Etiket arşivi: sosyal güvenlik kurumları

Sağlık ‘Reformu’: Kazananlar, kaybedenler

Editörlüğünü Dr. Onur Hamzaoğlu ile birlikte yaptığımız, tamamı üç sayıya yayılan, toplamı iki yüz sayfayı geçen bir dosya oldu.

Korkut Boratav’dan Şebnem Oğuz’a, Kayıhan Pala’dan Cavit Işık Yavuz’a, Özlem Özkan’dan Metehan Akbulut’a, toplam yirmi yazar…

“AKP Döneminde Üretim, Bölüşüm, Tüketim”den “AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü: Çelişkili Bir Süreç Olarak Yeni Faşizm”e, “AKP’li Yıllarda Çalışma Yaşamı ve Sosyal Politikalar” dan “Sağlık Emekçilerinin AKP ile Geçen 20 Yılı”na, “AKP’nin 20 Yıllık İlaç Politikaları”ndan “AKP’li Yıllarda TTB”ye yirmi başlıkta yazdılar.

Öncelikle bütün bu yazılara ve Toplum ve Hekim’in kırk beş yıllık külliyatına

https://www.belgelik.dr.tr/ToplumHekim/

adresinden ücretsiz olarak ulaşabileceğinizi belirtmek…

Sonra da bu haftaki Memleket Tabipliği’nde dosyada yer alan başlıktaki yazımdan yararlanarak bir özet yapmak istiyorum.
∗∗∗
İlk baş biraz rakamlara bakalım.

Türkiye’de 2002-2019 arasında toplam hastane sayısı % 33; Sağlık Bakanlığı hastaneleri % 15,6, üniversite hastaneleri % 36 artarken özel hastanelerdeki aynı artış % 112,2 olarak gerçekleşti. Aynı yıllarda hastane yatak sayılarındaki artış ise toplamda % 44,4, Sağlık Bakanlığı’nda % 33,5, üniversitelerde % 62,9 iken özel hastanelerde % 313,1 oldu.

Keza aynı yıllarda ameliyat sayıları toplamda % 226,8, Sağlık Bakanlığı’nda % 160,8, üniversitelerde % 208,9 artarken özel hastanelerde ise % 575,5 artmış; yatan hasta sayıları ise toplamda % 150,6, Sağlık Bakanlığı’nda % 85,6, üniversite hastanelerinde % 165,0 artarken özel hastanelerde % 617,1 arttı.

Özel hastanelerdeki en çarpıcı artış ise hastane müracaatlarında (başvurularında) yaşandı, toplamda % 307,4, Sağlık Bakanlığı’nda % 253,0 üniversitelerde % 423,7 olan sayı özel hastanelerde yaklaşık on iki kat, % 1.176 olarak gerçekleşti.

Neticede (sonuçta) ANAP döneminden bu yana teşviklerle, kredilerle büyütülmeye çalışılan özel sağlık sektörünün hizmet satın alma ve hastalardan “ilave ücret” (ek ücret) adı altında “bıçak parası” almalarının serbest bırakılması yoluyla şaha kalktığını görüyoruz.
∗∗∗
Aynı yıllarda devasa bir “kışkırtılmış talep” baskısı altında kalan sağlık çalışanlarının durumuna baktığımızda ise…

Toplam hekim sayısının % 74,8 artışla 91.949’dan 160.810’a, toplam hemşire ve ebe sayısı % 123,1 artışla 113.872’den 254.075’e, toplam sağlık çalışanı sayısının ise % 173,1 artışla 378.551’den 1.033.757’e çıkabildiğini görüyoruz.

