Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

21. YÜZYILDA ÜLKEMİZE ve DÜNYAMIZA KÜRESEL SAĞLIK TEHDİTLERİ..

Dostlar,

28 Ocak 2023 günü Gaziantep ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) şubemizin çağrılısı olarak bu kentte idik. 30. Adalet ve Demokrasi Haftası bağlamında, 2 saat süren uzun bir konferans verdik.

Konumuz “30. ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI : ADALET, DEMOKRASİ ve TÜRKİYE’nin GELECEĞİ” idi. Gerekli bilgi ve, açıklamalarla konferansımızın youtube kaydının erişkesini (linkini) web sitemizde paylaştık (GAZİANTEP ADD Konuşmamız.. 30. ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI : ADALET, DEMOKRASİ ve TÜRKİYE’nin GELECEĞİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM). İzlenmesini, paylaşılmasını ve kontrgerilla – gladyo siyasal cinayetlerinin durdurulması için toplumsal kararlılık gösterilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz.

Ardından, Düztepe’deki Çepnililer Derneğine geçtik. Genel Sağlık-İŞ ve EĞİTİM-İŞ‘in işbirliği ve değerli meslektaşımız Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu‘nun çabasıyla düzenlenen 2. bir ekinliğe katıldık. Burada bizden istenen konferans başlığı şöyle idi:

  • 21. YÜZYILDA ÜLKEMİZE ve DÜNYAMIZA KÜRESEL SAĞLIK TEHDİTLERİ..

Bu konuyu izleyicilere sunduk, soruları yanıtlamaya çabaladık.
Başta meslektaşımız Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu olmak üzere toplantıyı düzenleyen ve emek verenlere şükranlarımızı sunuyoruz. Bu konferansımızı İzlemek için lütfen tıklayınız..

Toplam 58 dakika süren bu kayıtta, neo-liberal küreselleşTİRmecilerin özellikle son 40 yılda insanlığın başına ördüğü çorapları işledik. Sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması, özelleştirilmesi, kamunun giderek sağlık hizmetlerinden dışlanmasını, sürdürülemez boyutlara ulaşan çevre kirliliğini irdeledik.

Sürdürülebilir kalkınma” söyleminin (motto’sunun) duvara dayandığını, yerine SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM ilkesini koymanın zorunluğunu vurguladık.

Yeni insan tipinin “Homo environmentum” olmasını önerdik (adlandırma da bize aittir..).. Tasarruflu ve çevreye saygılı, barış içinde birlikte yaşam (peaceful co-existence) önerdik.

Mutlaka küresel NÜFUS PLANLAMASI ve “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” zorunluluğunu irdeledik.

Sağlık hizmetlerinin – gereçlerinin (ilaç, tıbbi ürünler…) TEMEL İNSANLIK HAKKI olduğunu, kamusal sorumluluk gereği sunulması gerektiğini, küresel dayanışma ve işbirliğini önerdik.

Gelen soruları yanıtlamaya çalıştık.

  • Koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli olmak üzere
  • Herkese eşit ve nitelikli sağlık hizmetleri ulaştırılması gerekliliğini paylaştık..

İzlenmesini (58 dk.), paylaşılmasını ve gereğinin yapılmasını dileriz..

Sevgi ve saygı ile. 03 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net             profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 01 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SÖMÜRÜ

İmamoğlu, yurt gezisi programında Bursa’da Cuma namazını da göstermiş.

En kolay, en kârlı sömürüye o da uymuş…

TANINMA

Almanya, Berlin’e gelip Başbakan Scholz’la çalışma toplantısı yapmak isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istemini reddetti. Gerekçe, “Yaklaşan seçimler için propaganda endişesi” oldu.

Herkes yemiyor…

DÜRÜST

Saadet Partisi Genel Merkez Bölge Sorumlusu Nurettin Çelik “Biz Erdoğan’dan daha dürüst bir adam bulamayabiliriz.”

Vah vaaah. Parti bitmiş…

İRİN

CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu, İnönü dönemini “Tek parti faşizmi” olarak niteledi.

CHP’deki sivilce…

ZARAR

RTE ve ailesinin korunması için bir yılda 526 milyon harcandı. Bu rekor harcama, uyuşturucuyla mücadele için kurulan Narkotik’in bütçesinin yaklaşık üç katı.

Ülkeye hangisi daha zararlı?..

SIFIRLANANLAR

RTE, “2018’de kronometre sıfırlandı.”

Evdeki paralar, demokrasi, ekonomi, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, öğretim birliği, laiklik…

ÇAMUR

RTE, “Aday çıkaramayanlar bizim adaylığımıza çamur atıyor”

Çamur atma, hakaret kimin işi?..

ŞAHSİYETSİZ

RTE, karne hediyesi olarak annenin çocuğuna et aldığı sahte haberini yapan muhabir için “Şahsiyetsiz bir yaklaşım… Bu tabii o kameraman kadının veya kızın neyse, ne kadar bu işte hem cahil hem de yapısı itibarıyla bozuk olduğunu ortaya koyuyor.” dedi.

Cumhurbaşkanı seviyesinde şahsiyetli yaklaşım!..

YASAK

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı ileri gelenlerinin yargılandığı çocuğa istismar davasında Aile Bakanlığı’nın istemiyle basın yasağı getirildi.

Aileyi koruma, tacizcilere perde ol…

TBMM: Tek kişi için mesai mi?

Ocak 2023’e damgasını vuran siyasal söylem ve yasama işlemi:

-14 Mayıs sloganı.

-Slogan sahibi hizmetinde yasama faaliyeti.

14 MAYIS

18 Haziran seçimleri için, hiçbir haklı gerekçe bulunmadığı halde ‘14 Mayıs’ çıkışı, seçim gündemini etkiledi ve parti başkanları bu tarihi, olağan seçim günü olarak kanıksadı.

Kararı, –360 çoğunluk gereği– TBMM alamayacağına göre, 2’nci dönem görevde olan Cumhurbaşkanı’na adaylık yolunu meşru kılmaya yönelik söylem neden?
Eğer seçim 14 Mayıs’ta yapılırsa, hangi yasa uygulanacak?

