Etiket arşivi: Wuhan

ORTA ÖĞRETİMDE OKULLAR AÇILIRKEN EĞİTİM- ÖĞRETİM SİSTEMİMİZ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
06.09.2021, İzmir

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bu gün, pandemi nedeniyle, alışkın olmadığımız çok uzun bir aradan sonra, orta öğretim kurumları, tüm artı ve eksileri ile birlikte eğitim ve öğretime başladılar.

Doğru eğitim: Akıl, bilim, özgür irade, teknoloji, meslek, barış, sevgi, huzur, adalet, ahlak… ve ekmek kapısı;

Yanlış ve çağdışı eğitim ise kurumlaşmış cehalet, bağnazlık, haksızlık, kin, nefret, vicdansızlık, ayrıştırma, huzursuzluk, zorbalık, zulüm düşmanlık… ve sefalet kapısıdır. Birinci tür eğitimde çağdaşlık ve gelişme, ikinci tür eğitimde de kargaşa, huzursuzluk ve geri kalmışlık türer.

Rüzgar ekenler fırtına, sevgi etkenlerse barış ve huzur biçerlermiş… Bir ulusu her yönden yücelten ve doruklara ulaştıran da, ortaçağ karanlığına sürükleyerek geri kalmasına neden olan da yine o ulusun topyekun eğitim ve öğretim sistemidir.

Hatalı ve yanlış tohumlar ekerek sağlıklı ve üstün nitelikli ürün beklemek olanaksızdır. Yıkayıcı temiz değilse yıkanan temiz olmaz. Kirli su ile çamaşır yıkanmaz
Kanımca bir ulusun kaderini tayin etme (yazgısını belirleme) konusunda çok önemli ve birinci derecede görev yüklenen eğitim konusu, mutlaka siyaset üstü ve devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

Ülkemizin Ulusal Eğitim sisteminin belli çıkar odakları, yabancı güçler, tarikat ve cemaat kurumları ile değil, eğim-öğretim ve bilim alanında çok iyi yetişmiş, üstün nitelikli, tarikat ve cemaat bağı ve bağlantısı olmayan özgür düşünceli yurtsever akademisyenlerle planlanıp programlanması gerekir.

Bir ulusun eğitim sistemi, gündelik siyasete, ideolojik, akıl ve bilim dışı çekişme ve yap-boz düzenlemelerine kurban edilmemelidir. Çünkü siyasetçinin çıkarı genelde bir seçim dönemini kapsar. Halbuki eğitim sistemindeki yanlışların etkileri ise asırlar (yüzyıllar) sürebilir.

  • Siyaset kurumu Ordu, eğitim – öğretim – bilim ve adalet kurumlarına müdahale etmemelidir.

Bu kurumlar mutlaka siyaset üstü konumda kalmalıdır. Çünkü bu kurumlar yalnızca siyasal iktidarlar için değil, devlete ve ulusun tümüne hizmet vermektedir.

Doğru bir eğitim sistemi için                             :

1- Eğitim ve öğretim yöntemi çağdaş olmalıdır.
2- Eğitim – öğretim teknolojisi, öğretim mekânları, eğitim ve öğretim araçları çağdaş olmalıdır.
3- Eğitim-öğretimin bilgi ve ders kaynakları, eğitim programları ve program içerikleri (müfredat – yetişek) çağdaş olmalıdır.
4- Eğitim ve öğretim sisteminde görev alan tüm öğretici ve yöneticiler çağdaş olmalıdır.
5- En önemlisi de eğitim ve öğretime yön verenlerin ZİHNİYETİ ÇAĞDAŞ OLMALIDIR.

Eğer bir ulusun eğitim ve öğretimine yön veren zihniyet (anlayış) çağdaş değilse geri kalan faktörlerin (etmenlerin) çok önemi kalmaz. İlk düğme yanlış iliklemişse, geri kalan düğmeler doğru gibi görünseler bile hepsi yanlış olur.

Bu duygu ve düşüncelerle yeni eğitim ve öğretim yılı devletimiz, ulusumuz, öğrencilerimiz, veliler, tüm öğreticilerimiz ve yöneticilerimiz için kutlu olsun. Ulusumuzun tepesinde dolaşan cehalet kara bulutları yok olsun. Halkımız barış, esenlik ve huzur (erinç) dolu bir eğitim- öğretim yılı yaşasın.
===============================
Dostlar,

Sn. hocamız Prof. Çivi’nin yazısına birkaç katkımız olasın isteriz :

Alttaki kısa film, Çin’de, küçük bir öğrencinin Kovit-19 salgını nedeniyle, okula giriş hazırlığını gözler önüne seriyor. Ya bizde ??