Gene bu dönemde uygulanmaya başlanan Genel Sağlık Sigortasıyla birlikte aktif/çalışan SSK’lilerin, Yeşil Kartlıların, devlet memurlarının, emeklilerinin ve aile bireylerinin de muayene katılım payı ödemekle yükümlü kılınmasının yanı sıra, özel hastanelerde “ilave ücret”ten (ek ücret) kamu, özel bütün hastanelerde “istisnai sağlık hizmetleri”ne, “reçete bedeli”nden “eşdeğer ilaç farkı”na, hastanede “lüks oda ücreti”nden yataklı tedavilerde de katılım payı düzenlemesine dek, daha önceki sosyal güvenlik kurumlarının uygulamalarında yer almayan bir düzine yeni cepten ödeme zorunluğu getirildiğini not düşerek neticeye (sonuca) geleyim.
∗∗∗
Sonuçta AKP’nin yirmi yılı dolduran “Sağlık Reformu”nun hastalar-sağlık çalışanları-özel sağlık sermayesi üçgeni bağlamında tek kazananı pastanın kremasını sıyıran özel hastane patronları olurken…

Kaybedenler (yitirenler) ise…

Kamu hastanelerinden günlerce, haftalarca randevu düşüremediği için özel hastanelerde “bıçak parası” ödemeye mahkûm edilen hastalar…

Yirmi yılda iş yükleri katbekat artarken bir yandan da polikliniklerde, acillerde, hastane bahçelerinde dövülen, bıçaklanan, kurşunlanan hekimler, sağlık çalışanları oldu.

Sağlıkçıların yirmi yıldır hastane bahçelerinde, sokaklarda, meydanlarda haykırdıkları gibi…

AKP Sağlığa, Sağlık Çalışanlarına, Hastalara Zararlıdır!

Sağlıkta nitelik mi nicelik mi?

Dr. Ceyhun Balcı yazdı…

Sağlıkta nitelik mi nicelik mi?

Salgın ortamındaki 2 yıla yakın süre boyunca karantina, yoğun bakım, aşı ve en kötüsü ölüme odaklandık. Bu arada, yaşam sürdü. Sağlık ortamının sorunları çözülmek şöyle dursun katlanarak arttı. Pek çok kişi bu iktidarın sağlık üzerinden epeyce oy kazandığı konusunda uzlaşı içindedir. Doğruluk payı oldukça yüksektir bu saptamanın.

Kendimi bildim bileli göreve başlayan hemen her Cumhuriyet hükümeti programına sosyal güvenlik kurumlarının tek şemsiye altında toplanmasını yazmıştır. Bu önemli adımı atan kim olsa oy kazanacaktı. Şimdiki iktidar işi programdan uygulamaya taşıyarak bu öngörüyü gerçeğe dönüştürmüştür. Birleşme öncesinde SSK’li (işçi statüsünde çalışanlar) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için hastalanmak ve bir biçimde sağaltım görmek zorunda kalmak karabasana eşdeğerdi.

Nasıl olmasın! Nüfusun kabaca yarısını kapsayan SSK, ülkedeki hekimlerin % 10’unu, eczacıların da % 2’sini çalıştırmaktaydı. Bu sayısal tablo karşısında hastane ve ilâç kuyruklarıyla gelmek bilmeyen randevulara şaşırmak gereksizdi. Kurumlar birleştirilince SSK ortamındaki hekim, eczacı ve yatak darlığı keskin biçimde giderilmiş oldu. Uzun yıllar boyunca kapalı olan kapıların ardına kadar açılması doğal olarak insanları (özellikle de SSK’lileri) mutlu etti.

Olmayan sağlık hizmetinin birden bollaşması hoşnutluk kaynağına dönüştü. Bu arada, hizmete kavuşanların hizmetin niteliğine ilişkin sorunları göz ardı etmeleri de olağandı. Dün olmayan şeyin bugün bolca bulunması niteliğin öncelenmesine ve dolayısı ile de sorgulanmasına engel oldu. Hizmetin birdenbire bollaşmasının nicelik patlamasıyla sonuçlanması kaçınılmazdı.

