Etiket arşivi: korona salgını

KORONA SALGININDA NEREYE GELDİK? MUSTAFA BALBAY ile TELE1 PROGRAMI

KORONA SALGININDA NEREYE GELDİK?
MUSTAFA BALBAY ile TELE1 PROGRAMI

Değerli site dostlarımız,

Sağlıklı ve onurlu günler yaşayalim dilerim..

Bu gün,

24 Mayıs Pazar, 16:00 – 18:00 arasında

TELE1’de Mustafa Balbay ile olacağız… / olduk

– Korona salgınında nereye geldik?
– Bu aşamadan sonra olası gelişmeler neler olabilir?
– Ne gibi stratejik adımlar atabiliriz, atmalıyız??

Sorularına yanıt arayacağız.. / aradık
İzlenmesi, duyurulması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 26 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

Bakan Koca’nın ‘kelebek etkisi’ sözlerini değerlendiren Prof. Dr. Saltık, “Biz bir tsunami etkisi görebiliriz” dedi. TTB Başkanı Adıyaman ise Koca’ya şu soruyu yöneltti: “Yurtdışından koronavirüs hastalarını getirirken yurttaşları kelebek etkisinden nasıl koruyacaksınız?”

‘Kelebek’ değil tsunami etkisi

BİRGÜN, 21 Mayıs 2020

İKTİDAR, uzmanların tüm uyarılarına rağmen normalleşme adımlarını atmaya devam ederken, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ‘kelebek etkisi’ uyarısında bulundu. Koca, “Küçük bir etkenin, kestirilemez büyüklükte sonuçlar doğurmasına Kelebek Etkisi denir. Vuhan’da ortaya çıkan koronavirüsün tüm dünyada hayatı alt üst etmesi gibi. Şimdi de küçük bir ihmal, bir uçtan bir uca tüm Türkiye’yi etkileyebilir. Risk devam ediyor. Tedbirlere uyalım.” dedi.

Bakan Koca’nın sözlerini değerlendiren Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, “Koca, ‘kelebek etkisi’nden bahsediyor ama

  • … yurtdışındaki koronavirüs hastaları Sağlık Bakanlığı’nın bir şirketi aracılığıyla Türkiye’ye getiriliyor”

dedi ve ekledi: “Vaka sayılarının çok yüksek olduğu Rusya’dan, İngiltere’den Türkiye’ye koronavirüs hastaları sağlık turizmi adı altında gelebiliyor. Durum böyleyken siz Sağlık Bakanlığı’nın şirketi ile yurtdışından koronavirüs hastalarını getirirken yurttaşları kelebek etkisinden nasıl koruyacaksınız?”

ÇALIŞANA BÜYÜK HAKSIZLIK

“Bazen bir kelebeğin çırpınışı bir depreme yol açar ve uçarak gelen hastalar da çok büyük yıkımlara yol açabilir..” diye konuşan TTB Başkanı Adıyaman, şöyle devam etti:

“Yurtdışından hasta getirilmesi için yayımlanan genelgede, ‘uçakta 3 saatte bir maskeler değişecek’ deniyor. Yoğun bakımlarda çalışan sağlık emekçilerine 8 saatte bir maske değiştirttiler. Türkiye’de 10 binin üzerinde sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı ve 40’a yakın sağlık çalışanı da koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Burada sağlık çalışanlarına büyük haksızlık edilmiştir. Siz yurtdışından hasta getiriyorsunuz ama yurtiçinde hâlâ tedavi olmak için bekleyen kanser hastaları var. Hiç Covid-19 negatif hastanesi bırakmadılar. Birçok kanser hastası tedavi olmak için bekliyor, siz onlara bir şey demiyorsunuz ama yurtdışından hasta kabul ediyorsunuz.”

KELEBEK ETKİSİ DÜŞÜNÜLMEDİ

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık ise Sağlık Bakanı Koca’nın ifadelerinin çelişkili olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Saltık,

  • “İnsanların kafası karışık. Nasıl önlem alacaklar, nasıl kendilerini koruyacaklar? Örneğin AVM’ler açıldı ve bunun hiçbir acelesi yoktu. AVM’ler 11 Mayıs’ta açıldı. Beş, altı gün sonra 500-600 dolayında hasta artışı gördük. 14’üncü günün sonunda umarım daha fazla hasta artışı görmeyiz, yani AVM’leri erken açmamız yüzünden kelebek etkisi olmaz” şeklinde konuştu.
    Prof. Dr. Saltık, sözlerini şöyle noktaladı: “Hükümet bir yandan turizmi, bir yandan da sağlık turizmini açmayı planlıyor. Gerçekten ürkütücü. Turizm sektörü bastırdı, kapitalizmin mabetleri AVM’ler bastırdı. Ekonomik kaygılar öne çıktı. Burada kelebek etkisi hiç düşünülmedi. Kelebek etkisi bir yana biz bir kasırga, tsunami etkisi görebiliriz.”
    =====================================
    Dostlar,

    BİRGÜN‘e demecimizin tümü aşağıdaki gibi idi, oldukça kısaltılarak verilmiş gazetede :
    ****
    Sayın Sağlık Bakanımız Dr. Koca bir uyarı yapmış, “kelebek etkisi” nden söz etmiş tvit iletisi ile.
    Son derece yerinde… Gerçekten küçük savsaklamaların (ihmallerin) çok ağır sonuçlar doğurabileceğini hepimiz biliyoruz.
    Buna günlük dilde, “Kelebek etkisi” deniyor. “Domino etkisi” de denebilir. Bir yerden başlayan minicik bir etki, enerji.. büyük bir hızla yayılarak ağır istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor.

