Etiket arşivi: yüksek ADALET ülküsü

Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı

Olaylar Ve Görüşler
Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı

Hamdi Yaver AKTAN
Yargıtay Onursal Daire Başkanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1961 Anayasası ile Cumhuriyetin niteliklerinden sayılan hukuk devleti ilkesi oldukça yeni bir kavramdır. İlk kez 19. yüzyılda burjuva (kentsoylu) toplumunun, mutlak monarşilerin güce dayanan devletine karşı savaşımından doğmuştur. Görülüyor ki, ‘hukuk devleti’ kavramı kentsoylu toplum ile ilişkilidir.

Kentsoylu toplumdan; ekonomik ve bu ekinsel alanlarda bireyin özgürce karar verme ve yaratabilme sürecinin düzenlenmiş olması ile mülkiyet ve eğitim hakkının öne çıktığı toplum anlaşılmalıdır. Bu bağlamda, belirtilmelidir ki kentsoylu toplum önceler sosyal, buna bağlı olarak da hukuk devleti kavramı siyasal savaşım kavramlarıydı. Giderek hukuk devleti, hukuksal tasarımların ve değerlerin yararına güvenceler sistemi anlamına geldi!… Gerçekten de 19. yüzyılda devlet ve hukuk arasındaki ilerici-özgürlükçü ilişkiler anlayışı, 18. yüzyılın baskıcı devlet anlayışına kendisini kabul ettirdi.

Hukuk devleti

Aydınlanmanın temel noktasını, insanların doğrudan kendilerinin sorumlu oldukları vesayet durumundan çıkmalarında gören Kant (1), kişilerin özgürlük içinde gelişebilmeleri için devletin de hak ve adalete uygun, doğruluk, dürüstlük içinde hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir. Büyük hukukçularımızdan Sıddık Sami Onar da “Milletlerin hukuka ve kanunlara inançlarının sarsılmasının en büyük sebebi, bunların bizzat devlet veya kendilerine inanılan insanlar tarafından ihlal edilmesi, bozulmasıdır… (2)” diye yazmamış mıydı?

Ahlakın Metafiziği’nde Kant, hukuk devleti kavramını kullanmamıştır. Ne var ki düşlediği ve önerdiği devlet, sonradan hukuk devleti adını alandan farklı değildir. Daha sonra gelen gerek muhafazakâr ve gerekse liberal devlet kavramları arasında hukuk devleti kavramında oydaşma sağlandı. Özellikle 19. yüzyılın ortalarından başlayarak ve 20. yüzyılda hukuk devleti ilkesine güçlü, sağlam ve içten bir bağlılık gelişti. İçeriği dolduruldu; zenginleşti:

– Yasama, yürütme ve’ yargı erklerinin birbirinden ayrıldığı erkler ayrılığı,
– yargıcın davranış ve kararlarına yukarıdan ve dışarıdan gelebilecek her türlü etkinin kalktığı mahkemelerin bağımsızlığı,
– yasal bir temeli olmayan her türlü yönetsel müdahalenin etkisiz kılındığı idarenin yasallığı,
– hukuka aykırı her yönetsel müdahaleye karşı bağımsız mahkemelerde dava açma olanağının sağlandığı yargısal koruma ve
devletin akçalı sorumluluğu… (3)

Hukuk devleti ilkesi hiçbir zaman savunma kavramına düşürülmemelidir. Ayrıca klasik olarak anılmasının yanıltıcı olduğu göz önünde bulundurulmalı. Yaşamayan ve geçmişte kalanın klasik olarak nitelenmesi karşısında, sınırsız taraftarının bulunduğu, demokratik devletin en önemli göstergelerinden olduğu gözetildiğinde hukuk devleti kavramının güçlü bir gelenek (4) olduğu kabul edilmelidir.

Hukuk kavramı

Güçlü geleneğin sürdürülebilmesi, içeriğinin gelişen insan hakları kavramıyla güçlendirilebilmesi için erkler ayrılığı ilkesi ışığında yargının bağımsız ve yargıcın güvenceli olması gerekmekte. Uluslararası denetim organlarının ve bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin yargısal kararlarının iç hukukta sonuç doğuran kararlar olduğu da unutulmamalı.

  • Bağımsız yargı ve güvenceli yargıç evrensel çapta çağdaş ve saygın devlet olmanın göstergelerindendir.

Yargıcın giydiği giysi (cübbe), iç bağımsızlığını simgeler; baskı altında çalışmaya zorlanamaz. Baskıya da boyun eğmemelidir. (5)

Ülkemiz; çok yakın bir geçmişte Yargıtay Kararıyla (6) Terör Örgütü olduğu kesinleşen bir cemaatin “Karargâhından” emir alan “yargıçlar” gördü. Hazırlanan iddianameler ve yazılan kararların nerelerde hazırlandığı mutlaka ortaya çıkarılmalıdır.

Geçmiş yüzyılın başında Rusya’da Temyiz Mahkemesi Başkanı Kraşeninnikov, Kerenski’ye“Bu siyasi davalarda güdülen amacın adaleti gerçekleştirmek olmadığını anlamış olduğunuzu umarım” diyor ve devam ediyordu: “Savunduğunuz kimselerin hak saydıkları şeyler benim için suçtur” (7) Dahası gizli polis “Biz birini tutuklamışsak, suçlu oldu için tutuklamışızdır. (Polisin) tutukladığı birisinin suçsuz olabileceğini düşünmek ayrıca suçtur”(8) diyordu.

Toplumun tepkisi

Cemaatin karargâhından emir alanlar tarafından, düşman ceza hukuku uygulamasıyla Cumhuriyet ve kurumları çökertilmek istenmiştir. Kurgu davalarla bağımsızlık ruhuyla dolu askerlere, yazarlara, gazetecilere, düşünürlere, akademisyenlere “biz suçlu dediğimiz için suçlusunuz, sizi savunanlar da suçludur” denilmiştir. Ayrılıkçı terör örgütünün en önemli hükümlülerinden birisi gizli tanık yapılmış, aynı silah iki yerde bulunabilmiş(!),;donanmasıyla uzak denizlerden mahkemeye gelen bir amiral “kaçma şüphesiyle’’(!), askerlerimizin başına çuval geçirme olayından sonra ABD’de resmi görüşmelerini yapmadan “biz de bunu not ettik”diyerek geri dönen bir büyük generalimiz ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı terör örgütü yönetmekkurmaktarî (!) tutuklanabilmişlerdir. Örnekleri çoğaltmak mümkün… Emirle görev yapan yargıçların neler yapabileceğini göstermek için bir iki örnek yeterli. Toplumun tepkisi ise yetersizdi! Çünkü operasyon medyasıyla “…tutuklananların suçsuz olabileceğini düşünmenin ayrıca suç olabileceği” algısı yaratılmıştı.

Önceden gördük

Bu sahifelerde önceki yıllarda bütün bunları yazdık. Yargıya ve özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na önlem alması gerektiğini “Anlatılan senin hikâyendir” (9) özdeyişi ile anımsattık. Çünkü terör örgütü olan cemaati önceden görmüştük. Tehlikeyi gerçekleşmeden önce görmek zorundaydık. Yapılan hukuksuzluklara karşı durmak hukuk devletine, yargı bağımsızlığına sahip çıkmaktı. Bir bakıma “yanlışı delillerle çürütmek”gerekiyordu “entelektüel ahlaksızlığı yüreklendirmemek için…”

Artık beklenti, kurgu davaların bir an önce bitirilmesidir. Hukuk devletinin gereği budur. Hukuk devleti ilkesi savunma konumuna düşürülmemeli. Yargıçlarımız bağımsızlık ruhu ve bilinciyle hareket ederek bir an önce ülkemizi kurgu davalardan arındırmalıdırlar.
——————————————–
(1) Taner Timur; Felsefe, Toplum Bilimleri Tarihi, İstanbul 2011, s.105.
(2) Sıddık Sami Onar: İdare Hukukunun Umumi Esasları, Cilt 1, s.163, İstanbul, 1966.
(3) E.R. HUBER: “Modern Endüstri Toplumunda Hukuk Devleti ve Sosyal Devlet”, AÜHFD, 1970, sayı:3-4, s.30-31.
(4) HUBER, agm. s.30.
(5) Bknz.: Henry Rasovky: Üniversite: Bir Dekan Anlatıyor, TÜBİTAK Yayınları, Ankara, 1998, s.169.
(6) CGK. 26.09.2017 tarih ve 2017/16-MD-956 E., 2017/370 K. YKD. 2017, sayı: II, s.2705 vd.;(7) Aleksandır Kerenski: Kerenski ve Rus İhtilali, İstanbul, 1967, s.84.
(8) Gün Zileli: Muhafazakar Liberalizm, Ankara, 2017, s.36.
(9) Horacius “Dinlemiyorsun ama, bu senin hikâyendir!”.
============================
Dostlar,

Sayın Hamdi Yaver Aktan, Yargıtay Daire Başkanlığından emekli, çok kıdemli bir yüksek yargıçtır. Görevde iken de bu yazıda savunageldiği değerlere ilişkin Cumhuriyet‘te epey makale yayınladı sağolsun. Hep HUKUK DEVLETİNİ – HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ –  YÜKSEK ADALET ÜLKÜSÜNÜ savundu.

Cumhuriyet‘in, saygın insan, dostumuz, Sami Kararören‘in yıllarca nitelikli emeği ile kurumlaştırdığı 2. sayfadaki “Olaylar ve Görüşler” in geri dönmesi çok sevindiricidir. Son 3-4 yıldır bu köşede kimi yazarlar ne yazık ki ambargolu idi. Biz ise kendi kendimize oto-sansür uyguladık adeta ve yazı yollamadık. Prof. Coşkun Özdemir de son yıllarda bu sayfada yazamadı.

Türkiye, Güçler Ayrılığı ilkesine dayalı Parlamenter demokratik sisteme geri dönmeli. Günümüzde, AKP ve dış güçler işbirliği ile içine sürüklendiğimiz hanedan damgalı mutlak tek adam rejiminin saymakla bitmez sakıncalarını, zararlarının, tehlikelerinin hatta tehditlerinin en başında; Türkiye’nin yönetiminin TEK ADAM üzerinden yönlendirilmesidir (manüplasyon).

Ayrıca altını çizelim ki; böylesi bir çağ dışı yönetim (!?) sistemi onur kırıcı ve utandırıcıdır.

  • Türkiye, özellikle ve öncelikle ADALET SİSTEMİNİ yeniden yoluna koymak zorunda.

Herkes çok iyi biliyor ama yineleyelim gene de;

  • ADALET Mülkün (Ülkenin) temelidir!

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bekir COŞKUN : EVET – HAYIR

EVET – HAYIR..

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Evet-Hayır; ayakkabı kutusu ile ekmek sepeti arasındadır
Evet-Hayır; Damat Ferit ile İzmir’de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin
arasındadır…
Evet-Hayır; padişahlık ile cumhuriyet arasındadır…
Evet-Hayır; Derviş Mehmet ile Kubilay arasındadır…
Evet-Hayır; Sevr ile Lozan arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” değildir bu…
*
Evet-Hayır; kelle ile şehit arasındadır…
Evet-Hayır; askerlik yapmaktan yırtmış cingözler ile o karlı dağlarda savaşan yiğitler
arasındadır…
Evet-Hayır; “Milletin a… koyacağız” ile “Ağacımı vermem” arasındadır…
Evet-Hayır; kulluk ile vatandaşlık arasındadır…
Evet-Hayır; ortaçağ ile 2017 arasındadır…
Evet-Hayır; emir ile hukuk arasındadır…
Sıradan bir “Evet-Hayır” gibi görme sakın…
*
Evet-Hayır; “g.tünün kılı olurum” ile cumhuriyetin aydınlık bireyleri arasındadır…
Evet-Hayır; yalan ile doğru arasındadır…
Evet-Hayır; haram ile helal arasındadır…
Evet-Hayır; cehalet ile ilim arasındadır…
Evet-Hayır; karanlık ile aydınlık arasındadır…
Evet-Hayır; şu yalaka şaklaban ile Atatürk’ün askerleri arasındadır…
*
Sen bilirsin artık… Hapishaneler insan almıyor…
Evet-Hayır; diktatör ile vicdan arasındadır…
Evet-Hayır; nefret ile sevgi arasındadır…
*
Talan edilmedik devlet malı, satılmadık millet malı, çalınmadık yetim hakkı kalmadı
Evet-Hayır; dolar kasaları ile yetimin boş kumbarası arasındadır…
Evet-Hayır; yağma ile namus arasındadır…
*
Bu cumhuriyet çok zor kuruldu… Her karış toprağında üst üste şehitler yatar…
Ve hâlâ fidan gençlerimiz can veriyorlar bu topraklar için…
Karar senin… Sen bilirsin…
Evet-Hayır; sıradan değil…
Parsel ile vatan arasındadır…
=======================================
Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesi’nin namuslu – yiğit – yurtsever yazarlarından çok değerli Bekir Coşkun üstadımızın 31 Ocak 2017 günü SÖZCÜ‘de yayımlanan yukarıdaki yazısı hakkında dava açıldı.. Savcılık tarafından ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama’ iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bize göre tam anlamıyla eleştiri sınırları içindedir ve düşünceyi ifade etme, basın özgürlüğü güvencesi altındadır. Anayasa’nın 25, 26 ve 28. maddeleri çok net ve açıktır.

AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 9. ve 10 maddeleri de düşünce ve ifade özgürlüğü ile doğal olarak bunları uygun araçlarla yayma hakkını net biçimde tanımakta ve tanımlamaktadır. Türkiye bu Uluslararası Sözleşmeye taraftır ve Anayasanın 90. maddesi doğrultusunda iç hukukta doğrudan uygulanması gerekmektedir. Söz konusu özgürlükler;

  1. Anayasa ile tanınan temel insan hak ve özgürlükleri olduğundan
  2. Aynı zamanda AİHS tarafından da kabul edilen

olmak üzere 2 niteliği birilikte taşıdığından, iç hukukta başkaca poztif yasal norm ile çelişir
ya da çatışır ise ulusal norm görmezden gelinerek doğrudan AİHS kuralı uygulanacaktır.
Bu husus doğrudan Anayasanın 90. maddesinin buyurucu kuralıdır (emredici hüküm).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Türkiye’den taşınan çok sayıda davada
AİHM bu yönde kararlar vermiştir.

Ne var ki, Türkiye’de kimi yargıç – savcılar – mahkemeler hala bu yalın hukuksal olguyu – gerçekliği görmezden gelmeyi sürdürmektedir!? Türkiye’ye de, böyle yapanlara da yazık olmaktadır. Bekir Coşkun gibi Türkiye’nin kahramanları bu darboğazları da geçecek ve tarihe adları altın harflerle yazılacaktır. Ama gerçek hukuk insanı olmayan, hukukun üstünlüğü yerine onu kimi amaçlarına alet edenlerin hiçbirinin adları belleklerde kalmayacaktır. Kendileri ve çocukları – torunları bu davranışlarından acı duyabilir hatta utanabililer de zaman içinde…

Demokrasilerde devlet başkanları da, başbakanlar da….. yargı üyeleri de.. hiç kimse dokunulmaz ve eleştiri dışı değillerdir. Her-kes görev ve yüküm sınırlarını yüksek ADALET ülküsüne göre çizmelidir. Adalet, taaa kadim Aristoteles‘ten beri en temel erdem hatta erdemlerin erdemi,
tüm erdemleri içeren / barındıran ana erdem olarak tanımlanmıştır.

  • İnsana yakışan, elbette ERDEMLİ olmak ve ERDEMLİ davranmaktır..Bekir Coşkun tam da bunu yapmıştır.
    Hakkında başlatılan kovuşturmanın geri çekilmesi gerekmektedir.
    Değilse ilgili mahkeme iddianameyi reddetmelidir.
    (Mahkemelere emir, telkin, tavsiye.. asla değil; düşüncemizi açıklıyoruz..)
    Türkiye zaten yeterinde ayıplıdır.. İnsan hakları yerlerde sürüklenmektedir.
    Freedom House verileri yüz kızartıcıdır ve Türkiye insan hak- özgürlüklerinde dibe vurmuştur!

    HALKOYLAMASI eşiğinde Türkiye bu tür hukuk dışı baskıcı eylemlere son vermelidir.
    Böyle giderse, halkoylaması sonucu EVET çıksa bile -ki çooooooooooook zor!- meşru olmaktan uzaklaşacaktır. Türkiye’ye bir de meşru olmayan halkoylaması sonucu dayatılırsa bu gerilimi ülkemiz kaldıramaz.. İç barış, dış barış, huzur – güven…. adına bu çok yanlış davranışlardan
    herkes kaçınmak zorundadır..

  • Bu arada EVET oylarını yanıltıcı biçimde yüksek gösteren paralı anketlere inanmamak gerekir. Mutlaka sandığa gitmek, HAYIR oyu vermek gerekir. Sandığa gitmemek EVET oyu demektir!

Erdoğan, 3 Şubat 2017’de Mersin konuşmasında halkoylamasından söz ederek ve açıkça
EVET oyu isteyerek, muhalefeti bir parti başkanı gibi eleştirerek… yansızlığını belki bininci kez yitirmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesini bir kez daha hiçe saymıştır. Bilindiği gibi anamuhalefet CHP, bu anayasa değişikliği yasasını Resmi Gazetede yayımladıktan sonra 10 gün içinde Anayasa yargısına taşıma hakkına sahiptir (Anayasa md. 148/3) ve Yüksek Mahkemenin ne yönde karar vereceği belirsizdir. Erdoğan daha baştan yüksek mahkemeye saygı kusuru işleyerek bir kez daha anayasayı çiğnemekte ve bu kurumu yok sayarak halkoylamasında halktan evet oyu isteyebilmektedir! Bu gelişmeler vahimdir ve tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülmektedir.

  • Erdoğan nerede duracaktır?
  • Erdoğan’ı kim(ler) ve ne zaman durdurarak hukuka uygun davranmasını sağlayacaktır?

Görünen o ki, ilk kritik adım Nisan ayı içinde yapılacak (AYM iptal etmezse) halkoylamasında HAYIR oyu vererek ülkemizin daha da derin bir despotizme – diktatörlüğe sürüklenmesini engellemek olacaktır. Bu tarihsel ve kritik karar Türk Ulusu’nun önünde ve sorumluluğundadır.

  • Ulusumuz eğer bu oylamada HAYIR demezse,
    korkarız ki, bir daha kimse kendisine hiçbir şey sormayacaktır!

Bekir Coşkun bu kritik tarihsel gerçeği halkına anlatarak gazeteci – aydın – yurttaş sorumluluğunu yerine getiriyor; başka da bir şey yapmıyor..
Ve her-kes buna, demokratik hukuk devleti varsa tahammül göstermek zorundadır..

Selam olsun O’na ve demokratik uğraşına!
Selam olsun bu oyunu da bozguna uğratacak sağduyulu tüm yurttaşlarımıza!

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com