Etiket arşivi: Bülent Esinoğlu

AMBARGOLARLA DÜNYA YÖNETİLİR Mİ?

BÜLENT ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com

Koskoca Amerikan devleti ne yaptığını bilmiyor olabilir mi?

Rusya, Ukrayna’dan başlar diye başladığı, yeni soğuk savaş dönemini, ambargolar ile devam ettireceğini sanıyor. Önüne gelen devlete, sana Ambargo uygularım tehdidini getiriyor.

Önce Rusya’ya karşı, Çin’i yanına almaya çalıştı. Çin ben ambargolara katılmam deyince, sana da ambargo uygularım dedi.

Ve Blinken, Çin’e karşı ambargo kararını açıkladı.

Amerikan yönetiminin içinde, bir Çin karşıtları kliği var. Bir de Rusya karşıtı klik var.

Azılı Rusya karşıtları, ideolojik takıntılar sebebiyle, strateji üretmekte zorlanıyorlar.

Dışişleri Bakanı Blinken, Victoria Nuland ve Biden’ın Güvenlik Danışmanı Jake Sullevın, bunlar azgın Rusya düşmanları.

Diğer klik ise, azgın Çin düşmanlığı ile ünlüler. Ünlerini ve koltuklarını bu yol ile kazanmışlar.

Çok uluslu şirketler (oligarklar) ve azılı Çin ve Rusya düşmanlarının, dünya hegemonyasını sürdürebilmek için, buldukları strateji ambargo…

Evet biz biliyoruz ki, Amerika’da çok uluslu şirketler, çok etkinler. Hatta Ukrayna sorununda, Avrupa’yı da onlar ikna etti.

Lakin 28 gün sonunda görüldü ki, ambargolar tüm dünya için baş belası bir yöntem.

Tedarik zincirini koparıyor. Dünya ticaretini zora sokuyor. Dönüp ambargo uygulayanları vuruyor. Kritik ürünlere ulaşmayı zorlaştırıyor. Enflasyonu yükseltiyor.

Suudilere, İran’a, Venezüella’ya ricada bulunuyorlar.

En son, Japonya Başkanını, Hindistan’a gönderdiler. Hindistan’dan, Rusya’ya ambargo uygulamasını istediler.

O da olmadı. Hindistan, enerjimi Rusya’dan alıyorum dedi.

Japonya, başına bela arıyor. Rusya’dan giden iki büyük enerji hattı var. Sakalin 1 ve Sakalin 2 Rusya gazı keserse, geberir. Orasının da iyi yönetilmediği görülüyor.

  • Kendi çıkarını değil de Amerika’nın çıkarını savunan hiçbir devlet, iyi yönetilmiyor demektir.

Bu arada garnitür bazı haberler vereyim:

Ukrayna’da enerji ortaklığı olan Biden’ın oğlunun bilgisayarı çalınmış. İçindeki bilgiler Amerikan kamuoyunun önüne dökülmüş. Ukrayna’daki yolsuzluk, porno ve diğer meseleler Biden’ın, zor olan işini iyice zorlaştırıyor.

Dünya bu krizlerin içine neden düştü dersek, uygulanan ekonomik sistemin kendisi, sürekli kriz üreten bir yapıdadır.

  • Tüm krizlerin arkasında, yolsuzluklar, vurgun, ahlaksızlıklar ve çöküntüler vardır.
  • Finans kapital böyle bir yönetim şeklidir.

Buradan giderek bakarsak, dünya Üçüncü Dünya Savaşına hazırlanmaktadır.

Bu kadar pisliği, insanlık artı taşıyamaz hale gelmiştir.

Putin’in Nükleer Silah kullanırım tehdidi öylesine söylenmiş bir şey değildir.

Dünya hiç olmadığı kadar, Üçüncü dünya savaşına yakındır. Çünkü çıkarların birbirleriyle uyuşması gibi bir durum artık yoktur.

  • Rusya – Amerika savaşı Ukrayna’dan başlamış gibi görünmektedir.

Gene Avrupa ayaklar altında kalacak gibi… Çünkü Avrupa da kendi çıkarını değil, Amerika’nın çıkarını savunmaktadır.

Borçlandırma bir saldırıdır

Konuk yazar : Bülent ESİNOĞLU
Em. Sanayi Genel Md.
13 Ağustos 2020, bulentesinoglu@gmail.com

Paranın hükümranlığına karşı öfke, ne kadar büyük olursa olsun, bu öfke, örgütlü öfke olamadığından, insanlık sürekli paranın saldırısı ve hükümranlığı altındadır.

Toplumsal ilişkilerin parasallaştırılması; eskiden mevcut olan toplumsal ilişkilerin, kanlı bir şekilde yok edilmesi sayesinde olmuştur.

Paranın saldırısı, borcun saldırısıdır.

Paranın insan ilişkilerine saldırısı, borcun saldırısı şeklinde gelişmektedir. Aslına bakılırsa toplumsal bir örgütlenme biçimi olan devlet, paranın iktidarının bir tamamlayıcısı, yani sermaye ilişkisinin bir biçimidir.

Banka parası dediğimiz imtiyazlı zümrelere ürettirilen kaydi para, kredi paradır. Yani kredi, artık paradır. Dijital olarak üretilse ve tüketilse de paradır.

Kapitalizmin yeni şekli artık kredi para üretmek ve borç olarak satmaktır. Bu anlamda kapitalizme, Kreditizm de denilebilir.

Kredi paranın hükümranlığını, yarattığı ilişkileri ve kültürü göz önüne alarak,  ‘izm’ lere bir izm daha ilave edersek, Kreditizm diye adlandırılabiliriz.

Bu anlamda paranın yeniden tanımlanması gerekiyor. Çünkü Kapitalizm Kreditizm olmuştur.

