Etiket arşivi: Türkiye’nin demokratikleşmesi

CHP’den ‘Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası’ broşürü

CHP’den rapor    :
Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası’ 

(AS: Bizim atkımız yazının altındadır..)

Cumhuriyet Halk Partisi son beş yıldır ekonomideki gidişatı inceleyen bilgileri “Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası” broşüründe bir araya topladı. Broşürde son 5 yılda Türkiye’nin ulusal gelirinin 202 milyar $ eridiği, 2013’te 950 milyar $ olan ulusal gelirin 2019’un ilk 3 ayında 748 milyar $’a indiği belirtildi.

CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığınca, Parti Sözcüsü Prof. Faik Öztrak’ın eşgüdümünde, hükümetin ekonomi politikalarına yönelik eleştirilere yer verilen bir broşür hazırlandı. CHP’den yapılan yazılı açıklamada, Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı tarafından, Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’ın eşgüdümünde hazırlanan “Tek Adam Parti Devleti Hevesinin Milletimize Faturası” başlıklı broşürle, parti devleti inşa sürecinin Türkiye’ye maliyetinin ortaya konduğu ifade edildi.

‘SON 5 YILDA ULUSAL GELİR 202 MİLYAR $ ERİDİ’

Broşürde, 2014’ten bu yana Türkiye ekonomisindeki değişimlerin ele alındığı belirtilen açıklamada, son 5 yılda Türkiye’nin ulusal gelirinin 202 milyar $ eridiği, 2013’te 950 milyar $ olan ulusal gelirin 2019’un ilk 3 ayında 748 milyar $’a indiği savunuldu.

Son bir yılda dolar alan yandı altın alan kazandı

Son bir yılda dolar alan yandı altın alan kazandı

‘EN BÜYÜK 20 EKONOMİDEN DÜŞME RİSKİ’

Kişi başına düşen gelirin 2013’ten bu yana 3404 $ azalarak 9076 $’a gerilediği kaydedilen açıklamada, 2013’te 950 milyar $’lık ulusal gelirle dünyanın 16. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin, 6 yılda ulusal gelir sıralamasında 4 basamak gerileyerek en büyük 20 ekonomi liginden düşme riskiyle karşı karşıya kaldığı belirtildi.

Enflasyon oranının 2017’den başlayarak çift hanelere yerleştiği aktarılan açıklamada, “2013’te % 9 olan işsizlik 2015’ten bu yana çift haneye çıktı, küresel krizden bu yana en yüksek düzeylere geldi. Resmi işsiz sayısı 4 milyonu aşarken, gerçek işsiz sayısı 8 milyona dayandı. Üniversiteli işsiz sayısı ise bu dönemde rekorlar kırarak 1 milyon sınırını aştı. Mevsim etkisinden arındırılmış rakamlarla 2013 sonunda her 100 gençten 16’sının işsiz olduğu Türkiye’de, 2019 nisan döneminde her 100 gençten 26’sı işsiz.” saptamasına yer verildi.

TÜRKİYE’NİN TOPLAM BORCU ARTTI

Türkiye’nin toplam borcunun ulusal geliri aştığı bildirilen açıklamada, toplam borcun 4 trilyon 162 milyar TL’ye çıktığı belirtildi. Hazinenin iç borçlanma faiz oranı 2013’te %7,6 iken 2019’da bu oranın %22,2’ye yükseldiği belirtilen açıklamada, şu bulgulara yer verildi:

TL, $ KARŞISINDA % 66 DEĞER YİTİRDİ!

“2013 ile 2019 Ağustos ayı arasında Türk lirası, ortalama kurlarla, $ karşısında % 66, Euro karşısında %60 değer yitirdi. 2013 yıl sonundan bu yana, benzer ekonomiler içinde, Arjantin Pezosu’ndan sonra en çok değer yitiren para birimi TL oldu.

Son 5 yılda Türkiye, hukukun üstünlüğü endeksinde 2014’ten bu yana 50 basamak birden gerileyerek 109. sıraya düştü.

