Etiket arşivi: Prof. Faik Öztrak

CHP’den ‘Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası’ broşürü

CHP’den rapor    :
Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası’ 

(AS: Bizim atkımız yazının altındadır..)

Cumhuriyet Halk Partisi son beş yıldır ekonomideki gidişatı inceleyen bilgileri “Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası” broşüründe bir araya topladı. Broşürde son 5 yılda Türkiye’nin ulusal gelirinin 202 milyar $ eridiği, 2013’te 950 milyar $ olan ulusal gelirin 2019’un ilk 3 ayında 748 milyar $’a indiği belirtildi.

CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığınca, Parti Sözcüsü Prof. Faik Öztrak’ın eşgüdümünde, hükümetin ekonomi politikalarına yönelik eleştirilere yer verilen bir broşür hazırlandı. CHP’den yapılan yazılı açıklamada, Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı tarafından, Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın eşgüdümünde hazırlanan “Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası” başlıklı broşürle, parti devleti inşa sürecinin Türkiye’ye maliyetinin ortaya konduğu ifade edildi.

‘SON 5 YILDA ULUSAL GELİR 202 MİLYAR $ ERİDİ’

Broşürde, 2014’ten bu yana Türkiye ekonomisindeki değişimlerin ele alındığı belirtilen açıklamada, son 5 yılda Türkiye’nin ulusal gelirinin 202 milyar $ eridiği, 2013’te 950 milyar $ olan ulusal gelirin 2019’un ilk 3 ayında 748 milyar $’a indiği savunuldu.

Son bir yılda dolar alan yandı altın alan kazandı

Son bir yılda dolar alan yandı altın alan kazandı

‘EN BÜYÜK 20 EKONOMİDEN DÜŞME RİSKİ’

Kişi başına düşen gelirin 2013’ten bu yana 3404 $ azalarak 9076 $’a gerilediği kaydedilen açıklamada, 2013’te 950 milyar $’lık ulusal gelirle dünyanın 16. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin, 6 yılda ulusal gelir sıralamasında 4 basamak gerileyerek en büyük 20 ekonomi liginden düşme riskiyle karşı karşıya kaldığı belirtildi.

Enflasyon oranının 2017’den başlayarak çift hanelere yerleştiği aktarılan açıklamada, “2013’te % 9 olan işsizlik 2015’ten bu yana çift haneye çıktı, küresel krizden bu yana en yüksek düzeylere geldi. Resmi işsiz sayısı 4 milyonu aşarken, gerçek işsiz sayısı 8 milyona dayandı. Üniversiteli işsiz sayısı ise bu dönemde rekorlar kırarak 1 milyon sınırını aştı. Mevsim etkisinden arındırılmış rakamlarla 2013 sonunda her 100 gençten 16’sının işsiz olduğu Türkiye’de, 2019 nisan döneminde her 100 gençten 26’sı işsiz.” saptamasına yer verildi.

TÜRKİYE’NİN TOPLAM BORCU ARTTI

Türkiye’nin toplam borcunun ulusal geliri aştığı bildirilen açıklamada, toplam borcun 4 trilyon 162 milyar TL’ye çıktığı belirtildi. Hazinenin iç borçlanma faiz oranı 2013’te %7,6 iken 2019’da bu oranın %22,2’ye yükseldiği belirtilen açıklamada, şu bulgulara yer verildi:

TL, $ KARŞISINDA % 66 DEĞER YİTİRDİ!

“2013 ile 2019 Ağustos ayı arasında Türk lirası, ortalama kurlarla, $ karşısında % 66, Euro karşısında %60 değer yitirdi. 2013 yıl sonundan bu yana, benzer ekonomiler içinde, Arjantin Pezosu’ndan sonra en çok değer yitiren para birimi TL oldu.

Son 5 yılda Türkiye, hukukun üstünlüğü endeksinde 2014’ten bu yana 50 basamak birden gerileyerek 109. sıraya düştü.

Yolsuzluk algı endeksinde ise Türkiye son 5 yılda 25 sıra kötüleşerek 78. sıraya geriledi.

Türkiye, küresel mutluluk endeksinde 2 basamak, küresel barış endeksinde ise 18 basamak düştü.”

Broşürde;
– İnsani Gelişmişlik Endeksi,
– Hukukun Üstünlüğü Endeksi
,
– Yolsuzluk Algı Endeksi,
– Dünya Mutluluk Endeksi ve
– Küresel Barış Endeksi’nde

ilk 10 ve son 10 sırada yer alan ülkelerin yönetim sistemlerinin incelendiği ayrı bir bölümün yer aldığı belirtilen açıklamada, bu endekslerde ilk 10 sırada yer alan ülkelerin tümüne yakınının parlamenter sistemle, son 10 sırada yer alan ülkelerin tümüne yakınının ise başkanlık ya da yarı başkanlıkla yönetildiği belirlemesine yer verildi.

Açıklamada, CHP’nin krizden çıkış için önerdiği tedbirlerin hiçbirinin uygulanmadığı, krizin aspirin sağaltımı (tedavisi) ve pansuman önlemleriyle (tedbirleriyle) geçiştirilmeye çalışıldığı savunuldu.
(AA, 13.8.19)
===========================
Dostlar, 

CHP’nin geçtiğimiz yıl 11 Ağustos’ta (2018) yayımladığı 13 maddelik döviz bunalımından çıkış reçetesi aşağıdaki gibiydi..

CHP’nin 13 maddelik krizden çıkış reçetesi                   :