***
Ankara’da 3 okul müdürü ile telefonla görüşme :
Lise: 1600 öğrenci bin maske. Sınıflar ortalama 42
Ortaokul: Maske ve hijyen malzemesini veliye aldıracağım. Bin öğrenci var, sınıf ortalaması 30, hizmetli yok!
İlkokul: BŞB’nden gelen 1 koli temizlik malzemesi var. Milli Eğitimden birşey gelmedi. (BİRGÜN, Ünal Özmen 03.09.2021)
***
ABD’de: Kovit-19 saptanan çocuk sayısı 2 haftadır tırmanıyor. Salgının başından beri tanı alan çocuk sayısı 4,8 milyon, toplam vakaların % 14,8’i. Hastaneye yatırılan çocuk oranı %1,9’a dek çıkıyor. 12+ yaşa epeydir aşı yapılıyor. 6 Eylül’de okulları açıyoruz, bilinsin istedik..
***
27 Ağustos 2021, CDC (ABD):
Aşısız öğretmen 26 öğrenciye Kovit-19 bulaştırdı..
***
ABD’de son hafta bildirilen Kovit-19 vakaların % 22’sinden çoğu 0-18 yaş arasında saptandı ve testlerin %10,9-20,8’i bu yaş diliminde yapıldı (Eyaletlere göre değişiyor) ve bu yaş diliminde test pozitiflik oranı %4,8-17,6. (MMWR, CDC)
***
https://www.cdc.gov/mmwr/volumes/70/wr/mm7036e2.htm

Çocuklar ve ergenler arasında haftalık KOVİT-19 ile ilişkili hastaneye yatış oranları 2021 Haziran sonu-Ağustos ortası boyunca yaklaşık beş kat arttı ve bu da son derece bulaşıcı SARS-CoV-2 Delta varyantının artan dolaşımıyla aynı zamana denk geldi. Ciddi hastalığı olan hastaneye yatırılan çocuk ve ergenlerin oranları. Hastaneye yatış oranları aşısızlar arasında tam aşılı ergenlere göre 10 kat daha yüksekti.
***
https://www.gazeteduvar.com.tr/pandemiyle-yasamak-yuz-yuze-egitime-gecilsin-mi-makale-1533643

Çin, eğitime ülke genelinde salt 2 ay ara verdi!
Nisan 2020’de Wuhan dışında bütün okullar yeniden yüz yüze eğitime geçmişti. 2021’in ilk yarısında da %60’ın üstünde aşı oranına ulaşıldı.
Bütün öğretmenler aşılı ve okul çağında çocuğu olan veliler de aşı olmak zorunda. Ayrıca, öğretmenler, öğrenciler ve velileri kent dışına çıkarlarsa iki hafta okula gidemiyorlar, ev karantinasında kalıyorlar. Bu yüzden, aileler Çin yeni yılında ya da diğer bayramlarda yolculuk yapmamayı seçtiler.
**
Sonuç                              :
Türkiye, 2 hafta sonra Kovit-19 olgu sayısında artışlara hazır olsun.
Tohumu ekildi..
Okulların açılması belki “doğrudan” neden olmayacak ama, yukarıda da örneklediğimiz pek çok nedenle doğru – bilimsel yönetil(e)meyen salgın yüzünden olgu sayıları daha da tırmanışa geçebilecek.. yazık!

Sevgi ve saygı ile. 07 Eylül 2021, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı The LANCET’te

Türk Toraks Derneği’nin “COVID-19 ve Bilim” konulu bilimsel yazısı (‘Letter’) dünyanın en önde gelen tıp dergilerinden The Lancet’de yayınlandı.

Türk Toraks Derneği (@ToraksDernegi) | Twitter

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Dünyanın en eski ve en iyi bilinen genel tıp dergilerinden biri The Lancet bu haftaki sayısında Türkiye’deki pandemi süreci ve konuyla ilgili bilimsel çalışmalara yer verdi. Söz konusu yazının Türkçe çevirisine ve orijinaline ana sayfamızdaki
https://www.toraks.org.tr/site/community/news/10006 linkinden ulaşabilirsiniz. Yazıda ne anlatılıyor?

Yazıda, SARS-CoV-2 virüsünün 7 Ocak 2020 tarihinde Wuhan’da ortaya çıktığı ve hızla
dünyaya yayıldığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart tarihinde pandemi ilan edildiği,
aynı tarihte Türkiye’de ilk vakanın rapor edildiği anlatılmaktadır. Yazıda ayrıca SARS-CoV-2
virüsünün genomik epidemiyolojik analizine göre Türkiye’deki tipinin İran ve Suudi Arabistan
kökenli olduğuna değinilmektedir.

Pandemi sürecinde Türkiye’de bildirilen olguların sadece PCR testi pozitif olan hastalara ait
olduğu belirtilip, resmi olarak bildirilenin üzerinde “artık ölüm” olması Dünya Sağlık Örgütü
tarafından belirtilen hastalık kodlama sisteminin kullanılmaması ile açıklanmaktadır.
Yine bu yazıda, pandeminin başlangıcında Bilimsel Danışma Kurulunun kurulması ile Sağlık
Bakanlığı, Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu ve Türkiye Sağlık Enstitülerinin bilimsel
araştırmayı teşvikinin çok takdir topladığı ifade edilerek ilerleyen süreçte konuyla ilgili meslek
kurumları ile işbirliği yapılmaması ve bilgi paylaşılmamasının, sağlık personelinin korunması
konusundaki eksikliklerin üzüntü yarattığı belirtilmektedir.