Yolsuzluk algı endeksinde ise Türkiye son 5 yılda 25 sıra kötüleşerek 78. sıraya geriledi.

Türkiye, küresel mutluluk endeksinde 2 basamak, küresel barış endeksinde ise 18 basamak düştü.”

Broşürde;
– İnsani Gelişmişlik Endeksi,
– Hukukun Üstünlüğü Endeksi
,
– Yolsuzluk Algı Endeksi,
– Dünya Mutluluk Endeksi ve
– Küresel Barış Endeksi’nde

ilk 10 ve son 10 sırada yer alan ülkelerin yönetim sistemlerinin incelendiği ayrı bir bölümün yer aldığı belirtilen açıklamada, bu endekslerde ilk 10 sırada yer alan ülkelerin tümüne yakınının parlamenter sistemle, son 10 sırada yer alan ülkelerin tümüne yakınının ise başkanlık ya da yarı başkanlıkla yönetildiği belirlemesine yer verildi.

Açıklamada, CHP’nin krizden çıkış için önerdiği tedbirlerin hiçbirinin uygulanmadığı, krizin aspirin sağaltımı (tedavisi) ve pansuman önlemleriyle (tedbirleriyle) geçiştirilmeye çalışıldığı savunuldu.
(AA, 13.8.19)
===========================
Dostlar, 

CHP’nin geçtiğimiz yıl 11 Ağustos’ta (2018) yayımladığı 13 maddelik döviz bunalımından çıkış reçetesi aşağıdaki gibiydi..

CHP’nin 13 maddelik krizden çıkış reçetesi                   :