  1. madde: “Devlette liyakat yoksa devlette çürüme vardır. Yapılması gereken en önemli işlerden birisi devlette liyakat sisteminin yeniden inşa edilmesidir.
  2. madde: Hukukun üstünlüğü ve güvenliği milletvekillerinin öğrencilerin hapiste olduğu bir ülkede‘Yabancılar gelsin yatırım yapsın’ diye beklerseniz hayal ortamında yaşarsınız.
  3. madde: Merkez Bankası’nın bağımsızlığı. Bugün merkez bankalarıyla ilgilenen dünyadaki bütün çevreler Türkiye’deki Merkez Bankasının bağımsız olmadığına inanıyorlar. Siyasi otorite yüzünden bağımsız karar alamıyor. Eğer bu güvenceyi verirseniz farklı bir merkez bankası profili ortaya çıkar.
  4. madde: Sıcak para yönetimi. Akılcı bir sıcak para yönetimine geçmek gerekiyor.  Dolar kurundaki her on kuruşluk artışın bize maliyeti 22 milyar lira. Yılbaşından bu yana $ kurunun yükseliş maliyeti 580 milyar lira.
  5. madde: Dolar temel alınarak ihaleler yapılıyor, yani $ baştacı ediliyor, bu politikadan vazgeçilmeli. Dolar temel alınarak hızla  TL’ye dönüştürülmeli eğer TL’ye güveniyorsanız ‘TL bizim paramız’ diyorsanız hızla ihaleleri Türk Lirasına dönüştürün. Dolara endeksli geçiş ücretleri var. Bunların da tümüyle  TL’ye dönüştürülmesi gerekiyor. Bunu yapmanın mevcut yönetim tarafından zor olduğunu biliyorum.
  6. madde: Kamu İhale Yasasının mutlaka değişmesi gerekiyor. Yolsuzluğun temel kaynağı budur. 16 yılda tam 186 kez ihale mevzuatı değişti.”
  7. madde: Hepimiz vergi ödüyoruz çocuk doğduğu andan başlayarak vergi ödüyor. Vergilerin nereye ödendiğini denetleyen Sayıştay uluslararası standartlarına dönmeli. Sayıştay’ın şu anda denetim yapacağı alanlar kısıtlı, eli kolu bağlı durumda.
  8. madde: Bütçe dışı uygulamalar. Kim bütçenin dışında fonlar oluşturdu? TOKİ vb. yapıların hepsinin kaldırılması gerek. Bütçe disiplinin bu bağlamda sağlanması gerek.
  9. madde: Dış politika bugün izlenen politikanın 180 derece değişmesi gerek. Dış politikada hamaset söylemlerine, dost söylemlerine yer yoktur. Her ülke kendi çıkarları için söylem oluşturur. Güçlü bir ekonomi oluşturamazsanız başka ülkelerin sömürdüğü ülkeler haline gelirsiniz Türkiye’nin bugün geldiği nokta bu. Trump bir tweet atıyor, Türkiye’de $ yükseliyor. Neden böyle oluyor? Güçlü bir ekonomi olmadığı için. Trump’ın attığı her tweet Türk halkının onurunu zedeliyor. Asla kabul etmiyoruz. Bu konuda Türkiye’de bir görüş birliğinin sağlanması çok önemli. Eğer iç politikayı, dış politikanın malzemesi durumuna getirirseniz güçlü kalamazsınız.
  10. madde: Kontrolsüz borçlanma. Bunun için bir anayasal kural getirmek gerekiyor. Herkes gönlünce borçlanamaz. Çocuklarımızı, torunlarımızı borç altında bırakamayız. Bunun sınırları ve kurallarının olması gerek. TBMM’ye hesabı verilmeli. Bu borçları kim ödeyecek? Bu borcu 80 milyon ödeyecekse hepimizin soru sorma hakkımız var.
  11. madde: Fakirin, fukaranın sırtına yıkılan bir vergi politikası var. Türkiye’nin bunu düzeltmesi gerek. Vergi cennetlerinde dolarları olanlar var. Bu dolarları olanlar Türkiye’ye getirdiğinde vergi ödemiyorlar. Fakir ekmek alırken, su içerken vergi ödüyor. Milyarlarca dolarla uğraşanlar vergi ödemiyor. Bunu engellemek için 2006’da Parlamento üstüne düşeni yapmış. ‘Dolarlar ülkeye gelirse %30 vergi alacağım’ demiş. Bu kararname 2006 yılından beri çıkmıyor. Biz bu kararnamenin hızla çıkmasını istiyoruz. O vergi cennetleri nereler herkes biliyor.
  12. madde: Üretimi önceleyen politikaya ihtiyacımız var. Bir ülke üretirse güçlü olur.
  13. madde: İsraf ekonomimizi hepiniz görüyorsunuz. Lüks arabalardan geçilmiyor. Tasarruf yapacağız diyorsanız kamudaki araba saltanatına son verin. Kiralık binalarda oturuyorlar. Neden? Eskiden bakanlıklarda otururlardı. Beğenmiyorlar.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1052422/Kilicdaroglu_ndan_doviz_krizi_aciklamasi.html, 11.08.2018)

‘Parlamentoda görüşülmesi bizim en büyük arzumuz’

Saydığı önerilerin bir bölümünün ‘derhal yapılabilir’, bir bölümünün ise ‘orta vadede’ yapılabilir olduğunu söyleyen CHP lideri Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:

Bir bölümünün sonuçları uzun sürede çıkabilir. Hem yasaların hem uygulamaların gelişmesi gerekiyor. Yasama ve yürütmenin bunu el ele vererek yapması gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Sayıştay’ın güçlenmesi pek çok yasal düzenlemeye her türlü desteği vereceğiz ve izleyicisi olacağız. Hükümet yok. Artık bakanlar kurulu yok. Yasa önerilerini milletvekilleri verecek. Bu önerilerin krizden çıkma yolunda bir uzlaşmayla Parlamentoda görüşülmesi bizim en büyük arzumuz. Her türlü katkıyı veririz. Bir kişinin egosuna ülke teslim edilemez. Parlamentoda üzerimize düşeni yapacağız. Ülkeyi yönetenlerin hızla karar alması gerek.”
******

Siyaset bilimci Dr. Alev Coşkun‘un son derece yerinde uyarısıyla bağlayalım (Cumhuriyet, 28.7.2019)  :

“Çağdaş ve evrensel demokrasi rejimi anlayışına aykırı olan bu sistem er ya da geç değiştirile­cek ve Türkiye yeniden demok­ratik parlamenter sisteme döne­cektir. Ülkemizin gerek ekonomik, gerek toplumsal yüzlerce soru­nu çözüm beklerken, siyasal ik­tidarın bunları çözmek yerine kavga ve çatışmaya dayalı po­litikalarla enerji tüketmesi; de­mokrasiye uymayan, hataları görülmüş ve onarım olanağı da ol­mayan Cumhurbaşkanlığı hü­kümet sisteminde ısrar etmesi, kaçınılmaz olarak, siyasal ikti­darı bir süre sonra “yöneteme­yen demokrasi” konumuna geti­recektir.“

Sevgi ve saygı ile. 14 Ağustos 2019, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Şişkin ekonomi kriz doğurdu

Şişkin ekonomi kriz doğurdu

CHP Sözcü Öztrak, “Şişkin ekonomi kriz doğurdu” dedi.
(Cumhuriyet internet, 16.9.18)

[Haber görseli](AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Faik Öztrak’ın hazırladığı ekonomi raporunda iktidarın, “dış düşmanlar ekonomimize saldırıyor” diyerek hatalarının üzerini örtmeye çalıştığını kaydetti. Raporda, ekonomide sert iniş olmaması için yıl sonuna dek 40 milyar $ dış finansman kaynağı bulunması gerektiği kaydedildi.

