Etiket arşivi: Bülent Esinoğlu

Amerika bize silah vermez ama…

Amerika bize silah vermez ama…

portresi

 

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com 

Dikkat etmişinizdir. Bölgemizde, gerilimin yükseldiği ve ateşli çatışmaların çoğaldığı dönemlerde, Amerika ve Batının bize silah ve helikopter satmadığı konusu gündeme gelir. Batıdan silah ve askeri eğitim isteği iki yüz yıllık sorunumuzdur.

Sanayi devriminin ıskalanması, bu tür bir sorunun sürekli gündemde kalmasını sağlar.
Ordunun sürekli modern silah istemi vardır. İktidarlar bu sorunu yok sayarlar.
Sonra da, çevremiz yanmaya başlayınca, istemler gündem yapar.
Dinsel ağırlıklı eğitim veren ülkelerin, hem sanayi devrimini, hem de teknolojik devrimleri ıskaladığını görürüz.

İşin esası; bilimsel eğitim mi, bilim dışı eğitim mi sorusuna gelir saplanır.

Devletin başındaki kişi, bir milyon imam ve hatip yetiştirilmesiyle övünüyorsa,
teknoloji devrimi yakalanamaz. (AS: 1,2 milyonu geçtiğini Bay RTE söyledi bu ay..)

Silahlar en yüksek teknolojilerle üretilirler. Bu nedenle de, nitelikşi eğitim ve bilimin,
geniş kitlelerce öneminin kavranmış olmasını gerektirir.

Geniş bir bilim kitlesi olmadan, teknoloji devrimi olmaz.
İkinci ve daha önemlisi; üretmektir.
Üretimin olmadığı yerde, teknoloji de üretilemez. Her şey ithal edilerek de üretim olmaz.

Dönelim PKK’ya açık açık silah verdiğini söyleyen Amerika’nın
bize silah satmaması konusuna… Amerika hem sizi komşularınızla çatışmalı tutar,
hem de gerekli silahları satmaz. Teknoloji ver deseniz vermez. Sat dersin satmaz. Çin’den
silah alayım dersiniz, olmaz der. Ama Türkiye’yi İran ve Rusya gibi ülkelere karşı
ön cephe olarak kullanır.

Hürriyet Gazetesinde bu gün çıkan bir habere göre; Amerika bize helikopter, akıllı mühimmat, insansız hava aracı ve bizim üretemediğimiz deniz araçlarını vermediğini haberleştirdi.
Haberin kaynağı elbette Ordu. Öte yandaan başta NATO olmak üzere, tüm Avrupa ve ABD bizi Rusya’nın üzerine sürmek için sıraya girmiş durumdalar.

Bir ülkenin modern silah üretememesinin elbet başka nedenleri de var.
NATO, OECD, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, ABD ile İkili Anlaşmalar,
Gizli İstihbarat Antlaşmaları gibi tüm Batı kurumları Türkiye’nin içindedir. Bu kurumlar bu denli Türkiye’nin içindeyse, bağımsız karar alma olanakları Türkiye’nin elinde değil demektir.

Sen silah üretme ben sana silah vereceğim” diyeceksin, ülkeyi teknoloji yoksulu ülke haline getireceksin, sonra da Rusya ile çatışmalı ol diyeceksin.
Amerika ile birlikte olunca, hiç komşumuz olmayacak gibi bir sonuç çıkıyor.
Ticaretimiz tıkanıyor. Ticaret olmayınca, üretim olmuyor. Teknolojik gelişimin ticaret ile yakından ilgisi olduğundan, güçlü bir devlet olamıyoruz.

Eğer ülkemizden, bir Atatürk gelip geçmemiş olsaydı, bugünleri de göremeyecektik. Cumhuriyetin parasız devlet eğitimiyle yetiştirdiği kişiler hala ülkeyi ayakta tutuyorlar.

Eğitimi, yeniden, bilimsel ve teknik düzeyi yüksek bir yere getiremezsek, ileride devletimiz bile olmaz. (9.10.2015) 
===============================

Dostlar,

Teşekkürler sevgili Esinoğlu dostumuz diyoruz…
Metindeki renklendirmeler, koyu fontlar vb. bize ait..
Neleri öne çıkardığımız görülüyor..

Türkiye Batı ile 4 Nisan 1952’de somutlanan NATO‘ya giriş süreciyle başlattığı tehlikeli süreci 63 yıl sonra köktenci biçimde gözden geçirmek ve yeni seçenekler üretemek zorunda..

Atlantik ittifakı ülkemizi parçalanmanın eşiğine sürükledi.

Seçenek, BATI ASYA BİRLİĞİ gibi duruyor..

Tam BAĞIMSIZLIĞI ve egemen eşitliği titizlikle koruyarak..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Teröre karşı birlik olma zamanı


Teröre karşı birlik olma zamanı

portresi


BÜLENT ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com7.9.2015

 

Terörle savaşın, iç siyasete oy olarak yansıtılmaya çalışılmasının bedelini maalesef günahsız güvenlik güçlerimiz ve halkımız ödüyor.

Nasıl ki ekonomik krizlerin nimetlerini birileri toplayınca; zararlar halka pay edilince, birileri de çıkıp, zararların sosyalizasyonu diyorlar ya, işte öyle bir şey…

Terörün bedelini de maalesef gene halkımız ödüyor.

Terörün OSLO Görüşmelerinden beri silah stokladığını bilmeyen sağır sultan kalmamıştı ama…

Erdoğan bugün çıkmış şu cümleleri söyleyebiliyor    :

  • “Çözüm Süreci aslında bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi… Güneydoğu’da, kısmen doğuda kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve
    çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içinde, güvenlik güçlerimiz
    tabii ‘herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim’ dediler ama daha sonra
    anladık ki, bu süreç içinde bunlar bunu yaptılar.”

Gelin bu cümlenin anlamını teker teker analiz edelim :

Birincisi; bu öyle büyük bir itiraftır ki, devletin en sorumlu kişisinin devletle ilgili işleri doğru değerlendirmediğini gösterir.

İkincisi; terörün çözüm sürecini değerlendirmesinin ihanet olduğunu söylüyor.
Terör; ihanetin zaten ta kendisidir. Başka türlü değerlendirme, zaten değerlendirme bile değildir. Terörün süreci başka türlü değerlendirmesi de beklenemezdi…

Üçüncüsü; “Silah ve mühimmat stokladılar” diyor. Siz değil misiniz Ordu komutanlarını valilere bağlayan, kışlalara mahkûm eden?

Dördüncüsü; “..güvenlik güçlerimiz tabi ‘herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim’ dediler..” Bu cümle de, kendi suçunu gene Ordunun üzerine ve ölenlerin üzerine atma çabasını görüyoruz.

