Etiket arşivi: sağlıkta şiddet

NOKTA TV Konuşmamız – 22 Mart 2022

Dostlar,

Bu gün (22 Mart 2022) NOKTA TV‘de Sn. Damla ÇOLAK’ın konuğu olduk saat 15:00’te..

Konu : “KOVİT-19 Geçirenlerde Sonradan Yaşanan Sağlık Sorunları” idi..


Program yürütücüsü Sn. Çolak birçok soru yöneltti bize bu bağlamda..
– Kovit-19 salgının Dünyada ve Türkiye’de eriştiği son aşama?
– Sağlık Bakanlığı’nın maske, HES kodu vb. önlemelerde gevşemeye geçmesinin zamanlama bakımından ne ölçüde yerinde olduğu?
TURKOVAC aşı mı, değil mi?
– Yeni, bir dalga yaşayabilir miyiz? OMICRON ve BA.2 alt varyantı??
– Salgın bitti mi??
KOVİT-19 geçirenlerde yaşanan kalıcı – süregen sağlık sorunları neler ve nasıl başetmeli?
– Ülkemize yaşatılan ağır ekonomik bunalımın Kovit-19 savaşımına olumsuz yansımaları?
– Ve son olarak da Hekimler, Sağlık Çalışanlarına dönük şiddet, grev eylemleri, hekim göçü.. bağlamında HEKİMLER TAM OLARAK NE İSTİYOR??

Sn. Çolak programı son derece ağırbaşlı yürüttü. Yönelttiği yerinde sorulara yanıt verirken de bizim sözümüzü gerekmeden kesmedi.. Kendisine ve NOKTA TV’ye teşekkür ederiz. 46 dk. süren kapsamlı programı izlemek için lütfen tıklayınız.

https://youtu.be/7PG_LwaC5-g

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereklerinin birlikte yapılmasını dileriz..

Sevgi ve saygı ile. 22 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

Hekimlerin isyanı büyüyor

author

İşaretleri vardı, 14 Mart Tıp Bayramı hekimlerin ve sağlık çalışanlarının büyük eylemlerine sahne oldu. Geniş katılımlarla, üç güne varan iş bırakmalar gerçekleşti. Cumhurbaşkanı’nın “giderlerse gitsinler” açıklaması özellikle genç hekimlerin kırgınlığını ve öfkesini artırdı.

  • Yurttaşların hekimlere sahip çıkması, eylemlerde yan yana duran görüntüsü çok çarpıcıydı.

Sağlıkta işlerin iyi gitmediği ve yeni “müjdelerle” durumun idare edilmeye çalışıldığı görülüyor. Çok mesele var, ancak sıkıntıların vücut bulmuş göstergesi sağlık kurumlarında önüne geçilemeyen şiddettir.

Sağlıkta şiddetin gör dediği

Öldürülen, bıçaklanan, boğazı jiletlenen, kafasında kaldırım taşı kırılan
hekim görüntüleri ne anlatıyor?

Yıllardır Sağlık Bakanlığı bir “Türk Mucizesi” tarif ediyor, dünyada sağlığa en az kaynak ayırarak en yüksek memnuniyet elde eden ülkeyiz! Halkımız bu kadar memnunsa neden hastanelerde doktor dövüyor, kayıt yapan sekreterden hemşiresine gördüğüne hakaretler ediyor? Bu tablo verilmeye çalışılan “sağlıkta işler iyi” imajının üzerini çiziyor.

Bundan olacak, Cumhurbaşkanı’nın verdiği 14 Mart müjdeleri içinde önemli bir yeri sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili düzenleme oluşturuyordu. Hemen arkasından hazırlanan yasa teklifi önceki gün TBMM Adalet Komisyonu’na iletildi. Teklif TTB’nin yıllardır önerdiklerinin bir kısmını içeriyor. Kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik düzenlemeler ve hatalı tıbbi uygulamalarda izlenecek yola ilişkin esaslar da aynı teklifte yer alıyor.

Burada esas olarak, mevcut haliyle 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na 2014 yılında eklenen “sağlık çalışanlarına yönelik görevleri sırasında ve görevlerinden kaynaklı yaralama suçunun tutuklama nedeni varsayılan suçlar arasında sayılacağına” dair hüküm asıl düzenleme olan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi’ne alınıyor. Tutuklama koşulu olarak yaralama suçunun silahla işlenmesine dair hüküm kaldırılıyor. Teklifin Genel Gerekçesi’nde hükmün “görünür hale getirilmesinden” söz ediliyor. Hukukçular zaten bu düzenlemenin kendi kanunu yerine sağlıkla ilgili bir kanunun içinde bulunmasını eleştiriyor ve bu değişikliği öneriyorlardı.

Önceki yerinde düzenleme yeterince “görünür” değil miydi bilinmez, sağlıkta şiddet olaylarında tutuklama kararı pek çıkmıyordu. Şimdi “katalog suçlar” listesine alınması işi çözer mi? Meseleyi sadece tutuklama üzerinden tartışabilir miyiz?

Düzenleme önemli, peki yeterli mi?

Ne yazık ki hekimler de hukukçular da olmayacağı düşüncesinde. Sağlıkta şiddet görünen ve görünmeyen pek çok kaynaktan beslenen, sadece ceza tartışmalarıyla çözülemeyecek ciddi bir soruna dönüştü. Son 10 yıldaki sayısız düzenlemeye rağmen, salgın döneminde bile şiddet arttıysa, samimi olmaya, bütünlüklü çalışmaya ihtiyaç olduğu açıktır.

Dr. Ersin Aslan öldürüldükten sonra hazırlanan “TBMM Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddet Olaylarının Araştırılarak Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” önemli tespitler içeriyor, tekrar ele alınmalı, geniş katılımlı ve çok yönlü bir çalışma başlatılmalı.

Nereden başlanmalı? Öncelikle şeffaflık. Sorunun büyüklüğünü gizlemeden ortaya koymak önemlidir. Sağlık Bakanlığı’nın elinde, açıklamakta ketum davrandığı önemli veriler var. Beyaz kod raporlarını yıllık olarak başvuru gerekmeksizin hukuki yardım sonuçlarıyla birlikte düzenli açıklamalı. TTB’nin önerilerine mutlaka bakılmalı. Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlüğü’nün “sağlık çalışanlarına yönelik suçlar” başlığı açarak yıllık raporlarında yer vermesi gerekli. Suçun önlenmesine yönelik kolluk faaliyetleri kapsamında şiddet vaka haritası ile fail profil çalışmalarının yapılması değerli.

En önemlisi uygulanan politikaların bu denli kötüleştirdiği sağlık ortamı. Sağlık kurumlarındaki yoğunluklar, kötü çalışma koşulları, hastaya yeterli zaman ayıramama, piyasacı uygulamalar sorgulanmadan şiddetin önlenemeyeceği belli.

Hekimleri, sağlıkçıları hedef gösteren, küçük düşüren iktidar dili mi? Şiddetin beslendiği önemli bir kaynak, artık son bulmalı.