Öztrak, ‘’Ekonominin durumu’’ başlığıyla hazırladığı ekonomi raporunu PM’de PM üyelerine ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na sundu. Rapordan dikkat çeken saptamalar şöyle:

Ülke borç batağında:

  • AKP döneminde, cari açık, dış borç ve şirketlerin net döviz borcu hızla arttı.
  • Dış borçlar 2002’den sonra ilk kez gelirimizin yarısını geçti.
  • Devlet, reel sektörün ve vatandaşların iç ve dış borçlarının toplamı ilk kez ülkenin toplam gelirini aştı.

Rezerv kısa vadeli borca yetmiyor:

  • Türkiye’nin yıl başında 110 milyar $ olan altın dahil rezervleri 90 milyar doların altına düştü.
  • Şu an Türkiye’nin net rezervleri 30 milyar $ düzeyinde seyrediyor.
  • Türkiye’nin rezervleri kısa vadeli dış borcunu karşılayamaz hale geldi.
  • 2002’de Türkiye’nin her 100 dolarlık kısa vadeli dış borcu için kasasında 169 dolar rezervi varken, 2018 Haziran’ında Türkiye’nin her 100 dolarlık kısa vadeli dış borcuna karşılık 82 dolarlık rezervi var.

Enflasyonda hızlı solladık: Türkiye yıllık %17.90 enflasyonla, dünya enflasyon liginde bir sıra daha yükseldi, dünyada 12. ülke oldu.

123 milyarlık KÖİ:
(AS; KÖİ : Kamu Özel İşbirliği)

İktidar, kamu borcunu ve bütçe giderlerini gizlemek için Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine yöneldi.

2013’teki KÖİ projelerinin yatırım tutarı 24.2 milyar dolarla rekor kırdı.

2003-2017 döneminde KÖİ projelerinin sözleşme tutarı toplamı 122.8 milyar TL oldu.
===========================================
Dostlar,

Raporun tümüne erişmeye çalıştık ancak olmadı.. CHP web sitesinde de yok..
Bir an önce tam rapor yayınlansın ve ayrıntıları görelim:
Belki,  kimbilir, dağlarda kurtlar ölür de AKP yetkilileri de okuma zahmetine katlanır..
Birbirlerini kandırmaktan, yabancı yönlendiricilerin güdümünde kendilerini yitirmekten ve de Reis‘in mutlak talimatlarını neredeyse ayet kabul edip uygulamaktan sıyrılabilirler.. mi!?

Unutulmasın; yaşamda akıl ve bilimden başka gerçek yol gösterici yok..
Tek ama tek çareniz / çaremiz BİLİMSEL AKILCILIK..
Bu da ancak;

  • liyakatlı – yurtsever kadrolarla,
  • saydamlıkla,
  • hukukla,
  • TAM BAĞIMSIZLIK ATEŞİ ile olanaklı..

    AKP = Erdoğan bu değerlerin hemen hemen hepsini ayaklarının altına almadı mı!

Sonuç, eden buluyor  :

Erdoğan, TCMB rezervlerini neredeyse 100 milyar $ artırarak 130 milyar $ düzeyine getirdiklerini sık sık propaganda malzemesi yaptı. Günümüzde geldiğimiz tablo acıdır. Gerçek (reel, kullanılabilir) tüm rezervler (altın dahil) 30 milyar $ düzeyine inmiştir. Olağan dışı bir durumda (deprem, Suriye’de sıcak çatışma, kıtlık, salgın, ambargo, dış göç dalgası..) bu birikim çok kısa sürede kar gibi eriyebilir.

  • Ülke de,
  • 81 milyon insanımız da,
  • vatan da
  • ve elbette AKP = Erdoğan imparatorluğu da cehennemin kıyısında..

AKP = Erdoğan iktidarı, Türkiye’nin bekası sorunu yaratan, S. Önkibar’ın benzetmesi ile son bin yılın 4. büyük afetidir! 

Artık kendine gelme zamanı çoktan gelmiiiiiş ve de geçmektedir..

Öncelikle ekonomideki cayır cayır yangını – ağır çöküşü bir olgu – bir gerçeklik olarak kabul edeceksiniz. Dış güçler – manüplasyon masalları ile kimsecikleri kandıramazsınız.. Ancak bir süre sonra bu yalanlarınıza kendinizin inanma / kanma riski vardır ki bu korkunçtur; şizofrenik yarılmadır..

Bu minare bu kılıfı yırtar!

Yani ekonomide sorun yok ama dış güçler bizi kıskanıyor, bu bir ekonomi savaş ya da manüplasyon masalları ile gidilebilecek fazlaca bir yol kalmadı.

Yangın artık sokaktadır; ceplerdedir, filelerdedir, tencerededir, gaz – elektrik -su – kömür faturasındadır, ev kirasındadır, çocukların cep harçlığındadır..

  • Yandaşlarınıza peş keş çektiklerinizin bir bölümünü geri alarak, paşa paşa geri isteyerek, sizin daha iyi bileceğiniz türlü yollarla (himmet vb.) hiç olmazsa fitre – zekatını alarak…
  • acı ilacı yoksul ve masum halka yutturmadan;
  • ülkenin namuslu uzmanlarını dinleyerek,
  • TBMM’yi çalıştırarak,
  • hukuka geri dönerek,
  • eğitim sistemini yeniden bilimselleştirerek,
  • hovarda – yüz kızartıcı kamu – saray harcamalarına derhal ve kesin olarak son vererek,
    (örn. aşırı lüks Katar uçağı konusunda halkla alay etmeden iade ederek; lüks – şatafat tutsaklığınızı tedavi ettirerek..)
  • gerekirse moratoryum ile dış borçları yeniden yapılandırarak 
  • ……………………

yarattığınız enkazı kaldırmak zorundasınız..

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Küresel borçlar 2016’da rekor kırdı

Küresel borçlar 2016’da rekor kırdı

4.4.2017, https://www.aydinlik.com.tr/ekonomi/2017-nisan/kuresel-borclar-2016-da-rekor-kirdi

Küresel borçlar 2016'da rekor kırdı

Uluslararası Finans Enstitüsünün (IIF) “Global Borç Monitörü” başlıklı raporuna göre,
küresel borç miktarı 2016’da 215,5 trilyon dolarla rekor kırdı

Küresel borç düzeyi 2016’da 215 trilyon doları aşarak tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaştı. Küresel borç tutarı 2016’da 7,6 trilyon dolar artarak 215,5 trilyon dolara yükseldi.

