Etiket arşivi: koronavirüs salgını

HOŞGELDİN 2022

Suay Karaman 

Büyük sıkıntılarla 2021 yılını geride bıraktık, 2022 yılının umutlarımızın tazelendiği bir yıl olmasını diliyoruz. Ancak yaşanan günlerde yapılanları gördükçe bu dileğimizin gerçekleşmesinin çok zor olduğunu da biliyoruz.

2020 yılında başlayan koronavirüs salgını devam etmektedir. 2020 yılında gerçekliği tartışılan resmi verilere göre ülkemizde 20.881 kişi bu hastalıktan yaşamını yitirmişti. 2021 yılında ise aşı bulunmasına karşın yine gerçekliği tartışılan resmi verilere göre ülkemizde 61.027 kişi Kovit-19‘dan yaşamını yitirmiştir. Küresel salgın tüm hızıyla devam ederken, siyasal iktidarın aldığı önlemlerin yetersizliği görülmektedir.

Salgının da etkisiyle ekonomi iyice dibe vurmuştur. Birçok fabrika ve işyerleri kapanmış; işsizlik, açlık, yoksulluk büyük boyutlara ulaşmıştır. En az on beş milyon yurttaşımız yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda bırakılmıştır. Tarım ve hayvancılık bitirilmiş, sanayi durma noktasına gelmiştir. Laik ve demokratik eğitim yerine dinci eğitime geçilmiştir. Demokratik ve laik hukuk devleti olmaktan çıkılarak, ülkemiz dinsel hükümlerle yönetilmeye başlanmıştır. Kirli siyasetin bütün pislikleri ve yolsuzlukları ortaya saçılmaktadır. Yıllardır Ege Denizi’ndeki adalarımız Yunanistan’ın işgali altındadır ama ne siyasal iktidardan ne de muhalefetten ses yoktur. Vatana ihanet son düzeye gelmiştir.

Bunların yanında Kasım ve Aralık aylarında Türk Lirası’nın değer yitirtilmesiyle, yine büyük vurgunlar yapılmıştır. Buharlaşan 128 milyar Doların yanına, döviz vurgununda uçurulan 7 milyar Dolar daha eklenmiştir.

  • Bu düzenle zengin daha zenginleşirken, yoksullar iyice yoksullaştırılmıştır.

Türk Lirası bir yıl içinde yaklaşık %100 oranında değer yitirmiştir. Dış borcumuz 448 milyar Doları aşmıştır. Ekonomik dengeler bozulurken, halk sürekli yapılan zamlarla ezilmektedir. İşte bu kirli düzen, sözde ekonominin kitabını yazanlara kapak olmalıdır.

9 Aralık 2021’de TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; “İstanbul Anakent Belediyesi’ne 33 bin personel alımı yapıldığını, 557 kişinin terör örgütüyle bağlantısı olduğunu” ifade etti. 27 Aralık 2021’de de İçişleri Bakanı, İstanbul Anakent Belediyesi hakkında PKK ve KCK ile bağlantılı, özellikle dağda bulunmuş kişilerin işe alındığı yönünde ihbarlar olduğunu söyledi. Gerçekten böyle bir durum varsa, işe alınanlardan istenen adli sicil kaydını Adalet Bakanlığı’nın verdiği anımsanmalıdır.

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş; “Belediye kadrolarında terör örgütleri ile bağlantılı birtakım isimler olabilir. Buradan belediye başkanına sorumluluk çıkarılmaz” derken, aynı şekilde terör örgütleriyle bağlantılı güvenlik güçlerinin olması da, İçişleri Bakanına sorumluluk çıkarmaz. Ama AKP iktidarı işine geldiği gibi söylemlerde bulunmaktadır.

Terör örgütüyle bağlantılı birileri varsa, bu kişileri kanıtlarıyla belirleyip, yasal süreç başlatmak siyasal iktidarın görevidir. Çıkıp kürsüde “557 kişi terör örgütüyle bağlantılı” demek iftiradır, aymazlıktır, sapkınlıktır. Görevini yapamamanın ezikliğidir. Bu eziklik Oslo’da PKK terör örgütüyle görüşenlerin ezikliğidir, ihanetidir.

12 Aralık 2021 Pazar günü HDP İstanbul kongresinde bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan lehine slogan atıldı, PKK marşı okunup, ant içildi. Şimdi sormak gerekir; bundan daha açık PKK ile bağlantılı bir durum olabilir mi? Bütün bunlar ortadayken İstanbul Anakent Belediyesi’ne yapılanın apaçık bir siyasal algı operasyonu olduğu bellidir. İçişleri Bakanının bu durum karşısında söyleyeceği söz yok mudur?

Bir İçişleri bakanı şurada terörist var, burada terörist var diyemez. Bakanlığın emrinde polis ve jandarma var, teröristi yakalamak görevleri arasındadır. “Terörist var” diye bağırarak, propaganda çığlıklarıyla bakanlık yapılamaz.

  • Yaklaşık 20 yıldır ülkeye ihaneti onaylanmış bir siyasal iktidar ile böyle bir iktidarı ayakta tutmaya çalışan muhalefetin, ülkemizin sorunlarını çözemeyeceği bellidir.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin ekonomik ve siyasaş olarak en sıkıntılı günlerini yaşamaktadır. Böyle bir siyasal iktidardan her şey beklenir. Bu iktidarın kendilerini sınırladığı hukuk kuralı da, etik kuralı da yoktur. Siyasallaşan yargı, hukuku ortadan kaldırmıştır. Ama ne olursa olsun, yolun sonu gelmiştir.

  • Şimdi Atatürk ilke ve devrimleri ışığında, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığında birleşerek, örgütlü mücadele yapmanın zamanıdır.

Ülkemizin üzerindeki kara bulutları dağıtmanın başka yolu yoktur.

2022 yılının sağlık, mutluluk ve aydınlık getirmesi için hep birlikte demokrasiye sahip çıkarak, laikliğe sarılarak ülkemize güzel günler gelmesi için görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmenin zamanıdır. 

Azim ve Karar, 3 Ocak 2022

DELTA VARYANTI MI? BİZE VIZ GELİR, TIRIS GİDER…

Delta Varyantı mı? Bize vız gelir, Tırıs gider…Dr. Mustafa Torun

Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı, TTB Kurultay Delegesi
mtorun3@gmail.com
drmustafatorun@gmail.com
27 Haziran 2021

DELTA VARYANTI MI? BİZE VIZ GELİR, TIRIS GİDER..
ÖLEN ÖLÜR, KALAN SAĞLAR BİZİMDİR.
DU BAKALİ NE OLACAK?

Bizim Besni yöremizin ünlü bir deyimi vardır. Daha önceki yazılarımın birisinde sanırım yazmıştım..