TTB : Toplumun Sağlığını Riske Atmaya Devam Eden Sorumluları İstifaya Davet Ediyoruz

Bilim Kurulu Toplantısı Sonrası 12 Ocak 2022’de Açıklanan Kararlarla Toplumun Sağlığını Riske Atmaya Devam Eden Sorumluları İstifaya Davet Ediyoruz

Bilim Kurulu toplantısında temaslı aşılıların karantinaya alınmaması ve semptom göstermeyenlere PCR testi yapılmaması kararları alınmıştır. Bu kararları kamuoyuna açıklayan Sağlık Bakanı ve bireysel önlemlerle salgının şubat ayında kontrol altına alınacağını öngören salgının merkez üssü İstanbul’un il sağlık müdürünün yaklaşımları ise pandemi karşısında teslimiyeti işaret etmektedir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yetmezlikleri, ekonomik kriz; liyakatsiz Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüğü yöneticileri, salgını denetim altına alamamış ve kendi haline bırakmıştır. Yüksek sayıdaki ölümlere de kayıtsız kalınan bu kendi haline bırakma durumu yeni değildir ve bu durum salgının başından bu yana sürmektedir. Bilimsel temellerden yoksun son açıklamalar, Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüklerinin pandemiyi yönet(e)meme sürecinde artık pes ettikleri aşamadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile tedavi edici hizmetlere ve hastanelere odaklanmış sağlık hizmetleri stratejisi çökmüştür. Güçsüzleştirilen ve birey hedefli örgütlenen 1. Basamak sağlık hizmetleri, toplumsal bir tehdit olan salgın karşısında çaresiz kalmıştır.

Virüsün bulaşıcılığının artması nedeniyle test ve aşının özendirilmesi; etkin ve hızlı bir aşılama programı gerekirken Sağlık Bakanlığı’nın aldığı son kararlar bilimsel olarak kabul edilemez. Dolayısıyla kararların sağlık çalışanları ile toplumu karşı karşıya getirme, sağlıkta şiddeti artırma ihtimali yüksektir.

  • Test sayısının azaltılması, hastalığın gerçek boyutunun toplum tarafından anlaşılamamasına neden olmaktadır.

Bakanlık eliyle oluşturulan bu denetimsizlik durumu her yurttaşımızı potansiyel COVID-19 vakasına dönüştürerek toplumu riske atmaktadır. Kamu otoritesinin topluma sunduğu mesaj bu iken sağlık çalışanlarına yönelik politikaları da benzerdir, zira bu kararlar ve uygulamalar sonrası sağlık kurumlarında da herhangi bir önlemin alınmaması, sağlık emekçilerinin hayatlarının da hiçe sayıldığını göstermektedir.

Kötü sağlık politikalarına karşın tüm özverileriyle salgını denetim altına almaya çalışan hekimler ve onların örgütü Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak toplum sağlığı için 1 kez daha uyarıyoruz  :

  • Omicron varyantı ile salgın yeni bir evreye girmiştir ve bu varyantın aşılıları bile hasta edebildiği, bulaştırıcılığının çok yüksek olduğu ve kısa sürede toplumun büyük kesimine bulaşabileceği bilinmektedir.
  • Son bilimsel verilere göre hastaneye yatırma ve ölüme yol açma potansiyelinin Delta’ya göre düşük olması ve daha hafif seyrettiği de bilinmektedir. Buna karşın riskli kesimlerde ölüme yol açma tehdidinin de büyük olduğu ve bu pikin (AS: tepenin) ilerleyen günlerinde daha çok ölümle karşılaşılabileceği de öngörülmektedir.
  • Bununla birlikte hatırlatma dozunu yüksek düzeylerde tutan ülkelerde Omicron varyantının yol açabileceği hastane yatışlarının ve ölümlerin daha düşük olduğu görülmektedir.

Delta varyantı öncesi ve delta dönemindeki bilimsel yayınlarda, post-COVID sürecinin geçirilen hastalığın şiddeti ile paralellik (AS: koşutluk) göstermediği belirtilmişti. Bu anlamda, kişiler virüsle hastalandıktan sonra, yaşamda kalsalar bile sağlıkları olumsuz etkilenebilecektir.

Önümüzde kısa süre olduğunun bilinci ile halk sağlığını koruma yükümlülüğü olan Sağlık Bakanlığı, olası pikin (AS: tepenin) en hafif geçirilmesi için elinden geleni yapmalıdır.

  • Toplumsal ve bireysel önlemler birlikte yaşama geçirilmelidir.
  • Aşısızların ve eksik aşılıların etkin ve hızlı bir kampanya ile aşılanmaları sağlanmalıdır.
  • 5-11 yaş grubu için aşılama programı başlatılmalıdır.
  • PCR yanında hızlı testlerden de yararlanılmalı; günlük yapılan test sayısı yükseltilmeli; temaslı ve risk gruplarının taramaları hızlı tarama testi ile yapılmalıdır.
  • Bulaştırma potansiyeli olan yakın temaslı kişiler, hatırlatma dozu yapılmış olsalar bile karantinaya alınmalıdır.
  • İzolasyon ve karantina altına alınan aileler için adı konmuş bir ekonomik ve sosyal destek programı uygulanmalıdır.
  • Bulaşı artırma potansiyeli olan barınma koşullarına sahip aile bireyleri için karantina dönemini geçireceği kamusal yerler sağlanmalıdır.
  • Ücretsiz ve nitelikli maskenin Omicron varyantı pikinde yaşamsal olduğunu hatırlatıyoruz. Riskli yerlerde çalışanlara N95 maske dağıtılmalıdır.
  • Kalabalıklaşmalardan kaçınmak için önlemler alınmalıdır. Toplu yaşam yerlerinin kapasitesi %50 ile sınırlandırılmalıdır. Aşısız kişilerin bu yerlere girmeleri engellenmelidir. Bu öneriler toplu taşıma için de geçerlidir. Yüz yüze yapılacak etkinliklerde bu önlemlere dikkat edilmelidir, etkinliklerin mümkünse çevrimiçi olarak yapılması sağlanmalıdır.
  • Kapalı ortamlarda havalandırmaların kamusal denetimi sağlanmalıdır.
  • Çalışma yaşamı, kalabalıklaşmanın gözlemlendiği bir başka alandır. Fabrikalar ve kamu kurumları %50 kapasite ile çalışmalıdır. Bu süreçte çalışanlar herhangi bir hak kaybına uğramamalıdır.
  • Sağlık kurumlarında kapasitenin aşılmasına ilişkin hazırlıklar yapılmalıdır.

Bu öneriler, toplumun ve sağlık emek meslek örgütlerinin karar alma süreçlerinde olduğu aktif bir mekanizmayla, değişen koşullara göre güncellenmelidir. TTB’nin Aralık ayında yaptığı erken uyarı ve ayrıntılı önlemler kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu uyarılar kamu kurumlarınca göz önünde bulundurulmalıdır. Sıraladığımız önlemler, hem salgın denetim deneyimi olan bilim insanları hem de Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeleri tarafından bilinmektedir. Olması gereken bilginin gereğini yerine getirecek iradeyi gösterebilmek ve yükümlülükleri yerine getirebilmektir.

