Etiket arşivi: Suriye’nin toprak bütünlüğü

Suriye harekatının gizli bir amacı mı var?

Suriye harekatının gizli bir amacı mı var?

Sabahattin Önkibar 
Odatv.com 11.10.19

Baştan belirteyim Suriye harekatını teorik olarak destekliyoruz zira PKK-YPG Fırat’ın doğusundan süpürülmez ise Türkiye’nin başı öyle böyle değil ciddi anlamda beladadır.

Peki halen devam eden harekatla bu olacak mı diye sorarsanız, asla mümkün değil niye mi?

Yapılan yalnızca sınırda birkaç kilometre eninde güvenlik hattı oluşturmaya dayalı imaj operasyonudur da ondan.

Saray sözcülerinden Fahrettin Altun, Washington Post’a, Gülnur Aybet CNN International’a açıkladı, sürdürülen harekat her yönü ile Trump yani ABD ile anlaşmalı.

İÇ KAMUOYU BÖYLE AFYONLANIYOR

Öyle ise söyleyin 60 bin TIR dolusu silah ile donatılmış 80 bin kişilik PKK-YPG Ordusu nasıl imha edilip Fırat’ın doğusundan sürülecek?

Buradan hareketle yapılan operasyonu PKK’yı tasfiye ve Suriye’deki Kürt Devletini önleme diye sunmak, tümüyle iç kamuoyunu afyonlamaya dayalıdır.

Sorulması gereken soru, PKK-YPG Suriye’den sürülemeyecek ise yapılan bu harekatın politik hedefinin ne olduğudur.

Sakın Suriye’nin toprak bütünlüğü demeyin zira bunun olmazsa olmazı Beşar Esad ile barıştır ki Tayyip Erdoğan ısrar ve inatla buna karşı.

HEDEF SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ DEĞİL!

Söyler misiniz gerçekten Suriye’nin toprak bütünlüğü istense, İdlib’deki siyasal İslamcı çetelere arka çıkılır, büyük masraflarla adına ÖSO denen ordu kurulup beslenir ve Gaziantep Üniversitesi Suriye’de fakülte açar mıydı?

Aklımızla dalga geçilmesin, Saray’ın Suriye ajandası gizemlerle doludur.

Öyle olduğu içindir ki İran ve hatta Rusya bile artık kuşkularını gizlemiyorlar.

Ne imiş efendim sınırda 50 milyar dolar harcayıp köyler ve şehirler kurup 2 milyon Suriyeli yerleştireceklermiş!

SINIRDA İHVAN DEVLETİ Mİ?

Olması asla mümkün değil ya, diyelim oldu. Yerleştirilecek o 2 milyon insan nasıl geçinecek?

Pardon yoksa Saray’ın gizli ajandası sınır hattında bir ihvan-ül müslimin devleti kurmak mıdır?

Hayır komplo teorisi peşinde değilim, Batı medyasında, AKP iktidarının Libya’daki İslamcı gruplara bile hala para ve eleman sağladığı iddiaları var ki, bunun neyi anlattığı ortada değil m!

Kemal Kılıçdaroğlu haklıdır, Tayyip Erdoğan izlediği politikalar bağlamında BOP Eşbaşkanı görevini icra ediyor zira uyguladığı politika eşyanın tabiatı gereği yeni harita getirecek ve Türkiye de bundan payını alacaktır.

BOP EŞBAŞKANI VE OHAL İHTİMALI

Şu kahrolası tabloya bakar mısınız… Bütün dünya ve hatta Filistin bile Türkiye’yi izole ederken El Kaide’nin El Nusra gibi türevleri ile hala halifelik özlemleriyle Sünnicilik peşindeyiz.

Olayın bir başka cephesini haftalar önce Youtube kanalımda açıkladım, arşivimde var.

  • Saray’ın OHAL yönetimine geçmek istemesi ve bunun için zemin inşa hesabıdır.

    Harekatın muhtemel siyasi-ekonomik sonuçları akabinde adım adım böyle bir sürece girilmesi mukadder görülüyor.

    OHAL ilanı olayı ise mevcut yönetimin ülkeyi çok daha keyfi yönetmesi ve iktidarda kalma süresini uzatması demek olacak.

    Sonuç    : Suriye harekatında devlet yararından ziyade AKP yararları önceliklidir.

Ankara zirvesi: Dönüm noktası

Ankara zirvesi:
Dönüm noktası

Ahmet Yavuz
E. Tümg.
Cumhuriyet, 19.9.19

  • Barış yapmak savaş yapmaktan zordur. Türkiye’nin bugün tanımadığı Esad’la birlikte adımlar atması, sorunun çözümüne en büyük engel olan ABD üzerinde baskı oluşturabilecek yegâne vasıtadır.

Suriye’nin geleceği noktasında 16 Eylül 2019 günü Ankara zirvesinde atılan adımı önemsemeliyiz. Zira bıçak kemiğe dayandı. Artık meseleyi başka türlü ele almak gereği devletin zirvesinde de anlaşılmışa benziyor gibi…
“Gibi” diyorum çünkü benimki bir izlenim. Biraz da temenni, tam bir çıkarım değil.
Bir süre önce Fırat’ın doğusunda hayata geçirilmeye başlanan güvenli bölge sevdasının içinin boş olduğu görüldü. Birileri için sürpriz oldu! Münbiç’te yaşananları başkası yaşamış gibi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre önce bu konuda memnuniyetsizliğini belirtti. Bununla kalmadı. Zirve açıklamaları esnasında 15 gün sonrasına miat verdi. Sanırım, Birleşmiş Milletler toplantısı fırsatıyla Trump’la yapacağı görüşmede, gidişattan hoşnut olmadığını ifade edecek…
Alacağı cevabı kendisi de öngörüyor olmalı ki, konuşması esnasında, Suriye’de en doğru işleyişin “Astana süreci” olduğuna vurgu yaptı.
Bu sefer Suriye’nin siyasal birliği, toprak bütünlüğü ve istikrarı vurgusu farklı bir tondaydı. Sanki ayaklar suya değmiş gibi…

Israr gereksiz
Çünkü ABD’nin rotasında değişiklik yok: Suriye’yi bölmek.
Türkiye’nin rotası ise tersi olmalı: Bölünmemiş Suriye.


Türkiye’nin tek başına bunu sağlama gücü yok. Rusya ve İran ile birlikte olarak dahi sorun ancak dengede tutulabiliyor. Türkiye bugüne kadar ikircikli tutumlarla geldi: “Fırat’ın batısını Rusya, doğusunu ABD ile götürürüm, kontrol altına aldığım alanları da gerekiyorsa topraklarıma katarım,” yaklaşımını zihinsel arka planında muhafaza etti. Dolayısıyla bugüne kadar ifade ettiği “Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu” günü kurtarmaya yönelikti. Ancak bunun işlemeyeceğini görmüşe benziyor. Çünkü hesap yanlıştı. Israr gereksizdi. Bağdat’a kadar gitmeye gerek yoktu. Oradan dönülüyor olması evladır.

Öte yandan ABD ile Fırat’ın doğusunda gerçekleştirilmeye çalışılan güvenli bölgeden, kendisi başka bir şey, ABD’nin başka bir şey anladığını yeniden öğrendi.
Aslında herhalde bir başka hususu daha gördü: Fırat’ın doğusunda 50 km. lik bir derinliğe kadar olan alanı tamamen kontrol altına alsa bile, daha güneyde bir devletçiğin ortaya çıkmasına mani olamayacağı gibi, onun kurulmasına ve meşruiyet kazanmasına hizmet edeceğinin de ayırdına vardı.

Bakanlıklar arası zıtlık

Bunu, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Milli Savunma Bakanı Akar’ın birbirine zıt ifadelerinin basına yansımasından çıkarmak mümkün.
Geçmişte örneğine az rastlanır bir duruma tanıklık ediyoruz: Milli Savunma Bakanı gidişatın sonuç alıcı olacağı gibi iyimser bir tutum sergilerken Dışişleri Bakanı hoşnutsuzluk belirtiyor. Genelkurmay bu konuda ne düşünüyor, bunu bilen de yok, ilgilenen de… Oysa bilmeliyiz. Gerçi bu konuda Genelkurmay görüş belirtse, alçılar salçalar “askeri vesayet hortladı” diye ortaya çıkar. Oysa sivil-asker ilişkilerinde ABD’yi örnek gösteren bu tipler Trump’a direnen CENTCOM’ un bunu nasıl yaptığını sorgulamaz. Neyse, bu konuyu geçelim ve konumuza dönelim…
Bu noktada ABD’ye bakış ve gelecek perspektifi açısından da anlamlı bir durum söz konusu. Cumhurbaşkanı daha ziyade Dışişleri Bakanına’da yakın duruyor.

Başka yol yok!

Bu konunun yukarıda zikredilen, iktidarın Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki tavrının sonuna yaklaşması bağlamında anlamı var. Çünkü Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaktan başka bir yolun, Türkiye’ye huzur getirmeyeceği gerçeği bilinçlere yansımaya başladı. Rusya ve İran’ın da bunu onaylamayacağı, zirvede bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması stratejisini benimseyen adımları kararlılıkla atarsa ne gibi değişiklikler olabilir?

Öncelikle İdlib’de durum farklılaşır. Zira İdlib’de atılacak adımlar mihenk taşı özelliği taşıyor. Eğer Türkiye, daha önce açılması yükümlülüğünü üstlendiği M4 ve M5 karayollarının (Halep-Lazkiye yolunun) güneyi ve doğusunda bulunan 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 numaralı gözlem noktalarını, anılan yolun batısı ve kuzeyine çeker ve yeni yerlerinde tesis ederse meseleyi farklı bir şekilde ele aldığı sonucuna varabiliriz.

İlişkilerde güven artar

Bu, Rusya ve İran hatta Suriye ile olan ilişkilerde güven yaratır. İlave olarak İdlib’den göçü sınırlar. Ayrıca bu bölgede sıkışmış olan teröristlerin Suriye ordusu tarafından imhasına zemin yaratır. Tabii bütün bunların kolay olmayacağı açıktır.
İyimser bir senaryoyla, bir süre sonra Suriye devleti, Fırat’ın doğusu hariç ülkesine tamamen hâkim olduğunu ileri sürebilir. Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde Adana Mutabakatı çerçevesinde bulunmasını benimsediğini açıklayabilir. Ordusunu da Fırat’ın doğusuna yönlendirme olanağına kavuşur.
Ortaya çıkması muhtemel yeni durum, diplomatik yollardan AB ülkelerinin de devreye sokulmasını mümkün kılabilir. Yeni anayasal süreç de bunlara paralel yürütülebilirse, ABD’nin Suriye’yi bölme planına sınır getirilebilir, engel olunabilir.
O takdirde Astana süreci daha büyük bir dalgaya yol açacaktır.
Bu yönde atılacak adımların arzu edilen ve yukarıda tasvirine çalıştığım son durumu sağlaması mümkün olmayabilir. Ancak mevcut güç dengesi, elimizde bu seçeneği devreye sokmaktan gayrı bir yolun varlığına işaret etmiyor.

Esad’ı tanımak şart

Öte yandan ancak böyle bir tercih Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönme heves ve arzusunu açığa vurmalarını sağlayabilir.
Barış yapmak savaş yapmaktan zordur. Savaşanların birbirlerini tanıması gerekmez. Ancak taraflar birbirlerini tanımadan barış yapamaz. Türkiye’nin bugün tanımadığı Esad’la birlikte adımlar atması, sorunun çözümüne en büyük engel olan ABD üzerinde baskı oluşturabilecek yegâne vasıtadır.
İyimser bir bakış açısıyla Ankara zirvesinden böyle bir çıkarımda bulunmak, içinde birtakım riskleri barındırsa da ülkenin uzun zamandır unutulan ulusal çıkarının gereğidir.

Çözüm Atatürk politikaları

Zirvenin Çankaya’da yapılması farklı yorumlara yol açtı. Sembolik boyutu açısından şunu ileri sürmek mümkün:

Çankaya, Sovyet Rusya ve İran ile dostluğun ilmek ilmek örüldüğü yerdir.

Kurucu atamız Mustafa Kemal Atatürk, sadece bu iki ülkeyle değil, aynı zamanda bütün komşularımızla iyi komşuluk ilişkilerinin temellerini Çankaya’da atmıştı. Hatay sorununa rağmen Suriye bile bu yaklaşımın kapsama alanı içindeydi. Verilmek istenen mesaj,

  • Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikası

hayata geçirmenin bir adımıysa; buna sadece ve sadece alkış tutulur.
Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı, iç cephesini kuvvetlendirmek ve yeniden bütün boyutlarıyla Atatürk’ün politikalarına dönmektir. Başka geçerli yol yoktur.

Hayat her gün bu gerçeği kafamıza vura vura öğretiyor.

Birileri bunu geç öğreniyor diye kınayacak halimiz yoktur. Ancak seviniriz.

İdlib ve Suriye’de siyasal çözümden ne anlıyoruz?

İdlib ve Suriye’de siyasal çözümden ne anlıyoruz?

Konuk yazar : 
Bülent ESİNOĞLU
16.9.2018, bulentesinoglu@gmail.com

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Yedi Eylül’de, Tahran’da yapılan Zirveden çıkan ortak bildirinin 2. maddesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti etmektedir.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı ortak bildirinin dışına çıkarak, İdlib’de ateşkes istedi.

O günden bu yana yandaş medya Katil Esad yaygarasını yükselti.

Geride kalan on gün içinde başta Amerika olmak üzere Avrupa ülkeleri de İdlib’de barışçı çözüm istedi.

Konu Birleşmiş Milletler Güvenlik Kuruluna (AS: Konseyine) taşındı. Rusya İdlib’deki terör guruplarını vurmakta kararlı olduğunu açıkladı.

ABD ve Suudi Arabistan, eğer Türkiye İran ambargosuna katılırsa, Türkiye’ye 65 milyar $ kredi verebileceklerini Türkiye’ye teklif ettiler. (Yeniçağ Gazetesi)

Amerikalı General, Türkiye’nin Membiç’in merkezine giremeyeceğini, yalnızca çevresinde devriye alabileceğini ifade etti.

Erdoğan ABD’nin Fırat’ın Doğusuna yirmi bin TIR’lık yığınak yaptığını açıkladı.

Türkiye İdlib sınırına görülmemiş askeri yığınak yaptı.

Putin, İdlib için çok endişeliyim dedi.

Birleşik Arap Emirliği Türkiye Suriye’den çıksın dedi. (Tabii Suudilerin talimatıyla)

İsrail, Şam havaalanını füzelerle vurdu. Yandaş medya sevindi.

Erdoğan Wall Street Jurnal Gazetesine köşe yazısı yazdı. Amerika’nın Rusya’nın İdlib’de yapacağı katliamı durdurmasını istedi. Arkasından Kalın ve Çavuşoğlu Amerikan gazetelerinde köşe yazarlığı yaptılar.

İdlib‘de silahsız çözüm yok. Orada herkes silahlıdır. Çünkü bunların hepsini, zamanında, ABD ile birlikte eğit-donat programıyla yapmıştık.

HTŞ, El Nusra, El kaide ve Suriye dışından gelen silahlı teröristler.

Silahlı ÖSO, Türkiye’ye muzahir silahlı örgütleri korumak ABD’yi yanımıza alabilmek için bize kaldı.

Çıkmaz bizim çıkmazımız. Katil Esad sloganı, inşallah Katil Putin’e dönüşmez.

Amerika bize İdlib’de havuç veriyor ve diyor ki;

  • İdlib sizin bünyenizde kalsın, ileride halk oylaması yapılır. Halk Türkiye tarafını isterse Türkiye’nin bünyesinde kalır.

Siyasi iktidar Suriye’de Suriye Arap Cumhuriyeti ile anlaşıp, Türkiye sınırlarını birlikte güvenliğe almak yerine, İdlib’de otonom bir örgütlenmeye gidelim diyor. En azından oradaki silahlı örgütleri savunması bunu gösteriyor.

Böyle bir durumda, biz nasıl olur da Suriye’de otonom bölgeleri savunuruz?

Böyle bir durumda, Fırat’ın doğusunun, Amerika ve PKK’ya bırakılacağı anlamı çıkmaz mı?

  • Amerika ile yapılacak her anlaşmanın çıkacağı yer; Kürdistan’dır.

Türkiye Putin’i ikna ederek, İdlib’deki silahlı örgütleri korumaya çalışıyor.

Putin ile Soçi’de yapılacak görüşmeden hiçbir sonuç çıkmayacağı baştan bellidir.

Putin diyecek ki; “Git Suriye Arap Cumhuriyeti ile anlaş. İdlib Rusya toprağı değil, ben nasıl karar vereyim” diyecektir.

Hem ABD hem Rusya, İran tarafında ikili oynamanın sonuna gelinmiştir.

Astana Sürecinin sonlanması demek olan İdlib dayatması; çıkmazın kendisidir.

Bu gelişmeler olurken Yandaş İktidar Medyası Katil Esad türküsünü söyleyerek rahatlayacağını ve Türk halkını, sonu belirsiz bu İdlib siyasetine ikna edeceğini sanıyor.

Zaman tükendi, ikili oynamanın olanaksız olduğu bir dönemece girdik.
=================================
Evet dostlar,

İdlib sorunu Türkiye’nin başını daha çooook ağrıtacağa benziyor.
Mart 2011’de başlatılan AKP = Erdoğan‘ın, yanlış = ABD güdümlü maşa Suriye politikası ile bugünlere geldik. Bir yandan ülkemizde olağanüstü ağırlıkta – yakıcılıkta bir ekonomik bunalım – yığınların ve Türkiye’nin yoksullaştırılması süreci yaşanmakta, bir yandan da İdlib sorunu giderek kördüğüme dönüşmektedir.

Türkiye, İdlib’te toplanan ağır silahlı ve çok iyi eğitilmiş farklı ülkelerden (Çin, Afganistan, Çeçenistan…) on binlerce cihatçı militanı, Putin’in çok haklı isteği doğrultusunda sivil halktan ayrıştırmak ve geldikleri / getirildikleri ülkelere dönmelerini sağlamak zorundadır. Bu süreç zaman alabilir ama önce bu yükümü üstlenmeniz ve açıkça belirtmeniz gerekir. Öte yandan ne İran’ın, ne Suriye’nin ne de Rusya’nın çok fazla sabrı yoktur. Rusya, bölgedeki üslerinin, askeri yapılanmasının zarar görmemesinde titizdir kendince. İran, Suriye’nin toprak bütünlüğünü derin bir empati ile savunmaktadır; çünkü çok iyi bilmektedir ki, sıra kendisine gelecektir.

Türkiye’nin de İran sonrası parçalanma – bölünme sırasının BOP kapsamında kendisine geleceğini ar-tık kavramak zorundadır. BOP haritaları yayınlanmış ve sınırları değiştirilecek 22 ülkeyi ABD’li C. Rice açıkça duyurmuştu.

Suriye’de Erdoğan’ın bir kez daha iflas eden politikasının ülkemize yükü çok ağırdır. Askeri harcamalar, şu ekonomik çöküş döneminde sürdürülebilir değildir. Hele sıcak çatışmalar olursa, güvenlik güçlerimiz şehitler verecektir.

  • Bütün yollar Şam’a çıkıyor AKP = Erdoğan için!

Silahlandırılıp eğitilen – desteklenen – aylık bağlanan militanlarla Suriye’yi istikrarsızlaştırma (de-stabilize etme) ve sonrası … kimi hesapların gerçekleştirilebilirliği yok-tur. Şam’a – Esad’a el uzatmak ve Suriye ile boğuşmak değil, iç savaşı bitirmesi için Suriye rejimine destek vermek gerekir. Böylelikle Rusya – İran – Türkiye’nin açık, Çin vd. nin yarı açık – örtük desteği ile Suriye’de hızla düzen yeniden sağlanabilir.

Fırat’ın doğusunda Kürdistan – PYD – PKK yapılanmasını engellemeye, Batısında İdlib sorununu Suriye ile çatışarak değil dayanışarak çözdükten sonra enerji kalabilir. Çünkü orada muazzam silahlandırma ile ABD – İsrail var.

Sitemizde son günlerde İdlib sorununu hep işliyoruz. Daha önce de yazdık; AKP = Erdoğan‘ın hiç olmazsa 1 cambazın 2 ipte oynayamayacağını olsun artık görmesi gerektiğini vurguladık. Karşınızdaki güçlerin stratejik akıllarını – deneyimlerini – çıkarlarını ve güçlerini çok ama çok iyi değerlendirmek zorundasınız.. Bu işler Tahran’da 12 maddelik anlaşmaya imza koyarken son anda “ateş kes olsun” deyip Putin tarafından haşlanma ile yürütülemez.

Yine bu çok çetrefil sorunlar, Atlantik ötesi ülkede kimi gazetelerde yazana / yazdırana post-modern entellektüel doyum (!) sağlayabilme ötesinde hiçbir yarar sağlamaz.

  • Bu arada yandaş basının bağışlanmaz bir tarihsel hata, ahlak sorunu içinde olduğunun altını çizmek istiyoruz. Kitleleri “sürü psikolojisi” yöntemleriyle yönlendirmek salt etik dışı olmakla kalmayıp, ayı zamanda ciddi bir stratejik güvenlik sorunudur.

Böyle biline ve artık lütfen saaddede geline..

Sevgi ve saygı ile. 17 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Konuya ilişkin sitemizde daha önce yayınladığımız yazılara da bakılması önerilir..

– İŞİD ve EL NUSRA AKP’nin Askeri Kanadıdır

ERDOĞAN’IN DIŞ POLİTİKASI DA ÇÖKTÜ

Keşke doğru olsa!

Keşke doğru olsa!

portresi_resmi


Prof.  Dr. Emre KONGAR
Cumhuriyet
, 26.08.2016

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

 

  • Dünkü Cumhuriyet’te Duygu Güvenç’in Cerablus haberi, Suriye’de üst üste yapılan sistematik yanlışlardan dönüleceği umudunu yaratıyordu; dilerim doğru çıkar!
    Önce haberin öğelerini bir kez daha anımsayalım:

    Harekât Rusya’yla koordineli:

    Türkiye’nin yurtdışındaki
    misyonları başta BM olmak üzere bilgilendirmelere devam ederken, operasyon başlamadan önce Rusya’ya da bilgi verildiği öğrenildi.

    Şam’la koordinasyon niyeti:

    Cumhuriyet’e konuşan kaynaklar ise “Suriye’de terör karşıtı eylemler hiç olmadığı kadar önemli” derken, Türkiye’nin operasyonlarını Şam ile koordine etmesi gerektiğini savundu.


    Bölge insanının geri dönmesi
    amaçlanıyor:


    Askeri kaynaklar operasyonun
    tamamlanmasının ardından amacın “terör ve teröristlerden arındırılmış bölge” oluşturarak buraya bölge insanının yerleşmesinin hedeflendiğini belirtti.


    Suriye’nin toprak bütünlüğü
    amaçlar arasında:


    Operasyonun 3 amacı şöyle
    açıklandı:

    1. Sınır güvenliğini sağlamak,
    2. IŞİD ile mücadele kapsamında koalisyon güçlerine destek vermek,
    3. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak.”

***
Türkiye’nin Ortadoğu ve Suriye politikasında 5 büyük sistematik hata yapıldı:

1) Ülkelerin içindeki iktidar mücadelelerine ve iç savaşlara doğrudan taraf olunması:
Irak’ta görece uzak duruldu, Mısır’da kapısından dönüldü, Suriye’de gırtlağa dek girildi.
2) Üç yanlış ideolojiye saplanılması:
a- “Kadim kültürümüz” ve “Neo-Osmanlıcılık” söylemleri ve hayalleri ile…
b- “Ilımlı İslam” modeli çerçevesinde…
c- “Mezhepçi çizgide”…
Ortadoğu bölgesinde egemenlik kurulmak istendi.
3) İç politikanın dış politikada, dış politikanın da iç politikada kullanılması:
“Ilımlı İslam” projesine dayalı iç ve dış siyaset, “One minute”, Mavi Marmara, Gazze, seçim sonuçlarının bile İslam Âlemi referanslarıyla kutlanması, Gezi Direnişi’nin bile dışa bağlanması, Rus uçağının düşürülmesi, PKK-PYD-YPG ilişkileri, IŞİD, bombalar, vs.
4) Dünya ve bölge dengelerinin dikkate alınmaması:
Dünya dengeleri açısından, İran ve Rusya yok (ve hatta düşman) sayıldı, ABD’ye de“kraldan çok kralcı” davranıldı.
Bölge dengeleri açısından, oralardaki Kürt, Türkmen, Arap, Nusayri, vb gibi kimlikleri tanımak yerine, Sünni İslam kimliği öne çıkarıldı.
5) Kişilere endeksli politikalar izlenmesi:
Saddam, Kaddafi ve Esad karşıtlığı, Mursi yandaşlığı, Sisi karşıtlığı gibi saplantılara teslim olundu.
***

“ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı” kitabımda; Türkiye’nin, İran ve Rusya ile olan iyi ilişkilerine ve NATO üyeliğine gönderme yaparak mevcut krizde CİDDİ BİR UZLAŞTIRICI ROL oynayabileceğine işaret etmiştim. Duygu Güvenç’in haberi bana bu konuda “Acaba” dedirtti… Yine de, baştaki kadrolara, bugüne dek izlenen yanlış politikalara, yapılan ısrarlı hatalara bakınca ve “Mercidabık” naralarını duydukça pek de umutlu olamıyorum!

==========================================

Dostlar,

AKP – RTE’ye serinkanlılık, sağduyu diliyoruz bir kez daha..
En küçük “yeni” hataların birikimli (kümülatif – sinerjistik) etki yüzüden çok daha ağır yeni ve stratejik olabilecek bedeller doğurabileceğinin hep ama hep hesaba katılması gerek..

TBMM anlamsız – akıl dışı tatilini bırakıp derhal açılmalı..
AKP’nin bu “Meclissiz OHAL” dayatması kökten despotik olup aşılmalı..

Anayasa md. 93/2-3 şöyle :

  • Meclis, … ara verme veya tatil sırasında, doğrudan doğruya veya Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, Cumhurbaşkanınca toplantıya çağrılır.
  • Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır.

Laiklik düşmanı Kahraman Başkan’ın içine siniyor mu Başkanı olduğu TBMM’nin OHAL döneminde “yok hükmünde” olması?? OHAL Kararnameleri TBMM İçtüzüğü gereğince (md. 128) görüşülmeden, “Komisyon yerinde yok” gerekçesi ile komik olunarak tatile çıkılması..

Ayıptır efendiler, ayıptır.. biraz utanmak gerekir.
Hele AKP Meclis grubunun oylarıyla “15 Temmuz Darbe Girişimi” nin TBMM tarafından incelenmesi önerisinin reddedilmesinin akla sığar zerre yanı bulunmaz.

Bu gidiş,“AKP – RTE aynı, değişen hiçbir şey yok.” değerlendirmelerine haklılık kazandırıyor. Oysa AKP – RTE’nin kökten rota değiştirmesi ve eski hatalarını zerrece yinelememesi gerekiyor.

Çare; Cumhuriyetin temel değerlerine sıkı sıkıya sarılmak ve başta TBMM, devlet kurumları ve düzeneklerini (mekanizmalarını) çalıştırarak danışan – katılımcı ulusal politikala üretmek ve saydamlıkla uygulamaktır..

Hala ders alınmazsa, çöküntünün (enkazın) yutacağı ilk kişi RTE, kurum ise AKP olacaktır..

Sevgi ve saygı ile.
27 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com