  • UNU YOK, BULGURU YOK NİŞELİ BACIM NİŞELİ…

Burada geçen NİŞE ev yapımı nişasta anlamındadır.. Anadolu’da AT İLE GİDER ÇEŞMEYE, SU BULAMAZ İÇMEYE atasözü de aynı anlama yakın çok kullanılır.. Ülkemizdeki PANDEMİ yönetimini bu sözler sanırım güzel anlatmakta..
*
PANDEMİ başlangıcından beri bu kaçıncı hovardaca açılmamız? Kim anladıysa beri gelsin!
*
Turizm sezonunun açılması ve seyahat kısıtlamalarının kalkmasıyla birlikte, yabancı turistlerin Türkiye’ye akın ettiğini gözlüyoruz. Rusya’da yoğun bir şekilde görülen” DELTA  VARYANTININ, “Rus turistlerin Türkiye’ye gelmesiyle birlikte, Türkiye’de de ciddi artış göstereceğini söylemek için ille konunun uzmanı olmaya gerek yok. Görünen köy kılavuz istemez. Türkiye’de maalesef yeterli varyant analizi yapılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı bu konuda derin bir sessizlik içindedir.
*
21 Haziran günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı doğrultusunda, 1 Temmuz’dan başlayarak  tüm kısıtlamaların kaldırılacağı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından duyurulmuştu. Bilindiği gibi aşılama son dönemde hız kazansa bile, günlük olgu sayılarında düşüş olmamış, toplumsal bağışıklığı sağlayacak bir aşılanma henüz gerçekleşmemiştir. Bu doğrultuda hemen hemen görüş bildiren tüm bilim çevreleri ve meslektaşlarım, bu denli bir gevşemenin yaz aylarında yeni bir tepe yaşanmasına neden olabileceğini belirtmelerine karşın sözlerimiz dinlenmemektedir…
*
Yapılan açıklamalara yönelik, koronavirüs salgınının seyrini değerlendirdiğimizde; Ekonomik kaygılar doğrultusunda alınan kararların yeni varyantların oluşumuna neden olacağı açıktır. Konuyla ilgili Türkiye’de yapılan varyant analizleri maalesef şaibelidir.
*
Rusya’nın seyahat kısıtlamasının ardından 22 Haziran tarihinde 44 uçuşla 12 bin turistin Türkiye’ye geldiğini öğrenmiş bulunmaktayız.
Şu anda Rusya’da varyant analizi fazla yapılmamasına rağmen aldığımız bilgiler doğrultusunda konuşursak; DELTA varyantı oranı çok yüksektir. Toplumda Hindistan varyantı olarak bilinen “Delta varyantının” yani B1.617.2’nin belirtileri baş ağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve hapşırmadır… Sanki nezleymiş gibi hastanelere hastalar başvurmaktadır… Virüsün vücutta ilerlemesiyle birlikte de damar iltihabına bağlı kangren oluşumu görülebildiğini söylemek gerekir.
*
BAKANLIK BİLGİ VERMİYOR!

Ege bölgesi ve öbür bölgelerde bildiğimiz ölçüde varyant analizinin yapılmadığını söyleyerek sorunun tam da bu noktada başladığını vurgulamak boynumuzun borcudur.10 hastadan birine varyant analizi yapılması gerekiyor. Ancak bizde hiçbir varyant analizi yapılmıyor. Dizin analizi yok veya bize bilgi verilmiyor. Bakanlık bu konuda maalesef hiç açıklama yapmıyor.. Sözlerimiz ve yazılarımız boşuna gibi!.. Saydamlık hak getire..
*
Normal şartlarda 10 testte bir, hiç değilse 20 testte bir varyant analizi yapılması gerekir. Hastadaki varyant Alfa mı, Beta mı, yoksa Delta mı bilebilmemiz gerekiyor. Eski İngiltere varyantı dediğimiz varyantın yerini İngiltere’de Hindistan varyantı aldı. İngiltere’nin hatası ise Hindistan ile yolcu trafiğinin yoğun olmasıydı… Dolayısıyla şu anda İngiltere’de müthiş bir alarm var. Maalesef İngiltere bu işi yalnızca aşılamayla çözerim sanmıştı, ama şu anda bin pişmanlar”.. Niçin bu bu gerçeği göremiyoruz?
*
UMARIZ YANILIRIZ…

Türkiye’nin turizm sektörünün canlanması amacıyla Rus turistlere kapılarını sonuna dek açmasının, Delta Varyantının ciddi ölçüde yayılım göstermesine neden olacağını belirtmekte yarar var.
*
1 Temmuz’dan sonra beklenen açılım (Umarım hatadan dönülür) çok çok büyük bir hata. Turizmin müthiş bir ekonomik baskısı nedeniyle alınan açılma kararı siyasal bir karardır diyebiliriz. Kesinlikle bilimsellik içermiyor. Delta, hızlı yayılan bir varyant olması dolayısıyla Türkiye’yi çok zor durumda bırakabilir. Türkiye’deki aşılama sayısı yeterli değil. Toplumsal bağışıklık sağlanması için en az %70 oranında bir aşılanma olması gerekiyor demiştik. Ancak bu hızla gidilse bile Ekim ayından önce sağlamamız olanaklı değil. Ayrıca Türkiye varyantı olup olmadığını bilmiyoruz…
*
Konunun Uzmanları olarak yeniden bir tepe yaşanması olasılığı için Ekim ayını işaret etmiştik. Ancak şu anda yaz aylarında yaşanması gündemde olabilir. Umarız yanılırız.
Yazın bir kapanma dönemi olmasın diye diliyoruz dostlarım…
Alınan kararlar doğrultusunda yeni bir tepe yaşanabilir. Hastalarıma soruyorum; ‘Ne oldu bu maskelere?’ ‘Hocam bitmiş bu iş…’ diyorlar.. Şaşırıp kalıyorum.. Ölen ve hastalanan, gecesini gündüzüne katarak çalışan meslektaşlarıma ve sağlık emekçilerine üzülüyorum..
*
İÇİMİZ KAN AĞLIYOR!

Toplumsal bağışıklığın en önemli noktası olarak aşıyı işaret etmeyi yine sürdürüyoruz..
Bir yandan da aşı karşıtları boş durmuyor, arabaların camlarına ilan ederek tereddütlü halkımı kandırmaya devam ediyor.
*
Anımsarsanız zamanında BioNTech aşıları kötülenip, iyi değil denerek SINOVAC aşıları alınmıştı…
2011 yılında Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünü bir günde kapattılar… Dünyanın gözde aşı merkeziydi Refik Saydam… Aşılar ve serumlar yapılıyordu. 1938 yılında bu Enstitü sayesinde Çin’e kolera aşısı bağışladığımızı (AS: 1 milyon doz!) lütfen unutmayalım. İçimiz kan ağlıyor… Haykırmak istiyoruz.. Haykıramıyoruz..
*
Türkiye’de koruyucu hekimlik göz ardı edilip, askıya alındı… İlaç firmalarına para getiren sistem devreye sokuldu. Aşılamayı ortadan kaldırmaya çalıştılar. Çünkü dev ilaç firmaları ‘Aşı yaptırmayın, tedavi edeyim, para kazanayım’ diye bas bas bağırıyor..
*
Bir başka önemli nokta olan maske, mesafe ve hijyen üçlüsüne değinecek olursak; “Şu anda Türkiye’de de bir gevşeme söz konusu. Vatandaşlar maskeleri hep çıkardı. Kimi insanlar aynı maskeyi günlerce kullanıyor… Dürüst bir biçimde maske takılmıyor! Oysa maskelerin cerrahi maske olması ve en çok 3-4 saat kullanılması gerekiyor..
*
Son söz olarak tüm sağlık bileşenleri ile birlikte olunup, bilgilerin saydam bir biçimde paylaşılması, salgının uzun soluklu bir savaşım gerektiğinin bilinci ile bu konuda deneyimli uzmanlardan yararlanılması gerektiğinin özellikle altını çizmek isterim.. Dinlerler mi derseniz? Hayır derim.. Yine bildiklerini yaparlar….
Salgından zarar gören tüm kesimlerin ivedilikle desteklenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu acil bir çağrıdır…
Delta Varyant salgını giderek tüm ülkelerin acil ortak sorunu olmaya aday gibi. 80’e yakın ülke etki altında. Çocuk yaş dilimini, özellikle ergen dönemini etkileyeceğini şimdiden söyleyebiliriz
*
Buğdayımız bile yok iken, biz bırakın un yapmayı, nişasta yapmaya çalışıyoruz.. Yazık ki ne yazık!.. Bu gidişe dur denmeyecek mi?

Salı’dan Salı’ya, olmayan Meclis’te toplanan muhalefet ile mi?

Sevgiler..

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Salgın Önerileri Mektubu..

Sayın

           Kemal Kılıçdaroğlu
           CHP Genel Başkanı

Konu: Pandemi sürecinde alınabilecek önlemler konusunda öneri hk.

1-Mart/2020 tarihinde başlayarak ülkemizde de ortaya çıkan Koronavirüs salgınının halen ivme kazanarak devam ettiği; günlük açıklanan/açıklanması uygun görülen vaka sayısının son olarak 42.308, ölen kişi sayısının da 179’a ulaştığı görülmektedir.

Salgın hastalık ülkemizin ekonomisi ve topumsal yaşamını derinden etkilemiş, etkilemeye devam etmektedir.

  • İktidarın salgını yönetemediği de bilinmektedir.

Salgının mevcut durumu ve salgınla mücadele için alınması gereken önlemleri konusunda halkımız yeterli / güvenilir bilgilere sahip değildir. Bu durum; salgınla mücadele işlerini  de olumsuz etkilemektedir.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu; üstlendiği konumun gereği yapması beklenen görevlerini yerine getirememektedir. Bilim Kurulunca karara bağlanmış ve halkımıza doğrudan açıklanmış bir kararı yoktur.