Seçimlere ilişkin bu ve benzeri ciddi soru ve sorunlar, ‘14 Mayıs korosu’ ile adeta örtüldü.

NORM MU, PROGRAM MI?

Ya Ocak’tan Şubat’a sarkan bir düzine yasa ve önerisi ile amaçlanan?

Amaç açık:

Bütün siyasal kesimlerin çabucak içselleştirdiği ‘14 Mayıs’ slogan sahibi lehine seçim yatırımı. Düzenlemelerin büyük bölümü, akçasal iyileştirmelere ve rant dağıtımına ilişkin. Öyle ki, yasal düzenleme, norm ve program hüküm karışımı görünümünde. Örneğin, üç sayfadan oluşan tek maddelik konut edindirme yasasının madde başlığı: yeni konut finansmanı programı.

YASALAR

İşte Ocak yasaları:

Antalya Diplomasi Forumu Vakfı: Akçasal konularda tahsis yetkileri de olan bir tür Saray’ın dışişleri ofisi.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası…(torba): Yüzde 30 maaş zammı ile yüzde 100’ü aşan enflasyon karşısında memurlarla dalga geçen düzenleme.

Uludağ Alan Başkanlığı: Saray üzerinden Uludağ ekosisteminin bozulması. Amaç, turizm ve para.

Devlet Memurları…(torba): Bir kısım sözleşmeli personelinin kadroya geçirilmesi.

Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi…(torba): Dar gelirlilere değil, orta ve üst gelir sahibi katmanlara konut edindirme amacı.

Odalar ve Borsalar Birliği…( torba) : Oda ve borsa istemlerini düzenliyor.

ÖNERİLER

Şubat’a kayan öneriler:

Yükseköğretim Kanunu…(torba): AYM kararı dolanılarak, öğrencileri mahkeme kararı olmadan üniversitelerden uzaklaştırma amaçlanıyor.

Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı: Türk-İslam arkeolojisi ile sınırlı olarak tasarlanan Vakıf, tarihsel ve kültürel değerlere dışlayıcı bir bakışı yansıtıyor.

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması…(torba): Borç yapılandırması ve vergi affına ilişkin 24 maddelik metin, yasa tekniğine uygun yazılsa, 70-80 maddeye çıkar.

EYT: Erken yaşta emeklilik, eksik ve aksak…

Çevre kanunu…(torba): Keyfiliğe açık ve çelişkili düzenlemeler.

Anayasa değişikliği: CHP-HDP ve İYİ Parti karşı çıktığı halde seçim sandığına yönelik AKP-MHP’den Anayasa’ya aykırı değişiklik gündemi.

ANAYASA VE KAMU YARARI YOK

Anayasa yokmuş, yasaların amacı kamu yararı değilmiş yaklaşımıyla son haftalara sıkıştırılan düzenlemelerde, yasa tekniği ve nitelikli yasa vb. özellikler bir yana, vasat yasa bile “mum ışığı” ile aranır oldu.

Gündem yüklemesi ve komisyon çalışmalarının çakışması, hacim geniş ama (sayıca) azaltılmış maddeler şeklinde yazılan önerileri ile amaçlanan, TBMM’de müzakere sürecini en aza indirerek elden geldiğince hızlı geçmesini sağlamak.

Anayasa’ya uygunluk ve kamu yararı ölçütü, Anayasa andı ile göreve başlayan vekillerin çoğunluğuna yabancı. Dahası, “dokunulmazlık, Anayasa’ya aykırı yasayı meşru kılar” mealinde (anlamında) söz edebilen vekiller de TBMM’nin utancı.

YÜZYILLAR MECLİSİ!

Önerilerde ortak ölçüt, akçasal temelde “seçime yönelik”; ama farklı toplum katmanlarına geçici de olsa nefes aldıracak maddeler içerdiği için, muhalefet de ilke olarak karşı çıkamıyor.

Kurtuluş (1919-1922) ve Kuruluş (1920-1923) yüzyılları Meclisi, beş yıllık dönemini, -muhtemelen beş hafta eksiği ile- bir kişinin istikbaline yönelik yasalarla tamamlayacak.
TBMM adına esef verici.

Ortak Politikalar Metni açıklaması ile Şubat’a güçlü bir adım atan parti başkanlarının,
“14 Mayıs sloganı”nı kayıtsız koşulsuz içselleştirmiş görüntüsü ise, Millet İttifakı çelişkisi.

Cumhur İttifakı’nın AKP-MHP vekillerini sadece (yalnızca) el kaldırmak için Meclis’e sokmada zorlanması ise, her şeye karşın bir teselli vesilesi.

Cumhuriyetin yüzüncü yılı

İlker Başbuğ - Vikipedi
İLKER BAŞBUĞ
26. GENELKURMAY BAŞKANI
02 Şubat 2023, Cumhuriyet

Hep birlikte yaşadığımız bu coğrafyada, bu anavatanda, son yurdumuzda 100 yıl sonra da yapabileceğimiz en güzel şeyin Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve birbirimize sıkıca sarılmak olduğunu unutmayalım.

  • Mustafa Kemal Atatürk
    tartışmasız, 20. yüzyılın en büyük lideridir.

O ilk önce Kurtuluş Savaşı mucizesi ile yok olmakta olan bir imparatorluktan, bağımsız yepyeni bir devlet yaratmış ve yarattığı bu devleti ve milleti saygın bir yere taşımıştır.

Şevket Süreyya Aydemir’e göre Atatürk’ün bu büyük başarısının arkasında coğrafya, millet, teşkilatçılık ve devlet kurma geleneği olmak üzere üç unsur (öge) vardır:

“Coğrafya, millet ve bu milletin tarihinden gelen devlet kurma geleneğini kullanacak teşkilatçı bir kadro, Milli Mücadele dediğimiz son hesaplaşmayı düzenledi, yürüttü, sonuçlandırdı. Bu hesaplaşmada coğrafya bir zemin oluşturdu. Millet ve tarih bu hareketi besledi. Önder kadro ise onu teşkilatlandırdı. Ondan sonra iş, bir nefes ve kan yarışından ibaretti. Önderin ve teşkilatçı kadronun göstereceği öngörü ile, direniş gücüne ve olayları değerlendirme kudretlerine kalıyordu. Bu hesaplaşma, son Türk toprakları üzerinde, son Türklerin zaferi ile bitti. İşte bu zaferde Atatürk en çok payı olan Türktür. Ve onun içindir ki o, bizden olan, bizim içimizden çıkan ama bize önder ve millete baş olan en büyük Türk, yani Atatürk’tür…” (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam 1922-1938, Remzi Kitabevi, s.483.)