  1. madde: “Devlette liyakat yoksa devlette çürüme vardır. Yapılması gereken en önemli işlerden birisi devlette liyakat sisteminin yeniden inşa edilmesidir.
  2. madde: Hukukun üstünlüğü ve güvenliği milletvekillerinin öğrencilerin hapiste olduğu bir ülkede‘Yabancılar gelsin yatırım yapsın’ diye beklerseniz hayal ortamında yaşarsınız.
  3. madde: Merkez Bankası’nın bağımsızlığı. Bugün merkez bankalarıyla ilgilenen dünyadaki bütün çevreler Türkiye’deki Merkez Bankasının bağımsız olmadığına inanıyorlar. Siyasi otorite yüzünden bağımsız karar alamıyor. Eğer bu güvenceyi verirseniz farklı bir merkez bankası profili ortaya çıkar.
  4. madde: Sıcak para yönetimi. Akılcı bir sıcak para yönetimine geçmek gerekiyor.  Dolar kurundaki her on kuruşluk artışın bize maliyeti 22 milyar lira. Yılbaşından bu yana $ kurunun yükseliş maliyeti 580 milyar lira.
  5. madde: Dolar temel alınarak ihaleler yapılıyor, yani $ baştacı ediliyor, bu politikadan vazgeçilmeli. Dolar temel alınarak hızla  TL’ye dönüştürülmeli eğer TL’ye güveniyorsanız ‘TL bizim paramız’ diyorsanız hızla ihaleleri Türk Lirasına dönüştürün. Dolara endeksli geçiş ücretleri var. Bunların da tümüyle  TL’ye dönüştürülmesi gerekiyor. Bunu yapmanın mevcut yönetim tarafından zor olduğunu biliyorum.
  6. madde: Kamu İhale Yasasının mutlaka değişmesi gerekiyor. Yolsuzluğun temel kaynağı budur. 16 yılda tam 186 kez ihale mevzuatı değişti.”
  7. madde: Hepimiz vergi ödüyoruz çocuk doğduğu andan başlayarak vergi ödüyor. Vergilerin nereye ödendiğini denetleyen Sayıştay uluslararası standartlarına dönmeli. Sayıştay’ın şu anda denetim yapacağı alanlar kısıtlı, eli kolu bağlı durumda.
  8. madde: Bütçe dışı uygulamalar. Kim bütçenin dışında fonlar oluşturdu? TOKİ vb. yapıların hepsinin kaldırılması gerek. Bütçe disiplinin bu bağlamda sağlanması gerek.
  9. madde: Dış politika bugün izlenen politikanın 180 derece değişmesi gerek. Dış politikada hamaset söylemlerine, dost söylemlerine yer yoktur. Her ülke kendi çıkarları için söylem oluşturur. Güçlü bir ekonomi oluşturamazsanız başka ülkelerin sömürdüğü ülkeler haline gelirsiniz Türkiye’nin bugün geldiği nokta bu. Trump bir tweet atıyor, Türkiye’de $ yükseliyor. Neden böyle oluyor? Güçlü bir ekonomi olmadığı için. Trump’ın attığı her tweet Türk halkının onurunu zedeliyor. Asla kabul etmiyoruz. Bu konuda Türkiye’de bir görüş birliğinin sağlanması çok önemli. Eğer iç politikayı, dış politikanın malzemesi durumuna getirirseniz güçlü kalamazsınız.
  10. madde: Kontrolsüz borçlanma. Bunun için bir anayasal kural getirmek gerekiyor. Herkes gönlünce borçlanamaz. Çocuklarımızı, torunlarımızı borç altında bırakamayız. Bunun sınırları ve kurallarının olması gerek. TBMM’ye hesabı verilmeli. Bu borçları kim ödeyecek? Bu borcu 80 milyon ödeyecekse hepimizin soru sorma hakkımız var.
  11. madde: Fakirin, fukaranın sırtına yıkılan bir vergi politikası var. Türkiye’nin bunu düzeltmesi gerek. Vergi cennetlerinde dolarları olanlar var. Bu dolarları olanlar Türkiye’ye getirdiğinde vergi ödemiyorlar. Fakir ekmek alırken, su içerken vergi ödüyor. Milyarlarca dolarla uğraşanlar vergi ödemiyor. Bunu engellemek için 2006’da Parlamento üstüne düşeni yapmış. ‘Dolarlar ülkeye gelirse %30 vergi alacağım’ demiş. Bu kararname 2006 yılından beri çıkmıyor. Biz bu kararnamenin hızla çıkmasını istiyoruz. O vergi cennetleri nereler herkes biliyor.
  12. madde: Üretimi önceleyen politikaya ihtiyacımız var. Bir ülke üretirse güçlü olur.
  13. madde: İsraf ekonomimizi hepiniz görüyorsunuz. Lüks arabalardan geçilmiyor. Tasarruf yapacağız diyorsanız kamudaki araba saltanatına son verin. Kiralık binalarda oturuyorlar. Neden? Eskiden bakanlıklarda otururlardı. Beğenmiyorlar.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1052422/Kilicdaroglu_ndan_doviz_krizi_aciklamasi.html, 11.08.2018)

‘Parlamentoda görüşülmesi bizim en büyük arzumuz’

Saydığı önerilerin bir bölümünün ‘derhal yapılabilir’, bir bölümünün ise ‘orta vadede’ yapılabilir olduğunu söyleyen CHP lideri Kılıçdaroğlu şöyle devam etti:

Bir bölümünün sonuçları uzun sürede çıkabilir. Hem yasaların hem uygulamaların gelişmesi gerekiyor. Yasama ve yürütmenin bunu el ele vererek yapması gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Sayıştay’ın güçlenmesi pek çok yasal düzenlemeye her türlü desteği vereceğiz ve izleyicisi olacağız. Hükümet yok. Artık bakanlar kurulu yok. Yasa önerilerini milletvekilleri verecek. Bu önerilerin krizden çıkma yolunda bir uzlaşmayla Parlamentoda görüşülmesi bizim en büyük arzumuz. Her türlü katkıyı veririz. Bir kişinin egosuna ülke teslim edilemez. Parlamentoda üzerimize düşeni yapacağız. Ülkeyi yönetenlerin hızla karar alması gerek.”
******

Siyaset bilimci Dr. Alev Coşkun‘un son derece yerinde uyarısıyla bağlayalım (Cumhuriyet, 28.7.2019)  :