Bir de, 400 milletvekili sorunumuz var. İnsanlar çok konuşursa çoak itirafta bulunuyorlar. Sonra da kalkıp, istediğin kadar tevil etmeye çalış, olmuyor.  

Sen bu cümleyi hangi maksatla kurarsan kur, içinde 400 milletvekilliği geçtiği sürece; insanlar tek bir şey anlar. PKK ile savaş 400 milletvekilliği içindir.

Önce şunu ifade etmek gerekir :
Terörle savaş devlet olmanın gereğidir. Terörle savaşmayan devlet, devlet olarak kalamaz.

Sen terörle savaşmasan bile, terör gelip seninle savaşır.

Terörle savaş; Erdoğan istiyor veya istemiyor ile ilgili bir şey değildir.
Onun için bu saray savaşı değildir. Bu vatan savaşıdır.

Bunu birbirinden ayırmak gerekir. Erdoğan olmasa da terörle savaş sürecektir.

Doğrudur. Çözüm süreci terörle mücadeleye çok büyük zarar vermiştir.
İtiraf da edilmiştir.

Bu kadar, devletin bekasıyla ilgili, yaşamsal konularda yanlış kararlar alan yönetimlerin, oylarla ödüllendirilmesi asıl felaketimizdir.

Şimdi iç hesaplaşma zamanı değildir. Terörle savaş zamanıdır.

Terörle mücadelede birlik olmak; Türk halkının Erdoğan’a karşınn görevidir.
Erdoğan var diye terörün yanında olmak, asıl ihanet budur.

Halkımız, yavaş da olsa, sorunu kavramakta ve birlik olma yolunda mesafe alınmaktadır.

Türk halkı bunlara karşın kazanacaktır.

=================================

Evet dostlar,

Türk Ulusu, bu bölücü terör savaşını da kazanacaktır..
AKP’ye karşın, Erdoğan’a karşın..
Batı emperyalizminin taşeron politikalarına karşın..
Her şeye karşın..

Dağlıca şehitlerinin acısı yüreğimizde kor ateş!

Onların da adlarını unutacak mıyız sahi??

Hayır, hayır… Bir ulus bu denli nankör ve vefasız olamaz..
Olursa Ulus olarak yaşama hakkını yitirir..

Sevgi ve saygı ile.
07.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

G20 ve G7 Aylan’lar karaya vursun diye vardır!

G20 ve G7
Aylan’lar karaya vursun diye vardır!

portresi
Bülent ESİNOĞLU
06.09.2015, bulentesinoglu@gmail.com

 

Zenginler kendi aralarında dayanışıyorlarsa, bilin ki halklara karşı dayanışıyorlardır.

G7 süper zenginlerin istisnai dayanışma örgütüdür.
G20 ise, gelişmekte olan ülkeler zenginlerinin, gelişmiş ülke zenginleri ile dayanışma örgütüdür.

Görünürde devlet temsilcileri, bu “dayanışma” toplantılarını yapıyormuş gibi görünse de,
aslında tekellerin bir araya gelerek çıkarlarını çoğaltma ve sürdürme toplantılarını gerçekleştirirler.

G7; ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, İtalya’dan oluşur.
Ukrayna sorunundan önce, Rusya da bu kümeye dahildi.
Amerikan zenginlerinin işine gelmeyecek işler yaptığı için, Rusya’yı bu guruptan attılar.

G20 ise, daha çok, gelişmekte olan ülkelerin bir arada dünya finans sitemini ve kapitalizmi ayakta tutma dayanışmasıdır. Kazanmış oldukları zenginlikleri ileriye taşıma örgütlenmesidir.

G7 ise, zenginlerin de zenginlerinin, döviz basan, para satan finans sisteminin başındaki zenginlerdir. Dünyadaki para miktarını ve kurallarını belirleyen örgütlenmedir, Devletlerdir. Sömürünün temel kurallarının belirlendiği yerdir.

Adı geçen ülkelerdeki halkların refahını yükseltmeye değil, adı geçen ülke zenginlerinin çıkarlarını dünya ölçeğinde sürdürülmesini sağlayan kurumlardır.

Zenginimiz daha da zengin olursa, fakire de bir şeyler düşer felsefesi çağımızın yalanıdır. İşsizlik varsa, sorumlusu örgütü olmayan halk mıdır? Yoksa bu beyler midir?

At pisliği teorisi burada çok geçerlidir.
Zenginin atı iyi beslenirse, pisliğinden çıkan arpalar, zenginin etrafındakilere yeter anlayışı…

Gelir dağılımının dayanılamayacak ölçüde bozulduğu ülkelerde, artık ekonomiler büyüyemez olmuştur. Zenginler daha çok zengin olsun diye yapılanlar, işsizliği artırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Zenginler arasındaki işbirliğinin artması demek; işsizliğin daha da artacağına işarettir.
Varsa sahte rekabetlerin de azalacağı anlamındır.

G7’lerden (AS G8’lerden) Rusya’yı çıkarınca, Rusya da, uzak doğuda yeni bir Doğu
inşa etmeye başladı.
Eğer Rusya, – Çin – Hindistan birlikteliği yükselerek gelişirse,
Batı zenginlerinin Doğu’nun üzerine bomba yağdırarak elde ettiği zenginliklere dur denecektir. Yeni bir dünyanın kapısı açılacaktır.

Bu dünya düzeninin bu beylere kalmayacağı günlere girdik.

Aslında dünya halklarının isyanı bu hak hukuk tanımaz dünya zenginlerine karşıdır.
Gerçek bu olmasına karşın, halkların önderleri bu zenginler ve ellerindeki olanaklar ile
manipüle (AS: manuple) edilerek başka savaşlar haline dönüşmektedir.

Emperyalizmden kurtulmadan, Aylan’ların cesetlerinin karaya vurmasından kurtulamayız.

============================

Dostlar,

“Tek kutuplu” = Amerikan imparatorluğuna dayalı bir Dünya düzenini küresel topluma
kabul ettirmek olanaksız..

Mutlaka çok kutuplu / güç odaklı bir yapılanma olmalı, olacak oluyor..
Bunların başında AB geliyor..
Avro, başlıbaşına Dolara meydan okuma alanıdır ve kürsel finans sitemi açısından
bir tür sigortadır.
İkinci ciddi meydan okuma BRICS’tir!

Brezilya – Rusya – Hindistan – Çin – Güney Afrika : BRICS!

Dünya için bir dengeleme umudu olabilir..
BRICS‘in güçlen(diril)mesi ve küresel finansal sistemde ağırlığını koyması gerekiyor.