ORTAK AMAÇ

Cumhuriyetin 100. yıldönümünü kutladığımız bugünlerde bugünlere nasıl gelindiğini daha iyi anlamaya, daha iyi anlatmaya ihtiyacımız vardır. Cumhuriyet öncesinin şartlarını ve elde edilen zaferin büyüklüğünü yaşamalı, hissetmeli ve bıkmadan genç nesillere anlatmalıyız.

Üzerinde yaşamakta olduğumuz coğrafya bizim son yurdumuzdur. Tarih bize göstermektedir ki, dünyanın en güzel coğrafyasından biri olan bu topraklar üzerinde yaşamımızı, varlığımızı devam ettirebilmek için her alanda güçlü olmalıyız, güçlü kalmalıyız.

Bu nedenle her şeyden önce

  • farklılıklarımızı bir zenginlik kabul ederek ve farklılıklarımıza saygı göstererek ortak amaçlar üzerinden birlik ve bütünlüğümüzü güçlendirmeliyiz.

Kavga, ötekileştirici, dışlayıcı ve ayırt edici davranışlarla bir yere gelinemeyeceğini hepimizin görmesi gerekir.

Millet, her zaman refah seviyesinin artırılmasını, ülkede huzur ve güven ortamının sağlanmasını ister. Bunlar bizim ortak, milli amaçlarımızdır. Söylenen sözler ve açıklanan düşünceler ile gösterilen hareketler milletin temel ihtiyaç ve sorunlarına çözümler sunarak millete ümit aşılamalıdır.

ADALET

Refah seviyesinin artırılması, ülkede huzur ve güvenin sağlanmasının ön koşulu ise elbette adalettir. Ancak adalet deyince yalnızca “yargıda adalet” anlaşılmamalıdır. Yargı adaleti kadar Cumhuriyetin bugüne kadar istenilen seviyeye getiremediği “gelir dağılımında”, “eğitimde fırsat eşitliğinde” ve “sağlık hizmetlerine erişimde” adaletin sağlanması da son derece önemlidir.

100 yıl önce bu Cumhuriyeti kuranlar, Cumhuriyetin kurucu değerleri ile her şeyden önce milletin refah seviyesinin (gönenç düzeyinin) artırılmasını, ülkede huzur ve güven ortamının sağlanmasını hedeflediler ve bu uğurda durmadan çalıştılar.

Hep birlikte yaşadığımız bu coğrafyada, bu anavatanda, son yurdumuzda 100 yıl sonra da yapabileceğimiz en güzel şeyin,

  • Cumhuriyetin kurucu değerlerine ve birbirimize sıkıca sarılmak
    olduğunu unutmayalım.

GAZİANTEP ADD Konuşmamız.. 30. ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI : ADALET, DEMOKRASİ ve TÜRKİYE’nin GELECEĞİ

Dostlar,

28 Ocak 2023 Cumartesi günü, ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Gaziantep Şubemizin çağrılısı olarak bu “Gazi” kentimizde bir konferans verdik.. Konumuz, aşağıdaki görselde (posterde) de görüleceği gibiydi.

  •  30. ADALET ve DEMOKRASİ HAFTASI : ADALET, DEMOKRASİ ve TÜRKİYE’nin GELECEĞİ

Şube Başkanımız Sn. İsmail TÜMER ve Şube yöneticileri, destekçileri epey yoğun bir çaba ile, İnşaat Mühendisleri Odası konferans salonunda toplantımızı düzenlemiş ve duyurmuşlardı. Başkan Tümer’in bildirdiğine göre, Devletimizin Gaziantep Üniversitesi (Rektörü), Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışan dernek statüsü olan ADD’ye bu amaçla 2 saatliğine bir salon vermek için 65 000 (altmış beş bin!) TL kiralama ücreti istemişti. 

Doğallıkla, Gaziantep ADD’nin bu tutarı ödeme olanağı olmadığı gibi, ilkesel olarak hazmedilir de değildi. Bu dramatik olguyu, tarihe tarihe not düşmek üzere burada yazıyoruz. Ayrıca konu da Gaziantep Üniversitesi yönetimini, anlaşılan hiç ilgilendirmemişti. Ülkemiz için canlarını veren kahramanları 30 yıl sonra bir kez daha anacak ve bu tür siyasal cinayetlerin yaşanmaması için gerekenleri konuşacaktık..

Adalet ve Demokrasi Haftasının 30 uncusu olması nedeniyle kapsamlı bir hazırlık yapmıştık. 97 yansı (slayt) içeren bir sunum.. 2 saat sürdü..

Çok değerli meslektaşımız Prof. Dr. Ercan Küçükosmanoğlu, cep telefonu kamerası ile amatörce ve gönüllü olarak, 2 saat boyunca etkinliği kaydetti ve youtube ortamına yükledi. Kendisine ne denli teşekkür etsek azdır..

Yaygın çağrı da yapılmıştı ancak salon dolu değildi. Kocaaaa Gaziantep’te ADD’ye üye olanlar iki bini aşkındı ama “yılda” (ayda değil!) 48TL ödentisini veren 200 dolayında idi. Böyle mi yapılacak Atatürk Devrimlerinin savunulması? Böyle mi gösterilecek Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve ………………… öbür vatan evlatlarının şehit olması karşısında vefa ve önleme çabası?

Bu kentte 1960-69 arası ilkokul, ortaokul ve Lise 1. sınıfı okuduk. Bizzat haber verdiğimiz çooookk eski dostlarımız da vardı salonda.. Türkiye silkelenip kendine gelmeli bize göre.

Konferansımızı izlemek için lütfen tıklayınız..

