Etiket arşivi: Uluslararası Af Örgütü

Aşı emperyalizmi

Aşı emperyalizmi

Erinç YeldanErinç Yeldan
Başlık, Uluslararası Kalkınma İktisatçıları Birliği (IDEAs) üyesi iki meslektaşımıza ait. Anis Chowdhury ve Jomo Sundaram, Covid-19’a karşı geliştirilen aşıların patent yasaları, milliyetçi şoven adımlar, küresel tekellerin kâr iştahları ve piyasaların anarşik kargaşası yüzünden yeterince yaygınlaştırılamaması nedeniyle pandemiyle mücadelede başarı elde edemediğimizi vurguluyor. Chowdhury ve Sundaram’ın uyarılarına göre aslında önlenebilir engeller yüzünden aşılanma gereken hızda ilerlememekte. Şimdiye değin sadece 70 ülke kendi vatandaşlarını aşılamaya başlayabilmiş durumda ve dolayısıyla aşılanma bu hızda devam edecek ise küresel düzeyde dünya nüfusunun, örneğin, yüzde 75’inin aşıya ulaşması, bir iki değil, en az altı sene sürecek.
Bu gerçekleri iktisatçıların ilgi duyacağı dille özetleyelim: Aşılanmanın gecikmesi şimdiye değin (yetersiz ve ağır aksak da olsa) alınmış olan önlemlerin boş harcanması ve küresel ekonomide yaşanacak talep daralması nedeniyle 28 trilyon dolarlık bir üretim ve gelir kaybı ve gelişmiş ülkelerde de yüzde 7 düzeyinde bir gerileme anlamına gelecek.
Patent yasalarının koruma duvarları altında, dizginlenemeyen kâr dürtüsü, aşıya erişim hızının son derece yavaş ilerlemesine neden olmakta. 17 Ocak tarihli Economist dergisi 85 yoksul ülkenin aşıya erişimini 2023 sonrası olarak tahmin etmekte. 5 Şubat tarihi itibarıyla 2.5 milyar insanı barındıran toplam 130 ülkede tek bir doz aşı dahi uygulanabilmiş değil.
University World News ağ-sitesi, 8 Şubat itibarıyla uygulanmış olan 131 milyon doz aşının yüzde 78’inin ABD, Çin, AB ülkeleri ve İngiltere tarafından gerçekleştirildiğini; Afrika ülkelerinin payının ise sadece binde 2 düzeyinde kaldığını duyuruyor. Brezilya haricindeki Latin Amerika ülkeleri için ise toplam 250 milyonluk nüfusa karşın sipariş edilen aşı miktarı sadece 150 milyon. ABD, 1.2 milyar doz aşı siparişi ile kendi nüfusunu iki kez aşılayabilecek bir stoku garantiye almış durumda.
2021 sonuna değin zengin ülkeler kendi nüfuslarını neredeyse üç kez aşılayabilecek konumda iken, 70 yoksul ülkede sadece on insandan birisi aşıya ulaşabilecek. Bu gerçekten hareketle, Oxfam ve Uluslararası Af Örgütü’nün de katkıda bulunduğu Halkın Aşı Birliği, ilaç tekellerinin ellerinde tuttukları teknoloji ve araştırma deneyimlerini kamuya açmadıkları takdirde bu eşitsizliğin küresel bir soykırıma dönüşeceğini ilan ediyor.
Diğer yandan, sanıldığının aksine, küresel ilaç tekellerinin Covid aşısının geliştirilmesi sürecinde uğradıkları sabit maliyetleri kendi öz kaynaklarıyla değil, bilakis daha büyük oranda devlet yardımlarıyla kamunun kaynaklarını kullanarak karşıladığı biliniyor. Chowdhury ve Sundaram, bizlerle en büyük altı uluslararası ilaç tekelinin şimdiye değin 12 milyar dolar düzeyinde kamu kaynaklı devlet desteği kullandığı bilgisini paylaşıyor. Moderna, ABD’den 955 milyon dolar Ar-Ge fonu yanında 1.5 milyar dolarlık peşin alım desteği; Pfizer/BioNTech ise Almanya’dan 375 milyon Avro, Avrupa Yatırım Bankası’ndan ise 100 milyon Avro’luk destekleri kullanmış durumda. Yoğun kamu desteğine karşın, küresel aşı piyasalarında beklenen 40 milyar dolarlık kârın yarattığı cazibe, ilaç tekellerinin aşılanma teknolojisini patent yasaları ardına gizlemesini engelleyemiyor. Aşı şirketlerinin borsalarda hisse değerlerinin gelişimi ise Forbes sayfalarında izlenmeye devam ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ise tüm bu gerçekler karşısında, yetersiz aşılanma sürecinin dünyamızı bir ahlaki çöküşün eşiğine getirmekte olduğunu vurgulamaktaydı. Doğrudur, ancak DSÖ daha çok öncesinde, tüm insanlara sosyal mesafe tedbirleri ve ellerimizi en az yirmi saniye süreyle yıkamamızı öğütlediği günlerde, dünyamızda 1 milyar insan içilebilir suya erişimden yoksun, 2.6 milyar sanitasyon hizmetlerinden yoksun ve 1.5 milyar kişinin elektriğe erişimden yoksun yaşadığı gerçeklerini de göz önüne almak zorundaydı.
  • Yoksul uluslar emperyalist küreselleşme ve yapısal reform şantajları altında küresel finans sermayesinin ve ulusötesi şirketlerin kararlarına boyun eğdirilirken,
  • Tüm dünyada sosyal dışlanma, eşitsizlik ve doğamızın tahribatı hızlandırılıyordu.
Küresel kapitalizmin emperyalist rekabet ve yükselen milliyetçilik söylemleri altında, Covid-19 aşısının paylaşımında eşitlikçi davranması beklenebilir miydi?

Eş cinsellik, Diyanet ve salgın

Eş cinsellik, diyanet ve salgın

EŞ CİNSELLİK

Barolarının DİB Erbaş’a tepkisine Bahçeli’den “Dinimize vahim bir saldırıdır” açıklaması geldi.

İlginç…

DİYANET

Baroların Diyanet’e tepkisi saptırıldı, din karşıtlığına evrildi.

  1. DİB açıklaması gericidir. Salgını dini sebeplere bağlayarak Nuh Tufanı efsanesine dönmüştür.
  2. DİB‘lığını eleştirmek devlete eleştiri değil bir kuruma eleştiridir. Yoksa “din devleti” olduğumuz kabul edilir.

NURCU

Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi’nde düzenlenen “Hürriyet” temalı akademik seminerde konuşan Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Dr. Adnan Küçük;

“Anayasa hükümleriyle bilhassa eğitimde her kademede Kemalizmi dayatan anlayış ve siyasette bütün siyasî partilere Kemalizm’i dayatan anlayış yerinde durduğu sürece kalıcı bir iyileşme beklemek mümkün görünmüyor.” dedi.

Akademik gerici…

OSMANLI

Osmanlı torunu Orhan Osmanoğlu, “Pandemi ile mücadelede bağışıklık sistemi çok mühim. Bunun için pamuk ve yün oranı yüksek kumaşlar giyelim” diyerek satışını yaptığı ürünlerin reklamını yaptı.

Osmanlı’nın torunları ile hayranları fırsatçılıkta yarışında…

BİZDEN

Ümraniye Belediyesi’nin AKP’li meclis üyeleri belediye yardımlarının kendi partililerine yapılması gerektiğini dile getirdiler.