Devletlerin para ve mali politikalarına bakarsanız durum artık budur.

Kapitalizmde, tasarruf ve tasarruftan yatırıma gidiliyordu. Şimdilerde ise, kredi siyaseti kapitalizmin esasını teşkil ediyor.

Tasarruftan yatırıma gidişe karşı, finans kapitalin açtığı savaşta, kredi üzerinden yatırıma gidiş sağlanmış, yani tasarruf etmeden yatırımın yolu açılmıştır.

Bu sebepten de çalışanlara yeterli ücret vermek yerine, borç vermek düzeni oluşturulmuştur.

Kafanız karıştıysa kestirmeden söyleyeyim:

  • Borçlandırma, yani parasal genişleme, yani karşılıksız bolca para basmak ve borç verme sistemidir.

Ortada olmayan servetler, kredi olarak verilmiş ve büyük borç balonları oluşmuştur. İçinde bulunduğumuz krizin adı, BORÇ KRİZİDİR. CVD-19 ile hiçbir alakası ve akrabalığı yoktur.

Her ilişkiyi, her sözleşmeyi, her kültürü, her cismi parasallaştırarak kredi diye verirseniz, sonucun, bundan farklı olmasını bekleyemezsiniz.

  • Borçlandırma; sermayenin halklara karşı bir saldırısıdır.

Halkların ortaya koyduğu ya da insanlığın tarih içinde ortaya çıkardığı bir olgu değildir. Örgütlü sermayenin dayatması ve bir hükümranlık biçimidir.

Borç bombası ve kayganlaşan siyasal zemin

Borç bombası ve kayganlaşan siyasal zemin

Konuk yazar : Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com, 04.10.18

Yaşadığımız kriz patlayan borç bombasının kendisidir. Krizi ve krizin getireceği olası sonuçların kolay kavranması için hesapsız borçlanan müflis tüccarın başına gelenleri düşünmek yeter. Osmanlı Tarihinin zaferleri ile ilgilenip, nasıl borçlanarak parçalandığından ders çıkarmayanlar, devleti borçlandılar, borçlandılar ve sonunda,

  • Batının çok uluslu şirketlerinin haciz memurları gelip, hazine ve maliyemizin üzerine çöktüler.
  • Borçlanırken düşünemeyenler, borç bombası patlayınca Mc. Kinsey’i düşünmesi, akılsızlıklarından değil, alacaklıların dayatmasındandır.

Ulusal pazarları ve ekonomiyi çok uluslu şirketlere bırakanlar, bu işin sununun nereye gideceğini göremeyenler, borçlar ödenemez yere gelince, çözüm üretemiyorlar.

  • Ekonomi ve ulusal pazarlar sizin elinizde değil de yabancıların elindeyse, yani ulus devletin yetkilerini ve kaynaklarını yabancılara teslim etmişseniz, borçları nasıl ödeyeceksiniz?

Önerilen veya uygulanmaya çalışılan parasal (YEP) tedbirlerin sonuç vermemesi bu sebeptendir.

Haciz memuru size gelecek ve geriye kalan varlıklarınızın envanterini çıkaracak, bu varlıkların haraç mezat satılmasını dayatacaktır. Haraç mezattan kastımız nedir onu açıklayalım : Örneğin Türk Hava Yollarının varlıklarının karşılığı, diyelim ki, 50 milyar $ ediyor. Çok uluslu bir tekele satmak üzeresiniz. Tekel, beş milyar dolardan fazla etmez diyor. Çaresizsiniz satıyorsunuz. THY’nı satan (AS: haraç mezat satmak zorunda bırakılan!) bir devletin hangi egemenliğinden söz edeceksiniz?

Böylesi bir özelleştirmeye Damat’ın mantığı diyor ki; “..sermayenin tabana yayılmasıdır..”

Bir zamanlar, küreselleşme saldırısı uygulanırken, borçlu olmadığımız halde, özelleştirmeler yapılırken, her şey ucuzlayacak, sermaye tabana yayılacak, gelir dağılımı düzelecek, teknoloji üretimi olacak diye bizleri kandırmışlardı.

Yeniden, özelleştirmeler için propagandaya hız verilecektir.

Patlayan borç bombası ve ödenmesindeki olanaksızlıklar, halkın üzerine daha fazla gidilmesi, siyasal zemini de kayganlaştıracaktır.

Bu kriz göründüğü kadarıyla sadece bir ekonomik kriz değildir. Devlet krizini de içinde taşıyan siyasal bir krizdir. Fırat’ın Doğusunda, ABD ile birlikte Kürdistan kurmaya kadar götürebilir. Çünkü krizin ekonominin dışında siyasal sonuçları olacaktır.

Siyasal iktidar her ne kadar kriz okumasını “öteki” ve düşman üzerinden yapsa da, ortada Borç Bombası durmaktadır. Geriye kalan ulus devlet varlıklarının Mc Kinsey haciz memuru tarafından, aslında ulus devlet bağımsızlığının kalan parçalarını da satmak anlamındadır.

Türk burjuvazisi borçlanılırken aracı olmuş, komisyonunu almış ve kenara çekilmiştir. Kârlar özelleştirilmiş, sıra zararların sosyalize edilmesine gelmiştir. Yani halka bölüştürülmesi… (AS: yüklenmesi!) İşte siyasal zemini kayganlaştıran, borçların ve zararların halka ödettirilmesi durumudur.

Son söz olarak;

  • Emperyalizmle mücadele emperyalizmle iş birliği yapılarak yürütülecek bir iş değildir.

İdlib ve Suriye’de siyasal çözümden ne anlıyoruz?

İdlib ve Suriye’de siyasal çözümden ne anlıyoruz?