Tabii Türkiye’nin “bağımsızlığını sürdürmesi” ve “ekonomide özyeterliğini büyük ölçüde koruyacak” politikalar izlemesi gerek. Söz konusu 2 olgu birbirinin hem nedeni hem sonucu..
Oysa son göstergeler “kırmızı alarm” düzeyinde ama ülke zoraki seçime kilitlenmiş..

Cari açık – dış borçlar ve enflasyon 3 koldan ülkeyi ateşe vermiş durumda..

1 Kasım sonrası kim gelirse gelsin, bunaltıcı bir ekonomik karmaşa bekliyor Türkiye’yi!
Sahipsiz ülke..
Çoook yazık çok..

Sevgi ve saygı ile.
06.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ABD, AKP’den vazgeçti mi, geçmedi mi?

ABD, AKP’den vazgeçti mi, geçmedi mi?

portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
11.2.2015 

Bu soru, AKP siyasal iktidarı ele geçirdiği günden beri sorulur.
Sorunun bu şekilde soruluyor olması, milletimiz adına elbette zuldür.
Türkiye’de iktidarların belirlenmesinde, ABD’nin bu denli etkili olması,
bir dedikodu olmanın ötesinde, halkın gözünde bir gerçekliktir.

Bu nedenle, gazeteler, siyaset bilimciler ABD’den gelen açıklamalara kulaklarını açarlar.
Olumsuz bir iki açıklama gelince, hemen başlarlar “ABD, AKP’den vazgeçti” diye
yorumlar yapmaya…

Peki, gerek yazarçizer takımını, gerek halk önderlerini bu şekilde düşünmeye sevk eden unsurlar nedir?

Soru basitmiş gibi görünmekle birlikte, yanıtlar oldukça derinlerde cereyan eder.

Bu şekilde düşünülüyor olmanın birinci nedeni; Amerika’nın kendisidir.
Onun ihtiyaçları ve planlarıdır. Amerika’nın böyle bir sicile sahip olmasıdır.

Sebebin kaynağı ABD’nin kendisidir de, ABD bunu nasıl yaşama geçirir?

İşte gerçek soru burdur

Unutulmamalıdır ki, Türkiye, 1950 yılından bu yana, zenginler kulübünün fakir üyesidir. Diplomatik dil ile söylersek; Batı ittifakının bir üyesidir.

Bu ittifakın üyesi olmak için gerek şart; dünya zenginlerinin koymuş olduğu kurallara
riayet etmek, yeter şart ise; bu ittifaka asker vermektir.

Amerika ve Avrupa’daki zenginler, hem ABD’deki düzenin belirleyicisidir.
Hem de bizim gibi (az)gelişmiş ülkelerdeki düzenin belirleyicisidir.

1980’den bu yana, dünya zenginleri, küreselleşme adı altında,
azgelişmiş ülkelere büyük bir saldırı düzenlemiştir.

Buna göre; ittifak üyelerinden uymasını istedikleri temel kuralları belirlemişlerdir.

Sermaye serbest dolaşır, hiçbir kural, lider, devlet tanımaz.
İttifaka ait tüm ülkeler, açık pazardır. Bu pazarlar, kuralları belirleyen tekelci sermayenin pazarıdır.

Her devlet, Merkez Bankalarını bu merkezi tekellere bağlı olarak (İsviçre Dengeleme Merkezi) yürütürler.

Özetle, piyasa ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş,
Türkiye’de kurumsallaşmış kurumların ortak kararını gerektirir.
Gerektirir. Çünkü kamuoyu oluşturmayı bu kurumlar yapar.

NATO askerin elini kolunu bağlar.
OECD Ekonominin işleyişini belirler.
Dünya Bankası sosyal yaşamın belirlenmesi kredisini verir veya vermez.
Gümrük Birliği ülke pazarını tekellere gümrüksüz açar.
Amerika ile yapılan gizli istihbarat anlaşmaları siyasetin davranışını belirler.

Kendi başımıza kendi kararlarımı alacağız dediğiniz de -yani devrim yaptığınızda-,
bu kurumlar, size karşı tedbirler almaya başlarlar.
  Bu anlattığım düzenin yürürlükte kalması, ancak AKP veya benzeri bir parti tarafından yürütülürse, tekellerin onayını alabilir.
Aksi durumda; ekonomik tetikçiler ve onların içerdeki stratejik kurumlara sahip uzantıları, piyasadan parayı ve ürünü çekerler.

-Borçlanma faizleri artar.
-Döviz yükselir.
-438,1 milyar $ borcun (AS: Salt dış borç!) vadesini uzatmazlar.
-Borçları, faizleri ile birlikte istemeye başlarlar.
Bunun anlamı “sonsuz faizle” borçlanma demektir.

Yani böyle bir durumda ekonomi durur. Devlet maaşları ödeyemez, kuyruklar, karaborsa,
yağma gibi durumlar ortaya çıkar.

Eğer bu kadar çok borcumuz olmamış olsaydı, ihtimal dâhilindeki bu olumsuzluklar
akla bile gelmezdi.

Üretir ve ürettiğimizi adil paylaşarak yolumuza devam ederdik. 

Baştaki soruya tekrar dönersek, Amerikan sermaye sahipleri Türkiye’ye baktıklarında,
AKP’den daha ehven bir parti görebilirler mi?

CHP’nin mevcut yöneticileri, uluslararası tekellere mesaj verirken, “onu at beni al” diyorlar.
Ancak o tekeller, CHP’nin tabanının bu adaletsiz düzene üç gün sonra olmaz diyeceğini
bilmiyorlar mı? 

Şöyle düşünenler olabilir :
Kardeşim sen de öyle bir şey söylüyorsun ki, ABD’ye teslim olmaktan başka sanki hiç çare yok! Teslim olalım ??
Hayır.
Borçlu olan ister kişi, ister kurum, ister devlet olsun,
borç verenler parasını istedikleri zaman, borçlunun yapacağı iki davranış vardır.

-Soyacağın kadar soydun ödeme yapmıyorum.
-Veya bana müsaade et, şu üretimimi artırayım da borcumu ödeyeceğim.
Yani eski düzen. Halkımız da borçlu, onlar da borç veren (AKP)’nin dediklerini yapıyor.

Ancak hemen şunu söylemek gerek; borçlanmanın sonuna gelinmiştir.
Borcu ödeyemeyeceğimizi anlayan alacaklılar, yeni borç vermekte isteksizler.
Daha güvenceli yerlere gidiyorlar. Borç artıkça ve belirsizlikler artıkça, alacaklı borç vermiyor.

Onun için borç almanın sununa geldik.

Hayatın gerçekleri, bizi başka bir yeni düzene zorluyor.