Pandemi konusunda yapılacak araştırmaların etik kurul onayı öncesi Sağlık Bakanlığı özel
iznine bağlanmasının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rastlanmamış bir girişim olduğu, Türk
Toraks Derneği ve birçok bilim insanının araştırma talebinin gerekçesiz reddedilmesinin kaygı
ile karşılandığı ifade edilmektedir. Türkiye’de bilimsel araştırma yapma ve yazı yazmanın
anayasal bir hak olduğundan bahsedilerek bu konudaki taleplerin yetkili mercilere sözlü, yazılı
ve basın aracılığıyla ulaştırıldığı aktarılarak bu yazı aracılığıyla kararın yeniden
değerlendirilmesi talep edilmektedir.

  • Türk Toraks Derneği pandemi boyunca taleplerini kamuoyuna ve yetkililere açıkça
    sundu

Mart ayının ortasından bu yana Türk Toraks Derneği yönetimi;

-Hastalara tanı koyarken PCR testinin yeterli olmadığını, yüksek klinik şüphenin de tanısal değer taşıdığını,
– PCR testi güvenilirliğinin yüksek olmadığını,
– Dünya Sağlık Örgütü tanı kodlama rehberinin uygulanması gerekliliğini,
– Resmi hasta ve ölüm kayıtlarının artık ölüm verileri ile farklılık gösterdiğini,
– Sağlık çalışanlarının ve dernek üyesi göğüs hastalıkları uzmanlarının yeterince
korunamadığını,
– Ülke verilerinin ilgili meslek kurumları ile paylaşarak hastalık yükünün ve pandemi kontrol  planlanmasının yapılması gerekliliğini,
– Ülkeye özgü bilimsel çalışmaların hastalık yükü hesabı ve tedavi planlanması için elzem olduğunu,
-Başka ülkelerin verilerine ulaşılabilirken, ülkemizin verilerini bilemediğimizi,
-Bilimsel araştırma yapmanın anayasal hak olduğunu, etik kurulların tarafından onay
verilmesinin uygun ve yeterli olması gerektiğini,

yetkili makamlar ile ve basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bu paylaşımlarımıza www.toraks.org.tr (https://www.toraks.org.tr/site/news/)

sayfamızdaki haberler arasından ulaşılabilir. COVID-19 mücadelesinde Türk Toraks Derneği’nin gerçekleştirdiği bütün etkinlikler Türk Toraks Derneği perspektifi olarak bir elektronik kitap hâlinde ISBN: 978-605-06717-1-1 numarası ile ana sayfasında yayınlanmıştır. Ulaşmak için https://www.toraks.org.tr/site/community/downloads/nDQxie_Cxq8IOotq linkine tıklayınız.

Ayrıca Turkish Thoracic Journal adlı dergide 10.5152/TurkThoracJ.2020.20174 DOI numarası
ile yayına kabul edilmiştir. Ulaşmak için https://turkthoracj.org/en/covid-19-pandemic-andthe-global-perspective-of-turkish-thoracic-society-131680 linkine tıklayınız.

Bütün bu çabalara, dernek üyelerimizin çalıştığı farklı merkezlerde izledikleri hastaların
verileriyle bilimsel araştırma makalesi ekleme girişimimize izin verilmemesi bilim dünyası
açısından önemli bir kayıp olmuştur.

Tıp Biliminin amacı, gerçekleri bulmak, sorunları doğru tanımlamak ve saptanan verileri genel
olarak doğru sağlık politikaları ya da bireysel düzeyde daha akılcı hasta yönetimi planlamalarını
uygulamak için kullanmaktır.

Bu süreç yalnızca bilimsel ve etik kurumlar tarafından denetlenir.

Ülkemizin deneyimleriyle bilimsel alana sunulacak her tür katkının pandemiyle mücadelede
Dünya için büyük önem taşıyacağı düşüncesiyle, araştırma yapmanın önündeki engellerin
kaldırılması talebimizi bir kez daha kamuoyu ve yetkililerle paylaşıyoruz.

Yazı Derneğimizin beş aydır yaptığı paylaşımların özetidir;
bilime, bilimsel özgürlüğe, bilim insanlarına saygımızın gereğidir.

Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

Türk Toraks Derneği
==========================

Dostlar,

Türk Toraks Derneği’nin yukarıdaki açıklamasına ve çabalarına bütünüyle katılıyoruz..

  • Sağlık Bakanlığının SAKLANACAK verileri var halktan ve dünya kamuoyundan; bunu anlıyoruz bir kez daha açık açık.. 