Konuk yazar : 
Bülent ESİNOĞLU
16.9.2018, bulentesinoglu@gmail.com

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Yedi Eylül’de, Tahran’da yapılan Zirveden çıkan ortak bildirinin 2. maddesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti etmektedir.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı ortak bildirinin dışına çıkarak, İdlib’de ateşkes istedi.

O günden bu yana yandaş medya Katil Esad yaygarasını yükselti.

Geride kalan on gün içinde başta Amerika olmak üzere Avrupa ülkeleri de İdlib’de barışçı çözüm istedi.

Konu Birleşmiş Milletler Güvenlik Kuruluna (AS: Konseyine) taşındı. Rusya İdlib’deki terör guruplarını vurmakta kararlı olduğunu açıkladı.

ABD ve Suudi Arabistan, eğer Türkiye İran ambargosuna katılırsa, Türkiye’ye 65 milyar $ kredi verebileceklerini Türkiye’ye teklif ettiler. (Yeniçağ Gazetesi)

Amerikalı General, Türkiye’nin Membiç’in merkezine giremeyeceğini, yalnızca çevresinde devriye alabileceğini ifade etti.

Erdoğan ABD’nin Fırat’ın Doğusuna yirmi bin TIR’lık yığınak yaptığını açıkladı.

Türkiye İdlib sınırına görülmemiş askeri yığınak yaptı.

Putin, İdlib için çok endişeliyim dedi.

Birleşik Arap Emirliği Türkiye Suriye’den çıksın dedi. (Tabii Suudilerin talimatıyla)

İsrail, Şam havaalanını füzelerle vurdu. Yandaş medya sevindi.

Erdoğan Wall Street Jurnal Gazetesine köşe yazısı yazdı. Amerika’nın Rusya’nın İdlib’de yapacağı katliamı durdurmasını istedi. Arkasından Kalın ve Çavuşoğlu Amerikan gazetelerinde köşe yazarlığı yaptılar.

İdlib‘de silahsız çözüm yok. Orada herkes silahlıdır. Çünkü bunların hepsini, zamanında, ABD ile birlikte eğit-donat programıyla yapmıştık.

HTŞ, El Nusra, El kaide ve Suriye dışından gelen silahlı teröristler.

Silahlı ÖSO, Türkiye’ye muzahir silahlı örgütleri korumak ABD’yi yanımıza alabilmek için bize kaldı.

Çıkmaz bizim çıkmazımız. Katil Esad sloganı, inşallah Katil Putin’e dönüşmez.

Amerika bize İdlib’de havuç veriyor ve diyor ki;

  • İdlib sizin bünyenizde kalsın, ileride halk oylaması yapılır. Halk Türkiye tarafını isterse Türkiye’nin bünyesinde kalır.

Siyasi iktidar Suriye’de Suriye Arap Cumhuriyeti ile anlaşıp, Türkiye sınırlarını birlikte güvenliğe almak yerine, İdlib’de otonom bir örgütlenmeye gidelim diyor. En azından oradaki silahlı örgütleri savunması bunu gösteriyor.

Böyle bir durumda, biz nasıl olur da Suriye’de otonom bölgeleri savunuruz?

Böyle bir durumda, Fırat’ın doğusunun, Amerika ve PKK’ya bırakılacağı anlamı çıkmaz mı?

  • Amerika ile yapılacak her anlaşmanın çıkacağı yer; Kürdistan’dır.

Türkiye Putin’i ikna ederek, İdlib’deki silahlı örgütleri korumaya çalışıyor.

Putin ile Soçi’de yapılacak görüşmeden hiçbir sonuç çıkmayacağı baştan bellidir.

Putin diyecek ki; “Git Suriye Arap Cumhuriyeti ile anlaş. İdlib Rusya toprağı değil, ben nasıl karar vereyim” diyecektir.

Hem ABD hem Rusya, İran tarafında ikili oynamanın sonuna gelinmiştir.

Astana Sürecinin sonlanması demek olan İdlib dayatması; çıkmazın kendisidir.

Bu gelişmeler olurken Yandaş İktidar Medyası Katil Esad türküsünü söyleyerek rahatlayacağını ve Türk halkını, sonu belirsiz bu İdlib siyasetine ikna edeceğini sanıyor.

Zaman tükendi, ikili oynamanın olanaksız olduğu bir dönemece girdik.
=================================
Evet dostlar,

İdlib sorunu Türkiye’nin başını daha çooook ağrıtacağa benziyor.
Mart 2011’de başlatılan AKP = Erdoğan‘ın, yanlış = ABD güdümlü maşa Suriye politikası ile bugünlere geldik. Bir yandan ülkemizde olağanüstü ağırlıkta – yakıcılıkta bir ekonomik bunalım – yığınların ve Türkiye’nin yoksullaştırılması süreci yaşanmakta, bir yandan da İdlib sorunu giderek kördüğüme dönüşmektedir.

Türkiye, İdlib’te toplanan ağır silahlı ve çok iyi eğitilmiş farklı ülkelerden (Çin, Afganistan, Çeçenistan…) on binlerce cihatçı militanı, Putin’in çok haklı isteği doğrultusunda sivil halktan ayrıştırmak ve geldikleri / getirildikleri ülkelere dönmelerini sağlamak zorundadır. Bu süreç zaman alabilir ama önce bu yükümü üstlenmeniz ve açıkça belirtmeniz gerekir. Öte yandan ne İran’ın, ne Suriye’nin ne de Rusya’nın çok fazla sabrı yoktur. Rusya, bölgedeki üslerinin, askeri yapılanmasının zarar görmemesinde titizdir kendince. İran, Suriye’nin toprak bütünlüğünü derin bir empati ile savunmaktadır; çünkü çok iyi bilmektedir ki, sıra kendisine gelecektir.