Bilim kurulu üyelerinin sıklıkla TV ekranlarına çıktıkları, duruma göre, çoğu bilime dayanmayan kişisel görüşlerini açıklama, tanınır olma çabası / gayreti/yarışı içinde hareket ettikleri anlaşılmaktadır.

Güvenilir / saygın bilim adamları, Türk Tabipleri Birliği ve muhalefete mensup siyasi parti yetkililerinin salgın hastalık ve hastalıkla mücadele edilmesi konusunda yaptıkları açıklamalar; sistematik olmaması, çoğunlukla kişisel görüşleri içermeleri, erişim konularında karşılaştıkları güçlükler nedeniyle halkımız üzerinde arzu edilen etkiyi sağlamaktan uzak kalmaktadır.

2-Yaşamsal önemdeki salgının ( ne yazık ki ) azımsanmayacak bir süre daha devam edeceği, mevcut iktidarın yönetme güç / yeteneğini yitirmiş olduğu, salgının halkımız üzerindeki olumsuz etkilerinin gün geçtikçe arttığı / artacak olduğu açıktır.

Bu yüzden konuya çok daha fazla önem verilmesi gerekmektedir.

Salgın hastalığın mevcut durumu ve alınması gereken önlemler konusunda halkımız düzenli olarak (belirli aralıklarla) bilgilendirilmeli, doğru / gerçek bilgilerin halkımıza iletilmesi, halkımızın aydınlatılması sağlanmalıdır.

Salgın hastalık ortamında ne yapacağı, kime inanacağı konularında duraksama yaşayan halkımıza; bu koşullar altında bile çaresiz / yalnız olmadıklarını, bu sorunlara ve çözümlerine CHP’nin  hazır / istekli olduğunun vurgulanması, böylelikle iktidara yürümekte olduğunun daha etkili olarak gösterilmesinde yarar vardır.

Bu bağlamda konu ile ilgili olarak;

a)- Acilen bir pandemi çalıştayı düzenlenmesi;

b)-Halk Sağlığı, Enfeksiyon Hastalıkları, Mikrobiyoloji vb. ilgili alanların tıp bilimcileri akademisyenlerinden, tıp meslek örgütleri temsilcilerinden oluşan “seçenek pandemi bilim kurulu” oluşturulması; kurul üyelerinin belirli aralıklarla toplanmaları, karar almaları ve açıklamaları için zemin hazırlanması, bu konularda kendilerine her türlü kolaylığın gösterilmesi;

c)- Alınan kararların CHP belediyeleri aracılığıyla uygulamaya sokulmasının;

Uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Bilgilerinize arz.

Saygılarımla. 03 Nisan 2021

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi
(Em.)

 

 

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Aşılar, Salgını Önlemenin en önemli yoludur

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu
Çocuk İmmünoloj – Allerji Uzmanı
https://kurtulusyolu.org/asilar-salgini-onlemenin-en-onemli-yoludur/

AKP iktidarı, baştan beri Koronavirüs salgınını yanlış yönetti.

Salgının başında Koronavirüs vakaları ve virüs kaynaklı ölümler bile geç açıklandı. Daha sonra sürekli olarak vaka ve ölüm sayıları konusunda tartışmalar yaşandı. Çünkü yaşanan gerçeklik ile akşam Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar birbirini tutmuyordu. Bilim Kurulunda bulunanlar bile gerçek vaka ve ölüm sayılarını bilmediklerini kezlerce açıkladılar.

Bu bilinmezlikler ile salgının yönetilemeyeceği açıktır. Bakan ikide bir şurada ya da burada vakalar %50 arttı, diye açıklamalar yapıyor; gerçekleri açıklamaktan ısrarla kaçınıyor. Bunun sonucu olarak da toplumda çoğu kimse salgını ciddiye almadı. Yaz aylarında açık havada salgının hızının yavaşlamasına karşın, dünyanın öbürr ülkelerinden farklı olarak, Türkiye’de vaka sayıları düşmedi.

AKP iktidarı Çin, Hindistan ve pek çok Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkelerin uyguladığı tam karantina önlemlerini uygulamaya koymadı.  Nisan, Mayıs aylarında yarım yamalak karantina önlemleri alınmıştı. Bu süreçte Organize Sanayi bölgelerindeki pek çok fabrika üretimi sürdürdü. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Gaziantep gibi kentlerde fabrikalar virüsün yayılma merkezleri oldu.

Koronavirüs bu nedenle sonbahar başında, başta İstanbul olmak üzere, tüm illerimizde hızla yayıldı; sürekli tepe noktalarda oldu. Her gün resmi ölüm sayılarında rekorlar kırıldı. Ama günlük vaka sayılarını açıklamaktan hep kaçınıldı. Gerçekler hep gizlenmeye çalışıldı. 26 Kasım’da ise günlük vaka sayısının da bundan böyle açıklanacağı belirtildi ve o gün için vaka sayısının 28.351 olduğu açıklandı. Geriye dönük olarak da vaka sayılarının açıklanacağı söylendi ama hâlâ açıklanmadı. (AS: Daha sonra o veriler de açıklandı)

AKP iktidarı pratik olarak sürü bağışıklığı (AS: toplum bağışıklığı) politikası uyguluyor. Yapması gerekenleri yapmayarak, en az 3 haftalık karantina uygulamayarak, karantina süresince halkın temel gereksinimlerini karşılamayarak, vatandaşı salgınla ve ölümle karşı karşıya bırakıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Ekim ayında uyarısını yaptı: DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, yeni tip Koronavirüs (Covid-19 etkeni) salgınıyla mücadelede “sürü bağışıklığı” stratejisine ilişkin; “Tam olarak anlayamadığımız tehlikeli bir virüsün serbestçe dolaşmasına izin vermek, basit bir şekilde ahlâk dışıdır. Bu bir seçenek değildir”, dedi. “Sürü bağışıklığı” stratejisini ahlâk dışı bir yöntem olarak nitelendirildi.

Salgından çıkmanın şu anda 2 yolu var:

1- Sıkı karantina önlemleri,

2- Aşı.

Aşı konusunda dünyada önemli gelişmeler var. Evre (Faz) 3 çalışmaları biten veya bitmek üzere olan beş aşı (Pfizer&BioNTech: BNT162b1, Moderna: mRNA-1273, Oxford & Astra-Zeneca: AZD1222, Gamaleya: Sputnik V, Sinovac: Coronavac) var.

Ülkemize de bu aşılardan Çin’de üretilen Sinovac firmasının geliştirdiği Coronavac aşısını almak için görüşmeler yapılmış durumda. Fakat kaç doz, ne kadar alınacağı belli değil. 50 milyon dozluk anlaşma yapıldığı söyleniyor. Aşı iki kez yapılmak durumunda. Dolayısıyla ancak 25 milyon insanımız aşılanabilecek. Oysa en az 70 milyon insanımızı hızla aşılamak gerekiyor. Bunun da yaklaşık bedeli 4,2 milyar Doları buluyor.

Bulaşıcı hastalığa karşı olan aşının, vatandaşlara ücretsiz yapılması gerekiyor.
Vatandaş için kılını kıpırdatmayan bu iktidarın, bu aşıları alması zor görünüyor.

Salgının başında vatandaşına 5 maskeyi sağlayamayan ama maskeleri 100’ün üzerinde yabancı ülkeye yardım diye gönderen ve bununla övünen bir ülkeyiz.

  • AKP iktidarı kendini vatandaşa karşı sorumlu görmüyor.

En son, salgında gelinen son durumdan (başarısızlıktan demek daha doğru olur) da Bilim Kurulunun sorumlu olduğu bile açıklandı Tayyip tarafından.

Öte yanda diğer bir sorun, AKP iktidarının yarattığı bu güvensizlik ortamında, Aşıların Güvenilirliği konusunda meydana getirilen kafa karışıklığıdır.

  • Aşılar yüzyıllardır toplumu bulaşıcı hastalılardan korumanın en önemli yöntemidir.