“Çağdaş ve evrensel demokrasi rejimi anlayışına aykırı olan bu sistem er ya da geç değiştirile­cek ve Türkiye yeniden demok­ratik parlamenter sisteme döne­cektir. Ülkemizin gerek ekonomik, gerek toplumsal yüzlerce soru­nu çözüm beklerken, siyasal ik­tidarın bunları çözmek yerine kavga ve çatışmaya dayalı po­litikalarla enerji tüketmesi; de­mokrasiye uymayan, hataları görülmüş ve onarım olanağı da ol­mayan Cumhurbaşkanlığı hü­kümet sisteminde ısrar etmesi, kaçınılmaz olarak, siyasal ikti­darı bir süre sonra “yöneteme­yen demokrasi” konumuna geti­recektir.“

Sevgi ve saygı ile. 14 Ağustos 2019, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

‘Türkiye krizi’nde çözüm yolu demokrasi

‘Türkiye krizi’nde çözüm yolu demokrasi

Türkiye, AKP iktidarının politikaları nedeniyle; ekonomiden dış politikaya, hukuktan insan haklarına, demokrasiden yargıya dek birçok alanda krizle boğuşuyor. Prof. Korkut Boratav, Altan Öymen, Ahmet Türk, Rıza Türmen gibi aydınlar, tüm sorunların
– insan haklarına saygı,
– hukuk ve
gerçek demokrasiyle çözülebileceğini açıkladı.

[Haber görseli]

Türkiye, son dönemde ekonomiden dış politikaya, hukuktan insan haklarına, demokrasiden yargıya kadar birçok alanda krizle boğuşuyor. Cumhuriyet, aydınlara kriz ortamından nasıl çıkılacağını sordu.

Verilen yanıtlarda ortak vurgu;

“Gerçek demokrasiye dönülmeli, hukuk devleti yeniden kurulmalı, insan haklarına saygı gösterilmeli. Türkiye’de siyaset barış endeksine oturtulmalı” oldu. İşte verilen yanıtlar:

Prof. Dr. Korkut Boratav:  Ekonomik kriz hamasetle çözülmez

Türkiye’nin karşılaştığı, önemli bir ekonomik açmaz var. Bu açmazın iki boyutu var. Birincisi ulusulararası finansal düzenin tedirginliğini yaratan bir ortam. Bundan kaynaklanan denge bozuklukları oluşuyor. Türkiye’den net para çıkışı başladı. İkincisi uluslararası siyasi ilişkilerde özellikle ABD ile olan gerginlik. Bu gerilimin 2. boyutunu nasıl çözer bilemem. Fakat 1. boyut, yani ekonomik kriz ortamıyla ilgili boyut hamaset ve vatanseverlik söylemleriyle geçiştirilemez. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı çok ağır dış ekonomik bağımlılık koşullarının doğru teşhisi ve nedenlerine karşı alınması gereken önlemler, ekonomik mantıkla çözülür. İktidarda bu analizi yapma çabası algılamıyorum. Dolayısıyla ekonomi, başı boş şekilde kara deliğe sürüklenmektedir. Ciddi bir ekonomik teşhis bugünkü iktidarın kadrolarıyla mümkün görünmüyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi bütün toplumun, halkın ortak sorunudur. Genel sorunumuzdur bu. Bana göre Türkiye şu anda faşizme sürüklenmenin ileri bir noktasındadır. Türkiye’yi faşizme sürekleyen güçlerle mücadele etmek gerekir.

Eski AİHM yargıcı Rıza Türmen: Hukuk devleti yeniden

Bugünkü tablo ortada. Türkiye’de bir rejim değişikliği oldu. Bu rejim değişikliğinde bütün güçler tek bir elde toplandı. Meclis işlevsiz hale getirildi. Bu da muhalefeti işlevsiz hale getirdi. Hakikatin saklandığı, gerçeklerin halka söylenmediği bir hayal dünyası yaratıldı. İç düşman, dış düşman algısı oluşturuldu. Muhalefet bakımından yapılacak en önemli şey, bu hayal dünyasının içine girmeden gerçekleri halka söylemektir. Milliyetçilik havası yaratılıyor. Dışında kalanlar vatan hainidir deniliyor. Baskıcı, tahakkümcü bir rejimde birleşmek gerekli değil.