İzlenmesi, yayılması ve yeni kurbanlar vere vere ülkemizi yitirmemek için izlenmesi, yayılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle..

Konuşmamızın sonunda, ADD Genel Başkanı meslektaşımız Sn. Dr. M. Hüsnü Bozkurt‘un örgütümüze kısa bir görsel iletisini (video kaydını) salondakilere sunduk (2,5 dk.)..

Sevgi ve saygı ile. 02 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

Av. Turgut Kazan : Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı

Av. Turgut Kazan’dan Erdoğan’ın adaylığına ilişkin değerlendirme:

Anayasa’nın ilgili maddesi yoruma kapalı!

Eski İstanbul Barosu Başkanı Av. Turgut Kazan, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yeniden cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili,

  • “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde
    Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir‘ diyor.
  • Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz.
    Mesele o kadar net.
    değerlendirmesini yaptı.
cumhuriyet.com.tr, 01 Şubat 2023

Turgut Kazan'dan Erdoğan'ın adaylığına ilişkin değerlendirme: Anayasa'nın ilgili maddesi yoruma kapalıAKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adaylığı siyaset gündemindeki yerini koruyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, Erdoğan’ın adaylığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Sol Haber’den Aslı İnanmışık’a konuşan Kazan, Anayasa’nın ilgili maddesinin çok net olduğunu, konunun tartışmaya kapalı olduğunu ifade etti.

Turgut Kazan, “Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası çok açık bir biçimde ‘Bir kimse en çok iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir.‘ diyor. Bu daha önce kabul edilmiş bir fıkra. (AS: 2007’de) ‘Sistem değişikliği’ dedikleri şey her ne demekse o bir Anayasa değişikliğidir. Yeni bir Anayasa yapılmamıştır. Bu Anayasa yerine yeni bir Anayasa yapılsa o zaman bu görüş öne sürülebilir. Veya bu Anayasa değişikliği sırasında ‘Daha önce Cumhurbaşkanlığı yapmış olanlar için 2. fıkra uygulanmaz’ gibi bir madde koyarsanız yine olabilir. Ama Cumhurbaşkanı’nın yetkileri genişletilmiştir. ‘Başkanlık sistemi’ diye bir şey Anayasa’da yok ki!” ifadelerini kullandı.

Av. Turgut Kazan

“BAŞKAN DİYE BİR KAVRAM YOK ANAYASA’DA”

“Sayın Erdoğan’ın baş hukuk danışmanı,
‘Bu Başkanlık sistemidir, başkan seçilmiştir.’
diyor” anımsatmasında bulunan Kazan, 
Başkan diye bir kavram yok Anayasa’da.

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ diye bir şey de yok.


Anayasa’nın söylediğine göre Cumhurbaşkanı, Yürütmenin başıdır”
 
ifadelerini kullandı.

Turgut Kazan şöyle devam etti:

“Bu gün, Anayasa’ya karşı hile yapılarak seçilen bir üyenin Anayasa Mahkemesi Başkanı
olacağı konuşuluyor. Böyle bir ortamda ‘Yüksek Seçim Kurulu’ndan ne bekliyorsunuz?’
sorusunun yanıtını bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla vermemiz mümkün değil.
Anayasa’yı okuduğum zaman bunun yorumu yok, her şey çok açık. Yorumlanamaz.
Aksi iddia ediliyorsa bir geçici madde konulacaktı.”
“MESELE O KADAR NET”

“Ama bu tabii farklı bir tartışmayı getirir. 116. maddeyi bir tuzak olarak hazırlıyorlardı ve
doğru yazamadılar. Zaten doğru yazacak adamları da yoktu” diyen Kazan, şunları kaydetti:


“Ayrıca bu tartışma yeni başlamadı, anayasa değişikliğinden sonra ilk seçim başlamadan önce başlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçilir de Meclis çoğunluğu muhalif olursa diye,
Anayasa 116. maddeyle ilgili telaşa kapıldılar. O zaman cumhurbaşkanı, Meclis’i fesheder, cumhurbaşkanı da yeni bir seçime girer ve biz 7 Haziran (2015) gibi bir olanağa kavuşuruz, muhalif parlamentoyu bu tuzakla bertaraf etmiş oluruz diye tuzak hazırlamışlardı.
Ancak dediğim gibi beceremediler. Cumhurbaşkanının feshini öne çıkardılar. O sırada
bu tartışma başladı. Tekrar edeyim, söyledikleri gibi Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasını yorumlamak söz konusu olamaz. Mesele o kadar net.”

ERDOĞAN NE SÖYLEMİŞTİ?

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ocak Cumartesi günü Denizli’de
yeniden adaylığı ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu. Erdoğan, şunları söylemişti:

“Milletimizin takdiriyle 2017 yılında kabul edilen anayasa değişikliği en küçük tartışmaya
mahal vermeyecek kadar açıktır. Türkiye 2018 seçimleriyle yeni bir yönetim sistemine geçti,
yani kronometreyi sıfırladı. 2018’de seçilen cumhurbaşkanı, yeni sistemin ilk cumhurbaşkanıdır.
Yeni sistemdeki devlet başkanının sıfatını cumhurbaşkanı olarak muhafaza ettik. 3-5 medya şovmeni dışında yeni sisteme hiçbir itiraz yapamadılar. Altılı Masa‘dakiler bir yıl sonra nasıl olduysa aydınlanma yaşadılar. Şimdi de seçim günüyle ilgili kaos (karmaşa) senaryolarına sarılmaları yitirme korkusunun yüreklerini sardığını görüyorum.

6’lı Masa Ortak Politikalar Uzlaşma (Mutabakat) Metni

Ben 240 sayfa siyasetname okuyamam diyenler için, 
6’lı Masa “Ortak Politikalar Mutabakat (Uzlaşma) Metni“nin özeti..