    Nitekim korona salgını da öyle de oldu. 31 Aralık 2019’da Çin Wuhan’dan 44 olgu bildirdi Dünya Sağlık Örgütü’ne ve 5 ay geçmeden, bu gün dünyada 5 milyona yakın olgu var.

    Ne var ki Sayın Bakan’ın sözleri ve yeni normale dönük gevşeme önlemleri birbiriyle örtüşmüyor. Hükümetin gevşeme önlemleri bu özene ters düşüyor, büyük çelişkiler taşıyor.
    Dolayısıyla insanların kafası karışık. Nasıl önlem alacaklar, nasıl kendilerini koruyacaklar?
    Örneğin Kapitalimin tapınakları / mabetleri AVM’ler açıldı! Oysa hiç acelesi yoktu. AVM’ler 11 Mayıs’ta, patronların / şövalyelerin bastırmasıyla açıldı, bugün 21 Mayıs’tayız. 5-6 gün sonra 500- 600 dolayında hasta artışı gördük. 14. günün sonunda umarım daha çok hasta artışı görmeyiz. En azından, daha hızla inebilecek salgın eğrisi direniyor ve uzuyor. Yani kelebek etkisi AVM’leri erken açmamız vb. ölçüsüz gevşeme girişimleri yüzünden devasa boyutlarda yaşanabilir.

    Bunun dışında öbür gevşeme önlemleri de neredeyse kabak çiçecği gibi açılma anlamına geliyor.
    2. bir salgın dalgasından son derece korktuğumuz gibi, halen salgın beklenen hızla azalmıyor.
    Daha 1, dalgayla baş edemedik bütünüyle. Çok ciddi bir sorun.
    Hala binlerin üstünde günlük olgularımız. Etrafımız yangın yeri… Rusya öyle, 2. Sıraya tırmandı dünyada. Irak ve Suriye’den bilgi yok!? İran’da tekrar salgın yeniden yükselmeye başladı.
    Bir yandan turizmi, bir yandan sağlık turizmini açmayı planlıyor hükümet. Gerçekten ürkütücü. Rusları almayacak mıyız örneğin? Sınır kapısında test yapacağız, bekletmeyeceğiz insanları. Sonradan test pozitif çıkarsa, bu insanlar ülkeye çoktan girmiş olacak. O arada birçok insana bulaştırmış olacak.

    Turizm sektörü bastırdı, kapitalizmin mabetleri bastırdı. Ekonomik kaygılar öne çıktı.
    Burada kelebek etkisi hiç düşünülmedi.

    Kelebek etkisi bir yana tsunami etkisi görebiliriz.

    Salgının Epidemiyoloji biliminin kurallarına uygun yönetilmesi gerekiyor, ticari kaygılarla değil!

    Ama iktidar ne yazık ki ülkeyi anonim şirket dürtüsüyle yönetiyor.

  • Yerli ve yabancı tekellerin ekonomik çıkarları öne çıkıyor ve insanımızın yaşam hakkı
    buna feda ediliyor.

    Bu politikalar daha çok insanın hastalanmasına neden olabilecektir. Bu çok ciddi bir risktir.
    Bu yanlış politikaların sorumlusu siyasal iktidar olmakla birlikte, yitirdiğimiz canlar
    geri gelmeyecektir.

    Bir kez daha uyaralım: Kılı kırk yararak, halkın can güvenliğini tartışmasız olarak 1. sıraya koyarak, birtakım yandaş şirketleri ve ticari kaygıları geri plana iterek, salgını tümüyle Epidemiyolojik bilimsel kurallarla yönetelim diye çağrı yapmak isterim.

    Dr. Ahmet SALTIK, 21.5.20 / BİRGÜN

 

ODTÜ’den Sosyolog Doç. Dr. Mustafa ŞEN ile Söyleşi

ODTÜ’den Sosyolog Doç. Dr. Mustafa ŞEN ile Söyleşi

AVM İLE MAHALLE BAKKALI ARASINDAKİ FARK?
PARAN KADAR KONUŞ, BORÇ YAZDIRAMAZSIN………….

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Konusunda uzman, etkin, yetkin isimlerle gündemi izleme kararlılığımız sürüyor.

Bu noktada Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şen‘le birden alevlenen AVM’ler gerçeğini konuştuk.

Çok çarpıcı saptamalarda bulunan Şen,

  • ”AVM’lerde mahallenizdeki bakkala, manava, kasaba borç yazdırır gibi yazdıramazsınız, oralarda sosyalleşemezsiniz.”

derken gerçekte Türkiye’de gelir dilimleri arasındaki uçuruma da dikkat çekiyordu.

Salgını unutup AVM’lere yöneldiğimiz günlerde, korona sonrası olası gelişmeleri de irdelik….. (06.05.2020)

https://www.youtube.com/watch?v=r8QlZLWhny4

Ferhan ŞAYLİMAN
Gazeteci – Yazar
==============================

Dostlar,

2 değerli dostumuzun önemli ve öğretci – düşündürücü bir söyleşisini daha sunalım.. İzlenmesi, paylaşılması dileğimizdir.

Çok teşekkür ederiz her 2 değerli dostumuza..
****

NE YAPMALI ??