Demokrasi değil

Tam tersi baskıcı rejime karşı mücadele etmek gerekir. Demokrasi mücadelesi vermek gerekir. Seçimlerden sonra, halkın yarısının üzerine büyük bir karamsarlık, umutsuzluk çöktü. Unutmamak lazım ki Türkiye, halkın yarısının istemediği bir rejim tarafından yönetiliyor. Bu rejimin adı da demokrasi de değil. Giderek daha çok demokrasiden uzaklaşılıyor. Burada tabii yeni bir umut verebilmek, demokrasi mücadelesi başlatmak lazım. 24 Haziran seçimlerinden sonra halkın üzerine çöken umutsuzluğu yeni bir enerjiye, demokrasi mücadelesi enerjisine dönüştürebilmek lazım. Bunu yapacak olan halkın yarısıdır. Siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, bunların birlikte hareket edebilmesi önemlidir…

Halk mücadelenin öznesi olmalı

Demokrasi mücadelesinin bir taraftan yatay birliktelik yani sivil toplum örgütleri, partiler arasında kurulabilmesi, öbür taraftan da dikey birliktelik tabandan gelen mücadele yapılması gerek. Mahalle mahalle halk meclisleri, bu mücadelenin öğesi olur. Halkın bıkkınlık, yılgınlık ruh halinden çıkartılıp aslında siyasi müacadelenin öznesi haline getirilmesi gerekir. Aktif yurttaşlık anlayışı gerekiyor.

İktidar duvarları ortadan kaldırmalı

Türkiye’yi uçuruma götüren – sürükleyen bir iktidar var. Buna karşı halka gerçekleri söyleyerek, hayal dünyasını kırarak aşağıdan bir mücadele dalgası çıkarabilmek gerek… İktidar Türkiye’yi demokrasiye döndürmeli, bu hayallerden vazgeçip, gerçekleri söyleyip, durum budur demeli.
– Gerçek bir demokrasiye dönmeli,
– hukuk devleti yeniden kurulmalı,
– insan haklarına saygı gösterilmeli.
Yapılacak şey budur. Ancak Türkiye, bundan giderek uzaklaşıyor. İktidar giderek daha baskıcı bir rejimde koltuk değnekleriyle ayakta durmaya çalışıyor. Türkiye’deki siyaseti savaş ekseninden çıkarıp barış endeksine oturtmalı. İç barış ve dış barış gerekiyor. Kutuplaşmaya değil uzlaşmaya ihtiyaç var. İktidar duvarları ortadan kaldırmalı. Demokrasi güçleri, sadece bir direniş değil aynı zamanda yeni bir demokrasinin de kurucusu olmalı. Sadece eleştirmek değil, alternatifi de ortaya koymalı. Çoğulcu katılımcı bir demokrasiye ihtiyacımız var.

Siyasetçi Ahmet Türk: Kalkınma için insan hakları

Aslında ekonomi ve demokrasi birbirini besleyen iki kurum. Demokrasi olmadan ekonomik krizden çıkış mümkün değil. Dünyada demokrasiyi esas almayan ülkelerin düştüğü ortam ortada. İnsan hakları, demokrasi olmadan ekonomik kalkınmayı başarmak mümkün değil. Tek kişinin yönettiği ülkede, bütün kararların doğru olacağını düşünmek aslında yanlıştır.
Kurumsal ve toplumsal meseleleri çok geniş bir süzgeçten geçirip toplumun önüne koymak lazım. Bugün toplumun talepleri, toplumun sıkıntılarını giderecek bir politika yürütülmüyor. Burada sadece cumhurbaşkanı bütün kararlar üzerinde etkilidir. Demokratik ülkelerde tek bir kişinin yönetiminde ekonomik, toplumsal uzlaşı mümkün olmuyor. Bu da ekonomik krizi, hem de toplum arasında ötekileştirilmiş büyük bir kesimin oluşmasına neden oluyor. Toplumun yarısını dost yarısını düşman ilan eden mantıkla bu ülkeyi kalkındırmak çağdaş değerlerle bütünleştirmek mümkün değil. Bir rejim ve demokrasi sorunudur. İstediğiniz kadar zam yapın, özelleştirme yapın, olmuyor. Bunun altından kalkamazsınız. Önemli olan demokrasi, çoğulculuk, demokratik siyasetin yürütülmesidir…