    Hatta bu Bakanlığın kurduğu Bilimsel danışma Kurulundan bile!Bu Kurulun kimi üyeleri de turkuvaz tabloda açıklananın ötesinde bilgileri olmadığını kamuoyu ile paylaştılar..Bu durumda, adı geçen kurul gerçekten salt “ad hoc” bir kurul mudur, neden eli – kolu siyasal yetkece (otorite tarafından bağlanmıştır.. Turkuvaz tabloda son 2 haftadır yoğun bakımdaki entübe edilenler dahil hasta sayısını bile artık bilmiyoruz. Nasıl toplandığı belli olmayan 3-5 rakam her gün Sağlık Bakanının kişisel tweet iletisi ile kamuoyuyla sözde paylaşılmaktadır. Sağlık Bakanı artık basın toplantısı da yapmamakta, kendisine hiçbir soru yöneltilememektedir.

    Niçin !!??

Bu tablo, demokratik bir toplumda asla kabul edilemez. Türkiye’nin rejimi nedir??

Öte yandan, kamuoyu ile paylaşılandan öte veri sahibi olamayan bir Kurula, Bilimsel Danışma Kurulu bile denemez. Siyasetin güdümünde vitrine konan kimi uzmanlar denebilir belki de ve bu kişilerin genel geçer bilimsel yazın (literatür) temelli önermelerden başka katkısı olamaz, beklenemez.. İktidar bu olgunun kuşkusuz bilincindedir. Ancak Kurul üyelerinin, kendilerine yüklenen işlevle yetinmelerini anlamak olanak dışıdır.

  • Saray’da “has uzmanlardan” oluşan paralel bir kurul mu TEK ADAMA gereğini arz etmektedir?

Kaldı ki, 160 gününü dolduran salgının ilk dalgası hala sönümlendirilememiştir.

  • Olgu sayısı resmen 250 bini, ölüm sayısı da resmen 6 bini aşmıştır. Gerçek verilerin bunların çok üstünde olduğu su götürmez bir gerçektir.

Dolayısıyla salgın yönetimi başarısızdır; aynı yöntemler / hatalar sürdürülemez.

AKP İktidarı, salgın verilerine dayalı bilimsel araştırma yapılmasını özel izin koşuluna bağlamıştır ve başvurular reddedilmektedir; Anayasal hak çiğnenmek pahasına!

Nedir paylaşılamayan ve SAKLANIP – GİZLENEN ve ne amaçla??

Gelinen yerde, tıkanmayı aşmada Bilimsel Danışma Kurulu üyelerinin alacakları tutum ve kamuoyuna yapacakları çooook geciken bir açıklama belirleyici olabilecektir.

Öte yandan, bunca uyarılara ortadaki net başarısızlığa karşın, MASUM İNSANLAR, ÖNLENEBiLECEK İKEN ÖLÜRKEN…  iktidar neden salgın yönetimi girişimlerinde anlamlı düzeltmeler yapmamaktadır??

Bu soru derin ve ciddi olup, zihinleri giderek daha çok kurcalamaya başlamıştır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Ağustos 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

Bakan Koca’nın ‘kelebek etkisi’ sözlerini değerlendiren Prof. Dr. Saltık, “Biz bir tsunami etkisi görebiliriz” dedi. TTB Başkanı Adıyaman ise Koca’ya şu soruyu yöneltti: “Yurtdışından koronavirüs hastalarını getirirken yurttaşları kelebek etkisinden nasıl koruyacaksınız?”

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

BİRGÜN, 21 Mayıs 2020

İKTİDAR, uzmanların tüm uyarılarına rağmen normalleşme adımlarını atmaya devam ederken, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ‘kelebek etkisi’ uyarısında bulundu. Koca, “Küçük bir etkenin, kestirilemez büyüklükte sonuçlar doğurmasına Kelebek Etkisi denir. Vuhan’da ortaya çıkan koronavirüsün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi gibi. Şimdi de küçük bir ihmal, bir uçtan bir uca tüm Türkiye’yi etkileyebilir. Risk devam ediyor. Tedbirlere uyalım.” dedi.

Bakan Koca’nın sözlerini değerlendiren Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, “Koca, ‘kelebek etkisi’nden bahsediyor ama

  • … yurtdışındaki koronavirüs hastaları Sağlık Bakanlığı’nın bir şirketi aracılığıyla Türkiye’ye getiriliyor”

dedi ve ekledi: “Vaka sayılarının çok yüksek olduğu Rusya’dan, İngiltere’den Türkiye’ye koronavirüs hastaları sağlık turizmi adı altında gelebiliyor. Durum böyleyken siz Sağlık Bakanlığı’nın şirketi ile yurtdışından koronavirüs hastalarını getirirken yurttaşları kelebek etkisinden nasıl koruyacaksınız?”

ÇALIŞANA BÜYÜK HAKSIZLIK

“Bazen bir kelebeğin çırpınışı bir depreme yol açar ve uçarak gelen hastalar da çok büyük yıkımlara yol açabilir..” diye konuşan TTB Başkanı Adıyaman, şöyle devam etti:

“Yurtdışından hasta getirilmesi için yayımlanan genelgede, ‘uçakta 3 saatte bir maskeler değişecek’ deniyor. Yoğun bakımlarda çalışan sağlık emekçilerine 8 saatte bir maske değiştirttiler. Türkiye’de 10 binin üzerinde sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı ve 40’a yakın sağlık çalışanı da koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Burada sağlık çalışanlarına büyük haksızlık edilmiştir. Siz yurtdışından hasta getiriyorsunuz ama yurtiçinde hâlâ tedavi olmak için bekleyen kanser hastaları var. Hiç Covid-19 negatif hastanesi bırakmadılar. Birçok kanser hastası tedavi olmak için bekliyor, siz onlara bir şey demiyorsunuz ama yurtdışından hasta kabul ediyorsunuz.”