Ne zaman insan olduklarını anımsayacaklar?…

BASKI

Uluslararası Af Örgütü’nün 2019 raporunun Türkiye başlığında; temel hakların ihlal edildiği, olağanüstü hal dönemi Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen muhaliflere veya muhalif olduğu varsayılan kişilere yönelik baskıların geçen yıl da sürdüğü ifade edildi. Ayrıca, yargının baskı aracı olarak kullanımının devam ettiği belirtildi.

Külliyen yalan. Türkiye’deki değişimi kıskanıyorlar…

TBB

TTB Başkanı Feyzioğlu, Ankara Barosu’nun DİB konusundaki açıklamasını “sorumsuzca” bulmuş.

Sorunlu…

TAHMİN

Merkez Bankası Başkanı, yıl sonu enflasyon oranını %7.4 olarak tahmin ettiklerini açıkladı.

Emir öyleyse öyle olur…

BESLEME

AKP’li Osmangazi Belediyesi, geçen yıl Diriliş Ertuğrul dizisinin sekiz ayrı bölümüne toplam 32 saniyelik reklam verdi ve karşılığında da 472 bin TL ödedi.

Besle, beslen…

UYUŞMAZ

Araç geçiş garantili bazı köprü ve tünellerle şehir hastanelerinde uyuşmazlık halinde Londra Tahkim Kurulu yetkili imiş.

Yerli ve milli işler…

YARDIM

Cumhurbaşkanı ABD’ye sağlık malzemesi yardımı yaptı, ABD de PKK/PYD’ye.

Zincir…

ALTIN

MİT Davası’ndan tutuklu gazetecilere ve avukatlarına haber verilmeden, Baro’dan avukat getirtilerek tutukluluk halinin devamına karar verildi.

FETÖ’cüleri bile solladılar,

Yargıda altın yıllar…

MİLAT

RTE’nin milat kabul ettiği 17-25’ten üç ay sonra İ. Melih’in FETÖ’CÜ kanallara iyi para kazandırdığı ortaya çıktı.

Du bakali noolcek?…

MASKE

RTE, “Maske türlerine göre üst fiyat belirleyerek halkımızı mağdur edecek girişimlerin önünü keseceğiz.”

Beni mağdur edeni bir yakalarsam!…

SALGIN

Çorum’un Kargı ilçesinde görev yapan bir Müftü Yardımcısı ile İlçe Müftüsünün şoförü çocuğa tecavüzden açığa alındı.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın hazırladığı İslam Ansiklopedisi’ne göre; kadının, boşandığı erkekten olan kızı, yeni evlendiği kişiye (üvey baba) haram değilmiş.

Aloooo… Erbaaşş… Salgına sebep olanlar var!…

MÜMTAZ İNSAN

MÜMTAZ İNSAN

Suay Karaman 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Mümtaz, ayrı bir yeri olan, üstün tutulan, seçkin anlamındadır. 11 Kasım 2019’da yitirdiğimiz, Ülkemizin yetiştirdiği, en değerli ve saygın, bilim ve siyaset insanlarından Prof. Dr. Mümtaz Soysal, seçkin bir kişilikti, adı gibi mümtaz bir insandı. Ülkesinin ve Ulusunun çıkarlarını sonuna dek savunan büyük bir değeri uğurladık. Işıklar içinde uyusun.

15 Eylül 1929’da Zonguldak’ta doğan Mümtaz Soysal, 1953’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünde (TODAİE) asistan olarak görev yaparken, 1954’te fark derslerini başarıyla tamamlayarak, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden de mezun oldu. 1956’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde asistan olarak göreve başladı. 1963’te Doçent, 1969’da Profesör akademik unvanlarını aldı.

6 Ocak – 25 Ekim 1961 arasında CHP kontenjanından Kurucu Meclis üyesi olarak görev aldı ve Anayasa Komisyonu üyeliği yaparak, çağdaş ve demokratik bir anayasa hazırlanması için çok değerli katkılar sundu. 20 Aralık 1961’de Doğan Avcıoğlu ve Cemal Reşit Eyüboğlu ile birlikte YÖN Gazetesi’ni kurdu. Haftalık YÖN Gazetesi, 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin özgürlük ortamında ve Devrimin büyük eseri, 1961 Anayasası sayesinde yayın yaşamına başlamıştır. 1962’de, bir aydınlanma ocağı olan Sosyalist Kültür Derneği’nin de kurucuları arasındadır.

12 Mart 1971 darbe sürecinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin dekanıyken, sıkıyönetim komutanlığınca gözaltına alındı. Komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 6 yıl 8 ay ağır hapse ve 2 ay 20 gün sürgün cezasına mahkûm edilen Mümtaz Soysal’ın cezası, 1974 af yasasıyla kaldırıldı. Af yasası çıkana dek yaklaşık 15 ay cezaevinde kaldı ve bu sürede çeşitli baskılara direndi. 1976-1978 arasında Uluslararası Af Örgütü‘nün başkan yardımcılığı görevinde bulunan Mümtaz Soysal, 1978’de UNESCO‘nun verdiği ilk “insan hakları ödülü”nün sahibi oldu.

Gazetelerde ve dergilerde yazdığı köşe yazıları, katıldığı söyleşiler, milletvekilliği sırasında yaptığı değerli çalışmalar birçok alanda ülke sorunlarının çözümünde yol göstericiydi. Üç yanı denizle çevrili bir ülkenin denizcilik politikasının ve kültürünün oluşması için büyük emek harcadı. Özellikle özelleştirmeye karşı çalışmaları çok ses getirdi. Kamusal değerlerimizin özelleştirilmesini önlemek için 1994’te kurduğu KİGEM Vakfı (Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı) tarafından hazırlanan raporlarla ve açılan davalarla, toplum bilgilendirilmiş ve bilinçlendirilmiştir. Kamusal kaynakların satışı ve özelleştirilmesi konusunda toplumda önemli bir duyarlılığın gelişmesinde Mümtaz Soysal’ın büyük katkıları vardır.

Dışişleri Bakanlığı sırasında ülkemizin haklarını savunmanın ve dış baskılara direnmenin en güzel örneklerini vermişti. Diplomasinin bükülmeden, eğilmeden, kırılmadan, ödünsüz olarak yürütülebileceğini gösterdi. ABD ve AB dayatmalarına karşı karşılıklılık ilkesine bağlılığın temel alınması gibi tutum ve uygulamalar ile Mümtaz Soysal, bizlere Cumhuriyetin ilk dönemlerini anımsatmıştı. Başta Kıbrıs sorunu ve sözde Ermeni soykırımı olmak üzere, Türkiye’nin uluslararası alandaki sorunlarının savunulmasında verdiği mücadele büyük takdir topladı. Bugün KKTC varsa, varlığını sürdürüyorsa Rauf Denktaş’ın yanı sıra Mümtaz Soysal’ın katkıları da asla unutulamaz.