Bu konuda bilim dışı görüşlere itibar etmemek gerekir. Ülkemizde kullanılacak olan aşının güvenilirliği konusunda görüşlerini özgürce açıklayacak ve tartışacak olan bilim insanlarımız vardır. Yeni her aşı ve ilacın kimi riskler içermesi doğaldır. Bir yanda salgın nedeniyle ölümler, öbür yanda bizi bu bulaşıcı hastalıktan koruyacak olan aşı var ise, Aşıyı seçmemiz en doğru olandır.

  • Bu noktada AKP iktidarınım ikiyüzlülüğünü, halkı nasıl aldattığını görmemiz gereklidir.

AKP iktidarı  “Saldım, çayıra, Mevlam kayıra” atasözümüzdeki gibi, halka karşı herhangi bir sorumluluk duymamaktadır. “Kasap mal derdinde, koyun can derdinde” atasözümüzde olduğu gibi bizler canımızın derdinde iken, kendileri hizmet ettikleri Parababaları düzeninin sürmesinin derdindedirler.

Kutuplaşmanın Boyutları

Kutuplaşmanın Boyutları

PROF. DR. EMRE ERDOĞAN
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
Cumhuriyet, 31 Aralık 2020

Birincisini 2015’te tekrarlanan genel seçimle; ikincisini 2017’de Cumhurbaşkanlığı referandumu sonrasında yürüttüğümüz Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması’nın koronavirüs Salgını dönemine denk gelen üçüncüsü, her şeyin değiştiği ülkemizde değişmeyen bir şeyin de olduğunu gösterdi: Siyasal duygusal kutuplaşma.

Her üç araştırmada da vatandaşlarımızın kayda değer kısmının kendisine uzak gördüğü siyasal parti taraftarlarını “ötekileştirmekten” geri kalmadığı görülüyor. Çocuklarının “diğer” parti taraftarlarının çocuklarıyla oynamalarını, evlenmelerini istemeyenlerin oranı %70’ler dolayında dolaşırken; iş kurmak istemeyenlerin oranı da dörtte üçe dek erişebiliyor.

Siyasi parti taraftarları “vatansever”, “onurlu”, “zeki” ve “cömert” gibi sıfatları kendi partilerinin taraftarlarına layık görürken; “kibirli”, “zalim”, “bencil” ve “ikiyüzlü” sıfatlarını da diğer partinin taraftarları hak ediyorlar.

Bu kadarla da sınırlı kalmıyor; görüşülen kişilerin %33’ü ile %40’ı arasında değişen bir kısmı da diğer parti taraftarlarının doğal hakları olan yürüyüş, basın toplantısı düzenleyebilme ve siyasal pozisyonlara aday olabilme haklarının geri alınabileceği; yarısına yakını da telefonlarının dinlenebileceği görüşüne katılıyor.

Bütün bunları üst üste koyduğumuzda “diğer” parti taraftarlarını önce ötekileştirme, sonra da insandışılaştırma sürecinin başladığını görebiliyoruz ve birlikte yaşamamız gittikçe zorlaşıyor.

BİR ÇEŞİT SALGIN

Türkiye hep böyle bir ülke miydi, bilmiyoruz. 1950’lerde Halkçı ve Demokratların kahvelerini ayırdıklarını; 1970’lerde sağ ve sol arasında silahlı çatışmaların yaşandığını ve 1980’lerde birçok kişinin siyasi görüşleri nedeniyle işlerini kaybettiklerini ya da eğitimlerini yarıda bıraktıklarını biliyoruz. Ancak sözü geçen çatışmalar toplumun ne kadarını etkiliyordu; buna dair hatıralarımızdan başka bir kanıtımız yok; ülkenin “karanlık” yılları olarak bilinen 1990’larda dahi insanların kolaylıkla parti değiştirebildiklerini biliyoruz.

Oysa şu anda siyasal parti tercihleri kimliklere dönüşmüş durumda ve kimsenin partisinden kolay kolay vazgeçeceği yok gibi gözüküyor. Siyasal duygusal kutuplaşma, siyasal sekteryanizm ya da siyasal kabilecilik; hangi adı verirseniz verin, insanları birbirinden soğutan ve aralarına duvarlar ören bir salgın ülkeyi sarmış durumda.

SORUMLULARI BELLİ

Konuya ilişkin çalışmalarımız, vatandaşlarımızın içinde yaşadıkları bilgi ortamının da bu hastalıktan mustarip olduğunu gösteriyor. Her parti taraftarının kendisine ait bilgi aldığı haber bülteni ya da gazetesi var; doğal olarak kendi bilgi kaynaklarını tarafsız, diğer partililerin bilgi kaynaklarını taraflı buluyorlar.

Farklı bilgi kaynaklarından akan bilgiler, yakın çevremizin de bizimle aynı fikirde olmasından yararlanarak “bilgi şelalelerinde” çoğalıyor ve herkesin kendisine ait bir gerçeklik algısına sahip olmasına yol açıyor. Diğerinin fikrine aşina olmayınca da onunla ilk karşılaşmamızda da o fikri anlamaktan çok, reddetmeye, “hastalıklı” ya da  “tiksinti verici” bulmaya eğilim gösteriyoruz.

Bu fikrin sahibi de bizim için “münkir”, “sapkın” ya da “satılmış oluyor. Sosyal medya adını verdiğimiz Facebook ya da Twitter gibi platformlar da bu sorunu çözmekten çok katkıda bulunuyorlar; kendimize benzeyenlerle arkadaşlık edip, onları takip ediyoruz. O platformlarda geçirdiğimiz her dakikadan kar elde eden platform sahipleri de bu ortamı teşvik edip, hoşumuza giden haberleri önümüze çıkardıkları algoritmalarla kolaylaştırıyorlar.

İçinde yaşadığımız bu duygusal kutuplaşma ortamının kimin yüzünden olduğunu biliyoruz. Vatandaşların birbirlerine arkalarını döndükleri, diğerinin düşüncesini duyamadıkları ve aslında ortak bir kaderi paylaştıklarını kolayca unutabildikleri ortamı yaratan herkes bu durumdan sorumlu.

Her düzeyde iktidarlarını bu kutuplaşmış ortamda, ötekileştirici bir dil kullanarak taraftarları tek sıra arkalarına dizen siyasetçiler başta geliyor. Siyasal sistemi birlikte çalışabileceğimiz ve her sesin duyulabileceği bir imeceden; mutlaka birinin kazancının diğerinin kaybettiği bir dalaşa dönüştürenleri de bu listeye ekleyebiliriz.

Ana akım adını verdiğimiz, her siyasal görüşün kendisine yer bulabilmekle kalmadığı; diğer görüşe de aşina olabildiği medyanın yok olmasını alkışla karşılayanlar ve bundan istifade edenler de sorumlular listesinde yer almalı.

“Sözde” tartışma programlarında yer alıp, karşılıklı dizilip diğerinin sözünü dinleyip ona hak vermeden, sağır bir şekilde uzlaşmadan tartışan günümüz kanaat önderleri olmadan, bu liste tamamlanmış olmaz. En önemli sorumlu da, salgın hastalıkla damgalanmış günümüzün akışkan belirsizliğinde, incelikleri anlamak yerine liderinin ve takipçilerinin köşeli görüşlerine sarılan; gökkuşağının renk zenginliğine arkasını dönüp medyanın yansıttığı siyah/beyaz resme razı olan biz vatandaşlarız. 

Kendimize benzeyenlerle çevirdiğimiz yaşamımız, sosyal medyada beğenmeme, takibi bırakma ya da sessize alma gibi güçlerimiz sayesinde dışarıdaki kakofoniden çok uzak ve konforlu gözüküyor, bir o kadar da sahte.

ADIM ATMAK ZORUNDAYIZ

Bu siyasal duygusal kutuplaşmadan zararlı çıkan da biziz. Vatandaşları birbirlerine düşman eden bu sistemden beslenenler, sistemi değiştiremezler. O zaman iş başa düşüyor ve kendimizi mahkûm edildiğimiz bu pasif rolden kurtarıp kendi kaderimizin iplerini elimize almamız gerekiyor.

Küçük bir adım atarak başlayabilir, en azından bizi saran siyah/beyaz ikiliğinden kurtulmaya çalışabiliriz. Kendi bilgi ortamımızı sahte ve kutuplaştırıcı haberlerin akışından arındırabilir ve bilgi kaynaklarımızı çeşitlendirebiliriz.