Seçim barajı %3 olacak

HSK, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak ayrılacak,
Adalet Bakanı Hakimler Kurulunda olmayacak

Cumhurbaşkanı 1 kez, 7 yıllık seçilecek

AİHM veya AYM kararlarına uymayan yargıç ve savcılara yaptırım uygulanacak

Kamuya girişlerde mülakat uygulaması kalkacak, KPSS ücretsiz olacak

Belediyelere kayyum uygulaması kalkacak

Parti kapatma davaları TBMM iznine bağlı olacak

Cumhurbaşkanlığı, Çankaya Köşkü‘ne taşınacak;
Cumhurbaşkanlığına bağlı saray, yalı ve köşkler halka açılacak

Cumhurbaşkanlığı uçakları satılıp, yangın söndürme uçağı alınacak

Özel yetkili mahkemelere son verilecek

Ceza mahkemelerinde savcılar, avukatlarla eşit olacak
CMK görevlendirmelerinin kapsamı genişleyecek

Sosyal medya yasası uluslararası standartlara göre yeniden düzenlenecek

Hazine ve Maliye Bakanlığı ayrılacak, 2 bakanlık olacak

Bakan yardımcılıkları kaldırılacak, müsteşarlık gelecek

Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayeti sona erecek
Belediyelerin ödenekleri artırılacak

Yolsuzluk suçlarında zamanaşımı olmayacak

Yurt dışına kaçırılan paraların geri alınması için “Malvarlıklarının Geri Alınması Ofisi” kurulacak

Pazarlık usulü ile yapılan ihaleler geçmişe dönük olarak incelenecek

Türkiye kara para aklamada Gri Liste’den çıkarılacak

Kamu İhale Yasası kapsamı dışına çıkarılan konular, kanun kapsamına geri alınacak

Vatandaşın bilgi edinme hakkını ihlal eden memurlar yaptırıma tabi tutulacak.

Enflasyon 2 yıl içinde tek haneye düşecek

Kişi başına ulusal gelir 5 yılda 2 katına yükselecek

5 yılda 5 milyon yeni iş yaratılacak

İhracat hedefi 600 milyar dolar

TCMB Başkanı bağımsız olacak, görevden alınamayacak

TCMB, Ankara’ya geri taşınacak

128 milyar doların akıbeti araştırılacak

KKM uygulamasına son verilecek, eski hesaplar vadesi dolunca yenilenmeyecek.

İmar rantları vergilendirilecek

İstanbul uluslararası finans merkezi olacak

Kreş sayısı artırılacak

İşsizlik fonu işçiler için kullanılacak

Çalışanların vergi ve prim yükü azaltılacak

Eğitim ve öğretimde KDV düşecek

İşyeri stopaj ödemeleri düşürülecek

Okullarda ücretsiz su, süt ve öğle yemeği verilecek

Okul kitapları, yardımcı kitaba gerek duyulmayacak duruma getirilecek

Sansür yasaları kaldırılacak

Lise giriş sınavı uzun vadede (erimde) kaldırılacak

1+5+4+3 eğitim sistemine geçilecek; İlkokul 5 yıl, ortaokul 4 yıl, lise 3 yıl olacak

Köy okulları geri açılacak, taşımalı eğitim sona erecek

YÖK kapatılacak

Üniversiteleri, akademisyenler yönetecek

Öğretmen atamalarında mülakat kaldırılacak

Harika çocuk yasası çıkarılacak

Festival yasakları kaldırılıp, festival teşvikleri verilecek

Mülki amirlerin festival ve konser yasaklama yetkisi iptal edilecek

25 yaşına dek gençler kültürel etkinliklere ücretsiz katılacak

Şehir içindeki sanayi tesisleri taşınacak

2050 yılında sıfır karbon hedefi konulacak

Yeşil dönüşümü destekleyen İklim Bankası kurulacak

Kalıcı yaz saati uygulaması kaldırılacak

Orman yangını olan alanda inşaat yapılması yasaklanacak

Cumhurbaşkanlığı uçakları satılıp, yangın söndürme uçağı alınacak

Çiftçilerin tohum maliyeti %50 desteklenecek

Alım fiyatları sezon (mevsim) öncesinde açıklanacak

İlk konut alımında tapu harcı alınmayacak

Mevcut savunma sanayi projeleri sürdürülecek

Tank Palet Fabrikası geri alınacak

Akkuyu Nükleer Santrali‘nin sözleşmesi gözden geçirilecek

Yüksek fiyatlı doğalgaz alım sözleşmeleri yeniden değerlendirilecek

Kanal İstanbul iptal edilecek

Atatürk Havalimanı hizmete açılacak

Araç muayene istasyonlarındaki tekel kaldırılacak

Gümrük Birliği Anlaşması güncellenecek

Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Koruma Kurulları özerkleştirilecek

24 saat açık kütüphaneler yapılacak

Yeni termik santral yapılmayacak

Cumhurbaşkanının orman niteliğini kaldırma yetkisini kaldırılacak

Yanan ormanlara verilen imar izinlerinin tümü iptal edilecek

Yeni şehir hastanesi yapılmayacak, Şehir hastaneleri nedeniyle kapatılan devlet hastaneleri açılacak

Askeri hastaneler geri açılacak

İşe alımlarda cinsiyetçi soru sorulmayacak

8 Mart’ta kadınlar izinli sayılacak

Gençler pasaporta ücret ödemeyecek

Yurt dışı çıkış harcı kaldırılacak

Gençlere aylık 5 GB ücretsiz internet

Emekli maaşlarına enflasyon + büyüme zammı yapılacak

TOKİ yalnızca sosyal konut üretecek, TOKİ konutları peşinatsız, taksitle satılacak

Gereksinim ölçüsünde öğrenci yurdu yapılacak, öğrenciler vakıf dernek yurtlarına mahkum edilmeyecek

F-35 projesine döneceğiz

Kapatılan askeri okullar açılacak

Kuvvet komutanlıkları, Genelkurmay’a bağlanacak

AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması gözden geçirilecek

Düzensiz göç gelen ülkelerle geri kabul anlaşmaları yapılacak

Geri gönderme merkezleri artırılacak

Türkiye’deki düzensiz göçmenlerin üçüncü ülkelere sınır dışı işlemleri hızlanacak

İstisnai vatandaşlık kapsamı daraltılacak

Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşü sağlanacak

Yabancılara konut almaları ya da döviz getirmeleri karşılığı vatandaşlık verilmesi uygulamasına son verilecek

Altay Tankı, Milli Muharip Uçak, TF2000 Firkateyni projelerinin gerçekçi biçimde ilerleyebilmesi özel bütçe sağlanacak, bu projelere özel uzman personel ayrılacak.