06 Mayıs 2020 Çarşamba günü TELE1’de Sn. İsmail Dükel’in KULİS programında ve öncesinde Halk TV ve KRT TV’de de söyledik :

  1. AVM’ler = Kapitalizmin tapınakları bastırdılar ve aldılar..
  2. Kapitalizmin şövalyeleri, cami cemaatine fark attılar.
  3. Bedeli ne olacak ? Salgın eğrisi daha yavaş inecek ve daha uzun zamanda salgın sönümlendirilebilecek.
  4. Yani ? Salgın eğrisinin altındaki alan daha büyük olacak.
  5. O da ne demek ?
  6. Yanıta hazır mısınız? Daha çok hasta ve daha çok ÖLÜM demek!
  7. Peki kimler ölecek? Piyango gibi biraz ama daha çok yoksullar ölecek; AKP bunu seçti!
  8. Peki hasta  – ölüm sayısında artış farkedilip önlem alınabilir mi?
  9. Korkarım hayır, önlemler gevşetilmese idi eğrinin daha hızla ve daha kısa zamanda inebileceği gerçeği halktan saklanacak ve işte iniyor / indiriyoruz.. hatta dünyada en hızlı – çabuk biz indirdik bile diyecekler!
  10. Yani bu erken gevşemenin bir siyasal tercih ve kurbanın da masum (?!) insanlarımız olduğunu mu söylüyorsunuz?
  11. Evvvettt! Maalesef evvvettt! Üstelik kamufle edilebilecek bu fazladan / gereksiz / önlenebilir / önlenmesi gereken ölümler, salgın eğrisi inişe geçti, yavaş yavaş iniyor… masalları ile maskelenecek!
  12. Üstelik tedbirlere devam / gevşemeyelim diyenler bunu nasıl yapr?
  13. Kapitalizmin tunç yasası HER DURUMDA EN ÇOK KÂRDIR!
  14. İKİNCİ DALGA?
  15. Olasıdır ve ilkinden de azgın olabilir; belimiz kırılabilir.
  16. Daha önce uyardınız mı??
  17. Hem de kaaaaç kez… Bizi konuk eden TELE1, HALK TV, KRT ve FOX TV’de (2 kez) 3 HANÇER diye açıkladık…
    – Daha çok hasta
    – Daha çok ölüm
    – Uzayan salgın yüzünden daha çok ekonomik yıkım..
  18. Peki çare neydi?
  19. Ülkeyi 14 gün tam kapatmak! 2. Dalga olursa bu buna zorunlu kalınabilir..
    ****
    Ne yapmalı???4 Altın Kural var…

    – AVM’ler dahil kalabalıklardan olabildiğince uzak durulmalı..
    – Maske, insanlarla yakın ilişki içinde olunacak tüm kapalı mekanlarda, kalabalık olsun – olmasın takacağız..
    – Fiziksel uzaklığa uyacağız..
    – El yıkama başta, hijyene özenimizi sürdüreceğiz..

    3 Bombadan aman sakınalım..

    Ramazan bayramında bayram öncesi alışveriş fetişizmine tutsak
    olmayacağız…
    Bayram namazını evlerde kılacağız..
    Bayramlaşmayı uzaktan, tlf., görüntülü görüşme vb. tekniklerle yapacağız..
    Bu 3 bombanın elimizde patlamasına asla izin vermeyeceğiz / VERMEYELİM! Biraz daha sabır…
    Zamanında 14 günlük bir KAPATMA (lockdown) yapılmalıydı.. AKP’nin siyasal tercihi ne yazık ki bu yönde değil, tersi yönde oldu.. Yani dendi ki:

  • Ölen ölür, kalan sağlar zaten bizimdir.. Sanki Adam Smith’in öz be öz torunları bizlermişiz gibi :
  • LAISSEZ FAIRE – LAISSEZ PASSER!

Üstelik ekonomi çatırdarken..
Paramız pul olmuş..
“Doların ateşi düşmüyor…” denmekte.. Yanlış özne!
Ateşi düşmeyen / ağır hasta olan ne acı ki TL!
Borç gırtlakta.. 2020 bütçesinde her 8 TL’den 1’i borç faizi!
2020 beklenen ulusal gelirin 1/4’ü borç ödemesine gidecek..
TCMB’nın yedek akçelerine geçen yıl el kondu.. Kârına da.. hem geçen yıl hem bu yıl..
İşsizlik fonu talan edilmiştir / edilmektedir.

  • “Bakın, devleti yönetmiş birisi olarak uyarıyorum! Türkiye’nin son kaynakları tüketiliyor. Kime kaynak aktarılıyor?” (Ahmet Davutoğlu, 6.5.20, basın)

Varlık Fonunda kalanlar rehin verilse de, ipotek edilse de dış borçlanma yapılamamaktadır. Küresel sermaye sıfır hatta negatif faizle ABD – AB bankalarında güvenli limanlarda “östrus” durumunu serinletirken, tefeci faizi ile bile TC’nin devlet dış borçlanma senetlerine tenezzül buyurmamaktadır!
Ülkeden sermaye kaçışı hızlanmıştır; TL örtük – açık devalüe edilerek tutulmaya çalışılmaktadır.. Uçan döviz fiyatları ya da yere çakılan hastalıklı – olağanüstü borçlu ekonomimiz yüzünden yerlerde sürünen TL.. Küresel sermayenin devalüasyon baskısına teslim olan bir iktidar..

Ve hiç ama hiç utanıp sıkılmadan gene DIŞ GÜÇLER masalları.. Ülke soyulup soğana çevrildi, uluslararası iflas / moratoryum eşiğine sürüklendi ama hala yurdum insanına masallar..

Eyyy yer – gök – doğa – Tanrı… bu halk ne büyük günah işledi de böylesine ağır, kahreden bir cezaya çarptırıldı??