Başka bir partiye oy verenin de bizimle benzer kaygılara sahip olduğunu ve yaşamdaki ortaklıklarımızın yanında farklılıklarımızın neredeyse gözle görülmeyecek kadar küçük ve önemsiz olduğunu kavrayabilir ve onun perspektifinden bakmayı hedefleyebiliriz. Bunu yapmalıyız.

Tıpkı salgının aramıza soktuğu fiziksel mesafe gibi, siyasetçilerin aramıza soktuğu sosyal mesafenin de sahte ve uçucu olduğunu fark edebiliriz, çocuklarımızın oynamaması ya da komşuluk yapmamamız için hiçbir gerçek neden yok.

Çünkü her geçen gün etrafımıza dikilen kuşku ve korku duvarları yükseliyor. Daha da önemlisi, bu adımları biz atmazsak; bizim için kimse atmayacak, çocuklarımız da bizim yaşadığımız bu ortamda yaşamaya mahkûm olacaklar.

Halkçı Doktorlarla söyleşi : Koronavirüs Salgınında Son Durum

Koronavirüs Salgınında Son Durum

HALKÇI DOKTORLAR ile 2. söyleşimiz (9 Temmuz 2020)

Prof. Dr. Ahmet Saltık ve Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu

Söyleşi oldukça kapsamlı.. 18 sayfa. Giriş ve en sondan alıntılar aşağıda.
Tam metin ise pdf olarak şöyle : Koronavirus_Salgininda_Son_Durum_Halkci_Doktorlarla_2._Soylesi

Söyleşiyi youtube’dan izlemek için tıklayın :

https://youtu.be/hVx_kqEMJiE

****
Söyleşinin güncel olmadığı söylenebilir.. Ancak bu günden geriye baktığımızda, öngörülerimizin gerçekleşmesinden hiç de mutlu değiliz.
****

Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu : Sevgi ve saygıdeğer izleyenler, bu gün Halkçı Doktorlar olarak değerli bilim insanı Sayın Prof. Dr. Ahmet Saltık’la birlikteyiz. Merhabalar Ahmet hocam.

A.S. : Sayın hocam ben de size iyi akşamlar diliyorum, saygılarımı sunuyorum size ve bizi izleyenlere. Teşekkür ederim böyle bir fırsatı yarattığınız için.

E.K. : İyi akşamlar hocam. Biz de Halkçı Doktorlar olarak bu çok önemli sağlık sorununa bir kez daha değinelim istiyoruz. Çünkü sizinle son programımızı 26 Mayıs’ta (2020) yaptığımızdan beri çok değişen bir şey olmadı. Aslına bakarsınız umutlarımız salgının azalması yönündeydi, fakat salgın çok da azalacak yönde bir seyir izlemedi. Belli bir seviyede devam ediyor ve bu da halkımızın tarafında pek çok soru işaretini beraberinde getiriyor. Ayrıca salgında farklı özellikler olmaya başladı. Bugün özellikle bunları konuşalım diyorum. İstersiniz ilk olarak dünyadan başlayıp, sonra da ülkemize geçelim. Genel olarak dünyada da koronavirüs salgını artarak devam ediyor. Bu bağlamda dünyadaki salgın tablosuna bakalım. Şimdi burada önemli bulgular var. Yani gördüğümüz gibi vaka sayısı 12 milyonun üzerine çıktı. Özellikle ABD ve Brezilya’nın durumu ortada. Bu ülkelerin ikisi de başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Bir taraftan da sağlık sistemlerinin ne kadar sorunlu olduğu, bu salgınla beraber bir kez daha ortaya çıkmış oldu. İnsanların cebinden ne kadar para çıkarsa o kadar tedavi edilebildiği, özelleştirmenin de son derece fazla olduğunu gördük. Bunun da iki önemli örneği oldu. Geçtiğimiz haftalarda Brezilya devlet başkanın Kovid-19 enfeksiyonuna yakalandığı haberini aldık. Tabii bir taraftan da bu devlet başkanı ABD desteğiyle seçilen bir devlet başkanı. Bu yüzden, “Bize bir şey olmaz” dememeliyiz. Ülkemizde de bir Brezilya örneği yaşanabilir. Tablo üzerinde de baktığımızda Ahmet hocam, 12 ülkenin verileri var. ABD, Brezilya sonra da Rusya geliyor. Rusya’nın ölüm oranlarının düşük olduğunu görüyoruz. Ardından da Hindistan geliyor.

A.S. : Değerli meslektaşım, Sayın Ercan hocam, Gaziantep’teki ve diğer illerdeki tüm dostlarımıza selamlar. Sizin de belirttiğiniz gibi vakalar 12.300.000’e yaklaşıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirilen ölümler 550.000’i geçti, iyileşenler de 7.100.000’in biraz üstünde. Yaklaşık 5.800.000 kişi hastalıkla mücadele ediyor.4.800.000 milyonu hastanelerde yatmaktadır. Bu tabii buzdağının ucu.en az 10 katı kadar da hasta olduğunu düşünebiliriz.Hadi bunu bir yana bırakalım,bu verdiğimiz rakamlar Dünya Sağlık Örgütü’ne PCR pozitif olarak bildirilenler. PCR testi pozitif olmayanları kimi ülkeler bildirmiyorlar ve Türkiye de bunlardan biri. Türkiye’deki ölümler de resmen 5300’ü buldu ne yazık ki. Sayın Bakanın bu gün açıkladığına göre, olgu sayısı 1000’in üzerinde, ölüm sayısı ise 20’ye yakın. Bu sayıları özellikle Türkiye için en az 2 ile çarpmak gerekiyor. Bunun altını çizerek söylemek istiyorum değerli meslektaşım. Çünkü kimi ülkeler Dünya Sağlık Örgütü’ne hem PCR (+) hem de PCR (-) olan vakaları bildiriyorlar. Ama Türkiye salt PCR (+) olanları bildirdiği için, bu rakamları 2 ile çarpabiliriz. Yani dün Türkiye’de dün 2000’in üzerinde yeni tanı ve yaklaşık 40 ölüm meydana gelmiştir. Bakanlığın açıkladığına göre 2200 iyileşen hastamız var ve 1000 yeni vakamız var. Yani iyileşen sayısı, yeni vaka sayısının 2 katından çok. Dolayısıyla hastanelerimiz boşalıyor demek isteniyor. Görüntü de belki de öyle. Fakat gerçekte toplum içinde, için için enfeksiyon ve  bulaşı sürüyor. Tehlikeli ve korkunç olan bu değerli meslektaşım. Bakınız, sizinle önceki söyleşimizde de dile getirdik. 11 Mayıs’taki AVM açılışının ne denli yersiz, bilimdışı bir karar olduğunu belirtmiştik. Onun faturalarını şu anda ödüyoruz. Nasıl ödüyoruz? Yine biz bilimsel konuşuyoruz. Sayın Bakan dünkü konuşmasında olgu sayılarında beklenen düşüşün olmayışının başlıca nedenlerinden birinin, düğünler olduğunu belirtti. Ben de buradan Sayın Bakana soruyorum: Acaba 20 ve 27-28 Haziran’da yapılan LGS (Lise Giriş Sınavı) ve YKS (Yükseköğrenim Kurumları Sınavı) nedeniyle ortaya çıkan olguların, ölümlerin sayısı kaçtır? Bunu sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bilimsel olarak aydınlatmak olanaklı. Nasıl olanaklı? Filyasyon yaparak olanaklı. Düğünlerden kaynaklandığını söylemek de filyasyon çalışmasına dayanıyor. YKS ve LGS’den bu yana, çoğu kişide kuluçka süresi olan 5-6 gün geçtikten sonra yeni ortaya çıkan hastaların teker teker bu hastalığı nereden alındığı incelendiğinde -biz buna Filyasyon diyoruz- büyük olasılıkla nedeni bu sınavlar çıkacak. O sınavlar nedeniyle ortaya çıkan ek hastalık ve ölüm yükünü açıklamaya Sayın Bakanı bir kez daha davet ediyorum. Bunları bilmek bizim hakkımızdır demokratik ve açık bir toplumda. Dolayısıyla bu tür olaylar yüzünden yaptığımız yanlışlar varsa, hiç olmazsa onları yinelememeyi öğreniriz. Bunları söylemediğimiz zaman bir taraftan da halkı kötü yönlendirmiş olursunuz. Salgın denetim altında, vakalar azalıyor yavaş yavaş diye düşünülmesine neden olursunuz. Ayrıca halkın kurallara uyma konusunda davranışlarının özenli olmaması gibi bir sonuç ortaya çıkar. Ne eksik ne de çok. Bilimsel gerçek neyse halkla onu paylaşmamız gerek. Bir kez daha söylüyorum; gerek AVM’lerin çok erken açılışı nedeniyle, gerek 1 Haziran’dan bu yana süregelen ölçüsüz açılımlar nedeniyle ve ayrıca LGS ve YKS nedeniyle vaka artışı önlenememiştir. Ayrıca 10 Nisan’da geç ilan edilen (saat 22:00’de) sokağa çıkma yasağını bu nedenlere eklemek gerek. Tüm bunlardan kaynaklanan vaka ve ölümlerin filyasyon araştırması yapılmalıdır.
Bu rakamlar da açıklanmalıdır. Eğer yapılmadıysa, neden yapılmadığını sormak da hakkımızdır. Çünkü filyasyon salgınlarda vazgeçilemez bir hizmet ve ödevdir. Bu bölümü şöyle bağlayalım hoşgörünüzle değerli meslektaşım:

Dünya’da ve Türkiye’de biri 1. dalgayı sönümlendiremedik. AB ülkeleri belli ölçüde yol aldılar ama hiçbirinin sıfırladığını söyleyemeyiz. Çin de bunlara dahil. Çin’de de tek tük de olsa, örneğin dünkü rakam 8 dolayındaydı, yeni olgular ortaya çıkmaya devam ediyor. İsrail 2. dalgayı yaşıyor. Salgını sıfırladığını düşünüyordu, ölçüsüzce gevşedi okulları açarak ve bedelini ödüyor. İran da 2 dalga denebilecek durumda salgın seyrinde. İlk dalgayı tümüyle sönümlendiremedi ama çok hafifletmişti, bittiğini düşündü. Fakat orada da çok hızlı bir artış yaşandı. Altıncı ayını bitiriyoruz salgının, 7. ayındayız dünya genelinde. Türkiye’de ise 11 Mart’tan bu yana 4. ayını bitirdik, 5. aya girdik şu anda. Toplum bağışıklığını beklemeyelim. Toplum bağışıklığı için dünya nüfusunun en azından %60’ının bulaşı alması gerekiyor. 6 aylık bir süre içinde salgında 12 milyon dolayında olgumuz var. Bir o kadar da PCR (-) vaka olsa, 25 milyon diyelim, hadi bunun da 10 katı toplum içinde desek,
250 milyonu bulmuyor toplam vaka sayısı. Hastalığı geçirenlerin dirençli olduklarını da söyleyemiyorum. Siz benden daha iyi bilirsiniz, İmmünoloji uzmanı olarak. Her hastalıkta beklenen düzeyde bağışıklık oluşamayabiliyor. Bu yüzden bu hastalıkta da ne ölçüde bağışıklık oluşacak, bu bağışıklık ne ölçüde koruyabilecek ve ne denli sürecek bilmiyoruz. Öte yandan Türkiye’de yapılan seroprevalans çalışmasının da sonuçları henüz açıklanmadı. (Daha sonra %0.8 olduğunu öğrendik.)
…………………..
…………………..
……………………..
……………………..

E.K.: Evet, çok teşekkür ederiz Ahmet Hocam. Bu değerli bilgiler için. Gerçekten bu korona virüs salgınıyla mücadele etmek için gerçek, açık, şeffaf olarak meseleleri tartışmak gerekiyor. Verileri ortaya koymak gerekiyor. Ülkemizin temel sıkıntılarından bir tanesi bu. Biz ne kadar açık, şeffaf olursak vatandaş da bunu çok daha iyi anlar diye ben biliyorum. Vatandaşımız yani ona doğru bir şekilde gittiğimiz zaman mutlaka anlıyor zaten. Bu hayatın bir gerçekliğidir bu. Biz de yıllardan beri, işte ben de meslekte 35 yılım oldu, yani her vatandaşımıza her hastalığını, benim hastalığım nedir, nasıl gider diye bir şey sorduğu zaman, mutlaka uygun cümlelerle onlara anlatırım hocam. Çünkü yani okuma yazması olmasa, farklı dillerden konuşsa da onu bir şekilde anlatırız. Yani vatandaşa anlatmak gerekiyor hayatın gerçekliğini. Salgının gerçek durumunu anlatmak gerekiyor. Bence halkımız bunu çok daha iyi anlayacaktır. Yani burada çözüm, kamu yönetiminde, çare esas orada. Yani orası bir şey sunacak ki, vatandaş da kendine düşen görevi, üzerine düşeni yapacak. Temel meselemiz siyasi iktidarın, kamu erkini elinde tutanların gerçekten bu mücadele konusunda bilimsel, açık ve şeffaf davranış gösterip, gösterememeleridir. Vatandaşımız bunu anlayacaktır diye ben düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte biz doktorlar ve sağlık çalışanları da elimizden geleni muhakkak yaparız. Ama bizlerin de moralli olması lazım. İnsan denen varlık moralle, moral denen yakıtla çalışır. Bu açıdan da sağlık çalışanının moralini yüksek tutmak gerekiyor, diye ben düşünüyorum, bu süreçte hocam. Çok teşekkür ederim hocam, çok sağolun, değerli katkılarınız için.

A.S. : Ben de size, bana fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Bütün çalışma arkadaşlarınızı ve bizleri izleyenleri saygıyla selamlıyorum. Umarım iktidar şunu düşünmüyordur, son cümle olarak : Bu böyle iyi-kötü gelsin gitsin, eylülde eğer bir tırmanış gösterirse, baş edemeyecek biçimde. Okulların açılışını da erteleriz. Zaten hem öyle hem böyle konuşuyorlar. Ne şiş ne kebap yansın, biçiminde. Böyle giderse Eylül’de veya Ekim’de Türkiye, 14 günlük kapatmaya zorunlu kalabilir. Bu güne dek kaçırdığı, ertelediği, kaçındığı diyeyim en az 14 günlük kapatma zorunda kalacak. Bunun da maliyeti herhalde birkaç on milyar Doları rahatlıkla bulacak. Yani artmış bir bedel, öncekine göre. Hem can yitiği hem hastalık hem mali yük çok daha katlanmış olarak sırtımıza binecek.

Kötü yönetim, hesap sorulamayan yönetim, anti-demokratik bir yönetim, Türkiye’nin ne yazık ki durumu bu.

 

 

İlk söyleşi 26 Mayıs 2020’de idi :

GAZİANTEP’ten HALKÇI DOKTORLAR ile KORONA SALGINI İRDELEMESİ

Lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2020/05/26/gaziantepten-halkci-doktorlar-ile-korona-salgini-irdelemesi/

Pandemi en çok yoksulları vurdu: Koronavirüs 100 milyon yeni yoksul yarattı

Koronavirüs salgını, özellikle dünyanın yoksul ülkelerinde insanlık dramına yol açıyor. Dünya Bankası, pandemi sebebiyle 100 milyon insanın daha “aşırı yoksul” statüsüne gireceği uyarısında bulundu. Aylardır iş bulamayan bu insanların günde sadece 14 TL ile geçinmeye çalıştığı belirtiliyor

cumhuriyet.com.tr, 10 Ağustos 2020

İstatistiklere göre dünyada 736 milyon kişi aşırı yoksulluk içinde. Günde yalnızca 1,9 $ yani yaklaşık 14 TL ile geçinmeye çalışan bu insanların yarısı 5 ülkede yaşıyor. Bu ülkeler;

Bangladeş,
Demokratik Kongo Cumhuriyeti,
Hindistan,
Nijerya ve
Etiyopya.

Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’daki derme çatma gecekonduda, çocuk yetiştirmeye çalışan Amsale Hailemariam bu milyonlarca kişiden biri..

Hailemariam, “Salgın başladığından beri hiç iş yok. Virüs kapmamak için evden dışarı bile çıkamıyoruz. Ölü değiliz ama yaşamıyoruz. Buna gerçekten yaşamak denmez” dedi.