Ne yazık ki yetkili merciler, salt bireysel korunma önlemlerine bel bağlamıştır, salgın denetimi vatandaşların aşı gönüllüğüne, fiziksel mesafe ve maske önlemlerine daraltılmış ve bırakılmıştır. Bakanlığın ve müdürlüklerin halk sağlığı yükümlülükleri rafa kaldırılmıştır. Bu tercih ile ölümlere sessiz kalan popülist, bilimsellikten uzak

  • iktidar, yaşam hakkı ihlali yapmaya ve insanlığa karşı suç işlemeye devam etmektedir.

Halk sağlığı için gerekli adımları atmayan iktidar yönet(e)memektedir ve bu süreçte sorumluluğu olanlar istifa etmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Pandemi Çalışma Grubu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Sağlık Bakanına açık mektup!

Dr. Ceyhun Balcı

Yeni yıl, yeni beklentiler demek. En azından böyle bir gelenek var.

Türkiye’nin, dünyanın ve tüm canlılığın sayısız sorunu var. Bu sorunların önde gelen nedeni sorumsuz varlık insandır. Dolayısı ile çözüm de insanın elindedir.

İşim ve sorunlara yakınlığım nedeniyle ülkemizin sağlık ortamındaki sorunlara değineceğim yılın bu son yazısında. Başka alanlarda olduğu gibi sağlıkta da sorunlar dağlarcadır. Burada bu sorunları sıralamaya kalksak sonuna geldiğimizde en baştakini anımsamakta zorlanabiliriz.

Bu nedenle can alcı birkaçıyla yetineceğim.

Bunu yaparken de bir meslektaşı olarak ülkemizin sağlık bakanına sesleneceğim.

SAĞLIKTA ŞİDDET

Sayın bakan.

Salgınla baş etme çabalarımızda 2 yılı geride bırakmak üzereyiz. Bu konuya azımsanmayacak süre ayırdığın/m/ız kuşkusuzdur.

Bu duyarlı süreçte başta hekimler olmak üzere her kesimden sağlık çalışanları olağanüstü çaba göstererek elden geleni yapmaya çalıştı.

Bu sürecin de etkisiyle hekimlere ve sağlık çalışanlarına saygı ve sevginin biraz olsun canlandığını biliyoruz. Ancak, ülkemizin ve elbette sağlık ortamımızın değişmez eylemine dönüşen sağlıkta şiddetin de neredeyse hız kesmediğini üzülerek izlemeyi sürdürüyoruz.

Diyeceksiniz ki, bu olumsuzluğun önlenmesi için yasal düzenleme yaptık. Daha ne yapalım?

İlk bakışta haklı görünseniz de, çıkartılmış olan yasanın yanlış kapsamda çıkartıldığını üzülerek belirtmek isterim. Yasanın çıkışından bu yana sağlıkta şiddetin, salgına karşın hız kesmeden sürmekte oluşu yasanın yanlışlığını ve caydırıcılıktan uzak kaldığını göstermeye yeter. Sağlıkta şiddeti önleme düzenlemesinin CMK yerine sağlık hizmetleri temel yasasının içine konması beklenen caydırıcılıktan uzak kalmasının önemli nedenidir.

Diğer yandan, bu olumsuzluğun yalnızca yasal düzenlemeyle sonlandırılacağı düşüncesinin de yanlış olduğunun altını çizmekte yarar var.

Sağlık ortamımızdaki iş yükü fazlalığı önde gelen şiddet üretecidir. Sağlıkta şiddetin yasanın yanlışlığından da kaynaklı olarak tırmanarak sürüyor oluşunda iş yükünün rolü oldukça fazladır.

Sağlık yönetiminin başındaki kişi olarak iş yükü sorununu bir an önce çözme göreviyle karşı karşıya olduğunuzu önemle anımsatırım.

HEKİM GÖÇÜ

Sayın bakan!

Sayısal verilerin de doğruladığı gibi Türkiye hekimin en gerekli olduğu zamanda “hekim göçü/eksilmesi” yaşamaktadır. Bugüne dek hekim dışı uğraş alanlarında kendisini göstermiş olan ve beyin göçü olarak nitelenen olgu hekimleri de etkisi altına almıştır. On bine varan sayıda hekim kamu görevinden ayrılmıştır. Önemli bölümünün ülke dışında hekimlik yapma olanaklarını araştırdığı ve azımsanmayacak sayıda hekimin bu yola girdiği artık bilinen gerçektir.

Bir hekim olarak hekim olmanın ve hekim yetiştirmenin güçlüklerinin farkında olduğunuzdan kuşku duymuyorum. Ülkemizin bu denli nitelikli insan kaynağını yitiriyor olması görmezden gelinecek, oralı olunmayacak bir sorun olmasa gerektir.

Geçtiğimiz haftalarda bu önemli sorunun da dayatmasıyla hekimlerin gelirlerinde iyileşme sağlayacak bir yasal düzenleme girişiminde bulunulduğunu da biliyoruz. Yine, yeterince hazırlık yapılmamış, iyi yazılmamış bir yasa tasarısının hızla geri çekildiğine şaşırarak tanıklık ettik. Bu tasarıdan geriye kalansa sağlık ortamındaki barışın bozulması oldu.

Salgın koşullarında olağanüstü özveriyle çalışan, çabalayan hekimler ve onların ayrılmaz parçası olan sağlık çalışanlarıyla ilgili düzenleme konusunda girişimde bulunmanız daha fazla düşünmeyi ve ertelemeyi gerektirmeyen ivediliktedir.

SALGIN YÖNETİMİ

Sayın bakan!

Son olarak, güncel sorun salgına değinmek isterim.

Salgın ülkemizin ekonomik sorunlarının tavana vurduğu bir döneme denk düştü. Dolayısı ile, salgınbiliminin gerektirdiği önlemler ve uygulamalar tam anlamıyla yerine getirilemedi.

Bilim Kurulu kararları saydamlık ilkesi gereğince kamuoyuyla paylaşılmalıydı. Bu yapılmadığı için bilim kurulu ne kararlar aldı yürütme bu kararların ne kadarını uyguladı sorularının yanıtları bilinemedi.

Şu ya da bu şekilde bugüne gelmiş olduk.

Bu sürecin son bir yıllık bölümünün önemli başlığı aşılar ve aşılamaydı hiç kuşkusuz.

Hemen her gün gerek basın toplantıları ve gerekse sosyal medya aracılığıyla aşılanmanın önemine vurgu yaptınız. Yurttaşları aşılanmaya çağırdınız.

Buna duyarlılıkla karşılık verenlerin yanı sıra aşılanmayı başarılı kılmaya yetmeyecek ölçüde duyarsız davranan vatandaşlarımızın olduğu sayısal verilerden anlaşılmaktadır.

Bu salgının bir an önce söndürülmesi küresel ve ulusal ölçekte aşılanma oranlarının yükseltilmesine bağlıdır. Küresel ölçekteki başarısızlık apaçık önümüzde durmaktadır. Gereğinden çok aşı edinen, bir tür aşı stokçuluğu yapan varlıklı ülkeler salgınla baş edilememesinde önemli sorumsuzluk sergilediler. Aşı formüllerini paylaşmayarak, aşının birçok merkezde üretimine engel olarak sorumsuzluklarına vicdansızlığı ekledikleri de açıktır bu ülkelerin.