Mümtaz hoca ile birkaç panelde birlikte konuşmacıydık, çeşitli söyleşilerimiz olmuştu, Kent Oteli toplantılarında da buluşmuştuk.. Engin deneyimi ile bizlere sürekli yol gösteren aydınlanmacı bir öğretmendi. En çetin koşullarda büyük sıkıntılara katlanarak düşüncelerini kararlılıkla dile getiren ve dik duruşuyla yükselen mümtaz insan Mümtaz Soysal hocamızın yokluğuna alışmak çok zor olacaktır. Ancak bizlere bıraktığı meşaleyi gururla taşıyacağız.
======================================
Dostlar,

Prof. MÜMTAZ SOYSAL’ın ARDINDAN BİRKAÇ ÇARPICI ANI

Mümtaz Soysal hocayı 1970’li yılların 2. yarısında “100 Soruda Anayasanın Anlamı” adlı kitabı ile tanıdım. Meğer Anayasa ne çok derinlikli anlamlar taşırmış, Devlete ne çok görev yükler; yurttaşa ne çok haklar verirmiş!

Image result for 100 Soruda Anayasanın Anlamı1978-80 arasında Hacettepe Tıp Fakültesinde Toplum Hekimliği (şimdi Halk Sağlığı) dalında uzmanlık eğitimi alırken (tıpta ihtisas yaparken), Bölüm Başkanımız Kalpaksız Kuvayı Milliyecilerden Prof. Dr. H. Nusret Fişek, Mümtaz hocayı aylık Bölüm konferansına çağırmıştı. Bize, yazımına büyük katkı verdiği 1961 Anayasasında ve başkaca Anayasa ve Uluslararası hukuk metinlerinde SAĞLIK HAKKI konusunu anlattı.. Mümtaz hoca o sıralarda 50’li yaşlarına yeni giriyordu, genç ve çok dinamikti. 12 Mart 1971 döneminde Dekanlığını yaptığı Mülkiye‘de, ANAYASAYA GİRİŞ derslerini okutuyordu ve bu kitap ülkedeki gerici – yobazları çok rahatsız ediyordu..

27 Mayıs 1960 Devrimcilerinin ülkemize ve ulusumuza armağanı olan, yeryüzünün en özgürlükçü anayasalarından biri olan  1961 Anayasasının 49. maddesi sağlık hakkına ilişkindi:

VII. Sağlık Hakkı

Madde 49- Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşıyabilmesini ve tıbbî bakım görmesini sağlamakla ödevlidir.

Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır.
****
Genç bir asistan hekim olarak Mümtaz hocaya, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin sağlık güvencesi (md. 25) ve insan haklarına katkısını sormuştuk. Bu metnin güçlü bir hukuksal destek sağla(ya)madığını, adı üzerinde bir “Bildirge” olduğu yanıtını vermişti. Hocanın karizmasından çok etkilenmiştik.

Benzer biçimde, merhum Prof. Server Tanilli de biziUygarlık Tarihi” adlı kitabı ile çok silkelemişti. 1975’ten bu yana bu kitaptan daha etkileyici bir kitap okumadık! Tanilli hocayı İstanbul Hukuk Fakültesinde odasında ziyaret etmiş ve bu çarpıcı kitabı hakkında sohbet etmiştik (1975; İstanbul Tıp 5. sınıf öğrencisi iken..) Ne yazık ki, Tanilli hoca da Mümtaz hocanın ANAYASAYA GİRİŞ kitabı gibi, bu Anayasa Hukuku ders kitabı ile komünizm propagandası yapmakla (!) suçlanmış, DGM’de yargılanmış ve aklanmış ama o gece 7/8 Nisan 1978 gecesi kurşunlanmış, tekerlekli sandalyeye bağlı bırakılmıştı.. Teksir kağıdına basılı UYGARLIK TARİHİ kitabını ise, 12 Eylül 1980 döneminde merhum annemiz, pek çok “sakıncalı” olabilecek (!?) kitabımızla birlikte, bizi koruma güdüsüyle, banyo sobasında yakmıştı! D]zen#

Ardından, ülkemizin saygın Anayasa hukukçularından Prof. Tarık Zafer Tunaya‘nın “Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku” başlıklı kitabını okumuştuk. İçimizde ANAYASA HUKUKU öğrenme ateşi yanmıştı. 1979’da, Hacettepe Tıp’ta asistan iken, Üniversite sınavına girdik ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi – Mülkiye’ye kayıt olduk! (Türkiye 1218. si olduk puanımızla).

Ne var ki 7 Temmuz 1980’de, emniyet başkomiseri babamızı görev şehidi verince İstanbul’a geçmiş, sonra da Ankara’dan uzun yıllar uzak kalınca bu hevesimizi gerçekleştirememiştik. Mümtaz hocadan Mülkiye’de ders dinleme olanağımız olamamıştı. Ancak 2011 affı ile bu fakülteye kaydımızı yeniledik ve 2016’da mezun olduk.

Mümtaz hocanın genel başkanlığında, Ankara Mithatpaşa caddesindeki mütevazi dairede (BCP Genel Merkezi) birçok toplantıya katıldık. PUSULA adlı yayın organı büyük güçlüklerle sürdürülüyordu. Orada birkaç makale yayınladık, partide konferans verdik..
Türkiye’nin Sağlıktaki Çıkmazı ve Çıkışı (06 Mart 2010)
Devlet Hastaneleri Satılıyor, Sağlık Hepten Paralı Oluyor : Sözde “Kamu Hastane Birlikleri” Yasa Tasarısı. BCP Pusula Dergisi (Ağustos 2010)
Kürtaj, Sezaryen Sorunu ve Başbakanın Tehlikeli Hezeyanları (sayı 40, Haziran 2012).

Mümtaz hoca dikkatle dinliyor ve son derece yerinde sorularla bizleri düşündürüyor, yönlendiriyordu. Sayın Müge Gülses, büyük özveri ile BCP için çaba gösteriyordu.
*****
Daha öncesinde ise, 24 Eylül 2003’te Mümtaz hoca ile yollarımız kesişti. “Küreselleşme ve İşçi Sağlığı” konulu bir bilimsel kurultayda, açıkoturumda aynı masa çevresinde idik. Oturumu biz yönetiyorduk, Mümtaz hocamız ne çok ufuk açıcı katkı vermişti o panelde kısa konuşmasında.. (Zonguldak Karaelmas Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı)

Arada Mümtaz hocayla ikili söyleştik.. 12 Mart’ta (1971; biz Hacettepe Tıp 1. sınıf öğrencisiyiz) başına gelenler hakkında.. Ancak bir hekim olarak o acılı olayları anımsayarak incinmesini de (travma almasını) istemiyorduk. O döneme ilişkin önemsediği birkaç tümceyi bizimle paylaşıp paylaşamayacağını, “kendisine ne yapıldığını??” dikkatlice sorduk..

  • “BENİ DÖVDÜLER…”dedi..
    Biz dehşet içinde idik ama O serinkanlıydı.. Sürdürdü sözlerini :
  • “Beni öğrencilerimin önünde, SBF’de dövdüler.. Öğrencilerime – asistanlarıma.. ‘Biz sizin dekanınızı işte böyle döveriz..’ mesajı vermek istiyorlardı..

    Bu insan daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı oldu!
    TİGEM‘de, özelleştirmeleri yönetsel yargıda sıklıkla “kamu yararı yoktur..” gerekçesiyle iptal ettirerek vatan satıcılarının karabasanı (kâbusu) oldu..
    ******
    BCP toplantılarında son yıllarda Mümtaz hocanın sağlık sorunları başlamıştı. Görmesi zayıflamıştı, bellek güçlükleri içinde idi. Sağlık sorunları ağırlaşınca İstanbul’a kızının yanına gitmek durumunda kaldı. Alzheimer yüzünden yaşamının son yıllarını bilinç yitimi içinde sürdürdü.