Türkiye’nin de İran sonrası parçalanma – bölünme sırasının BOP kapsamında kendisine geleceğini ar-tık kavramak zorundadır. BOP haritaları yayınlanmış ve sınırları değiştirilecek 22 ülkeyi ABD’li C. Rice açıkça duyurmuştu.

Suriye’de Erdoğan’ın bir kez daha iflas eden politikasının ülkemize yükü çok ağırdır. Askeri harcamalar, şu ekonomik çöküş döneminde sürdürülebilir değildir. Hele sıcak çatışmalar olursa, güvenlik güçlerimiz şehitler verecektir.

  • Bütün yollar Şam’a çıkıyor AKP = Erdoğan için!

Silahlandırılıp eğitilen – desteklenen – aylık bağlanan militanlarla Suriye’yi istikrarsızlaştırma (de-stabilize etme) ve sonrası … kimi hesapların gerçekleştirilebilirliği yok-tur. Şam’a – Esad’a el uzatmak ve Suriye ile boğuşmak değil, iç savaşı bitirmesi için Suriye rejimine destek vermek gerekir. Böylelikle Rusya – İran – Türkiye’nin açık, Çin vd. nin yarı açık – örtük desteği ile Suriye’de hızla düzen yeniden sağlanabilir.

Fırat’ın doğusunda Kürdistan – PYD – PKK yapılanmasını engellemeye, Batısında İdlib sorununu Suriye ile çatışarak değil dayanışarak çözdükten sonra enerji kalabilir. Çünkü orada muazzam silahlandırma ile ABD – İsrail var.

Sitemizde son günlerde İdlib sorununu hep işliyoruz. Daha önce de yazdık; AKP = Erdoğan‘ın hiç olmazsa 1 cambazın 2 ipte oynayamayacağını olsun artık görmesi gerektiğini vurguladık. Karşınızdaki güçlerin stratejik akıllarını – deneyimlerini – çıkarlarını ve güçlerini çok ama çok iyi değerlendirmek zorundasınız.. Bu işler Tahran’da 12 maddelik anlaşmaya imza koyarken son anda “ateş kes olsun” deyip Putin tarafından haşlanma ile yürütülemez.

Yine bu çok çetrefil sorunlar, Atlantik ötesi ülkede kimi gazetelerde yazana / yazdırana post-modern entellektüel doyum (!) sağlayabilme ötesinde hiçbir yarar sağlamaz.

  • Bu arada yandaş basının bağışlanmaz bir tarihsel hata, ahlak sorunu içinde olduğunun altını çizmek istiyoruz. Kitleleri “sürü psikolojisi” yöntemleriyle yönlendirmek salt etik dışı olmakla kalmayıp, ayı zamanda ciddi bir stratejik güvenlik sorunudur.

Böyle biline ve artık lütfen saaddede geline..

Sevgi ve saygı ile. 17 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Konuya ilişkin sitemizde daha önce yayınladığımız yazılara da bakılması önerilir..

– İŞİD ve EL NUSRA AKP’nin Askeri Kanadıdır

ERDOĞAN’IN DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ

Joseph Votel Türkiye’yi savaşa davet ediyor

Joseph Votel Türkiye’yi savaşa davet ediyor

Konuk yazar             : Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@mail.com  30.1.2018

Amerika’nın Merkez Kuvvetler Komutanı Votel, “Membiç’ten çekilmeyiz” dedi.

Membiç Askeri Konseyi yani PKK/PYD-YPG, Amerika’ya : “Bölgeden giderseniz bir daha bölgeye gelemezsiniz

Amerika Türkiye’yi birkaç siyasi noktadan sıkıştırmak için Membiç’den çekilmeyecek. PYD ne kadar direnebilirse, o kadar direnmesini bekleyecek.

Bu taktiği şu sebepten uygulayacak: Fırat’ın doğusunu güvenceye alabildiği kadar alabilmek için.

Daha özet söylersek; direnebildiğin kadar Fırat’ın Batı’sında diren, sonra, bu süre içinde, Doğudaki mevzileri tahkim edebildiğin kadar tahkim et.

ABD’nin bu taktiği şu fırsatı değerlendirmek için : Türkiye, Rusya, İran birlikteliğini ÖSO varlığı aracılığı ile bölüp bölemeyeceğini görmek için.

Meşru Suriye devletiyle, resmi ilişki kurabilmek, gelmiş “Katil Esed” ve ÖSO meselesine dayanmıştır.

Rusya üzerinden Suriye ile görüşmek; Rusya ile görüşmektir. İran ve Suriye ile görüşmek değildir.

Suriye devletiyle Türkiye devletinin görüşmesi önceliği bölgenin kaderini belirleyecek önemdedir. Suriye devleti ile görüşmemek, önünde sonunda, bölgenin kaderini ABD ile görüşmek demektir.

Bir noktadan sonra, Türk ordusu ile Suriye ordusu Suriye topraklarında karşı karşıya gelirse, bunun anlamı Rusya ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi demektir.

Zaten Suriye topraklarında Rusya ile karşı karşıya gelmek de, ABD’nin kucağına dönmek olur.

Böyle bir durumda; ABD ve Türkiye Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, bir koridor da, Suriye’nin kuzeyinde kurmaya benzer.

Hem Türk halkına diyoruz ki; Suriye’nin kuzeyinde ABD Kürdistan kurmak için 12 üs kurdu. Öte yandan da biliyoruz ki bu işlere İncirlik ve Kürecik destek veriyor.

Elin adamı (Votel) silahı hem içerden (İncirlik) hem Membiç’ten Türkiye’ye çevirmiş, ama biz elimizdeki kozları yeterince kullanamıyoruz.

Neden?