====================================

Dostlar,

Evet, Sayın Esinoğlu taşı gediğine koyuyor :

  • Hayatın gerçekleri,
    bizi başka bir yeni düzene zorluyor.

    Adını biz açık edelim :

    Ortalık DEVRİM kokuyor... Koşulları oluşuyor..
    1807’den beri 200 yılı aşkın bir süredir demokratikleşme – özgürlük – laiklik savaşımı veren bu kadim halk elbette başaracak ve tarihin diyalektiğinin gereği yaşanacak..

    Sevgi ve saygıyla.
    11.02.2015, Antalya

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’


Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite’

Terörün çözümü ‘milli siyasi otorite'

Aydınlık / Ankara
http://www.aydinlikgazete.com/turkiye/terorun-cozumu-milli-siyasi-otorite-h59606.html

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu’nda terörün ekonomik ve örgütsel boyutu masaya yatırılırken askeri faaliyetler de tartışmaya açıldı. 2 gün süren panelde, terör uzmanları günümüzden bugüne PKK’nın faaliyetlerini ve AKP hükümetinin yanlış politikalarını değerlendirdi. Sempozyumu düzenleyen Ulusal Strateji Merkezi (USMER) Başkanı emekli Tümgeneral Naci Beştepe, kapanış konuşmasında terörün çözümünün milli siyasi otorite olduğunu vurgulayarak “Milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

Terörün çözümüne ilişkin önemli çıkış yollarının gösterildiği sempozyumun 2. gününde de önemli konuşmacılar vardı. İlk oturumda “Açılım”ın etkilerinin ayrıntılarıyla anlatıldığı oturumu Doç. Dr. Sait Yılmaz yönetirken, Talatpaşa Komitesi Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, emekli Tümg. Armağan Kuloğlu ve Muş Varto’dan Hürriyet Mahallesi Muhtarı Niyazi Bingöl konuşmacı olarak yer aldı.

2. Oturumdaki bölücü teröre son vermek için çözüm yolları tartışmasında ise TESUD Başkanı emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin, Mardin Alakuş Köyü’nden Abdülkadir Yıldız ve eski Sanayi Genel Müdürü
Bülent Esinoğlu birer konuşma yaptı.

‘PKK ABD SİLAHLARIYLA GÜÇLENDİ’

E. Tümg. Armağan Kuloğlu, açılımda gelinen noktayı anlattı.
AKP Hükümetinin Öcalan ve PKK ile müzakere yolunu seçmesinde iki gerekçe gösterdiğini belirten Kuloğlu, “Terörle mücadele ederek bir yola varılmadı o yüzden biz bu yolu seçtik’, diyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran ahaliye Türk milleti denmiştir. Türk tabiri bir ırkı ifade eden bir tabir değil, o topraklarda yaşayan ve o devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan kişi demektir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter olması, TBMM’nin tek egemen olması ve tek başkentin Ankara olması demektir.” ifadelerini kullandı.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, açılımın TSK ve güvenlik güçleri üzerindeki etkilerini anlattı. “Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarla yapılan tasfiyeler, TSK ve toplumun sinir uçlarını oluşturan aydınların etkisizleştirilerek halkın baskı altına alındığını özellikle belirtmeliyiz.” diyen Pekin, “Terör örgütleri Öcalan’ın yakalanmasından sonra inisiyatifini kaybetti, 2003’te Irak’ın işgalinden sonra bölgede yönetim boşluğunu doldurdu,
PKK ABD’nin verdiği silahlarla güçlendi” diye konuştu.

Eski Sanayi Müdürü Bülent Esinoğlu da ABD dolarının PKK’ya etkisini anlattı.
Esinoğlu şunları söyledi:

“Amerika Türkiye’de PKK’yı, Arap ülkelerinde IŞİD ve El Kaide’yi fiziki terörü olarak kullanıyor. Öte yandan da yalnızca örtülü savaşlarla işin olmayacağını bildiği için çok geniş finans terörü uyguluyor.  Üretimi Hindistan, Çin gibi doğu ülkeleri yapıyor ama o ürünlerin fiyatı Dolarla belirlenmiş oluyor. Dolayısıyla Dolar terörün araçlarından biri oluyor.
Bundan zarar gören de bizim gibi teröre maruz kalan ülkelerin dışında Çin, Rusya, Brezilya birleşerek Doların dünya parası olmasına karşı çıkıyorlar.”
(AS: BRIC ülkelerine South Africa da eklendi ve BRICS oldu.. Keşke Türkiye de eklense!)

‘MİLLİ İKTİDARI OLUŞTURACAĞIZ’

Kapanış konuşmasını yapan USMER Başkanı E. Tümg. Naci Beştepe,

portresi_kucuk

İnsanımızın ihtiyaçlarına, eğitimine, kültürüne katkı yapacak olan kimdir? Sanayiyi götürememişiz, elindeki tarım ve hayvancılık olanaklarını da bitirmişiz. Onun yaşam düzeyini yükselteceğimize, varolan düzeyini de dibe vurdurmuşuz. PKK’nın uyuşturucu ve silah kaçakçılığını önlemek için içeride ve dışarıda önlem almamız gerekiyor.

Bu mücadeleyi kim yapacak? Silahlı kuvvetlerin eli kolu bağlanmış, mücadele etmemeleri için gereken her türlü oyun oynanmış. Bunları kim yapacak?”

sorularını yönelttikten sonra

Bütün sorularımın cevabı tektir. Milli siyasi otorite. Türkiye’de bugün bu yolu açanlar bellidir. Milli iktidarı seçeceğiz, milli iktidarı oluşturacağız.” dedi.

PARTİYE GİRECEĞİZ!

Türkiye’nin çıkış yolunun örgütlü mücadeleden geçtiğini vurgulayan Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bedri Gültekin de yurttaşları İşçi Partisi’nde birleşmeye çağırdı. Türkiye’nin önemli bir dönemeçten geçtiğini hatırlatan Gültekin,

“Bu dönemeci sağ salim dönebilecek bir örgütümüz var mı? Kritik soru budur. Tam bağımsızlık ve feodal kalıntıların tasfiyesi Türkiye’nin önünde duruyor. Bir yanıt vereceğiz ve örgütlü olacağız, partiye gireceğiz.” dedi.

Gültekin, terörün çözüm yolunun Batı Asya Birliği olduğunun altını çizerek;

“İran, Irak ve Suriye’yle aynı kaderi paylaşıyoruz. Bu bölgesel birliği engelleyen AKP iktidarıdır. AKP iktidarını yıktığınız zaman beraber hareket edersiniz.” diye konuştu.

