(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Türkiye’nin Suriye’ye bakışında varolan ‘Esad’sız olsun’ algısı, Suriye’ye yönelik sürdürülebilir bir politika yürütmesine de engel teşkil ediyor. BM’de temsil edilen, ordusuyla savaşan bir ülkenin geleceğinde Esad’a odaklanmak, ‘miyop’ bir bakış açısı.
Bedeli ağır olacaktır ve ABD’ye yarayacaktır.
Suriye’de devam eden iç savaş önemli değişimlere uğradığı için son gelişmelere odaklanıyor ve başlangıç yanlışlarını gözden ırak tutuyoruz. Oysa meseleyi doğru anlamak ve doğru analiz edebilmek için geride kalanı dikkatten uzak tutmamalıyız.
Suriye’de rejimi değiştirme hayali, üstelik buna emperyalist ülkelerle birlikte girişmek yanlış bir jeopolitik tercihti. Bedelini ödüyoruz. Ödemeye de devam edeceğiz. Yakın ve orta gelecek buna işaret ediyor.
ABD-Batı ile dans önce IŞİD belasını sonra PYD/YPG sürprizini ortaya çıkardı. Kuzey Suriye’de de birleştirilen kantonları… Tabii Rusya’nın müdahil olması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamayı amaçlaması, işin tabiatını değiştirdi. Bu durum Türkiye’ye yeni hareket alanı yarattı. İktidar, ortaya çıkan bu yeni durumun sağladığı inisiyatif ile duruma müdahale imkânı buldu. Doğru bir değerlendirmeyle “beka” sorununu gördü ve iki kritik hamle yaptı:
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı.
ABD’nin amacının IŞİD ile mücadele olmadığı ve esas amacının Suriye’yi bölmek, mümkünse Irak ve Suriye kuzeyinde Kürt etnisitesine dayalı bir devlet kurmak olduğu zihinlerde berraklaşınca yeni bir saflaşma yaşandı: Bir yanda ABD-Batı, diğer yanda Rusya-İran-Türkiye ve Suriye…
Kuzey Irak referandumu da bu saflaşmayı belirginleştirdi. Türkiye’nin Irak Merkezi Yönetimiyle ilişkilerini de olumlu kıldı.
Bu süreçte Suriye içinde dört Çatışmasızlık Bölgesi belirlendi. Bunlardan biri İdlib’ti. İdlib’in ana sorumlusu olarak Türkiye bölgede 12 Gözlem Üssü inşa etti. Rusya ve İran da kendi üslerini kurdular.
Bu dört çatışmasızlık bölgesinden üçü Suriye Ordusu ve destekçilerince rejim muhaliflerinden temizlendi. Temizleme elbette kanlı oldu. Ancak kimi görüşmeler sonucu, bu alanlardan bazı terörist grupların ve bölge sakinlerinin de İdlib bölgesine taşınmasına izin verildi. Bu durumun Rusya tarafından bilerek yapıldığı varsayılabilir.
Tahran zirvesi
An itibarıyla Suriye devleti bu bölgeyi temizlemek istiyor. Rusya ve İran da… Ancak Türkiye bunun yapılmasına hem evet hem de hayır diyor. Evet derken mecburiyetten ve kerhen, hayır derken haklı kaygılardan hareket ediyor.
Kerhen evet diyor. Zira 7 Eylül’de Tahran Zirvesi sonuç bildirisinde yer alan “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı” ifadesini reddetmesi halinde Astana sürecinin biteceğini ve yeniden ABD’nin dümen suyuna girmek mecburiyetinde kalacağını biliyor.
Bu bölgede Suriye’nin egemen olmasını da istemiyor. Onun bu bölgeye egemen olması halinde önce Afrin, daha sonra Cerablus bölgelerine basınç yapacağını görüyor.
İdlib’de hemen yapılacak bir operasyona hayır demesi ise çok doğrudur. Zira acele ve hızlı yürütülecek bir operasyonun bedelini en çok Türkiye ödemek durumunda kalacaktır. Yeni bir göç dalgası Türkiye’nin tahammül sınırlarını zorlayacaktır. Bunun yanında terörist grupların sızması olasılığı çok güçlüdür. Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit ortaya çıkarma potansiyeli vardır. İdlib’e yönelik operasyonun Türkiye’ye maliyet çıkarmadan/ asgari maliyetle yürütülmesi esas alınmalıdır:
- Zamana yayarak, halkı yerinden etmeden ve El Kaide türevlerini hedef alarak…
Bu nasıl olacak? Yanıtı sahada verilebilir. Masa başında değil. Ancak başarılı bir operasyon için gerek şart, bölgenin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) mensuplarının temizlenmesini istemekte samimi olmaktır. Bu sağlanırsa arkası gelecektir.