Tam da bu ortamda gene muhalefeti ağır suçlamalar, darbe senaryoları paranoyası, basına – tüm muhaliflere ağır hatta giderek faşistleşen baskılar, TTK’nun başına yapılan tahrik edici atama, Yönetmelikle döviz ve ekonomi politikası üzerinde yorum yapmayı yasaklıyor! (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan:
FİNANSAL PİYASALARDA MANİPÜLASYON VE YANILTICI
İŞLEMLER HAKKINDA YÖNETMELİK, 7 Mayıs 2020 PERŞEMBE
Resmî Gazete s. 31120)..

  • Ve konser vermesi 1 yıldır yasaklanan GURUP YORUM’un açlık grevinde 2. kurbanı vermesi..Tek sözcükle KAHREDİCİ…

YOKSULLUK / YOLSUZLUK / YASAKLAR ile savaş için iktidara gelen AKP, 18 yıldır kesintisiz tek başına iktidar..

Alman Welt Gazetesi Türkiyenin iflasını duyurdu. Alman Die Welt gazetesi Ekonomi Editörlüğü,

  • “Erdoğan gerekli ekonomik ve yapısal tedbirleri almadı. Yanlışlara devam etti. Böylece hazinede döviz rezervi kalmadı. Erdoğan’ın hataları Türkiye’nin iflasına yol açtı.

(https://www.welt.de/finanzen/article207610767/Corona-Pandemie-stuerzt-die-Tuerkei-in-neue-Waehrungskrise.html?wtrid=socialmedia.socialflow….socialflow_twitter)

Ve bu düzen böyle gitmez, böyle sürdürülemez..

Sevgi, saygı ve büyük ENDİŞE ile. 07 Mayıs 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

 

 

SALGINLA SAVAŞA BEKLENMEYEN DARBE!..

SALGINLA SAVAŞA BEKLENMEYEN DARBE!..

Ertan URUNGA
Emekli Yargıç Alb.
e.urunga@yahoo.com.tr 

12.04.2020 tarihinde bu sitede yayımlanan “Toplumsal Dayanışma ve Ötesi başlıklı yazımıza son verirken; Ankara ve İstanbul B.Ş. Belediyelerince başlatılan Bağış Kampanyalarının, İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanarak banka hesaplarının bloke edildiği (geçici olarak elkonduğu) haberleri üzerine, bu karara ilişkin eleştirilerimizi başka bir yazıya bıraktığımız için, bu yazımızı kaldığımız yerden sürdürmek istiyoruz.

O gün de sıcağı sıcağına belirtiğimiz gibi Belediyelerin bağış kampanyalarının ‘izin alınmadığı’ gerekçesiyle yasaklanmasının, bilinen yasal kurallara ve yerleşik uygulamalara aykırı düştüğünü görünce “Bakanlığın akıllara ziyan bu kararı, salgınla savaşta ortaya çıkan toplumsal dayanışmaya vurulan bir darbe olmuştur aslında” diye yazmıştık!                  

Nitekim devlet örgütlenmesi/teşkilatı içinde; Anayasal bir kurum (AY m.127) olarak Mahalli İdareler (yerel yönetimler) arasında sayılan ve özel yasası da bulunan Belediyelerin, yerinden yönetim ilkesine göre kuruldukları il ve ilçelerde toplumsal yaşamın her alanındaki kamusal görev ve sorumlulukları geniş biçimde sayıldıktan sonra, bağış toplamalarına ilişkin yetki ve imtiyazları (ayrıcalıkları) da ilgili yasalarda, aşağıda belirtildiği şekilde düzenlenmiştir.