==========================================

Dostlar,

25-26 Aralık 2014 günlerinde Ankara’da, Türkiye Barolar Birliği salonlarında gerçekleştirilen

Türkiye’de Bölücü Teröre Çözüm Sempozyumu başarılı biçimde sonlandı.
Mesai günlerinde olduğundan üzülerek katılamadık. Ama ilk günün de 2. günün de özetlerini AYDINLIK’tan okuyarak, Ulusal kanal’dan izleyerek web sitemizde paylaştık.

Başta USMER Bşk. dostumuz E. Tümg. Naci Beştepe olmak üzere emek verenleri selamlıyoruz.
27.12 14 günü Sakarya Meydanı’nda (Ankara) 117. SESSİZ ÇIĞLIK eyleminde kendileriyle konuştuk.. kitaplaştırılacağını sevinçle öğrendik. CD / DVD olarak da dağıtımını önerdik. Umarız yeterli parasal kayak sağlanabilir ve bu yol gösterici önemli toplantının görüntülü ve yazılı içeriğine erişir ve arşivleriz..

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

Felaket kapitalizmi ve özelleştirilmiş istihbarat


Felaket kapitalizmi* ve özelleştirilmiş istihbarat

Dostlar,

Değerli dostumuz Sayın Bülent Esinoğlu’nun önemli bir makalesini daha paylaşalım.
Kendisinin hoşgörüsünü bildiğimizden, metin içinde katkılarımız oldu
(anlama dokunmadan)..

Keşke daha az yabancı sözcük kullansa Sn. Esinoğlu ve
kimi sözlüklerin de Türkçemize kazandırılması için çabası olsa..

Sevgi ve saygıyla.
01.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.
net

===============================================

Felaket kapitalizmi* ve özelleştirilmiş istihbarat

portresi

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com, 30.11.2014

 

Milli devletleri istikrarsızlaştırma ve kaos (karmaşa) ile denetleme işine,
felaket kapitalizmi diyebiliriz.

Felaket kapitalizmini iyi anlayabilmek için,
Amerikan istihbarat alt yapısı konusunda bilgi sahibi olmalıyız.

Amerika’da tüm işler özel sektörler eliyle yapıldığından,
istihbarat da özel girişimcilere bırakılmıştır.

Amerika’da ve İngiltere’de binlerce istihbaratçı yetiştiren okullar ve
özel kuruluşlar vardır.

ABD işgal savaşlarından galip çıkamadığını bildiğinden,
BD planlarında artık işgal savaşı yoktur.

Kurulu binlerce özel istihbarat şirketleri paralarını ABD ordusundan alır.

ABD’nin orduya ayırdığı yıllık bütçe 700 milyar Dolardır.

(AS :967,9 milyar $; http://www.pogo.org/our-work/straus-military-reform-project/defense-budget/2014/americas-one-trillion-national-security-budget.html, 1.12.14; 2015 için öngörülen 1009,5 milyar $).

Bunun altıda biri özel istihbarat şirketlerine ayrılmıştır.

Bunun dışında kalan özel istihbarat şirketlerinin giderlerini
önemli petrol tekelleri ve öbür tekeller karşılar.

Eleman sağlanırken, ulus devletler içindeki yabancı şirketler kullanılır.

Örneğin Türkiye’de etkinlik gösteren X otomobil şirketi (tekel),
Türkiye’den eleman sağlar. Devşirdikten sonra, özel istihbarat şirketine devreder.

Osmanlı’da da işler buna benzer biçimde tüccarlar tarafından yürütülmüştü.

Sağlanan bu elemanlar “parça başına haber” işinde kullanıldığı gibi,
sürekli eleman olarak da istihdam edilirler.

Bu özel istihbarat şirketleri, operasyonel olduğu ölçüde,
edilgin (pasif) haber toplayan ve değerlendiren kişiler olabilir.

Ekranlarda bolca Kürtçülük yapan, bu konuda değerlendirmelerde bulunanlara,
dikkatle bakmakta ve geçmişlerini izlemekte yarar var.

Çoğu dil öğrenmeye, dış ülkelere gittiğini söyler ama,
aslında istihbarat ve kaos öğrenmeye gider.

İstihbaratın ve operasyonların özelleştirilmesi;
“insan öldürmeyi” kişi başına ücret durumuna dek indiriyor!

Haberlerden öğreniyoruz ki; Amerikan özel istihbarat şirketinde bir Hintli,
IŞİD adına savaşırken 55 kişi öldürmüş. Ancak parasını alamadığı için
IŞİD’den ayrılarak, Hindistan’a dönmüş. Orada tutuklanmış.

Felaket kapitalizmi, öldürme işini “parça başı” ücrete dönüştürmüştür.

Üretkenliği artırma, maliyeti minimize etme (AS: enaza çekme) anlayışı…

Hani piyasa ekonomistleri önce birey var, diyorlar ya…
Bu, önce öldürme sonra ücret işine dönüşüyor.

Kapitalizmin kılcal damarlara dek inmesi;
“öldürmenin özelleşmesi”, savaşın özelleşmesi anlamına geliyor.

Bizdeki profesyonel ordu sevdalıları ya da ajanları da, aynı işi bize öneriyorlar.

Ülkemizi kaosa sokan da bu terör endüstrisidir.

ABD hiçbir yerde terörle mücadele etmez, terörü kullanır.

Türkiye’de PKK terör örgütünü kullanan ABD,
Suriye’de kilidi açmak için IŞİD’ı devreye soktu.

ABD’nin bombaladığı alanlara bakarsanız,
sanki bir Sünni kaos devletinin sınırları çizilmektedir.

IŞİD, PKK ve Peşmerge ulus devletleri istikrarsızlaştırmak için kullanılan araçlardır.

IŞİD’ı vurduğunu söyleyen ABD aslında Suriye altyapısını vurmaktadır.
Köprüler, fabrikalar vs.

PKK, Amerikan silahlarıyla Hakkari’ye vali atamıştır.
Eski Hakkari Belediye Başkanı Kazım Kurt Hakkari valisi olmuştur.

Ülkemizdeki Batılı şirketlerin ve televizyonların, hem istihbari
hem de operasyonel ajanlarla dolu olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.

*ABD’de çıkan birçok makalede sıkça kullanılan bir deyim.

Ordu PKK ile birlikte IŞİD’a karşı mı savaşacak?


Ordu PKK ile birlikte IŞİD’a karşı mı savaşacak?

portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmailcom, 15.9.14

 

Öncelikle Amerika neden BOP Projesini yeniden güncellemek zorunda kaldı, buna açıklık getirelim.