O’na, Mülkiye’yi bitirip Sağlık Hukuku alanında yüksek lisans diploması almamızın ardından, epey geç de olsa Anayasa Hukuku Doktora eğitimine başladığımızı muştulayamadık.. Dileriz bu eğitimimizi de 65 yaşımızdan sonra tamamlar ve SAĞLIK HAKKI – SAĞLIK HUKUKU alanında ülkemize birşeyler daha katabiliriz.. Sağlık hakkı ve kamusal varlıklar – sosyal devlet.. özellikle son 17 yılda AKP – Erdoğan eliyle öylesine yerle bir edildi ki.. İyi ki Mümtaz hoca bu ağır yıkıma tanık olmadı..

O’na öyle çok borçluyuz ki; bir nebzesini olsun ödeyebilsek, ödemeliyiz yapıp etmelerimizle.

Ne dersiniz; sonsuzluğa uğurladığımız mümtaz insan – yurtsever ve yiğit bilim ve eylem adamı Prof. Mümtaz Soysal’ı “bir biçimde” mutlu eder mi acaba bu yazdıklarımız – izinden yürüyüşümüz??

 

Onur Öymen : Tuncay Mollaveisoğlu’na verdiğim mülakat

Tuncay Mollaveisoğlu’na verdiğim mülakat

Onur Öymen
Tuncay Mollaveisoğlu’nun, Muğla Barosunun düzenlediği konferans vesilesiyle benimle yaptığı mülakat ilgili olarak 28 Ocak 2018’de Yeniçağ’da yayınlanan yazısını ve mülakatın TELE 1’de yayınlanan videosunun linkini aşağıda sunuyorum.
*******************
Üç yıl arka arkaya Yılın Hariciyecisi ödülünü aldı… Yılın bürokratı, yılın politikacısı… Abdi İpekçi Barış Ödülü…
İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca dillerini biliyor… NATO Daimi Temsilciliği görevini yaptı, Lefkoşe, Prag ve Madrid’de müsteşarlık, Kopenhag ve Bonn’da Büyükelçilik…
1964 yılında girdiği Dışişleri Bakanlığı’nda 30 yıl sonra müsteşardı…
Dış politika ve siyasette 50 yılı aşkın bir tecrübe ile konuşuyorum…
CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ile birlikteyiz…
***
Öymen, Muğla Barosu’nun düzenlediği “Türkiye Nereye?” panellerinin ilkinde sorularımı yanıtlıyor…
Türkiye’nin en güçlü barolarından biri Muğla Barosu… Adına yakışır bir hizmet binaları var.
Konferans salonunda, devasa boyuttaki muhteşem bir Atatürk fotoğrafının önünde sıcak gündemi tartışıyoruz…
Zeytin Dalı Operasyonu” diyorum…
Zorunlu ve gerekliydi” diye yanıt veriyor Onur Öymen… Ancak diye ekliyor… Ciddi boyutlarda diplomasi eksikliği var… Keşke kurşun atmadan bu oluşuma engel olunabilseydi…
***
“PYD savaş suçlusudur”
Duayen Diplomat Onur Öymen, Uluslararası Af Örgütü‘nün bir raporunu hatırlatıyor:
“PYD’nin ele geçirdiği Suriye’nin kuzeyindeki topraklarda savaş suçu işlediği Uluslararası Af Örgütü raporlarında var. İşgal edilen köylerde yüzlerce ev yakıldı, yıkıldı. Kürt kökenli olmayanların evleri bir daha kullanılamayacak şekilde tahrip edildi. İsim isim kayıtları var. Rapor diyor ki; işgalin ardından bölgede yaşayanların geri dönmelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu tahribat bir savaş suçudur, PYD savaş suçu işlemiştir.”

Onur Öymen AKP’nin, ABD başta olmak üzere müttefik ülkelere PYD’nin bir terör örgütü olduğunu anlatamadığını söylüyor. Türkiye ile ilgili her eleştiride Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarını gündeme getiren ABD’nin; PYD’nin savaş suçlusu olduğunu belgeleyen raporu bilmemesinin mümkün olmadığını ifade ediyor…
Türkiye bu raporu geç de olsa dünyanın gündemine getirmeli…
ABD’nin PYD konusunda samimi olmadığını belirten Öymen çarpıcı bir örnek veriyor;
“ABD eski Şam Büyükelçisi Robert Ford, PYD’nin PKK tarafından kurulduğunu ayrıntıları ile yazdı. Moskova’daki ofislerinin duvarında Öcalan’ın posterleri var. Ford, PKK’lıların PYD ile Suriye’de, PYD’lilerin de PKK ile Türkiye’de saldırılar yaptığını söylüyor.”
ABD Türkiye’nin baskılarına karşılık dünya kamuoyu önünde; “PYD ile PKK farklıdır” tezini ileri sürdü… Oysa kendi büyükelçileri iki örgütün de Kandil dağındaki protokolle kurulduğunu açıkladı.
İşte, Türkiye bunları dünyaya iyi anlatamadı. ABD ise süreci planladığı için “anlamak istemedi”!
***
Kardak, Yunanistan ve çarpıcı bir anı…
Ege’deki işgal edilen Türk adaları ile ilgili “Türkiye caydırıcı gücünü kullanmalıdır” diyen Öymen, Kardak krizi sırasında Türkiye’nin başarısını anlattı.
Yunanistan’ın kurulduğu günden bu yana asli amacının Türkiye aleyhine topraklarını karada ve denizde genişletmek olduğunu ve bunun unutulmaması gerektiğini belirten Öymen, “Türkiye emrivakilerle Ege’deki işgali sineye çekmiş gibi görüntü veriyor, bu kabul edilemez” dedi.
Yunanistan kara sularını 6 mil, hava sahasını ise 10 mil olarak değerlendiriyor… Öymen bu çarpık durumun dünyada örneği olmadığını, Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinde bu konuyu gündeme taşımasını beklediklerini ancak hiç söz edilmediğini söylüyor…
Öymen, Yunanistan’ın geçmişte Türkiye’yi işgal ettiğini, bunun unutulmaması gerektiğini, Kıbrıs’ta yıllardır uygulanan Enosis politikasının da aynı yayılmacı amaca hizmet ettiğinin altını çiziyor.
***
Kardak Krizi‘nin üzerinden 20 yıl geçtikten sonra BBC’nin kendisi ve Yunanlı meslektaşı Pangalos ile görüşme yaptığını bakın nasıl anlatıyor duayen diplomat;
“Pangalos Kardak krizinden 6 yıl sonra ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke ile yemeğe çıkmış. O görüşmede Pangalos; ‘Holbrooke beni yemeğe çağırdı, ben de Kardak’ta iki tarafın savaşın eşiğine geldiğini, can kaybı yaşanmadan olayın atlatılmasından memnun olduğumu söyledim.
Holbrooke ise bana; ‘Boşuna endişelenmişsiniz, isteseydiniz de savaşamazdınız. Çünkü biz Ege’ye iki adet elektronik harp gemisi yolladık. Birbirinize ateş açsaydınız Türk ve Yunan gemilerinin sistemlerine müdahale edecektik. Siz olsa olsa balıkları öldürürdünüz’ dedi…”

Bu anıyı paylaşan Öymen, bugün ABD’den aldığımız silahların, uçakların, gemilerin bu gerçek doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor…
Duayen Diplomat Onur Öymen’e kulak vermeli… 50 yılı aşkın büyük bir birikim orada duruyor… TV ekranlarının “uzmanlardan” geçilmediği şu günlerde insan mesleğinden de utanıyor….
Sagılar, sevgiler,
https://www.youtube.com/watch?v=vDiqqDg2VVA

Terörle nasıl mücadele edilmeli? NATO’da kalmak mı, çıkmak mı Türkiye’nin yararına? Ege’de işgal edilen adalarla ilgili Türkiye ne yapmalı? Hepsi ve daha …

=====================================
Dostlar,

Çok başarılı ve yürekli gazeteci – yazar Sayın Tuncay Mollaveyisoğlu dostumuza ve yetkin diplomat Sayın Onur Öymen‘e bu emekleri için şükran borçluyuz.. Dileriz iktidar partisi yetkilileri ve Dışişleri yetkilileri de özenle okur ve gereğini yapmak için istekli olurlar..