KELEBEK ETKİSİ DÜŞÜNÜLMEDİ

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık ise Sağlık Bakanı Koca’nın ifadelerinin çelişkili olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Saltık,

  • “İnsanların kafası karışık. Nasıl önlem alacaklar, nasıl kendilerini koruyacaklar? Örneğin AVM’ler açıldı ve bunun hiçbir acelesi yoktu. AVM’ler 11 Mayıs’ta açıldı. Beş, altı gün sonra 500-600 dolayında hasta artışı gördük. 14’üncü günün sonunda umarım daha fazla hasta artışı görmeyiz, yani AVM’leri erken açmamız yüzünden kelebek etkisi olmaz” şeklinde konuştu.
    Prof. Dr. Saltık, sözlerini şöyle noktaladı: “Hükümet bir yandan turizmi, bir yandan da sağlık turizmini açmayı planlıyor. Gerçekten ürkütücü. Turizm sektörü bastırdı, kapitalizmin mabetleri AVM’ler bastırdı. Ekonomik kaygılar öne çıktı. Burada kelebek etkisi hiç düşünülmedi. Kelebek etkisi bir yana biz bir kasırga, tsunami etkisi görebiliriz.”
    =====================================
    Dostlar,

    BİRGÜN‘e demecimizin tümü aşağıdaki gibi idi, oldukça kısaltılarak verilmiş gazetede :
    ****
    Sayın Sağlık Bakanımız Dr. Koca bir uyarı yapmış, “kelebek etkisi” nden söz etmiş tvit iletisi ile.
    Son derece yerinde… Gerçekten küçük savsaklamaların (ihmallerin) çok ağır sonuçlar doğurabileceğini hepimiz biliyoruz.
    Buna günlük dilde, “Kelebek etkisi” deniyor. “Domino etkisi” de denebilir. Bir yerden başlayan minicik bir etki, enerji.. büyük bir hızla yayılarak ağır istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor.

    Nitekim korona salgını da öyle de oldu. 31 Aralık 2019’da Çin Wuhan’dan 44 olgu bildirdi Dünya Sağlık Örgütü’ne ve 5 ay geçmeden, bu gün dünyada 5 milyona yakın olgu var.

    Ne var ki Sayın Bakan’ın sözleri ve yeni normale dönük gevşeme önlemleri birbiriyle örtüşmüyor. Hükümetin gevşeme önlemleri bu özene ters düşüyor, büyük çelişkiler taşıyor.
    Dolayısıyla insanların kafası karışık. Nasıl önlem alacaklar, nasıl kendilerini koruyacaklar?
    Örneğin Kapitalimin tapınakları / mabetleri AVM’ler açıldı! Oysa hiç acelesi yoktu. AVM’ler 11 Mayıs’ta, patronların / şövalyelerin bastırmasıyla açıldı, bugün 21 Mayıs’tayız. 5-6 gün sonra 500- 600 dolayında hasta artışı gördük. 14. günün sonunda umarım daha çok hasta artışı görmeyiz. En azından, daha hızla inebilecek salgın eğrisi direniyor ve uzuyor. Yani kelebek etkisi AVM’leri erken açmamız vb. ölçüsüz gevşeme girişimleri yüzünden devasa boyutlarda yaşanabilir.

    Bunun dışında öbür gevşeme önlemleri de neredeyse kabak çiçecği gibi açılma anlamına geliyor.
    2. bir salgın dalgasından son derece korktuğumuz gibi, halen salgın beklenen hızla azalmıyor.
    Daha 1, dalgayla baş edemedik bütünüyle. Çok ciddi bir sorun.
    Hala binlerin üstünde günlük olgularımız. Etrafımız yangın yeri… Rusya öyle, 2. Sıraya tırmandı dünyada. Irak ve Suriye’den bilgi yok!? İran’da tekrar salgın yeniden yükselmeye başladı.
    Bir yandan turizmi, bir yandan sağlık turizmini açmayı planlıyor hükümet. Gerçekten ürkütücü. Rusları almayacak mıyız örneğin? Sınır kapısında test yapacağız, bekletmeyeceğiz insanları. Sonradan test pozitif çıkarsa, bu insanlar ülkeye çoktan girmiş olacak. O arada birçok insana bulaştırmış olacak.

    Turizm sektörü bastırdı, kapitalizmin mabetleri bastırdı. Ekonomik kaygılar öne çıktı.
    Burada kelebek etkisi hiç düşünülmedi.

    Kelebek etkisi bir yana tsunami etkisi görebiliriz.