Küresel durumu özetledikten sonra ulusal davranma görevimize dönecek olursak!

Salgının önemli bir toplum sağlığı sorununa dönüştüğünden hareketle aşılama konusunda ülke düzeyinde başarılı olma zorunluluğu içinde olduğumuzu göz ardı edemeyiz.

Günümüz aşı karşıtlığı/kuşkuculuğu eğiliminin bundan 6 yıl önce adının önünde savcı unvanı bulunan bir vatandaşımızın Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu sonrasında alınan karara dayandığı yadsınmaz bir gerçektir. Anayasa Mahkemesi bu (bence) yanlış kararı aldığında yasamaya bir görev de vermişti. Aşılanma konusunda yurttaşların kafasında oluşması olası kuşkular ve karşıtlıklar o dönemde sıcağı sıcağına yapılacak düzenlemeyle çok da büyümeden giderilebilirdi. O gün göz ardı edilen bu görevin günümüzde kartopu gibi büyüyerek eriştiği büyüklük hepimize ders olmalıdır.

Toplum sağlığı, bireylerin bilimsel dayanaktan yoksun ve akılcılığı belirsiz “kişisel özgürlük” heveslerine kurban edilmeyecek denli önemli bir kavramdır. Özetle, her gün yurttaşları aşılanmaya çağırmanın ötesine geçmenin zamanı gelmiştir, geçmektedir.

Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte çıkartılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu salgınların önüne geçilmesi bakımından bugün de geçerliliğini koruyan ilkeler bütünü olarak varlığını sürdürmektedir. Bu yasayla yerel yönetimlere ve kurumlara da önemli görevler yüklenmiştir. Ne yazık ki, bu görevlerin de yerine getirilmediğini üzülerek izliyoruz.

Son olarak, ülkemizde geliştirilmiş olan Covid 19 aşısı olan TURKOVAC’ı yaptırırken (AS: TURKOVAC henüz aşı değil bilimsel kurallara göre!) yerli aşı girişimlerinin Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü diriltme yolunda önemli adım olduğunu ifade etmiş olduğunuzu sevinçle karşıladım. On yıl önce varlığına son verilen bu önemli kurumumuzun yeniden yaşama dönmesi son derece önemli bir adım olacaktır. Öngörüldüğü gibi salgınlar bundan sonraki yaşamımızın gündeminde olmayı sürdürecektir. Buna bağlı olarak da aşı üretimi yeteneğimizin diri tutulması yaşamsal önem taşıyacaktır.

Sayısız sağlık sorunundan birkaçını bilginize sunmuş oldum!

Yeni yılda bu sorunlara çözüm getirilmesi öncelikli dileğimdir.

Yeni yıl iyilik, sağlık ve mutluluk getirsin…

Sağlıkta nitelik mi nicelik mi?

Dr. Ceyhun Balcı yazdı…

Sağlıkta nitelik mi nicelik mi?

Salgın ortamındaki 2 yıla yakın süre boyunca karantina, yoğun bakım, aşı ve en kötüsü ölüme odaklandık. Bu arada, yaşam sürdü. Sağlık ortamının sorunları çözülmek şöyle dursun katlanarak arttı. Pek çok kişi bu iktidarın sağlık üzerinden epeyce oy kazandığı konusunda uzlaşı içindedir. Doğruluk payı oldukça yüksektir bu saptamanın.

Kendimi bildim bileli göreve başlayan hemen her Cumhuriyet hükümeti programına sosyal güvenlik kurumlarının tek şemsiye altında toplanmasını yazmıştır. Bu önemli adımı atan kim olsa oy kazanacaktı. Şimdiki iktidar işi programdan uygulamaya taşıyarak bu öngörüyü gerçeğe dönüştürmüştür. Birleşme öncesinde SSK’li (işçi statüsünde çalışanlar) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için hastalanmak ve bir biçimde sağaltım görmek zorunda kalmak karabasana eşdeğerdi.

Nasıl olmasın! Nüfusun kabaca yarısını kapsayan SSK, ülkedeki hekimlerin % 10’unu, eczacıların da % 2’sini çalıştırmaktaydı. Bu sayısal tablo karşısında hastane ve ilâç kuyruklarıyla gelmek bilmeyen randevulara şaşırmak gereksizdi. Kurumlar birleştirilince SSK ortamındaki hekim, eczacı ve yatak darlığı keskin biçimde giderilmiş oldu. Uzun yıllar boyunca kapalı olan kapıların ardına kadar açılması doğal olarak insanları (özellikle de SSK’lileri) mutlu etti.

Olmayan sağlık hizmetinin birden bollaşması hoşnutluk kaynağına dönüştü. Bu arada, hizmete kavuşanların hizmetin niteliğine ilişkin sorunları göz ardı etmeleri de olağandı. Dün olmayan şeyin bugün bolca bulunması niteliğin öncelenmesine ve dolayısı ile de sorgulanmasına engel oldu. Hizmetin birdenbire bollaşmasının nicelik patlamasıyla sonuçlanması kaçınılmazdı.

Yalnızca acil servislere yıllık başvuru sayısı 100 milyonu aşarken, her bir T.C. vatandaşı yılda ortalama 8+ kez hekime başvurur oldu. “Ne denli iyi” diyenler çıkabilir. Ancak, bu olumlu gibi görünen nicelik patlamasının bir nitelik eksilmesinin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Orantısız nicelik patlaması bir yandan sağlık hizmetine açlığın sonucuyken öte yandan da nitelik düşmesinden kaynaklıdır. Başka deyişle, hastalar niteliksiz sağlık hizmeti sunumuna bağlı olarak arayışlarını sürdürmektedir ve buna bağlı nicelik artışları yaşanmaktadır.

BEŞ DAKİKADA (5) BİR HASTA BAKILABİLİR Mİ?

Şu günlerde başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının haklı tepkisini çeken bir Sağlık Bakanlığı uygulaması var. Merkezi Hasta Randevu Sistemi (MHRS) aracılığıyla verilen hasta bakım randevularının aralıkları 5 dakikaya dek indirildi. Bu 5 dakikada bir hastaya bakılması anlamına gelir. Öte yandan, hekimin hastasına ancak 5 dakika ayırabilmesi demektir.

  • Yalnızca Beş dakika!

Hastayla hekimin tanışmasına bile yetmeyecek kısa bir süredir. Hekim-hasta ilişkisinin her şeyden önce insancıl temele oturması gereği akıldan çıkartılmamalıdır. Bu durum göz ardı edilerek 5 dakikada bir hasta bakılması konusunda üstelenirse, sağlıkta niteliğin yerini niceliğin almayı sürdüreceği ve bu durumun artık yerleşikleşeceği kuşkusuzudur. Beş dakikada hasta bakmak ve sonuca ulaştırmak olanaklı olamayacağına göre, hekime düşen, ileri görüntüleme yöntemlerine başvurmak, bolca kan vb. tahlil istemek ve akla gelebilecek öbür yardımcı tanı yöntemlerine başvurmaktan başkası olamaz.