Sevgi ve saygı ile. 02 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İNSAN HAKLARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

İNSAN HAKLARI
YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır, bakılması özellikle rica olunur…)

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 2010 yılından beri yürütülen insan hakları yüksek lisans programına Ankara Üniversitesi Senatosu kararıyla 2016 güz dönemi için kontenjan verilmedi. Her yıl, açtığı kontenjanın en az 10 katı başvuru alan bir yüksek lisans programının gördüğü ilgiyi karşılıksız bırakamazdık.

Diplomasız bir yüksek lisans programı başlatıyoruz.

Ankara Üniversitesi İnsan Hakları Yüksek Lisans Programı; bünyesinde siyaset bilimi, iletişim, hukuk, uluslararası ilişkiler gibi farklı disiplinlerden, alanında kendisini kanıtlamış çok değerli akademisyenleri bir araya getiren Türkiye’deki çok az sayıda insan hakları yüksek lisans programından biridir. Programımız, 2010’dan beri her yıl, programın disiplinlerarası yapısına uygun olarak farklı alanlardan mezun olmuş toplam 15 öğrenci almaktadır. İnsan hakları yüksek lisans programı, kimisi kamuda kimisi özel sektörde kimisi ise sivil toplumda insan hakları alanında çalışan bu öğrencileri bir araya getirerek akademi ile aktivizm işbirliği yoluyla her iki alanı da beslemeyi amaçlamaktadır. SBF İnsan Hakları Merkezi’nin sivil toplumla işbirliği halinde yürüttüğü yaz okullarıyla ve düzenlediği akademik konferans ve toplantılarla bu amaç desteklenmektedir.

2016 yılı için de benzer bir hazırlığa sahip olan yüksek lisans programımıza, istemimize ve Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün olumlu kararına karşn Ankara Üniversitesi Senatosu tarafından kontenjan verilmediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu karar alınırken, resmi veya gayrı-resmi yoldan Anabilim Dalı ve hocaları bilgilendirilmiş değildir. Dahası Anabilim Dalı ve Enstitü tarafından uygun görülen kontenjanın kimin tarafından uygun görülmediği de belirsizdir, çünkü konu Senato’da da tartışılmış değildir. Bu kararın gerekçesini öğrenmek ve bu kararın geri alınmasını sağlamak için resmi düzeyde idari girişimler yapılmıştır.

Bu karardan dönülmesi, dönülmediği takdirde de bu kararın yalnızca bir döneme özgü kalması umudumuzdur.

Diplomasız Yüksek Lisans Programı

Ancak hevesle yürüttüğümüz ve çok ilgi gören bu yüksek lisans programının geleceği hakkındaki kararları programda ders veren akademisyenlerin belirlemesi gerektiğini düşüncesiyle bu girişimlerin olası olumsuz sonuçlarını da gözeterek aşağıda adlarını görebileceğiniz öğretim elemanları olarak “diplomasız” bir yüksek lisans programı başlatmaya karar verdik. Kuşkusuz bu programı, resmi makamlar aracılığıyla yürütmek olanaklı değildir. Bu nedenle alınan karar bir anabilim dalı kararı değil, anabilim dalında ders veren ve bu programa katılmak isteyen hocaların kararıdır.

Bu yüksek lisans programı, insan hakları yüksek lisans programında ders veren akademisyenlerin gönüllü katılımıyla ve mesai saatleri dışında yürütülecektir. Mekânımız ise Ankara’da faaliyette olan ve desteğiyle bizleri güçlendiren aşağıda adları sayılan çeşitli insan hakları kuruluşlarının sağlayacağı sınıflıklar olacaktır. Programdan mezun olmak için her biri üç kredilik yedi ders ve bir semineri başarıyla tamamlamak gerekmektedir Programda resmi yüksek lisans programı için öngörülen standartlardan hiçbir şekilde ödün verilmeyecektir. Bu nedenle, program devam zorunluluğu olan bir programdır. Başvuru koşullarımız da daha önceki yıllarda olduğu gibi 50 yabancı dil ve 55 ALES (Sözel) puanı ile en az 2.00 lisans ortalaması şeklindedir.

“Diplomasız” yüksek lisans programımıza başvurmak isteyen adaylar 25 Ağustos- 5 Eylül 2016 arasında diplomasizyukseklisans@gmail.com adresine CV’leri ve koşulları sağladıklarını gösterir belgeler (ALES, diploma ve yabancı dil belgesi) ile birlikte başvurabilirler. Mülakat ise 8 Eylül Perşembe günü İnsan Hakları Ortak Platformu’nun ofisinde (İHOP) yapılacaktır.

Destekleyen Hocalar Listesi

  1. Dr. Ayhan Yalçınkaya
  2. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç
  3. Dr. Bedriye Poyraz
  4. Arş. Gör. Dr. Cavidan Soykan
  5. Doç. Dr. Elçin Aktoprak
  6. Arş. Gör. Dr. Ersin Embel
  7. Dr. Funda Keskin Ata
  8. Dr. Gökçen Alpkaya
  9. Doç. Dr. Kerem Altıparmak
  10. Doç. Dr. Murat Sevinç
  11. Arş. Gör. Nisan Kuyucu
  12. Doç. Dr. R. Barış Ünlü
  13. Dr. Sevilay Çelenk
  14. Dr. Ülkü Doğanay
  15. Arş. Gör. Dr. Zafer Yılmaz

Destekleyen Kurumlar Listesi

  • AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu
  • Gündem Çocuk Derneği
  • Helsinki Yurttaşlar Derneği
  • İnsan Hakları Derneği (İHD) ve İHD İnsan Hakları Akademisi
  • İnsan Hakları Ortak Platformu
  • Kadın Dayanışma Vakfı
  • Kaos GL Derneği
  • Mülkiyeliler Birliği
  • Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
  • Türkiye İnsan Hakları Vakfı
  • Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

==========================================

Dostlar,

Çok hüzün verici bir tablodur.
Ankara Üniversitesi’ne hiç yakışmamaktadır..
İdarenin her türlü eylem ve işleminin hukuka uygun ve gerekçeli olması,
hukukun evrensel kabul gören yüksek ilkeleri (Jus Cogens) gereği zorunludur.
Ankara Üniversitesi yönetiminin, Rektörlüğün / Rektör Sn. Prof. Erkan İbiş‘in
geçerli bir açıklama yapMAması düşünülemez ve kabul edilemez..