    Salgının Epidemiyoloji biliminin kurallarına uygun yönetilmesi gerekiyor, ticari kaygılarla değil!

    Ama iktidar ne yazık ki ülkeyi anonim şirket dürtüsüyle yönetiyor.

  • Yerli ve yabancı tekellerin ekonomik çıkarları öne çıkıyor ve insanımızın yaşam hakkı
    buna feda ediliyor.

    Bu politikalar daha çok insanın hastalanmasına neden olabilecektir. Bu çok ciddi bir risktir.
    Bu yanlış politikaların sorumlusu siyasal iktidar olmakla birlikte, yitirdiğimiz canlar
    geri gelmeyecektir.

    Bir kez daha uyaralım: Kılı kırk yararak, halkın can güvenliğini tartışmasız olarak 1. sıraya koyarak, birtakım yandaş şirketleri ve ticari kaygıları geri plana iterek, salgını tümüyle Epidemiyolojik bilimsel kurallarla yönetelim diye çağrı yapmak isterim.

    Dr. Ahmet SALTIK, 21.5.20 / BİRGÜN

 

Çin İstanbul Başkonsolosu Cui Wei’nin Sabancı Üniversitesi Öğrencilerine Mesajı

Çin İstanbul Başkonsolosu Cui Wei’nin Sabancı Üniversitesi Öğrencilerine Mesajı, 2020/02/26
Sevgili öğrenciler,
Merhaba! Sizinle yüz yüze görüşmek yerine sadece on-line olarak COVID-19 ve Çin’i anlatmaktan esef duyuyorum. Böyle bir değişiklik, asılsız paniğin Türkiye kamuoyunda ne kadar yaygın olduğunun yeni bir kanıtıdır. İşte bu yüzden on-line da olsa sizinle bu konuyu görüşmekte ısrar ediyorum. Umarım aşağıdaki bilgiler paniğin azaltılmasına ve düşünmenize yol açar. Çin ve salgın hakkında sorularınız varsa cevaplamaya hazırım.
Sabancı Üniversitesi’nin rahmetli kurucu rektörü Sayın Tosun Terzioğlu’nun şöyle bir deyişi vardı:
  • “Matematik insan zekasının ortak anıtıdır. Ortaya konulan her taş çağlar boyu sapasağlam durur.”
Hakikaten, matematik ciddi bir bilimdir, rakamlar önemlidir. Bir ülkeyi öğrenmek için, bir olayı anlamak için, rakamlar en doğru, en dürüst ve en objektif araçtır. Bu vesileyle, sizlere rakamlarla koronavirüsü ve Çin’i anlatmak istiyorum.
Salgın Çin’in Hubei Eyaleti’nin merkezi şehir Wuhan’nda meydana geldi. Wuhan, Çin’in orta bölgesindeki uluslararası bir metropol. Yüzölçümü 8 bin 5 yüz kilometre kare, İstanbul’un 1,6 katı, Londra’nın 5 katı ve New York’un 7 katıdır. Nüfusu 11 milyonu aşkın, kentte sadece üniversiteli öğrencilerin sayısı 1 milyon 200 bin civarında. Wuhan’ın bağlı olduğu Hubei Eyaleti’nin yüzölçümü Türkiye’nin dörtte biri, ama nüfusu 60 milyona yakındır.
Salgının meydana gelmesi, Çin’in Bahar Bayramı’na denk geldi. Örf ve adetlere göre, Çinlilerin çoğu memleketine dönüp bayramı ailesiyle geçirir. Her yıl, bu süreçte Çin genelindeki yolcu sayısı 3 milyar civarında. Wuhan, tam olarak, Çin’in yüksek hızlı demiryolları ve kara yollarının merkezi olmasının yanında, çok sayıda yolcunun transferlerinde öncelikli bir seçimidir.
Kalabalık bir nüfus ve dolaşımda olan insan kitleleri salgının kontrolünü zorlaştırdı. Ciddi sınamaya karşı, Çinlilerin hepsi seferber edilerek, salgını kontrol altına almak için Hubei Eyaleti ve Wuhan Şehri ağırlıklı olmak üzere ilgili tedbirler alındı, söz konusu tedbirler Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Sağlık Tüzüğü’nün önerilerinin çok ötesine geçti.
72 saat içinde koronavirüsün gen dizisini tespit ettik. 5 günde etkili olan test geliştirdik. Böylece virüse yakalanmış olanları tespit edebiliyoruz.
10 günde toplam 2500 yataklı olan 2 özel hastaneyi sıfırdan inşa ettik ve hizmete soktuk. Ortalama 1.5 günde bir kabin hastanesi hızıyle, toplam 13 bin yataklı, 16 kabin hastanesini hizmete açtık. Mevcut olan hastanelerden 24’ü koronavirüs hastalarının özel olarak tedavi edilmesi için kullanıyoruz. Kısa zaman içinde, Wuhan Şehri’nde koronavirüs hastaları için kullanılan hastanelerdeki yatak sayısı 40 bini aştı. Böylece bütün hastalar özel hastanelerde tedavi görebiliyor.