…..
….
***
Eksiğiyle, fazlasıyla, “BU UZLAŞMA METNİ” ile dileriz bir kamuoyu rüzgarı yakalanır ve

  • çağdışı – hukuk dışı, halkın egemenliğini gasp eden, yeryüzünde örneği olmayan,
    ucube TEK ADAM rejimi
    nden

kurtuluruz.. Zaman içinde bu hedefleri daha ileriye taşırız..

MİLLET İTTİFAKI, resmen değilse bile, fiilen bir TÜRKİYE İTTİFAKI‘na dönüşmeli.

Sevgi ve saygı ile. 01 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

YAZILI METİNLERLE, YAYIN ORGANLARIYLA YAYILIR YA DA YARGILANIRSINIZ…

portresiLütfü KIRAYOĞLU
Elektrik Müh. (İTÜ)

İlkokul sıralarında, okuma yazmayı öğrendikten sonra ilk öğrendiğimiz bilgilerden birisi de tarihin yazının icadı ile başladığı idi. Bütün ilkokul döneminde sınıf duvarındaki panoda zaman cetveli, tarihsel dönemleri bu esasa göre gösterirdi. İnsanın evrimsel olarak 200 bin yıl önce ortaya çıkmasına karşın Sümerler’in icadı Çivi Yazısının yaklaşık 5500 yıllık bir geçmişi var ve biz tarihi 200 bin yıl öncesinden değil 5500 yıl öncesinden başlatıyoruz. Ondan öncesini çanak çömlekten, yapılardan, üretim-savaş araçlarından kestirebiliyoruz.

İnsanın dünyaya bakışını, ilişkilerini, toplumsal yaşayışını düzenleyen dinsel inanışları da değerlendirirken tek tanrılı dinlerin daha yaygın olduğunu görüyoruz. Çünkü tek tanrılı dinler ortaya çıkışlarından bir süre sonra olsa da kutsal kitaplarla yazılı metinler ve kurallar koydukları için daha çok yayılabilmişlerdir. Tek tanrılı dinler dışındaki inanışlar ve öğretiler de yazılı metinler haline dönüştükten sonra kalıcılaşmıştır. Zaten matbaanın icadıyla ilk önce din kitapları basılmıştır. (Tuhaftır dinlerin yaygınlaşmasını sağlayan din kitaplarını basanlar da yargılanıp cezalandırılmıştır.)

Ve elbette son 250 yıl içinde dünyaya yön veren, felsefeler, ideolojiler, siyasal düzen önerileri de yazılı metinlerle ve yayın organları ile yaygınlaşmışlar, pek çoğu yargılanıp mahkûm edilmiştir. Buradaki yargılanıp mahkûm edilme, yaygın olarak insan topluluklarının zihinsel gelişimi sonucu kabul görmez olması şeklinde de olabildiği gibi, eski düzeni koruma isteğindeki yöneticilerin yargı sistemlerinde yargılanıp ezilmeleri hatta öldürülmeleri olarak anlaşılmalıdır. Pek çok yazılı metindeki düşünce başlangıçta mahkûm edilse bile, sonradan anlaşılıp ayağa kalkmış ve insanlığın malı durumuna gelmiştir. Ancak son çözümlemede tarihin yargılamasına açık kalmaktadır.

İdealizm dediğimiz metafizik düşünce sistemi ile materyalizm tezleri arasındaki bitmeyen kavga, bunlardan sapmalar biçimindeki ara akımlar arasındaki tartışmalar hep yazılı metinlerle ve çoğunlukla süreli yayın organlarıyla yapılır. Bu nedenle Liberalizm, Sosyalizm, Faşizm benzeri düşünce sistemlerinin esas savunucuları, yayın organlarındaki temel tezleri savunan yazılara, yazarlara son derece dikkat ederler. Çünkü bu yazılar yayınlayanı bağlar. Bu yayın organlarında rastgele yazılar yayınlanmasına ya da kendilerinden olmayanların yazmasına izin vermezler. Düşünce sistemleri arasındaki tartışmalar farklı yayınlar arasındaki tartışmalarla sürer. Özgürlük adına (için) hiç kimse kendi yayın organında karşıt düşüncelerin yayınlanmasına izin vermez. Hatta kimi konularda karşıt düşünceleri çok belirgin olan ve o düşünce sisteminin lideri konumundaki kişiye, belirli bir konudaki düşüncesi çok aykırı olmasa bile genel çizgisi karşı tarafta olduğu için, reklamı yapılmaması adına (için) o yazı yayınlanmaz. Hele yazı siparişi hiç ama hiç verilmez. Bu durumun istisnası (ayrığı) bir konu çevresinde farklı fikirleri olanları canlı olarak tartıştırmak, sonra bu tartışmayı basılı metin durumuna getirme geleneği de çok eskilerde kalmış, sonraları TV programları olsa bile, o da RTE ile son bulmuş, sonuçta herkes kendi TV kanalında kendisi gibi düşünenleri konuşturur olmuştur.

Kural durumuna gelmiş bu yöntem Kemalist ideoloji için de geçerli olmalıdır. Size yaşam hakkı ve özgürlük tanımayanlara yayın organınızda yer vermek safdillik olacaktır. Böyle bir özgürlük anlayışı Kabul edilemez. Bir zamanlar aynı düşünce sistemini savundukları halde düşünce ayrılıkları keskinleşen kişilerin yolları önce yayın organında ayrılır. Basılı metinler üzerinden polemik kültürü de ne yazık ki kalmamıştır. Kendi yayın organlarında Kemalistlere yer ayırmayı hayal bile edemeyenlere sayfalarını açmak, anlaşılır bir durum değildir. Cumhuriyetin en devrimci dönemine “diktatörlük” demek, devrimlerin ve devrimcilerin yıkılan eski düzeni bir daha ayağa kalkmamak üzere ezmesini anlamamak, sonra da Devrimin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e, yıkılan düzenin temsilcileri ile aynı dili kullanarak “diktatör” diyerek saldırmak, olsa olsa, kendine karpuz kabuğundan “devrimci” madalyası yapan devrim kaçkınlarının işi olabilir.