Raporda, dünya gayrisafi hasılasının (AS: küresel gelirinin) %325’ine denk gelen küresel borcun 160 trilyon dolarla yaklaşık dörtte üçünü gelişmiş ülkelerin tuttuğu belirtildi.

Öte yandan, Türkiye’nin aralarında bulunduğu yükselen piyasa ekonomilerinin toplam borç tutarının 56 trilyon dolara yükseldiğine dikkat çekilen raporda, “Yükselen piyasa ekonomileri son 10 yılda yaklaşık 40 trilyon dolar borçlandı.” ifadesine yer verildi.

Yükselen piyasa ekonomilerine ait borcun % 75’inden çoğunun yerel para birimlerinde olduğu ancak Latin Amerika, Türkiye ve Güney Afrika’nın son yıllarda yabancı para biriminden borçlanmanın hızlandığı belirtilen IIF raporunda, “Daha yüksek faiz oranları ve güçlü dolar borçlanma odaklı büyüme modeline sahip ülkeler için risk oluşturuyor.” uyarısında bulunuldu.
=====================================================
Dostlar,

Alman Der Spiegel dergisi son sayısında (1 Nisan 2017) TÜRKİYE İFLASIN EŞİĞİNDE
başlığı attı (Cumhuriyet, 03.04.2017, http://www.spiegel.de/international/business/turkish-economy-heading-toward-crisis-under-erdogan-a-1141363.html)

  • Turkey’s Struggling Economy : The Demise of the Anatolian Tiger

    Turkey’s economy is suffering badly amid the country’s political uncertainty.
    Investors have lost confidence, tourists are staying away and the lira is rapidly losing value. President Erdogan hasn’t grasped the severity of the situation.

CHP Tekirdağ MV, eski Hazine Müsteşarı Prof. Faik Öztrak müthiş bir rapor hazırladı :

  • “TEK ADAM REJİMİ
    KÜÇÜLTÜR MİLLETİN EKMEĞİNİ” 

  • RTE’nin Anayasayı açıkça çiğneyerek fiili başkanlık yaptığı son 2 yılda ulusal gelirin 78 milyar Dolar gerilediğini..
  • TEK ADAM döneminde son 2 yılda dış borçların 4 puan daha artarak %47,2’ye yükseldiğini de yazdı.. (SÖZCÜ, 03.04.2017)

Yaşanan yıkım saymakla bitmiyor.. Yukarıdaki her 2 dosyayı da sitemize koyacağız.

‘Tek adam rejimi, küçültür milletin ekmeğini’

16 Nisan 2017 günü “HAYIR” demek aynı zamanda EKONOMİK ÇÖKÜNTÜYE DE HAYIR demek olacak.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

TAYYİP’in YALANLARI


TAYYİP’in YALANLARI

İşte Köşk sürecinde ekonomide başarı masalları anlatıldığı ‘Tayyip yalanları’
+ Nüfus çoğalıyor, Esnaf ve tüccar sayısı azalıyor..

YALAN 1: İSTİKRARIN VE BÜYÜMENİN GÜVENCESİ

YALAN 2: REFAH HALKA YAYILDI, ADİL PAYLAŞIMIN ÖNDERİ OLDU
YALAN 3: İNSANI MERKEZE ALDI
YALAN 4: DEMOKRASİYLE BİRLİKTE EKONOMİ DE GÜÇLENDİ
YALAN 5: İHRACAT REKORLAR KIRDI
YALAN 6: KİŞİ BAŞINA GELİR ARTARAK 10 BİN DOLARI GEÇTİ
YALAN 7: TCMB REZERVLERİ 28 MİLYAR DOLARDAN 136 MİLYAR DOLARA ÇIKTI
YALAN 8: IMF’YE BORCUMUZ KALMADI, ŞİMDİ IMF’YE BORÇ VERİYORUZ
YALAN 9: EKONOMİ AYAĞA KALKTI
YALAN 10: “BÜYÜME İSTİKRAR KAZANDI”
YALAN 11: 2023 HEDEFİMİZ EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLMAK
YALAN 12: DEĞİŞİMİN LİDERİ ERDOĞAN

“ERDOĞAN, TÜRKİYE’NİN SIRTINA YÜK”

İşte ‘Tayyip yalanları’

CHP, Erdoğan’ın Köşk seçim süreci için hazırladığı ve ekonomide başarı masalları anlattığı gazete ilanlarına kapsamlı bir raporla yanıt verdi.

CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı’nın Genel Başkan Yardımcısı
Prof. Faik Öztrak’ın eşgüdümünde hazırladığı 101. Ekonomik Görünüm Raporu’nda, Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın seçim sürecinde gazetelere ekonomideki genel durumla ilgili verdiği ilanlarda yer alan iddialar değerlendirildi.

Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın iktidarın tüm imkanlarını kullanarak adaletsiz bir yarış yürüttüğüne dikkat çekilen raporda, Erdoğan’ın 12 yıllık iktidarın etkisiyle statükonun
ta kendisi haline geldiği ifade edildi. Cumhurbaşkanı seçim sürecinde Erdoğan’ın ekonomiyle ilgili verdiği ilanlarda, ilan başlığı dışında yer alan 15 cümlenin neredeyse tamamının yanlış ya da eksik bilgi içerdiğinin belirtildiği raporda, “Yanlış bir kez olursa bunun adı hatadır. Ancak aynı metinde yanlışlar arka arkaya tekrarlanırsa bunun adı katmerli yalandır.” denildi.

Rapora göre Erdoğan’ın ilanlarında yer alan 12 iddiaya karşı ekonomideki durumu ortaya koyan 12 gerçek şöyle:

YALAN 1: İSTİKRARIN VE BÜYÜMENİN GÜVENCESİ

Gazete ilanlarında Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın “Ekonomik istikrarın ve hızlı büyümenin güvencesi olduğu” iddia ediliyor. Oysa, AKP iktidarlarında büyüme hızı sürekli geriledi. AKP, 2003-2007 yıllarını kapsayan ilk iktidar döneminde bir önceki iktidarın 2001 krizi sonrasında ekonomide siyasi bedelini göze alarak yaptığı mıntıka temizliğinin meyvesini yedi. Ekonomi ilk 4 yılda adeta otomatik pilotla idare edildi.
Ta ki 2008 yılına kadar… 2008’de küresel iklimde sıkıntıların başlamasıyla büyüme hızı bu tarihten başlayarak sürekli gerilemeye başladı. AKP’nin 2008-2011 yıllarını kapsayan 2. kinci döneminde ve 2012-2013’ü kapsayan 3. döneminde büyüme hızı % 3’lere kadar düştü. Tüm AKP iktidarları döneminde elde edilen büyüme hızı ise Türkiye’nin geçmişteki büyüme hızlarının gerisinde kaldı. Türkiye’nin çok partili yaşama geçtiği 1946 yılı ile AKP’nin göreve geldiği 2002 arasında ortalama büyüme hızı yüzde 5,1 idi; AKP’nin iktidarda olduğu 2003‐2013 döneminde ortalama büyüme hızı ise yüzde 4,9 oldu.