Ülke genelinde toplam 3 yüzden fazla sağlık ekibinden oluşan toplam 40 bini aşkın sağlık çalışanını Wuhan’a gönderdik, salgın meydana geldikten sonra Wuhan’a yardıma koşan personel sayısı 120 bini aştı. Böylece, yeni hizmete sokulan hastaneler, sadece yataklar ve cihazlar ile dolmadı.
Kısa zaman içinde on binlerce çeşit mevcut ilaçtan, birkaç tane etkin ilaç belirledik, Çin’in geleneksel tıbbıyla entegre olarak tedavi kılavuzunu yayınladık, 7 haftada kılavuzun altıncı versiyonunu güncelledik. Böylece ülkenin 4 bir tarafından Wuhan’a yardıma gelen doktor ve hemşireler yeni hastanelerde nasıl bir yöntemle tedavi uygulayacaklarını içeren bilgileri edindi ve şu ana kadar 30 bine yakın hastayı taburcu ettik.
Merkezi bütçeden 13 milyar dolarlık fon ayrıldı, aynı zamanda 19 eyaletin değişik büyükşehir ve bölgeye birebir olarak yardımda bulunmasını sağlandı, çok sayıda çalışan ve malzeme desteği tedarik edildi. Böylece Wuhan ve tüm Hubei’deki onmilyonlarca halkı yaşamı güvence altına alınabilir duruma geldik.
1 aydan uzun zaman zarfındaki çalışmalarımız sayesinde, salgınla mücadelemizde gözle görülür başarılar elde edildi.
Salgının yayılması iyi bir şekilde denetim altına alındı. Pekin saatiyle bu gün saat 00.00’a kadar, Çin’de mevcut kesinleşen vaka sayısı 45 bin 728, şüpheli vaka sayısı 2 bin 491, günde yeni kesinleşen vaka sayısı ve yeni şüpheli vaka sayısı üst üste 14 gündür düşüyor. Çin’de 26 eyaletde yeni kesinleşen vaka sayısı 0’dır.
Yapılan tedavilerin etkinliği gitgide artıyor. Çin’de toplam taburcu sayısı 29 bin 745, günde taburcu olanlar sayısı üst üste 5 gündür 2 bini aştı.
Virüsün ölüm oranı etkin bir şekilde denetim altına alındı. Çin’de yaşamını kaybedenlerin sayısı, ölüm oranı%3, Hubei Eyaleti dışındaki eyaletlerdeki ölüm oranı %0,7. Öbür salgınların ölüm oranları ise şöyleydi: SARS %10, H1N1 %17,4, MERS %34,4.
Biz iyi bir şekilde çalıştık, çaba gösterdik. 2 gün önce, DSÖ uzmanları Çin’in çeşitli kentlerinde yaptığı 2 haftalık incelemeden sonra, şöyle bir değerlendirmede bulundular: Çin’in salgınla mücadele yöntemi, bildiğimiz kadarıyla en başarılı yöntem ve deneyimler ile tespit edilen en başarılı yöntemdir, Çin gibi yapın, böylece insan yaşamını kurtarabilirsiniz.
Fakat salgın meydana geldiğinden bu yana, bazıları hep Çin’e karşı siyasi saldırılarda bulundu, Çin’in olumlu mücadele önlemlerini karaladı ve Çin’in gelişme perspektifini kötüledi.
Tabii onların bu yaptıkları tanıdık olduğumuz hareketler. Çin Halk Cumhuriyeti’ nin 70 yılında, çok fazla karalama ve kötü sözlere tanık olduk. Sizler de bir düşünsenize, izlemiş olduğunuz batı ülkelerin filmlerinde, Çinliler hep sert ve vahşi, Çin’le ilgili senaryolar hep karanlık ve garip, Çin hükümeti hep acımasız ve baskın olarak gösteriliyor, değil mi? Yıllarca süren bu karalamalar, az da olsa Çin hakkındaki olumsuz haberlere inanmanızı daha kolay hale getiriyor diye düşünüyorum.
Şöyle düşünmenizi tavsiye ederim; bir devlet iyi kötü demeden vatandaşlarına baskı uygulasaydı, vatandaşların çoğu mutsuz ve öfkeli, sadece azıcık kesimi mutlu olsaydı, böyle bir devlet, ülkenin gelişmesini sağlamaktan ziyade kendi iktidarını nasıl koruyabilirdi?
Teoriler yerine rakamlarla size Çin’in gerçeklerini anlatmak istiyorum.
Çin’in yüzölçümü 9 milyon 600 bin kilometre kare, nüfusu 1,4 milyar, dünya nüfusunun beşte biri. 1,4 milyar nüfusta eğer 10 milyon kişi öfke dolu olsaydı, bu ülkede hiç huzur bulunmayacaktı. O zaman, Çin’in durumu nasıldır?
Çin’in ekonomisi dünyada ikinci sırada bulunup, 2019 yılında 14,4 trilyon dolara ulaştı, kişi başına gelir 10 bin doları aştı.
Çin’in ekonomisi Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa dört ülkenin toplamından büyük, Rusya’nın 7 katı, Hindistan’ın 5 katı, Japonya’nın 3 katı. Her yıldaki büyüyen ekonomisi 1 Avustralya’nın ekonomisine denk geliyor.