Burada yeri gelmişken, Dünya Sağlık Örgütü’nün hastaya ayrılması gereken süreye ilişkin ölçütüne kısaca değinmekte yarar var.

  • DSÖ, hekimin hastaya 20 dakika süre ayırması gerektiği görüşünde.

Yirmi dakika nerede, 5 dakika nerede diye sormadan edebilir miyiz?

Kısa sürede hasta bakışı konusundaki zorlama hekimi hataya zorlayacağı gibi hastayı da nitelikli sağlık hizmeti almaktan uzaklaştırmış olacaktır. Durum bu denli açıkken bunca üsteleme neden? Bu kararı alanların sağlıkta nitelik gibi bir kaygıları yoktur düşüncesine kapılmamak elde değil. Nicelik artsın, kuyruk, sıra, yığılma olmasın! Nitelik olmasa da olur düşüncesinde olmaları yüksek olasılıktır.

Böylesi kabul edilemez ve hem hastaya hem de hekime zarar vermesi olası olumsuzluk karşısında hekimlerin tek başına direnç göstermesi istenen sonucun alınması için yeterli olmayacaktır. Toplumun da bu akıl ve bilim dışı uygulama karşısında sesini yükseltmesi, duruş sergilemesi olmazsa olmaz gerekliliktir. Böyle bir durumda toplumun tepki geliştirmesi beklense de, bu beklentinin çok da gerçekçi olmadığı göz ardı edilmemelidir.

  • Sonuç olarak; hasta-hekim ilişkisinin beş dakikaya sıkıştırılması kabul edilebilir bir uygulama değildir.

Böylesi bir akıldışılığın karşısında durulması salt gerekli değil, zorunludur. Yalnız kalsalar da hekimler başta olmak üzere, sağlık çalışanları en azından şimdilik bu yanlışlığın karşısında duracaklardır. Bu uygulamada üsteleme, iktidarın pek çok alanda olduğu gibi sağlıkta da içtenlikten, akıldan ve bilimden yoksun bir duruş içinde olduğunun güçlü göstergesidir. İktidar çok açıktır ki, niteliğin karşısına niceliği koymuştur. Anlaşıldığı kadarı ile niceliğin diri tutulmasının oy yitimini en az düzeyde tutacağı öngörülmektedir.

  • Böylesi bir tercihin (AS: yeğlemenin) sağlıkta niteliği düşürmesi,
  • Sağlık kurumlarında zaten yüksek olan iş yükünü daha da artırması,
  • Artan iş yükünün sağlıkta şiddetin olası körükleyicisi olması,
  • Hastasına yeterli zaman ayıramayan hekimin hataya düşmesi ve buna bağlı olarak da hastanın bu olumsuzluktan zarar görmesi (AS: bitip tükenmeyen malpraktis davaları!)

Her türlü karşı çıkışa ve uyarıya karşın bu kararda üsteleyen sağlık yönetiminin bir çırpıda akla geliveren yukarıdaki olumsuzlukları kendisine dert etmediği anlaşılmaktadır.

CHP Bilim Platformu Politika Notları


Dostlar,

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bilim Platformu Başkanı Sn. Prof. Dr. Fethi AÇIKEL‘in aşağıdaki iletisini paylaşmak istiyoruz. İletide erişkeleri (linkleri) verilen 3 dosya çok önemli. Titizlikle, özenle hazırlanmış son derece önemli bilgileri paylaşmanın yanı sıra, raporların sonunda CHP’nin programında sorunun çözümü için ne yapılacağı da açıklıkla aktarılmakta. Çalışma raporlarında bir “ad” görülmüyor.. Tümüyle takım çalışması ve anonim belgeler. Emek verenleri içtenlikle kutlamak gerek, kutluyoruz..

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Açıkel’in nitelikli emeği ve çabasının hak ettiği karşılığı bulması gerek. Türkiye’nin bu raporlardaki bilgilere çooook gereksinimi var. Bu raporların daha çok ve yaygın okunması gerek. Tümüne erişim için verilen adres şöyle :

https://www.chp.org.tr/yayinlar/bilim-platformu-yayinlari 

Aşağıdaki raporlara bizim web sitemiz arşivinden de erişilebilir :

CHP_RAPORU_SARAY_EKONOMISI_SAGLIGA_ZARARLIDIR_ILACTA_VE_TIBBI_TEKNOLOJIDE_KRIZ

AKP_SAGLIKTA_SIDDETE_GOZ_YUMARAK_HALK_SAGLIGINI_TEHLIKEYE_ATIYOR

CHP_Raporu_AKP_TURKIYE’SINDE_GENÇLER_MADDE_BAGIMLILIGI_PENCESINDE

*****

Prof. Dr. Fethi Açıkel

Genel Başkan Yardımcısı

CHP Bilim Platformu Politika Notları

             Sayın ilgili,

Cumhuriyet Halk Partisi Ar-Ge, Bilim, Yönetim Kültür Platformu olarak ülkemizin güncel ve yapısal sorunlarını ele almak üzere hazırladığımız Politika Notlarından ve Politika Bilgi Görsellerinden ilginizi çekeceğinizi düşündüklerimizi dikkatinize sunuyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye’nin yaşadığı sorunlara ilişkin tespitler yapmaya, kamuoyunu ve uzmanları bu konularda bilgilendirmeye ve bu sorunlara çözüm önerileri sunmaya çalışmaktayız.

Hazırladığımız Politika Notlarının ve Politika Bilgi Görsellerinin çalışmalarınıza katkı vermesini temenni eder, kolaylıklar dileriz.

Selam ve saygılarımızla…

CHP Bilim Platformu Yayınlarının tamamına https://www.chp.org.tr/yayinlar/bilim-platformu-yayinlari adresinden ulaşabilirsiniZ.

Prof. Dr. Fethi Açıkel

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı
İstanbul Milletvekili

Twitter / FethiAcikel
Facebook / ProfDrFethiAcikel

EK EK 1 : Madde Bağımlılığının Pençesinde Gençler

EK EK 2 : Saray Ekonomisi Sağlığa Zararlıdır

EK EK 3 : Sağlıkta Şiddet

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat  2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc,
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRİLMELİ, SEVK SİSTEMİ KURULMALI,
ACİL SERVİSLERDE SADECE ACİL HASTALARA HİZMET VERİLMELİ VE SAĞLIKTA ŞİDDET DURDURULMALIDIR!

Basın Açıklaması 

ÖNCELİKLE;

  • BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRİLMELİ,
  • SEVK SİSTEMİ KURULMALI,
  • ACİL SERVİSLERDE YALNIZCA ACİL HASTALARA HİZMET VERİLMELİ VE
  • SAĞLIKTA ŞİDDET DURDURULMALIDIR!

Ülkemizde şiddet kol geziyor. Yaşamın her anında şiddeti besleyen, neredeyse kutsayan bir iklim var. Ülkeyi ve sağlık sistemini yönetenlerin, duygusal ve kırılgan zemini olup tüketim nesnesi haline getirilen sağlık hizmetindeki şiddete karşı hiçbir ciddi adımı olmadı.