Yalnızca acil servislere yıllık başvuru sayısı 100 milyonu aşarken, her bir T.C. vatandaşı yılda ortalama 8+ kez hekime başvurur oldu. “Ne denli iyi” diyenler çıkabilir. Ancak, bu olumlu gibi görünen nicelik patlamasının bir nitelik eksilmesinin sonucu olduğu unutulmamalıdır. Orantısız nicelik patlaması bir yandan sağlık hizmetine açlığın sonucuyken öte yandan da nitelik düşmesinden kaynaklıdır. Başka deyişle, hastalar niteliksiz sağlık hizmeti sunumuna bağlı olarak arayışlarını sürdürmektedir ve buna bağlı nicelik artışları yaşanmaktadır.

BEŞ DAKİKADA (5) BİR HASTA BAKILABİLİR Mİ?

Şu günlerde başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının haklı tepkisini çeken bir Sağlık Bakanlığı uygulaması var. Merkezi Hasta Randevu Sistemi (MHRS) aracılığıyla verilen hasta bakım randevularının aralıkları 5 dakikaya dek indirildi. Bu 5 dakikada bir hastaya bakılması anlamına gelir. Öte yandan, hekimin hastasına ancak 5 dakika ayırabilmesi demektir.

  • Yalnızca Beş dakika!

Hastayla hekimin tanışmasına bile yetmeyecek kısa bir süredir. Hekim-hasta ilişkisinin her şeyden önce insancıl temele oturması gereği akıldan çıkartılmamalıdır. Bu durum göz ardı edilerek 5 dakikada bir hasta bakılması konusunda üstelenirse, sağlıkta niteliğin yerini niceliğin almayı sürdüreceği ve bu durumun artık yerleşikleşeceği kuşkusuzudur. Beş dakikada hasta bakmak ve sonuca ulaştırmak olanaklı olamayacağına göre, hekime düşen, ileri görüntüleme yöntemlerine başvurmak, bolca kan vb. tahlil istemek ve akla gelebilecek öbür yardımcı tanı yöntemlerine başvurmaktan başkası olamaz.

Burada yeri gelmişken, Dünya Sağlık Örgütü’nün hastaya ayrılması gereken süreye ilişkin ölçütüne kısaca değinmekte yarar var.

  • DSÖ, hekimin hastaya 20 dakika süre ayırması gerektiği görüşünde.

Yirmi dakika nerede, 5 dakika nerede diye sormadan edebilir miyiz?

Kısa sürede hasta bakışı konusundaki zorlama hekimi hataya zorlayacağı gibi hastayı da nitelikli sağlık hizmeti almaktan uzaklaştırmış olacaktır. Durum bu denli açıkken bunca üsteleme neden? Bu kararı alanların sağlıkta nitelik gibi bir kaygıları yoktur düşüncesine kapılmamak elde değil. Nicelik artsın, kuyruk, sıra, yığılma olmasın! Nitelik olmasa da olur düşüncesinde olmaları yüksek olasılıktır.

Böylesi kabul edilemez ve hem hastaya hem de hekime zarar vermesi olası olumsuzluk karşısında hekimlerin tek başına direnç göstermesi istenen sonucun alınması için yeterli olmayacaktır. Toplumun da bu akıl ve bilim dışı uygulama karşısında sesini yükseltmesi, duruş sergilemesi olmazsa olmaz gerekliliktir. Böyle bir durumda toplumun tepki geliştirmesi beklense de, bu beklentinin çok da gerçekçi olmadığı göz ardı edilmemelidir.

  • Sonuç olarak; hasta-hekim ilişkisinin beş dakikaya sıkıştırılması kabul edilebilir bir uygulama değildir.