AKP’nin üniversite sevdası gençleri perişan etti
AKP’nin üniversite sevdası gençleri perişan etti


YALAN 2: REFAH HALKA YAYILDI, ADİL PAYLAŞIMIN ÖNDERİ OLDU

Refahın halka yayıldığı bir ülkede vatandaşların karnının tok sırtının pek olması gerekir. Buna karşın TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de nüfusun %56’sı (41,3 milyon kişi) sofrasına iki günde bir, tek bir kap et yemeği koyamıyor; %35’i (25,8 milyon kişi) eskiyen elbisesini değiştiremiyor; %37’si (27,4 milyon kişi) evini kış gününde ısıtamıyor; %57’si (42,2 milyon kişi) borçlarının altında eziliyor; %86’sı (63,2 milyon kişi) bir haftalık tatile çıkamıyor. İlandaki iddiaların aksine “adil paylaşım” konusunda da Türkiye sonlarda. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verilerine göre Türkiye, 34 OECD üyesi ülke içinde “geliri en adaletsiz dağılan 3. ekonomi.”

YALAN 3: İNSANI MERKEZE ALDI

AKP elinde geçen son 11 yılda uygulanan ekonomi politikalarının merkezinde vatandaş değil “rantiyeciler, faiz lobileri ve sıcak paracılar” var. AKP döneminde vatandaş borca battı, en insani taleplere bile TOMA’larla, biber gazlarıyla cevap verildi, toplum oy uğruna etnik ve inanç kimliği temelinde ayrıştırıldı. Kamu kaynakları millete kaşıkla; faizciye, rantçıya ve sıcak paracıya kepçeyle aktarıldı. AKP göreve gelmeden önceki 27 yılda devletin faiz ödemesi 251 milyar dolardı; son 11 yılda devletin ödediği faiz 367 milyar dolara ulaştı. Yalnızca devletin değil, ailelerin faiz ödemesi de son 11 yılda katlandı. AKP’nin göreve geldiği 2002 yılında ailelerin faiz ödemesi 1,6 milyar dolardı; 11 yılda %1073 artarak 2013’te 19,2 milyar dolara çıktı. Sıcak paracılar da bu dönemde karına kar kattı. 2002’de borsaya 1 milyon dolar getiren Londralı bankacının parası yaklaşık 11,5 yılda 6,3’e katlanarak 6 milyon 341 bin 281 dolar oldu.
Faiz lobileri ve sıcak paracılar köşeyi döndü.

Kocaeli'nde fabrikaları yıkıp konut yapacaklarKocaeli’nde fabrikaları yıkıp konut yapacaklar

YALAN 4: DEMOKRASİYLE BİRLİKTE EKONOMİ DE GÜÇLENDİ

Türkiye AKP döneminde giderek otoriter bir yönetim tarzına doğru ilerledi, Türkiye demokrasisi “hibrit” veya “kısmi demokrasi” şeklinde tanımlanır oldu. Ekonomi, kurum ve kuralların yok sayıldığı keyfi bir anlayışla yönetildi. Ekonomide kırılganlıklar arttı. ABD Merkez Bankası’nın para musluklarını kısma sinyalini verdiği 2013 yılının Mayıs ayından bu yana Türkiye en kırılgan ekonomiler arasında sayılır hale geldi. Türkiye’nin üyesi olduğu OECD, Dünya Bankası, Uluslararası Finans Enstitüsü gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’yi en kırılgan ekonomi listelerinde başa koymaya başladı. Son olarak ABD Merkez Bankası, “Türkiye’yi yeni küresel konjonktürün en kırılgan ekonomisi” ilan etti.

YALAN 5: İHRACAT REKORLAR KIRDI

Son 11 yılda ihracat 4 kat artarken; ithalat aynı dönemde 5’e katlandı. Türkiye’nin ithalata bağımlılığı olağanüstü arttı. 2002’de her 100 dolarlık ihracat için 143 dolarlık ithalat yapılırken; 2013’de her 100 dolarlık ihracat için 166 dolarlık ithalat yapılır oldu. Ekonomide artan “ithalat bağımlılığının” faturası rekor dış ticaret açığı ve cari açıklar olarak kesildi. Cumhuriyetin kurulduğu 1923’den 2002’ye kadar Türkiye ekonomisinin verdiği toplam dış ticaret açığı 247 milyar dolarken; 11 yılda verilen toplam dış ticaret açığı 687 milyar dolara ulaştı. 2002 yılında Türkiye dünyanın en yüksek cari açığına sahip 40. ekonomisiydi; 2011’de üçüncülüğe yükseldi, 2013 itibariyle Türkiye dünyanın en yüksek cari açığını veren 4. ekonomisi oldu. Türkiye en yüksek cari açık veren ülkeler sıralamasında ilk beşe yerleşti.


YALAN 6: KİŞİ BAŞINA GELİR ARTARAK 10 BİN DOLARI GEÇTİ

Türkiye’de kişi başına gelir “ucuz döviz kuru” ve “enflasyon” ile hormonlanarak 2008’de 10 bin doları aştı. O tarihten bu yana ise 10 bin dolar tuzağına takıldı, kaldı. Döviz kuru ve fiyat hareketlerinin arındırıldığı gerçek kişi başına milli gelir ise aslında çok daha sınırlı bir artış gösterdi. 2002’deki 3 bin 492 dolar olan gerçek kişi başına milli gelir, fiyat ve kur etkilerinden arındırıldığında 2013’te ancak 5 bin 115 dolar seviyesine gelebildi.

YALAN 7: TCMB REZERVLERİ 28 MİLYAR DOLARDAN 136 MİLYAR DOLARA ÇIKTI

Merkez Bankası’nın kasasında tuttuğu döviz rezervi dış finansman koşulları bozulduğunda ekonomiyi koruyacak bir tampon vazifesi görür. Bu nedenle Merkez Bankası rezervlerinin vadesi bir yıldan önce gelen kısa vadeli dış borçlar ile ülkenin bir yıllık cari açığı karşılayabilecek bir seviyede olması bu amaca hizmet edecek bir rezerv düzeyi olarak kabul edilir. Şu an TCMB kasasındaki rezerv yalnızca kısa vadeli dış borca yetiyor. Oysa bir de dışarıdan finanse edilmesi gereken cari açık var. 2002 yılında her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için TCMB kasasında 166 dolar rezerv varken, 2014 Mayıs ayı itibariyle her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için TCMB kasasında yalnızca 71 dolar döviz rezervi var. Türkiye’nin dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri kabul edilmesinin ardında büyük ölçüde bu tablo yatıyor.