Yasal Düzenlemeler
Yürürlükte bulunan yasalarda, Belediyelerin bağış toplama yetkisine ilişkin kurallar arasında; 03.07.2005 tarih ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun ‘Belediyenin Yetki ve İmtiyazları’ başlığını taşıyan 15/1-i maddesinde, “Borç almak, bağışları kabul etmek” yetkisinin, ‘Meclisin Görev ve Yetkileri’ başlığını taşıyan 18/1-g maddesinde “Şartlı bağışları kabul etmek” yetkisinin, ‘Belediye Başkanının Yetkisi’ başlığını taşıyan 38/1-l maddesinde “..şartsız bağışların kabul edilmesi” yetkisinin mevcut bulunduğuna yer verilmiş; ‘Belediyenin Gelirleri’ başlığını taşıyan  59/1-g maddesinde ise “Bağışlar” ın gelirler, 60/1-i maddesinde “Şartlı bağışlarla ilgili harcamalar” da giderler içinde sayılmıştır.
Ayrıca 10.07.2004 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun ‘Büyükşehir Belediye Başkanının Görev ve Yetkileri’ başlığını taşıyan 18/1-g maddesinde “Yetkili organların (Belediye Meclisi) kararını almak şartıyla, karşılıksız bağışları kabul etmek ve gerekli tasarruflarda bulunmak” görev ve yetkisinin bulunduğu vurgulanmış, ‘Büyükşehir Belediyesinin Gelirleri” başlığını taşıyan 23/1-n maddesinde “Şartlı ve şartsız bağışlar” ın Belediyelerin denetime açık gelirleri arasında sayıldığı, diğer konuların da Belediye Kanunu’na koşut (paralel) olarak düzenlendiği anlaşılmıştır.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu yasal düzenlemeler karşısında; doğal ve geleneksel olarak seçildiği yerin Şehremini (güvenilir adamı) kabul edilen Belediye Başkanlarının; bugün olduğu gibi olağanüstü dönemlerde sıkıntıya düşen işsiz, dar gelirli ve yoksul yurttaşların zorunlu gereksinimlerini karşılamak için sosyal hizmet ve yardımda bulunmak; bu amaçla bağış kabul etmek, kampanyalar düzenlemek görev ve yetkisinin bulunduğu gibi bunları kullanmak için başkaca bir orunun (makamın) izin ve onayı da aranmadığından, öteden beri kullanageldikleri herkesçe bilinen bir gerçekliktir.
Bu somut gerçeklere karşın, yurttaşların sağlıklı bir çevrede güven ve erinç içinde yaşamasını sağlamakla birincil derecede görevli ve sorumlu olan İçişleri Bakanlığının, belediyelerce başlatılan bağış kampanyalarını desteklemesi beklenirken, tutarsız kimi gerekçelerle gönüllü Bağış kampanyalarını hakkaniyete aykırı şekilde  yasaklamasının; Toplumsal Birlik ve Dayanışmaya olduğu kadar, halen büyük kayıplar verilerek yürütülmekte olan salgınla savaşa vurulan ağır ve haksız bir darbe olduğunu da söyleyebiliriz elbet.
Bakanlığın Gafleti mi?
İçişleri Bakanlığının 30.03.2020 tarih ve 6051 sayılı genelgesinde, Ankara ve İstanbul Belediyelerinin Bağış kampanyalarını yasaklama gerekçesini, 23.06.1983 tarih ve 2860 Sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kişi ve kuruluşlar, yetkili makamdan izin almadan yardım toplayamazlar.” hükmüne dayandırmıştır.
Oysa bu yasa, genel gerekçesi ve 1’nci maddesinde belirtilen amacından da açıkça anlaşılacağı üzere sadece gerçek kişiler ile dernekler, vakıflar, sendikalar gibi tüzel kişi ve kuruluşların yardım toplamasına ilişkin olup, kamu kurumu niteliğinde ve kendine özgü yasası olan Belediyeler hakkında uygulanması olasılığının bulunmadığı bilindiği halde, Bakanlıkça uygulamada gaflete (!) düştüğünden de asla söz edilemez elbet.
Kurumlara Tanınan Ayrıcalıklar  
Kaldı ki yasakoyucu, değişik anlam ve uygulamaların önüne geçmek için kimi kurum ve kuruluşların kapsam dışında bırakıldığını vurgulamak amacıyla, yasanın 31’ncimaddesinde “Mevzuat hükümlerine göre bazı derneklere, vakıflara, meslek kuruluşlarına ve kamu kuruluşlarına tanınmış hak ve ayrıcalıklar saklıdır.” hükmüne yer vermiştir.
Yasanın bu buyruğu ile özel yasalarında Bağış toplama ‘yetki ve imtiyazı’ tanınmış olan Belediyeler gibi kamu kurumu niteliğinde olan kuruluşlar için Yardım Toplama Kanunu’nun uygulanmayacağı anlatılmak istemiş ama, bu emredici kural bile Bakanlığın anlamasına yetmemiş olacak ki, böylesine ucube bir genelgeyi hiç yüksünmeden topluma dayatabilmiştir.
Günümüzün çağdaş demokratik devletlerinde artık rastlanmayan, ‘hükümet tasarrufu’ (yönetimin, yasal dayanağını bulamadığı konularda inisiyatif kullanması) niteliğinde bulunan bu keyfi işlemin; hukuka ve yerleşik uygulamalara mutlak aykırı ve yok hükmünde bulunması karşısında, geleceğe yönelik olarak Kaldırılması ya da Geri Alınması yoluyla hukuksal varlığına derhal son verilmesi, hukuka bağlılığına inanmak istediğimiz bir yönetimden beklenirken; tam tersine yapılan yeni bir işlemle anılan Belediye Başkanları hakkında idari ve cezai soruşturma açıldığı kaygı ve esefle görülmüştür. Şaka gibi ama, ürkütücü bir gerçek!..
Sokağa Çıkma Yasağı
Ne var ki İçişleri Bakanlığının akıl almaz işlemleri bunlarla sınırlı kalmayıp, 10.04.2020’de Korona salgını kapsamında, iki gün süre ile sokağa çıkılmasını “CB’nın direktifleri üzerine” yasaklarken; uygulamanın başlamasından iki saat önce durumu öğrenen halkın sokaklara dökülmesi sonucu, salgına karşı alınan önlemlerin çökmesine neden olan 09.04.2020 tarih ve 153 sayılı Genelgesi de akıl ve hukuk dışı uygulamaların tipik bir örneği olarak, Adalet tarihinin kara sayfalarında yerini alıp belleklerden hiç silinmeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Çünkü sari (bulaşıcı) hastalıkların neden olduğu salgınlarla ilgili olarak sağlık kurullarınca gerekli görülen tüm önlemlerin alınması ve bunların denetlenmesi görevinin, Anayasanın 56. ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun hükümleri gereğince doğrudan Sağlık Bakanlığına; yürütme yetkisinin de Cumhurbaşkanına (AY m.104) ait olduğu bilinirken; sanki  ülkede başka bir hukuk düzeni varmış gibi yetkisi bulunmayan İçişleri Bakanlığınca yürürlüğe konan bu Genelgenin de “yetkisizlik” nedeniyle hukuka aykırı düştüğü anlaşılmaktadır.                                                                                                                                                  
Sonuç                               
İşte, birlik ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan şu Koronalı günlerde, ‘hal-i pür melalimiz’ ne yazık ki böyle, sevgili okurlar! Bu durum karşısında, yarın ne olacağını bilemediğimiz için burada şunu da belirtmek isteriz ki; öteden beri ülkemizi saran ve devletin tepelerine kadar sinsi bir virüs gibi yayılan başına buyruk bağnaz zihniyetin; her gün kanayan yüreğimizin acısıyla kıyasıya savaştığımız küresel salgından daha büyük bir tehlike olduğunu ve önü alın(a)mazsa giderek artacağını da asla unutmadan evde kalın, sağlıcakla kalın!

PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN KORONA GÜNDEMİNİ SARSACAK AÇIKLAMALAR…

PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN KORONA GÜNDEMİNİ SARSACAK AÇIKLAMALAR…

Bu gün Gazi Meclis’imizin kuruluşunun 100. yıl dönümü.

Hiçbir olumsuz açıklama, hiçbir olumsuz tavır coşkumuzu gölgelemeye yetmeyecek.

Peki böylesi kritik bir günde yani salgının tam ortasında geçtiğimiz bir aşamada
Prof. Dr. Ahmet Saltık geride bıraktığımız 100 yılı, bugün geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyor?

Ve en az onlar kadar önemli: Salgınla ilgili resmi rakamlardaki gerçeklik payı niçin sürekli tartışılıyor?

Yakın zaman dilimine ilişkin Ramazan ve bitimindeki bayrama yönelik kritik uyarılar ne?

Kim ne derse desin toplumun yüzde kaçı bu salgınla tanışmak zorunda kalacak?

Bayram sonu düz bir çizgi izleyeceği söylenen salgın o duruma aslında ne zaman ulacak?

Prof.Dr. AHMET SALTIK bütün açıklığıyla anlattı…

https://www.youtube.com/watch?v=uapQ_nlmdb0
*****
Dostlar,

ORTAK AKIL PLATFORMU adına deneyimli Gazeteci – Yazar Sn. Ferhan Şayliman, 23 Nisan 2020 günü öğlen bizimle bir tele – görüşme yaptı. 

Yukarıdaki gibi de duyurmuşlar sağolsunlar.. 30 dakikalık programın ilk yarısını 23 Nisan 1920’nin anlamını ve önemini vurgulamaya ayırdık.. Dile kolay, tam 100 yıl geçti bu görkemli Devrimin üzerinden.. 

Yeryüzünün en büyük devrimi, Egemenliğin kaynağının bilinmez gökyüzünden bilinir yeryüzüne indirilmesi ve “meçhul sahip” ten alınarak gerçek sahibi olan İNSANA verilmsi olsa gerektir.

Mustafa Kemal Paşa ve dava – silah arkadaşları bu yolu açtılar 23 Nisan 1920’de..  Olağanüstü güçlükler, işgal, kuşatma altında Anadolu bozkırında, 25 bin nüfuslu bir kasaba olan Ankara’da halkın Meclisini, BMM’ni açtılar ve duvarına da

  • “HAKİMİYET BİLA KAYD-Ü ŞART MİLLETİNDİR” diye yazdılar..
  • EGEMENLİK BAĞSIZ KOŞULSUZ ULUSUNDUR“..

İşte 100 yıldır süregelen uygarlaşma – insanlaşma “kavgası”;
Cumhuriyetin başı dik, onurlı, özgür, sorgulayan bireyi olmak isteyen ve olanlarla;

Hala, kutsallaştırılan Sultan’ın kulu – kölesi, tebası, malı… olarak kalmak isteyen, kendini aşamayan, çağı anlamayan / anlayamayan, anlamak istemeyen,

KULA KULLUK ETMEKTE ISRAR EDENLER

arasında ne yazık ki hala yaşanmakta..

Cumhuriyetin Aydınlık eğitim sitemi çökertilerek İNSANIN İNSANLAŞMASI engellenmekte, geciktirilmekte ve bu sürgit gerilim iç- dış işbirlikçilerce kullanılmakta..

Çare yok, AYDINLANMA kazanacak!

Tele konferansın ikinci 15 dakikasında özlüce KORONA SALGINI’nı irdeledik.

ORTAK AKIL PLATFORMU‘na,
bu Girişimin başı Sn. Enis TÜTÜNCÜ‘ye ve
bize söyleşi olanağı veren Girişim üyelerinden Sn. Ferhan Şayliman’a

teşekkür ederken, bu kaydın izlenmesi ve paylaşılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2020, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

KORONA VİRÜS SALGINININ EKONOMİ-POLİTİĞİ

KORONA VİRÜS SALGINININ
EKONOMİ-POLİTİĞİ


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı   
profsaltik@gmail.com

Sn. Ufuk Söylemez (eski Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı), 23 Mart 2020 gecesi bizi HALK TV‘deki programına davet etti. Korona salgını Bilim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniv. Tıp Fakültesinden çalışma arkadaşımız Sn. Prof. Dr. Alpay AZAP ile birlikte güncel salgını 3 saate yakın süre kapsamlı irdeledik. Sn. Söylemez Ekonominin son derece zor – ağır – kırılgan koşullarda olduğunu programda zaman zaman söyledi ise de, özveri göstererek sözü daha çok biz 2 hekime bıraktı. Biz de bu konuyu yazmasını rica ettik ve “Zor zamanlar Olağandışı kararlar!” başlıklı makalesini yayınladık (http://ahmetsaltik.net/2020/03/27/zor-zamanlar-olagandisi-kararlar/).

Söz konusu makale zarif eleştiriler içeriyor, yol da gösteriyor. Emisyon = Para basma öneriyor Sn. Söylemez.. Çünkü devlet tahvillerimize uluslararası pazardan %7-8 dolayında Dolar olarak faiz ödemeyi üstlenmemize (taahhüt etmemize) karşın istem yok, borç veren yok ülkemize! Oysa karşılıksız para basmanın faturasını biliyoruz, enflasyon.. Bunun bedelini de gene yoksullar – orta sınıf ödüyor..