Kendilerinin ya da etkin oldukları kuruluşların toplantılarının açılışında saygı duruşu öncesi Atatürk adını anmadan genel bir “devrim şehitleri için” diyerek yasak savanlarla, dahası bu “devrim şehitleri” içine PKK’lı teröristleri sokanlarla, İstiklal (bağımsızlık) marşımızı “ırkçı” bulup okumayı reddedenlerle ya da ayağa kalkmayanlarla, aynı dergi sayfalarında nasıl buluşabilir, onlara sayfalarımızı nasıl açabiliriz?

PKK terör örgütünün “yasal” görünümdeki uzantısı HDP’nin peşine takılıp, “Altılı Masa” adı verilen ucubenin içine seçim kazanmak için HDP’yi dahil etmenin kuramını yapanlara sayfalarımızda nasıl yer verebiliriz?

Bir başka örnek, ADD yöneticilerine görüşme için randevu bile vermeyenlere nasıl sayfalarımızda yer verebiliriz?

KEMALİST BAKIŞ

Evet… Gözbebeğimiz Atatürkçü Düşünce Derneği‘nin temel görüşlerini yayan Kemalist düşüncenin günümüz koşullarında nasıl olması gerektiği tezlerini oluşturma çabasındaki ATATÜRKÇÜ DÜŞÜN dergisinden söz ediyoruz. Derginin bir önceki sayısında yer alan kimi yazılar ile Ocak, Şubat, Mart aylarını kapsayan 150. sayısını ilk ele aldığımda yaşadığım düş kırıklığı, bu yazıyı yazmayı zorunlu kıldı.

Dergimizin bir sorumlusu, bir editörü bir Yayın Kurulu ve bir de Yayın Danışma Kurulu var. Yayın Kurulu her sayıdan önce güncel ya da tarihten gelen olaylara uygun bir dosya konusu seçmeli ve yayınlanan yazılar değişik açılardan bu konuyu besleyecek yazarların ürünleri ile desteklenmelidir. Buna ek olarak, kalan sayfalarda özgün yazılar ve ardından örgüt haberleri gelebilir. Gelen yazılar Yayın Danışma Kurulu ile paylaşılarak değerlendirilmeli,varsa sakıncalı bölümler yazarına bildirildikten sonra gerekirse yayınlanmamalıdır. Elbette kimlerden yazı alınacağı en baştan dikkatlice karar verilmesi gereken bir konudur. Yazı sipariş edildikten sonra yayınlamamak hoş bir davranış olamaz. Dergimizin Yayın Danışma Kurulu bilimsel bir derginin hakemleri gibi çalışmalıdır.

  • Derginin künyesinin altında bulunan “yazıların sorumluluğu yazarlara aittir” sözü hukuksal sorumluluğa ilişkin ise de, bir de, tarihe ve örgütümüze karşı SİYASAL ve İDEOLOJİK SORUMLULUĞUMUZ var.
  • Gelinen noktada bu konulara hiç dikkat edilmediği, derginin birkaç kişinin çabasına bırakıldığı, sonuçta gelen yazıların dolduruluverdiği bir yayın durumuna düşürüldüğü kolayca anlaşılmaktadır.
  • Oysa bu dergiyi her an besleyebilecek en az 20-30 değerli arkadaşımız çekildikleri köşede küskün durmakta, derginin durumunu düş kırıklığı ile izlemektedir.

Bir başka üzücü nokta ise, ilişki kurduğum kimi arkadaşlarımın dergiyi ya hiç görmemiş olmaları, ya da okumamış olmalarıdır. Kaynak kişilerin sayısı arttıkça dergi de ilgi çekici duruma gelecek, okurları artacaktır. Aksi durumda pek çok Şubede olduğu gibi ambalajından bile çıkmadan yitip gidecektir.

Bir başka konu da derginin elektronik ortamda yayınlanarak çok daha hızlı, kolay ve ucuz dağıtımı konusudur. Zaten elektronik ortamda hazırlanan yazılar matbaaya gönderilmiş biçimi ile ADD Şubelerine ve dileyen tüm üyelere hızla ulaştırılabilir. Artık yaygın duruma gelen akıllı telefonlarla da fırsat bulunan her an okunabilir. Elbette bizler gibi eski kuşaklar için basılı organları okumanın bir başka zevkini de ihmal etmiyorum.

En kısa sürede düzelmesi dileği ile saygılarımla… 31.01.2023

https://sol.org.tr/yazar/post-post-kemalizm-sinifsizligin-surekliligi-351399
Post-Kemalizm: Sınıfsızlığın sürekliliği
Dergide yazısı yayınlanan Fatih Yaşlı

Halil Çivi şiiri : HARAMLI KISSALAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

HARAMLI KISSALAR

1
Dinbazlık din satmaktır,
Dine hile katmaktır,
Harama helal deyip,
Afiyetle(!) yutmaktır.
2
Haram haksız kazançtır,
Alınteri çalmaktır,
Ahlakı yok sayarak,
Yoksulları yolmaktır.
3
Haram zulûm demektir,
Emeği sömürmektir,
Allem – kullem ederek,
Kul hakkını yemektir.
4
Büyük tutarsızlıktır,
Yüzsüzlük, arsızlıktır,
Haram mala uzanmak,
Düpedüz hırsızlıktır.
5
Her lokması, aşı haram,
Uykusunda düşü haram,
Helal midesini bozar,
Altın kaplı dişi haram.

Muammer Aksoy anılıyor: ‘Milli petrol davası’nın öncüsü

Ödünsüz Kemalist, yazarımız Prof. Dr. Muammer Aksoy, 33 yıl önce
bu gün, evinin önünde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi.
Her zaman tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti için mücadele eden Aksoy, mezarı başında anılacak..