YALAN 8: IMF’YE BORCUMUZ KALMADI, ŞİMDİ IMF’YE BORÇ VERİYORUZ

Ekonomisi Türkiye’ye benzeyen Brezilya, Arjantin gibi ülkeler IMF ile kredi anlaşmalarını
2005 ve öncesinde sonlandırdı. Türkiye ise bu iktidar döneminde (2005 yılının Mayıs ayında) IMF ile 19. stand-by anlaşmasını imzaladı. Yaklaşık 10 milyar dolarlık bu anlaşmanın kredi taksitleri 2008 yılına kadar kullanıldı, borcu ise 2013’te bitti. Dolayısıyla IMF’ye ödenen borç AKP’nin kendi kullandığı kredinin borcu. Bunun yanında önceki iktidar döneminden kalan yaklaşık 5 milyar dolarlık kredi de yine bu iktidar döneminde kullanıldı. Büyük ölçüde kendi kullandığı krediyi ödemekle övünen bir iktidar olsa, olsa “yüzsüz” bir iktidardır.

IMF’ye borç veriyoruz ifadesi de iktidarın bir başka yalanı. IMF’ye verilen “borç” değil “söz”dür. IMF’nin kaynaklarını artırmak ve çeşitlendirmek üzere 2012’de başlayan çalışmalar neticesinde G-20 üyesi ülkelerden IMF’ye 456 milyar dolarlık kaynak taahhüdünde bulunuldu. Bunun 5 milyar dolarlık bölümü Türkiye tarafından taahhüt edildi. IMF bu tutarı ancak ihtiyaç duyması durumunda kullanacak. Dolayısıyla IMF’ye verilen tek sent borç bulunmadığı gibi, bu tutar IMF tarafından kullanılsa bile TCMB rezervlerinde de görünmeye devam edecek. AKP, IMF borcunu ödedik deyip ülkenin çığ gibi büyüyen dış borcunu ve özelleştirmelerle elden çıkan kamu varlıklarını gözlerden saklıyor. 22 milyar dolarlık IMF borcunu ödemekle övünen statükonun adayı, Türkiye’nin dış borcunu üçe katladığını söylemiyor.

2002’de 130 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcu 2014 Mart ayı itibariyle 387 milyar dolara çıktı. 2002’de her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına düşen dış borç 1.963 dolar iken; 2013 sonunda her bir vatandaşın sırtına yüklenen dış borç 5 bin 103 dolara yükseldi. Dolayısıyla IMF borcu devletin sırtından alınıp katmerli bir şekilde dış borç olarak milletin sırtına yüklendi.

YALAN 9: EKONOMİ AYAĞA KALKTI

AKP ekonomi için kritik önemdeki 12 yılı heba etti. Küresel ekonominin çok elverişli bir döneminde Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü artıracak ikinci nesil reformlar yapılmadı, 2001 krizinin ardından ekonomide şeffaflık ve öngörülebilirlik adına yapılmış ne kadar birinci nesil reform varsa bunlardan da geri dönüş başladı. Ekonominin başındaki Başbakan Yardımcısı’nın son açıklamaları AKP döneminde geçen yılların nasıl heba olduğunu ortaya koyuyor. Başbakan Yardımcısına göre Türkiye’nin, “işgücü piyasası, eğitim, enerji, hukuk, iç tasarrufların artırılması” gibi alanlarda reform ihtiyacı var. Bu açıklama bile AKP’nin 12 yılı Ağustos böceği gibi geçirdiğinin itirafı gibi.

YALAN 10: “BÜYÜME İSTİKRAR KAZANDI”

(Gerçek eşittir “Yalan 1.”)

YALAN 11: 2023 HEDEFİMİZ EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLMAK

Türkiye ekonomisi 1980’den bu yana dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biridir. Bu nedenle Türkiye 1999’da G-20′ye kabul edildi. Son dönemde yüzde 3’lere gerileyen büyüme hızı ile Türkiye ilk 10 ekonomi arasına giremez. Mevcut statüko “üretimi” değil “tüketimi”; “sanayi ve tarımı” değil “AVM’leri”; “geliri artıran” değil “borcu artıran” ekonomi politikalarını devam ettirdiği sürece ilk 10 ekonomi arasına giremeyiz.

YALAN 12: DEĞİŞİMİN LİDERİ ERDOĞAN

Bu iktidar 12 yıllık görev süresinde devletin her köşesine sindi. İktidar “statüko”, iktidarın lideri de “statükonun lideri” haline geldi. Yönetimde artan otoriterleşme Türkiye’nin sosyal ve ekonomik dengelerini tehdit eder durumda. Statükonun lideri, şimdi de demokrasinin olmazsa olmazı olan denge-fren mekanizmalarını tamamen yok ederek, güç ve yetkinin tek elde yoğunlaştığı bir başkanlık sistemiyle otoriterleşen yönetimini taçlandırmanın peşinde. Statükonun Cumhurbaşkanı adayı parlamenter demokrasiye adeta savaş açtı. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada ve tüm İslam dünyasında göreli bir huzura sahip tek ülke parlamenter demokrasiyle yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, “statükonun” özendiği başkanlık ya da yarı başkanlık sistemiyle yönetilen çevre ülkeler ise yangın yeri.

“ERDOĞAN, TÜRKİYE’NİN SIRTINA YÜK”

CHP’nin raporunda Türkiye’nin daha kucaklayıcı, vatandaşına hesap veren, şeffaf bir Yürütme organına, yürütme organını gerçek manada dengeleyen ve denetleyen yasamaya; etkin ve adil çalışan bir yargı sistemine ihtiyacı olduğu vurgulandı. Raporda, Türkiye’de aşı ve işi artırmanın yolunun yıpranan kurumların, esnetilen kuralların tamir edilmesinden geçtiği vurgulanarak şu ifadelere yer verildi:

“10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimi bu yolda önemli bir fırsattır. Hukukun üstünlüğünü koruyup, kollayacak; kurumlar arasında eş güdüm ve uyumu sağlayıp, gözetecek, parlamenter demokrasiyi savunan ve sistemin eksikliklerini gidermeye yardımcı bir Cumhurbaşkanı bu topraklara yatırım ve iş ekip, “ekmek” hasat edilmesine önemli katkı sunacaktır. Aday Erdoğan Türkiye’nin sırtında artık bir yüktür. Türkiye bu yükten kurtulma fırsatını 10 Ağustos’ta kullanmalıdır.” (ANKA)

=====================================

Emek verip hazırlayanlara teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygıyla
28.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

İktidarın Başını Ne Yiyecek ??