Amerikan zenginleri zor durumda, Avrupa zenginleri zor durumda…

Dünya pazarlarında yitirdiklerini geri kazanmak istiyorlar.
Bunun için de ABD ve AB zenginlerinin güvenlik örgütü olan NATO’dan
çok şey bekliyorlar.

Bekliyorlar ki, NATO onlara yeni olanaklar açan savaşlar çıkarsın.

Amerikalılar buna, War is business diyorlar. Savaş kazanç getiren bir iştir.

Ukrayna, Ortadoğu, Afganistan, Somali bundandır.

Hatta Avrupa’da, sosyal kalkışmalar artmış, bölünme şarkıları almış başını gitmektedir. ABD’de, yeniden zenci meselesi hortlamıştır.

Amerika, müttefiklerini bir araya getirerek, yeni girişeceği savaşı meşrulaştırma peşindedir.

Asıl sorun, yarım bıraktığı Suriye işini tamamlamaktır.

  • IŞİD, bölgedeki milli devletleri parçalamak veya istikrarsızlaştırmak için,
    ABD tarafından kurulmuştur.

Esad, “Teröre destek verenler, terörle mücadele etmezler..” diyor.

Hem IŞİD terörü ile savaşıyoruz diyorlar, hem de Suriye, meşru devletine karşı terör yürüten, sözde ılımlı İslam’ı (ÖSO) destekliyorlar. Şimdi ılımlı olanlar da, silahı aldı mı radikalleşiyor.

Böyle baktığınız zaman sahte bir ortam ile karşı kaşıyayız.

Türkiye sınırlarından yapılan petrol kaçakçılığını da öne çıkararak,
Türkiye’yi Sünni Koalisyonuna zorluyorlar.

Ortadoğu’da, terörle savaş için koalisyon kuruyorlar,
İran ve Suriye’yi Paris Konferansına davet etmiyorlar.

İnsanın aklına, 4 Haziran 1920’de, Osmanlıyı bölüşmek üzere kurulan
Paris Barış Antlaşması geliyor.

Şimdi de, Suriye ve Irak’ı mı paylaşacaklar?

WSJ Gazetesinin yorumlarına bakarsanız, Ankara artık ABD’nin müttefiki değildir. Anlayacağınız,şantajla, Türkiye’den daha fazla destek istiyorlar.

Yani Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına dâhil etmek istiyorlar.

Peki, biz ABD ile bu Sünni Koalisyonuna girersek, kiminle çarpışacağız?
Kimler bizim yanımızda olacak?

İşte burası çok önemli…

  • Türk Ordusu PKK, PYD (PKK’nın Suriye kolu) Barzani ile birlikte,
    IŞİD’a karşı savaşacaklar!

Daha açalım. Türk Ordusu ve PKK kol kola, arkadaş arkadaşa IŞİD ile savaşacak.
Belki bu durumu siyasal iktidar, Açılıma paralel bir iş diye düşünür ama…

Bu olacak iş değildir.

Bunun olmayacağını Türk Ordusu öteden beri ifade etmektedir.

Dolayısıyla Türk Ordusu’nun Suriye’ye / Irak’a girmemesi için birçok neden var.

  1. PKK ile aynı cephede çarpışan bir Ordu olmaz.
  2. Suriye’ye girilmesi halinde, Rusya ve İran’ın hangi vaziyeti alacağı şimdiden bellidir. İlk yapacakları iş; gazı ve petrolü kesecekler, bırakınız savaşmayı,
    günlük yaşam bile durur.
  3. İktidarda olan AKP’nin manevi evladı IŞİD ile savaşması olası değildir. Dolayısıyla, Sünni Koalisyonunda yer alması olanaksızdır.

Peki, Amerika’nın eli kolu Türkiye / Suriye sınırında bağlı mı kalacak?
Türkiye sınırlarından lojistik sağlayan IŞİD’ın giriş çıkışını kim denetleyecek? Tabii ABD gerçekten İŞİD ile savaşacaksa…

Amerika’nın Türkiye’ye güvenmediği ortada…

İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır.

Amerika güvendiği ülkelerden asker ve istihbarat görevlileri getirmek istiyor. Kanada, Avusturya, Polonya gibi…

Pazarlıkların püf noktasının burası olduğunu kestirebiliriz.

Anlaşılan odur ki, bu pazarlık epeyden beri yapılmaktadır.

Yeni iktidar için, plan ve projeler yapması da bundandır.

Yeni iktidar; Dersimli Kemal’in ve dinci açılım kadrosunun,
bir koalisyonla kritik yere taşınmasıdır.

Tabi plan tutarsa…

Bu planın tutması için, AKP’nin bölünmesi iki partiye dönüşmesi gerekir.

Bunun için de “ÜÇÜNCÜ DÖNEM” milletvekili olamayacak olanlar ve
Gül etmenini birleştirerek, bunu başaracaklar gibi görünüyor.

Yani Gül ile beraber, Dersimli Kemal’i yukarı taşımak.

Zaten bu sebepten, Kılıçdaroğlu, iki de bir, biz müttefiklerimiz ile beraberiz.
NATO ne yaparsa iyi yapar diye konuşuyor. CHP’nin son kongresinde,
dinci ve açılımcıların yönetime taşınmasına bile, bu gözle bakmak mümkün.

Bunların üzerine, sıcak para gelişindeki krizi de eklerseniz;
Proje tamamlanmış olur.

===============================

Dostlar,

Teşekkürler Bülent Essinoğlu’na..

CHP’de olagelenleri “dikkatle” izlemek, turnusol kağıdı gibi yol gösterici
bu aralar…

Sevgi ve saygı ile.
15.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AKP’nin Twitter Yasağı Zavallılığı

AKP’nin Twitter Yasağı Zavallılığı

Dostlar,

Değerli arkadaşımız Bülent Esinoğlu’nun,
twitter’in AKP hükümetince yasaklanmasını irdeleyen yazısına sitemizde yer verdik.
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/21/hitler-kitaplari-yakmisti-bunlar-da-twitteri-yakiyor/)
O yazının sunumunda da, birkaç sözümüz oldu. Biraza daha açalım..

Sorumlu Adalet Bakanı Bekir Bozağ ve her şeye bakan Başbakan Yrd. B. Arınç hazretleri basın açıklamasında yargı kararının uygulaması olarak savunma yaptılar.
Olağan değil midir ki bu yargı kararını basına verseler de biz de öğrensek..

Hangi mahkeme, hangi gerekçe ile, hangi yurttaşların dilekçesi ile,
hangi kapsamda ve ne denli süre ile?? Niçin bu bilgilerden yoksunuz??

Derken İstanbul C. Başsavcılığından açıklama geldi ve kendilerinin bu bağlamda herhangi bir yasaklama – sınırlama başvurusu yapmadıkları belirtildi.