Yukarıda değindiğimiz HALK TV programında (23 Mart 2020, saat 21:00 – 24:00, 1. bölüm : https://youtu.be/NeX0QtFuib4 veya https://youtu.be/NeX0QtFuib4?t=34  2. Bölüm : https://youtu.be/4lV1oYGtWS0   3. bölüm : erişemedik.. site okurlarımız erişir ve bize bildirirse seviniriz..) biz ise, Mülkiyeli şapkamızla, üst gelir dilimlerinden ek vergi alınmasını önerdik. Örnek olarak 2010 Nisan’ında ABD Başkanı Obama’nın OBAMACARE olarak adlandırılan sağlık reformu programını verdik.

Hemen hemen hiçbir sağlık güvencesi olmayan 50 milyon (6 kişiden 1’i o dönemde) hiç olmazsa çok altta kalan 30 milyonu için, sınırlı da olsa sağlık güvencesi sağlanması düşünülmüştü. Kişi başına 3 bin $ /yıl kaynak gerekiyordu oldukça sınırlı bir sağlık güvencesi için. O sıralar ABD’de kişi başına ortalama yıllık sağlık gideri 10 bin $ p.c./p.a. (kişi başına / yıllık; per capita / per annum) idi. 10 yıl boyunca gereksinim duyulan kaynak 3 bin $ x 30 m nüfus x 10 yıl süre.. 900 milyar $ ya da 0,9 trilyon $ idi. Üst gelir dilimlerine %1-2 ek vergi kondu. Para babaları, Kongre’de Başkan Obama hükümetinin yıllık bütçesini engelleyerek devleti felç ettiler..
****
Biz, benzer bir öneri ile, bu olağanüstü dönemde Türkiye’nin zenginlerinden bir tür servet vergisi / varlık vergisi alınmasını önerdik bağış kampanyası önerisine karşılık Sn. Söylemez’in.

– Halkın çok yoksullaştırıldığını,
– işsizliğin aşırı yüksek ve
– gelir dağılımının olağanüstü adaletsiz olduğunu ekledik.

Ek olarak, Türkiye’nin Dolar milyarderlerinin bu servetlerini Türkiye’de kazandıklarını, içinde bulunduğumuz çok zor dönemde kendilerinin de ellerini taşın altına sokmalarının gerekli olduğunu belirttik.

  • 1 Dolar milyarderi = 1 milyon yoksul!

Ayrıca, 1942’de İsmet İnönü Cumhurbaşkanı iken 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın bunaltıcı koşullarında da Türkiye’nin bekası için Varlık Vergisi Yasası’nın çıkarıldığını, uygulamada kimi yanlışlar yapılmış olsa da ilke olarak o politikanın tek seçenek ve doğru olduğunu ekledik.

  • AKP iktidarında son 20 yılda ülkemizden 3 Tr $ kaynak çıktığını ancak 1 Tr $ girdiğini ve 2 Tr $ gibi muazzam bir ulusal servetimizin yurt dışına bu iktidar tarafından rant olarak aktarıldığını (Prof. Dr. Bilsay Kuruç, 19 Mart 2020, Cumhuriyet, M. Balbay ile söyleşi),

bu yaşamsal sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğin vurguladık. Sağlık sektörüdeki rant aktarımı da dahil.. her yıl birkaç on milyar $.

Tasarruf, SOSYAL DEVLETkamucu sağlık hizmeti ve KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE MUTLAK BİR ÖNCELİK gerekliliğinin altını çizdik..

25 Mart 2020 akşamı KRT‘deki programda da Türkiye’nin Dolar milyarderi sayısı bakımınan dünyada çok önlerde geldiğini, son 20 yılda özellikle bu sayının çok büyüdüğünü anımsatarak, 45 dolayında Dolar milyarderinin 100’er milyon $ gönüllü bağış yapmasını önerdik. Yaklaşık 4,5 milyar $ kaynak, günümüz kuru ile 1 $ = 6,4 TL’den hesaplanırsa yaklaşık 29 milyar TL yapar ki, devasa kaynak gereksinimine bir merhem olur..

Benzer finansal önerileri dün (26 Mart 2020) sabahı VERYANSIN TV’de de seslendirdik.
(KORONAVİRÜS YANGINI İÇİN İÇİN SÜRÜYOR | ÇÖZÜM NE?
https://youtu.be/x0HcoRv2KvY)

Ne hazindir ki, dün, 26 Mart 2020 günü, Türkiye ve Dünya küresel salgın ile (Pandemi) boğulurken / boğuşurken, AKP = Erdoğan / TEK ADAM rejimi, “huylu huyundan vazgeçer mi?” dedirtircesine, toplumun sinir uçlarıyla oynayarak, İstanbul Kanalı kapsamında 2 köprünün taşınması ihalesini yaptı!?

Gerçekten ibretliktir, AKP kendi ayağına neden bu denli sıkar, anlaşılmaz..
***
Bağlarsak; bu sitede hep yaptığımız gibi, test sayısını artırarak taşıyıcı – hasta bulmayı hızlandırmayı ve gerekli tıbbi hizmeti de vererek salgını çok uzatmadan sonlandırmayı hedeflemeyi öneriyoruz. Uzayan salgın, zaten olağanüstü hasta / kırılgan ekonomiyi, ayağa kaldırılamayacak derecede çökertebilir!

