamıştır tek tek yazayım.

  1. Bilim kurulunda kamuya yansıdığı kadarıyla KARDİYOLOG yoktur; kurul ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıkları, göğüs hastalıkları, epidemiyoloji, çocuk enfeksiyon ve mikrobiyoloji uzmanlarından oluşmuştur.
  2. Hekimlere gönderilen koruyucu tedavi, standart tedavi ve takip şablonlarında standart EKG, EKOKARDİYOGRAFİ, Troponin seviyesi bakılması tavsiye edilmemiştir.
  3. Poliklinik seviyesinde gelen hastaların tamamında EKG ve diğer belirttiğim parametreler standart bakılmadan kalpte aritmiyi tetikleyen Hidroksiklorokin ve Azitromisin gibi ilaçlar verilmiştir. Bu insanların zeminde yatan ve aritmiyi tetikleyen QT uzunluğu gibi bir faktör olup olmadığının tespiti sonrası bu ilaçların verilmesi gerektiği dahi vurgulanmamıştır. Sadece koruyucu ve tedavi edici amaçlı Hidroksiklorokin verebilirsiniz denmiştir. Dozaj standartı, vermeden önce böbrek ve karaciğer hastalığı, takipte QT mesafesi ölçümü gibi standardizasyonlar sağlanmamıştır.
  4. Koruyucu ve tedavi edici yaklaşımda adeta ABD başkanı Trump’ın Hidroksiklorokin çok iyi ilaçtır referansı yeterli bulunmuş, bu ilaçların yarattığı veya yaratacağı sorunlar dikkate alınmamıştır.
  5. Zeminde kalp hastalığı olan, ritim bozukluğu olan  kişilere ayrı bir tedavi yaklaşımı standardizasyonu sağlanmamış, takipte bu ilacın etkisi ya da komplikasyonlarına ilişkin bilimsel yaklaşım yani bilimsel bir çalışma yapılmamış ve uluslararası literatüre sunulmamıştır.
  6. Türkiye’de Covid den ölenlerin hangi komplikasyonlardan öldüğü, neden öldüğü, tedavi edici olduğu savlanan ilaçların etkinliği, etkisizliği, komplikasyonları bilinmemektedir. Bilim kurulu hastanelerdeki sonuçları toplayıp bir çalışma çıkarmamıştır. Uluslararası literatürden topladıkları atraktif (cazibeli), infial yaratan ifadeler halkla paylaşılarak güya bilim yapılmıştır.

Bu maddeler hayli uzatılıp ağır bilimsel tartışmalar yapılabilir. Ancak Türkiye’de bilimsel düzey bu tartışmaları yapmaya müsait değildir. Zira multidisipliner yaklaşımı reddeden bir bilim kurulu ta baştan bu yaklaşıma mesafelidir. O nedenle bu tartışmalar abesle iştigal olarak kalmış ve kalacaktır.

Niye böyle olmuştur. En önemli neden Üniversite özerkliğinin kaybı ve sağlık sisteminin kapitalist ekonomik politikalara teslimiyetidir. Darülfünun kapatılmıştır diyerek 1933 Üniversiteler Rönesans’ını reddeden bir siyasi yapı üniversitelerde özerkliği sağlayamaz. Sağlık sistemi özelleştirilerek halk sağlığı korunamaz, pandemilerle mücadele edilemez, tedavi süreçleri bile tartışmalı hale gelir.

Hükümet yandaş akademisyenlerle bilimsel görüntü vermeye çalışıyor. Ancak bu bilim değildir. Halkın evlatlarını üniversitelerden atarak ya da almayarak üniversiteler kalkınmaz; ancak yandaş akademisyen üretilir. Yandaş akademisyen görüntüdür, zahiridir, suskundur, dilsizdir, kapitalist sağlık politikalarının uygulayıcısıdır, eleştiriye tahammülsüzdür, haksızlığa baş eğendir, maaşına ve muayenehanesine bakandır, geçerli siyasetle bilimi birleştirmeye çalışandır. Hepsi o kadardır…