Haylemeryem umutlarını, liseye giden kızına bağlamış, ancak o da salgın nedeniyle okulundan uzak kalmış durumda..

YATIRIMLAR DURDU

NTV’de yer alan habere göre, Sahra altı Afrika‘daki yoksul ülkelerin yabancı yatırımlarla ayakta kaldığına vurgu yapan uzmanlarsa, küresel salgınla birlikte yatırımların durduğunu söylüyor.

Bölgedeki son 25 yıldaki kazanımların büyük bölümü yitirilmek üzere. bu durum çok ciddi bir insani trajediye dönüşebilir.

Uzmanlar yıl sonuna dek salgın denetim altına alındığı takdirde yoksul ülkelerdeki durumun tersine çevrilebileceğini söylüyor.

Ancak Dünya Bankası yetkilileri, bunun başarılabilmesi için geliştirilecek aşının hızla dünya çapına dağıtılması gerektiğine vurgu yapıyor.
=========================================

Bizim kısa katkımız / sorularımız…

Dünya Bankası’nın;

  • “..geliştirilecek aşının hızla dünya çapına dağıtılması gerektiğine vurgu yapıyor” olmak dışında yoksulluğun giderilmesi için öneriler, ne acaba?? Saptama yapma ötesinde??
  • İslamiyet gibi çaresiz mi o da?? İslam fitre – zekat dışında bir kurum öneremedi 1400 yıllık Kuran’dan günümüze…

Çare kapitalzim – emperyalizm dışında…

Dr. Ahmet SALTIK

LANET

LANET

Suay Karaman 

1991 yılından beri ibadete açık olan Ayasofya, Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıl dönümü olan 24 Temmuz tarihinde yeniden ibadete açıldı. Devletin üst düzey yöneticilerinin katıldığı bu yeniden açılışta büyük gösteriş yapıldı ve yaklaşık 400 bin kişilik irtica destekçisi grubun, hilafet yanlısı gösterilerine sahne oldu.
(AS: Korona salgınının başkaldırmasında önemli bir etken oldu!)

FETÖ’nün baş imamı Adil Öksüz’ün doktora tezinde jüri üyesi olan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 24 Temmuz 2020’de Ayasofya’da elinde kılıç ile konuşma yaptı (AS: hutbe verdi). Ali Erbaş’ın konuşmasında “vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” ifadesi ile adını anmasa bile doğrudan büyük kurtarıcımız Atatürk’e yönelik hakaret vardır. Bu konuşmada Atatürk’e lanet okunurken, Kadir Mısıroğlu gibi yeminli cumhuriyet düşmanlarına selam yollandı. Türk Milletinin gözü önünde, ülkemizin kurucusuna yapılan ve büyük öfke ile tepkiye neden olan bu ağır hakaret, genellikle sosyal medyada kınandı. 24 Kasım 1934’te Ayasofya’nın müze yapılmasını “tarihe ihanet” olarak niteleyenlerden sonra, eşsiz liderimiz Atatürk’e “lanet” nitelemesi yapan Diyanet İşleri Başkanı da gelecekte yaptığı hıyanetlerle anılacaktır.

Keşke Yunan galip gelseydi, ne hilafet yıkılırdı ne şeriat”, “Atatürk’le zerre muhabbeti olan kim varsa benim cenazeme gelmesin” diyen Kadir Mısıroğlu’nun destekçisi olan, Fethullah Gülen sevicisi Ali Erbaş, Mustafa Sabri, İskilipli Atıf ve Mustafa Kemal’e idam fetvası veren Dürrizade Abdullah gibi hainlerin peşinden gitmektedir.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasında İstanbul’u emperyalist güçlerin işgalinden kurtararak, Türk Milletine armağan eden Atatürk’ten söz edilmemesi, geldiğimiz durumu özetlemektedir.

  • 24 Temmuz 2020’de Lozan Kutlamaları için koronavirüs salgını bahanesiyle Anıtkabir’e giriş yasaklandı,

İzmir, Eskişehir, Muğla başta olmak üzere kimi kentlerde anma etkinliklerine izin verilmedi ama 400 bin hilafet yanlısı, ortaçağ artığı, sefil bir güruhun Ayasofya’ya yürümesine ses çıkarılmadı. Tekbirlerle İstanbul sokaklarında yürüyüşe geçen takkeli, cüppeli, çarşaflı kalabalığın mesajını iyi okumak gerekir: Atatürk’le hesaplaşmak

Ayasofya’daki namaza resmi üniformalarıyla gelen Türk Ordusunun komuta kademesi için söylenecek söz yoktur. Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler, Nur Cemaati’nin kurucusu Saidi Nursi denen akıl hastasının öğrencisi nurcu Hüsnü Bayramoğlu ile Ayasofya’da fotoğraf çektirdi. 29 Ekim 2016 Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da Hüsnü Bayramoğlu ile sohbet edip, fotoğraf çektirmişti. Bu komutanların Mustafa Kemal’in askeri olduğu söylenemez.

  • Atatürk’ün giydiği üniformayı giyip, Atatürk’e küfredenlerin önünde eğilen, tarikatlara kucak açan sahte Atatürkçü generaller Türk Ordusuna yakışmamaktadır.

Lanet” sözünün yarattığı öfke üzerine gereksiz açıklamalar yapan siyasal iktidar yanlıları ve Diyanet İşleri Başkanı, esas amaçlarını gizlemektedir. Açıklamalarında hiç inandırıcılık yoktur,

  • “Hilafeti kaldırdığı için biz Atatürk’ten nefret ediyoruz.
  • Yeniden din devleti kurup, hilafeti geri getirmek için çalışıyoruz”

diyemedikleri için, sahte sözlerle Atatürk’e sahip çıkmaktadırlar.

Ancak Ortaçağ kafası ile Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetilemediği görülmektedir.

Bu konuşmada sadece Atatürk’e lanet okunmadı; Atatürk’ün kişiliğinde, Türkiye Cumhuriyeti’ nin bağımsızlığı ve Türk Ulusunun Anadolu’daki egemen varlığı da hedef alındı. Bütün bu ihanetlere karşı yılmadan, kararlılıkla mücadele edilmelidir. “Dindarları küstürmeyelim” aymazlığı sonunda, geldiğimiz nokta bellidir: hilafete doğru yol almaktayız.

Ülkemizin kurucusuna lanet okuyanları, dil uzatanları, ihanet edenleri, eserlerini yok edenleri Türk Milleti de, tarih de bağışlamayacaktır. Bu böyle bilinmelidir.

Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü tarafından soruşturma açıldı

Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü tarafından soruşturma açıldı

Prof. Dr. Kayıhan Pala, soruşturmanın akademik özgürlük ile ifade özgürlüğüne karşı bir tutum olduğunu söyledi. Pala “Ben bu yolda yürümeye devam edeceğim” dedi.

Cumhuriyet, 07 Temmuz 2020

Koronavirüs salgını sürecinde bilimsel verilerden yola çıkarak yaptığı uyarılarla dikkat çeken bilim insanlarından Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında rektörlük tarafından “halkı yanlış bilgilendirme ve paniğe yönlendirici” açıklamalar yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.

Prof. Pala, 21 Nisan 2020 tarihinde Covid-19 salgınına ilişkin bir internet sitesine yaptığı açıklamaların ardından Bursa Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü tarafından ihbar edildi. Pala’nın “halkı yanlış bilgilendirdiği” ve “paniğe yönlendirici açıklamalar yaptığı” iddialarını içeren ihbarı değerlendiren Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmanın sonunda “görevsizlik” kararı verdi. Görevsizlik kararının ardından savcılık, soruşturma dosyasını Uludağ Üniversitesi’ne gönderdi ve üniversite yönetimi Pala hakkında soruşturma başlattı. Aynı zamanda Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Grubu üyesi olan Prof. Pala, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, soruşturmanın akademik özgürlük ile ifade özgürlüğüne karşı bir tutum olduğunu söyledi. Pala, “Ben bu yolda yürümeye devam edeceğim. Bu konu aslına bakılırsa bana karşı değil, akademik ve ifade özgürlüğüne karşı bir tutum. Burada toplumun geniş kesimlerinin bir tutum alması lazım” diye konuştu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Twitter üzerinden yaptığı açıklamaları da anımsatan Pala, “Sağlık Bakanı dün bir tweet attı. Bursa’da çok ciddi bir vaka artışından yakındı. Bu halkı paniğe sevk etmekse bakan yapıyor bunu. Benden sonra bunu 3-4 kez yaptı. Dolayısıyla birisi epidemiyolojik öngörülerde bulunuyor ve gerçekleri söylüyorsa, bunun hakkında soruşturma açma tutumu ortaya konuyorsa buna toplumun geniş kesiminin yanıt vermesi lazım. Kişisel yanıtım zaten belli. Ben bundan sonra da bunları söylemeye devam edeceğim. Ben halk sağlığı uzmanıyım ve bilim insanıyım, hem halk sağlıkçı, hem bilim insanı olmanın getirdiği sorumlulukları yerine getireceğim. Geçmişte de getiriyordum bundan sonra da getireceğim” dedi.