Yargıçlar ve Savcılar Sendikası da twitter’i yasaklayan bir yargı kararının olmadığını
bildirdi..

Bizce Cumhurbaşkanılğı makamında oturan A. Gül hazretlerinin “twitter” leri çözücü oldu.. Gül bu kritik twitter iletisinde, “Umarım uzun sürmez..” diyerek kördüğümü çözen kişi oldu!..

Derken birkaç saat sonra Twitter yasağı çözüldü!
Mahkeme, “olmayan” kararını geri mi aldı?
Hedeflenen amaç ne çabuk gerçekleşti?
Yoksa, Başb. Yrd. Babacan‘ın bu sabah NTV’de belirttiği gibi Twitter firması ile sürdürülen kapalı kapılar ardındaki pazarlık – baskı – şantaj – tehdit mi ??? sonuç verdi?

Gün olur bunları da öğreniriz..
Göz göre göre bir siyasal iktidar, dünya kamuoyu önünde gerçek dışı bildirimde bulunuyor. Böyle bir ülkenin yurttaşı olmak bizi çoook ama çoook utandırıyor.
Ne yazık ki sıradanlaştı artık.

Uygar bir demokraside böylesi skandal hükümet düşürür ve yargılanmayı gerektirir.

Hükümeti ve Twitter’i uzlaşma metnini açıklamaya çağırsak çok mu saf oluruz?
Peki yargı kararı idiyse nasıl oldu da o da hemen eşzamanlı olarak kalkıverdi??

Ancak olanlar şaşırtmıyor.. “tipik” faşist uygulama örnekleri..
Bir fazlalığı / farkı var Almanya’dan.. Oradaki, sözde Nasyonal – sosyalist Hitler‘in partisinin ürünü idi..

Bizdeki ise dinci – faşist ve de kanlı – yeşil AKP iktidarı hüneri..
Türkiye, Çin’den sonra Twitter’ı yasaklayan 2. ülke oldu.
Yaşasın “RTE’nin AK PARTİ’si ve de AK PARTİ’nin RTE’si”!
Bir madalyonun 2 yüzünün tutsakları..
Yolsuzluk ve rüşvet suçlamasıyla sabık (düşük) 4 bakan hakkında yargının düzenlediği fezlekelerin yüce TBMM’de okunmasını gövdelerini siper ederek engelleyen 259 fedai AKP vekili.. Artık onlar milletin vekili değil, AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’sinin vicdanlar kara ve de gözleri kör, basiretleri bağlı fedaileri.

İsyan eden kamu vicdanının hiç olmazsa sosyal medyada boşalmaya çalışması bile çok görüldü.. Belki de birkaç AKP’li yandaşın mahkemeye başvurması ve de gecikmeden çıkan bir yargı kararı ve de saniyeler içinde bu kararı yerine getiren TİB..
Tam bir alaturka kadro ve kurgu..

Tüm bu kepazeliğin ana çerçevesi      :

Türkiye; şeriat rejiminin kurulması için “dar’ül harp” alanıdır.

Mübah olmayan hiçbir ama hiçbir şey yoktur, olamaz..

On milyarlarca Dolarlık soygun da, çok yalın bir açıklamayla,
“a..’na konacak millet” ten “ganimet” tir “ganimet”!..
Ses kayıtlarına göre bu galiz küfürün sahibi Mehmet Cengiz nam insan müsvettesi
sıradan bir piyon, bir figür olmadan öte ne anlam ve önem taşır ki??

***

Her yanlış, sonlarını daha da yakın ediyor..
Kendi elleriyle..
Kendi infazlarıyla..

Ya Rab!
Bu ne ilahi infaz ve de kaderdir??
Böylesi, “kamikaze yazgı” da var mıdır yüce katınızda, yazılmış mıdır?

Herhalde, AKP iktidarının Türkiye’ye 21 Mart Bahar Bayramı hediyesidir olup bitenler..
Ruh sağlımızı koruyabilmek için bir psikoloik savunma düzeneğine gereksinim var.
Örneğin mantığa bürünmeye – usa büründürmeye (rasyonalizasyon) sığınsak
bir parça??

Sevgi ve saygı ile.
21 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Hitler kitapları yakmıştı; bunlar da Twitter’i yakıyor!


Dostlar,

Değerli arkadaşımız Esinoğlu’nun,
twitter’in AKP hükümetince yasaklanmasını irdeleyen yazısı aşağıda.

Sorumlu bakan ve her şeye bakan Başbakan Yrd. B. Arınç hazretleri
basın açıklamasında yargı kararının uygulaması olarak savunma yaptılar.
Olağan değil midir ki, bu yargı kararını basına verseler de biz de öğrensek..

Hangi mahkeme, hangi gerekçe ile, hangi yurttaşların dilekçesi ile,
hangi kapsamda ve ne denli süre ile??

Niçin bu bilgilerden yoksunuz??

Derken birkaç saat sonra çözüldü!?
Mahkeme kararını geri mi aldı?
Amaç ne çabuk gerçekleşti?
Yoksa, Başb. Yrd. Babacan‘ın bu sabah NTV’de belirttiği gibi Twitter firması ile sürdürülen kapalı kapılar ardındaki pazarlık – baskı – şantaj – ??? mı sonuç verdi?

Gün olur bunları da öğreniriz..
Hükümeti ve Twitter’i uzlaşma metnini açıklamaya çağırsak çok mu saf oluruz?
Peki yargı kararı idiyse nasıl oldu da o da hemen eşzamanlı kalkıverdi??

Ancak olanlar şaşırtmıyor.. “tipik” faşist uygulama örnekleri..
Bir fazlalığı / farkı var Almanya’dan..
Oradaki, sözde Nasyonal – sosyalist Hitler‘in partisinin ürünü idi..

Bizdeki ise dinci – faşist ve de kanlı – yeşil AKP iktidarı hüneri..

Her yanlış, sonlarını daha da yakın ediyor..
Kendi elleriyle..
Kendi infazlarıyla..

Ya Rab!
Bu ne ilahi infaz ve de kaderdir??

Sevgi ve saygı ile.
21 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Hitler kitapları yakmıştı; bunlar da Twitter’i yakıyor!

Bulent_Esinoglu_portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com

Faşizm yapması gerekenleri yapıyor.

Faşizmde düşman tanımı çok sıradanlaşır.
İdeoloji çok katılaşır, çok keskinleşir, öfke düzeyine erişir.
Faşizm içinde ideoloji, daha çok düşman üretir.
İdeoloji, ideoloji olmaktan çıkar, düşman üretim makinesine dönüşür.
Giderek, nesneler bile düşman gibi algılanır.