Böylesi bir akıldışılığın karşısında durulması salt gerekli değil, zorunludur. Yalnız kalsalar da hekimler başta olmak üzere, sağlık çalışanları en azından şimdilik bu yanlışlığın karşısında duracaklardır. Bu uygulamada üsteleme, iktidarın pek çok alanda olduğu gibi sağlıkta da içtenlikten, akıldan ve bilimden yoksun bir duruş içinde olduğunun güçlü göstergesidir. İktidar çok açıktır ki, niteliğin karşısına niceliği koymuştur. Anlaşıldığı kadarı ile niceliğin diri tutulmasının oy yitimini en az düzeyde tutacağı öngörülmektedir.

  • Böylesi bir tercihin (AS: yeğlemenin) sağlıkta niteliği düşürmesi,
  • Sağlık kurumlarında zaten yüksek olan iş yükünü daha da artırması,
  • Artan iş yükünün sağlıkta şiddetin olası körükleyicisi olması,
  • Hastasına yeterli zaman ayıramayan hekimin hataya düşmesi ve buna bağlı olarak da hastanın bu olumsuzluktan zarar görmesi (AS: bitip tükenmeyen malpraktis davaları!)

Her türlü karşı çıkışa ve uyarıya karşın bu kararda üsteleyen sağlık yönetiminin bir çırpıda akla geliveren yukarıdaki olumsuzlukları kendisine dert etmediği anlaşılmaktadır.

HIZLA ARTAN İLAÇ FİYATLARI.. NE YAPMALI??


HIZLA ARTAN İLAÇ FİYATLARI.. NE YAPMALI??

Dostlar,

“Sağlık Ekonomisi” yakıcı bir alan.. Sağlık giderleri sürekli artmakta ve sosyal güvenlik kurumları (Türkiye’de SGK) bu anormal yükselen maliyetleri karşılamakta zorlanmakta. Moneter (parasal) kısıtlamalar sitemi büsbütün zora sokmakta. Oysa asıl çare, koruyucu sağlık hizmetlerine gerçek anlamda önem ve ağırlık vermekte.

Hele kanser sağaltımı, son derece pahalı.
Dünyada her yıl 15 milyonu, Türkiye’de ise 150 bini aşkın insan kansere yakalanmakta; yıllık kanser insidens hızı yüzbinde 200 dolayında.

Bir kanser hastasının sağaltımı yıllık onbinlerce doları aşmakta. Bir yandan yeni kanser olgularının artışı, bir yandan kanserin giderek öldürmeyen süregen (kronik)
bir hastalığa dönüşmesi, sağaltım giderlerini büyük bir hızla artırmakta.

Kanser ilaçları yüksek fiyatlı ve iyi kazanç sağlıyor üretici firmalara.
Yerine konması (ikamesi) olanaksız bir mal olduğu için de fiyatı kolayca artırılıyor.

Önümüzdeki yıllarda kişiye (reseptör yapısına) özel ilaçların kullanıma girmesi bekleniyor ki bu ilaçlar son derece pahalı..

Tüm bu giderleri denetlemenin yolları şunlar olabilir :

hızlı nüfus artışını frenlemek,
“HER AİLEYE 1 ÇOCUK!” ilkesini benimsemek,
çevreyi sağlıklı kılmak,
sağlıklı yaşam biçimleri uygulamak,
erken tanı amaçlı düzenli kontrol muayeneleri ve
– ülkede önceliği KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE – TOPLUM SAĞLIĞI’na veren kamusal ağırlıklı sağlık politikaları gütmek..

******

ABD sağlık giderlerinde dünyada açık ara ile rakipsiz olarak 1. sırada.
Yıllık sağlık giderleri 2,7 Trilyon Dolara tırmanmış durumda. Nüfus yaklaşık 300 milyon alınırsa, bu rakam kişi başına yılda 9 bin $ gibi muazzam bir paradır ve ülkemizde neredeyse kişi başına düşen yıllık gelire denktir!