Çin, dünyada en büyük imalat sektörüne, en büyük ticaret hacmine ve en büyük döviz rezervine sahip. Çin’de bağımsız ve kapsamlı modern sanayi sistemi bulunuyor, dünya çapında Birleşmiş Milletlerin listelediği bütün sanayi çeşidine sahip olan tek ülke. Çin, ürettiği 220 çeşit sanayi ürünün üretim kapasitesi ile dünyada 1. sırada bulunuyor.
Çin ekonomisinin, dünya ekonomisinin büyümesine yaptığı katkı yıllardır %30’dan daha çok. ABD, Avrupa ve Japonya’nın toplamından daha fazla.
1978 yılından 2018 yılına kadar, Çin’in emtia ticaret hacmi 20 milyar 640 milyon dolardan 4 trilyon 620 milyar dolara ulaştı, 224 kat büyüme gerçekleşti.
2019 yılında Çin’in patent başvurusu 1 milyon 401 bin, yetkilendirilmiş patent 453 bin, her iki rakam dünyanın ilk sırasında. Dünyanın en büyük 10 internet şirketinden 3’ü Çin’de.
Çin’in demiryolları uzunluğu 130 bin kilometre, bunun içinde 30 bin kilometreden fazlası yüksek hızlı demiryolu, bu da yüksek hızlı demiryolu uzunluğu açısından dünyada ilk sırada yer alıyor.
Bütün bu rakamlar, her Çinlinin huzurlu yaşamı, çalışkan çalışmasıyla alındı. Çin vatandaşları hükümete destek vermeseydi, Çin onlarca yıldır hem toplumsal istikrarını hem de hızlı bir şekilde geliştirmesini sağlayabilir miydi?
Çin tarihine bakılırsa, bu salgın rastlandığımız en büyük zorluk değil. Salgını daha çok Çin hükümetinin becerisine yönelik bir sınav olarak görüyoruz. Şu düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum :
Birincisi, salgınla mücadelede, ortak güçle çalışmayı sağlamak için Çin’in sistematik avantajları tümüyle kullanıldı. Belli bir zaman dilimi içinde, bir ülkenin kaynakları sınırlıdır. Salgın sürecinde, Çin hükümeti ülkenin tüm kaynaklarını seferber ederek, denetimi sıkılaştırdı, yeni hastaneleri hizmete soktu, hastaları tedavi etti ve etmeye devam ediyor, iktisadi kuruluşların üretime yeniden başlamasını sağladı, etkin bir şekilde ülkenin maddi stoklarını yönlendirdi ve tıbbi malzemelerin fiyatlarını denetim altında tutuyor. Bütün bunlar, başka ülkelerde uygulanması bile düşünülemeyecek şeylerdir.
İkincisi ise, halkın anlayışı ve desteği salgınla mücadelemizin ana gücüdür. Salgınla mücadelede, hükümetimiz hep halkımıza odaklı ve onların sağlığı, güvenliği için çalışmaları yürütüyor. Aziz Çin milleti hükümetin tedbirlerine, en büyük anlayışı ve hoşgörüyü gösterdi ayrıca önemli yardımlarda da bulunuyor.
Üçüncüsü de Çin ekonomisinin iyiye doğru gelişme perspektifi değişmedi. Çin’de devasa bir piyasa, kapsamlı bir sanayi sistemi ve dünyadaki en büyük orta gelir sınıfı bulunuyor, Çin ekonomisi çok büyük dirayete sahip. SARS döneminde Çin ekonomisinin dünyadaki payı yalnızca %8’di, o yılda yine V tipiyle büyüme gerçekleşti. Şu an ekonomimizin dünyadaki payı %18, büyümeye yönelik güvenimiz daha güçlüdür. Ayrıca on-line tüketim, on-line eğlence ve on-line eğitim sektörleri hızla gelişti, bunlar da yeni sektör ve yeni modellerin gelişmesine neden olacak, ekonomimizin iyileşmesini ve gelişmesini de sağlayacak.
Virüs hiçbir zaman korkunç değil, asıl korkunç olan rivayet ve paniktir. Daha korkunç olan, bağımsız olarak düşünememek ve insanlar ne dediyse ona inanmaktır. Sabancı Üniversitesi önde gelen bir üniversite olarak, burada okuyan öğrencileri de Türkiye’nin elit kitlesidir. Umarım sizler üniversitedeki eğitim döneminde bilgi edinirken, düşünmeyi güçlendirir, ülkenizin gerçek elitleri olup yine ülkenizin her sektöründe önemli roller oynarsınız. Eğer sizler de Çin ve Türkiye arasındaki dostane iş birliğine katkıda bulunabilirseniz daha da mutlu olacağım.
İlginiz için teşekkür ederim. Sorularınızı cevaplamaya hazırım.
CUI Wei
Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu