Kategori arşivi: Hekim Saltık

ODA TV Söyleşimiz – 1 Ağustos 2021

“2 kırmızı çizgi çiğnendi”

Nurzen Amuran sordu,
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık yanıtladı..

Sevgili okurlar,

“Rant uğruna ağaçlarımızı kesmeyin, doğanın dengesiyle oynamayın, sanayi atıklarıyla denizlerimizi kirletmeyin, çevre kirliliğine yol açmayın, doğa sadece insanlara odaklı değildir onun varlığı bizi insan kılar” derken, Kovit 19 gibi bir biyolojik düşmanla uğraşırken, Afgan göçleri gündeme otururken, en acı haberi eş zamanlı başlayan ormanlarımızın cayır cayır yandığını duyduk. Travma üstüne travma. İçimiz yanıyor. Yangınla yitirdiğimiz insanlara mı yanalım, bu doğanın asıl sahibi olan ağaçlarımızın yangınla başlayan feryatlarına sessiz mi kalalım, yanarak kül olan hayvanlarımızın acı çığlıklarına kulak mı tıkayalım? O zaman biz insan olmaktan çıkarız. Son yıllarda artan yangınlara karşı alınan önlemler neden hep aynı? Yangın için, var olan uçaklarımız neden hemen uçamadı, iş birkaç helikoptere kaldı? Olağanüstü hallerde alınacak önlemlerin eksiksiz olması gerekmez miydi? “İtibar” bu acı felaketlere tam donanımlı hazır olmak değil midir?

Prof. Dr. Erdoğan Atmış, basına yaptığı açıklamada toplumun sesi oldu:

Ormanlarımız parçalanıyor tahsislerle. Golf sahası için, otel için, maden sahası için, enerji tesisi için birçok amaç için ormanlar, orman dışı amaçlara tahsis ediliyor.. İnsanlar bu kadar içinde yer aldığı zaman da yangınlar çıkar.” dedi. Öte yandan eşzamanlı yangınlar başka soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Terör mü? İlerleyen günlerde nedenler elbette tartışılacak. Şu anda yeni önlemlerin alınması yaraların sarılması zamanı. İnanıyoruz yönetimde bulunanlar da bizim kadar acı çekiyorlardır. Ama isteğimiz, şeffaf olarak kamuoyu önünde özeleştiriler yapılması, dile getirilen eksiklerin tamamlanmasıdır. Artık önlem zamanı. Gelecek haftalarda gelişen olaylar ve yapılan yorumlar değerlendirilerek orman yangınlarını bu işin uzmanlarıyla konuşacağız..
***

Bugün gündemimiz varyantlarıyla vaka sayıları giderek artan Kovit 19. Konuğumuz Prof. Dr. Ahmet Saltık.

Sayın Saltık, 10 günlük bayram tatili süresince duyduğumuz ilk yakınma halkın korunma önlemlerini bıraktığı. Aşı, yalnızca tek bir önlem ama kişilere bağlı diğer önlemler maske mesafe ve hijyende ciddi bir duyarsızlık egemen. Aşı yüzde yüz çare değil. Öbür önlemlerle sonuç alınıyorsa bu bilinç neden oluşturulamadı? Burada yönetimin ciddi, inandırıcı bir bilgi paylaşımının olmaması, halkı gevşemeye (rehavete) mi sürükledi, ne dersiniz? 

Ahmet Saltık – 1 Temmuz 2021’de, 3. dalganın ardından 4. kez salgın önlemleri bütünüyle kaldırıldı. 16 Temmuz akşamı başlayan uzatılmış Bayram dinlencesi (tatili) 25 Temmuz’a dek sarktı. Bu sırada, artık yerleştiği üzere çok sayıda trafik kazası da olaylandı; 50 kişi yaşamını yitirdi, 373 kişi yaralandı. 30 Haziran 2021 akşamı 5496 yeni Kovit-19 olgusu (vakası) ve 45 ölüm kayda alınmıştı. 16 Temmuz 2021 akşamı ise bu resmi veriler, aynı sırayla 6918 ve 35 idi. Günlük yeni tanı alan olgu sayısı %26 artmış ancak beklendiği üzere ölüm sayılarına aynı orana yansımamıştı. Genel olarak önce olgu sayısı artışı, 2-4 hafta ardından da ölümlerde artış gözlenmekte. O arada dış turizm de açılmıştı ve öncekilere göre %60-65 daha bulaşıcı olan Delta varyantı yayılmaya başlamıştı. Özellikle Rusya’da bu mutant tiple bulaş (enfeksiyon) hızla yaygınlaşmıştı. 22 Haziran 2021 günü başlayan uçak seferleri ile özellikle Antalya’ya büyük bir Rus turist akını başlamıştı. Sınır kapılarında Kovit-19’a dönük önlemler çok esnek tutuluyordu turist gelişlerini çeldirmemek için, Antalya’da patlama oldu. On milyonu aşkın insanımız ise ülke içinde bayram dinlencesi, ziyaret, kurbanlık hayvan satışı gibi gerekçelerle hareketlendi, yer değiştirdi. Kovit-19 gibi hava yolu ve yakın temasla bulaşan bir hastalık için son derece olumsuz koşullar yaratıldı. Salgının bittiği havası abartılı biçimde kamuoyuna yansıtıldı. Oysa aşılama oranları, toplum bağışıklığı çok yetersizdi. Uzayan salgın ve kurban bayramı psikolojisi nedeniyle kamuoyunun yükselen gevşeme beklentisi frenlenmedi. İktidar, hem bir erken başarı gereksinimi içindeydi hem de dışarıdan turist çekme çabası baskındı. Özellikle açık havada, kıyı kesimlerinde maske – uzaklık – hijyen önlemleri çok savsaklandı.

Bu arada aşılama çabası özlenen hızda ilerlemedi ve kişisel korunma önlemleri halka çok vurgulanmadı. 29 Temmuz 2021 akşamı ulaşılan günlük 22.161 olgu ve 60 ölüm ürkütücü oldu. Oysa halka gerçekçi bilgi aktarılmalı ve abartılı iyimserlik iletisi, izlenimi verilmemeliydi. Gevşemenin başlatıldığı 1 Temmuz 2021 verilerine göre günlük yeni olgu sayısı 4’e katlandı, ölümler ise %43 arttı. Oysa bir yandan 1-29 Temmuz 2021 arasında aşılama da artıyordu!?

Amuran – Tatilciler döndü memleketlerine. Şu süreçte en çok nelere özen göstermek gerekiyor? Önlemler açısından en önemli kırmızı çizgimiz ne olmalı?

Saltık – Yersiz uzatılan, gerçekte salgın ortamında uzatılmaması gereken 9 günlük Kurban bayramı boyunca yaşanan milyonlarca insanı içeren toplumsal hareketlilik bağışlanmaz bir epidemiyolojik hata olmuştur. Artan aşıla(n)ma oranlarına karşın günlük yeni olgu ve ölüm sayısındaki anormal artışlara 1. sorunuza yanıtta vurgu yapılmıştı. Bu sürede aşılamaya yeter özen gösterilemedi. Özellikle otobüslerle, azalan oranlarda tren ve havayoluyla insanlar uzun süreli yolculuklar yaptılar. Oysa en azından %50 dolayında seyreltilmiş yolcu sayısı sağlanmalıydı, sağlanamadı. 3 yanı denizle çevrili ülkemizde, salgın koşullarında çok daha güvenli olabilecek açık hava deniz yolcu taşımacılığı ise yok düzeyinde idi. Bu riskli yolculuklarda N95 maske kullanımı da sağlanamadı. Kaldı ki, bu maskeler de 4 saati aşan kullanımla değiştirilmesi gerekirdi. Bayramda insanlar ziyaretleri özellikle kapalı alanlarda kısa tutmalı, kucaklaşmamalı, el öpmemeliydi. Bunlar büyük ölçüde sağlanamadı. Giderken yörelerindeki virüs tiplerini götürdüler, dönerken de oralardan getirdiler. İnsanlara, olanak varsa, gittikleri yerde 2 x 14 = 28 gün kalmaları, bayram boyunca da aşılanmaları önerilebilirdi, bu tür yönlendirmeler cılız kaldı. Sağlık Bakanlığı günlük verileri 4 Temmuz 2021’den başlayarak çok daha sınırlı vermeye başladı. Eksiği – yanlışı ile artık o ünlü turkuaz tablo yok! Aşı verilerini öne çıkaran bir yaklaşım öne çıkarıldı. Günlük yeni olguların bulaşı nasıl aldıklarına ilişkin kamuoyuna bilgi verilmedi. Hatta 28 Temmuz 2021 akşamına dek günlük olguların aşılanma durumları da belirsizdi. Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, o günkü tweet iletisinde “Vakaların %87’si aşılanması tamamlanmamış kişiler” bilgisini paylaştı. “Mevcut aktif vakalar içinde tam aşılı olup hastalığa yakalananların oranı %5’den az. Hastanede yatan hastalarımızın %95’i de aşısı tamamlanmamış kişiler.” Ek önemli bilgiler olarak toplumla paylaşıldı. Dolayısıyla hem aşılamada beklenen hız ve orana erişilemedi hem de bireysel korunma önlemleri, 2 kırmızı çizgi çiğnendi.

Amuran – Sığınmacılar arasında bayram tatilini geçirmek üzere ülkelerine dönen binlerce kişi var. Yeniden ülkemize geliyorlar… Sığınmacılığın tanımında olmayan bir grup bunlar. Bu ayrı bir tartışma konusu ama bu kişiler dönüşlerinde karantinaya alınıyorlar mı, gelen Afgan sığınmacıların sağlık önlemleri ne derece etkili? Siz yaptığınız açıklamalarda “Doğu ve Güneydoğuda aşılama oranlarının ülke genelinin ürkütücü derecede gerisinde olduğunu söylüyorsunuz.” Beklenen olası riskler neler?

Saltık – Türkiye belki de dünyanın en yoğun – riskli geçiş (transit) coğrafyası… 3 kıtanın kesişim alanında.

Ek olarak kendi başına bela ettiği 5-6 milyondan az olmayan bir yurttaş dışı toplum yükü taşıyor. Özellikle Suriye’den gelenler çoğunlukta ve Bayramda yarım milyona yakın bir kitle çoluk – çocuk ana ülkelerine gittiler. Bu kitle tatil bitimi geri döndü. İki ülke arasında virüs aktarımı – değişimi bu! Suriye’nin sınırda etkili karantina uygulaması yok. Bu saptama Türkiye içinde yakın ölçüde geçerli. Bu tablo uluslararası hukukta “Mülteci – iltica eden” tanımına uymamakta. Suriye’de Kovit-19 ile savaşım da çok yetersiz. Aşılama oranları çok çok düşük ve olgu yakalama da son derece eksik. Üstelik Türkiye açısından Doğu – Güneydoğu kentlerimizde aşılanma oranı öbür kesimlerden çok düşük, bulaş yaygınlığı ise tersine çok yüksek. Sınır kentleri için daha da özenli olmak zorunlu. Aşılama oranlarını Doğu – Güneydoğu (Orta Anadolu’da Aksaray!) kentleri için hızla büyütmek zorundayız. Bayram tatili için ana ülkelerine giden insanlara 2 x 14 = 28 gün kalma kuralı da uygulanmadı. Giderek artan günlük yeni olguların sayısı dışında başkaca özelliklerini, bulaşın kaynağını… Bakanlık açıklamıyor!?

Amuran- Delta varyantının olası sonuçları konusunda yeterli bir bilgiye sahip miyiz? Ülkemiz de ve dünyadaki değişimler bize neyi gösteriyor?

Saltık – Dünya genelinde 28-22 Temmuz 2021 haftasında önceki haftaya göre Kovit-19 olgu – vaka sayısında %7, ölümlerde %8 artış oldu. Bu oranlar aynı sırayla Türkiye için %96 ve %21 olarak belirlendi. Tek sözcükle ÜRKÜNÇ (vahim)! Dolayısıyla, “..salgın Dünyada da tırmanıyor..” savunması yapılamaz! Bir kez daha görülüyor ki, henüz tam yansıması görülmemiş de olsa, uzun bayram dinlencesi ve 1 Temmuz’dan bu yana ölçüsüz gevşeme, çok ağır bir fatura doğurmuştur. Üstelik Temmuz 2021 boyunca aşılama giderek artmıştır. Buna karşın hastalık sayısı ve ölümlerde patlama, AŞIYA KARŞIN yaşanmıştır. Salt AŞI ile korunmanın olanaksızlığı açıktır taa ki Toplum Bağışıklığı %80-90+ olana dek. Mutlaka bireysel ve kitlesel önlemler eşlik edecektir. Bu arada kullanılan aşıların etkililiği de önemli bir etmendir. Türkiye’de SINOVAC ve BioNTech aşıları kullanımdadır. İlkinin etkililik oranı net değildir, yeter kanıt elde yoktur ancak %50’den aşağı olmadığı düşünülmektedir. BioNTech ise yeni Delta ve Delta + (plus) varyantından bir miktar olumsuz etkilenmiştir tüm aşılar gibi (halen Dünyada 11 aşı acil kullanım onayı aldı), % 88 dolayında etkili olduğu belirtilmektedir. Salgın uzadıkça kaçınılmaz biçimde, durdurulması olanaksız mutasyonlar olmakta ve varyant tipler gelişmektedir; bu olgu aşıya direnç sorunu yaratmaktadır. Delta varyantı ülkemizde de yaygın olmak gerekir, çünkü DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verisiyle 120’yi aşkın ülkeye yayılmıştır, Avrupa ve AB coğrafyasında %90’lara yakındır, İngiltere ve Portekiz’de neredeyse tamama yakın baskın dolaşan tiptir. ABD’de sonbaharda baskın tip olması beklenmektedir. Bu tip ile deneyimlenen Kovit-19 hastalık tablosu, yaz ortasında (Kuzey Yarımkürede) şiddetli soğuk algınlığıdır. Tipik nefes darlığı, tad – koku yitimi görülmemektedir ve insanlar ayakta geçirerek bu süre içinde bulaştırıcı olmaktadırlar. Dolayısıyla toplumda gerçek olgu sayısı yakalanın çok üstünde olabilir, ölümlere yansıması şimdilik olgu sayısı artışına koşut gitmeyebilir. Bulaş toplumda sürer, zincir kırılamaz ve yeni mutasyonlar kaçınılmaz olur.

Türkiye, dünyadaki genel tablodan çok daha ağır bir görünüm sergiliyor ne yazık ki. Örneğin 197.3 milyona ulaşan toplam hastadan ülkemize nüfusu ile orantılı olarak %1,14 oranında 2.25 milyon hasta düşmesi beklenebilecek iken, hastalık yükümüz 5.68 milyona ulaşmıştır. Türkiye, bu “resmi” olgu – vaka sayısıyla dünyada 7. sıradadır, oysa nüfus büyüklüğü bakımından 17. sıradayız.

Küresel toplum bu salgınla başetmede iyi sınav veremiyor. Küresel 7,9 milyar nüfusun 4 milyarı en az 1 doz aşı almış durumda ne var ki; “düşük gelirli” denilen gerçekte emperyalizmin sömürerek geri ve yoksul bıraktığı ülkelerde 1 doz olsun aşıya erişebilenler ne yazık ki salt %1,1 düzeyinde!

Amuran – Kovit 19’a bağlı olan hastalarımıza verilen ilaçlarla ilgili bilgi de az. Koruyucu ve tedaviyi etkili kılacak vitamin ve ilaçlarla da ilgili neler biliniyor? Çünkü ayırım yapılmadan her hastaya aynı ilaçların verilmesi de yan etkileri açısından kişilere göre değişen sıkıntılı sonuçlar doğurdu. Bu konudaki gelişmelerle ilgili siz bir hekim olarak neler diyeceksiniz?

Saltık – Kovit-19’un etmeni SARS-Cov2 adlı bir mutant virüs (Wuhan virüsü). Tıp dünyasının viral hastalıkları sağaltımda (tedavide) elinde çok sayıda ilaç seçeneği yok. Bu salgını yönetmeye çalışırken de hastalara etkene özel / özgü (spesifik) bir farmakolojik sağaltım değil, gelişen belirtilere (semptomlara) ve komplikasyonlara dönük destek sağaltımı verildi. Başlangıçta (ülkemizde ilk olgu, Çin’den 2,5 ay sonra 11 Mart 2020 günü duyuruldu) Favipiravir ve Hidroksi klorokin ağır klinik tablo gelişmesini önleme beklentisiyle hastalarda klinikte ve evde uygulandı. Zamanla 2. ajanın yararlı olmadığı hatta kalpte ritm bozukluğuna (artimiye) yol açtığı belirlendi ve Dünyada durduruldu. Ne var ki Türkiye, kanıta dayanmaksızın bu rejimi uzun süre uyguladı. Halen geliştirilmiş etkin bir özgül ilaç elde yok. Denenen formüller var, örneğin antikor kokteyli. Ama bu sağaltım çok pahalı (1600 $ / hasta). Vitaminlerle özgül bir ilişki de tanımlanmadı. Yeterli ve dengeli beslenme dışında özel bir diyet, rejim önerilmedi. Hareketlilik, yürüme, bol sıvı, uyku, stresten sakınma.. gibi genel önermeler paylaşılıyor.

Amuran – Diyorsunuz ki, “aşılama arttıkça buna koşut olarak hastalık azalmamaktadır. Kritik eşik toplum bağışıklığı sağlanmadan salgını denetim altına almak olanaklı değil.” Devletin bu aşamada alması gereken önlemler neler olmalı? Sözgelimi turizm mevsiminde Batı dünyası, aldığı önlemlerde neleri ön plana çıkardı, biz neyi gözardı ediyoruz?

Saltık – 2. sorunuzu yanıtlarken şu aktarımı yapmıştım: Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, 28 Temmuz 2021 günlü tweet iletisinde “Vakaların %87’si aşılanması tamamlanmamış kişiler” bilgisini paylaştı.

“Mevcut aktif vakalar içinde tam aşılı olup hastalığa yakalananların oranı %5’ten az. Hastanede yatan hastalarımızın %95’i de aşısı tamamlanmamış kişiler.” Ne var ki, Türkiye’de 1 Temmuz 2021’den bu yana olgu sayısında artışların Dünya genelinden çok yüksek olduğu göz ardı edilemez. Bu yüzden, verilen oranlar anlamlı olmakla birlikte, çarpıcı olan, Türkiye’de aşılamadaki artış, hasta sayısı tırmanışını durduramamıştır. Kuramsal olarak, böyle olmasa idi hasta sayıları çok daha hızlı artabilirdi denebilir ancak bu bir varsayımdır. Gerçeklik (realite), sorunuzda vurguladığınız çelişki eksenindedir. Bu sorunsalın birkaç nedeni var:

– Başlangıçta uygulanan, halen de süren SİNOVAC aşısı öbürleri oranında etkili değildir.
– Aşılananlarda 3-6 ay içinde bağışıklık zayıflayıp sönümlenmektedir, bu durum hastalığı geçirerek doğal bağışıklık geliştirenler için de geçerlidir.
– Türkiye’nin saptanan ve saptanamayan hastalık yükü çok yüksektir ve bulaş zinciri kırılamamaktadır.
– Aşılamaya geç başlanmış, ardından uzun süren sağlama (tedarik) sorunu yaşanmıştır.
– Gelişen varyantlar belli ölçülerde aşı direnci / aşıdan kaçış doğurmuştur.
-Türkiye transit bir coğrafyadır.
– 6-9 milyon arasında kestirilen geçici koruma (statüsü) altındaki yabancılarda aşılama sorundur.
– Komşu ülkelerden başta Rusya ve İran olmak üzere çok olumsuz etkilenilmiştir.
– Aşılama iyi – kötü sürerken toplum bağışıklığı havuzu kaçaklar yüzünden doldurulamamaktadır. 

Biraz önce denildiği gibi, tamamlanmış aşılılık ülkemizde kağıt üstünde %32’ye yaklaşmıştır ancak Sağlık Bakanlığı 61 milyon hedef nüfus alarak bu oranı vermektedir. Gerçek nüfus 90 milyonu aşkındır ve açıklanan oranları 1/3 indirimli okumak gerekir. Üstelik güncel aşı oranı aynı gün bağışık nüfus oranı değildir. 2 hafta geriden gelmektedir.

16 yaş altı çocuklar henüz ülkemizde aşılanmamakla birlikte gerçekte risk altındadırlar; olanaklı olsa da onları da aşılayabilsek. 90 milyon de facto nüfusta ¼ oranında 16+ yaş nüfus vardır. Kullanılan aşılar %100 etkili değildir, varyantlar aşı direnci yaratabilmektedir. Ülkemizde çok yaygın yoksulluk ve özellikle proteinden yoksul beslenme bozukluğu bağışık yanıt vermeyi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenlerle 16+ yaş nüfusta %100 aşılama yapılsa bile toplum geneli için bu oran ideal olarak %80’de kalacaktır.

  • Her aşılama bağışıklama değildir, gerçek biyolojik / immünolojik bağışıklık, kağıt üstündeki orandan her zaman daha geridedir.

Türkiye’de bu tablo yaşanıyor, verili (mevcut) aşılama hızı ile gerekli en az %80 gerçek biyolojik toplum bağışıklığına erişemiyoruz ve bulaş zinciri kırılamıyor, salgın sürüyor!

Amuran – Peki çare?

Saltık

  • Çare; toplumsal seferberlik bilinci ile yaygın – hızlı – etkin aşılama yapmaktır. Bu süreç boyunca kişisel – toplumsal korunma önlemleri ve sosyal devlet desteği zorunludur.

Aşılar, bulaşı almamızı engellemedeki başarısından daha yüksek oranda ağır hastalığı ve ölümü önler. Aşılı olmak virüsü almamızı ve bulaştırmamızı tümüyle kaldırmaz. Buna ikincil olarak aşılılar da kişisel korunma önlemlerini sürdürmelidirler.

Keşke özellikle ülkeler arası turizm küre genelinde olabildiğince sınırlanabilseydi. Küresel kapitalizm buna yanaşmadı. 24 Ekim 2020’de BM’nin 75. kuruluş yıldönümünde “14 gün eşzamanlı küresel kapanma” önermiştik ancak yapılmadı. Aşıya erişimdeki korkunç adaletsizlik de temel bir engel.

Amuran – Biraz da sağlıkla ilgili farklı konularda da konuşalım sizinle. Kovit-19 ve varyantları dünyada sağlıkta özelleştirmenin olamayacağını sizce kanıtladı mı? Sağlığın ticari bir hizmetle sınırlı kalacak bir konu olmadığını gösterdi mi, ne dersiniz? 

Saltık – Bu çok çarpıcı bir sorunsal. Neo-liberal küreselleşTİRmeciler sağlıkta da ölçüsüz bir özelleştirmeyi dayattılar. Kamusal sorumluluk giderek daraltıldı ve kazanç (kâr!) getirmeyen koruyucu sağlık hizmetleri çok tavsadı (ihmal edildi). Salgında sağlık güvencesi aranmadan tüm hastalara, topluma hizmet verilmesi zorunlu. Bunu da elbette kamu yapacak. Özellikle 1. Basamak sağlık örgütlenmesi ülkemizde Sağlık Ocaklarından Aile Hekimliğine geçişle çok zayıfladı. Şehir hastaneleri adeta bir talana dönüştü. Salgın savaşı hastane öncesinde toplum içinde 1. Basamak eliyle verilir; şaşmaz altın Epidemiyolojik ilke – kural budur. Türkiye, salgını hastanelerde göğüslemeye çalıştı gerçekte ön cephe muharebesini yitirerek. 2. ve 3. Basamak hastanelerde hastalara yer – yatak – yoğun bakım hizmeti verilebildiği ölçüde de sistem – iktidar kendisini başarılı saydı. Bu büyük bir yanılgı. 250 bin dolayındaki toplam hastane yatağının 1/5’ine ve yoğun bakım yataklarının 1/3’üne sahip özel sağlık sektörü kurulu kapasitesinden gereğince ve yeterince yararlanılamadı. Salgının çok azgınlaştığı dönemlerde yoğun bakım hizmeti için “hasta seçme trajedisi” bile ülkemizde yaşandı.

Kimlerin hastalandığını, öldüğünü Sağlık Bakanlığından bir türlü öğrenemedik ama genel geçer kural şaşmaz : Yoksullar daha çok hasta olur – ölür; iyileşirse daha da yoksullaşmıştır… Dünya verileri, Kovit-19’un da kaçınılmaz olarak sınıfsal özelliğini ortaya koyuyor. Emekçiler, işsizler, kırılgan toplum kesimleri, yoksullar… En önce yakalanan ve ölen kurbanlar oluyor.

  • Sağlık, gebelik planlamasıyla başlayan bir temel insanlık hakkı ve kamusal güvencede olmalı.

Düzenin, sağlık siteminin temel amacı hastalananları sağaltmak (tedavi etmek) değil, sağlıklı toplum yaratmak olmalı tüm boyutlarıyla : Beslenme, çevre, aile planlaması, yeterli gelir…

Amuran – Cumhuriyetin ilk kazanımlarından biri de sizin de değindiğiniz gibi, sağlıkta yaşatılan devrim olmuştu. Bugün pandemi yüzünden yaşanan süreçte tarikatlarla dini eğitim veren kurslarla işbirliği yapılarak yürütülen eğitim politikasının, bilim dünyasına katkı sağlamayacağını bir kısım siyasiler sizce anladı mı? Laik eğitimin önemini bilimsel araştırmaların gereğini devlet bütçesindeki en büyük payın sağlık eğitim ve bilimsel araştırmalara verilmesi gereği anlaşıldı mı?

Saltık – Evet demek çok güç. Küresel kapitalizm azgın sermaye birikimi sürecini hala acımasızca dayatmakta. Salgın boyunca küresel gelir dağılımı daha da adaletsizleşti. Yoksulluk ve işsizlik arttı, küresel gelir 2020’de geriledi. Türkiye gibi gelişmekte olan çarpık kapitalist birikim rejimli ülkeler ve halkları çok daha ağır bedel ödediler.

Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ile dava – silah arkadaşları sağlığı temel insan hakkı olarak görmenin yanı sıra, Devrimlerin yapılması ve yaşatılması için de ulusun sağlığı – sağlamlığı temel koşul – veri olarak alınmıştı. Erken Cumhuriyet yıllarında çok ağır ve çok yaygın bulaşıcı hastalıklarla dünyaya örnek başarılar göstererek savaştılar. Kurumlaştılar, örn. Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurdular. Tekke – tarikat – türbedarlık – zaviye gibi gericilik kurumlarını kapattılar. En gerçek yol gösterici bilim ve uygarlık idi. İstanbul Üniversitesini kurdular, sağlık ve eğitime bütçeden başat payları ayırdılar. Özellikle son 19 yıldır tam bir gerici karşıdevrim yaşamaktayız. Bilimsel Tıp karşısına hurafeler, hocalar, muskalar, ziyaretler sözde alternatif tıp dayatılmakta. Oysa Bilimsel Tıbbın seçeneği (alternatifi) yine bilimsel tıbbın ta kendisidir.

Amuran – Üniversitelerde bilimsel araştırmaları çalışmaları yürütecek ciddi bir potansiyelimiz var. Ancak yeterli olanaklar verilmediği için gençlerimiz kadar bilim insanlarımız da yurt dışına gitme çareleri arıyorlar. Özellikle hekimlerimiz. Hem sağlık çalışanlarımıza kaldıracakları yükün üstünde sorumluluklar yüklüyoruz hem de onların yaşam standartlarını koruyacak koşulları sağlamıyoruz. Yeni bir sağlık reformuna ihtiyacımız yok mu?

Saltık – Sayısı iki yüzü (200!) aşan sözde üniversitemiz var. Her ilde 1 üniversite yaklaşımı alaturka ve ilkel, gerçekleştirilmesi de olanaksız, tabela üniversiteler dışında. Özellikle dışa hekim göçü doruğa vurdu ve yakıcı bir sorun.

  • Beyin göçü, yeni sömürgeciliğin (neo-koloniyalizm) en vurucu araçlarından.

Öte yandan sayısal olarak yeterli sağlık çalışanlarımız yok. 1,1 milyon dolayında sağlık sektörü çalışanı 80 kişiye 1 sağlık emekçisi demek. Oysa ABD’de 21 milyon sağlık emekçisi var ve 333 milyon nüfusta 16 kişiye 1 sağlık çalışanı düşmekte; Türkiye ile karşılaştırınca katsayı 5! Ek olarak emeğin karşılığı, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürmek için gerekli gelir de sağlanmıyor. Daha da acısı, salgın sürecinde Kovit-19’a yakalanan sağlık emekçilerinin bu durumu iş kazası ya da meslek hastalığı sayılmadı AKP iktidarınca. Tüm ısrarlar boşa çıktı ve bu doğal hak tanınmadı. Türkiye salgında en çok sağlık emekçisini kurban veren ülkelerden biri. Sağlık çalışanlarında yüksek hastalanma – ölüm oranlarını, “Sağlıkçılar kendini koruyamıyor..” diye açıklayan Valiler bile oldu!

Özelleştirmeci – piyasacı – sağlık hizmetlerini bir meta gibi gören ve sağlık hizmetinin onurlu – saygın özneleri olarak insanları müşterileştiren yabanıl (vahşi) ilkel anamalcı (kapitalist) yapı yıkılmalı. Sağlıklı yaşam tüm insanlara hak, devlete ödev.. Temel ilke bu olmalı. Türkiye,

AKP iktidarının “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında 2003’ten beri dayattığı piyasalaştırma son bulmalı. Bu ideoloji ne yerli ne de milli; tümüyle Dünya Bankası – IMF dayatması, AKP Ulusumuzu aldatıyor. Sağlık sektöründe de yandaş tarikatlara ve yabancı sermayeye ulusal kaynaklarımızı aktarıyor.

Daha az harcama ile daha sağlıklı bir topluma erişmek olanaklı. Devlet, sermayenin sopalı tahsildarı olamaz!

Amuran – Özel bir iki sorum daha olacak. Okuyucularımızın bir bölümü biliyor ama bir bölümü de bilmiyor.. Bizim hayran olduğumuz bir özelliğiniz daha var. Yaşam boyu iyi bir öğrenci olduğunuzu kanıtlayan ilginç bir eğitim programını gerçekleştirdiniz. Önce Tıp daha sonra Mülkiye ve Hukuk. Ankara Üniv. Hukuk Fakültesini bitirmek için 4 dersinizin kaldığını öğrendik. Hukuk öğrenimini anlamak mümkün adaletin tartışıldığı süreçlerde en önemli savunmanın hukuk olduğu bir gerçek. Ama neden Mülkiye? Devletin önemini daha iyi analiz etmek için miydi? Bundan sonraki projeniz nedir? Biraz da kendinizden söz eder misiniz?

Saltık – Babam küçük bir devlet memuru idi, liseyi Van’da bitirdim (1971) ve çok çalışarak Hacettepe Tıp fakültesine girebildim. Hacettepe, Londra, İstanbul Tıp Fakültesi ve 1977’de tıp doktoru oldum (MD). Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği alanında uzmanlaşarak enerjimi Sağlıklı Toplum, koruyucu sağlık hizmetlerine verdim. Bu dalda profesör oldum 1996’da. ABD, Edirne Tıp ve son olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalıştım ve geçtiğimiz yıl (2020) emekli oldum. Sağlık hizmeti ve Tıp eğitimi vermeyi aşkla sevdim. Başka alanlarda da kendimi geliştirmek istedim. Hacettepe Tıp Fakültesinde Biyoistatistik master derslerini tamamladım, Biyomatematiği çok sevdim, derslerini verdim. 2016’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi = Mülkiye’den de mezun oldum (BSc). Sanırım Türkiye’de Tıbbiye + Mülkiyeli tek kişi olabilirim. Sağlık Hukuku alanında tezli yüksek lisans eğitimi aldım, 2018’de MSc derecesi edinerek bu alanda da uzmanlaştım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de bu dönem mezun olacaktım salgınla boğuşmak tüm zamanlarımı almasa idi. Birkaç ders kaldı, 2022 yazında bitirmiş olurum. Ayrıca Anayasa Hukuku öteden beri çok ilgimi çeken bir alan ve halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Anayasa Hukuku Doktora (PhD) öğrencisiyim, ders dönemini tamamladım.. Önümde yeterlik sınavı ve tez yazımı var. Amacım, emeklilik yaşamımda SAĞLIK HAKKI – HUKUKU çalışmak. Bu alan çok disiplinli (mülti-disipliner)  yaklaşım istiyor. Sanırım yakında İngilizce eğitim veren bir vakıf Tıp Fakültesinde akademik yaşamımı sürdüreceğim.

Amuran – Sayın Saltık, Pandemi sürecinde yürekli çıkışlarınız oldu. Aileden gelen bir anlayışın aileden edindiğiniz kazanımların sonucu mu? Babanızın şehit bir emniyet mensubu olduğunu okumuştum. Size ve kardeşlerinize verdiği en önemli öğüt ne olmuştu? 

Saltık – Salgınlar toplumlar için çok ağır örselenmelerdir (travmalardır). 44+ yıllık hekimlik yaşamımda epey deneyimledim. Masum insanların ölümünü önlemek olağanüstü yakıcı bir görev. 11 Mart 2020’de ilk Covid-19 olgusu ülkemizde resmen duyurulduktan sonra sürekli ve günün büyük çoğunluğunu salgına ayırarak bir savaşı (mücadele) vermekteyim. Salgın Yönetimi doğrudan, 1. derecede Tıbbın Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği dalının işi. Çok kıdemli bir öğretim üyesi olarak üzerime düşen sorumluluğu üstlendim. 358 radyo, TV, webinar… konuşması yaptım geçen Mart’tan bu yana. Web sitemde sürekli, yazdım, etkinlikleri duyurdum, TV konuşmalarımın erişkelerini (linklerini) koydum. Sosyal medya, telefon vb. araçlarla gelen yüzlerce soruyu yanıtladım. Sağlık Bakanlığına, Bilim Kuruluna (hepsinden daha kıdemliyim) yol ve seçenek gösterdim. Şimdiye dek tek 1 hecemiz bile yanlışlanamadı, tüm öngörülerimiz doğrulandı.

  • SALGIN YAZILARI adlı kitabımız çok yakında Kırmızı Kedi yayınevince basılacak.

Babamızı 47 yaşında bir emniyet başkomiseri olarak görev şehidi verdik. Bize “Yeter ki okuyun, ceketimi satar sizi okuturum..” derdi. Sanırım O’nu bu bağlamda üzmedik. 2 oğlunun hekim olduğunu gördü, kızı ise hukuk öğrencisi idi aramızdan koparıldığında.

Amuran – “Bize cahil insan lazım” diyen bir zihniyetin siyasete yansımasının sonuçlarını hep birlikte izliyoruz. Biraz önce değindiğimiz gibi üniversitelerde bilim özerkliği kalmadı. Özerklik adına yapılan demokratik hak olan gösterilerde özellikle gençlerimize emniyet güçlerinin orantısız güç kullanması hepimizin içini acıtıyor. Babanız, bugün yaşasaydı bu görüntülere ne derdi?

Saltık – Evet, kendince “cahilin ferasetini (!?)” diplomalıya – eğitilmişe yeğleyen “Prof.” Sanlı (unvanlı) insanlar da gördük bu ülkede ne yazık ki. Ben 1979’da Hacettepe Tıp’ta asistan iken asistan temsilcisi seçildim, 1750 sayılı Üniversiteler Yasası yürürlükte idi. Dış güdümlü 12 Eylül gerici darbesi yaşamın her alanını dumura uğrattı kurgulu olarak. YÖK düzeni üniversiteleri cendereye aldı 6 Kasım 1981’den bu yana. Bilimsel özgürlük ve yönetsel – akçalı akademik özerklik yok edildi. Babam olağanüstü insancıl idi. Neredeyse, görevi gereği bile olsa hiç hukuksuz ve orantısız şiddet kullandığını, hele insan onurunu zedeleyecek bir davranışı olabileceğini düşünemiyor, hayal bile edemiyorum. 21. Yüzyılın şafağında özerk – demokratik üniversiter sistemi yeniden örgütlemeden ve bilimsel akılcılığı temel yol gösterici edinmeden, insan haklarına dayalı bir demokratik – laik – sosyal hukuk devleti kurmadan Türkiye’nin uygarlaşması olanaklı değil.

  • Türkiye’nin, kurucu ayarlarına, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Kemalist İdeolojisi 6 Ok’a sarılma dışında tutarı da yok.

Amuran – Evet son olarak salgınla ilgili okurlarımıza anımsatacağınız farklı bir uyarınız olacak mı?

SaltıkHerkes, hemen, gecikmeden, oyalanmadan Aşıya! Uzat kolunu Türkiye!

Salgın ancak Epidemiyolojik ilkelere tam bağlı, insancıl, katılımcı, güven veren, saydam, demokratik sosyal devlet yaklaşımı ile yenilebilir. Toplum katılımı yaşamsaldır; “ben bilirim, yaptım oldu” çıkmaz sokaktır. Ticari, ekonomik, politik, popülist.. dürtüler kesinlikle dışlanmalıdır. Küresel toplumla uluslararası

DAYANIŞMA + İŞBİRLİĞİ + EŞGÜDÜM

zorunludur. Bu 3 büyülü sözcüğün İngilizce ilk 2 harflerini alarak bir savsöz (slogan) geliştirebiliriz:

  • SO – CO – CO
  • SO – CO – CO
  • SO – CO – CO…

Tüm insanlar bu sloganı haykırarak ayağa kaldırılabilse, KOVİT-19 pandemisi (kıtalararası salgın) olabildiğince hızla denetim altına alınabilir ve dahası, benzer ardışık afetler de önlenebilir, geciktirilebilir.

• Daha adil başka bir dünya olanaklıdır ve 21. Yüzyıl bitmeden kurulacaktır.

Amuran – Sayın Saltık, açık yürekle yapılanları ve alınması gereken önlemleri sıraladınız. Sürekli yinelediğiniz gibi sağlık hakkı temel bir insan hakkıdır. Onu korumak da “Bilimin ve Devletin işidir.” Çok teşekkür ederiz.

Saltık – Ben teşekkür ederim. ODATV’ye ve okuyuculara da en iyi dileklerim ve saygılarımla.

Nurzen Amuran
Odatv.com

HALK TV Programımız : 31 Temmuz 2021

Dostlar,

31 Temmuz 2021 Cumartesi günü akşam saat 20:00’de HALK TV’de olacağız.. / OLDUK.. 

Bizim konuştuğumuz ilk 35 dakikada rating rekoru bir ke daha kırıldı..

Youtube erişkesi (linki) aşağıda.. Önce yangın hakkında bir Mülkiyeli olarak değerlendirme :

Yangın hakkındaki değerlendirmemiz sonrası aşağıda, izlemek için tıklayın (15-16 dk.)

Türkiye Nereye?” başlıklı  programın çok başarılı yürütücüsü Sn.  Fatih Ertürk‘ün konuğu olacağız haftalardır sürdürdüğümüz gibi. İlk 30 dakikada biz Kovit-19 Salgınının güncel durumunu irdeleyeceğiz.

31 Temmuz 2021 akşamı Sağlık Bakanlığınca açıklanan “resmi” tablo aşağıda..
Havuzdaki aktif hasta sayısı 221.353’e tırmandı. Bu rakam son sınırsız açılım – saçılımın başlatıldığı 1 Temmuz 2021 günü 80.662 idi, yaklaşık olarak 3’e katlandı salt 1 ayda! 5.430.940 olan toplam olgu sayısı 5.727.045’e yükseldi 296.105 artış ile.

Soralım iktidara : Her gün “aşı olun + tedbirli olun” diyerek 4. dalganın tırmanışını salt seyir mi edeceksiniz??

3. dalgadan çıktığımızı varsayarak tam gevşemeye geçtiğimiz 1 Temmuz 2021 günü turkuvaz tablo “resmen” aşağıdaki gibiydi :


Paylaşılan veriler değiştirilip sınırlandırıldığı için bire bir karşılaştırma olanağı yok. Ancak 5288 olan günlük yeni olgu – vaka sayısının 22.332’ye, nerdeyse 4 katına, 42 olan günlük ölüm sayısının ise 79’a tırmanarak 2 katına eriştiğini hemen görebiliyoruz, hem de hafta sonunda!

4 hafta içinde son derece hızlı bir tırmanma. Üstelik Kurban Bayramı sonu işe dönüş günü olan 26 Temmuz 2021 sonrasının yansımasını görmek için henüz erken.

Gerçekte 1 Temmuz 2021 verileriyle de tüm kısıtları kaldırarak tam gevşemeye geçmeye Epidemiyolojik olarak olanak yok-tu. Ancak AKP = RTE iktidarı bu bilimsel gerçekliği göz ardı ederek bir kez daha “bilerek risk aldı” ve turizm gelirleri, artan toplumsal basınç ve sınırlı sosyal devlet ödemelerini durdurmak için gerekçe yaptı.

Hızlandırılacak aşı kampanyasına bel bağladı diyelim AKP = RTE iktidarı.

Ancak plan gerçekte delik deşikti :
– Tam esnemeye hazır değildi günlük olgu ve ölüm sayıları vd.
– Aşılama ile hızla yeter toplumsal bağışıklık sağlama bir varsayım idi, olmadı.
– Sınır kapılarında çok gevşek tutulan önlemler pahalıya patladı.
– Delta varyantı, milyonlarca turist yollayan başta Rusya olmak üzere hızla yayılarak beklentileri alt üst etti..

Bunlar öngörülebilir miydi, EVET!
Öngörül(e)medi ya da risk mi alındı, EVET!
1 aydır dünya ortalamasının çok üstünde 10 kat hızla yükselen salgını iktidar seyir mi ediyor; ona da ne yazık ki  EVET!

Bu 1 ay boyunca fazladan, salgın alaturka – bilim dışı – ticari/ekonomik beklentiler ve “Allah kerim” ilkelliği yerine Epidemiyolojik ilkelere bağlı – bilimsel yönetilse idi fazladan kaç masum insanın hastalanması önlenebilir ya da ölümü engellenebilirdi? Veri tabanı elimizde olsa hesaplayabilirdik ancak yasak!

  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 olgu sayısı önceki haftaya göre %11 arttı, Türkiye’de ise %114!
  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 ölüm sayısı önceki haftaya göre %12 arttı, Türkiye’de ise %16!

Bu 2 çarpıcı veri, ülkemizde işlerin iyice sarpa sardığının kanıtı. “Ne yapalım, dünyada da salgın var..” savunmasını çürüten bir tablo. Evet, Dünyada da salgın var ama Türkiye’de salgının beteri yaşanıyor!

5,7 milyonu aşan toplam olgu – vaka sayısı ile Dünyada 7. sıradayız, oysa nüfus bakımından 17. sıradayız.

Dün dünyada toplam 643,191 yeni tanı kondu, Türkiye’de 22,332. Dünya nüfusunun kabaca %1,1’ine sahibiz ama günlük olgu -vaka sayısının %3,5’i bizde.

Aşılama da umulduğu gibi gitmiyor ve gerekli yüksek düzeyli (%80+) toplumsal bağışıklığa erişilemiyor. Uzayan – sarkan – yavaşlayan – aşı çekincesi ve reddi duvarına toslayan kampanya, salgını frenlemeye elvermiyor.

Bir yandan aşılama, bir yandan havuzdan doğal ya da yapay bağışıklığı zamanla sönümlenen / zayıflayanların hızla ayrılması, gerçek immünolojik toplumsal bağışıklık düzeyini yakalamayı seraplaştırıyor. Başkaca etmenlerin de payı ile denebilir ki;

  • Türkiye’de gerçek biyolojik bağışıklık (kağıt üstündeki aşılama oranı değil!), tüm çabalara karşın 1/3’ün üstünde değil. Ya da toplumun 2/3’ü hala Kovit-19’a karşı savunmasız!Bu gerçeklik akıldan çıkarılmamalı ve bir yandan aşılama oranı büyürken bir yandan salgının tırmanmasını açıklayacak başlıca risk.. Türkiye aşılamada ilk 10’da değil!Başta Avrupa, AB ve Avrupa ülkeleri, Avustralya, Japonya, S. Arabistan… yeni ve ek kısıtlara başvuruyor olabildiğince aşılamaya karşın..

Ne diyecek bu başarısız ve acı tabloya AKP = RTE!?

Öte yandan 7.88 milyar dünya nüfusunun %28,2’si en az 1 doz aşı aldı. Tam aşılılar %14,5. Toplam 4,1 milyar doz aşı yapıldı ve her gün 37,6 milyon insan aşılanıyor. Ne var ki, düşük gelirli – yoksul dünyada hiç yoktan tek doz Kovit-19 aşısı olabilenler hala %1,1!

Dolayısıyla bu aşıya erişim adaletsizliği hızla giderilmedikçe salgın uzayacak, yeni ve daha “hünerli” (!), gerçekte aşıya dirençli – daha kolay bulaşan – daha ağır hasta eden – daha çok öldüren varyantlar oluşacak. Son günlerin yeni belası bu kez Kolombiya Varyantı!

4. dalga tırmanmakta!

Veriler 2. dalganın ortalarındaki düzeyde..

Pek çok ülke değişik kısıtlara başvurmakta. Bloomberg’te kapsamlı bir derleme yayınlandı, bakılmasında çok yarar var.. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-07-26/passports-for-pubs-mandatory-shots-europe-ramps-up-covid-fight?cmpid=socialflow-twitter-usiness&utm_medium=social&utm_content=business&utm_campaign=socialflow-organic&utm_source=twitter, 31.7.21)

Türkiye hiçbir şey yapmadan salgını seyredebilir mi??

Bir yandan “olağandışı” orman yangınları, bir yandan denetim altına alınamayan salgın…

Türkiye çok ağır, artık sürdürülemeyecek olan çok yönlü YÖNETİM BUNALIMI yaşıyor. Temel neden, dünyada örneği olmayan ucube “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ya da açıkçası post-modern sultanlık! Atatürk Türkiye’si için onur kırıcı, çoook utandırıcı.

AKP = RTE iktidarı, doğrudan doğruya pek çok sorunun birincil kaynağı.

Bir an önce, bu iktidarın erken seçimle değiştirilmesi gerekiyor.

Türkiye için birincil öncelik budur.

Bilgi ve ilginize derin kaygı ve acı sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 31 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

HALK TV KONUŞMAMIZ 2. kez ERTELENDİ : MANAVGAT YANGINI YÜREĞİMİZİ YAKIYOR..

Dostlar,

Süren ciddi Manavgat yangını nedeniyle bu konuşmamız 2. kez bu gün de ertelendi…


Üzüntümüz çok derin…

  • Yanan / yakılan tüm ormanlık alanlar, “orman niteliğini yitirdiği” gerekçesiyle B2 arazisi statüsüne KESİNLİKLE çevrilmemelidir.

Bu alanlar MUTLAKA öncelik ve ivedilikle, özellikle yeniden ormanlaştırılmalıdır. Bu amaçla gerekirse yasal düzenleme yapılmalıdır. Ormanlık alanları daha sonra otel vb. turistik tesis yapma amaçlı yakan vatan hainleri ve insanlık düşmanlarının bu hevesleri kursaklarında kalmalıdır.

Büyük Atatürk‘ün bizlere armağanı Türk Hava Kurumu‘nu felç ederek devre dışı bırakan anlayış ve politikaları vatana ihanet ile eş görüyor, lanetliyoruz. Şu afet ortamında Kurumun yangın söndürme uçaklarını hangarda tutup uçak kiralamak hangi akla hizmettir hangi ulusal yarara dayanmaktadır?

Yangın uzuyor ve her alanda olduğu gibi, bu alanda da ülkemizi olağanüstü kötü yöneten AKP iktidarı vatana çok büyük acı ve dönüşümsüz zarar veriyor. Gün olur, tüm bunların hesabı bu büyük Ulus tarafından yargıda mutlaka sorulur. Hesap vermekten asla kaçamayacaklardır, bunu hiç unutmasınlar!

İnsansız Hava Araçları (İHA) yaygın ve etkin olarak ormanlık alanlarda kullanılmalı ve yangın gözlem kuleleri ile birlikte kamera görüntüleri özenle incelenerek sabotaj olasılığı aydınlatılmalıdır.

Ulusumuzun acısını yüreğimizin taaa derinliklerinde yaşıyoruz..
Dayan-diren Türkiye! Başlıbaşına güvenlik sorunu olan bu iktidar da gidecek!

Sevgi ve saygı ile. 29 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

Çalışanların aşı olmama lüksü yok

Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığı. Bu nedenle işyerlerinde Covid-19 vakaları çok sık görülüyor ve işçi hayatını riske atıyor. İşyerinde işçi sağlığını korumak işverenin göreviyken işçiye de iş güvenliğinin sağlanması için aşı olmak gibi sorumluluklar düşüyor.

Dünyada ve ülkemizde Covid-19’un yeni varyantları endişe yaratmaya devam ediyor. Diğer taraftan bilim insanları tarafından salgına karşı en önemli çare olarak gösterilen aşıya karşı kimi çevrelerce oluşan “aşı karşıtlığı” tartışmalara neden oluyor. Avrupa’da Fransa’nın başlattığı aşı kartı uygulaması, karşıtların tüm protesto ve gösterilerine karşın Fransa meclisinde kabul edildi. İngiltere, hatta komşumuz Yunanistan da benzer önlemler aldı. Bu tür uygulamaların diğer Avrupa ülkelerinde ve dünyada genişleyerek yaygın hale gelmesi bekleniyor. Ülkemizde de aşıya karşı olanların özellikle de insanların en yoğun olarak bir arada oldukları işyerlerinde bulaş riski bakımından risk oluşturması, aşı olmayan çalışanlara karşı yaptırım uygulanması tartışmalarını sıkça gündeme getiriyor.

Aşısızlık riski artırıyor

Gerçekten de ülkemizdeki vaka ve ölüm sayıları analiz edildiğinde Covid-19’un bir işçi sınıfı hastalığı haline dönüştüğü gerçeği baştan beri somut bir tespit olarak önümüzde duruyor. Buna karşın bazı çalışanların her gün bir arada olup yakın çalıştıkları işyerlerine aşı olmayarak gelip diğer çalışma arkadaşlarını riske atması bu kişilere yaptırım uygulanıp uygulanamayacağı konusunu çalışma hayatı ve işçi işveren ilişkileri bakımından sorgulanır hale getiriyor.

Öncelikle mevcut duruma baktığımızda aşı olmanın zorunlu olmadığı gerçeğini görüyoruz. Dolayısıyla konuya bu yönden baktığımızda aşı olmayan kişilere bir yaptırım uygulanamayacağını söylemek mümkün. Ancak gerek Borçlar Kanunu gerek, İş Kanunu ve gerekse İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu bakımından hem işverene hem işçiye konuyla ilgili bazı yükümlükler düştüğünü görüyoruz.

Bunların başında işverenlerin işçiyi gözetme ve koruma borcunun geldiğini söyleyebiliriz;
gerçekten de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında

  • “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.”Denilerek hem işverene, hem de işçiye iş sağlığı ve güvenliği bakımından önlem almak ve bu önlemlere uymak yükümlülüğünü getirmektedir. Şüphesiz ki Covid-19’un da bir işçi sağlığı ve güvenliği konusu olduğu ve işverenler bakımından bu salgına karşı işçileri korumak ve her türlü önlemi almak gereği burada göz ardı edilemez.4857 sayılı İş Kanununa baktığımızda da işverenlerin benzer yükümlülükleri ile karşılaşırız:
  • “MADDE 77: İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar.”
    (AS: bu madde Mülga: 20/6/2012-6331/37 md.)
  • 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da konuyla ilgili açık maddelere yer vermektedir;
    “İşverenin genel yükümlülüğü MADDE 4 – (1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
    a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar”

    İşverenlerin bu konudaki yükümlülükleri yasalarda açık bir biçimde yer almakta iken yine İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve İş Kanunu işçilere bulaşıcı hastalık ve iş güvenliği riski gibi nedenlerle iş görmekten kaçınma (çalışmamak) ve işten haklı nedenlerle ayrılmak hakkı tanımaktadır.

    6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun çalışmakta kaçınma hakkı maddesi aşağıdaki gibidir;

    MADDE 13 – (1) Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir.

    (2) Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır.

    (3) Çalışanlar, ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda birinci fıkradaki usule uymak zorunda olmaksızın işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ederek belirlenen güvenli yere gider. Çalışanların bu hareketlerinden dolayı hakları kısıtlanamaz.”

    İŞ GÜVENLİĞİ ALMAK ŞART

    İşçinin işyerindeki risklere karşı gerekli önlemlerin alınmaması sonucunda oluşan çalışmama hakkı dışında 4857 sayılı İş Kanunu’nun işçiye haklı nedenle fesih hakkı tanıyan 24. maddesinin sağlık nedenleri başlıklı 1. bendi çerçevesinde iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirmek hakkı da vardır. İlgili madde aynen aşağıdaki gibidir;

    I. Sağlık sebepleri:

    a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.

    b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.”

    Görülebileceği gibi özellikle de b fıkrası tam da içinde bulunduğumuz dönem ile karşılık bulan bir içeriğe sahiptir. Yani ilgili madde işçiye işveren ya da bir çalışma arkadaşının bulaşıcı bir hastalığa tutulması sebebiyle iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirip tazminatlı olarak işyerinden ayrılma hakkı tanımaktadır.

    Şimdi bu açıklamalardan sonra işverene haklı nedenle işçinin iş sözleşmesini sona erdirme hakkı veren nedenlerden biri olan İş Kanunu’nun 25/2. maddesinin (ı) bendine bakalım;

    I) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.

    AŞI SORUMLULUKTUR

    Burada görülebileceği gibi “işçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi” ibaresi yer almaktadır. Ben baştan beri

    Covid-19’un yukarıda da belirttiğim gibi bir işçi sınıfı hastalığı olduğu ve işyerinde bu virüse maruz kalınması koşulunda bu durumun iş kazası ve/veya meslek hastalığı olarak değerlendirilmesi görüşünde olanlardanım.

    Dolayısı ile bir çalışanın herhangi bir tıbbi nedene (sağlık sorununa) dayanmaksızın sadece istemediği için aşı olmaması ve çalışma arkadaşlarına işyerinde virüs bulaştırmasının bu madde kapsamında değerlendirilebileceğini ciddi olarak düşünüyorum. Bundan amacım kesinlikle aşı olmak istemeyen çalışanların işten çıkarılmasına yasal bir dayanak arayışı değildir. Bu yazınının da esas itibarı ile böyle bir amacı olmadığını bilmem belirtmeme gerek var mı?

    Ancak hastalığın yeni varyantlarla yayılma hızı ve aşı karşıtlığının artmasının yanı sıra getirilen yasak ve önlemlere karşı tepkilerin artması gibi nedenler ileride hükümetleri daha sert önlemler almaya zorlayabilir. Bu gelişmelerin ise çalışma hayatına yansımaları da şüphesiz ki kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenlerle çalışanlarımızı hem kendilerini, hem çalışma arkadaşlarını ve tabii ki ailelerini de korumaları bakımından aşı olmaya ikna için elimizden geldiğince çaba harcamamız gerekiyor. Bu konuda başta hükümete, işveren ve yöneticilere de önemli görevler düşüyor.

YOL TV ve BİZİM TV Programlarımız

Dostlar,

Dün, 27 Temmuz 2021 günü 3 TV konuşması yaptık.
İlik sabah 11:00’de ARTI TV‘de idi, Sn. Fatih Yapıcı’nın konuğu olarak sorularını yanıtladık yaklaşık 45 dk. boyunca. Konumuz,

  • 4. Dalga Sonbahara Kalmadı” idi.

İzlemek ve bu bağlamda yazdıklarımızı okumak için tıklayınız :
ARTI TV Programımız : 4. Dalga Sonbahara Kalmadı – Prof. Dr. Ahmet SALTIK
****
Akşam 19:00’da YOL TV‘de Sn. Rojda Aslan’ın konuğu olarak tırmanan salgını ve aşı reddi ile bağlantılı sorunları irdeledik (21 dk.)


İzlemek için lütfen tıklayınız : https://youtu.be/dcyCv-6UDeo

Akşam saatlerinde 27 Temmuz 2021 günü salgın verileri açıklandı, görsel aşağıda.


Apaçık görülüyor ki 4. dalga tırmanışa geçmiştir.
1 Temmuz 2021 günü sınırsızca başlatılan gevşemenin 26 gün sonraki yakıcı faturası.

Üstteki çizimden (grafikten) açıkça izlenmektedir ki, 4. dalga, en az 1 ay önce uyardığımız üzere, sonbaharı beklemeden tırmanışa geçmiştir. Bu kez seyredilemez; İVEDİ KISITLAR!

Gece 21:30’da ise, BİZİM TV‘den Lale O. Arslan’ın konuğu olduk. Canlı yayın boyunca Sn. Arslan, kendisinin ve izleyicilerin sorularını yöneltti bize. Kapsamlı olarak salgını, AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan‘ın sağlık sorunlarını ve Mülkiyeli şapkamızla da kısaca Afganistan’dan ülkemize planlı olarak GETİRİLEN “genç erkekleri” = ABD fedailerini ve karşılığında para pazarlıklarını değerlendirdik.. 85 dakika sürdü bu kapsamlı program ve 3 saat içinde 7200’ü aşkın kişi tarafından izlendi.

https://twitter.com/bizimtvcomtr/status/1420089842340450313?s=24
veya youtube erişkesi (linki) aşağıda..

Bu tablo karşısında Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın açıklaması (tweet iletisi) ibretlik :

  • Salgının kontrol altında tutulmasını tedirgin edici seviyede vaka sayılarına ulaştık.
  • Bunu durduracak olan göstereceğimiz iradedir. Tedbirlere uyup aşınızı olun.” 

Image

Bir an önce kimi kısıt önlemlerine başvurulmalı, aşı karşıtlığı sorunu sınırlandırılmalı.
Salgın giderlerini karşılamak (salgın finansmanı) için ek bütçe yapılmalı.

İlgi ve bilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 28 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Kendi ayağımıza sıkmak

Çünkü, sıradan bir nezle, grip benzeri bir hastalıktan değil, bütün dünyanın bilim kurulları biraraya gelmiş olmalarına rağmen henüz kesin ve yüzde yüz garantili bir tedavi eden bir ilacın bulunamadığı, bulunan ve uygulanmakta olan aşıların bile yüzde yüz (bazı yaş ve hastalık gruplarında çok daha az) etkinliğinin kanıtlanamadığı bir beladan söz ediyoruz.

Evet… Böyle bir bela ile karşı karşıyayız. Şu ana kadar  sadece ülkemizde 50,000’in üzerinde can alan bir bela bu.Dünya çapında yaklaşık 4.2 milyon hayata malolan bir bela. Böyle bir şeyi ciddiye almamanın, ve sanki bu işin üstesinden gelmişiz de, artık normal yaşamlarımıza geri dönmenin zamanıymış gibi davranmanın “intihar”dan başka nasıl bir izahı olabilir?

Birtakım aklı evvellerin “Aşının içine gizli güçlerin yerleştirdikleri ve bizleri izleyecekleri mikro çip komplosunun” bile, neredeyse hastalığın kendisinden daha fazla ciddiye alındığı bir dünyadan, ölümün suratına adeta gülümseyen bir canlı türünden söz ediyorum. Artık, sokaklarda maske takan insanlara “komik bir aksesuarla dolaşan kişiler” muamelesinin yapıldığı, yeme-içme mekanlarında ve sigara içilen mekanlarda bulunanların, hatta oralara bile gitmeden, cadde ve sokaklarda yeme-içme-dumanlanma bahanesi ile maskeyi çıkarmanın marifet sayıldığı günleri yaşıyoruz.

Birkaç günlüğüne gittiğim bir Avrupa ülkesinde maske neredeyse unutulmuş. Mesafe desen hak getire. Bundan 3, 5, 10 yıl önce nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyor insanlar. Covid konulu uyarı levhaları, afişler ve sağa sola yapıştırılmış sticker ilanlar, adeta “eski devirlerden kalma tarihi – nostaljik izler” görünümünde. Oysaki, yangın alev alev yanmayı sürdürüyor. Özellikle “varyant” dedikleri yeni türleri, üstelik de “mevcut aşı uygulamalarının etkili olamayacağı” uyarısı ile birlikte can almaya devam ediyor.

  • Peki, biz yani insan denen canlı türü ne yapıyoruz?

“Ama abi öyle diyorsun da… Esnafın da yüzü güldü şu turizm mevsimi ile. Fena mı oldu kapıların açılması? Bak bir sürü turist geliyor. Sadece mekan sahipleri, otel sahipleri değil, yöre esnafı da iş yapıyor bu açılım sayesinde…” muhabbetine esir olmuşuz. İyi söylüyorsun da canım kardeşim;

  • Ölüyoruz, ölüyorsun, öleceğiz, ölmeye devam edeceğiz. Ölmeyenin bile, hastalığa bağlı olarak vücudunda oluşan kalıcı hasarları anlatmadılar mı sana?

Sana (şu ana kadar) bulaşmamış olması, ya da hasta etmemiş olması, virüse (ölümcül virüs diyeyim de belki daha etkili olur) maruz kalmadığın, belki senin başkalarına bulaştırmadığın ve yaymadığın anlamına gelmiyor ki. Yapmayın, kurban olayım! Geçim sıkıntısını bilmeyen, işsizliğin, sofraya bir tas çorbayı koyabilmenin güçlüğünü hayatında çekmemiş, konaklarda yalılarda büyümüş biri yazmıyor bu satırları. Esnafımızın ve diğer sektörlerde Covid’e bağlı olarak çekilen olağanüstü sıkıntıların neler olduğundan bihaber biri de yazmıyor.

Toplumsal, milli ve küresel bir ölüm tehlikesinden hem de öyle “uzaklardan yaklaşmakta olan” filan değil, “Şuracıkta, burnumuzun dibinde belki de şu an farkında olmasan da ciğerlerinde dolaşmaya başlamış bulunan” bir ölüm tehlikesinden söz ediyorum.

“Ama abi öyle diyorsun da, hükümet de bize bir şey yapmadı ki… Bir destek görmedik ki. Kepenkler 1,5 yıldır kapalıydı. Açtı kapıları hamd olsun. Üç beş kuruş giriyor cebimize…” mi diyeceksin? Hükümete sitemini sandık zamanı eyleme geçip gösterecek misin? Yoksa yine “Hamd olsun kara günümüzde açtı mekanlarımızı bize elini uzattı” diye iktidarda mı tutacaksın? Onu da göreceğiz canım kardeşim.

  • Vahim ve ölümcül bir tercih yapıyorsun canım kardeşim.

Birkaç hafta ya da ayın cirosunu kurtarabilmek, ertelediğin düğünü yapabilmek, evine bir kat daha çıkabilmek, arabanı yenilemek, hatta ve hatta borçlarının bir kısmının faizine yetişebilmek uğruna canından olmak, evladının ve belki başka “ciğerinin parçası” yakınlarının cenazelerini kaldırmak daha mı tercih edilesi bir seçenek? Salgın ve küresel anlamda “Pandemi” durumlarında, kişilerin tek tek hayatlarının değil, toplumsal “hayatta kalabilme çabasının” öne çıkarılması gerektiğini, hükümetler maalesef kavratamıyor insanlara. Peki, insan zekası, bunca yüzyılın, binyılın evriminden geçmiş insan zekası, bunu nasıl olur da kavrayamaz?

Neden bilime ve bilim insanlarına kulak vermez? Gece gündüz neredeyse gözyaşları içinde, hançerlerini yırtarcasına adeta yalvarıyor bilim insanları. Tıp aleminin önde gelen simaları: “Yapmayın, açmayın, zamanı değil, çok ağır bedel öderiz” diye yalvardılar olmadı. Göz göre göre açtınız, saldınız herkesi ortalığa, virüse adeta “Buyur, gönlünce bulaşmaya, can almaya devam et…” diye açık çek verdiniz. Şimdi de aynı canhıraş çağrıları yineliyorlar:

“Yapmayın. Bu sorumsuzluğa bir son verin. Turizm mevsiminin tatil aylarının bitmesini beklemeyin. Bir an önce geri dönün bu yanlıştan. Sonbahara varmadan çok ağır bir tablo ile karşı karşıya kalacağız… Bugün bunu yapamazsak, bu kış daha fazla cenaze kaldırırız” diyorlar.

Tık yok. Hem karar vericilerden, hem de bu konuda elini taşın altına koyması gereken ve yukarıda altını çizdiğim “Toplumsal farkındalığı” göstermesi gereken on milyonlarca insandan. Sağlık Bakanlığı, tutuyor “Ne kadar çok aşı yaptığının” propagandasına odaklanıyor. Yahu bu zaten senin görevin, aklı başında yönetimler zaten bu dediğini aylar önce yaptı ve neredeyse bitirdi bile. Şimdi, deyim yerindeyse “Yoldan geçeni tutup aşılıyorlar” ya da isteyen, eczanelere, hastanelere hatta AVM’lere girip ücretsiz istediği zaman aşı oluyor.

Ama bununla bitmiyor ki… Mesafe en önemli önlem. Yani insanları barlara, kafelere, dükkanlara, otellere, havuzlara, kapalı mekanlara salonlara doldurmakla “Mesafeye uyun” çağrısını aynı anda yapmak, hangi aklın ürünüdür? Maskelerin kullanılmadığı yüzbinlerce yeme içme mekanını, on milyonlarca insana açmak ve sonra da “Maskenizi ihmal etmeyin” demek hangi sivri zekanın ürünüdür?

Ondan sonra “temizlik temizlik temizlik…” Yahu bu ülke zaten bütün gün elini yıkayan, çoğu  milletten farklı olarak elinin altında sürekli bir kolonya şişesi bulunduran bir ülke. Bununla bitiyor mu?

Kısacası, toplu intiharı önlemenin yolu, bir an önce şu açılımdan geri dönmenin kararını almaktır. Yoksa önümüzdeki aylar bizi geçen yılkinden de daha büyük bir felaket tablosu beklemekte. 

Ben ölmek istemiyorum.  Toplu ölümlere ağlamaktan bıkmadınız mı? Ben bıktım. Çünkü göz göre göre intihar ediyoruz. Zaten siyasi ve toplumsal anlamda, bu yıkım rejiminin bu insana zerrece değer vermeyen, hiçbir yerleşik değerimizi önemsemeyen, sadece kendi aile çevreleri dahil bir avuç azınlığın refah ve mutluluğu için çalışıp çabalayan bir yıkım ekibinin başarısızlıklarına teslim olmuş durumdayız. Bari sağlığımızı düşünerek onları bu konuda farklı bir şeyler yapmaya zorlayalım..

Var mısınız? “Abi bi dur kurban olayım. Çoluk çocuğu aldık . Güneye indik üç beş  günlüğüne.. Bi tatilden dönelim. Bakarız..” mı diyeceksin? Sevgili anacığının, babacığının, kayınvalidenin, dayının, teyzenin belki de çocuğunun (evet çocukları da vuruyor artık bazı varyantlar) cenazesini mi bekliyorsun aklını başına devşirmek için?

“Abi bi dur gözünü seveyim. Kasamız üç beş Ruble, Dolar Euro gördü aylar sonra. Ses etme. Şu restoranın masalarını yenileyeceğim. “ mi diyorsun?

Sen bilirsin. İntihar iyi bir şey değil. Hatırlatmak istedim. Ben görevimi yapayım da.
Benim işim bu çünkü. Gazeteci diye dolaşıyorum ortalıkta. Hakkını vermem lazım.
Şezlonguma uzanıp, müziğin ve elimdeki kadehin tadını çıkarıp yapamam bunu.
Bak, ben de tatilde (tatil mekanında değil), yıllık iznimde yazıyorum bunu.

Ben 3’ncü aşımı da dün oldum. Artık yırttım. Bana ne el alemden” diyemem.

ARTI TV Programımız : 4. Dalga Sonbahara Kalmadı

Dostlar,

27 Temmuz 2021 Salı günü, saat 11:00’de ARTI TV’de olacağız.

Sn. Fatih Yapıcı’nın sorularını yanıtlamaya çalışacağız.. / ÇALIŞTIK..

İzlemek için lütfen tıklayınız..(10-55.dakikalar arası)..

26 Temmuz 2021 akamı açıklanan tablo aşağıda :

Oysa son açılım – saçılımı başlattığımız 1 Temmuz 2021 günü verileri şöyleydi :

5288 olan günlük, doğrulanmış yeni olgu – vaka sayısı (“resmi”) 16.809’a fırladı; 3,3 kat büyüdü.
42 olan günlük, doğrulanmış Kovit-19 ölüm sayısı (“resmi”) 63’e fırladı; 1,5 kat büyüdü!
Daha Kurban Bayramı dönüşünün tüm etkileri yansımadı.
Oysa Sağlık Bakanlığı bir yandan kendince “hızla” aşılama yapmakta.

TÜRKİYE AŞI TABLOSU. 27 Temmuz 2021, Salı 03:28

Yapılan Toplam Aşı Sayısı : 67.654.101
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 39.763.466
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 23.850.254
O halde, hem aşılama hem hastalık ve ölümler birlikte nasıl artabiliyor?
Hani AŞILAMA salgın denetiminde en temel – güçlü araçtı?
Tablo, tam da AŞI KARŞITLARININ özleyip – beklediği gibi, mi??
Neden 2,5 ay geriye, Mayıs başına, ALATURKA TAM KAPANMA UYGULADIĞIMIZ günlere savrulduk?
8 Mayıs 2021; 18.052 yeni olgu – vaka
8 Mayıs 2021; 15.191 yeni olgu – vaka..
Tek teselli, ölüm sayıları Mayıs başındaki gibi yüksek değil.. Ama tırmanmakta. 1-26 Temmuz arasında 42’den 63’e yükseldi. Antalya’da hastanelerde ciddi doluluk yaşanmakta.
***
Nerelerde hata(lar) yapmaktayız??
Hızla yanıtlayıp üstüne gitmemiz gerekiyor.
Salgın uzadıkça Mutasyon ve türevi daha tehlikeli – bulaşıcı varyant tipler evriliyor.
Salgın uzadıkça aşıya direnç gelişiyor.
Türkiye ve Uluslararası Toplum kısır döngüye giriyor.
Ödenen fatura giderek ağırlaşıyor..
  • Geçen hafta, 1 önceki haftaya göre olgu – vaka sayısı Dünyada %1, Türkiye’de %49 arttı!
  • Geçen hafta, 1 önceki haftaya göre Kovit-19 ölüm sayısı Dünyada %3, Türkiye’de %17 arttı!
  • 1 Temmuz 2021’de 80.662 olan havuzdaki aktif hasta sayısı 129.526 oldu. Belki bunun 10 katı da toplum içinde belirtisiz bulaştırıcı!
  • Günlük testler sayıca yetersiz ve test politikası hatalı, erken olgu bulmak için tarama amaçlı test yapılmıyor ve PCR testi yeterince güncellen(e)mediğinden, duyarlığı (virüs taşıyıcılarını yakalama gücü) %50 dolayında.

4. Dalga yola çıkmış görünüyor sonbaharı beklemeden.. üstteki grafiğe dikkat!

Aşı çekincesi – aşı karşıtlığı tutum – davranışı benimseyenler neye hizmet ediyor??

Sorular ve sorunlar listesi uzayıp gidiyor.

Feryat eden tweet iletilerimiz “epey” okunuyor ama etkin çözüm politikalarını bir türlü uygulayamıyoruz.
  • Salgın bilimsel ve insani yönetilmelidir; ticari – politik – alaturka ilkelliklerle değil!Sorun Ulusaldır ve seferberlik bilinci ile çözümler hızla – dayanışma ile üretilmelidir.

    Sevgi ve saygı ile. 27 Temmuz 2021, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

KRT Programımız : SALGINDA SİL BAŞTAN MI; NELER YAPMALI?

Dostlar,

Bu akşam, 26 Temmuz 2021 Pazartesi, KRT’de olacağız. / OLDUK..

Konu : SALGINDA SİL BAŞTAN MI; NELER YAPMALI?

Sayın Çiğdem AKDEMİR’in sorularını yanıtlamaya çalışacağız.. / YANITLADIK..

İzlemek için tıklayınız (17 dk.) : https://www.youtube.com/watch?v=KktIYrKQfyY


Eldeki veriler aşağıda.. 1 Temmuz 2021’de birden bire, kabak çiçeği gibi 4. kez açılım – saçılım kumarını oynadık. Oysa o gün 5288 yeni olgu – vaka ve 42 ölüm kaydedilmişti. 3 hafta sonranın verileri aşağıda.. Ve bu daha başlangıç.. Bayram dönüşlerinin etkisini izleyen 2 hafta içinde – sonunda gözleyeceğiz.

Emekler boşa mı gidecek? Durum ciddi..
Bu gün saat 17:08’de aşılama durumu şöyle :
Toplam Yapılan Aşı Sayısı : 67.382.722
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 39.709.346
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 23.654.371

Toplam doz 67,4 milyon. Türkiye eylemli (de facto) 90+ milyon. 16’yaş altı yaklaşık 20 milyon çocuk henüz aşılan(a)mamaktadır ancak aşılanması gereken risk kümesi, hedef nüfustur gerçekte. 70 milyon hedef kitle dense, 2 doz üzerinden 140 milyon, 3 dozdan düşünülürse 210 milyon doz aşı yapılmış olması gerekir ancak yapılabilen 67.4 milyon ile 1/3’ü bile değildir. Gerçek biyolojik / immünolojik bağışıklık henüz çok yetersizdir, kayıtlara göre bağışıklık oranı değil ancak aşılanma oranı verilebilir. Aşılanma, bağışık olma demek değildir.

Artan aşılamaya karşın olgu – vaka sayıları patlamada. Niçin böyle?
Aşı karşıtları bu durumu kullanmaya hazır.. Ancak yine haklı değiller, yine bilimsel değiller. Hatta tersine, bu olumsuz tabloda açık pay ve sorumlulukları var.
**
Salgın yönetimi bir orkestra uyum ve disiplini ister. Bir tür “Quartet” gibidir :
1. Kişisel korunma önlemleri (aşılanma dahil) : Maske, uzaklık, hijyen ve AŞILANMA
2. Toplumsal korunma önlemleri : Hareketliliği, kalabalıkları, sınır kapılarını.. düzenleme.
3. Yaygın – hızlı aşılama, seferberlik! Çekince ve reddi uygun önlem – yaptırımlarla aşma.
4. Sosyal devlet önlemlerinin sürdürülmesi..
Dilerseniz masanın 4 ayağı benzetmesi de yapılabilir.

4 önlem alanı birbirinden bağımsız değil, birbirine geçişli, birbirini tamamlayıcı..
**
Aşılama artarken neden olgu – vaka sayısı da artıyor?
1. Toplumda hastalık yükü çok fazla; belirtisiz dolaşan 1,2 milyon dolayında taşıyıcı var.
2. Hastalığı geçiren 5,5 milyon insandan ancak son 6 ayda geçirenler bir ölçüde doğal bağışık.
3. Aşılamaya geç başladık, 14 Ocak 2021 ve tedarik sıkıntısı uzadı, bulaş zinciri kırılamadı.
4. 1 Haziran 2020 ve 1 Mart 2021 açılımları denetimsizdi – hatalıydı, bedeli çok ağır oldu.
5. 1 Temmuz 2021 açılım – saçılım kumarının Epidemiyolojik temeli yok; politik-ticari-ekonomik-turistik ve popülist.. gerekçelerle erken ve sınırsız, acul bir açılım oldu, bedel sofrada.
6. Aşılamada istekli kitleye kolay erişildi; şimdi çetin cevizlere bire – bir erişmek gerekiyor.
7. Toplum bağışıklığı bir havuza benzetilirse, uygun – yeterli aşılananlar yeterli sayılabilecek bağışık direnç geliştirerek havuza ekleniyor. Hastalığı geçirerek doğal bağışık olanlar da. Ancak havuzun ciddi bir kaçakları da var : Aşıdan çekinenler, aşıyı reddedenler, kuralsız uygulananlar (süreyi uzatma gibi), aşı olup yeterli bağışık yanıt veremeyenler, aşı olan ya da hastalığı geçirenlerden 3-6 ay sonra bağışıklıkları sönümlenen – zayıflayanlar..
8. Toplum bağışıklığı olabildiğince hızla gerçekleştirilemeyince bulaş zinciri kırılamıyor. İnsandan insana geçiş sırasında kaçınılmaz biçimde mutasyonlar oluyor ve varyant tipler gelişiyor. Her yeni varyant, başedilmesi daha güç özellikler kazanıyor; örneğin aşılara direnç geliştiriyor, daha kolay bulaşıcı oluyor, bulaştığı insanda çok ve daha hızlı çoğalabiliyor.
9. Elde hala etkili bir koruyucu ya da sağaltıcı ilaç yok; sağaltım salt destekleyici.
10. Kişisel – toplumsal korunma önlemleri zayıfladı. Halka yanlış ileti verilerek gevşetildi. Oysa maske – uzaklık – hijyen kurallarına uymak hala zorunlu.
11. Türkiye sınır kapılarında yeter önlem almadı, turizmi teşvik için bilerek risk aldı. Özellikle Delta varyantı kaynayan Rusya’dan birkaç milyon turiste bilerek – isteyerek göz yumuldu.
12. İktidar hala haktan veri saklıyor, işbirliğine yanaşmıyor, orta-uzun erimli yapılaşmaya gitmiyor. AKP iktidarı ülkeyi içine sürüklediği çok ağır ve çok yönlü bunalımlarla başetme yetisini yitirdi. İçine dönük sorunlara boğuldu. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık sorunları artık kamuoyu önünde; Erdoğan giderek artan örneklerde konuşurken, otururken, ayakta.. uyukluyor; en azından olağanüstü yorgun. ucube TEK ADAM REJİMİ TIKANDI, ülkenin pek çok sorunu çözüm bekliyor, birçok temel kamusal işlev gecikmeyle yapılabiliyor.
***
Liste uzatılabilir.. Örn. Türkiye’nin komşuluk ilişkileri, transit coğrafya oluşu, yoksulluğu! Özellikle test politikası (tarama amaçlı test yapılması zorunlu!), Ulusal Özerk – Bilimsel Halk Sağlığı Kurumu yokluğu, Sultanizm!

Doğu – güneydoğudaki yetersiz aşıla(n)ma oranları sorununun üstüne enerjik biçimde gidilmeli.
Erdoğan, açık, net, çekince – red nedenlerine odaklanan sürekli çağrılar yapmalı halka.

Toplumla işbirliği yaparak, Sağlık Bakanlığı yaygın halk eğitimi – ikna çabası göstermeli.

Okulların açılması için tüm öğretmenler, okul çalışanları, 16+ yaş öğrenciler aşılanmalı.
Okul sağlığı birimleri kurulmalı, okulların fizik mekan – hijyen sorunları çözülmeli.

Salgın finansmanı için gerekirse EK BÜTÇE çıkarılmalı, sosyal destekler sürdürülmeli.
***
Hemen kimi kısıtlar başlatılmalı                          :
– Çalışma yaşamında esnekleştirme.. Kısa süre çalışma, farklı zamanlarda başlama – bitirme.
– Evden yapılabilecek işleri teşvik etme..
– Toplu taşımayı iyileştirerek kalabalıklaşmayı azaltma
– Kapalı mekanlarda kalabalıklaşmaya izin vermeme
– Sınır kapılarında sağlık güvenlik önlemlerini sıkılaştırma
– Özellikle turizm mekanlarında maske – uzaklık – hijyen – aşı – eğitim – denetleme- yaptırım zincirini çalıştırma..
– Aşılamayı 12 yaş sınırına çekme..
– Aşı sağlama (tedarik) zincirinde güvence – süreklilik sağlama..
– Güven veren – saydam – katılımcı – toplum sağlığı öncelikli ve odaklı salgın yönetimi.

26 Temmuz 2021 için yeni hastalık sıklığı (insidensi) yüzbinde 16.. epey yüksek.

  • Geçen hafta, önceki haftaya göre dünyada Kovit-19 %3 artarken, ülkemizde %43 arttı!
  • Geçen hafta, önceki haftaya göre dünyada Kovit-19 ölümleri %4 artarken, ülkemizde %32 arttı!
  • Bu veriler ürkütücüdür ve “Dünyada da artıyor” gerekçesi ileri sürülemez.

Sevgi ve saygı ile. 26 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

 

 

HALK TV Programımız : 4. dalga tehdidi; ne yapmalı?

Dostlar,

25 Temmuz 2021 Pazar günü saat 15:00’te HALK TV’de olacağız../ OLDUK..

Sn. Fatma Nur Ak’ın sorularını yanıtlamaya çalışacağız.. / YANITLADIK..

İzlemek için tıklayınız (ilk 39 dk.) : https://youtu.be/TGZuOujtMNw

Konu : 4. Dalga Tehdidi; ne yapmalı??

Önceki gün aşağıdaki iletiyi tweet ortamında paylaştık. 257 bini aştı okuyan sayısı..

Derhal kısıtlara başlayın, bu yangın büyür ve söndüremezsiniz.
2. ve 3. dalga için de çok uyardık. Masum insanlar ölmesin; salgını bilimsel-insani yönetin; ticari-politik-alaturka değil;
RİSK ÇOK BÜYÜK, UYANIN!

Son “resmi” veriler aşağıdaki gibi :

Almanya                        :

  • Başbakan Merkel : Kovid-19 artışı endişe verici. Mesafe-maske kullanma büyük önem taşıyor. Aşı olma salgının anahtarı. Aşı olun.
  • Alman Sağlık Bakanı: Covid-19’da gelecek aylarda ciddi artış yaşanabilir.
  • Robert Koch Enstitüsü: Vakalar sonbahar-kış aylarında artabilir, hükümet önlem alsın.

İSTANBUL / Reuters                  :24.07.2021

  • Turkey’s new coronavirus cases jumped to 12,381 on Saturday, the highest level since mid-May and nearly triple the low that was hit in early July, according to health ministry data, which also showed 58 people died due to COVID-19.
  • Infections remain well down from a wave in April-May when new COVID-19 cases peaked above 60,000. They fell to 4,418 on July 4 in the wake of a stringent lockdown that ended in mid-May. Most of the last restrictions were lifted this month.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 25 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Not : Programa, TTB 2. Bşk. Sn. Doç. Dr. Ali İhsan Ökten de katıldılar.

Aşısızların pandemisi

authorÇAĞHAN KIZIL

Birleşik Krallık, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri gibi bölgelerde vaka sayıları Delta varyantı nedeniyle artsa da bu sayılar ölümlere önceki dalgalardaki oranlarda yansımıyor. Bunda aşılamanın başarısı var.

  • mRNA ve vektör aşıları hastalığa karşı etkili koruma sağlarken,
  • ağır hastalık ve ölümleri de büyük oranda düşürüyor.
Aşı karşıtlarının argümanları aksini söylese de gerçek dünya verisinin bu çarpıtma argümanların yanlış olduğunu net şekilde kanıtladı.

Aşıyı bulmakla beraber aşılamanın yavaş ilerleyeceğini de öngörüyorduk. Aşı tedarik zinciri, tüm dünyayı yeterince ve toplum bağışıklığına ulaştırabilecek kadar aşılamaktan hâlâ uzak ve bunun yanında aşıya erişimdeki eşitsizlik ise pandeminin önümüzdeki dalgalarının ölümcüllüğünün değişik ülkelerde değişik oranlarda yaşanacağını gösteriyor. Yine de son bir sene içinde aşılama ve toplumsal yayılmayı önleme metotları ile vaka artışını düşürmekte önemli bir aşama kaydedildi. Fakat bu süre içinde mutasyonlar virüslerin değişmesini beraberinde getirdi. Aşılamanın yetersiz olması ya da etkisi düşük aşıların kullanılması, virüsün kişileri tekrar enfekte edebilmesi ya da yayılıp ve bu süre içinde kendini değiştirme fırsatı yakalaması için ona imkân tanıdı.

Şu anda bildiğimiz birçok virüs varyanıtı var. Orijinal virüs genetik dizinindeki değişiklikler, SARS-Cov-2’nin farklı özellikler kazanmasına ve en önemlisi de oluşan bağışıklık tepkisinden kaçarak kendini çoğaltabilme yetisine sahip olmasını beraberinde getirdi. Birkaç ay öncesinde, Alfa varyantının yaygınlığını konuşurken, şimdi Delta varyantının yayılmasını konuşuyoruz. Alfa, orijinal virüsten %50 daha hızlı yayılırken, Delta ise Alfa’ya göre %60 civarında daha hızlı yayılıyor. Delta varyantının neden fazla yayıldığını dair çalışmalar bize şunu gösterdi:

İnsan hücresine girdiğinde Delta virüsü, orijinal virüsten 1000 kata yakın fazla parçacık üretiyor ve dolayısıyla bir kişinin bulaştırabileceği insan sayısı ve virüs yükü de çok daha fazla oluyor. Ayrıca Delta varyantı, kazanılmış bağışıklık tepkisini de aşabilecek bazı değişikliklere sahip. Bu nedenle, 4. ana dalga diyebileceğimiz vaka artışını Avrupa’da ABD’de, Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde görüyoruz. Elimizdeki en etkili aşı olan mRNA aşıları, Alfa varyantına karşı %93 koruma sağlarken Delta’ya karşı %88 koruma sağlıyor. Vektör aşıları ise %70 seviyesine kadar korumaya sahip. İnaktif aşıların daha düşük korumaya sahip olduğunu söylersek hata yapmayız. Yani, aşılanmamış 100 kişi hasta olurken, mRNA aşıları sonrasında bu sayı 12’ye, vektör aşıları sonrasında 27’ye düşüyor. Ayrıca, aşılanmamış kişiler içinde ağır hastalıklar ve ölümlerin görülmesi aşılanmış kişiler içinde çok daha düşük. Özellikle mRNA aşıları %95’ten fazla oranda ağır hastalığa ve ölüme karşı koruyor. Şu anda dünyada gördüğümüz vaka sayılarının artışının, ölümlere önceki dalgalar kadar yansımaması şansınız var. Ancak bu şans, sadece aşılama gerçekleşen insanlarda gün yüzüne çıkabilir. Bu nedenle 4. büyük dalganın, aşısızların pandemisi olarak adlandırılması da buna dayanıyor.

Pandeminin bu dalgasının önceki büyük dalgalara göre farklı bir dinamiği olması, süreçle yakından ilgisi olmayan ya da aşı karşıtlığını meslek edinmiş kişilerin belli yanlış argümanları da dillendirmesini sağlıyor. Elbette aşı kimseyi %100 hastalanmaktan korumuyor. Bu zaten en başında aşıların hastalığı semptomatik hastalığı önleme oranlarının yüzdelerle ifade edilmesinden anlaşılabilirdi. Bir hastalanmayı %90 önleyen aşı, 100 yerine 10 kişinin semptomatik hastalanmasını sağlıyor demektir. Dolayısıyla evet, aşılanan kişiler de yeniden hastalanabilir. Ancak bu hastalanmaların çok büyük bir kısmı asemptomatik geçiyor, geri kalan kısmı da hafif olarak atlatılıyor. Çok az bir oranda, aşılanan kişiler ağır hastalık kapabilir ve yaşamını kaybedebilir. Yani

  • aşılar hastalığın her aşamasında koruma sağlıyor ve ölümleri çok büyük oranda düşürüyor.
  • Aşılanmayan kişilerde ölüm oranları aşılananlara göre çok daha yüksek olacak.

Bir aşıyı değerlendirirken dikkat etmemiz gereken belli parametreler var. Öncelikle hangi aşıdan bahsettiğimiz önemli. Eğer bir aşı özellikle mRNA aşıları %88 semptomatik hastalıklara karşı korumaya ve ölümleri önlemede %95 etkiye sahipse, başka bir aşı %70 hastalığı önleme ve % 90 ölümleri azaltma gücüne sahipse iki aşının pandemi faturasını etkileme kapasitesinde elbette farklılık olacak. Türkiye için konuşmak gerekirse, inaktif virüs aşısının önceki varyantlara etkisi de düşüktü. Orijinal virüse %83 koruma sağlayan inaktif aşı, Delta varyantına karşı daha düşük koruma sağlayacak. İşte tam da bu nedenle güçlü bir aşıyla aşılanan kişilerdeki aşılanma oranı ve yaygın varyantın biçimi beraber düşünüldüğünde bir ülkenin pandemiden çıkış rotasının doğru olup olmadığı anlaşılabilir.

  • İkinci olarak aşılansak bile tedbiri elden bırakmamak gerekiyor.

Virüs yayılımı ne kadar az olursa, aşılama düşük olsa da ölümler azalacak. Bu nedenle aşı karşıtlarının “aşılanan insanlar da hasta oluyor ve ağır hastalık geçebiliyormuş, bu nedenle asla işe yaramıyor” söyleminin bir geçerliliği yok, aksine aşıların elimizden gelenin en iyisi düzeyinde pandemiyi önlemede bize yardımcı olduğunu söyleyebiliriz.

ÖLÜM ORANLARINA YANSIMIYOR

Son olarak; Birleşik Krallık, İsrail, ABD gibi bölgelerde vaka sayıları Delta varyantı nedeniyle artsa da, bu sayılar ölümlere önceki dalgalardaki oranlarda yansımıyor. Bunda aşılamanın başarısı var. Ancak halen aşılanmayan kişiler var ve bu varyantlar onları çok daha fazla etkileyecek.

  • Özetle, aşılar etkili; yeterince aşılama gerçekleştiğinde toplum bağışıklığı, Covid’in daha az ölümcül olduğu bir sürece evrileceğimizi gösteriyor.

Ancak o güne kadar hâlâ pandemideyiz ve hâlâ gerekli önlemleri almak şart.

Fütursuzca ve serbestçe virüs yayılımını tetikleyecek tüm uygulamaları bırakıp, eğitimin devam edebilmesi için okulların açılmasına katkıda bulunacak vaka düşüşünü sağlamakla ve aşılamayı artırmakla yükümlüyüz.

Pandemi başından beri söylediğimizi tekrarlayalım :

  • Riskleri gerçekçi şekilde analiz edip ona göre tedbirler almak gerekiyor;
    – vaka sayılarını saklayıp,
    – testleri düşürüp,
    – aşılamayı yüksekmiş gibi gösterip
    – insanları daha fazla rehavete kaptırmak değil.