ABD’nin 2,7 trilyon $ / yıl sağlık gideri, tüm Savunma giderleinin 3 katını aşkındır. Ancak bu ülke, sağlık gideri bakımından dünyada açık ara ile rakipsiz olarak 1. sırada iken sağlık düzeyi göstergelerinde 37. sıradadır! Bu çarpıcı olgunun temel nedeni ise, verimsiz kaynak kullanımıdır. ABD hemen tümüyle piyasacı bir sağlık sisteminde kendi yarattığı canavara teslim olmuş durumdadır.

Türkiye ise, şaşılacak biçimde IMF – DB güdümünde, AKP eliyle, Haziran 2003’ten bu yana 10 yıldır, “Sağlıkta Dönüşüm” masalları adı ardında sağlık sistemini
yoz ABD sistemine hem de büyük bir hızla dönüştürmektedir.

Altından kalkılamayacak / kalkılamayan sağlık giderleri ile yüz yüzeyiz..

Uyarmış olalım bir kez daha..

Çare, yukarıda da vurguladığımız üzere;

  • Önceliği KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE – TOPLUM SAĞLIĞI’na veren kamusal ağırlıklı sağlık politikaları gütmek..

Aşağıdaki yazı çok düşündürücü ve ders verici..
Üstelik Türkiye ilaçta üretici değil, dışa büyük ölçüde bağımlı koca bir pazar!

Daha fazla bilgi için, SAĞLIK EKONOMİSİ ve Halk Sağlığı (HEALTH ECONOMICS and Public Health) başlıklı ders sunumu yansılarımıza bakılabilir.. (HEALTH ECONOMICS & PUBLIC HEALTH / Sağlık Ekonomisi ve Halk Sağlığıhttp://ahmetsaltik.net/health-economics-public-health-saglik-ekonomisi-ve-halk-sagligi/)

Sevgi ve saygı ile.
Asos, Çanakkale, 6.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

İlaç fiyatları ‘hasta’ etti

Dünya çapında 100’den çok doktor, kanser ilaçlarının pahalılığına karşı harekete geçti. AFP haber ajansının haberine göre, doktorlar yıllık 100 bin dolara ulaşan ilaç fiyatlarına karşı bir mektup imzalayarak, ilaç şirketlerine fiyatları düzenleme çağrısı yaptı.

ABD’de yayımlanan tıp dergisi BLOOD’da yer alan mektupta, ilaç fiyatlarının
en yüksek olduğu ülke olan ABD’de sağlık harcamalarının 2.7 trilyon dolara
mal olduğunu belirtildi.

Bununla birlikte ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onaylı 12 ilaçtan 11’inin fiyatının yıllık 100 bin dolardan çok olduğunun altı çizildi.

Buna karşılık mektupta,

  • Avrupa ülkelerindeki sağlık hizmetlerinin
    hastaları pahalı ilaç tehlikesinden koruduğuna da değinildi.

Kanser ilaçlarındaki pahalılığı felaket zamanlarında yapılan vurgunculuğa benzeten doktorlar, sağlık hizmetlerinin bütün sektörlerine bu durumu değiştirmek için
diyalog çağrısı yaptı. Yayımlanan mektupta yüksek fiyatların nedeni olarak özellikle ilaçlardaki ‘İmatinib’ adlı etkin madde gösterildi. Kanser tedavisi ilaçlarında yaygın olarak kullanılan bu madde, Novartis’e geçen yıl 4.7 milyar $ gelir sağladı.

Doktorlar, ‘İmatinib’ içeren Glivec’in 2001’de piyasaya sürüldüğünde fiyatının yıllık 30 bin $ olduğunu, geçen yıl ise bu fiyatın 92 bin dolara yükseldiğini söyledi. Aynı ilacın Fransa’da yıllık 40 bin dolara, Güney Kore ve Meksika’da ise 29 bin dolara mal olması örneği verildi.

Novartis şirketi ise ilacın getirdiği yeniliğin kanserin gidişatını değiştirdiğini savundu. (TTB yayını TIP DÜNYASI, sayı 196, Mayıs 2013)