2 DAVAYI KAZANDI 

Daha önce 2 soruşturma geçirdiğini ve davaları kazandığını belirten Prof. Pala, “Geçen yıl Uludağ Üniversitesi Rektörlüğünün dışarıdan profesör ataması yapmıştı. Ben de ona karşı dava açmıştım, davayı kazanınca rektör kendisini engellemeye çalıştığım iddiasıyla hakkımda soruşturma açmıştı. Savunmamı almadan ceza vermişti ve dava açmıştım. Davayı kazandım. 99 depreminden iki gün sonra TTB ile görevlendirilmiş ve Gölcük’e gidip 1 hafta kalmıştım. Bursa’ya geldiğimde Bursa Tabip Odası yönetim kurulu ile gördüklerimi açıklamıştım. O zaman da vali hakkımda suç duyurusunda bulundu, yine dava açıldı, sonunda beraat ettim” dedi.

‘BİLİM İNSANI SORUMLULUĞU İLE HAREKET ETTİ’

Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu, Prof. Pala’ya destek açıklaması yaptı. Açıklamada, “Prof. Dr. Kayıhan Pala, salgının başından beri bilim insanı sorumluluğu ile hareket etmiş, toplumu aydınlatmaya çalışmıştır. İçinde bulunduğumuz salgın dönemleri dahil toplumu sağlıklı tutabilecek tek dayanağımızın bilim olduğu gerçeğinden hareketle, bunun da bilim insanlarının bu alandaki adanmışlıklarına, bilimsel birikim ve çalışmalarına, toplumu bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmek için düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne dayandığının bir kez daha altını çizme gereği doğmuştur. ”
================================================
Dostlar,

İktidar hata üstüne hata yapmayı sürdürüyor.
Geldiği yerde bunaldı ve tıkandı; Türkiye’yi de bunalttığı ve tıkadığı gibi.
Artık ayağına sıkıyor ve hem bunun ayırdında değil hem de engelleyemiyor.
Olacak şey değil.. Bursa Valisi ve Uludağ Üniversitesi Rektörü uygarlık tarihinde hakettikleri biçimde yer alacaklardır. Kendilerini esefle karşılıyoruz, onların yerine de utanıyoruz.
Tam tersine halka gerçek verileri vermeyip saklayarak, halkı aldatarak salgın yönetimi olur mu?
Gerçeği hafife alarak halkın da gereken özeni göstermemesinden kimler sorumlu??
Dün (6.7.20), Sağlık Bakanı Koca, açıklamasında şu itirafta bulundu :

  • 1.000’i aşan günlük yeni vakalarımızın sebebi, kurallara uyulmamasıdır. Bugünkü 16 can kaybına önlenebilir sebepler yol açtı.”

“Önlenebilir nedenlerden” 16 insanımız daha dün neden salgına kurban verilmiştir?? Bu önlenebilir ölümlerin sorumlusu salt kurallara uymayan bir bölüm halk mıdır? Salgının kötü yönetimi / Epidemiyolojik kurallar dışına çıkılması iktidarın sorumluluğu değil midir? Bu sorular sorulmayacak ve tartışılmayacak mıdır bu ülkede? Her şeye ama her şeye tek bir adam mı karar verecektir; hukuk – demokrasi, insan hakları, düşünce özgürlüğü, Anayasal haklar çiğnenerek??
****
HASUDER – Halk Sağlığı Uzmanları Derneği de bir destek açıklaması yaptı elbette :

“Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında “enBursa.com” isimli internet haber sitesinde “Koronavirüs Salgını ve Türkiye” programında yapmış olduğu açıklamaları nedeniyle “halkı yanlış bilgilendirme ve paniğe yönlendirici” açıklamalar yaptığı iddiası ile soruşturma açılmış olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız.

COVID-19 ülkemizi de dünyadaki birçok ülke gibi çok derinden etkilemiş durumdadır. Prof. Dr. Kayıhan Pala hocamız bir Halk Sağlığı hocası ve aynı zamanda TTB COVID-19 İzleme Kurulu üyesidir. Her hekimin, ama en çok da Halk Sağlığı uzmanlarının bu dönemde pandemi ile ilgili görüşlerini paylaşmaları en önemli mesleki sorumluluklarıdır. Tam da şu anda bilimsel bilgi ve birikimlerin paylaşılması çok değerlidir.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği olarak sayın hocamız hakkında açılan soruşturma sürecini kaygı içinde izliyoruz. Sürecin bu aşamaya gelmesinin bir yanlış anlamalar zinciri olduğunu umuyor ve açılan soruşturmanın bir an önce geri çekilmesini bekliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla arz ederiz. 02.07.2020”
****
TTB de elbette destek açıklaması yaptı, o metni web sitemizde yayınadık ve altında biz de düşüncelerimizi ekledik.. Bakılmasını dileriz :
http://ahmetsaltik.net/2020/07/01/iktidarin-salgin-politikasini-elestirmisti-prof-dr-kayihan-palaya-sorusturma/

Sevgi ve saygı ile. 07 Temmuz 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimci (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

Dünya Sağlık Örgütü Acil Durum Program Direktörü Mike Ryan,

  • Birçok ülkede vaka sayısı haftalık % 25-50 artış gösteriyor.
  • Sabit ve korkutucu bir artışla karşılaşıyoruz,” 

DSÖ: Sabit ve korkutucu bir artışla karşı karşıyayız

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yeni tip koronavirüs salgınına ilişkin yeni kestirimini açıkladı.

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Salgının ilk ayında DSÖ’ye 10 binden az vaka bildirildi. Geçtiğimiz ay ise bildirilen vaka sayısı neredeyse 4 milyona ulaştı” dedi.

Tüm dünyaya yayılan salgına ilişkin Dr. Ghebreyesus, “Önümüzdeki haftada 10 milyon vakaya ulaşacağımızı tahmin ediyoruz” diye konuştu. Dr. Ghebreyesus,

salgının sona ermediğini,

bu verilerin aşı çalışmalarının önemine işaret ettiğini aktardı. Ghebreyesus, “Yayılmayı önlemek ve yaşam kurtarmak için sahip olduğumuz tüm kaynaklarla, mümkün olan her şeyi yapmak gibi bir sorumluluğumuz var” dedi.

LATİN AMERİKA ALARM VERİYOR

DSÖ verilerine göre Aralık 2019’da başlayan

koronavirüs salgını şimdiye dek 216 ülke ve bölgeye yayıldı.

DSÖ Acil Durum Program Direktörü Mike Ryan ise Latin Amerika’da etkisini artıran salgına ilişkin bilgilendirme yaptı.

DSÖ’den ‘virüs çekip gitmiyor’ uyarısı

Ryan bölgedeki salgının yoğun olduğunu belirterek,

  • “Özellikle Orta ve Güney Amerika’daki ülkelerde salgın etkili.
  • Sabit ve korkutucu bir artışla karşılaşıyoruz.

Birçok ülkede vaka sayısı haftalık % 25-50 artış gösteriyor” dedi. Latin Amerika’da salgının henüz zirve noktasına ulaşmadığını belirten Ryan, “Bu da bölgede vaka ve can kaybı sayısının artış göstermeye devam edeceğine işaret ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
https://www.birgun.net/haber/dso-sabit-ve-korkutucu-bir-artisla-karsi-karsiyayiz-305924 25.6.2020