Dostlar,

Geçtiğimiz günlerde Sayın Orhan Bursalı, çok önemli 2 yazı yazdı..
Ülke ekonomisindeki kritik çıkmazlara değindi ve verilere dayanarak sordu, yanıtladı :

  • İktidarın Başını Ne Yiyecek ??

Bu 2 bölümlük yazının dikkatle okunması gerek..
Türkiye’nin yakıcı gündemine karşın gözden kaçmamalı.
Kaldı ki, yakıcı gündemin tam da ortasındaki 2 temel sorun işlenmekte..

Bilginize sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
24.4.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Orhan Bursalı
Cumhuriyet, 18.04.2013

portresi

İktidarın Başını Ne Yiyecek ??

Siyaseti tartışıyoruz ama ekonominin içi boş. Bugün iktidarda kalıp kalmamanın en önemli kıstaslarından biri olan ekonominin kimi rakamlarını anımsatacağım..
Salt siyaset üzerine yazarak yakın geleceği anlayamayız..

İktidar;

– ya Türkiye’yi parçalayabilecek bir iç-dış serüvenin kılıcı altında yıkılacak
– ya da çözemediği ekonomik sorunların, bozuk gelir paylaşımının enkazı altında kalacak. 

Kürt meselesinin çözümü konusunda Apo ile tek başına girdiği yolun çıkmazları üzerine çok yazıp duruyoruz.. Bugün gazetelerin manşetlerine taşımadığı çok çarpıcı gerçeklere yer vereceğim…

Enflasyon %60!

Radikal’de Uğur Gürses, gözlerden kaçan iyi bir konuyu yazdı: Cebimizdeki paralar ve enflasyon! 2005’te para reformu yaptılar, 5 TL’nin 10 TL’nin, 50, 100 ve 200 TL’nin çok önemli bir değeri vardı.. Yıllık ortalama %9.8 enflasyon oranıyla, geçen 6 yılda toplam enflasyon %60’a dayandı!

Yani 10 TL 4 TL’ye, 100 TL 40 TL’ye, 200 TL 120 TL’ye düştü. 5 TL de 1 TL’nin altına indi!

Ben de bozdurduğum yüzlük neden hemen kayboluyor, eskiden böyle değildi, diye sorup duruyordum! Tabii böyle olunca, piyasadaki banknot miktarları da hızla arttı.

Burada, toplam banknot hacmi içinde örneğin 100 TL’nin tuttuğu yer, %28.7’den %48.6’ya yükselmiş… Neredeyse enflasyon oranında dolaşımdaki miktarı artmış.
50 TL azalmış, değer düşüklüğü.. 200’lükler hızla artmış.. Gürses diyor ki, 5 yıl sonra ağırlıkla 200’lük kullanabiliriz ve 500’lük banknotlarla tanışabiliriz.. Eh, paradan yeniden sıfır atarlar mı dersiniz!..

***

Ulusal gelir 10 bin $’da çakıldı: Biliyorsunuz, ulusal geliri 10 bin $’a yükselttik diye caka satıyordu Akil İktidar! Adam başına düşen ulusal gelirin 4 yıldır 10 bin $’da çakılıp kaldığını söyleyelim!

RTE’nin ve adamlarının nurlu ufuklar edebiyatını anımsıyorsunuz… Tren gitmiyor,
hepsi en arka vagondan iteleyip duruyorlar treni, ama bir inatçı keçi mi desem yoksa eşek mi, ıııh diyor olduğu yerde kalıyor! N’oldu? Bunu sonraki yazımda yazacağım; treni götüremezler!

Büyüme %2: Büyüyen Türkiye edebiyatı da okyanusun derin sularına çakıldı.
%2 büyüme, Türkiye için diş kovuğuna yetmez. Sanayi, tarım her neyse, ülkenin ihtiyacı olan değer ve iş yaratamıyor. Neden %2? Çünkü ekonomiyi, dışarıdan aldıkları hammadde – yarı mamul, enerji, makine teçhizat, kimya vb. ile çevirebiliyorlar.
Önceki iki yıl büyüme %8-9 olarak gerçekleşmişti!..

Dışarıdan satın alınan ve ekonomiyi çeviren bu malların parasını nereden buluyoruz?
Yine dışarıdan! Ülkeye giren sıcak para vb. ile ithalatı finanse ediyoruz. Ama aslında edemiyorsun, iktisatçıların diliyle cari açık veriyorsun! Peki, ne oldu? Dış ülke ve kurumlar dedi ki, hooop borcunu karşılayamayacak duruma geliyorsun, çökebilirsin, ithalatınla birlikte büyümeni düşür..

Olan bu… Tabii işsizlik de %10’u aştı! Tabii yatırımlar düştü, hem devlet hem özel!
Ama $ milyarderlerinin sayısı 38’den 43’e çıktı!
Ülkemizde 94 bin $ milyoneri var,
bunlar ülkedeki toplam servetin, yani 1.1 trilyon doların %43’üne
(yaklaşık 500 milyar dolara) sahipler!

111. Sırada          :

Prof. Faik Öztrak açıkladı: 150 gelişen ve yükselen ekonomi içinde Türkiye, büyümesi en hızlı yavaşlayan 5. ekonomi oldu. Tüm bu ekonomiler 2012’de %5.1 büyürken Türkiye’nin büyümesi bunun yarısından bile az gerçekleşti. Türkiye 2012’de büyüme sıralamasında da 150 yükselen ve gelişen ekonomi içinde 111. sıraya düştü.

Bir olgu daha: Türkiye’nin 1946- 2002 arası ortalama büyüme rakamı %5.1..
AKP döneminin 10 yıllık ortalama büyüme rakamı bunun altında: %5..
Hem de 10 yıllık istikrarlı bir dönem! Palavrayı bırakalım!

Borç   : İktidarın, ülkenin dışa olan net finansal yükümlülükleri 414 milyar $.
AKP iktidara geldiğinde bu miktar 85 milyar $ idi! Dış borcu ise 179 milyar $ artarak
326 milyar $ oldu (Öztrak). Ekonomiyi neyle çevirdiği ortada! Halkın kredi kartı borçları 90 milyar $ dolayında. Borçluların %20’sinden çoğu, borcunu borç alarak kapatıyor..