ÖSO’ya Suriye’de bir federe devlet kurma çalışması yapıyormuş imajını veriyoruz. Hem Suriye’nin toprak bütünlüğü hem ÖSO. Nasıl şeyse…

Hadi biz anladık diyelim. ABD bu durumu kullanmaz mı? Zaten şu an onun yaptığı iş de budur.

Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve Türkiye’nin güvenliğini korumak, Suriye devletinin üniter yapısını korumaktan geçer.

Savaş sırasında savaş uçağı siparişi!

Savaş sırasında savaş uçağı siparişi!

portresi

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com  

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

  • Öncelikle Cumhuriyetçilerin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutlarım.

Türkiye, daha doğrusu AKP iktidarı, 2018 yılında ilk teslimatını alacağı F-35’ler için 2. parti sipariş verme kararı aldı. 2. sipariş F-35 uçakları, Türkiye’ye 2021-22’de teslim edilecek.

Şimdi biri Osmanlı tarihinden öbürü yakın tarihten 2 örnek verelim :

İngiltere Osmanlıyı parçalamaya karar vermiş. Osmanlı kendisini savunmak üzere İngiltere’ye iki savaş gemisi siparişi vermişti. Parasını ödediği halde, İngilizler, gemileri Osmanlıya teslim etmemişlerdi. Reşadiye ve Osmanlı Zırhlılarını Osmanlıya teslim etmediler.

İkinci örnek bizim dışımızdan. Ruslar Fransa’ya iki savaş gemisi sipariş etmişlerdi. Rusya parasını ödediği halde, gemilerin de yapımı bitmiş olmasına karşın Ruslara teslim etmediler.

Birinci örnekte neden; zaten Osmanlıyı parçalamaya karar vermişlerdi. 2. örnekte de, Batı Rusya’ya karşı topyekûn soğuk savaş ilan etmişti.

Tunç kanun; savaşa hazırlık, barış döneminde yapılır.

Dönelim bizim Amerika’ya 2. parti F-35 Savaş Uçağı siparişimize…

F-35 savaş uçaklarını biz kime karşı kullanmak üzere satın alıyoruz?

Yanıtı biliyorsunuz. Bizi parçalamaya karar vermiş ülkelere karşı kullanacağız.

2022’de uçakları ABD teslim eder mi, yoksa o uçakları bize karşı mı kullanır bilmem, ama sipariş verenlerin, strateji, tarih ve savaş bilgilerinin yetersiz olduğu kesin.

Çinlilerden alınacak hava savunma sistemleri ihalesini, Çinlileri dört yıl oyaladıktan sonra kim iptal etmişti? Üstelik adamlar bize türbin ve yakıt teknolojisi vermeyi vaat ediyorlardı.

  1. Abdülhamit ordudan korkusundan, 33 yıl boyunca, orduyu modernize etmemiş, savaş ve teknoloji yeteneği kalmayan Osmanlı, on yıl içinde topraklarının yarısı yitirmişti. Şimdi Abdülhamitçiler çıkmış, İttihatçıları suçluyor, 33 yılı harcayan Abdülhamit’i kutsuyorlar.

Tıpkı II. Abdülhamit gibi, 15 yıldır iktidarda Orduya yapmadıklarını bırakmayan bu iktidarın, şimdi tek yapacağı iş ABD’ye savaş uçağı sipariş etmek oluyor.

Hani yerli savaş uçağımız olacaktı?

Eğer kaygımız vatansa, şimdilik bunları bir yana bırakıp ne yapılabiliriz, onu düşünmeliyiz.
Bir yandan yeli üretime hız verirken, öbür yandan kimi fabrikalarımızı silah üretecek duruma dönüştürmeliyiz.

ABD dışındaki ülkelerden teknoloji satın alıp o teknolojiler üzerinden yeni savaş teçhizatları (AS: donanımı) üretmeliyiz.

Hızla yeni ittifaklar yaparken, savaş teçhizatları alımı yoluna gidilmelidir. Çin, Rusya ve Hindistan ile bu konuda işbirliği yapmalıyız.

İlk kalemde akla gelenler bunlardır. Ancak esas olan iradedir. “Üreteceğim!” demek gerekir.
Ve üretimin gereğini yapmak gerekir. (29.10.2016)

============================================

Teşekkürler değerli dostumuz Bülent Esinoğlu..

Savunma Sanayisi Müsteşarlığı‘nın kritik işlevleri olduğunu görüyoruz bir kez daha..
Batı emperyalizmi ile karşı karşıya gelince, ambargonun da ayak seslerini duyuyoruz.
Batı emperyalizmi ile “STRATEJİK MÜTTEFİK”cilik oynamanın sonuna gelinmiştir.

1952’de NATO’YA kabulümüz ile başlayan maskeli balo, 21. yy’ın şafağında, 2016’larda,
IRAK-SURİYE-GÜNEYDOĞU TÜRKİYE’de SON TANGO ile gerçekle yüzleşmekte.

Üstelik Batı emperyalizminin kurdurup iktidar eylediği, özel misyonlar yüklediği, 15 yıldır tee tepe kullandığı bir siyasal iktidar döneminde!.

İşte bu “real politik” dedikleridir ve bir halkın – devletin BEKA REFLEKSİDİR!
Meşru savunma tepkisidir, yaşama içgüdüsüdür, “raison d’etat” dır (devlet aklı).
Her-kesi ama her-kesi terbiye edip hizaya sokar..
Bu, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kadim birikiminin, direnişinin utkusudur..

Dileriz AKP kadroları ve Erdoğan, gerekli ve zorunlu tarihsel – diyalektik çıkarımları artık  bu son dönemeçte yapar ve Cumhuriyetin temel değerleriyle sonuçsuz kavgayı sonlandırarak yeminlerine sadık, ahde vefalı, dürüst olurlar. Bunda hepimiz için “mutlak hayır” vardır..