Sağlıktaki şiddet eğilimini önce inkâr eden, ardından şiddetin mağduru hekimleri ve sağlık çalışanlarını suçlayan idareciler; olaylar yılda en az bir hekim ya da sağlık çalışanının ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve binlercesinin sözlü ya da fiili tacizine dönüşünce şekilsel ve kararlılık içermeyen adımlarla oyalama yoluna gittiler. Sağlık hizmeti sunarken şiddete uğrayan, öldürülen, bıçaklanan, kafasında mermer kırılan, tekmelere maruz kalan, küfür ve hakaret edilen hekimlerin ve sağlık çalışanlarının arkasından timsah gözyaşları döktüler. Oy kaybederiz kaygısıyla her beklentilerinin anında ve talep ettikleri biçimde karşılanmasını isteyenlerin sırtını sıvazladılar.

Örneğin gittiği Aile Sağlığı Merkezinde, olmayan hastaya ilaç yazılmasını, saptanmayan hastalığa tedavi uygulanmasını, gerekmeyen raporun verilmesini, istediği her ilacın reçete edilmesini istemekle kalmayıp usulsüz ve etik dışı talebinin karşılanmaması durumunda şiddete başvuran binlerce insan, sıradan bir kavgaya, karşılıklı darba karışmış gibi muamele gördü.

80 milyon nüfuslu ülkede 120 milyon kişinin acil servislere gittiği yanlış kurgulanmış bu sitemde kendi hastasının ve yakınlarının beklentileri karşılanmadığı anda acil servisleri savaş alanına çeviren, acil” servis içerisinde cinayet işleyebilen, sağlık çalışanlarının yanı sıra sedyede yatan başka hastaların bile ölümüne yol açan bir cinnet ortamı sıradanlaştı. Ne bir Aile Sağlığı Merkezinde ne de herhangi bir hastane ortamında sözel ya da fiili şiddete hiç kimsenin kalkışamayacağı, şiddete sıfır tolerans gösterileceğine dair caydırıcı, sonuç alıcı ve somut adımların atılması artık zorunluluktur.

Gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetinin çok önemli kısmını daha az maliyetle ve nitelikli bir biçimde karşılayan Birinci Basamak sağlık sistemi ülkemizde ne yazık ki her dönem olduğu gibi bugün de popülist yaklaşımların kurbanı oldu. 2018 yılında kişi başına yapılmış olan ortalama 2030 liralık sağlık harcamasının yalnızca 88 lirası koruyucu sağlık hizmetleri için yapılmış, 1. Basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmek adına yatırım yapılmamış, 1. Basamak sağlık kurumları değersizleştirilmiştir. Sağlık hizmetinin kışkırtılmış talebe göre değil de bilim ve gereksinimler doğrultusunda yönetilebileceği “sevk zincirinin” adı bile anılmamaktadır.

Büyük propaganda ile getirilen “Aile Hekimliği“ uygulaması hekimlerin gelirlerinde artış sağlamakla birlikte, hekimlerin iş ve gelir güvencesini ortadan kaldırarak devletin-hükümetlerin birinci basamaktaki sorumluluğu hekimler üzerine yıkma programının ötesine gidemedi. Binasından alt yapısına kadar şiddete de zemin hazırlayabilecek koşulların iyileştirilmesi için adım atılmadı. Sıfır nüfuslu, binasız sanal ASM’lerin açılması ile sistem sürdürülmeye çalışıldı. Birinci basamak ekibinin bir parçası olan sağlık personelini de güvencesiz hatta çoğu zaman taşeron şirketler üzerinden çalışmak zorunda bıraktı.  Partilerin dönemsel çıkarlarına, siyasetçilerin günlük popülist yaklaşımlarına kurban edilmemesi, aşılama, takip, kontrol, eğitim ve önleyici tıp uygulamaları ile sağlık tüketimine değil de insanların koruyucu hekimlik esaslı sağlıklı bir yaşam sürmelerine odaklanması gereken 1. Basamakta da şiddet ne yazık ki her geçen gün artıyor.

Bugün sağlıkta yaşadığımız şiddete karşı 1. Basamak sağlık ortamından hareketle yaptığımızı açıklamamızla bir kez daha sağlıkta şiddet sona erene bu konuda somut ve inandırıcı adımlar atılıncaya dek mücadelemizi sürdüreceğimizi ilan ediyor, her ayın 17’sinde yeniden çağrısını yapacağımız ve “Sağlıkta Şiddeti Önleme Günü” olan 17 Nisan’da

  • “Ya Sağlıkta Şiddet Duracak Ya Da Biz Sağlık Sistemini Durduracağız!”

söyleminin kararlılığıyla İş Bırakma – GöREV eylemi gerçekleştireceğimizi bir kez daha duyurmak istiyoruz. (17.01.2020)

Türk Tabipleri Birliği
Ankara Tabip Odası

Piyasacı Politikaların Getirdiği SAĞLIKTA ŞİDDET

Piyasacı Politikaların Getirdiği
SAĞLIKTA ŞİDDET

27 Ekim 2018

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, 27 Ekim 2018 Cumartesi günü, Ulusal Eğitim Derneğinde “Piyasacı Politikaların Getirdiği: Sağlıkta Şiddet” konulu güzel bir konferans verdi. Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulanmaya başladığı 2003 yılından bu yana 13 meslektaşlarının uğradıkları saldırılar ya da ağır iş yükünün yarattığı tükenmişlik nedeniyle yaşamlarına son verdiğine vurgu yapan Saltık,

  • Artık yeter! Ülkemizde her gün sağlık alanında ortalama 30 şiddet olayı oluyor.
  • Koruyucu hekimlik esas alınmalı, hastayı müşteri gören anlayıştan vazgeçilmelidir.” dedi.
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve iç mekan
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, oturan insanlar ve iç mekan
Görüntünün olası içeriği: 9 kişi, TC Selim Belenoğlu, Selma Kavas ve Zeki Sarıhan dahil, oturan insanlar
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, oturan insanlar ve iç mekan
Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, oturan insanlar
*****

Ulusal Eğitim Derneğimize (biz de üyeyiz) ve toplantıya ilgi duyup gelenlere, face’te çok çok özetle yayınlayan Sn. Aydın Karataş dostumuza teşekkür ederiz.. Ne yazık ki

SAĞLIKTA ŞİDDET, GERÇEKTE VAHŞİCE PİYASALAŞTIRILAN SAĞLIk HİZMETLERİNİN kaçınılmaz türevi gibi..

İnsanlar sağlık hizmetinin müşterisi değil, doğuştan hak eden özneleridir (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25). “Müşteri memnuniyeti” gibi saçma sapan bir araç ya da hedefle insanların ve toplumun sağlığı iyileştirilemez. Sağlık hizmetlerinin niteliği, ülkenin sağlık düzeyi göstergelerinin iyileşmesi ile ölçülür (Health Metrics).
 Kökü dışarıda “Sağlıkta Dönüşüm” (Health Transformations) programına kurban verdiğimiz 13 hekim…
Türkiye ulusal gelirinin 1/10’unu (%10’unu) sağlık sektöründe “tüketiyor”. Bu tutar yılda yaklaşık 80 milyar Dolar ve kişi başına 1000 (bin) Dolar / yıl!
Son derece ciddi bir oran ve tutar. (TÜİK yarısını veriyor.. üstü kayıt dışı olmalı!)
Ne yazık ki olağanüstü verimsiz kullanılıyor..
Yerli ve yabancı sermayeye rant olarak iktidarın kurgulu siyasetiyle aktarılıyor..
 