****************

İktidarın Başını Ne Yiyecek – 2

Orhan Bursalı
Cumhuriyet, 21.04.2013

Önce perşembe günkü “İktidarın Başını Ne Yiyecek?” yazımda acele ile yaptığım yanlışı düzelteyim: Adam başına düşen milli gelir 10 bin TL değil tabii ki $ olacak… İkincisi, Türkiye’de $ milyoneri ve milyarderi karışıklığı. Doğrusu: 2012’de dolar milyarderi sayısı 38’den 43’e yükseldi.
Wall Street Journal’a göre de, Türkiye’deki $ milyonerlerinin sayısı 94.000…

‘İhracat’taki Fotoğraf            :

Türkiye’nin 10 bin $ ulusal gelirde çakılıp kalmasının ve ihracat arttıkça cari açığın daha çok artmasının nedeni tartışılmıyor. Başbakan ve bakanları bol keseden atıyor…
Geçen gün de Forum İstanbul’un tanıtım toplantısında, koca koca patronlar iktidarın
bu masalını yineleyip durmuşlar!

  • 2023’te dünyanın en büyük 10. ekonomisi ve
    25 bin $ adam başına ulusal gelir!

Kendini tahıl ambarında görmek hoş bir şey! AKP bu amaca yönelik ekonomide hiçbir şey yapmıyor? Bir çözüm üretemediği için duvara dayandı…

Temel sorunu söyleyelim             :

  • Sorun, ihraç ettiğimiz imalat sanayi ürünleri içinde, yüksek teknoloji içerikli ürünlerin oran olarak yerlerde sürünüyor olması:

% 1.9! Evet evet, % 1.9 (2010 yılı; yıllardır böyle)! Araştırmacı B. Ali Eşiyok’un Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizin 1358. sayısında (29 Mart 2013) yayımlanan “Türkiye Teknolojinin Neresinde?” başlıklı incelemesindeki, Dünya Bankası veri tabanından derlediği rakam bu!

Peki Güney Kore? % 28.7! Ya Hindistan? % 7.2… Peki Çin? 27.5. Brezilya: 11.2…
Yani önümüzde büyüyebilen gelişmekte olan ülkeler ve büyüyemeyen gelişmekte olan Türkiye var…

Yüksek teknolojinin payının önemi şu             :

Sanayi ürünleriniz ne denli yüksek teknoloji içeriyorsa (kalite!), o denli yüksek fiyat, yüksek getiri… Ayrıca, yüksek teknolojiyi ülkenizde üretirseniz, dışarıdan satın almazsınız, dolayısıyla cari açığınız artmaz, kendi beyin gücünüzü kendiniz kullanırsınız, kaliteli beyniniz ülke içinde büyür,
nitelikli iş alanları açılır…

Yoksullaşarak Büyüme!

Türkiye’nin sanayi malları ihracatının temel özelliği, düşük teknoloji içerikli malların oranının çok yüksek olması… İhracatımız içinde “düşük teknoloji içerikli sektörlerin payı % 30.4” (*)..

Buna düşük – orta teknoloji sektörlerin payı olan % 37.8’i katın, etti % 68.2!..

Ekonominin iyi yapısını gösterecek Orta-İleri Teknoloji sektörlerin payı ise çok düşük: % 8.4… Yüksek teknoloji sektörlerin payı ise % 3.4…

İktisatçılar, ülkenin ihracatının sürekli düşük teknolojili mallara-sektörlere dayanarak artmasına, yoksullaşarak büyüme diyor!

İhtiyacınız olan yüksek teknolojiyi ise büyük paralar ödeyerek dışarıdan alıyorsunuz…
Düşük nitelikli ürünleri de ucuza satıyorsunuz! Sizin satın aldığınız orta-yüksek teknoloji bir kamyon ürüne ödediğiniz dövizi geri kazanmak için, mesela 20 kamyon, bazen 50 kamyon mal satıyorsunuz! “Yoğun emek ve sürekli çok kaynak” isteyen bir ekonomik yapımız var!

Emek Üzerinde Baskı           :

Düşük teknolojili üretim yoğun emek ve bol kaynak istediği için, ücretleri baskılamak zorundasınız. Çünkü dünyada rekabet edebilmeniz için emek ucuz olmalı. İşte bu iktidar da bunu yapıyor. Taşeron sisteminin nedeni budur… Sendikaları yok etmeye çalışmasının nedeni de! (Patronlar yüksek nitelikli mal üzerinden değil, düşük ücretler üzerinden üretimlerini sürdürebilsin ve sermaye biriktirebilsinler…) Türkiye ekonomisi hâlâ önemli ölçüde çok ucuz “ne iş olsa yaparım abi” emeklerle dolu! Enflasyon % 10’larda, ama emeğe önerilen % 4-6… Sürekli ütülen bir çalışan sınıf…

İktidar bu sınıfı ne kadar süre baskılayabilecek??…

Olanaksız     :

İşte iktidarın en büyük çıkmazı bu ekonomik yapı.

İçeride çarkları döndürmek için en önemli ihtiyaçları ithal etmek zorunda, bu ithalatı da yine dış paralarla karşılıyor. Borç artıyor (cari açık), tehlike çanları çalıyor, ekonomik büyümeyi % 2.2’ye düşürmek zorunda kalıyorsunuz…

Eşiyok diyor ki: “Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda teknolojide hızlı gelişmeler sağlamadan uluslararası rekabet gücünde (ihracatta) ve cari açık gibi yapısal sorunların çözümünde kalıcı başarımlar elde etmesi neredeyse olanaksız gözükmekte. Teknoloji düzeyi düşük (Harcıâlem, gıda ve tekstil gibi sektörlere dayalı) bir ihracat profilinin uzun dönemde sürdürülebildiği son derece kuşkuludur.”

Eşiyok nazik davranmış… Kuşkulunun ötesindedir durum… Olanaksıza yakındır…
(Devam edeceğiz…)

(*) A. Eşiyok, (CBT 139, OECD sınıflandırmasına göre ve TÜİK veri tabanı). İhracatın % 32.3’ünü sağlayan düşük teknoloji sektörleri: Gıda ürünleri ve içecek, tütün, tekstil giyim ürünleri, deri ürünleri, ağaç-mantar-hasır örme ürünleri; kâğıt ve ürünleri, basım plak kaset, mobilya sınıfı… Düşük-orta teknolojili sektörler: Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri, plastik ve kauçuk ürünleri imalatı, metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatı, ana metal sanayii, makine ve teçhizat dışında; metal eşya sanayisi, deniz taşıtlarının yapımı ve onarımı…