Cumhuriyet karşıtlarına çağrımızdır; daha iyi başkaca bir çözüm 21. yy’da yok-tur!

80 milyona DOSTLUKLA kollarımızı ve gönlümüzü açıyoruz..

En büyük bayramımız kutlu ve mutlu olsun!
YAŞASIN ATATÜRK – TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZ!

Sevgi ve saygı ile.
29 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gizli savaşın yarattığı mecburiyetler!

Gizli savaşın yarattığı mecburiyetler!

portresi_profilden

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinogluqgmail.com, 23.9.2016

Türkiye’nin mecburiyetlerini Türk halkı elbette anladı. Aslında Türk halkına bu mecburiyetleri anlatan da, Amerika ile yaşadığımız gizli savaş oldu.

Halkımız her şeyi anladı. ABD olgusu nefret noktasına geldi. AB üyeliğini,  kimse artık ağzına dahi almıyor. Hatta Şangay İşbirliği Örgütüne girmek isteyenlerin anketlerde %25 olduğu ortaya çıkıyor.

Eski en Amerikancılar bile, Amerikan karşıtlığı yapmaya başladılar.

Amerika ile çıkarlarımız Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, çatışma halindeydi. Artık tartışılan Gladio (FETO) değil, ABD’nin kendisidir.

Halkımızda oluşan bu Amerikan nefreti, geride kalan Amerikancıları eylemsiz kılıyor.

Barzanistan kurulurken de, Türkiye ile Amerika’nın çıkarları çatışma halindeydi, şimdi Suriye’yi bölmeye çalışırken de, Türkiye’yi böleceğinden, çıkarlarımız çatışma halindedir.

Bölgedeki Amerikan varlığı,  bölge ülkelerinin varlığı ile karşı karşıya olduğundan, Amerika’nın bölgeden çıkarılması gerekir.

İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Amerika’nın bölgeden çıkması; Amerika’nın sıradan bir devlet olması anlamına gelir. Dünya savaşı çıkartmanın dışında bir seçeneği kalmamış demektir.

Amerika ile süren bu gizli savaş, ya da vekiller üzerinden sürdürülen bu savaş, öninde sonunda, açık savaşa dönüşecektir.

  • Amerika hala Suriye ve Türkiye’yi bölmek üzere tuzak üzerine tuzak kuruyor.

ABD’nin Suriye’de uçuşa yasak bölge önerisi var.

Öneri; Suriye toprakları üzerinde, Suriye devletinin uçaklarına yasaklama getirmek istiyor. Bu şuna benziyor; Türkiye PKK ile mücadele ediyor, Türk devleti Türkiye toprakları üzerinde uçmasın…

  • Türkiye, Suriye’de Suriye devleti ve Rusya ile askeri işbirliği yapmadığı sürece, ABD Suriye’de kalmaya devam edecektir.  Ve bir havuç (petrol), bir sopa göstermeye devam edecektir.

Hükümet adına medyada fikir beyan edenler, ABD önerisi için dediler ki; sonunda Türkiye’nin teklifine geldiler.

Durun, hemen teklife balıklama atlamayın. Durum bu değil. Bu ABD teklifini kabul etmek, Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirir.

Amerika Suriye’de olduğu ve biz Suriye ve Rusya ile askeri işbirliğine açık bir şekilde gitmediğimiz sürece, böyle gelgitler olacaktır.

Zaten Amerika’nın teklifi ne Rusya ne de Suriye devletince kabul edilmedi. Türkiye de henüz resmi bir cevap vermedi.

=================================

Teşekkürler değerli dostumuz Bülent Esinoğlu..

Gerçekleri netlikle dile getirmeli..

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Fakirlik küreselleşince asabiyet evrenselleşti

Fakirlik küreselleşince asabiyet evrenselleşti

portresi


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
10.7.2016,

Asabiyet olmazsa medeniyet olmaz.. diyor İbn Haldun.

Belki de, yükselen asabiyet, yeni bir ekonomik düzenin yolunu açacaktır.
Aslında insanlık var olduğundan beri asabiyet ve şiddet var olmuştur.
Devlet düzeni bir organizasyondur. Yaşam düzenini sağlayan, bir örgüttür.
Sözü kapitalizmin ürettiği devlete getirmek istiyorum.
Kapitalizmin doğum tarihi konusunda epeyce bir tevatür vardır.
Gerçekte sanayi devriminin içinde büyüdüğünü ifade edebiliriz.

Sanayi devrimi, bir taraftan gelişir ve büyürken, Osmanlı hala bir önceki ekonomik düzen olan feodalizmin içinde debeleniyordu. Osmanlı devlet düzenini ayakta tutmak için kullandığı şiddet türü; feodal şiddetti. Her türlü örgütlenme faaliyetinin, kendi içinde
bir disipline ihtiyacı vardır. Disiplin olmadan örgütlenme olmaz. Üretim de olmaz.

Kapitalizmin egemen olduğu devlet örgütlenmelerinde de,
disiplin/asabiyet/şiddet vardır
.
Hukuku öne çıkarma çabaları varsa da, esas olan disiplin/asabiyet/ şiddettir.
Kapitalizmin egemen olduğu yerlerde, asabiyet/şiddet, halkın rızasıyla,
devletin tekelindedir. Halkın rıza gösterdiği, devletin tekelindeki bu şiddete;
meşru şiddet diyebiliriz. Ancak, kapitalist emperyalizmin egemen olduğu dünya düzeninde, tanımladığımız bu meşru şiddeti uluslararası sermaye kullanmaktadır.

Bunu, direnme kabiliyetini yitirmiş toplumlarda, dışarıdan gelen şiddet olarak da tanımlayabiliriz. Ulus devlet, uluslararası tekellere teslim oldukça, aslında devletin kullandığı asabiyet/şiddet ve hukuk, çok uluslu şirketlerin yararına düzenlenmektedir.