Çağdaş Bayraktar  31 Ocak 2023, Cumhuriyet

Hain bir saldırıyla katledilişinin 33. yıl dönümünde, ödünsüz Kemalist Muammer Aksoy’un ‘Milli Petrol Davası’ndaki öncü rolünü enerji politikaları uzmanı Necdet Pamir, anti-emperyalist karakterini ise
Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Cumhuriyet‘e değerlendirdi

Muammer Aksoy’un “Milli petrol davası” ile bütünleştiğini söyleyen Enerji Politikaları Uzmanı Necdet Pamir “Muammer Aksoy hocamız, petrolün stratejik öneminin küresel ölçekte öne çıktığı 1960’lı yıllarda, ülkemizde de bu konudaki farkındalığı artırabilmek için öncü bir rol oynadı.” dedi.

Bu kapsamda Aksoy’un Şubat 1965’te Milliyet gazetesinde bir dizi yazı yayınladığına ve bu yazıların daha sonra “Türkiye’nin Petrol Faciası ve Çıkar Yol” başlığıyla kitaplaştığına değinen Pamir,  “O’nu harekete geçiren temel dürtü, Cumhuriyet’in ilanından başlayarak, 1926-1954 dönemine damgasını vuran, ülkenin yeraltı kaynaklarının aranması ve geliştirilmesi sürecindeki devlet yönetimindeki politikanın, Demokrat Parti iktidarında yabancı şirketlerin ağırlık kazandığı liberal politikaya dönüştürülmesine yönelik ulusalcı tepkisidir.” ifadelerini kullandı.

Aksoy’un bu duyarlılığının temelindeki motivasyonu anlamak için Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki “tam bağımsız” ve gerçek anlamda milli petrol politikasının iyi bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Pamir, kapitülasyonlardan dersler çıkaran genç Cumhuriyet’in bir yandan Türk yerbilimcilerini yetiştirmek üzere yurt dışına yollarken, öte yandan kimi yabancı uzmanları (Dr. M. Lucius, vb.) ülkeye davet ederek, petrol ve maden potansiyelimizin saptanabilmesi amacı ile bir dizi çalışmayı organize ettiğini (düzenlediğini) anımsattı.

Bu sürecin hukuksal alanda da desteklendiğini belirten Pamir, “Petrol rezervlerinin işlenmesine ilişkin hükümlerin de yer aldığı Maden Kanunu çalışması başlatılmıştı. 24 Mart 1926’da 792 sayılı yasa çıkarıldı. Bu yasaya göre, ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde petrol dahil tüm madenlerin işletilmesi hakkı devlete’ veriliyordu” dedi.

1933’te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, 20 Haziran 1935 tarihinde (2804 sayılı yasayla) Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ile bugün için hayal etmenin bile olanaksız olduğu çetin, hatta ilkel koşullarda çalışmalar yapıldığını söyleyen Pamir, “1951 yılına gelindiğinde; devletçi politikaların terk edildiği yıl olan 1954 yılına dek, yaklaşık 1,1 milyon varil petrol üretildiğinin, 1935–54 arasında MTA tarafından toplam 79 kuyu açıldığının ve bu sahalardaki üretimin artmasıyla, bir rafineriye olan gereksinimin ortaya çıkması nedeniyle 1945’te, Batman Rafinerisi‘nin kurulduğunun altını çizdi.

ADIM ADIM DÖNÜŞÜM

Sektörün, Demokrat Parti iktidarı ile özel sektörün egemenliğine geçtiğini söyleyen Pamir, 27 Mayıs 1960 sonrasında bu alanda yeniden millileşme ve devletleşme politikalarına yönelindiğini belirtirken, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yeniden özelleştirmeci politikalara dönüldüğünü ifade etti. Pamir bugün gelinen noktayı ise şu sözlerle özetledi:

  • “12 Eylül rejimi ve ardından 2002’de iktidara gelen AKP dönemi, ülkeyi ve enerji sektörünü tam bir yıkım sürecine dönüştürdü. Sektörünün tüm kamu kuruluşları “liberal” iktidarlar elinde, özelleştirilerek birer birer elden çıkarıldı”

“ÖZELLEŞTİRME DEĞİL ÖZERKLEŞME GEREKLİ”

Stratejik sektör olarak kabul edilen enerjide Türkiye’nin, petrolde %92, doğal gazda %99 dışa bağımlı olduğunu belirten Pamir,  “Ulusal kuruluş, sektörün özerk olarak yapılandırılarak TPAO’nun yönetiminde, dikey bütünleşik yapıda kurulması, ulusal çıkar ve kamu yararının gereğidir.” dedi. Mevcut uygulamaların, bunun tam tersi yönde olduğuna dikkat çeken Pamir, sözlerini “1960’lı yıllarda kurulan TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM, Petlas ve BOTAŞ çatısı altında yer alan dağıtım şirketleri ve kamu kurumları, 1980’li yıllardan başlayarak ve AKP döneminde ivme kazanarak özelleştirildi. Elde kalan son iki kuruluş olan TPAO ve BOTAŞ’ın da özelleştirilme hazırlıkları sürmektedir. Buna engel olabilecek tek güç, Atatürk’ün tam bağımsızlık yolundan ayrılmayan gerçek yurtseverlerdir.” diyerek tamamladı.

“ILIMLI İSLAMCILARIN İLK HEDEFLERİNDENDİ”

Prof. Dr. Muammer Aksoy’un “tam bağımsızlıkçı” ve “anti emperyalist” özelliklerinin en öne çıkan yönleri olduğuna değinen Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, suikastın yapıldığı dönemin rastlantı olmadığını belirtti. 1986’dan başlayarak ABD tarafının yazdırdığı “Medeniyetler Çatışması(AS: Samuel Huntington) ve “Tarihin Sonu(AS: Francis Fukuyama) gibi kitaplarla ulus devlet karşıtlığının pompalandığının altını çizen Elmacı, Aksoy’a yapılan saldırının da “ulus devletin kurumsal temsilcilerinden olan Ordu’ya saldırıldığı bir dönemde gerçekleşmesinin de bütüncül bir planın içinde değerlendirilmesi gerektiğini..” söyledi. Elmacı bu açıdan bakıldığında, Kemalizm’in parlak temsilcilerinden Aksoy’un, “Türkiye’ye ılımlı İslamcılık’ ithal etmek isteyen güçlerin ilk hedeflerinden olduğunu ifade etti.