Esas sorun alanı
CB Erdoğan’ın Bakü dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalar (Gazeteler, 17.9.2018), Suriye rejimini meşru olarak görmediğini bir kez daha ortaya koymuştur. Oysa rejim BM’de temsil edilmekte, ordusuyla savaşmaktadır. Bu bakış açısını değiştirmeden ülke lehine Suriye’de sürdürülebilir bir politika yürütmek mümkün değildir. Zira
- Türkiye için sorunun kaynağı Suriye’nin bölünmesidir.
Bölmek isteyenler bellidir. PYD devletçiğini kurmakta olan ABD’dir. Ona ancak Suriye devletiyle işbirliği yapılarak dur denilebilir. Oysa Suriye devleti yok sayılıyor. Miyop bir bakış açısıyla Esad’a odaklanıldığı takdirde bedeli ağır olabilecektir. Bu tutum ancak ve ancak Suriye’de ABD’nin işini kolaylaştırır.
Soçi kararları
Yukarıdaki satırları yazdıktan sonra Soçi Zirvesi’nin kararları açıklandı. Mutabakat sağlanan konulara girmeden Rusya-Türkiye işbirliğinin devam ediyor olması ve CB Erdoğan’ın esas sorun alanı olarak Fırat doğusunu işaret etmesi kıymetlidir. İran’ın da devre dışı kaldığı anlaşılıyor.
Silahlardan arındırılmış bölgeler oluşturulması, Rusya ve Türkiye’nin ortak devriyeler icra edecek olmaları kamu düzeninin sürdürülmesi açısından yerinde bir önlemdir. Olası bir göç dalgasının şimdilik önüne geçilmesi büyük kazançtır. Öngörüldüğü gibi 15 Ekim’den sonra ağır silahların tasfiyesi konusunun nasıl yapılacağı önemli ölçüde Türkiye’nin üstleneceği bir sorumluluk gibi duruyor. Bunun nasıl yapılacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. İltihap kurutulabilecek mi, yoksa üstümüze mi sıçrayacak; süreç gösterecek.
===============================
Teşekkürler Sn. E. Tümg. Ahmet Yavuz Paşamız..
Dengeli, ağırbaşlı, ölçülü bir değerlendirme.
Doğrusu biz çok kaygılıyız..
Dünyanın değişik bölgelerinden, Haçlı Seferi yaparcasına Suriye’de rejimi çökertmek üzere paralı militan savaşçı – cihatcıları büyük ölçüde topladınız.. Eğitip donattınız, aylık bağladınız, sağlık hizmeti verdiniz.. Bir tür Muaviye ordusu kurdunuz, kurdurdunuz Alevi Esad’a karşı!
50 bini aşkın terörist savaşçı ağır silahlı. ve köprüleri atmış durumdalar. Dönecekleri yer yok!
Bu adamlar yer yarılıp da yerin dibine mi girecekler?
Türkiye, AKP = Erdoğan’ın başından beri olağanüstü yanlış politikalar zinciri ile bu çıkmaza sürüklendi. Bu ücretli teröristler ülkelerine dönmek istemiyor, yargılanabilirler.
Suriye’de kendilerinin imhasına göz yumacak da değiller..
Vuruşmak zorunda kalırlarsa bu TSK’nın çok sayıda can yitiği demek değil midir?
Suriye – Rusya – İran bunları temizlemek istiyor, İdlib’de göçten korkuyorsunuz bir yandan, bir yandan cihatçılarınızı / teröristlerinizi koruma derdindesiniz. Makasta kaldınız, suçüstü yakalandınız! Uluslararası hukuku kezlerce ve çok ağır biçimde çiğnediniz, kan döktünüz, suç işlediniz.
Ayıklayın bakalım pirincin taşını Mehmetçiğin kanını dökmeden, Türkiye’ye yeni ve ağır faturalar çıkarmadan.. Ne mümkün!
- Yanarız ki;
- “İdlib’te çıkarılacak kontrolllü sıcak çatışma” ile (tabii kontrol altında tutulması sürdürülebilirse!) içeride yaşanan yakıcı – yıkıcı ekonomik bunalım maskelenmeye çalışılabilir bir de.. Vah Türkiye’m vah!
Sevgi ve saygı ile. 21 Eylül 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BS
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com