Gazeteci yazar Altan ÖymenÇözümün adresi Meclis

Ülkemizin şu sıradaki sorunları çok büyük ve çok çeşitli alanlardadır. Siz de belirtiyorsunuz, ekonomik alanda, politika alanında, dış politika alanında, hukuk ve adalet alanında, insan hakları alanında… Bunlar, sorunlarımızın sadece üst başlıkları… Bu başlıkların altında bir de “alt başlık”lar var ki, burada sayılamayacak kadar çoktur. Bütün bunlara, tek merkezden ve sadece tek kişinin işleteceği bir karar ve icra mekanizmasıyla çözümler aranıp bulunması mümkün değil. Üstelik tek kişiye bağlı o mekanizmanın kuruluşu da çok yeni. Orada görevli olanlardan, birbirlerini tanıma fırsatını bile hâlâ bulamayanlar var. Eski bakanlıkların ve diğer devlet kurumlarının teşkilat ilkeleri ve çalışma koşulları değiştirilmiş. Bunların nasıl işleyeceğinin denemeleri bile yapılmamış.

Yetkileri alındı ama…

Böyle bir ortamda ülkenin yönetiminde kurum olarak deneyim sahibi olan ve geçmiş dönemlerde zaman zaman bugünkü gibi büyük sorunlar karşısında kalıp onların üstesinden gelebilmiş olan tek siyasal organ, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Gerçi Meclis’in -son Anayasa değişikliği ve uyum yasaları veya kararnameleriyle- yetkilerinin büyük bir bölümü alınmış, Cumhurbaşkanlığı’na devredilmiştir ama Meclis gene de, devletin temel kurumlarından biri olarak, çok güç koşullar altında olsa bile, varlığını sürdürüyor.

Herkes çareyi Meclis’te aramalıdır. Meclis, yaz tatilini ve/veya öteki tatilleri bırakıp görevinin başına çağrılmalıdır. Tüm siyasi partileriyle birlikte, komisyonlarıyla, genel kurullarıyla, partiler arası görüşme olanaklarıyla, sıraladığımız sorunların çözüm olanaklarını görüşmelidir. En azından şu sırada, çok tehlikeli hale gelmiş olan belirli gelişmeler karşısında, partiler arası görüşmeler yoluyla, sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar kurarak bugünkü çok taraflı kriz haline, gerçekçi önlemler alınmasını sağlamaya çalışmalıdır.

Muhalefete görev düşüyor

Evet, Meclis’i devreye sokmak, ancak, iktidar çoğunluğunu oluşturan iki partinin bunu kabul etmesiyle mümkündür. Gerçi Meclis’in devreye girmesi o iki partinin de çıkarınadır. Ama o iki partinin bu gerçeğin farkına varması ihtimali zayıftır. Eğer o ihtimal, yani iktidar partilerinin öteki partilerle birlikte çalışması ihtimali gerçekleşmezse, görev, son genel seçimde birlikte hareket eden üç partiyle tüm muhalefet partilerine düşüyor. O partiler, yeniden bir araya gelmeli ve bugünkü sorunları çözmenin yollarını görüşmelidir. Önümüzde yerel seçimler var. O seçimler öncesinde durumun vahametini tüm seçmenlere anlatmaya çalışmalıdırlar. Ki, o seçimlerin sonucu, geçmişte de örnekleri görüldüğü gibi, bugünkü iktidara, kendisine çeki düzen vermesi için bir ihtar mesajı anlamını taşısın. (Cumhuriyet internet, 12.08.2018)