Ne var ki, ilk olgunun Çin’den bildirildği 31 Aralık 2019’dan günümüze 3 aya yakın bir zaman geçmesine karşın hala şu testi uygulayalım / bu testi uygulayalım aşaması geride bırakılabilmiş değildir.. Birkaç sahra hastanesi de yapılmadı.. Ya da boş tatil köyleri, dev otellerin hastane – karantina yerleri olarak kiralanması, satılamayıp boş bekleyen yüzbinlerce konut fazlası ve TOKİ evleri de..

Hala temel tıbbi lojistik sıkıntısı yaşanıyor daha başında salgının.. Caaaaaanım Türkiye’miz etil alkolü bile dışarıdan satın alıyor! Tıbbi maske kıtlığı üzüntü verici..

Korona salgınını AKP = Erdoğan iktidarı iyi yönetemiyor.. başından beri, 18 yıldır Türkiye’yi çoooooooooooooooooooooooook kötü yönettiği gibi.. Sözde toplantı yapıp görüş alıyor toplumdan ama yasal kurum Türk Tabipleri Birliği’ni akıl almaz biçimde dışlıyor!?

Ekonomi yangın yeri, ama Anayasal bir Kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konsey (AY md. 166) bir türlü toplantıya çağrılmıyor!? Damat Hazine Bakanı Albayrak, 2019 için 2,5 milyon istihdam yaratılacağını buyurmuştu ama, TÜİK geçen yıl 932 bin yeni işsiz oluştuğunu açıkladı!

AKP = Erdoğan rejimi, anamuhalefet CHP’nin 13 maddelik ciddi ve akılcı önerilerine kör ve sağır!

Bu hazin ve ağır tablo da AKP iktidarını BİLİMSEL AKILCILIK zemini ve eksenine çek(e)meyecekse ne çekebilir?

Geriye ağır yaralı ama mutlaka iyileşecek bir Türkiye ve seçim sandığına gömülerek tarihin çöp sepetine atılan bir yığın siyasal parti gibi, AKP mevta kalır..

Sevgi ve saygı ile. 27 Mart 2020, Ankara

“ÖLÜME YATMAK ya da YATIRILMAK”… 

“ÖLÜME YATMAK ya da YATIRILMAK”… 

Dr. Noyan UMRUK

Atatürk: Vatanın müdafaası mecburiyeti olmadıkça savaş bir cinayettir…

 Aborjinler, Eskimolar, Kızılderililer gibi doğayla barışık topluluklarda “Ölüme Yatma”nın bir gelenek olduğu bilinir. Elden, ayaktan kesilerek, ölümün soğuk nefesini ensesinde hisseden yaşlı yerliler sevdikleri basit eşyaları ile doğanın ıssız bir köşesine çekilip, ağıtlar yakarak ölüme yatarlar… 

Doğal yaşamın içinde birçok canlıda izlenir bu ritüel, törensel davranış… Filler gibi.

Yaşam Hakkı…

Çağdaş toplumlarda, demokrasilerde ise en temel, olmazsa olmaz insan hakkıdır, yaşam hakkı… Bırakınız hukuk devletini, sosyal devleti falan, “jandarma devlet” diye bilinen klasik devlet bile, tebaasının can güvenliğini sağlamadıkça devlet denilebilir mi ona? 

Lakin günümüzde hala öyle yönetimler var ki; vatandaşlarını ölüme yatırılabiliyor…
Yeter ki, “devletluların” çıkarlarına hizmet etsin…

Sizler yan gelip yatamazsınız ama…

O ülkelerde yan gelip yatamazsınız ama bir punduna getirilip ölüme yatırılabilirsiniz…

  • Bir inat uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor…

Kısa sürede İdlip’de 18 Memetçiğimiz Şehit! “Şehitler tepesi doluyor”… Libya’da da “Birkaç tane şehit!”diyorlardı… Bilinebilen 4 şehit…

  • Kınalı kuzucuklar biçare kuşlar gibi, hayalleriyle birlikte hakkın rahmetine kavuşuyorlar…

Ateş düştüğü yerleri cayır cayır yakıyor… Birileri ne yapmak istiyorlar… Bu işin sonu ne olacak anlatan da yok, anlayan da… Kahrolmamak elde değil… 

Bir yanda halkından manevi, meclisinden hukuki ve siyasi onay alınmamış ve aziz vatanın savunulduğuna kitleleri ikna edemediğinden “milli heyecan” da yaratamayan,

  • nedeni siyasi amacı belirsiz bir “savaşa” kurban edilen yoksul halkın kınalı kuzucukları

Öte yanda cukka ihaleler, mali aflar, envai çeşit yolsuzluklarla malı götüren “Mutlu ve gamsız azınlık” ve bunların yolları ardına kadar açılmış, ışık hızıyla zenginleşen şımarık çocukları, eş dost, akraba-i talukat… Sözde beyaz kefenle dolaştıklarını söyleyenler…   

Evet, sizler yan gelip yatamazsınız ama onlar memleketin tersanelerini, fabrikalarını, madenlerini, ormanlarını, tarım alanlarını işgal edebilirler; istedikleri gibi alabilirler, haraç mezat satabilirler, talan edebilirler…

Sonuç:

Yazııık… Dünya korona salgınıyla boğuşurken, ülke depremlerle beşik gibi sallanırken, felaketler yaşarken, ekonomik krizle boğuşurken metal yorgunluğu, ona buna çay atarak mental perişanlığa dönüşürken ne diyelim? Konumuz insanlar… Şairin dediği gibi ya lahavle ya da fiil çekelim:  

Ben seviyorum.
Sen seviyorsun.
O sevmiyor.
Biz seviyoruz.
Siz seviyorsunuz.
Onlar sevmiyor.(1)
Çünkü kişisel çıkarları sevmemeyi gerektiriyor…

(1) Ateş NESİN, “I Verbi”