Bu durumu içimize sindiremiyoruz..
İkna edici, makul, haklı, hukuka uygun bir gerekçe gösterilene dek bu eylemi,
simgesel olarak biz de destekliyoruz.. Meşru direnme hakkı türevi olarak görüyoruz.

Bir Mülkiyeli de olsak, bu programda ders vermemiz söz konusu olmadığından,
simgesel olarak desteğimizi açıklıyoruz.
Dileriz hızla sorun çözülsün, yanlıştan dönülsün, bu da bir erdemdir.

Sorun uza(tılır)rsa, gelecek yarıyılda EN TEMEL İNSAN HAKKI : SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI konusunda bir dersin programa eklenmesini önerecek ve kabul görürse,
bu dersi Tıbbiyeli sorumluluğumuzla üstleneceğiz..

Yarın 1 Eylül…
Dünya Barış günü..
Üniversite yönetimine anımsatmak ve taze bir gül sunmak istedik..

Islak gül

Sevgi ve saygı ile.
31 Ağustos 2016, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yılın Diktatörü : 1′inci IŞİD Lideri Bağdadi – 2′inci Erdoğan!

Hollanda’da ‘Yılın Diktatörü’ anketi:

1′inci IŞİD Lideri Bağdadi, 2′inci Erdoğan!

Hollanda resmi yayın kuruluşu VPRO, IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi’yi,
“2015 yılının diktatörü” seçti

Hollanda’da ‘Yılın Diktatörü’ anketi: 1′inci Bağdadi, 2′inci Erdoğan


El Bağdadi’ye ödül olarak, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM)
tek gidiş bileti verilecek.

Erdoğan, halk jürisi tarafından en çok oy verilen ad oldu.

Anketi, Hollanda’da 1926 yılından bu yana kamu yayıncılığı yapan VPRO’nun,
devlet radyosunda yayınlanan ‘Yurtdışı Bürosu’ adlı programı düzenledi.
Yarışmanın seçici kuruluna Uluslararası Af Örgütü Direktörü Eduard Nazarski başkanlık etti. Seçici kurulda Tilburg Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü’nden Prof. Rianna Letschert ve ‘Diktatör Virüsü’ kitabının yazarı Frank Schaper de yer aldı.

Jüri, ’2015 yılın diktatörü adayları’ için 7 ad belirledi. Rusya lideri Vladimir Putin,
Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah el Sisi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da
bu adlar arasında yer aldı.

Gazeteciler, hukukçular ve öbür uzmanlarca yapılan oylama sonucu IŞİD lideri el Bağdadi, “2015 yılının diktatörü” seçildi. El Bağdadi, ‘en aşırı güç kullanımı ve ortalarda görünmemesine karşın gençlerin üzerindeki güçlü ve radikalleştirici etkisi nedeniyle’
birinciliğe yaraşır görüldü. IŞİD liderine öncelik kazandıran bir başka özellik de,
hala ‘sınırı olmayan halifeliğini’ devlet yapabilmek için attığı adımlar oldu.

ÖDÜL MAHKEME BİLETİ

Açıklamaya göre, ‘Yılın diktatörü’ seçilen el Bağdadi’nin ödülü ‘onursuzluk’ ve
Lahey’deki mahkeme için tek gidiş bileti olacak. VPRO, bu ‘eğlenceli seçimin’ amacının
potansiyel diktatörlerin baskıcı uygulamalarına dikkati çekmek olduğunu vurguladı.
Yarışmayı düzenleyen Yurtdışı Bürosu adlı programın yayın yönetmeni Herman Schulte Nordholt, “Diktatörler elbette kendilerini seçtirmezler.” dedi.

Nordholt, ‘fenomen diktatörler’ ve demokrasiye farklı bir biçimde bakmak istediklerini söyledi. Nordholt’a göre yarışma ile “Diktatör kime denir?”, “Kendi halkları tarafından seçilen popüler liderler demokrasiyi nasıl ortadan kaldırır?” sorularına yanıt arandı.

Açıklamaya göre jüri, “büyümekte olan göstermelik demokrasilerde liderlerin gücü
nasıl tek elde toplama çabalarını” inceledi. Bu konunun İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün
(Human Right Watch)
raporunda da vurgulandığı belirtildi.

HRW raporunda, otoriter rejimlerin kendi halkına karşı giderek daha saldırgan bir tutum izlediğinin altı çizildiği anımstıldı.

  • VPRO’nun açıklamasında, raporun basın özgürlüğüne yönelik baskılar nedeniyle
    Türkiye’de açıklandığı belirtildi.

    =================================

Dostlar,

Bugünleri de gördük..
Büyük Atatürk‘ün öncülüğünde ulusumuzun – Anadolu halkının olağanüstü özverisi ile kurulan 16 . Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti, asıl hedefi olan ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNİ AŞMA yerine, giderek diktatörlüğe kayıyor.. Batı güdümlü kanlı köktendinci İslami terör örgütü IŞİD’in başı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı Bay RT Erdoğan, diktatörlükte yarışıyor ve kıl payı El Bağdadi 1. oluyor. Erdoğan kimleri geride bırakmıyor ki!

– Rusya lideri Vladimir Putin, Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah el Sisi .. dahil..

Ne diyelim?
“Yetmez ama evet” diyen “akillere” (!), akılları 5 arşın fırlamış AKP fanatiklerine,
hazreti “asrın lideri” ilan eden yalakalara, aydın müsvettelerine, “dötünün kılı olayım” diyen dalkavuklara, “ilahım, tapıyorum..” diyerek jet hızıyla milyarlık olanlara, “milletin a’sına koyacağız..” diyerek ihale şampiyonu olanlara… ve de AKP – RTE’ye 4 kez üst üste tek başına iktidar sağlayan ve son seçimde sayıları 23,5 milyona varan necip milletimize… hayırlı olsun..

Gerçekten istedikleri bu muydu?
Ve de Anayasa değişikliği ile Erdoğan’ın istemiyle BAŞKANLIK REJİMİNE geçilirse,
RT Edoğan’ın bu tür “yılın diktatörü” yarışmalarında ne gibi dereceler alacağını
hala merak edelim mi?

  • “VPRO’nun açıklamasında, raporun basın özgürlüğüne yönelik baskılar nedeniyle
    Türkiye’de açıklandığı belirtildi.”

Haberdeki bu son not da tuzu biberi olmalı..

(http://www.sozcu.com.tr/2016/dunya/hollandada-yilin-diktatoru-anketi-1inci-bagdadi-2inci-erdogan-1068711/)

****
Acı / kara mizah bir yana;

  • CHP – MHP ve hatta HDP derhal ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ masasından kalkmalı,
    tuzağı artık görmeli, Türkiye’nin geleceği ile oynamamalıdırlar..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Nihat Behram : Masum Zindanları


Dostlar,

İnsanlık tarihine yüz karası olacak geçecek uygulamaları,
AKP iktidarında cezaevlerinde yaşıyoruz.

12 Mart ve 12 Eylün faşizminden de beter!

Müslüman Başbakan RT Erdoğan, O’nun Adalet Bakanı, cezaevlerinden – infazdan sorumlu savcılar, yandaş – satılık – kiralık basın, Hacca gidip başını örten hidayete eren (!?) AKP’li kadın vekiller…

Cumhur’un başı Abdullah Gül!

İnsan Hakları Kuruluşları; yerlisi yabancısı..

AB, İHEB, AİHS, Uluslararası AF Örgütü, BM!