Bu bağlamda son derece net olarak söyleyelim :

* Genel Sağlık Sigortası halkın sağlığının değil,
sermayenin kârının sigortasıdır.

Çare                      :
Sağlıkta özelleştirmeyi kesmek,
kamusal sorumlulukla öncelikli olarak KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE yönelmektir.
Finansman ise, adil ve etkin bir vergi rejimine dayalı olarak temelde genel bütçeden sağlanmalıdır….  GSS prmi = EK VERGİDİR ve kabul! edilemez

ŞEHİR HASTANELERİ,
gerçek bir talandır!

Yüzlerce milyar Dolar ulusal servetimiz yerli – yabancı sermayeye rant olarak aktarılacak, ülkemize faturası olağanüstü ağır olacaktır..
Asla yerli – milli bir politika olmayıp,
bütünüyle küresel sermayenin dayatması olup, siyasal iktidar tarafından belli angajmanlarla yürütülmektedir ne yazık ki..

 
Sevgi ve saygı ile. 29 Ekim 2018, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

TTB, Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu’na katıldı

TTB, Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu’na katıldı

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu 3-6 Ekim 2018 tarihleri arasında İzlanda’nın Reykjavik kentinde düzenlendi. Toplantıda Türk Tabipleri Birliği’ni Merkez Konseyi Başkanı Dr. Sinan Adıyaman ve Dr. Murat Civaner temsil etti.

Toplantıda gündeme getirilen tutum belgelerinden biri göçmen sağlığına ilişkindi. Oybirliği ile kabul edilen belgede, 2016’da İstanbul’da düzenlenen Göç ve Sağlık Sempozyumu’nda oluşturulan tutum belgesi tekrar anımsatıldı ve hekimlerin insan haklarını ve insan onurunu savunma ödevi bulunduğu vurgulanarak ulusal tabip birlikleri göçmenlerin gereksindikleri sağlık hizmetine erişimi için gerekli girişimlerde bulunmaya çağrıldı.

Genel Kurul’da görüşülen bir diğer belge önerisi, ülkelerinde ağır suç işlemiş hekimlerin başka ülkelerde hekimlik yapmasına izin verilmemesi üzerineydi. Türk Tabipleri Birliği bu önerideki “ağır suç” tanımının oldukça geniş ve belirsiz olduğunu, örneğin TTB Başkanı Dr. Sinan Adıyaman’ın “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı basın bildirisi nedeniyle diğer Konsey üyeleriyle birlikte halen “terör örgütünün propagandasını yapmak” ve “insanlar arasında nefret ve düşmanlık yaymak” gibi suçlardan hapis cezası istemiyle yargılandığını, önerinin bu haliyle bırakılması durumunda ifade özgürlüklerini kullanan TTB yöneticilerini de kapsayacağını belirtti. Bu eleştiri üzerine belgenin adı ve ilgili ifadeler yeniden kaleme alındı ve belge yalnızca soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla sınırlı olacak biçimde düzenlenerek kabul edildi.

Toplantıda görüşülerek kabul edilen yeni tutum belgeleri ‘Plastik torbalar, ekolojik konular ve çevresel bozunum’ ve ‘Biyobenzer tıbbi ürünler’ üzerineydi. Toplantıda ayrıca civa kullanımının yarattığı çevresel yük ile insan ve hayvan tıbbı arasında işbirliği üzerine tutum belgeleri 10. yıllarını doldurmuş olmaları nedeniyle güncellendi. Onuncu yılını dolduran sağlıkta şiddet konulu belgenin ise sağlık çalışanlarına işyerinde yönelen şiddeti de kapsayacak biçimde genişletilmesi gerekliliğine dayanarak revizyon için önerileri derlemek üzere ulusal tabip birliklerine gönderilmesine karar verildi. DTB’nin hekimlerin idam cezasına katılımının meslek ahlâkına aykırı olduğunu belirten iki tutum belgesinin birleştirilmesi, bu kapsamda yapılan çalışmaların bir diğeriydi.

TTB’nin üye olarak katkıda bulunduğu “Genetik ve Tıp” çalışma grubu toplantıda bugüne dek yaptığı çalışmaları özetledi. Konunun karmaşıklığı ve çok boyutluluğunu dikkate alarak genel ilkeleri kapsayacak bir taslak hazırlanmakta olduğu, yıl sonuna dek yapılacak toplantı ve çalışmalarla taslağın olgunlaştırılarak Tıp Etiği Komitesi’ne iletileceği belirtildi.

Toplantıda alınan bir başka karar, DTB’nin kapsayıcılığını artırmak ve daha çok ülkenin katılımını teşvik etmek üzere halihazırdaki DTB bölgelerine bir yenisinin eklenmesi ve “Doğu Akdeniz” bölgesi kurulması idi.

Genel Kurul toplantısında İsrail Tabipler Birliği’nden Dr. Leonid Eidelman başkan olarak görevine başladı. Sonraki dönem için yapılan başkanlık seçimini ise Brezilya Tabipler Birliği’nden Dr. Miguel Roberto Jorge kazandı.

Toplantıda önemli bir sorun, Kanada Tabipler Birliği’nin Dr. Leonid Eidelman’ın yeni başkan olarak yaptığı açılış konuşmasının Dr. Chris Simpson’un 2014 yılında DTB Başkanı olarak yaptığı açılış konuşmasıyla neredeyse birebir aynı olduğunu ileri sürerek Dr. Eidelman’ı intihal ile suçlamasıydı. Dr. Eidelman’ı istifaya davet eden Kanada TB, bu istek üyelerce kabul edilmeyince DTB’den çekildiğini duyurarak toplantıyı terk etti. Dr. Eidelman konuşmanın profesyonellerce hazırlandığını, başka yerlerden alıntı yapıldığının farkında olmadığını belirterek Genel Kurul üyelerinden özür diledi.

Toplantının son gününde Genel Kurul’a hitaben bir konuşma yapan Dr. Sinan Adıyaman, TTB yöneticileri hakkında “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı basın bildirisi nedeniyle açılan dava ve öbür soruşturmalarda gelinen nokta hakkında bilgi verdi. Dr. Adıyaman konuşmasına başında TTB MK üyelerinin gözaltına alınmasından hemen sonra DTB’nin yayımladığı bildirinin unutulmaz olduğunu belirtti. TTB yöneticileri üzerindeki baskıların sürdüğünü, yeni açılan soruşturmaların yanı sıra aile hekimliği sözleşmelerinin sonlandırılmasının söz konusu olduğunu belirten Adıyaman, DTB ile ulusal tabip birliklerine destekleri için teşekkür etti ve konuşmasını şu sözlerle bitirdi:

  • Biz doktorlar insan hayatına azami saygı göstermeye and içtik. Savaş yaşamları sonlandırır. Bizim uyguladığımız tek siyaset, ettiğimiz Hekimlik Andı’nın gereklerini yerine getirmektir.”
    ================================

    Dostlar,

    Değerli meslektaşlarımız, sevgili arkadaşlarımız TTB MK Bşk. Dr. Sinan Adıyaman ve Dr. Murat Civaner‘e DTB Kongresine katılım ve katkıları için teşekkür ediyoruz. 