Kelimeler ortak anlamlı olmaktan çıkar, tek taraflı anlamlar taşır.
Bu anlamda, yeni bir dil ortaya çıkmış demektir. Faşizmin dilidir.

Bu dil artık faşizmin düşmanını tanımada bir araçtır.
Nesneler başka anlam taşımaya başlar.
Ortaya çıkan her düşünceden, tek anlam çıkarılmaya başlanır.
Düşman veya değil diye…

Diktatörler her an savaş içindedirler.
Yaşadıkları bu savaşın gereğine göre hareket ettiklerini varsayarlar.
Böylece düşmanın kökünü kazıyacağına, köküne kibrit suyu dökeceğine inanır.
Her şeyi düşman gibi görünce, mantık ve akıl da düşman olur çıkar. Çevresinde bulunanlarda yalnızca korku vardır.
Akıllarını ortaya koyamazlar, çünkü akıl artık bir düşmandır.
İşte diktatörün intihar noktası da burasıdır.

Çağımızda haberleşme araçlarının çokluğu,
Twitter’ın yasaklanmasını önemsiz kılıyor.
Bu cayırtının ortasında, bir önemli hususu kaçırmamak gerek.
Evet diktatörümüz var. Diktatör bizim diktatörümüz.
Bu diktatör yıkılacaksa, bu işi Türk halkı yapacak.
Amerika ve Avrupa’ya ne oluyor?
Twitter kapatılınca, saatler bile geçmeden,
Amerika ve Avrupa’dan en üst düzeyden itirazlar geldi.

Kendi mallarını mı koruyorlar, yoksa Türk halkının özgürlüklerini mi?

Daha Türk halkı neyin ne olduğunu anlamadan,
Batı gene bizim iç işlerimize karışıyor.

O diktatörü iş başına getirenler, onlar değil miydi?
Neden kendi getirdiklerini, gene kendileri götürmeye çalışıyorlar?
Çok açık, yeni gelecek yönetimin içinde gene kendileri olsun,
kendilerine göre bir düzen olsun.
Halk, gelecek yeni yönetimin içinde daha az temsil edilsin.
İşbirlikçiler daha çok olsun.
Batının Twitter kavgasının çıkış noktası burasıdır. (21.3.2014)

Gladyo’yu temizlemezsek…


Dostlar
,

Sevgili dostumuz Sn. Bülent Esinoğlu’nun Gladyo’yu temizlemezsek…”
başlıklı önemli yazısı aşağıda..

Saptama, uyarı ve öneriler çok yerinde..

Sıra gereğinin yapılmasında..

Halkımız bunu da başaracak!

Bir de yeterli – yetkin siyasal önderlik olursa..
CHP – MHP bu ulusal uyanış ivmesine ayak uydurabilirse..

Sevgi ve saygı ile.
09 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

================================

Gladyo’yu temizlemezsek…

Bulent_Esinoglu_portresi

 

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com

 

Yaşadıklarımız bir siyasi kriz değildir; bir devlet krizidir.

Eğer sorunu böyle almazsak, çözümünü ürettiğini sandığımız anda,
yeni ve daha büyük kırılmalarla karşı karşıya kalırız.

Siyasal krizler seçimlerle giderilebilecek ölçektedir.

Devlet krizleri ise, tarihte birçok örneğini gördüğümüz gibi
ancak devrimlerle çözülebilir.

Önce yaşadıklarımıza neden devlet krizi diyoruz, onu belirlemeliyiz.

İktidarı ve devleti ele geçiren fanatik-teokratik devlet anlayışındaki guruplar,
halkın rızası ile oluşmuş, rejim ve devlet anlayışını kendi teokratik rejim anlayışlarına dönüştürmek istiyor.

Bunun için devlet içinde örgütleniyor, demokratik seçimleri anlamsız hale getiriyorlar.

Devlet içinde kendi gayrimeşru örgütlenmesinin önünü açmak için,
halkın meşru güvenlik kuruluşu Ordu’ya kumpas kuruyor.

Yani meşru güç yerine, kendi gayri meşru gücünü demokratik olmayan yollardan koyuyor.

Bunu yaparken, gene gayri meşru yerlerden, siyasal şiddet, teknolojik destek alıyor.

Yani meşru ordu ile örtülü savaş yapıyor.

Bunun sonucunda, devletin içinde, yarı siyasal, yarı şiddete dayanan,
önemli bir mevzi kazanıyor.

Bunlar olup biterken, plan ve proje Amerika’dan geldiğinden, siyasal iktidarın da,
iktidar olmasına yardımcı olanın Amerika olmasından dolayı,
o da olan bitene göz yumuyor veya destekliyor.

Bu olup bitenlerde halkın hiçbir katkısı olmuyor.

Bu siyasal iktidarın meşruluğunu yitirmesi ve gayri meşru olması,
anlattığımız süreçten geçiyor.

Böylece, devletin içinde gayrimeşru iki örgütle karşı karşıya kalmış oluyoruz.

Devletin içinin temizlenmesini bu siyasal iktidar yapamaz.

Yapamaz çünkü iktidara gelirken dayanışma içinde olanlar,
iç içe olanlar, ideolojileri aynı olanlar ayrışamazlar.

Şimdi kimin Fethullah gladyosu, kimin siyasal iktidarın üyesi olduğu nasıl ayırt edilecek?

Osman Can diyor ki; “Kemalistlerin yerini Cemaatçiler doldurdu.”
Osman Can kim? Aynı düşüncenin üyesi…

Bir zamanlar Cemaatle beraber manşet atan Sabah Gazetesi,

”Yargıda darbe cuntası kuruldu” diye manşet atıyor.

Diyelim ki, ayrı düşünüyorlar.

Onlar devleti kendi aralarında, çatışarak ya da uzlaşarak bölüşmüş olsalar,
buna halk evet mi diyecek?

Devleti ele geçireceksin sonra halka gidip emrivaki yapacaksın.

Gene gayrimeşru bir iktidar ortaya çıkar.

  • Çetelerin yönetiminde yapılacak bir seçim sandığından gene çeteler çıkar.

Halkımızın çeteleri tanıması, gladyoyu tanıması, olan biteni anlaması,
ancak on yılın sonunda başladı.

Kitlelerin dönüşmesinin henüz başındayız.

Aydınlara, ilericilere, vatanseverlere, sömürge karşıtlarına büyük işler düşüyor.

  • Gladyoyu temizlemezsek, gerçekten demokratik bir ortama ulaşmayı bir yana bırakalım, bir vatanımız olacak mı olmayacak mı sorusunun yanıtı ortada kalır.

İnşallah 2014 yılı, gladyonun temizlendiği yıl olur.