…..

Bu denli sağır – kör – vicdansız – kayıtsız kalınabilir mi yukarıda anlatılanlara??

Sizin gözleriniz mühürlendi mi?

Sizin vicdanınız nasır mı bağladı?

Sizin kulaklarınız bu feryatları, uğultuyu nasıl duymaz??

Birşey yapın, birşeyler yapın, birşeyler yapın..

Hemen, gecikmeyin, insanlar zindanlarda ölmesin, hapis cezası dışında eza – cefa görmesin..

Sayın Nihat Behram‘ın aşağıdaki yazısında tercman olduklarına kulak verin…

  • Tarihe not düşelim : Masum Zindanları, YURT Gazetesi, 3.11.13

Ceza_Muhakemeleri_Yasasi_infazi_erteleme

 

 

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Masum Zindanları

Masum Zindanları

Nihat Behram
nihat.behram@yurtgazetesi.com.tr
03 Kasım 2013, 11:48

‘O da ne’ demeyin, bugün olan tam da budur. İnsanlık tarihi “AKP Türkiye”sinde buna da tanık oldu:

  • Zindanlar masumla dolu!
  • Bu da zulmün yönetimde oluşuna en açık göstergedir.
Zindanlardan gelen tutsak mektuplarını okumak ayrı keder. Yazdıkları her şeyi duyurmak istesem de, yazının sınırları nedeniyle çoğundan söz edemiyorum.
Söz edebildiklerim de zaten mektuplardan birer cümlecik. Cezaevleriyle ilgili yazılarıma gelen okur tepkileri de ilginç. Zindanlarda yaşananlar hakkında “inanılır gibi değil” diyen de var,
“Sanki 21 yy yaşamıyoruz, Ortaçağ’da yaşıyoruz” diyen de,“Zindanlardaki insanlarımıza neden birkaç yazar dışında medya kör, sağır” diye
isyan eden de. En acısı da bu: masum zindanlarındaki insanlık dışı uygulamalar toplumda kanıksandı. Heyecan verici, coşkulandırıcı olansa, zindanlardaki devrimcileri faşizmin teslim alamayışı, onların baş eğmeyen dik duruşları…

Özkan Yılmaz’ın, Kocaeli F Tipi’nden yolladığı rengârenk kartında zindandan dışarıya çiçekler atan bir el deseni görünüyor.
“Tecritin, baskının, sansürün olmadığı; sokaklarında özgürlüğün kol gezdiği bir dünya özlemi”ni Nâzım’ın “Kablet Tarih” şiirinden dizelerle dile getirmiş:
“…ve bizden sonra gelenler
demir parmaklıklardan değil
asma bahçelerden seyredecek
bahar sabahlarını, yaz akşamlarını…”
Aynı zindandan Gürkan Türkoğlu’nun kartındaki Türkiye haritası faşizme öfkenin, bağımsızlık özleminin yumruklarıyla bezeli:
  • “Bizler Tam Bağımsız Türkiye şiarıyla 6. Filo’yu Dolmabahçe’de denize döken Denizler, Mahirler gibi ‘ABD Defol’ dedik, füze kalkanına hayır dedik, ülkemizin bağımsızlığı uğrunda mücadele ettik.”
Edirne F Tipi’nden yazan Ali Erdoğan, KESK üyesi.
“Eli palalılar, tecavüzcü askerler, cinayet işleyen polisler, ‘kamu çalışanı ve adresleri belli’ denilerek tutuksuz yargılanırken, bizler ‘Terör örgütü üyeliği konusunda kuvvetli şüphe olması, kuvvetli derecede suç işleme şüphesi ve potansiyeli olması’ gibi gerekçelerle tutukluyuz. Bizlere yapılan işkencelere ilişkin suç duyurularından
sonuç alamıyoruz. Dosyalarımızda gizlilik kararı var fakat daha polis operasyonları sırasında bile, bazı medya kuruluşları dosyadan haberdar!” diye yazmış.Tekirdağ F Tipi’nden Mesut Yavuz’un yazdıklarını keşke tümüyle herkes okuyabilseydi. Uzun mektubunun bir bölümü şöyle:

“Kasım 2012’de Maltepe’de, başta derneğimiz Gülsuyu Gülensu Halklar Derneği, evlerimiz basıldı, kapılarımız kırıldı, gözaltına alınıp tutuklandık. Hasan Gürbey,
Yusuf Altındağ, Serhat Yurtsever’le birlikte bu cezaevindeyiz. Yirmi yıldır yaşadığım mahallemde yozlaşmaya karşı mücadele ettiğim, ülkemin sorunlarına kayıtsız kalmayan devrimci demokrat bir insan olduğum için şu an ‘potansiyel suçlu’ sayılıyorum!”Kandıra F Tipi’nden yazan Hasan Farsak,

“AKP’nin gençliğe topyekün savaş açtığını” söylüyor:
“Özellikle Gezi Parkı’na yapılan saldırıyla başlayan Haziran Ayaklanması’nda gençliğin oynadığı rol, 6 şehidin 21-26 yaş gençlerden olması AKP’yi korkuttu.
Aslında AKP bütün gençlerden değil, örgütlü gençlerden korkuyor. Bu nedenle de örgütlenmemizi istemiyor ve bizi terörist gibi gösterip saldırıyor, tutukluyor.

  • Biz AKP’nin bizden çaldığı geleceğimizi istiyoruz. 

Tıpkı Ali İsmail gibi, Abdullah gibi! İşte suçumuz bu!”

*****
Zindanlardan gelen birçok mektubun isyanı aynı:
Ağır hasta tutsakların durumu.
Adım adım eritilmeye, ölüme itilmeleri.
Mektupların çoğu,“cezaevlerindeki ağır hasta tutsaklara karşı duyarlı olmaya” çağırmanın çığlığıyla yazılmış.Bu çağrı insanlığa, içinde vicdan taşıyanlara.

Hem de çok acil…

*****

Kırıkkale F Tipi’nden yazan Mesut Çeki, zindanlardaki insanlık dışı bir uygulamayı,

“gelen mektuplarındaki fotoğrafların tutsaklara verilmemesi”ni,

yaşanmış trajikomik bir olayla anlatıyor.

Tutsağın, “Mektubumdaki fotoğraflar neden verilmedi?” sorusunu gardiyanın“Fotoğraftakiler senin ailenden kişiler değil” diye yanıtlıyor.

Bu yanıt üzerine tutsak “peki kim?” diye sorunca gardiyan,

“O, Eskişehir’de ölmüş müydü neydi, Ali İsmail mi ne, o ve Pir Sultan” diyor.

Tutsaksa,

“Onların benim ailemden olmadığını nereden biliyorsun? Ali İsmail kardeşimdi,
Pir Sultan Pirim” diyor.

Gardiyan, “Müdürün talimatı bu!” deyip kapatıyor mazgalı.

Masumiyetin ve zulmün boyutuna siz karar verin!

***

Dörtlük

Dalgalar halkı anımsatıyor bana
Her birinde suyun dipsiz uğultusu
Haykıran halk da insanlık denizidir
Onun da derinden gelir gürültüsü

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : DOKUNMA!


ÇARŞAMBA İĞNELERİ : DOKUNMA!

Naci_Bestepe_portresi


Naci BAŞTEPE

AKP’lilere göre RTE’ye dokunmak ibadet,

Bize göre RTE birine dokunursa felaket!