DTB (Dünya Tabipleri Birliği / World Medical Association – WMA) bir gönüllü kuruluştur ve Ulusal Hekim Birliğimiz TTB (Türk Tabipleri Birliği) bu kurumun kurucu üyelerindendir. Yayınladığı Bildiri – Bildirgelerle Dünya genelinde Tıp uygulamalarının insan haklarına ve tıp etiğine uygun gelişmesi için çaba göstermektedir.

Geçtiğimiz yıl Hipokrat Andını / Yeminini güncellemiştir.
Malta Bildirgesi de geçen yıl güncellenmiş ve açlık grevlerinde hekim tutumu ilkeleri konmuştur.

DTB’nin ilk Bildirisi “Helsinki Bildirisi” olup, insan deneklerde biyomedikal araştırma ilkelerini belirlemiştir. 1975’lere tarihlenen Helsinki Bildirisi yaygın kabul görmüş ve eylemli olarak güç kazanmıştır. Ülkemizde de Klinik Araştırmalar Yönetmeliği, bu Bildirgeye gönderme yaparak içselleştirmiş ve Yönetmelik düzeyinde iç hukukumuza katmıştır.

DTB / WMA hakkında, kurumsal web sitesi olan https://www.wma.net/ adresinden kapsamlı bilgi edinilebilir..

Özellikle genç hekimlerin bu kurumsal siteyi sıklıkla ziyaret ederek hekimlik meslek etiği değer ve ilkeleri bilgilerini geliştirmelerini öneririz. Sağlık hukuku ile ilgilenen hukukçuların ve felsefecilerin de..

Sevgi ve saygı ile. 16 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat: Doktora saldırı üzerine…

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat’tan.. (Doktor babası)

İstanbul'da öldürülen psikiyatristin adı ile ilgili görsel sonucu

Dr. Fikret Hacıosman’ı kaybettik, Türkiye sağlık camiasına ve tüm hekimlere başsağlığı diliyoruz

Doktora saldırı üzerine…

Tanrı şifa verir doktor eliyle,
Yazık ki saldırır kulu doktora.
Cahil hesap sorar ilkel haliyle,
Bıçak gibi batar dili doktora.

Doktoru şikâyet moda olmuştur,
İhbar hattı vardır; o da olmuştur.
Suçlayan gizlidir, bu da olmuştur,
Perişan görünür, hâli doktora.

Değilse ihmalkâr ya da dolapçı,
Her an nöbettedir ya da icapçı;
Toplumun ittiği esrarkeş, hapçı,
Emanet edilir deli, doktora.

Olsa da doktorun elleri kanda,
Umudu yeşertir her bir insanda.
Anlamazsa bunu kıro, maganda,
Öfkeyle saldırır eli doktora.

Doktora saldırı önlensin artık,
Kanlı cinayetler sonlansın artık.
Sağlık sistemimiz canlansın artık,
Ağıt yakmayalım ölü doktora?

Yıllarca öğrenir verir hakkını,
İnsan hizmetine sunar aklını.
Nankörlük etmesin hasta yakını,
Kalbi sevgi ile dolu doktora.

Kötüler doktora zehir kusmasın,
İyi destek olsun, devlet susmasın.
Acılı olanlar sakın küsmesin,
Dokunur sitemin yeli doktora.

Doktoru sevenler sessiz kalmasın,
Çaresiz olanlar kusur bulmasın.
Nefret söylemleri engel olmasın,
Ulaşsın sevginin seli doktora.

Acil hizmet verir bakar anında,
Lokman Hekim vardır onun şanında.
Doktor yalnız değil, halkı yanında,
Sevenin siperdir kolu doktora.

Nevzat nerde görse doktora pusu,
Doktor babasıdır, artar kaygusu.
İçini doldurur minnet duygusu,
Ne zaman düşerse yolu doktora.

Halk Ozanı Karamanlı Nevzat

 


Dostlar,

Çok acı bir cinayetle daha yüz yüzeyiz.. Psikiyatri uzmanı meslektaşımız Dr. Fikret Hacıosman, 18 yaşında bir katil tarafından İstanbul’da öldürüldü.. Bu kaçıncı sağlık çalışanı cinayeti?? Artık sabrımız ve dayancımız (tahammülümüz) kalmadı. SAĞLIKTA ŞİDDET hakkında yeterince çalışma, rapor, belge, araştırma özellikle TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından yapıldı ve yayınlandı ama AKP iktidarı yıllardır göz yummayı sürdürdü.

Çünkü kök nedenler Sağlıkta Dönüşüm denilen kökü dışarıda sağlıkta vahşi özelleştirme – piyasalaştırma politikalarında saklı. Yerli – Milli olduğu safsatasını halka yutturmaya çalışan AKP’nin sermaye yanlısı politikaları ülkemizi çok yönlü çıkmaza sürükledi. Sağlıkta Şiddet bu genel yozlaşmanın (dejenerasyonun) bir türevi.

Bütünüyle AKP’nin sorumlu olduğu, içine sokulduğumuz derin bunalım giderek daha çok can yakmaya başladı. 1 kg domates 12 TL’yi geçti ama AKP Genel Başkanı Erdoğan, vatandaşı muhbirliğe yönlendirerek çare arama (!) çaresizliğinde ne yazık ki..

ABD Başkanı Trump, BM genel kurulunda geçtiğimiz hafta son derece ilginç sözler söyledi..

  • Küreselleşmeyi reddediyoruz... dedi!
  • Amerika’yı Amerikalılar yönetir… dedi!

Biz hala deriiiiin gaflet uykusunda KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmin uyduluğunu südrürüyoruz.

Erdoğan’a soruyoruz : Yerli Domatesin kg’ını 12 TL’nin de üstüne dış güçler mi çıkardı!?

Korkumuz, Erdoğan’ın politik kaygılarla kitlelerde algı yönetimi amaçlı söylediği krizi görmezden gelmeye – üstünü örtmeye dönük sözlerine kısa sürede kendisinin de inanması!

İşte o zaman Nasreddin Hoca’nın ünlü fıkrasındaki “büyük kıyamet” kopacak!
*****
Efendiler; 
Sağlık – Eğitim – Sosyal Güvenlik başta olmak üzere halktan yana kamusal politikalara geri dönünüz..
Sonra da Kamu öncülüğünde, üretime dayalı planlı karma ekonomiye dönünüz..
Başka hiç-bir çıkar yolumuz yok-tur..
Bu azgın sel katar önüne götürür sizi, tarihin çöplüğüne süpürür sizi..

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BS
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com