Çok uluslu şirketler adına şiddeti kullanan örgüt NATO’dur.

Amerika, birçok ulusu bir arada tutmak ve kendi kullandığı şiddete/asabiyete,
meşruluk kazandırmak için, böyle bir şiddet örgütlenmesine gitmiştir.

Ulus devlet, dolaylı yollardan, şiddet kullanma tekelini kendi devletinden NATO’ya devretmiş olmaktadır. Bu durum Avrupa için de geçerlidir. Hatta Türkiye’den
daha geçerlidir.

NATO, Amerika adına Afganistan’da şiddet kullanıyor. Sanki bu şiddet meşru bir şiddetmiş gibi, biz de bin yedi yüz askerle, bu şiddete katkı veriyoruz.
ABD’nin uyguladığı şiddeti meşrulaştırıyoruz.

Ancak, kapitalizmin kendisi gayri meşru hale geldikçe, içinde egemen olduğu
devletler de, gayri meşru duruma doğru yol almaktadırlar.
Seçimlerde, oy kullanan seçmen sayısındaki düşme, buna işarettir.

İslam ülkelerinde yaşananlara NATO gözü ile bakarsak, sadece terör görürüz. Atında yatan, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere uyguladığı gayri meşru şiddettir.

Bu gayri meşru şiddetin getirisi; kapitalist düzenin sömürüdür.

Kapitalist emperyalizmin, dünya uluslarına uyguladığı şiddet,
rıza gösterilen şiddetin ötesine geçmiştir.

Çok uluslu şirketlerin, büyümelerini sürdürebilmeleri için daha fazla şiddete ihtiyacı vardır. Aksi takdirde, krizden çıkamaz ve küçülür. Küçülmek demek kaybetmek demektir.

Dünyanın içine düştüğü ve adına yeni normal dedikleri durum budur.

NATO’nun Karadeniz’e gelme ihtiyacı, Baltık’taki yığınak, Doğu Akdeniz’deki yığınak, asabiyeti, Rusya üzerinde uygulama gayretidir.

Asabiyet yükseliyor. Karşı asabiyet küreselleşiyor.
Kapitalizm evrilmek zorunda, ama şiddet ile ama asabiyetle…

===============================

Teşekkürler değerli Bülent Esinoğlu dostumuz…

Sevgi ve saygı ile.
10 Temmuz 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Atatürksüz ve Türksüz Anayasa!

Atatürksüz ve Türksüz Anayasa!

portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com16.6.2016,

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Cumhurbaşkanı Danışmanlarından, Mehmet Uçum yeni Anayasa’da Atatürk’ün olmayacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olunca, kendini her şeyi yapabilecek bir konumda hissediyor galiba… Uçum uçmuş!

Atatürk’ü sadece Atatürk sananlar var.

Anayasa’dan Atatürk’ü çıkarınca, muktedir olacaklarını sanıyorlar.
Gülbettin Hikmetyar onların nezdinde yüksek mertebede duruyor.

Atatürk’ün neyin temsilcisi olarak insanımızın zihninde durduğunu bilmiyorlar.

Atatürk’ün aklın ve mantığın temsilcisi olduğunu anlamıyorlar.
Binalardan ve caddelerden adını silince, Atatürk’ten kurtulacaklarını sanıyorlar.

Akıl ve bilimin önünde sonunda dayatacağını göremiyorlar.

Atatürk ve Türk sözcüğünün olmadığı bir anayasa, emperyalizmin anayasasıdır.
Büyük Orta Doğu Projesinin anayasasıdır.

Atatürk sözcüğünün olmadığı bir anayasa bölücü bir anayasadır.
Böyle bir anayasada Cumhuriyet olmaz, toplum olmaz ümmet olur.

Türk sözcüğü olmazsa, vatandaş olmaz.

Yeni anayasa kavgası, aslında bir rejim kavgasıdır.

Toplum değil, cemaat olma kavgasıdır.
Aklın önderliği değil, şeriatın önderliği kavgasıdır.
Şeyhlerin, müritlerin var olduğu bir düzenidir.

Ulus-devlet, ya da milli devlet ve emperyalizm çatışmasında,
çok uluslu şirketlerin dayattığı bir şeydir, yeni anayasa…

Toplumu cemaat yapma arayışıdır, yeni anayasa arayışı…
Ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olsa bile, bu iş gericilere bırakılacak bir iş değildir.

Anayasalar devrimlerle ortaya çıkar. Devrimlerle yenilenir.

Halkların geriye gidişine devrim denmez. Dalgalanmalar olur,
ancak en sonunda noktayı AKIL koyar.

Türksüz ve Atatürksüz Anayasa yapmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Anaya değişikliği yalnızca 49’un kararıyla da olacak bir iş değildir.

Türkiye’yi kimse Suudi Arabistan veya Afganistan yapamaz!

==============================

Dostlar,

Sayın Esinoğlu dostumuzun yazdıklarını bütünüyle paylaşıyoruz..

AKP – RTE artık kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’ne ”ŞAH” diyebilecek bir konum
ve güçte sanıyorlar.. Oya 14 yılın en zayıf dönemindedirler. MAT olacaklardır!

Böyle bir işi ASLA ve ASLA yapamayacaklarını aslında tepedekiler biliyor.

Bu gerilimden bildik gerekçelerle yararlanma taktiğidir..
Gündemi saptırma, toplumu meşgul etme, tabanı pekiştirme vs.
Ancak somut adım atarlarsa, kendi sonlarını hızlandırmış olurlar.

Bir kez daha uyaralım :

Ağır ol AKP, ağır ol, kendi ayağına kurşun sıkma..
– Elindeki tahta kılıç ve at – eşek arası koşumunla devasa yel değirmenlerine saldıran fukara Donkişot‘a ne çok benziyorsun!