 

GÜLLER

Arınç,” Abdullah Gül Bey hiçbir zaman Sarıgül değil ki, başımızın tacı”

Sarısı kırmızısı, gülün de cazibesi kalmadı…

ÖZEL

Konya Tapu Kadastro Müdürlüğü’nde namaz kılmayan, oruç tutmayanlar sürgün ediliyor.

“Özel hayata karışmayız” diye takiye yaparlar,

Tuvalete, yatak odasına bile burun sokarlar…

GÜNDEM

RTE ve Arınç, “Ana dilde eğitim gündemde yok” dediler.

Ana dilde eğitim geliyor…

YUMRUK

Bavulcu Baransu, RTE’nin kınalı eniştesi Suat Kılıç’ı tokatladığını yazdı.

Çanta da taşıtır, tokat da atar,

Başbakandır, ister keser ister asar…

İDDİA

Davutoğlu,Türkiye’nin hiçbir zaman bölgede dış bir askeri müdahaleye
davetiye çıkarmadığını iddia etti.

İddia …

HESAP

Davutoğlu, “Masum insanların kaybına yol açan suçlular yargılanmalı”

Bravo! Gezi olaylarının hesabını soracak…

KAPTAN

Eski AKP’li Yaşar Yakış, “Dünya artık bizimLe aynı teknede değil” dedi.

Bizim teknenin kaptanını gören yabancı biner mi, enayi mi?..

HASSAS

İçişleri Bakanı Güler, “Orantılı müdahaleyi hassasiyetle uyguluyoruz”

Belli, şimdilik yedi ölü…

SORUN

Uluslararası Af Örgütü, Türk polisine silah satışının durdurulmasını talep etti.

Bizi kim öldürecek?..

TAK-ŞAK

RTE, “28 Şubat’ta sermaye, yazılı ve görsel medyanın katkısı yok muydu?
Niye hala yargılanmıyorlar diye merak ediyorum.”

Meraklanma sultanım,

Tarafsız basınınız ve bağımsız yargınız TAK-ŞAK durumunda…

ŞOK

Polisimize elektro-şok cihazı alınıyor.

Elektrosuna ne gerek, 11 yıldır doğal şoktayız…

CİLA

Medyada soru; Bila, Gül’e cila mı?

Uydu…

MAZERET

Polis “Eylülde Gel” e de müdahale etti.

Mazerete gelirler…

KIŞLA

Gazeteci Merdan Yanardağ adliyeye kelepçeli götürüldü.

Gazeteler kışlamız, kalemler süngümüz…

BEYİN

Egemen Bağış’a göre; Suriye’de ölen yüz binle kıyaslandığında gezi direnişinde ölenlerin sayısı devede kulak.

Devede kulak,

Kuşta beyin…

ÖZGÜR

Ankara’da, gezi tutukluları davasında, özgürlük hakimi kararı önceden yazdığı
flaş bellekten kopyaladı.

Kes-kopyala özgürlüğünü kullanmış…

BİLİR

Ali Korkmaz’ın ölüm olayındaki bilirkişinin görüntüleri iki kez sildiği belirlendi.

Bilirkişi,

Sahtekarlık yapmasını bilen kişi…

25

Veliler, en az üç çocuk isteyen başbakana, “Bir çocuğun okul masrafını bile karşılayamıyoruz, üç çocuğu nasıl okutacağız” diye soruyor.

Kolay. 25 yaz,Remzi Ağabey’e gönder…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

==============================================

Dostlar,

Sayın Naci Beştepe dostumuzun ince mizah – nükte zekasını hürmetle selamlayarak
bu haftaki (18.9.13) “Çarşamba İğneleri” yazısını da paylaşalım…

Dudaklarımızda acı bir tebessümle ama derin derin düşünerek okuyalım;
halimize çare bulalım..

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Selçuk Erez : Demokratik çözümler


SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com 

Demokratik çözümler

Türkçe konuşan ülkeleri gereğince tanımıyoruz:

Azerbaycan Respublikası: 1992’de cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev’in yönetiminde Azerbaycan çok ilerledi ama aynı zamanda yolsuzluk iddiaları da aldı yürüdü. Aliyev, 1998’de yine başkan seçildi. İlerlemeler de ama söylentiler de sürdü. 2003’te hastalanınca yerine tek aday olarak oğlu İlham gösterildi; İlham Aliyev, babasının yerine cumhurbaşkanı oldu.

Türkmenistan: 1991’de bağımsızlığa kavuştuktan sonra, 2006’ya kadar, yaşam boyu cumhurbaşkanı seçilen Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov tarafından yönetildi.
Global Witness insan hakları örgütü, Niyazov’un denizaşırı ülkelerde 3 milyar dolarının bulunduğunu açıkladı. “Dünya Kadın Günü”nü, 8 Mart yerine annesinin doğum gününe alması, memur olmak isteyenlerin, kendi yazdığı bir kitaptan sınava tabi tutulmaları gibi uygulamaları ile dikkati çekti.

Öldüğünde yerine seçilen Kurbankulu Berdimuhammedov’un Türkmenbaşı’nın gayrimeşru oğlu olduğu inancı yaygındır.

Kazakistan Respublikası: İlk cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, 2005’te yeniden seçildi. İktidardaki Otan partisinin başı Nazarbayev, diğer partilerden
Asar partisinin başı ise Nazarbayev’in kızıydı. Asar’dan vekiller meclise girmiş ama gerçekten muhalefet yapan partilerden sadece bir tek vekil seçilmişti. Wikipedia ansiklopedisine göre yabancı ülke bankalarında ailesine ait 1 milyar dolar bulunmaktadır.

Özbekistan Respublikası: Bağımsızlığından bu yana Cumhurbaşkanı İslam Kerimov tarafından yönetilmektedir. Uluslararası Af Örgütü, Özbekistan’da insan haklarının büyük çapta çiğnenmesinden, gelişigüzel tutuklamalardan, serbest konuşma hakkının, basın hürriyetinin yokluğundan şikâyetçidirler. İsviçre Hükümeti, Başkanın kızı Gülnar ile ilgili karapara aklama iddialarını incelemektedir. Karimov’un kız kardeşinin oğlu Akbar Abdullahev’in, Karimov’dan sonra başkanlığa seçileceği inancı yaygındır.

Sonuç      : Bu Türkçe konuşan ülkelerin başkanlarını korkunç iddialarla suçlayan uluslararası kaynakların dediklerine kulak vermeden önce biraz düşünmeli ve sormalıyız: “Bu liderleri, böyle demokrasi dışına iten, kişisel varlıklarını uzak bankalarda güvence altına almak zorunda bırakan nedir?”

Bu sorunun cevabı şudur: “Başkanlar, yurtları için bu kadar çalışarak mahvoldukları halde kendilerini güvende hissetmemektedirler!”

Çare??

Türkçe konuşan ülkelerde alınabilecek basit bir önlem, yani, cumhuriyetleri, meşruti krallıklara dönüştürmek ve liderleri padişah ilan etmek, onları yeterince güvenceye kavuşturur! Taç takınan liderler de bundan böyle, yerlerinde kalabilmek, kendilerinden sonra oğullarını tahta oturtmak için antidemokratik önlemler almaya, bilmem nerede gizlice paralar biriktirmeye gerek duymadan hizmetlerini rahat rahat sürdürebilirler. l

(Cumhuriyet Pazar eki, 28.10.12)