Bari sonun benzemesin, tarihten ders al..

Artık orada dur.. Aklını başına topla!
Gayrı ”YETER!” anlıyor musun??

Sevgi ve saygı ile.
16 Haziran 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

Açılım Sürecinin bedeli Cizre ve Silopi

Açılım Sürecinin bedeli Cizre ve Silopi

portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com

 

Gerek Suriye’de, beş yıldır yaşanan iç savaş, gerekse ülkemizde PKK varlığı ile yaşanan terör, bize bir şeyler öğretmiş olması gerekir.

 Cizre ve Silopi’deki Suriye manzaralarına bakınca,
ülkemizin ne büyük bir tehdit altında olduğunu daha yakından anlıyoruz.

Biraz geri giderek, kimi anımsatmalar yaparsak, ilk akla gelen Oslo görüşmelerinde,
gaipten gelen bir sesin,

“Metropolleri bomba ile doldurduğunuzu biliyoruz”

deyişini anımsarız. Şimdi o bombaların patlatıldığı bir süreci yaşıyoruz.

AKP iktidarı, kentlerin bomlarla dolu olduğunu bile bile PKK ile 4 yıl masada kaldı!

Açılım Sürecinin, yalnızca ABD zorlaması ile olduğu biline biline, ısrar edildi.
Açılıma karşı olanlar hapsedildi. Silahlı Kuvvetlerin önemli komutanları Silivri’ye gönderildi.

Süreci birlikte yaşadık, birlikte gözlemledik.
Sürecin yanlış bir uygulama ve ülke aleyhine kötü sonuçlar üreteceğine ilişkin,
hiç yazmadımsa, 60-100 yazı yazdım. Yazılarımın çoğunda, Açılım Sürecinde,
PKK kent örgütlenmesi için çok önemli bir zamanı kazanıyor, eğitim yapıyor,
bir yandan da iç siyasetimizi etkileyerek, siyaseten yol alıyor diye…

Bizim gibi düşünen birçok vatansever de, aynı görüşleri dillendirdi. Bu insanlar,
bir yerlerini parçaladı ve ancak iktidar ABD’den aldığı talimatı uygulamakta ısrar etti.

Önceden ifade edilen en önemli hususun da, PKK’nın hiçbir koşulda silah bırakmayacağıydı. Öyle de oldu.

Bu karşı çıkışın, sanki AKP’ye bir karşı çıkış gibi kavrayan siyasal iktidar yanlıları,
şimdi bizim söylediklerimize benzer ifadelerle kendilerini savunuyorlar.

İş işten geçti. Atı alan Üsküdar’da…

Şimdi, kentlerin içinde, kent savaşı yapabilecek KCK, YPG gibi örgütler var.
Adlarının böyle olması; “kent savaşlarına göre örgütlenmiş bir PKK var
iletisini vermek içindir.

KCK ve YPG tam da, bir kent yapılanması ve bir devlet yapılanmasıdır.

“Desti kırılmadan önce ben dediydim..” demek istemiyorum.

Bundan sonra hangi doğruları yaparsak, bu felaketin içinde kurtuluruz?
Bence artık önemli soru, bu sorudur. Zaten yaşam da bunu dayatmaktadır.
Bu saatten sonra, biz dönüp evimizin içini düzeltmezsek, evimizi de yitireceğimizin
bilincinde olmalıyız.

Suriye’den Esad’ı göndereceğim., Suriye’den toprak kazanacağım,
Irak’tan petrol kazanacağım..

gibi, olmayacak hayallerin peşinde koşmak yerine; tüm gücümüzü PKK’nın yerleştiği kentlerden terörü söküp atmak, halkımızın huzurunu sağlamaktır.

Ülkemiz için artık tek sorun vardır, o da güvenlik sorunudur.
Güvenlik; var olan kaynakların, üretimin güvenliğidir.
Büyümek, refaha gitmek için de güvenlik gereklidir.

Gücümüzün tümünü kentlerde oluşan kurtarılmış bölgeleri bir bir geri almak için ayırmalıyız.

Yığınakta hata yapmamak, savaş stratejisinin anasıdır.
Yığınamızı, ülke iç savunması mevzilerine yerleştirmek zorundayız.

Bu savaşım salt güvenlik birimlerine bırakılmamalı, Ordu derhal savunma mevzilerindeki
yerini almalı, Suriye ve Irak gibi sorunları, ancak iç güvenliği yerli yerine koyduktan sonra düşünmelidir. Ordu’nun hareket yeteneğini artırmak, bürokratik engelleri ortadan kaldırmak bakımından, Valilerin görevleri Ordu Komutanlarına devredilmelidir.

Güvenliğin demokrasisi ve bürokrasisi olmaz.
Bunu yapmakta ne denli gecikirsek, o denli çok yerleşim yerini terörün eline bırakırız.

Açılım Sürecinin bedelinin, daha fazla halkımıza ödetmeyin!

===================================

Dostlar,

Ne demeli daha başkaca?
Sevgili dostumuz Sayın Bülent Esinoğlu tüm çıplaklığıyla yazmış..
Biz de bu sitede hemen her gün, bu yakıcı ana temayı işliyoruz.
Dileyelim AKP – RTE biraz da ulusalcı kamuoyuna kulak kabartsın;
antenleri salt ABD – AB – İsrail‘e dönük kalmasın.
Kendileri bu halkı – ülkeyi yönetiyorlar söz konusu 3 emperyalist odağı değil.
Ya da bu 3 emperyalist odak yönetmemeli artık AKP – RTE’yi..

Bıçak kemiği kesiyor..
Ya da Paris’te son tango bile bitti!

Duyduk duymadık denilmesin..

Sevgi ve saygı ile.
27 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com